
MİHRE KARA
Duşumu aldıktan sonra ayna karşısına geçip makyajımı yapmaya başladım. Cilt makyajımı bitirdikten sonra gözlerime buğulu bir görünüm sağladım. Rujumu sürmeden elbisemi giydim.

Bordo renkli balık bir elbiseydi. Bu sabah gelen elbiselerin içinden seçmiştim. Etek kısmında derin bir yırtmaç vardı. Lakin tamamen açık değildi. Elbisenin yırtmaç kısmı siyah dantel ile kaplanmıştı. Çok zarif bir dekoltesi vardı. Sağ göğsünden başlayıp bel oyuntusuna kadar devam eden dantel detayları yırtmacın başlangıcı ile son buluyordu. Tül ve dantelden yapılmış olan kalın askıları vardı. Seçimimi bundan yana kullanınca kızlarda çok beğenmişti. Şimdi üzerimde görünce doğru bir seçim yaptığımı anlıyordum. Ayağıma yüksek topuk siyah ayakkabıları geçirdim. En son dudaklarıma pastel tonlarda rujumu sürüp son defa aynadaki yansımama baktım. Sanırım hazırdım. Şık, zarif ve iddialı. Küçük siyah el çantasına telefon ve rujumu koydum. En son parfümümü sıkıp aşağı inmek için odadan ayrıldım. Ertuğrul bey o gün her ne kadar kızların işi var desede şuan hepsi aşağıdaydı. Nedenini sormak istesemde hoş olmayacağını düşünüp vazgeçmiştim. Siz neden evdesiniz işiniz varmış diyemezdim. Merdivenleri dikkatli bir şekilde indim. Diğerleri salondaki koltukta yayılmışken Ertuğrul bey ayakta beni bekliyordu. Üzerinde her zamanki gibi siyah bir takım elbise vardı. Zaten her zaman şık ve resmi giyiniyordu. Ve bu durum ona ayrı bir hava katıyordu. Beni ilk gören Poyraz oldu.
"Siktir!"
Ardından Çınar imalı bir gülüş ile Ertuğrul beye bakıp konuştu.
"Bu gece için bol şans kardeşim. Mümkünse kimseyi öldürmeden gel."
Şirin halasının kucağında bana tebessümle bakıyordu. Babaannem ve kızlarda beğeni ile bakmışlardı bana. Ertuğrul beyin tam arkasında durdum.
"Ben hazırım. İsterseniz çıkabiliriz."
Sesim ile arkasını döndü. Gözleri beni baştan aşağıya süzdü. Bu içimin tuhaf olmasına neden oldu. Yutkunduğunu gördüm. Aklından ne geçirdi bilmem ama kaşları çatıldı.
"Bu elbise nerden çıktı ki."
"Bu gün gelenler arasından seçtim."
"Sanırım moda evine bir el atmamız gerekecek. Şu hale bak. Kumaşı yetmeyince başka kumaş dikmişler. Onunda astarı yok."
Sert bakışları dantelin altında görünen bacağımdaydı. Sen buna böyle diyorsan birde sırtımı gör. Evet elbisenin sırt kısmıda transparan dantelle dikilmişti.
"Bu elbise olmaz."
Dediği ile kaşları çatılan ben oldum. Ben bu elbiseyi gayette beğenmiştim..
"Anlamadım."
"Anlaşılmayacak bir şey yok üstüne başka bir şey giy. Mümkünse kumaşı olan ve dikili olan bir şey."
"Ertuğrul bey! Kendinize gelin. Bu yaptığınız hiç hoş değil. "
"Hoş olmayan bu yırtık elbise."
"Sanırım bu gece size ben eşlik etmesem daha iyi olacak. Daha hoş elbiseler giyen biri ile gidin siz."
Neden kalbimi kırıyordu ki. Ben bu elbiseyi sevmiştim. Bu şekilde aşağılamaya hakkı yoktu. Kırgınlıkla arkamı dönmüştüm ki koca eli bileğime dolandı.
"Üzgünüm."
"Bende öyle"
Derin bir nefes alıp bıraktı.
"Mihre Allah kahretsin ki bu lanet elbisenin içinde gerçekten çok güzelsin. Ve ben o düğünde kimseyi vurmak istemiyorum. Lütfen yanımdan bir an olsun ayrılma."
