37. Bölüm

37. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

ERTUĞRUL ARSLANLI

 

Kapıdan çıkan kadın ile bakışlarım yatakta yüz üstü yatan kırgın meleğe kaydı. Kalbi kırıktı. Çünkü belkide yıllar sonra yanında olmasından mutluluk duyduğu biri vardı. Ve o kişi şimdi ona gideceğini söylüyordu. O henüz bunları anlayabilecek yaşta değildi.

"Amcam...... prensesim bana bakar mısın?....... lütfen hadi kalk bakalım."

İki elimle belinden tutup onu kucağıma oturttum. Başını omzuma yasladı. Yeşil gözleri yaşarmıştı bile. Mihre'nin gidecek olması en az benim kadar acıtmıştı onu.

"Onu ne kadar sevdiğini ve gitmesini istemediğini biliyorum."

Gözlerini karşıya dikmişti. Yine aynı tepkisizlik ile bakıyordu.

"Gitmesini bende istemiyorum "

Başını bu defa benim yüzüme kaldırdı. En azından tepki vermişti.

"Şirinim sana bir sır verebilir miyim?"

Gözlerimin içine baktı. Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı.

"Bende onu çok seviyorum."

Gözleri açılıp kapandı.

"Babanın anneni sevdiği gibi seviyorum. "

Bu defa şaşkın bir ifade belirdi gözlerinde. Bende tebessümle baktım güzel yüzüne.

"Bu yüzden gitmesini istemiyorum. Kalması için, artık hep bizimle yaşaması için elimden geleni yapıcam. Sana söz veriyorum.... Ama lütfen üzülme. Gitse bile seni öyle çok seviyor ki seni görmeye hep gelir. Ne zaman istersen seni ona götürürüm. Lakin dilerim ki bunlara gerek kalmaz. Belki o da annenin babanı sevdiği gibi beni sever. Belki o zaman gitmek istemez."

Konuşmam boyunca sadece bakmıştı. Sözlerim son buluncada kollarını boynuma doladı. Saçlarına dudaklarımı bastırdım. Evlat böyle bir şey miydi. Ben baba nasıl olunur bilmiyordum. Lakin onun için her şeyi yapardım. Bir gülüşü için dünyayı yakabilirim gibi geliyor. Onu tekrar yatağına yatırdım. Yeşil gözleri kapanmak için an kolluyordu zaten. Kısa bir süre içinde uykuya daldı. Uyuduğundan emin olduktan sonra aşağıya indim. Lakin daha merdivenleri bitirmeden duyduklarım sinirimin tepeme çıkmasına neden oldu. Bu kadın sınırı aşıyordu. Şimdiye kadar ona katlanmamın tek nedeni yengemle olan kan bağıydı. Ama bu kadarı yeterdi. Onu evden göndermek şart olmuştu. Zaten giderken beni tehdit etmeye cüret etmesi ise ayrı bir ironiydi. Onu yaşatmazdım. Bu iyiliği tüm tanıdıklarına yapardım.

*******

Sabah uyandığımda bakışlarım tavanda bir süre düşünmüştüm. Bu böyle olmayacaktı. Ona yaklaşmak için an kollasamda korkutmaktan çekiniyordum. Vereceği tepkiden. Evet beni sevdiğini söylemişti. Lakin beni istemediğinide söylemişti. Allahım sen bana yardım et. Ona kendimi nasıl inandıracaktım. Dava iki gün sonraydı. Bu davadan sonra işini bitmiş sayacaktı. Çünkü diğerleri basit davalardı. Çoğu para cezasına çevrilebilecek cezalardı. Ve yüksek ihtimalle ondan sonra gitmek isteyecekti. Bu olmadan önce bir yolunu bulup ona kendimi anlatmam gerekiyordu. Daha fazla oyalanmadım. Yatakta bu şekilde yatarak işi çözemezdim. Giyinip kahvaltıya indim. İndiğimde herkes yerini almıştı. Sadece Mihre yoktu.

"Mihre nerde?"

"Uyandırmaya gittim Ertuğrul bey, ama uyanmak istemedi. "

Ayşe hanımın kurduğu cümle ile kaşlarım çatıldı.

"Hasta falan mı?"

"Yok. Sadece çok uykum var biraz daha uyuyayım dedi. Bende dokunmadım."

Dediği ile içim rahatladı. Hasta olma düşüncesi kalbimi acıtıyordu. Yerime oturup kahvaltımı yapmaya başladım. Bir yandan da Şirin'e kahvaltısını yapmasında yardımcı oluyordum.

"Ertuğrul!"

