39. Bölüm

39. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

ERTUĞRUL ARSLANLI

 

Çalışma odasında oturmuş boşluğa bakıyordum. Elimdeki kalemi bir tur daha çevirdim. Bu saatten sonra ne olacağı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Çünkü dün gece hiçbir şey planladığım gibi gitmemişti. Allah'ım güzelliği karşısında lal olurdu insan. Uğruna canımı verebileceğim kadar güzeldi. Yaşadığımı hissedebileceğim kadar naif ve iyi. Böyle bir kadını kalbim nasıl sevmezdi . Üzerindeki o lanet elbise ona o kadar çok yakışmıştı ki. Ahhh bir de bu elbiseleri dışarıda başkalarının onu görebileceği şekilde giymeseydi. Bu güzelliği sadece bana özel olsaydı. Düğün sahibi bizim yakın dostumuzdu. O kuytu köşedeki masayı özellikle istemiştim onlardan ve özellikle rahatsız olmaması için masayı dört kişilik ayırtmıştım. Geriliyordu. Benim yanımda duygularına hakim olamamaktan korkuyordu. Durmadan masaya kimin geleceğini sorgulayıp durmuştu. Şayet izin verseydim tekrar alkol alacaktı. İçimden her ne kadar bunu yapmasını istesem de izin vermemiştim. Bir de hala utanıyordu o gece için. O gece bana dünyaları bahşettiğini bilse acaba böyle davranır mıydı. Lakin o kuytu köşede bile onu saklayamamıştım. Sakınamamıştım, o mikrop herifer nereden çıktıysa. Gelip bir de onun elini sıkmaya kalkışıyordu. Bana her Ertuğrul bey diyeceğini anladığımda sözünü yarıda kesmiştim. Bana o herifin yanında bey dememeliydi. Hatta bence bu saatten sonra o kelimeyi benim için lügatinden çıkarmalıydı. Sanırım bana başka bir erkeğin yanında bey diye hitap etmemesi için sonsuza dek sözünü kesebilirdim. Hoş sözünü kesmenin daha güzel yollarını da biliyordum. Onun da bir zamanı vardı. O yetmezmiş gibi bir başkası da gelip onu dansa kaldırmaya kalkışmıştı. Hayır anlamıyorum bu kuytu köşede nereden görmüşlerdi de musallat olmuşlardı ki. Hoş yanımdaki kadın güneş gibi ışıl ışıl parlarken onu görmemek mümkün değildi. Bu defa elini ona uzatan ben oldum. İlk birkaç saniye duraksadı. İlk dansımızda yaptığım şey yüzünden çekindiğinin farkındaydım. Kafasından o an ne geçirdi ne düşündü bilmiyorum, lakin narin elini usulca ellerimin arasına bıraktı. Beni geri çevirmemesi beni o kadar mutlu etmişti ki. Ellerinden tutup pistin ortasına doğru yürüdüm. Küçük elleri omuzlarımı buldu. Her iki elimi de beline doladım. Ve o an bir şok daha geçirdim. Lanet olsun ki bu elbisenin sırtı yoktu. Bu modacıları diri diri gömmek lazımdı. İşlerini iyi yapmıyorlardı. Böyle elbise mi olur. Koca ellerimi sırtını saklamak istercesine bedenine doladım. Gel gör ki yeterli gelmedi. Şarkı ilerledikçe bedeni bana doğru daha çok yaklaştı. Şu an mantığının sesini duymadığına,sadece kalbinin sesini işittiğine adım kadar emindim. Çünkü aynı duyguları ben de yaşıyorum. Her ne kadar onu korkutmayacağıma ,sevgime inandıracağıma kendi kendime sözler versem de yan yana geldiğimde kendime hakim olamıyorum. Küçük bedenini bedenime biraz daha yasladım. Vücut ısılarımız birbirine karışıyordu. Güzel kokusu ciğerlerime doldu. Allah'ım ne olurdu sanki bir ömür kollarımda kalsaydı. Gözlerini kapatmış o da benim gibi anın tadını çıkarıyordu. Müzik sesinin kesilmesi ile kendine geldi ve hızla kendini geri çekti. Öylece kalakaldım. Lavaboya gidiyorum deyip beni orada öylece bırakıp gitti. Bu gece bu iş bitmeliydi başka yolumuz yoktu. Yoksa yarınki davadan sonra gitmek isteyecekti. Ve ben onu yanımda tutacak hiçbir şey bulamamıştım. Tam ben de peşinden gidiyordum ki bir derginin yayın yönetmeni beni durdurdu.