Gelen itiraf ile ağzım açılıp kapandı. Tuttuğu bileğimden kapıya doğru peşinden sürükledi. Arkamdan son anda bize gülen ev ahalisine iyi akşamlar diyebilmiştim. Kapıya çıktığımızda Arif telefona gülerek bakıyordu. Seni gidi aşık kek seni. Bizim geldiğimizi görünce toparlandı.
"Ertuğrul bey"
Durup yüzüme baktı.
"Elimi alabilir miyim. Hayır nereye gideceğimizi söylerseniz ben gelirim. Neden peşinizden sürüklüyorsunuz ki."
Dediklerim ile bakışları ilk bileğimdeki eline kaydı. Sonra bırakıp bana önden geçmem için işaret verdi. Daha fazla beklemeden arabaya bindim. Belli etmemeye çalışsamda gergindim. Araçta Arif ile birlikte üç kişiydik. Ama hiç birimiz konuşmuyorduk. Araç büyük bir otelin önünde durdu. Etrafta bir sürü gazeteci vardı. Oturduğum yerde gerildim.
"İstersen çocuklar onları....."
"Önemi yok....Gerçekten. Sadece biraz kendime geliyim ineriz."
"Mihre!"
Sesi o kadar anlayışlıydı ki.
"Ertuğrul bey bu bir düğün. İçeride birileri mutlaka görüntü alacaktır. Bu yaptığımız sadece onları haklı çıkarır."
Başını tamam anlamında sallayınca. Önce o indi. Arif'in kapımı açması ile dikkatli bir şekilde ben inmeye çalıştım. Adımımı dışarı atmam ile yüzümde flaşların patlaması bir oldu. Ertuğrul bey hızla gelip yanımda durdu. Elini belime koyup düğünün yapılacağı mekanın içine doğru yürümeye başladı. Yüzü o kadar donuk ve hissizdi ki. Bende onun gibi durmaya çalıştım.
"Ertuğrul bey yanınızdaki hanımefendi kim?"
"Ertuğrul bey hanımefendi ile çıkan aşk dedikoduları doğru mu?"
"Hanımefendinin hamile olduğu söyleniyor. Bu iddiaların aslı var mı?"
"Ailelerin bu ilişkiyi desteklememesi yüzünden mi susuyorsunuz?"
Gibi bir çok soru duymuştum. Bazılarına yuh artık demek istesemde susmak zorunda kaldım. Ertuğrul bey ise hiç birini duymamış yada duymazlıktan gelmişti. Salon girişine geldiğimizde gazetecilerin görüş açısından çıktık. Derin bir soluk bıraktım. Durup yüzüme baktı. Dudaklarında çok hoş bir tebessüm vardı.
"İyi misin?"
"Sanırım. Siz nasıl bu kadar tepkisiz kaldınız."
Dediğim ile gülüşü büyüdü.
"Meslek sırrı."
Bu defa gülen taraf ben oldum. Elini bir an olsun üstümden çekmemiş solunun içine girdiğimiz andan itibaren kavalyem olduğunu herkese göstermeye çalışmıştı. Keşke gerçekten sevseydi beni. O zaman bu düğüne eşi olarak katılabilirdim. O zaman öylesine biri olmazdım belki. Bizim için ayrılan masaya oturduğumuzda gözlerime çöreklenen hüznü silmeye çalıştım. Çok kuytu bir yerdi. Masa dört kişilikti. Acaba diğerleri ne zaman gelecekti. Onunla yalnız kalmak gerilmeme neden oluyordu.
"Ertuğrul bey düğün kimin?"
"Bir aile dostumuzun."
"Gelinle damat ne zaman gelicek?"
"Bilmiyorum Mihre birazdan gelirler."
"Biz bu masayı kiminle paylaşıcaz?"
Gözlerime sen ciddi misin dermiş gibi baktı. Ne yapayım stresten saçmalıyordum. Bu masadaki üçüncü ve dördüncü şahıslar neden gelmemişti hala. Elimi masadaki suya uzattım. Ben kadehi kavrayamadan elini elimin üzerine bıraktı. Anlamazca ona baktım.
"Yanlış kadeh."
Benim almak için uzandığım kadehi parmaklarımın arasından aldı. Onun yerine başka bir kadeh bıraktı önüme. Dudaklarımda utangaç bir gülüş belirdi.