Bakışlarım Poyraz'a kaydı. Endişeli gözleri ile telefona bakıyordu.

"Ne oldu?"

O sırada mutfak kapısında elinde gazete ile Arif'te içeri girdi. O da en az Poyraz kadar endişeliydi.

"Ne oluyor lan size?"

"Abi kendin görsen daha iyi."

Bana gazeteyi uzatması ile açık sayfaya baktım. Gördüklerim ile kaşlarım çatıldı. Yazanları okudukça sinirim her geçen saniye daha çok arttı.

"Ertuğrul ne oluyor?"

Ayla'nın sorusu ile gazeteyi ona uzattım.

Haberi sesli okuması ile diğerleride hem sinirlenmiş hemde paniklemişti. Mihre'nin bu haberi görmemesi gerek. Kalbi çok kırılırdı. Zaten benden kaçıyordu. Bu haberi görürse hiç şansım kalmazdı.

"Şimdi ne yapacaksın?"

Bakışlarım babannemi buldu. O da meraklı gözler ile bana bakıyordu.

"Sevdiğim kadına böyle bir yakıştırma yapanları doğduklarına pişman edicem."

Memnuniyetle arkasına yaslandı.

"Abi peki Mihre. O bu haberi görürse... Yani biliyorsun işte. O geceki çıkışı. Şimdi yazan tek gecelik kadın yakıştırması...."

Umay'ın söyledikleri ile omuzlarım çöktü.

"Saklasak."

Çınar'ın dediği ile bu defa ona baktım.

"Nasıl. Kız elbet bir yerde görür. Yada biri söyler."

"İşin o kısmını da Ertuğrul halletsin canım. Biz saklayabildiğimiz kadar saklayalım. Abi sende becerebilirsen açıl kıza. Siz birlikte olunca kimse konuşamaz. Ama işler sende bitiyor."

Çınar'ın hakkı vardı. Birlikte olduğumuzu söylediğimizde tüm bu saçmalık yalanlanmış olacaktı. Zaten o zamana kadar tüm haberleri kaldırır. Haberi yapanları yerin altına gömerdim.

"Ayla sen ve Umay bu gün evdesiniz. Telefonları İnterneti haber okuyabileceği ne kadar teknolojik alet varsa imha edin. Gerekirse yakın. Arif sen yanına diğerlerini al eve gelen ne kadar gazete varsa hepsini ortadan kaldır. Bizde şirkete gidicez. Şirket avukatı ile konuşucam. Bu haberi yapan şirketide gazeteciyide öyle bir silicem ki kimse onların ismini bile hatırlamayacak. Masum birinin namusuna iftira atmak ne demek göstericem onlara."

Öfkeli bakışlarım ile diğerleri sadece susmak zorunda kaldı. Şüphesiz masada olup bitenlerden habersiz hiç bir şey anlamayan tek kişi Şirin'di. Demin tabağına koyduğum salatalığı yemeye çalışıyordu. Ayağa kalkıp saçlarından öptüm. Sonrada evden ayrıldım. Poyraz ve Çınar'da peşimden geliyordu. Dışarı çıkıp arabayı şirkete doğru sürdüm. Aklımda kalbimde hala evdeki kadındaydı. Allahım lütfen şu lanet haberi okumasın. Telefondan asistanıma ben şirkete varmadan şirket avukatının orda olmasını istediğime dair mesaj attım. Ellerim direksiyonu sıkıyordu. Ayağım gaz pedalına abanmış durumdaydı. Öfkemi nerden kimden çıkaracağımı bilmiyordum. Şirketin önünde aracı durdurup hızlı adımlarla kendi katıma çıktım. Odamın önüne geldiğimde avukat beni bekliyordu. Beni takip etmesini söyledim. İçeri girdiğimde Poyraz ve Çınar'da içeri girdi. Onlar oturdu lakin ben camın önüne geçtim.

"Ertuğrul bey beni istemişsiniz."

"Haberleri gördün mü?"

"Evet efendim"

"İyi şimdi git ve o haber ajansına altından kalkamayacakları, kaybettiklerinde piyasadan yok olacakları bir tazminat davası aç. Ve kaybedersen git kendi kafana sık."

Öfkeli bakışlarım ile derince yutkundu. Ona çıkabileceğini söylediğimde yerinden hızla kalkıp çıktı.

"Ertuğrul sakin ol."

Bakışlarım Poyraz'a kaydı.

"İnan bana şuan o kadar sakinim ki. Çınar o haberi yapan gazeteciyi istiyorum."

Çınar başını olumlu anlamda salladı.

