42. Bölüm

42. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

MİHRE KARA

 

Bedenimi sıkı sıkıya saran bir çift kol vardı. Güven veren. Üşüyen ruhumu seven, ısıtan bir çift kol. Burnuma alışık olmadığım ama çok sevdiğim bir koku doldu. Neydi bu koku , nerden , kimden geliyordu. Sesler vardı birde. Tanıdık lakin uzaktan duyulan.

"İşler gittikçe karışıyor."

Demişti Çınar. Ona cevabı Poyraz verdi.

"Sevginin çözemeyeceği düğüm yok. Ve bu ikisi birbirini seviyor."

"Abi öyle bir konuştu ki sanki kırk yıllık aşık."

Diye dalga geçti Umay.

"Kesin dalga geçmeyi. Hadi uyanmasınlar. Hepiniz aşağıya. Kınalı kuzum hadi inelim. Mihre hasta biraz. Amcan ona bakıcak tamam mı?"

Babaannemin sesi doldu kulaklarıma. Sanırım Şirin'i aşağıya indirmeye çalışıyordu. Bedenimi hissettiğim sıcaklığa biraz daha yasladım. Üşüyordum. Keşke gitmeden bana bir battaniye verselerdi. Belime dolanan kollar beni kendine biraz daha çekti. Elimi yanağına koydum sanırım. Burnumu boynuna sürttüm. Yanağındaki elimin avuç içine dudaklarını bastırdı. Sanırım gözlerimi açıp ona kızmam gerek. Ama açamıyorum. Neden bu kadar yorgunum ki.

"Sana kızıcam.... uyanıyım. "

Kulağıma gülüşü doldu.

"Çok uykum var."

Yanağındaki elimi çekip kollarının altından geçirdim. Şimdi ona sarılmıştım. Bu şekilde daha sıcak hissediyordum.

"Çok mu?"

"Hıhı.... üşüdüm ben."

Eli saçlarımı okşadı. Anlıma dudaklarını bastırdı.

"Ateşin daha düşmemiş."

Ne oldu anlamadım. Ama yanımdaki beden ayaklandı. Gözlerim hafif aralandı. Ağlamak istiyordum. Gitmesindi, üşüyordum ben. İki elinide yanaklarıma koydu.

"Güzelim neden ağlıyorsun. Bir yerin mi ağrıyor."

Gözlerinde gördüğüm endişe miydi. Daha önce kimse benim için endişelenmemişti.

"Üşüyorum. "

"Ateşin var ondan üşüyorsun. Doktoru arayacağım hemen gelicek. Sonra geçiçek tamam mı."

Başımı hayır anlamında salladım. Şefkatle baktı. Lakin ben daha fazla ayık kalamadım. Gözlerim kapandı. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum , ama duyduğum sesler ile uykum tekrar bölündü.

"Ateşi tekrar çıktı. İlaçlarını gece verdim ama bu normal değil. Kendinde değil."

"Tamam sakin olun. Ateşi yükseldiği için böyle. Ateş düşürücü bir iğne yaparım şimdi."

Duyduğum ile gözlerim hafif aralandı.

"İğne... is istemiyorum. "

Sesim ile bana döndüler. Gözlerinde öyle güzel bir şey vardı ki. Gerçekten var mıydı. Yoksa ben yüksek ateşten hayal mi görüyordum. Gelip yanıma oturdu. Eli saçlarıma gitti. O elin yeri benim saçlarımdı. Orda kalsaydı keşke.

"Güzelim ateşin var. Sadece küçük bir iğne"

"İstemiyorum. Canımı yakacak."

Gözlerim doldu. Ben iğneden korkuyordum. Bilmiyordu. Bilemezdi ki, nerden bilecekti. Doktor elindeki iğne ile yanıma yaklaşınca bedenimi ona doğru yaklaştırdım.

"Yapmasın nolur. İstemiyorum..."

"Mihre hanım bu sizin iyiliğiniz için lütfen izin verin."

"Hayır. İstemiyorum...."

Bakışlarımı yaslandığım adama çevirdim.

"Ne olur yapmasın. Sen söylersen yapmaz. Yapmasın nolur."

Bendeki bakışları doktoru buldu.

"Başka bir seçenek var mı?"

"Malesef elimizdeki en iyi seçenek bu. Serumun ikinci dozu için henüz çok erken. Oral(ağızdan alınan tüm ilaç çeşitleri) ilaçlar çokta etki etmiyor. Tek seçenek bu."

Doktorun açıklaması ile tekrar bana döndü. Benim dolu gözlerim ile siyah irisleri çaresizlik ile baktı.

"Güneşim! Başka çaremiz yok. Yoksa sana acı çektirir miyim hiç."

Bedenimi kucağına doğru çekti. Elim üzerindeki tişörtü sıkı sıkıya tuttu. Başımı boynuna yasladı.

"Bakma oraya. Hemen bitecek."

Yüzüm boynundaydı. Kokusunu dolu dolu içime çektim. Bir kaç saniyeliğine kolumda ince bir sızı hissettim.

"Bitti. Geçmiş olsun"

Eli saçlarımı okşadı. Bitmiş miydi. Bu kadar çabuk mu. Ama bana küçükken yapılan aşılar çok can yakardı. Saçlarımı okşayışı daha fazla uykumu getiriyordu. Dudakları başımın üzerindeyken konuştu. Sıcak nefesini saçlarımın arasında hissettim.

"Bitti güzelim. Geçti."

Lakin benim gücümde bitmişti. Gözlerimi açamadım. Onun yerine kollarının arasında tekrar uykuya daldım. Ara ara anlımda bir el geziniyordu. Sanırım ateşimi ölçüyordu.

Ve bir kez daha karanlık. Bedenimdeki irkilme ile uyandım. Nerdeydim ben. Odada kimse yoktu. Kafamın içinde bir ses vardı. Tanıdık olmayan küçük bir kız çocuğunun sesiydi. Bakışlarım kapıya kaydı. Henüz beş yaşında bir kız çocuğu kapıya doğru ilerledi.

"Kimsin sen?"

Lakin bana cevap vermedi. Onun yerine ardını dönüp dışarı çıktı. Neden peşinden gitmem gerektiğini düşündüm.

"Dur gitme!"

Yine sesimi duymadı. Salon kapısına geldiğimde o teras kapısındaydı. Uzun saçları sırtına dökülüyordu. Üzerinde dizlerinde biten beyaz bir elbise vardı. Adımlarım ona doğru ilerledi. Ağır adımlarım hemen ardında durdu. Elimi omzuna koydum. Kız çocuğu yavaşça yüzünü bana döndü. Gözlerim şaşkınlık ile aralandı. Bu bendim. Benim küçüklüğümdü. Önünde diz çöktüm.

"Se sen!"

Yüzüme baktı. Küçük Mihre'nin gözlerinden yaşlar aktı.

"Ağlama. Ağlama ne olur. Canın mı yanıyor!"

Ne yapacağımı bilemedim. Kollarımı küçük bedenine sardım. Sarabildiğim kadar sardım. Küçükken sarılamamış olmanın acısını çıkarırcasına sarıldım. Saçlarını okşadım. Hafif geri çekilip yüzüne baktım. Ama gördüğüm yüz beni bir kez daha şoka soktu. Dudaklarım açılıp kapandı. Gözlerim şaşkınlık ile açıldı.

"Şirin!"

Elini uzatıp yüzümü okşadı.

"Anne."

Dediği ile içimden bir şey koptu sanki. Elimi yüzüne doğru uzattım. Birden kayboldu. Korku ile ayaklandım. Gözlerim etrafta dolaştı.

"Şirin!"

Seslensemde duymadı beni.

"ANNEEE!"

Dışarıdan gelen bağırış ile hızla kapıdan dışarı çıktım.

"Kızım.... Şirin nerdesin?"

Seslendim. Gözlerimde yaşlar birikti.

"ŞİRİİİN... ANNECİM NERDESİN.... KIZIM...!!"

Lakin ses vermedi bana. Gözlerim tüm bahçeyi taradı. En son ormanlık alanda arkası dönük giden silueti göründü. Çıplak ayaklarla oraya doğru ilerledim.

"ŞİRİN! BEKLE GİTME.... MELEĞİM GİTME."

Ormanlık alanda çıplak ayaklarıma taşlar ve dallar batmaya başladı. Gözlerimdeki yaşlar yanaklarımı ıslatmıştı. Yerdeki dallara ayaklarım takılınca dizlerimin üzerine düştüm. Elimi ona doğru uzattım.

"Şirin! Gitme.. Beni bekle ne olur."

Adımları durdu. O durunca bende tebessüm ettim. Yerden kalkmaya çalıştım. Ayaklarımın altı kanamıştı. Ona doğru adımladım. Daha ona ulaşamadan biri kolumu tuttu. Nemli gözlerim beni tutan kişiyi buldu. Ertuğrul bey endişe ile bana bakıyordu. Ondaki bakışlarım tekrar Şirin'in olduğu yöne kaydı. Ama orda değildi. Elimle orayı işaret ettim.

"Kızıım ""

"Mihre!"

Bana seslenmesi ile tekrar ona döndüm.

"Şirin... ordaydı. Beni çağırdı. Gitmem gerek.... Kızım beni çağırdı."

Kolumu ondan çekmeye çalıştım. Ama bırakmadı.

"Bırak nolur. Kızım beni çağırdı.... Şirin orda. Onu alıp gelicem."

Onu ikna etmeye çalıştım. Bırakması gerekti. Kızımın bana ihtiyacı vardı.

Eli anlımı buldu. Gözlerinde bariz bir korku vardı.

"Siktir... cayır cayır yanıyorsun sen."

Sesi öyle uzaktan geliyordu ki. Gözlerim etrafı taradı. Poyraz, Çınar, Arif, Rüzgar, Kenan... herkes burdaydı. Bir sürü koruma vardı. Bir çoğunun adını bile bilmiyordum. Bana çok üzgün gözlerle bakıyorlardı. Gözlerim karardı. Bedenim sendeledi. Kolları beni kucakladığı gibi havalandım. Başım göğsüne düştü. Hava bu kadar soğuk muydu. Kollarımı boynuna dolayamadım bile. Bir süre sonra sıcak bir yere gelmiş olmalıyız ki bedenim hafif ısındı.

"Arif şu doktoru tekrar ara."

"Ertuğrul Mihre iyi mi?"

Sanırım bu Ayla'nın sesiydi.

"Bilmiyorum. Çok ateşi var."

Bedenim bir süre daha taşındıktan sonra yumuşak bir yere bırakıldı. Kısa bir süre sonra kolumda ince bir sızı hissettim. Damarlarımda bir sıvı aktı. Bedenimdeki titreme biraz da olsa dinmişti.

"Durumu nasıl?"

Bu oydu. Sesi çok sertti.

"Çok inatçı bir ateşi var. Yüksek ateşten dolayı halisünasyon görüyor."

"Kendi isteği ile gitmemiş mi?"

Sesinde umut vardı. Birazda hüzün.

"Sanmıyorum. Ateşin etkisi ile hayal görmüş olmalı. Açıkçası bu kadar yüksek ateşle ayaklanması bile beni şaşırttı. Yaptığım serum iyi gelecektir. Geçmiş olsun."

Bir kapının açılıp kapanma sesi doldu kulaklarıma.

"Durumu nasıl?"

"Hala ateşi var babaanne. "

"Sen nasılsın."

"Kendi gitmemiş..... Ateşin etkisi ile çıkmış. Babaanne beni bırakmamış."

Sesinde öyle bir duygu vardı ki anlatmak imkansızdı. Adımları bana yöneldi.

"Sanırım Şirin'i görmüştü rüyasında. Kızım diyordu babaanne. Söyler misin bir insan kanından olmayanı nasıl bu kadar benimser."

Eli saçlarımda gezindi. Bilincim bir kez daha kapandı. Lakin ben uyuyana kadar biran olsun elini saçlarımdan çekmedi. Ara ara yüzümde , saçlarımda dudaklarını hissettim.... Yüzümde küçük parmaklar dolaşıyordu.

"Halacım bak Mihre hasta. Daha uyanmamış. Sonra yine geliriz olur mu?"

Kulaklarıma Ayla'nın sesi doldu. Gözlerimi hafif aralamak için tüm gücümü kullandım. Şirin yatağın üzerinde baş ucumda oturuyordu.

"Şirin....kı kızım...."

"Kızım mı dedi."

Çınar'ın şaşkın sesi duyuldu ortamda. Göz kapaklarımın üzerinde tonlarca ağırlık vardı sanki. Yanağıma dudaklarını bastırdı.

"Annecim...."

Odada inlemem duyuldu. Göğsümde bir ağırlık hissettim. Burnuma şampuan kokusu doldu. Kolumu kaldırıp onu sarmaya çalıştım. Ama gücüm yetmiyordu. Kendimi bir kez daha karanlığa bıraktım. Gece kollarımdaki küçük beden yanımdan ayrıldı. Kısa bir süre sonra bedenim farklı biri tarafından sarıldı. Sıcaklığa doğru biraz daha yanaştım. Eli yanağımda gezindi. Başımı göğsüne bastırdım. Uykuma devam ettim....

Ensemde hissettiğim sıcak nefesler ile gözlerim açıldı. Ne olmuştu bana. Gözlerim onun olduğunu bildiğim yatak odasında gezindi. Kolları arkadan belime sarılmıştı. Nefesimi tuttum. Belki birazdan uyanıp giderdi. Zaten şimdi kalkmaya çalışsam bırakmazdı.

(Kendini kandırma Mihre. O gün odanda kollarından nasıl çıktıysan şimdide çıkabilirsin.)

Kafamda yankılanan sese rağmen uyuyor numarası yapmaya devam ettim. Bir süre onun kollarında öylece kaldım. Lakin hareket etmedi. Uyanmayacağını düşünmeye başladığım için yavaşça ona döndüm. Gözlerim siyah irisleri ile kesişti. Uyanık mıydı. Alt dudağıma dişimi geçirdim. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı.

"Günaydın. "

Kollarından kalktım. Öfkeli bakışlarım yüzünde gezindi.

"Mihre!"

"Beni yine kandırdınız."

"Seni kandırmadım. Sen oyun oynamak istedin. Bende sana eşlik ettim."

"Her neyse... Ben gidiyorum. "

Kapıya yönelmiştim ki kolu arkadan belime sarılıp sırtımı göğsüne yapıştırdı. Nefesim kesildi.

"Bırakın beni!"

"Gitme."

"Ertuğrul bey ne olur yapmayın. Ben diğer kadınlar gibi değilim. Beni kırmaz parçalara ayırırsınız. Benim tutunacak dalım yok. Bırakın ne olur."

Yüzümü kendine çevirdi. Gözlerinde gördüğüm çaresizlik miydi.

"Bırakamam.... anla ne olur. Sensiz yapamam."

Sesinde öyle bir efsun vardı ki.

(Aptallık etme. Bu adam en iyi manipülatör. İnsanları etkisi altına almak onun gibi biri için çocuk oyunu. Tek istediği bedenin.) Hızla kendimden uzaklaştırdım.

"Yeter. Bu saçmalık çok uzadı. Bana bir söz verdiniz. Sözünüzü tutun. Ben üstüme düşeni yaptım. Şimdi sıra sizde."

"Gerçekten bu kadar mı körsün. Sana nasıl aşık olduğumu görmek bu kadar mı imkansız."

Söylediği ile kalbim tekledi. Aşık mı!!

(Hayır Mihre hayır. Sakın inanma. Hatırla ne olur. Seni kolları ile sarıp hastaneye götürende oydu. Sonrasında aşağılayanda. Hem belki diğer kadınlarıda böyle kafesliyordur.)

İçimdeki sese hak verdim. Yüzümdeki şaşkınlığı toparladım.

"Aşık mı. Bir şey söyleyeyim mi. Bence sizinle aşk anlayışımız çok farklı. Aşk gördüğünüz her güzel kadını yatağınıza davet etmek değildir. Benden uzak durun."

Daha fazla oyalanmadım. Benim için ayrılan odaya girdim. Üzerimi kim değişmişti acaba. Evdekilere ne demişti. Neyse ne. Ne önemi var ki. Belkide bir daha onları görmiycem. Üzerime bordo bir kazak geçirdim. Altınada siyah bir pantolon giydim. Bir çantaya kişisel eşyalarımı koyup odanın dışına çıktım. Sesler aşağıdan geliyordu. Adımlarım merdivenlere gitti. Salona indiğimde o da inmişti. Sadece Şirin yoktu. Gidip tam karşılarında durdum. Hepsinin bakışları beni buldu. İlk babaannemin yüzüne baktım.

"Babaanne! Şey... Ben gidiyorum. "

Gözleri çok tuhaf baktı. Bakışlatı Ertuğrul beyi buldu. Ama o yere bakıyordu. Bakışlarını yerden kaldırmadan konuştu.

"Gitmiyceksin."

Söylediği ile sinirim tepeme çıktı.

"Şunu söylemeyi kesin artık. Beni burda zorla tutamazsınız. "

Yerdeki bakışlarını yüzüme çevirdi. Gözlerinden bir şey anlamak çok zordu.

"İstersem pekala tutarım."

Gözlerim doldu.

"Tutarsın evet. Gücüm yetmez. Benim senin gibi güçlü bir ailemde yok. Sanırım sana güvenmek hataymış. "

Gözlerinde hüzün belirdi.

"Sen bana bir söz verdin Ertuğrul Arslanlı. Bende inandım. Kalıbının adamı değilmişsin."

"Seni seviyorum diyorum be kadın. Ve biliyorum sende beni seviyorsun. Şimdi gitmene nasıl izin veriyim."

Öfkeli sesi evi inletiyordu. Bağırmıyordu , lakin bağırsa bu kadar etki etmezdi. Söylediği ile ağzım açılıp kapandı. Bunu bilemezdi. Ona olan sevgimi görmüş müydü. Olmaz. Olamaz.

"Sana söyledim. Senin yatağını ısıtacak bir kadın değilim. Seni sevdiğimi nerden çıkardın bilmiyorum ama belliki yanlış anlamışsın. Kaldı ki sözlerine inanacak kadar aptal değilim. Ben sana bir kere inandım. Onunda sonucu ortada."

Sözlerim ile bu defa suskunlaşan o oldu.

Ayla gelip elini omzuma koydu.

"Canım biraz sakinleşirsen belki daha kolay anlaşırsınız. "

"Ben sakinim Ayla. Ama bu kadarı fazla."

Gözlerim hepsinin üzerinde dolaştı.

"Burda kalmamı istemeniz haksızlık. Şuan hepinizin gözlerinde ondan yana olduğunuzu görüyorum. Size hakta veriyorum. Sonuçta kardeşiniz, arkadaşınız, yada torununuz. Belliki sizi inandırmış. Ama kalırsam yanan ben olurum. Küllerimi bile bulamazsınız. Ayla kardeşin o değilde ben olsaydım yine böyle mi söylerdin. Kardeşinin bir adamın hayatında tek gecelik bir kadın olmasını mı isterdin. Babaanne sen söyle. Ayla için isteyebileceğin bir son mu bu. Bir adam onu zorla eve haps etse hoşuna gider miydi. Poyraz.... Çınar. Eğer benim yerimde Umay yada öz kardeşiniz olsaydı şimdiye şu evin kapısına dayanmaz mıydınız. Ertuğrul bey siz söyleyin Ayla olsaydı benim yerimde şimdiye o adamı öldürmez miydiniz. Ben kimsesizim diye mi bu kadar rahatsınız. Zaten arayanı soranı olmaz. İstediğimi alırım ona ne olursa olsun diyişiniz bundan dolayı mı. Kaldı ki nasıl sevgi bu. Ne belli sevgi değilde heves olmadığı. İstediğinizi alınca geçicek belki. Yada diğer kadınlara duyduğunuz istekten farklı olduğunu düşündürten ne. Çünkü ben arada fark olduğunu düşünmüyorum. Allah rızası için bırakın gidiyim. Şimdi gidersem bana yaptığınız hiç bir kötülüğü hatırlamıycam. Hayatımda hep iyi biri olarak kalacaksınız. Aklıma düştüğünüzde korkmak istemiyorum....."

Son sözlerimi gözlerinin içine bakarak söyledim. Gözlerindeki hiç bir duyguyu okuyamadım. Yine o kalın duvarların ardına saklanmıştı.

"Arif seni evine bırakacak."

Dediği ile umutla yüzüne baktım. Dudaklarımda hüzünlü bir tebessüm oluştu.

"Taksi ile....."

"Lütfen. Buna izin ver."

Başımı tamam anlamında salladım. Adımları yanımdan geçip yukarı çıkmaya başladı. Veda etmeyecek miydi. İçim kan ağlıyordu. Ama haklıydım. Bunu o da biliyordu.Ardını dönüp giden adamın arkasından bakan bakışlarımı çekip diğerlerine çevirdim. Önce babaanneme yöneldim.

"Hoşça kal babaanne. Umarım söylediklerim için bana kırılmamışsındır."

Elini öpüp anlıma koydum.

"Sağlıcakla git güzel kızım. Söylediğin her kelimede haklıydın. Allaha emanet ol."

Son defa sarıldı. Anne ve baba kokusunu doya doya çektim içime. Bu defa Ayşe teyzeye döndüm. Ağlamaya başlamıştı bile.

"Ağlama ama."

"Sen bana bakma kuzum. Ağlar ağlar susarım ben."

Gidip onada sarıldım. Anne gibi sardı bedenimi. Ondan ayrılıp kızlara döndüm.

"Ayla, Umay. Sizi hiç unutmayacağım. Çok mutlu olun."

İlk Ayla gelip sarıldı.

"Kendine iyi bak. Ve bizi sık sık ara."

O ayrılınca Umay geldi.

"Bizden kurtulduğunu sakın düşünme. Her gün kapına dayanıcam."

Dediği ile gülüşüme engel olamadım. Bu defa karşımda gördüğüm Çınar'dı. Gelip kollarını bedenime doladı. Gözleri dolmuştu.

"Doğum günüme geleceksin değil mi."

"Kaçırır mıyım hiç. Hediyen hazır bile."

Gülümseyerek baktı yüzüme. En sona Poyraz kaldı. Gözlerinde hüzün vardı. Gelip beni bağrına bastı. Bu sarılışta ayrı bir sevgi vardı. Abi sevgisi vardı onda.

"Şayet öz kardeşim olsan anca bu kadar severdim. Ve eğer burda kalmanı ikiniz için istemeseydim Ertuğrul'u şimdiye çoktan pataklamıştım. Ne olursa olsun sen benim kardeşimsin. Eğer sizin için bir umudum olmasaydı burda kimse seni zorla tutamazdı. İzin vermezdim."

Kulağıma fısıldadıkları ile gözlerine hüzünle baktım.

"Üzgünüm."

"Dilerim ikinizde mutlu olursunuz."

Son cümlesini diğerlerinin aksine onlarında duyabileceği şekilde söylemişti.Evdekiler ile vedalaşmıştım. Geriye bir kişi kalmıştı. Ve sanırım bu ,vadaların en zoru olacaktı. O sırada merdivenleri inen küçük adımların sesini işittim. Şirin merdivenlerin başında durdu. Yüzüme bakmakla yetindi sadece. Ona doğru ilerledim. Karşısında diz çöktüm.

"Meleğim!"

Gözleri dolmuştu. Sanırım anlamıştı. Başını yana çevirdi. Elimi çenesine koyup yavaşça yüzünü kendime çevirdim.

"Şirinim... Sana mutluluk hakkında söylediklerimi hatırlıyor musun. Hani sana demiştim ya, insan mutsuz olacağı bir yerde kalmamalı diye. Şirin ben burda kalırsam çok üzülürüm. Canım çok acır. Mutsuz olmamı istemezsin değil mi. "

Başını hayır anlamında salladı. Gözündeki yaşlar yanağına doğru yol aldı. Elimi yanağına koyup akan yaşı sildim.

"Hem bu bir veda değil ki. Biz hep görüşürüz. Ben sadece burda yaşamayacağım o kadar. Sen ne zaman istersen gelirim. Sende gelirsin. Sen benim evimi hiç görmedin. Birlikte yemek yaparız, kek yaparız, film izler resim çizeriz. Bir sürü oyun oynarız. Sen yeter ki gelmek iste. Seni hep yanıma getiriler değil mi?"

Başımı diğerlerine çevirdim.

"Götürürüz elbet. Sen yeter ki iste prenses."

Poyraz tebessümle konuştu. Lakin yüzünde hüzün vardı.

"Hem Mihre de gelir. Değil mi?"

Dedi Ayla. "

"Zaten bende kızımı özlerim. Kınalı kuzumla gideriz."

Babaannem de tebessüm etti. Kollarımı ona dolayıp bağrıma bastım. Kokusunu doya doya içime çektim. Lakin o bana sarılmadı. Tepkisizce baktı o kadar. Geri çekilip yüzüne baktım. Küçük bedenini geri çekip kollarımdan sıyrıldı. Yavaşça ardını dönüp indiği merdivenleri geri çıktı.

"Şirin....."

Bana çok kırılmıştı. Affet meleğim. Ama kalamam. Kalırsam ölürüm. Öldürür beni. Daha fazla orda duramadım. Çantamı alıp kapıya yöneldim. Dışarı çıktığımda tanıdığım tüm korumalar arabanın önünde toplanmıştı. Onlara doğru ilerledim.

"Sanırım haberi aldınız."

Hepsi gözlerimin içine şefkat ile baktı.

"Sizi özleyeceğiz Mihre hanım."

Dedi Ahmet. Ona tebessüm ettim.

"Bizi unutmazsınız değil mi?"

Dedi Kenan.

"Saçmalamayın. Sizin gibi dedikoducu korumaları unutmak mümkün mü?"

Dediğim ile hepsi gülümsemişti.

"Asıl siz beni unutmayın."

"Sizi unutmak imkansız. Şu hayatta kaç kişi evin korumaları ile oturup okey oynar ki."

Murat'ın dediği ile yüzümüzdeki gülüş büyüdü. Evet bunuda yapmıştım. Herkes işe gidince sıkılıyordum bende onlarla oyun oynamıştım.

"Arif gidelim mi?"

Başını tamam anlamında salladı.

"Hoşça kalın."

"Allaha emanet olun Mihre hanım "

Rüzgar'a tebessüm ettim. Arabanın kapısını açtığımda içimdeki kırıklığa engel olamadım. Bana veda etmemişti. Başımı çalışma odasının penceresine çevirdim. Lakin tek görebildiğim perdenin hızla kapanması oldu. Kalbim öyle acıyordu ki. Sol gözümden akan yaş yanağımda yol aldı. Hemen sildim. Araca bindiğimde fazla oyalanmadan hareket ettik. Malikanenin kapısından çıktığımda içimdeki acıya rağmen tebessüm ettim. Her şeye rağmen burda güzel günlerim geçmişti. Kalbimi burda bırakmıştım. Şimdi ruhum kanlar içindeydi ama olsun. İyileşirdim. İyi olmanın bir yolunu bulurdum. Hep bulmuştum......

 

Bölüm : 31.03.2025 02:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...