"Hatırlatmayın ne olur. Hala çok utanıyorum. "
Sadece gülümsemekle yetindi. Suyumdan bir yudum aldım.
"Mihre!"
Gelen sesle bende şaşkınlık ile uzun zamandır görmediğim arkadaşıma baktım.
"Serhat!"
"Nerelerdesin ya görüşmeyeli bayağı oldu."
Tam elini sıkmak için elimi kaldırıyordum ki yanımdaki adam avcuma cüzdanını sıkıştırdı.
"Mihre iki dakika tutar mısın?"
Ağzım açık bakabildim sadece.
"Beyefendi kim?"
"Ertuğrul be..."
"Mihre bu kurabiyeleri tatmalısın."
Sözümü yarıda kesmişti.
"Ertuğrul b...."
Tam kurabiye sevmediğimi söyleyecektim ki tekrar sözümü kesti.
"Bak gelinle damat geldi."
"Ben gidiyim belliki beyefendi rahatsız oluyor."
Serhat'ın gidişi ile bende yanımdaki adama baktım. O ise sanki demin çok normal davranmış gibi rahattı. Gelinle damadın ilk olarak nikahı kıyılmıştı. İkisininde gözleri parlıyordu. Gerçekten çok aşık olmalılar. İlk danslarını yapmak için piste geçtiklerinde bizim oturduğumuz masaya doğru geçen davette gördüğüm çift geldi. Yanlarında genç bir adam vardı.
"Ertuğrul!"
Ertuğrul beyde saygı gereği ayağa kalkıp adamın elini sıktı. Adamla kadın bana dönünce bende yerimden kalkıp ellerini sıktım.
"Nasılsınız Şahin bey?"
"Teşekkür ederim. Sizi sormalı. Genç bayan. "
"Teşekkür ederim efendim."
Bana sadece tebessüm etmişti.
"Görüyorum ki iyisin Arslanlı. Senin adına sevindim. "
Ne ima etti anlamıyorum lakin Ertuğrul bey hafif bir tebessüm sunmuştu ona.
"Sizi ilk gördüğümde de yakıştırmıştım. Ama böylesi çabuk.... beklemiyorduk."
Kahretsin çıkan haberi kast ediyorlardı. Gözlerim korku ile yanımdaki adama kaydı. O ise ifadesiz duruyordu.
"Çıkan haberler asılsız Melek hanım. Ben Ertuğrul beyin sadece avukatıyım."
"Öyle mi. Kusura bakmayın."
Kadın anlayışla bize bakmıştı. Yanlarındaki genç adam neden bana öyle bakıyordu.
"Kanınızdan olan her erkeği uyarmam gerekiyor sanırım."
Yanımdaki adamın öfkeli bakışları adamı buldu.
"Hayırdır Mehmet Giray. Gözün mü daldı. Dikkat et. Daldığı yerde gözlerini bırakmayasın. "
Ettiği tehditle ben derince yutkunup yerime sinerken karşıdaki adam arkasına dönüp gitmişti. Neydi bu. Şahin bey ve Melek hanımda onun peşinden ayrılmıştı yanımızdan. O sırada ilk dans müziği son bulmuştu. Ve bu lanet masada hala iki kişilik boş yer vardı.
"Güzel hanımefendi bu dansı bana lütfeder misiniz?"
Ertuğrul beyin yaşlarında sarışın bir adam bizim masamızın başında durmuş bana bakıyordu. Bakışlarım kısa bir an yanımdaki adama kaydı. Masanın altındaki elleri yumruk olmuştu. Bunu istemiyordu. Ama bana karışmaya hakkı olmadığı için susmak durumunda kalmıştı.
"Hayır Teşekkür ederim."
Adam nezaketle geldiği yolu geri gitti. Ertuğrul bey bu durumdan memnun olmuş olacak ki dudakları kıvrılmıştı. Bakışlarım pistteki insanlara kaydı.
"Mihre!"
Gözlerim siyah irislerini buldu.
"Peki benimle dans eder misin?"