"Ertuğrul bey birkaç dakikanız varsa..."

"Şu an pek müsait değilim. Başka zaman..."

"Lütfen, sizden sadece bir röportaj için randevu talep edecektim."

"Tamam siz asistanımla görüşün ona bilgimin olduğunu söyleyin.Size uygun bir tarihte randevu verecektir."

"Çok teşekkür ederim"

Daha fazla muhattap olmamak adına kısaca kestirip atmıştım. Adımlarım lavaboların olduğu tarafa doğru yöneldi. Köşeyi henüz dönmeden onun bağırışı doldu kulaklarıma. Adımlarım hızlandı. Gördüğüm şeyle sinir tüm bedenimi ele geçirdi. Benim kıyamadığıma o şerefsiz vurmaya kalkıyordu öyle mi. O ellerini kıramazsam adam değildim. Bu şerefsiz ölmeyi hak ediyordu. Hızla yanına gidip yumruğumu suratına geçirdim. Leş gibi içki kokuyordu. Zaten sarhoş olduğu çok belliydi. Sendeleyip yere düşse de hıncımı alamadım. Adam yerde iken üst üste yumruklarımı suratına geçirdim. Bana karşılık veremiyordu bile. Pis kanı elime ve gömleğime bulaşmıştı. Kulaklarıma bazı sesler gelse de beynim o sesleri bir türlü algılamıyordu. O şerefsizi öldürmeye yeminliydim. Gel gör ki kendime ettiğim yemini tek bir ses bozdu.

"ERTUĞRUL DUUR.."

İlk birkaç saniye yumruğum havada asılı kaldı. Bakışlarım onu buldu ,gözyaşları sel olup sanki yanaklarından akmıştı. Duvar dipine sinmiş, soğukta kalmış kuş yavrusu gibi titriyordu. Adımı söylemişti. Ben ömrü hayatım boyunca hiç kimsenin sesinden adamın bu kadar güzel çıktığını görmemiştim. Ne de güzelmiş meğerse benim adım. Elimdeki pisliği hırslı yere bıraktım. Ona gidip küçücük bedenini kollarımın arasına aldım. Saklamalıydım bu kadını. Sarıp sarmalayıp kimsenin göremeyeceği bir yere götürmeliydim. Ne kadar telkin etmeye çalışsam da titremeleri durmuyordu. Çok korkmuştu belli ki. O iti öldüreceğimden korkmuş. Onu ölmekten beter edecektim. Ama şimdi değil. Şu an ilgilenmem gereken daha önemli biri vardı. Onu lavaboya götürüp yüzünü yıkamasına yardımcı oldum. Biraz daha kendine geldiğinden emin olduktan sonra içeri geçemeyeceğini belirtince birlikte eve gelmiştik. Bu gece hiçbir şey umduğum gibi gitmemişti. Bir yolunu bulup ona yakınlaşacaktım ve onu sevgime inandırmaya çalışacaktım. Lakin olmamıştı. Ama henüz gece bitmemişti öyle değil mi. Odasının kapısından içeri geçecekti ki sesimle tekrar arkasına döndü.

"Mihre!"

"Efendim"

"Bu gece için teşekkür ederim."

"Asıl ben teşekkür ederim beni kurtardığınız için. Bir de üzgünüm gecenizi rezil ettiğim için."

"Ne! Onu da nereden çıkardın?"

