36. Bölüm

36. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

MİHRE KARA

 

Araba malikanenin önünde durunca onu beklemeden arabadan indim . Hırsla kapıyı çarptım. O da hemen ardımdan indi. Ben eve girerken peşimden geldi. Verdiği derin soluğu duyabiliyordum. Saat neredeyse on birdi. Şirin şimdiye çoktan uyumuştu. Salona girişimizle herkesin bakışları bizi buldu. Gözleri şokla açıldı. Haksız değillerdi. Ertuğrul beyin kaşı patlamıştı. Üzerindeki gömleğin ilk bir kaç düğmesi kopmuş üst bedeni gözler önündeydi. Ve yalan yok harika görünüyordu. Üzerinde baya çalıştığı belli oluyordu. Benim ise saçım başım dağılmıştı.

"Aaaa çocuklar ne oldu? Ne bu haliniz?"

Babaannemin şaşkın sesi ile bakışlarım yanımdaki adama kaydı.

"Ertuğrul beye sorun babaanne!"

"Sen bana tirip mi atıyorsun?"

"Aa ne haddime. Alt tarafı sizin yüzünüzden bir beş saatimi nezarethanede geçirdim, ne olacak."

"Benim yüzümden mi!"

"Ya kimin yüzünden. Adamların üstüne çullanmasaydınız normal şekilde ayrılabilirdik. "

"Adam kolundan tutmuş gevşekçe konuşurken müdahale ettiğim için kusura bakma."

"Dördünüde hastanelik ettiniz."

"Yok canım hakkını yeme birinin başında sandalye kıran sendin. Tüm başarı bana ait değil."

"Adam arkadan saldırıyordu size. Ama ne var biliyor musunuz. Keşke bıraksaydım da kırsaydı o kalın kafanızı."

Sert bakışları hızla gözlerimi bulunca hafif tırstım. Ama geri adım atmadım. Korktuğumu belli etmek yerine ona doğru bir adım attım.

"Kalın kafalı!"

Başımı evet anlamında salladım.

"Püsküllü bela."

Dediği ile ağzım açılıp kapandı.

"Şehir magandası!"

Bu defa kaşları çatılıp bana bakan o oldu. Diğerleri ise bir bana bir ona bakıyordu.

"Ruh hastası!"

Bu defa şokla baktım. Gıcık herif ne olacak.

"Orangutan görünümlü hipopotam suratlı maymun. "

Aooo sanırım bu biraz fazla oldu. Kaşları epey bir çatıldı.

"Mihre!"

"Hıııı"

"Kaç!"

Dediği ile hızla koşmaya başladım. Koşar adımları hemen ardımdan geliyordu. Salonu bir kaç tur dönünce yönümü mutfağa çevirdim. Yemek masasının bir ucuna koştum. O ise karşımdaki uçtaydı. Dudaklarında ve gözlerinde çok hoş bir tebessüm vardı. Madem kızmamıştı neden beni kovalaıyordu. Bana doğru koşması ile diğer tarafa kaçtım.

"Kaçma. Kaçmaki cezan artmasın!"

"Yaa ama siz böyle kovalarken nasıl kaçmam. Ayrıca siz başlattınız."

Yönümü bu defa tekrar salona çevirdim. Diğerleri bizim bu halimize kahkahalarla gülüyordu.

"Güleceğinize yardım etsenize"

Ama beni takan olmadı. Üçlü koltuğun önünde durdum. O ise arka kısmında avını yakalamaya hazırlanan bir aslan gibi beni süzdü. Koşmaktan nefes nefese kaldım. Lakin o bayağı bir rahattı. Bana doğru uzanması ile kıl payı kaçtım. O ise dengesini sağlayamayıp koltuğun üzerine düştü. Bir kaç saniye durup ona gülmüştüm. Hızla yerinden kalkıp bana doğru gelmesi ile babaanneme doğru koştum.

"Babaanne! Kurtar beni!"

Koşarak babaannemin kolunun altına girdim. Diğerlerinin kahkahaları arşı inletiyordu. Babannem kolunu bana dolayıp Ertuğrul beye baktı.

"Dur bakayım orda. Karışma benim güzel kızıma."

Babaannemin çıkışı ile yerinde durmak zorunda kaldı. Ben ise çocuk gibi dil çıkardım. Babannem bu yaptığımı görmezken diğerleri kahkahayı bastı. O sırada ortamda başka bir ses duyuldu.

"Keyfiniz yerinde bakıyorum. "

Yeliz'in haset dolu sesi ile bakışlarımız ona döndü. Sen gelene kadar öyleydi.

"Ben Şirin'e bakayım."

Deminki çocuksu neşemden geriye bir şey kalmadı. Ciddi bir kadın oldum. Adımlarım daha merdivenlere varmamıştı ki yukarıdan bir şeyin kırılma sesi geldi.

"Şirin!"

Hızla yukarı koştum. Ertuğrul beyde peşimden yukarı koştu. Kapısını açıp içeri daldığımda yatağında oturmuş ağlıyordu. Adımlarım hemen yanına gitti.

"Şirin! Meleğim ne oldu?"

Sesim ile gözlerini açtı. Hızla boynuma atladı. Ellerim sırtını buldu. Onu göğsüme daha çok bastırdım. Ne olmuştu.

"Güzelim. Rüya mı gördün."

Başını göğsümden kaldırıp evet şeklinde salladı. Ertuğrul beyde yanımızda diz çöktü.

"Amcam. Ne gördün."

Eli ile beni işaret etti. Sonrada uzağa doğru gideceğimi anlatmaya başladı. İçim ezildi. Rüyasında gideceğimi gördüğü için mi ağlıyordu. Peki günün birinde bu durum gerçekleştiğinde nasıl tepki verecekti. Üzgün bakışlarım yanımızda ki adamı buldu. O da derince yutkundu. Çünkü günü geldiğinde bu gerçek olacaktı.

"Meleğim! Bak ben bunu sana nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Ama ben sürekli burda yaşayamam."

Sözlerimin devamını dinlemedi. Kendini kucağımdan geri çekip yatağına yüzü koyun yattı. Bana bakmıyordu.

"Güzelim Bak bunun zor olduğunun farkındayım. Ama bu hiç görüşmeyecez demek değil. Ben seni görmeye hep gelirim. Ne zaman ihtiyacın olursa yanında olurum. Bazen sen bana gelirsin. Halan, babannen evdekiler seni bana getirir."

Amcan diyemedim bu defa. Çünkü eğer olurda burdan gidersem bir daha onunla yan yana gelmemeyi düşünüyordum. Evet Umay ile aralarında bir şey olmayabilir lakin o hala tehlikeli biri. Elimi Şirin'in sırtına koyup sıvazladım. Bana bakmasını beklesemde sanırım bana küsmüştü. Hüzünlü gözlerim ona döndü.

"Mihre bize biraz izin verir misin?"

İstediği şeyin nedenini anlayamasamda başımı tamam anlamında sallayıp dışarı çıktım. Adımlarım aşağıya yöneldi. Diğerleri hala aşağıda oturuyordu. Gidip üçlü koltuğa oturdum.

"Kızım Şirin iyi mi?"

"Evet babanne. Kabus görmüş. Ertuğrul bey onunla ilgileniyor. "

"Mihre! Canım sen iyi misin?"

Bakışlarım Ayla'ı buldu.

"Şirin rüyasında benim gittiğimi görmüş. Ağlıyordu. Ve sanırım bana küstü."

"Küstü mü? Neden?"

Bu defa soran Poyraz oldu.

"Ona bir gün gerçekten gideceğimi söyledim. Ondan daha fazla saklayamazdım. Yoksa gitmeye kalktığımda daha çok kırılırdı. "

Dediğim ile hepsinin gözlerinde anlayamadığım bir duygu oluştu.

"Gerçekten gidicek misin?"

"Gidicem. Burda işim bittiğinde kalmamın bir anlamı yok. Hepinize minnettarım. Beni ailenizin arasına aldınız. Kimsesizliğimi unutturdunuz. Lakin sonsuza kadar kalamam. Şuanda bile diken üstündeyim. Bu hayatta kaç avukat müvekkilinin evinde kalır ki."

Dediklerim ile Çınar'ın da bakışları tuhaf bir şekilde yeri buldu.

"Aman ne tatlı. Sana onu kıracağını uzak durmanı söylemiştim. Ama sen her defasında sınırı aştın. Şimdi yaptığını nasıl düzeltmeyi düşünüyorsun"

Yeliz'in çıkışı ile istemsizce bakışlarım yeri buldu. Haklıydı.

"İyi bir teyze olsaydın da onun yerine seni böyle sevseydi."

Merdivenlerin başında duyduğum kızgın ses ile bende diğerleri ile oraya baktım. Ertuğrul bey öfkeli bakışları ile bize bakıyordu. Adımları bize doğru geldi. Gözlerinin içinde ateş vardı sanki. Yeliz'de öfke ile ayağa kalktı.

"Benim teyzeliğimi sorgulamıyoruz. Senin had bilmez avukatının yaptığı küstahlığı tartışıyoruz. Onu daha önce uyardım. Keşke sende biraz gerçeklerin farkına var...."

"KES SESİNİ. SENİ DAHA KAÇ KEZ UYARMAM GEREK. ONUNLA BU ŞEKİLDE KONUŞMAMAN İÇİN DAHA NE KADAR UYARILMAN LAZIM. EĞER ŞİRİN ŞUAN BU KADARCIK DAHİ TEPKİ VERİYORSA BU EVİN İÇİNDE GÜLÜŞLER DUYULUYORSA ONUN SAYESİNDE... AMA BİTTİ. BU EVDEN GİDİYORSUN."

"ERTUĞRUL KENDİNE GEL. BÖYLE BİR KADIN İÇİN BENİ KOVUYOR MUSUN?"

"Evet aynen öyle yapıyorum "

"Bu yaptığını çok ağır ödeyeceksin."

"Kimi tehdit ettiğine dikkat et."

Ertuğrul bey son sözlerini söylerken öyle korkutucu görünüyordu ki ben bile yerime sinmek zorunda kaldım. Yeliz hırsla yerinden kalkıp dış kapıya gitti. Eşyalarını alma ihtiyacı hissetmemişti. Gözlerimde hüzün vardı. Benim yüzümdendi. Diğerleride sessizdi.

"Ertuğrul bey!"

Siyah gözleri beni buldu.

"Keşke böyle yapmasaydınız. O haklıydı."

"Kendini suçlama bunu çok önceden yapmam gerekiyordu. "

"Ayrıca haklı falan değildi."

Bakışlarım Umay'ı buldu. Çınar'ın kolunun altında oturmuş parıldayan gözlerle bana bakıyordu. Yok artık dermiş gibi baktım.

"Ne! Hiç bakma öyle şaşkın tavşan. Bence giderek hayatını kurtardı. Aksi halde onu elimden kimse alamazdı."

Söyledikleri ile gözlerim fal taşı gibi açıldı.

"Hakikaten şaşkın bir tavşana benziyor şuan"

"Çınaaar"

Uyaran sesim ile sadece omuz silkti. Siz adam olmazsınız dermiş gibi baktım lakin onların umrumda dahi olmadı.

"Siz Yeliz'i boşverinde bu gün ne oldu size?"

Poyraz'ın hatırlatması ile bakışlarım Ertuğrul beyi buldu. İstedikleri cevabı o verdi.

"Yemekte bir kaç puşt haddini aştı. Bende onlara haddini bildirdim."

"Adamları hastanelik edene kadar dövdüm demek istiyor."

"Hak etmişlerdi. Ayrıca kendini hafife alma sende bayağı iyi dövdün."

Çok rahat bir şekilde arkasına yaslanınca diğerleri bana gülmeye başladı. Evet yapmıştım. Yemekten çıkmak üzereyken restorandaki adamlardan biri bana ahlaksız bir teklifte bulunmuştu. Ben daha ne olduğunu anlayamadan Ertuğrul bey adamın bileğimdeki elini çekip yüzüne kafayı gömmüştü. E hali ile diğerleride olaya dahil oldu. Biz yalnız gittiğimiz için Arifler yoktu. Adamlardan biri Ertuğrul beyin arkasından bıçak çekince sandalyeyi adamın sırtında kırmıştım. Ertuğrul beyin dikkati dağılınca yüzüne aldığı darbeden ötürü kaşı yarılmıştı. Sonrasında adamı tek hamlede yere sersede kaşındaki yara ile içim acıdı. Çevredeki diğer müşteriler polisi arayınca biz daha ne olduğunu anlayamadan kendimizi nezarethanede bulmuştuk. Bir kaç saat sonra derdimizi anlatacak birini buldukta çıkabildik. Saatin epey bir geç olduğunu anladığımda müsaade isteyip odama çekildim. Başımı yastığa koyar koymaz uykuya daldım. Yarın beni neyin beklediğini bilseydim hiç açar mıydım gözlerimi.

Sabah epey geç uyanmıştım. Öyleki bir ara Ayşe teyze odaya gelip beni kahvaltıya çağırmıştı lakin ben uyumak istediğimi söyleyip kalkmamıştım. Daha fazla yatak tembelliği yapmayayıp yerimden doğruldum. Önce banyoya gidip ordaki işlerimi hallettim. Sonrasında aşağıya indim. Şirin okula gitmiş olmalıydı. Diğerleride işe gitmiştir diye düşündüm. Aşağıya indiğimde Ayla ve Umay aşağıdaydı. Anlamadığım bir şekilde beni gördüklerinde paniklemişlerdi. Garipseyen bakışlarım ikisinin üzerinde dolaştı.

"Günaydın "

"Günaydın canım?"

"Günaydın Mihre nasılsın"

"İyiyimde neden tuhaf davranıyorsunuz?"

"Tuhaf mı. Yok canım. Sana öyle gelmiştir. Hadi sen kahvaltını yap."

Ayla'nın pek iç açıcı olmayan açıklaması ile başımı tamam anlamında sallayıp mutfağa ilerledim.

"Ertuğrul o haberlerin biran önce kalkmasını istiyor. E haklıda."

Babaannemin içeriden gelen sesi ile merakım gittikçe artmaya başladı. Ne haberiydi. Mutfağın içine girmem ile Ayşe teyzenin elindeki tabak yere düştü. Paniklemiş miydi.

"Günaydın "

"Günaydın kızım. Gel kahvaltını hazırlıyım."

Ayşe teyzede tuhaf davranıyordu. Babannem ise gözlerini kaçırıyordu.

"Yok ben hazırlarım birşeyler Ayşe teyze sağol...... siz iyi misiniz. Tuhaf davranıyorsunuz. "

"İyiyiz kızım. Ne olacak. Hadi sen karnını doyur."

Dolaptan bir şeyler çıkarıp masaya koydum. Sonrada karnımı doyurdum. Ama aklımda babaannemin bahsettiği haber vardı. Ne haberiydi acaba. Elime telefonu alıp bakmak istesemde telefonum çekmiyordu. Tableti internete bağlamak istedim lakin wifi çekmiyordu. Bu ne saçmalıktı.Yemeğimi bitirince masayı topladım. Salona geçtim. Belki televizyondan bir şeyler bulabilirdim. Meraklı bir insandım ben. Umay ve Ayla hala bıraktığım yerde oturuyordu. Televizyona doğru ilerledim. Neden panikledikleri izlenimine kapıldım. Bu şekilde davranmaları beni daha çok tetikliyordu.

"Mihre ne yapıyorsun?"

"Televizyonu açıcam."

"Boşver ya gel biz sohbet edelim"

Bunlar ne çeviriyordu.

"Yok ben teşevizyon izlemek istiyorum."

Ben kumandayı aramaya çalıştım ama bulamadım.

"Kumandayı gördünüz mü?"

"Şey mutfaktaydı sanırım"

Televizyon kumandasının mutfakta ne işi vardı. Mutfağa gidip aramaya başladım lakin yoktu. Geri salona girdiğimde kızlar koltukta oturuyordu. Bu defa düğme ile açmaya karar verdim. Lakin düğmeye ne kadar basarsam basayım açılmadı.

"Bazuk sanırım canım boşver."

Umay'ın munzur bir şekilde kurduğu cümle ile onlara baktım demine göre çok daha rahatlardı.

"Yok ben dışarı çıkıcam."

Bahçe kapısından dışarı çıktım. Arif, Rüzgar ve Kenan toplanmış bir şeyler konuşuyordu. Bende sohbetlerine katılmak için onlara doğru ilerledim. Arif'in sırtı bana dönüktü. Diğerleri yan oturmuştu. Ama benim olduğum tarafa bakmıyordu.

"Ertuğrul beyin kesin emri var. Gazeteler imha edilecek. Kimsede ağzını açmayacak."

Arif'in kurduğu cümle ile arkalarından sessizce yaklaştım. Önlerinde bir ton gazete vardı.

"Ne yapıyorsunuz bakayım?"

Üstten sesimi duymaları ile panikle ayağa kalktılar.

"Mihre hanım siz burda ne yapıyorsunuz?"

"Bir süredir burda yaşıyorum Rüzgar unuttun mu?"

Bu defa gözlerini diğerlerinde gezdirdi.

"Onlar ne?"

"Yok bir şey. Bir şey değiller."

"Arif seni boğarım. Ver onu"

Tehdidim ile derince yutkunsada başını hızlıca hayır anlamında salladı.

"Arif ver şunu. Benden ne saklıyorsunuz bakıcam"

"Yok Mihre hanım. Sizden bir şey saklamıyoruz. "

Diğerleride onu onaylayan cümleler kurdu. Gittikçe sinirleniyordum.

"Aa Çiçek!"

Arif kurduğum cümle ile arkasına döndü. O dönünce hızla elindeki gazeteyi elinden kaptım. Yaptığım ile bakışları şokla bana kaydı. Ben ise benle baş edemezsiniz bakışları attım. Gazete elimde içeri doğru ilerledim. Bir yandanda okumaya başladım.

****Geçtiğimiz günlerde büyük bir davet ile adından söz ettiren Arslanlı holding iş dünyasını kasıp kavurmaya devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda otomotiv sektöründe dünya devleri ile yarışa giren Arslanlı holding dünya çapında ülkemizi temsil ediyor.******

İyide bu haberi neden saklamak istemişlerdi ki. Gayette güzel şeyler yazmışlardı. Aynı zamanda adımlarım salona girdi. Kızlar panikle ayaklandı.

"Mihre!"

Ayla seslensede ona kısa bir an baktım. Bunda saklayacak ne vardı. Tam bırakıyordum ki gazetenin eki yere düştü. Eğilip elime aldım. Gördüğüm ile kaşlarım çatıldı.

****** Son zamanlarında işindeki başarısı ile adından söz ettiren iş insanı Ertuğrul Arslanlı dün bir restoranda adının daha önce aşk dedikodularına karıştığı bir kadınla el ele göz göze kameralarımıza yakalandı. Aşk hayatı ile bir çok güzel ile adı çıkan Ertuğrul Arslanlı'nın yanındaki kadının kim olduğu ise merak konusu. Peki Arslanlıların veliahtı ve gecelerin karanlık kralı gerçekten bir güzele kalbini mi kaptırdı. Yoksa bu da tek gecelik kaçamaklarından biri mi!!******

Haberin altında dün yemek yediğimiz restoranda çekilmiş bir resmimiz vardı. Ertuğrul bey benim için balığın kılçıklarını ayıklayıp tabağı önüme koyarken çekilmişti. Bende ona gülümsüyordum. Lakin bir sayfa dolusu haberden benim aklımda kalan tek bir cümle vardı. "Tek gecelik kaçamak" kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. Kafamın içi yanıyordu sanki. Tek gecelik kaçamak. Benim için böyle yazmışlardı. Bir adamın yatağını ısıtan tek gecelik bir beden. Bana bakınca sadece bunu mu görüyorlardı. Yada bu haberden sonra öyle mi göreceklerdi. Ama değildi. Bu haber doğru değildi. Ben öyle bir kadın değildim. Hiç bir zaman bedenim ile bir yerlere gelmeye çalışmamıştım. Sol gözümden bir damla yaş yanağıma doğru aktı.

"Mihre! Kuzum sen sakın bunları kafana takma. Ertuğrul halledicek"

Diye bana doğru bir adım attı Ayla. Ama ben geri çekildim. Neyi halledebilirdi ki. Bu haberi okuyan binlerce insanı okumamış yapabilir miydi.

"Mihre lütfen. Bak bizi korkutuyorsun"

Umay'ın sesi doldu kulaklarıma. Lakin sanki çok uzaklardan konuşuyordu benimle. O sırada salona babannem ve Ayşe teyze girdi. Hemen bir kaç saniye sonra Arif ve diğerleride geldi. Hepsi bana bakıyordu. El birliği ile benden saklamaya mı çalışıyorlardı. Onlarda okumuştu değil mi. Bakışlarım onları buldu.

"Doğru değil. Yemin ederim. Öyle bir şey yok. Biz sadece yemek yedik. Ben öyle biri değilim..... babanne, yalan. Burda yazanların hiç biri doğru değil."

İlk geldiğimde benim öyle biri olduğumu sanıyordu. Şimdi bu haberler o düşüncelerini haklı çıkarıyordu. Ama değildi işte. Gözlerimdeki yaşların bir bir akmasına engel olamadım. O sırada arkamdan duyduğum adım sesleri ile bakışlarım oraya döndü. Ertuğrul bey , Poyraz ve Çınar'da gelmişti. Hepsinin gözlerinde hüzün vardı. Onun siyahlarında hüznün yanında öfke ve acı vardı. Birde korku.

"Mihre!"

Bana doğru geldi. Adım atacak halim bile yoktu.

"Yalan söylüyorlar. Ne olur sizde söyleyin. Öyle biri olmadığımı biliyorsunuz. Belki siz söylerseniz size inanırlar. Orda yazanların yalan olduğunu söyleyin ne olur."

Bıraksalar ona yalvarırdım bile. Sanki o an onun bunu dile getirmesinden başka çarem yokmuş gibi hissediyordum.

"Yapma.... ağlama ne olur. Halledicem söz veriyorum."

"Yapamazsınız. Siz bile o kadar güçlü değilsiniz. Bu haberi okuyan insanların zihninden silemezsiniz ki."

Gelip tam karşımda durdu. Eli yanağımda akan yaşa uzandı. Kendimi geri çekmeye çalıştım. Kırgınlıkla baktı bana. Bakışlarımı hepsinin gözlerinde gezdirdim. Acıma, korku, endişe neydi bu duygular. Ne hissediyorlardı. Anlamıyordum. Veyahut algılamıyordum. Gözlerim karardı. Kendimi tutamadım. En son hatırladığım onun beni kollarına aldığıydı. Sonrası karanlık. Sonrası yok. Benim onunla bir sonum yok. Bu geçek bir kez daha yüzüme çarptı.....

Bölüm : 08.03.2025 18:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...