Söylediği ve beklenti dolu bakışları ile bir kaç saniye duraksadım. En son onunla dans ettiğimizde yaptığı şey aklıma geldi. Bu tehlikliydi. Onun kollarında olmak mantığımı devre dışı bırakıyordu. Diğer yandan kalbim yarın ki davadan sonra gideceksin kokusunu bir daha hissedemeyeceksin. Sıcaklığını, bir daha evindeymiş gibi hissedemeyeceksin. Ve ben kalbimin ahmak sesine hak verdim. Elimi yavaşça avcuna bıraktım. Parmaklarımızı kenetleyip ikimizi kalabalığın arasına karıştırdı. Ellerimi omuzlarına yerleştirdim. O da iki elini sırtıma doladı.
"Siktir... Bu elbisenin sırtı yok."
Dediği ile ağzımdan kaçan kıkırtıya engel olamadım. Elleri sırtımdaki dekolteyi kapatmak ister gibi açık alanı sardı. Elleri çıplak tenimi bulunca içimi ateşe verdi sandım.
"Mihre!"
Göğsündeki bakışlarım gözlerini buldu. Lakin ne ben konuştum. Ne de o sözlerinin devamını getirdi. İstemsiz olarak bedenim ona doğru çekildi. O da ellerini belime daha fazla sardı. Biz dans etmiyorduk. Sanki o an orda değildik. Biz bambaşka bir yerdeydik. Benim için kimse yoktu. Ellerim üzerindeki gömleğini avuçlarında sıktı. Ağzımdan kaçan titrek nefese hakim olamadım. Saçlarımın arasında sıcak nefesini hissediyordum. Müziğin durması ile ana döndüm. Etrafımızdaki herkes bir bir dağıldı. Sanki o an beynimdeki sis perdesi dağılmıştı. Kendimi hızla kollarından kurtardım. Şaşkınlığını gizleyemedi.
"Mihre!"
"Ben lavaboya gidiyim."
Onu ardımda bırakıp hızla lavabonun olduğu kısma ilerledim. Kendimi içeri atıp ellerimi ıslattım. Aynı işlemi enseme ve boynuma yaptım. İçimdeki heycan biraz diner gibi olunca dışarı çıkmaya karar verdim. Daha bir kaç adım atmıştım ki bir adamın bağrışı doldu kulaklarıma.
"Kahretsin!"
Bakışlarımı yerden kaldırıp adama çevirdim. Ve tabi neden böyle bağırdığınıda anlamış oldum. Ben o sersemlikle adama çarpınca elindeki şarap üzerine dökülmüştü.
"Kusura bakmayın. Benim hatam."
"Kusura bakmayın mı. Bu mu yani."
"Özür diledim ya beyefendi. Ne yapmamı bekliyorsunuz. İsterseniz gömleğin bedelini ödeyebilirim. "
"Sen kendini ne sanıyorsun be."
"Bayım bağırmayı kesin lütfen. "
Böyle insanları biliyordum. Birazdan çirkinleşecekti. Ki düşündüğüm gibi de oldu. Bir eli bileğime sıkı sıkıya dolandı. Diğer elini tokat atmak için havaya kaldırdı. Kendimi savunmak istesemde o kadar güçlü değildim. Kolumu ondan kurtarmaya çalıştım.
"ÇEK ELİNİ ÜZERİMDEN."
Ben kendimi gelecek darbeye hazırlamıştım ki. Kulağıma başka bir ses doldu. Öfkesi adamı yakabilecek boyuttaydı.
"ONA DOKUNAN ELİNİ KIRMAZSAM ADAM DEĞİLİM"
Adam daha ne olduğunu anlamadan yüzüne yumruğu geçirmişti. Adam sarhoş olmasa dahi bu darbe ile yere yapışırdı. Üstüne birde sarhoş olunca yerden kazımak gerekti. Burnundan kanlar aksa da bu Ertuğrul beye yetmemiş olacak ki yerdeki adamı yumruklamaya devam etti. Bu hali gerçekten çok korkunçtu.
"Ertuğrul bey durun lütfen."
Lakin bırak durmayı beni duymadı bile. Sesimi biraz daha yükselttim.
"ERTUĞRUL BEY YALVARIRIM DURUN. ARTIK."
adam bayılmak üzereydi. Bu şekilde devam ederse onu öldürecekti.
Son kez var gücümle bağırdım.
"ERTUĞRUL DUUUR"
bu defa duydu sesimi. Duyurabildim kendimi. Şok bakışları beni buldu. Gözlerimden akan yaşların haddi hesabı yoktu. Korkudan duvara sinmiştim. Elinde ki adamı sanki bir çuvalmış gibi yere attı. Hızla bana doğru gelip kolları ile sardı. Küçük bedenim kollarının arasında elektiriğe çarpılmış gibi titriyordu.