"Ne zaman benimle dışarı çıksanız hep bir şey oluyor. Bela paratoneri gibiyim"

Güzel gülüşü doldu kulaklarıma. Söylediklerinde haksız sayılmazdı. Ne zaman onunla dışarı çıkmaya kalksam, ona yakınlaşmaya kalksam sanki evren buna karşı çıkıyormuş gibi mutlaka bir şeyler oluyordu. Yüzüne gelen saç tutamını uzandı elim. Yavaşça kulağının arkasına aldım. Teni yumuşacıktı. Benim ellerim, tenim birçok kadının teninde dolaşmıştı. Lakin hiçbirinde böyle kora dokunmuş gibi alev almamıştım. Küçücük bir dokunuş içimi böyle yangın yerine çeviriyorsa kim bilir daha fazlasını hissettiğimde neler olacaktı. Elimi yanağına yasladım. O da etkileniyordu farkındaydım. Güzel gözleri usulca kapandı. O an kendime hakim olamadım. Bedenim her geçen saniye bedenine biraz daha yanaşıyordu. Dudaklarından titrek bir nefes kaçtı. Gözlerim dudaklarını buldu. Bir kere öpsem belki de çözülürdü tüm bu sorunlarımız. Biterdi bu ızdırap. Onunda gözleri benim dudaklarıma kaydı. İçimden belki o da istiyor diye düşündüm. Yavaş yavaş ona doğru yaklaşmaya başladım. Tam istediğimi alıyordum ki birden kendini geri çekti. Yapma be güzelim. Aklından ne geçirdi. Yine ne kurdu bilmiyorum ama kendini kapalı kapıların arkasına sakladı. Şeytan diyor ki kır şu kapıyı. Gir içeri... Yapamadım işte ,onu korkutmaktan çekiniyordum Omuzlarım hüsranla çöktü. Ellerim kapısına uzansa da geri yanıma düştü. Adımlarım bir kere daha başarısız olmanın hüsranı ile odama ilerledi. Üzerimi değiştirip kendimi duşa attım. Şimdi ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Sabaha kadar uyuyamamıştım. Eğer o öpücük gerçekleşmiş olsaydı belki işler bu kadar zorlaşmayacaktı. Lakin şu an vereceği tepkiyi az çok tahmin edebiliyordum. İki saat sonra davamız vardı. Ve o davadan sonra yüksek ihtimalle karşıma geçip gitmek istediğini söyleyecekti. Peki ben onu bırakacak mıydım. Asla asla bırakamazdım onu. Biliyorum ona söz verdim ve onun söylediği gibi er dediğin sözünde dururdu. Lakin er dediğin sevdasının da ardında dururdu. Birbirimizi bunca severken ondan vazgeçmek aptallıktan başka hiçbir şey olmazdı. Sabah kahvaltısına da inmemişti. Yüksek ihtimalle benden kaçıyor. Kendi kendime güldüm. Kaç bakalım küçük sevgilim. Lakin aşktan kaçamazsın, hele benden asla. Eninde sonunda o vuslat yaşanacaktı. Dava saatinin geldiğini görünce yavaşça yerimden kalktım. Üzerime ceketimi giyip aşağıya yöneldim. Bizimkiler tam tekmil salonda duruyordu. O henüz inmemişti.

"Ertuğrul!"

Bakışların babaanneme yöneldi.

"Efendim babaanne."

"Mihre kızım nerede?"

"Birazdan iner"

"Kardeşim ,her şey yolunda mı?"

Poyraz bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı. Aslında bakarsanız herkes anlamıştı. Lakin sormaya cesaret eden Poyraz olmuştu.

"Bilmiyorum kardeşim. Bu saatten sonra ne olacağı hakkında en ufak bir fikrim yok."

Ne söylediğimi, neden söylediğimi hiçbiri anlamadı. Gözlerim bana aşağıdan bakan küçük meleğime kaydı. Ona bir söz vermiştim. Mihre'nin gitmeyeceğini onu ikna edeceğime dair söz vermiştim. Ve umarım bu sözümü tutabilirdim. Eğilip küçük ellerini avuçlarımın arasına aldım.

"Prensesim!"

Gözlerimin içine umutla baktı.

"Bugün amcana şans dile olur mu. Buna çok ihtiyacım var."

Kollarını boynuma dolayıp dudaklarını yanağıma bastırdı. Ben de saçlarından öptüm. Arkamdan gelen ayak sesleri ile daha arkamı dönmeden onun geldiğini anlamıştım. Güzel kokusu etrafa yayılmıştı çünkü. Yavaşça yerimden doğrulup arkama döndüm. Ben her ne kadar gözlerinin içine bakmak istesem de o tam tersini yapıyordu. Gözlerini kaçırıyordu benden. Ben hariç odadaki her şeye herkese bakıyordu.

"Ben hazırım çıkalım isterseniz?"

Başımı tamam anlamında sallayınca kimseye hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp dışarı çıktı. Ben de peşinden ilerledim. Arif ve birkaç koruma bize eşlik edecekti bugün. Araç önce ıssız yollarda sonrasında ise İstanbul'un trafiğinde ilerledi. Adliyenin önünde durduğumuzda her zamanki gibi dışarısı gazeteci ordusuyla doluydu. Çok gergindi ,elleri kucağındaki çantasını sıkıyordu. Yol boyunca başını bir kez olsun kaldırıp yüzüme bakmamıştı.

"İnelim mi?"

Söylediğimden sonra yine yüzüme bakmamış sadece başını olumlu anlamda sallamıştı. Elini kapı koluna uzatıp yavaşça açtı. Narin bedeni sanki yürümüyor da süzülüyor gibiydi. Bir kadın hem bu kadar kırılgan ve naif bir o kadar da nasıl güçlü olabiliyordu anlamıyorum. Dışarıdan baktığında en ufak sesimi yükselttiğimde ağlar ,kırılır ,trip atar diye düşünüyordu insan. Gel gör ki bazen öyle güçlü biri haline geliyordu ki. Böyle zamanlarda onun karşısında olmak istemiyordu insan. Kendinden emin adımlarının topuk sesleri adliyenin koridorlarında yankılanıyordu. Hemen bir adım arkasında yürüyordum. Onun gibi bir kadının arkasında yürümek benim için bir şerefti. Duruşma salonunun önüne geldiğimizde fazla beklemedik. Adımızın söylenmesi ile içeri girdik. Bugün belki de bizim için dönüm noktası olacaktı. Savcılık makamında oturan o şerefsiz gözlerini bir an olsun onun üzerinden ayırmıyordu. Ellerim yumruk oldu. Şu an o makamda oturmuyor olsaydı o piçin canına okurdum. Yanımdaki kadın ise başını dosyalarından bir an olsun kaldırmamış ne ona, ne çevresine ne de bana bakmamıştı. Gözleri kısa bir an masanın altında yumruk olmuş ellerime kaydı. Benim bakışlarım ise karşımdaki adamdaydı. Sevdiğim kadının bedenini arsızca bu şekilde süzmesi öyle çok zoruma gidiyordu ki. O an orada hiçbir şey yapamamak... Beni durduran ,ne adliyede olmamız ,ne bu piçin bir savcı olmasıydı. Yanımdaki kadının benden daha fazla uzaklaşmasına tahammül edemezdim. Elimin üzerinde hissettiğim sıcaklık ile bakışlarım yanımdaki kadına kaydı. Gözleri tedirginlikle bana bakıyordu.

"Sakin olun. Ben onun ne bakışlarını ne sözlerini umursamıyorum. Öyle ki ben ondan nefret bile etmiyorum. Sadece şu anki gibi anlarda midem bulanıyor o kadar. Böyleleri bizim nefretimizi, öfkemizi hak edecek insanlar değil çünkü. Sizden tek ricam lütfen bir sorun çıkmasın. Bugün bu davayı kazanmamız gerekiyor. Bilerek yapıyor. Sizi kışkırtmaya çalışıyor. Eminim ki o haberleri okudu. Şu an yapacağınız en ufak yanlış hareket sizi aylarca, hatta belki de yıllarca içerde tutmaya yetecektir. Lütfen onun oyununa gelmeyin."

Siyah gözlerim bal rengi gözlerinin içine daldı. Güzel sevgilim benim. Aklından benim için ne geçirirse geçirsin, her ne yaşıyor olursak olalım, veyahut her ne yaşayamıyorsak da hep kendinden başkasını düşünüyordu.

"Şu an o piçin suratını dağıtmamak için kendimi o kadar zor tutuyorum ki. Bunun benim için ne kadar zor olduğunu tahmin edemezsin."

"Böyle Anlarda ona değil bana odaklanın olur mu. İnsan duygularını yönlendirebilir. Ben onu görmüyorum. Siz de görmeyin. Bırakın yapmak isteyip de yapamadıklarıyla kıvranıp dursun orada. Bugün bu davayı biz kazanacağız. Ve inanın ona atacağınız en sert yumruklar bile canını bundan daha fazla acıtamayacaktır."

Söyledikleriyle dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Gerçekten hayrandım ona. Nasıl bir kadındı. Ben genelde yumruklarımla savaşmayı tercih ediyordum. Öfkemle karşımdakini yok etmeye çalışıyordum. Onun kadar olmasa da zekamla karşı tarafı bertaraf etmeye çalışıyordum. Lakin o olabildiğince fiziksel şiddetten uzak duruyor. Tam tersine avını akıl oyunları ile yok etmeye çalışıyordu. Çok da başarılıydı bu işte. Bu hali beni hem kendine hayran bırakıyor hem de korkutuyordu. Ve sanırım babaannem çok haklıydı. Bize de böylesi yakışırdı. Ailemizin tamamında Arslanlı kadınları erkeklerinden daha mert ,daha cesur olurlardı. Gözünü budaktan sakınmaz, zekalarıyla insanları kendilerine hayran bırakırlardı. Bu kan bağıyla alakalı bir şey değildi. Huyundan mıdır suyundan mıdır bilmem. Lakin aileye giren her kadın erkeğini kendine hayran bırakır ,dimdik arkasında dururdu. Ve bu kadın tam da sırtımı yaslayabileceğim bir kadındı. Hakimin içeri girmesi ile bizim de bakışlarımız koptu. Bizimle birlikte salondaki herkes ayaklandı. Şayet bu davayı kaybedersem onu kaybedecektim. Belki de yıllarca hapisten çıkamayacaktım. Yok eğer kazanırsam adımın Ertuğrul olduğundan emin olduğum kadar emin olduğum bir şey vardı. Eve gider gitmez karşıma geçip gitmek istediğini söyleyecekti. Ve ben onun gitmesine izin vermediğim için aramızda büyük bir kavga çıkacaktı. Hakimin söze başlamasıyla ilk konuşan savcı oldu.

"Efendim dava dosyasında daha önce de görüldüğü gibi Ertuğrul Arslanlı'nın silahından çıkan bir kurşun birinin canını almış ve sonrasında ceset ortadan kaybettirilmiştir. Bunu gören görgü tanıkları polis merkezine suç duyurusunda bulunmuştur. Yapılan ihbarın ses kayıtları hem yazılı, hem sesli olarak dava dosyasında mevcuttur. Tüm delillerin ışığında ,Ertuğrul Arslanlı gibi bir suçlunun serbest oluşu toplum için çok büyük bir risk teşkil etmektedir. Onun derhal tutuklanıp hak ettiği şekilde cezaevine gönderilmesini talep ediyorum."

"Savunma makamı ,savcılık makamının savlarını duydunuz. Ne söyleyeceksiniz?"

Hakimin sözü ona devretmesi ile yerinden yavaşça ayaklandı. Omuzları dik, bal rengi gözleri keskindi. Gözlerini ilk benim üzerimde gezdirdi. Bu davayı ne olursa olsun kazanacaktı. Bunu o bakışlardan anlamıştım.

"Efendim savcılık makamının da söylediği gibi ortada ceset yok. Açıkçası cesedin varlığından bile şüpheliyim ben."

"Sizin şüphelerinize göre mi bu davayı sonuçlandıracağız avukat hanım!"

Caner'in söze müdahil olması ile öfkelendiğini görebiliyordum. Şu an şu piçin suratına yumruğu geçirsem ne olur! (Ne olacak Mihre de senin ağzına sıçar. Sonrasında hapsi boylarsın.)

Kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

"Öyle mi sayın savcım. Peki söyler misiniz maktülün kimliği ne, kim olduğu belli mi? Kadın veyahut erkek.... Belki de bir çocuk. Cinsiyeti ,yaşı, kimliği... Kısacası maktül hakkında herhangi bir kanıtınız... Ne olduğuna dair bir fikriniz var mı."

"Yapılan ihbar var."

" Zaten elinizde başka hiçbir şey yok. Bir ihbar var, bir ses kaydı. Müvekkilimin suçlu olduğuna dair Lakin ses kaydının kime ait olduğu ,kim tarafından yapıldığı da belli değil. Ortada delil olarak öne sürülen tek bir şey var müvekkilimin silahından bir kurşun çıkışı olduğu. Ve kimliği belirsiz birileri tarafından onun birini öldürdüğü söylentisi... Söyler misiniz ortada ceset yok, bunu gören kimse yok, çıkan kurşunun balistik sonucu yok, mermi çekirdeği yok, mahkeme salonuna gelip verdiği ifadeyi tastikleyen biri yok... Müvekilimi neye dayanarak içeri atmayı planlıyorsunuz."

"Sizin müvekkiliniz bir suçlu. Hatta belki bir suç makinesi, onun gibilerin dışarıda olmaması gerekiyor."

"Müvekkilim bu güne kadar hakim karşısına çıktığı her davada suçsuzluğunu kanıtlamış ve beraat etmiştir. Bugün de üzerine atılan çamurdan eminim ki alnının akıyla temizlenecektir. Çünkü bizler adaleti sağlamak için buradayız. Haksız yere masum birini içeri tıkıp yıllar sonra ona adalet borçlu olduğumuzu söyleyip çıkardığımızda ,ondan ailesi ile geçireceği zamanı, sevdikleriyle birlikte geçireceği günleri ,hayatının en güzel yıllarını çalıp sonrada özür dileyemeyiz. Bu günlerde tüm haber kanallarda geciken adaletle alakalı onlarca haber varken bir yenisini de biz ekleyemeyiz. Gerçekler karşısında kör sağır dilsizi oynayamayız."

"Sayın hakim bu kadın bu adama aşık ve aşık olduğu için de neyi kim savunduğunun farkında bile değil."

Caner'in çıkışıyla onun da öfkesi arşı aşmıştı. Gözlerindeki harelerde kıvılcımlar çakışıyordu sanki.

"Konumuz şu an müvekkilimin ve benim aşk hayatım değil. Kaldı ki bunu konuşacak kişi de siz değilsiniz. Biz burada suçtan, masumiyetten bahsediyoruz. Masum bir insana atılan iftiradan bahsediyoruz. Söyler misiniz masum bir insan yıllarını hapiste geçirdiğinde sizin bundan çıkarınız ne olacak. Unutmayın ki sayın savcım bir insana çamur atıldığında çamurun bulaşacağı ilk yer sizin ellerinizdir. Size tavsiyem haklının yanında olun her zaman. Olun ki eliniz kirlenmesin."

Ona gururla bakıyordum. Hakimin tokmağı masaya vuruşuyla ben de ayağa kalktım.

"Karar, sanık Ertuğrul Arslanlı'nın hakkında yapılan suçlamalardan, maktül sıfatıyla geçilen herhangi bir şahsın kimliğinin olmayışı, ortada cesedin olmayışı ,daha önce karakola yapılan ihbarı yapan kişinin mahkeme salonunda bulunmayışı ,ve bizzat verilen ifadenin tasdiklenmemesi, Ertuğrul Arslanlı'nın aleyhine delillerin yetersiz oluşu neticesinde. Ertuğrul Arslanlı'nın tarafına yapılan tüm suçlamaların düşürülmesi, bu dava hakkındaki tüm dava tutanaklarının ve dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir."

Verilen hüküm ile yanımdaki kadın gülen gözlerle bana bakmıştı. Bu defa onu karşılıksız bırakmadım. Benim de yüzümde güzel bir tebessüm yer edinmişti. Beklemediğim ise kollarıma atılıp kollarını boynuma dolaması oldu. Bekletmedim onu. Kollarım küçücük bedenini anında sardı. Onu göğsüme yasladım.

"Biz kazandık... Biz kazandık bitti. Bundan sonrakiler o kadar kolay olacak ki sizi alamayacaklar."

"Kazanacağından emindim."

Geri çekilip yüzüme baktı. Gözlerinin içindeki hareler Allah'ım bir göz rengi nasıl bu kadar güzel olabilirdi ki. Üzerimize patlayan kamere flaşı ile kendine geldi. Ne yaptığını fark etmiş olacak ki kendini hemen geri çekti. Evet şuan mahkeme salonunda gazetecilerde vardı. Böyle önemli bir dava elbet kamuoyunun gözleri önünde yapılmıştı.Ah be güzelim, o güzel kafanın içinden neler geçtiğini bir bilsem. Bir anlayabilsem... Ama çok şükür bu işte bitti ya. Önümüzde güzel uzun bir ömür vardı. Sana seni sevdiğimi söyleyip bir ömür seni sarıp sarmalayacağım. Yanımdan bir an olsun ayırmayacağım. Utangaçça başını önüne eğdi. Yüzüne gelen saçları kulaklarının arkasına attı. Dudaklarında yüzüne çok yakışan bir gülümseme vardı. Önündeki dosyaları toplamaya çalıştı.

"Umarım bu işin burada bittiğini düşünmüyorsunuzdur?"

Gelen sesle ikimiz de karşıya baktık. Caner denen puşt tam karşımızda duruyordu. Ve gerçekten de küçük sevgilim haklı çıkmıştı. Şu an öfkeden delirmişti. Özellikle ona karşı dava kaybettiğinde kendini daha fazla kaybediyordu. Kendine yediremediği bir kadına mı yenilmekti. Yoksa eski nişanlısına mı tam olarak çözemiyordum. Ama hastalıklı bir ruh olduğunun farkındaydım.

"Siz ister kabul edin. İster kabul etmeyin sayın savcım bu iş bitti. Ha diyelim ki bitmemiş olsaydı yine savaşırdım. Ve ben girdiğim hiçbir savaşı kaybetmem."

"Göreceksin günün birinde sevgilini içeri tıkacağım. O zamana kadar onunla bol bol vakit geçir."

"Elinden geleni ardına koyma Caner. Benden de ondan da uzak duracaksın. Yoksa inan bana o savcılık makamına nasıl geldiğin umrumda olmaz ,seni ben indiririm."

"Haddini aşma Mihre!"

Tüm konuşmalar esnasında sessizliğimi korumuştum. Ama son sözlerini söylerken ona doğru bir adım atmıştı. İşte o an benim için de nerede olduğumuzun ,karşımdaki adamın kim olduğunun bir önemi kalmadı. Koca bedenimi ikisinin arasına siper ettim. Benim gövdemden sevdiğim kadını göremiyordu. Ki görmemesi gerekiyordu. O iğrenç bakışlarını onun üzerinden çekmeliydi.

"Sakın! Sakın ona doğru bir adım daha atıp sınırı aşma. Yoksa karşında çok farklı bir Ertuğrul Arslanlı görürsün."

"Sen beni tehdit mi ediyorsun."

"Ben hiç kimseye, hiçbir zaman tehdit etmem. Söylediğim her şeyi yaparım."

O an elime küçük bir el dolandı. Bakışlarımı karşımdaki pislikten çekip sevdiğim kadına diktim. Gözlerinde korku vardı. Yapabileceklerimden korkuyordu.

"Yapmayın ne olur. Sizi kışkırtmaya çalışıyor. Demin kaybettiği savaşı bu şekilde kazanmaya çalışıyor. Türkiye sınırları içerisinde bir savcıya saldırırsanız ona vereceğiniz en küçük zarar sizedir. Lütfen yapmayın."

Kolumdaki elinin üzerine elimi koydum. Yavaşça kolumdan çekip avuçlarımın arasına aldım. Gözlerimi tamam anlamında kapatıp açtım.

"Eve gidelim. Eminim herkes bizi bekliyordur."

Başımı tamam anlamında salladım. Elini bırakmadım. Küçük eli avuçlarımın arasında o şerefsizin gözlerinin önünde önde ben arkamda o yürüyerek mahkeme salonunun dışına çıktık. Onun aklından ne geçiyordu bilmiyorum. Lakin benim kafamın içinde eve gittiğimizde onu yanımda nasıl tutacağıma dair düşünceler vardı......

Bölüm : 22.03.2025 18:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...