"Ertuğrul haberi yapanı buluruz. Adamları piyasadan silmekte kolay. Sen asıl Mihre konusunda ne yapacaksın?"

"İki gün sonra bir düğüne katılacaz. Umduğum gibi olursa açılmayı düşünüyorum. "

Telefonumun sesi ile konuşmamız yarıda kesildi. Ayla'nın aramasını görünce hızla açtım.

"Alo Ertuğrul! Mihre uyandı. Şimdilik bir sorun yok ama bir şeylerden şüpheleniyor. Eve gelsen iyi olur."

Söyledikleri ile daha fazla gerildim. Elbette şüphelenirdi aptal bir kadın değildi. Eve gitmek iyi olabilirdi. En azından onun yanında olursam belki dikkatini başka şeylere yöneltebilirdim.

********

Eve az bir mesafe kala telefonum tekrar çaldı. Bu defa arayan Arif'ti. Açıp kulağıma dayadığımda duyduklarım ile gaza daha fazla bastım. Kahretsin. Malikanenin önünde durunca hızla arabadan inip içeri girdim. Poyraz'larda peşimden geldi. Kapıdan giripte onu öyle bitik görmek ölmek gibiydi. İçim cayır cayır yandı. Onun gözünden akan her damla ruhumu ateşe veriyordu. Ağlamaması gerekiyordu. Bu kadın gülmeliydi. Benim huzurum için ,onu ağlatanların beden sağlığı için gülmeliydi. Kendini inandırma çabası ,yakarışı.... O kadar çaresiz duruyordu ki.

"Ben öyle biri değilim. Orda yazanlar yalan. Ne olur siz söyleyin. Siz söylerseniz inanırlar."

Söyledikleri kalbimi dağlıyordu. Halledicektim. Lakin haklıydı. O haberleri insanların hafızasından silemezdim. Dengesini kaybetmesi ile hızla bedenini tuttum. Başı arkaya düştü. Kolumu bacaklarının altından geçirip kucakladım. Yönümü yukarı çevirdim. Diğerleri arkamızdan hüzünle bakıyordu. Sana söz güzelim sana bunu yaşatanlar çok daha büyük bir acı yaşayacak. Onu yatağa yatırdım. Elim güzel saçlarında dolaştı. Affet güneşim. Tüm bunlar benim suçum. Bilseydim bu hataları yapmazdım. Hayatıma senin gibi bir meleğin gireceğini bilseydim asla öyle günaha bulanmazdım. Eğilip anlına dudaklarımı bastırdım. Geri çekildiğimde kirpiklerinin kırpıştığını fark ettim. Güzel gözleri yavaşça aralandı. Bakışları önce nerde olduğuna baktı. En son yatağın kenarında oturan beni buldu. Sol gözünden akan yaş şakağına doğru yol aldı.

"Şimdi ne olacak?"

"Ağlama ne olur. Ben bir yolunu bulucam. O haberleri kaldırıcam."

"Kaldırsanız ne olacak ki. İnsanlar....."

"İnsanların ne düşündüğü bu kadar önemli mi. Onlar hayatlarımızda ne kadar var. Seni tanıyan herkes öyle biri olmadığını bilir. Diğerlerinin ne düşündüğü bu kadar mı önemli"

Söylediklerimi kafasının içinde tarttı. Bakışlarındaki hüzün bir nebzede olsa azaldı. Yerinden hafif doğrulup sırtını yatak başlığına dayadı.

"Ertuğrul bey, siz nasıl bir insansınız. Çok mu kötü birisiniz. Yanınızda sadece iki defa görüldüm. Her ikisinde de bu şekilde aşağlanmak. Bu çok canice. Ama sizi tanıdımda. Tanıdığım kişi farklı. Onlar mı çok kötü?"

"Sana yalan söyleyemem. Ben iyi biri değilim. Geçmişte çok hata yaptım. Bir çok kadınla birlikte oldum. Gaddar bir insanım. Aklının alamayacağı kadar acımasız biriyim. Karanlığım ben Mihre. Senin o korktuğun karanlık bile benim yanımda gün gibi kalır. Tüm karanlıklar bana itaat eder. Benden korkar. "

Gözlerimi gözlerine diktim. Bilmesi gerekti. Tanıması gerekiyordu. Şayet seviyorsa neyi sevdiğini bilmesi gerekiyordu. Benimle kalacaksa herşeyi tüm çıplaklığı ile bilmesi gerekiyordu.

"Ertuğrul bey ben karanlığı bilirim. Ondan korkarım. Ama sizi bilmiyorum. Karanlık olduğunuzu söylüyorsunuz o zaman neden sizden korkmuyorum."

Umutla söylüyordu sözlerini. Çünkü beni seviyorsun be güzelim. Neyi sevdiğini bilmeden hemde.

"Ya tanıdığında korkarsan. Belkide asıl korkulması gereken benimdir."

"Daha önce bir çocuğa zarar verdiniz mi?"

"Hayır. Asla."

"Peki daha önce bir kadına zarar verdiniz mi?"

"Sana zarar verdim. O gün sana zarar verdim."

Başımı önüme eğdim.

"Onun dışında."

"Eğer gerekiyorsa Umay'a onlara zarar vermesini söyledim. Buse denen kadın. Sana iftira atan. Sonra Sevda. Belki daha niceleri. Hepsi ile Umay benim için ilgilendi. Belkide benim yüzümden o da elini kirletti."

"Peki birine isteği dışında dokundunuz mu?"

"Hayır. Dokunmadım."

"Vatanınıza ihanet ettiniz mi. Veyahut ilk geldiğimde söylediğim gibi gençleri uyuşturucuya bulaştırdınız mı"

"Hayır."

Başını aşağı yukarı salladı.

"Ertuğrul bey. Karanlık olduğunuzu söylüyorsunuz. Peki neye göre, kime göre. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki erkekler eşlerini öldürüyor. Sonra hakim karşısına geçip namusumu korudum diyip salıveriliyor. Camide imam erkek çocuklarına tecavüz ediyor. Tinerci enkazdan insanları kurtarıyor. Bir çok zengin ,dindar geçinen kesim mazlumun hakkını çalıyor. Eskort kalkıp organlarını bağışlıyor. Şimdi hangileri kötü. Evet siz bana o gün zarar verdiniz. Ama sonrasında günlerce kucağınızda taşıyıp baktınız. Kaldı ki beni dinleseydiniz ve suçlu olmadığımı bilseydiniz asla yapmazdınız. O kadın bana zarar verdirdi. Kim bilir araştırmasaydınız belki çok daha fazla acı çekicektim. Sevda denen pislik Şirin'e onca zaman kim bilir neler yaptı. Demek istediğim, bir avukat olarak bunları söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama adalet bazen mahkeme salonlarında sağlanmıyor. Umay'a gelince. O çacuk değil. İstese çekip gidebilir. Yada ne biliyim istediklerinizi yapmayacağını söyleyebilir. Ama yaptıkları ona doğru geliyor. Başkasının seçimleri için kendinizi suçlamayın. Ve bence düşündüğünüz gibi karanlık değilsiniz. En azından benim için."

Dedikleri ile içime umut doğdu. Bu şekilde düşünmesi bizim için bir şansın olduğunu gösteriyordu.

"Birde haklısınız sanırım. Başkasının benim için ne düşündüğü o kadar da önemli değil. Ben kendimi biliyorum. "

Kapının tıkırtılarla açılması ile ikimizde oraya baktık. Şirin küçük adımlar ile odanın içine geldi. İkisininde gözleri parladı.

"Meleğim. Geldin mi bir tanem."

Kollarını açması ile Şirin de yatağa tırmanıp ona sarıldı. Şirin'in saçlarına dudaklarını bastırdı. Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Bir anne edası ile sarıyordu onu. Şirin başını kaldırıp yüzüne baktı. Elini kaldırıp yanağını okşadı. Gözleri kapandı. Dudaklarında uğruna ölebileceğimi hissettiren bir tebessüm yer edindi. Gözlerini aralayıp ona baktı.

"Kıskanıyorum ama. Prensesim bende burdayım. Amcaya merhaba demek yok mu?"

Küçük sitemim ile ikiside gülümseyerek bana baktı. Onun kollarından çıkıp kendini bu defa benim kollarıma attı. Beklemeden küçücük bedenini sardım. Yaralı meleğim benim. Saçlarına ve boynunu dudaklarımı bastırmam ile kendini geri çekmeye çalıştı. Ama kollarım onu bırakmadı. Elini Mihre'ye doğru uzatıp yardım istedi.

"Dayan meleğim geldim. "

Yerinden doğrulup onu kollarımdan almaya kalkınca bıraktım. Bu defa ikisi birbirine sarılmış bana bakıyordu.

"İkiye karşı bir hiç adil değil."

Bu halime ikiside gülmekle yetinmişti. Onlar gülsündü ben başka bir şey istemezdim. Birde şu kadına açılmanın bir yolunu bulsaydım.....

Bölüm : 14.03.2025 06:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...