"Şşşşt geçti..."
Geri çekilip gözlerimden akan yaşları sildi.
"Ağlama. Bitti bak. Kimseye bir şey olmadı."
"Öldüreceksiniz sandım."
Beni tekrar kendine çekip sarıldı. Saçlarımda dudaklarını hissettim.
"Allah biliyor ya öldürecektim. Hakketti. Sana dua etsin.... Hadi gel yüzünü yıkıyalım."
Hafif geri çekilip beni lavaboya yönlendirdi. İçeri girdiğimizde elime biraz su alıp yüzümü yıkamaya çalıştım. Ağlamalarım birazda olsa dinmişti.
"İçeri geçebilecek misin?"
Sorduğu soru ile aynadaki yansımama baktım. Gözlerimin içi ağlamaktan kızarmıştı. Göz makyajım akmıştı.
"Bu halde gelebileceğimi sanmıyorum. Eve gitsem iyi olacak."
"Tamam öyleyse. Arif'e söyleyeyim arabayı arka kapıya getirsin."
"Siz kalsaydınız. "
"Bu kadar kalmam bile mucizeydi. "
Dediği ile dudaklarımda küçük bir tebessüm yer edindi. Bir kaç dakika içinde arka kapıda bizi bekleyen araca binmiştik. Araba gecenin karanlığında ilerlerken yine sessizlik hakimdi. Ne düşünüyordu acaba. Keşke onu götürmeseydim diye düşünüyor mudur. Adam ne zaman benimle dışarı çıksa bir şeyler oluyordu. İkidir benim yüzümden kavga ediyordu. Araba evin önünde durunca beklemeden indim. O da peşimden geldi. Herkes uyumuş olmalıydı. Evin ışıkları kapalıydı. Etrafı aydınlatacak kadar ışık vardı o kadar. Merdivenlerden yukarı çıkıp kendi odamın kapısına geldim. Hemen ardımdaydı. Kapıyı açıp içeri giriyordum ki sesi ile durakladım.
"Mihre!"
"Efendim."
"Ben bu gün için teşekkür ederim "
"Asıl ben teşekkür ederim. Beni kurtardığınız için. Birde sanırım yine gecenizi rezil ettim."
Gözleri şaşkınlıkla aralandı.
"Ne! Onuda nerden çıkardın."
"Ne zaman dışarı çıksak bir şey oluyor. Bela paratoneri gibiyim."
Kıkırtım ile o da gülümsedi. Adımları bana doğru yaklaştı. Eli yüzüme düşen saç tutamına uzandı. Onu kulağımın arkasına attı. Lakin elini çekmedi. Avcunu yanağıma yasladı. İçimde ılık bir şeyler aktı sanki. Çok yakındı. Tehlikli bir yakınlıktaydı. Bedenim titremeye başladı. Gözleri dudaklarıma kaydı. Bende istemsiz olarak onun dudaklarına bakmıştım. Yüzü her geçen saniye daha fazla yakınlaştı. Kokusu ciğerlerime doldu. Teninin ısısı. Birden beynimde bir ses yankılandı.
(Bu kadar ucuz olamazsın. Onun yatağını ısıtacak tek gecelik bir zevk. Bu adamın sana neler yapabileceği hakkında fikrin var mı? Yatağından onca kadın geçmişken sence kaç tanesi ona kalbini vermiştir. Peki o kaç tanesinin adını biliyordur.)
Kendimi hızla ondan geri çektim. Olmazdı. Bunu yapamazdım. Gözlerindeki duyguları anlamlandırmamak için bakmamaya özen gösterdim. Ona tek kelime etmedim. Konuşmak için ağzını aralamıştı ki hızla odanın içine girip kapıyı kapadım. Kilitleyip sırtımı kapıya yasladım.
"Mihre!"
Sesini duysamda açamadım. Ne yapıyordum ben. Kimseye heba edilecek sevda yoktu bende. Bu iş burda bitmeliydi. Yarın ilk işim burdan gitmek olacaktı. Davadan sonra zaten hiç görmezdim onu. Ama onun oyuncağı olmayacaktım.......
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 87.59k Okunma |
6.68k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |