43. Bölüm

43. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

ERTUĞRUL ARSLANLI

 

Durduramadım onu. İnandıramadım sevgime. Allahım sen bana yardım et nasıl dayanıcam onsuzluğa. Gözlerim pencereden ona baktı. Evdeki korumalar ile vedalaşıyordu. Ben hariç herkese veda ediyordu. İnsan sevdiğine nasıl veda ederdi ki. Ben ona nasıl veda ederdim. Gitme güneşim. Beni bırakma ne olur. Arkası dönüktü. Bekledim, dönüp bakmasını bekledim. Son defa o güzel yüzüne bakabilmeyi umut ettim. Lakin dönmedi. Araca bindi. Elimle sıktığım perdeyi hırsla çektim. Gözümden akan yaşa engel olamadım. Ayaklarımda derman kalmamıştı sanki. Odadaki koltuğa oturdum. Dirseklerimi dizime yasladım. Gözlerim öylece boşluğa bakıyordu. Bu kadarı fazlaydı. Biz böyle bir sonu hak etmemiştik. Kapıdan tıkırtılar geldi. Kısa bir süre sonra yavaşça açıldı. Şirin dolu gözleri ile yanıma adımladı.

"Şirinim!"

Gelip karşımda durdu.

"Özür dilerim amcam. Durduramadım onu. Sözümde duramadım. Ama üzülme ,seni ona götürürüm ben. Onu hep görürsün."

Gözümden akan yaşa engel olamadım. Küçük parmaklarını uzatıp yanağıma akan yaşı silmeye çalıştı. Daha fazla güçlü kalacak dermanım yoktu. Ona kollarımı dolayıp kucakladım. Küçük kolları boynuma dolandı. Saçlarına dudaklarımı bastırdım. Beni böyle görmesini istemezdim. Yüzümü saçlarına gizledim. O kucağımdayken ayaklandım. Adımlarım kendi odama ilerledi. Daha kısa bir süre önce burda kollarımın arasındaydı. Şimdi onsuz ne yapacaktım. Ona bu kadar alışmışken şimdi nasıl yaşanırdı ki. Yatağa uzandığımda Şirin'de göğsüme sığındı. İkimizde üzgündük. İkimizde kırgındık. Ellerim saçlarında gezindi. Kısa bir süre sonra göğsümde uyuya kaldı. Keşke bende uyuyabilseydim. Gel görki kalbimin sızısından bırak uyumayı nefes alamıyordum. Uzunca bir süre hareketsiz kaldım. Kimse gelip rahatsız etmedi. Akşam olmak üzereydi. Şirin'in bedeni kıpırdanmaya başladı. Sonrasında gözlerini aralayıp yüzüme baktı.

"Günaydın amcam."

Sadece yüzüme bakmakla yetindi. Elim yanağına gitti ela gözleri gözlerimi taradı. Buruk bir tebessüm yerleşti yüzüme.

"Amcam. Benim sana bir şey söylemem gerek."

Yüzüme bakmaya devam etti.

"Prensesim , bir süre uzaklaşmak istesem bana kızar mısın?"

Hiç bir tepki vermedi.

"Beni yanlış anlama. Sadece.... sadece, büyükler bazen yalnız kalmak isterler. Kısa bir süre. Sakın seni bırakmak istediğimi falan düşünme. Sen benim canımsın...."

Gözleri nemlendi.

"Şirin.... Şirin benim canım çok yanıyor. Sadece kısa bir süre gitsem.... bir kaç günlüğüne. Ama istemezsen gitmem. Kal dersen gitmem."

Acaba aklından ne geçiyordu. Onu kırmış mıydım. Benimde gideceğimi düşünmesini istemiyordum.

"Ben... Ben ne istediğini anlamıyorum. Özür dilerim....... gidiyim mi?"

Başını yavaşça evet anlamında salladı. Kollarını boynuma dolaması ile kırılmadığını anladım. İçim bir nebzede olsa rahatladı.

"Merak etme uzağa gitmiycem. Çiftliğe gidicem. Bir kaç gün sonra tekrar senin yanında olucam. Seni asla bırakmam."

Saçlarına dudaklarımı bastırdım.

"Bana küçük bir çanta hazırlayalım mı?"

Onay vermesi ile ikimiz birlikte yataktan kalktık. Lazım olacak şeyleri küçük bir çantanın içine yerleştirdik. İkimiz el ele aşağıya inmeye başladık. Herkes salonda sessizce oturuyordu. Çıkan seslerle gözleri bizi buldu. Elimdeki çantayı görünce hepsinin gözlerinde merak oluştu.

"Ertuğrul hayırdır?"

"Babaanne bir kaç gün uzaklaşmak istiyorum."

Başını tamam anlamında salladı. Gözlerim Çınar ve Poyraz'a kaydı.

"Yokluğumda her şey size emanet."

"Merak etme."

Poyraz kendinden emin şekilde cevap verdi.

"Giderken kafanıda götürüyorsun. Bir şey değişmeyecek biliyorsun değil mi?"

Çınar işi şakaya vurmayı tercih etmişti. Buruk bakışım ile o da üzgünce baktı.

Dizlerimin üzerine çöktüm.

"Prensesim!"

Ellerini havaya kaldırıp yedi parmağını kaldırdım.

"Tam bu kadar gün sonra döneceğim. Seni çok seviyorum sakın unutma olur mu?"

Başını tamam anlamında salladı. Onu son defa bağrıma bastım. Saçlarından öpüp evden ayrıldım. Aracın yanına geldiğimde Arif yanıma geldi.

"Arif evdekiler size emanet."

"Sen merak etme abi."

"Onun kapısı......."

"Merak etme abi. Evin önüne dört kişi bıraktım. Sağlam çocuklar."

Başımı tamam anlamında salladım. Arabaya binip İstanbul trafiğinde ilerlemeye başladım. Araç kısa bir süre sonra çiftlik yoluna girdi. Burda bile gözlerim onunla olan anılarımız ile doluyordu. Onunla vakit geçirmiştik burda. Ata binmiştik. Mutluyduk. Ama şimdi uzaktaydı. Adımlarım onun için hazırlattığım odaya ilerledi. Onun gibi bembeyazdı burası. Benim odam onunkinin aksine simsiyahtı. Tıpkı hayatım gibi. Yatağına uzanıp onu hayal etmeye başladım. Şimdi burda olsa, yanımda.... Yüksek ihtimalle yine uykusunda konuşurdu. Bu düşünce ile dudaklarım kıvrıldı. Sabahtan beri yaşadıklarım yüzünden gözlerimi daha fazla açık tutamadım. Kendimi karanlığa bıraktım.

*************

İnci'nin hızını biraz daha arttırdım. Uçsuz bucaksız arazide dört nala koşuyordu. En son onunlayken binmiştim. Soğuk rüzgar yüzüme çarpıyordu. Saat henüz çok erkendi. Gün yeni yeni doğmaya başlamıştı. Beş gün. Tamı tamına beş gün geçti. Ondan en ufak ses, en ufak bir soluk yoktu. Elim kolum bağlanmış gibiydi. Arazinin sonuna geldiğimi görünce yönümü tekrar çiftliğe çevirdim. Son beş gündür rutinim haline gelmişti. Yemek yiyesim yoktu. Konuşasım yoktu. Kimseyi göresim bile yoktu. Ben o küçük kadını istiyordum. Komutum ile biraz daha hızlandı. Çiftliğin içerisine girdiğimde adamlardan biri gelip İnci'yi bölmesine aldı. Sert adımlar ile evin içine girdim. Salon kısmına ilerlediğimde bile içimdeki sıkıntı geçmedi. Yeterdi bu kadar. Ona biraz uzaklaşıp kalbini dinlemesi için zaman tanımıştım. Bu kadarı bile fazlaydı. Aşk bir savaştı. Ve Mihre Kara bu savaştan kaçıyordu. Madem o gelmiyordu. Ben onu buraya getirtirdim. Telefonu elime alıp Arif'i aradım.

"Arif! Onu istiyorum. Buraya getir."

Cevap vermesine izin vermeden telefonu kapattım. Üzgünüm güzelim. Ama bu kadar ayrılık yeter. Sensiz yapamam. Elime telefonu alıp her gün yaptığım gibi Ayla'yı görüntülü aradım. Açtığında salonda oturuyordu.

"Ertuğrul!"

"Günaydın abla. Şirin yanında mı?"

Telefonun yönünü ona çevirdi.

"Prensesim. Nasılsın?"

Sadece bakmakla yetindi.

"Güzelim.... seni çok özledim. Merak etme iki güne yanına gelicem tamam mı?"

Başını tamam anlamında salladı. Ayla telefonu eline alıp ondan uzaklaştı.

"Nasılsın?"

"İyiyim merak etme. "

"Ertuğrul!"

"Efendim?"

"Dün Mihre'nin yanına gittim.... Aslında Şirin'i de götürecektim ama gelmek istemedi."

Sanırım ona çok kırılmıştı.

"O....... nasıldı?"

"Senden iyi değildi."

Başımı tamam anlamında salladım. Telefonu kapatıp beklemeye başladım. Zaman geçmek bilmiyordu. Dakikaları hatta saniyeleri saymaya başlamıştım. Dışarıdan gelen araba sesi ile dudaklarım kıvrıldı. Sonunda. Oturduğum yerden kalkıp kapıya çıktım. İlk önce Arif çıktı. Bakışları bana kaydı. Sonrada aracın arka kapısını açtı. Arka koltukta baygın yatıyordu.

"Bir sorun oldu mu?"

"Biraz zorluk çıkardı. Ama hallettim."

Çıkarmasa şaşardım. Mihre Kara gerçekten çok dişli bir kadındı. Başka kimselere benzemiyordu. İyikide benzemiyordu. Onu kucaklayıp eve yöneldim. Ben içeri girmeden aracın gittiğine dair ses geldi. Onu daha önce kaldığı odaya götürüp yatağa yatırdım. Bu bir kaç günde zayıflamıştı. Gözleri çökmüştü. Gözlerim tüm bedeninde gezindi. Üzerindeki bu lanet elbise ona gerçekten çok yakışmıştı. Bence bu elbiseyi bir daha giymemeliydi. Ellerim günler sonra saçlarına uzandı. Parmaklarım yüzünde gezindi. Eğilip dudaklarımı anlına , saçlarına bastırdım. Ordan yanaklarına geldim. Tam dudaklarına değecektim ki durdum. Olmazdı. Ona bir daha isteği dışında asla dokunamazdım. Uyansındı. Ondan sonrasında teninde can bulmak, sevip , okşamak haktı. Ama böyle değil. Bir kere korkutmuştum onu. Bir daha olmazdı. Son defa saçlarından derin bir soluk aldım. Sonrasında ayaklanıp aşağıya indim. Hava değişkendi. Ve şuan serindi. Üzerimdeki tişörtü çıkarıp dışarı çıktım. Biraz odun kırmak iyi gelebilirdi. Uyandığında üşümesini istemezdim. Hem bu şekilde kendimi oyalamak iyi olacaktı. Elime baltayı alıp kütüklerden birine indirdim darbemle ikiye ayrıldı. Birazdan uyanacaktı. Ve bizi büyük bir savaş bekliyordu. Bir süre yüzümdeki gülümseme ile devam ettim. En son yeterli olacağını düşünüp baltayı yerine bıraktım. Kırdıklarımı kucağıma doldurup içeri girdim. Odunları şöminenin önüne bırakıp ardımı dönmüştüm ki küçük sevgilim ile göz göze geldim. Savaş boyalarını sürmüş. Zırhını kuşanmıştı. Bal rengi irislerinden öfke akıyordu. Ama o öfkenin ardındaki sevgiyi görebiliyordum. Üzgünüm bebeğim. Ama o sevgiyi saklayamıyorsun. Gördüm bir kere, duydum. Bu savaşta kaybeden olmayacaktı. Bu işten ikimizde kazançlı çıkacaktık. Sert bakışları ile gözlerinin içine baktım. İşte şimdi başlıyorduk.

"Uyandın mı sevgilim."

Bana doğru hırslı adımlarla yürüdü.

"Ben sizin sevgiliniz değilim!"

"Olmadığını düşünmeye devam et güzelim."

"Ben sizin güzelinizde değilim."

"Sorun değil birtanem. Bunlar değişebilecek sıfatlar."

Elini saçlarından geçirdi.

"Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm"

"Amin"

"Ya siz beni nasıl kaçırtırsınız!"

"Çokta zor olmadı."

"Aa onu fark ettim canım. Söyle Arif'e Mihre'yi götürsün. Söyle hoop geri getirsin."

"Canın mıyım gerçekten"

"Se..Sen......"

Sinirden delirmek üzereydi. Ve ben onunla kavga etmediğim için dahada deliriyordu.

"Sizinle uğraşmayacağım gidiyorum ben."

Arkasını dönmüş ilerliyordu ki kolundan tutup kendime çevirdim.

"Olmaz. Gidemezsin."

"Bırak beni!"

"Konuşalım."

"SİZİ DİNLEMEK İSTEMİYORUM. BIRAKIN BENİ."

"Güzelim sakin olursan daha kolay anlaşırız."

"SENİNLE ANLAŞMAYACAĞIM. BIRAK BENİ."

Elleri ile beni kendinden itmeye çalışıyordu.

"Güzelim böyle devam edersen ikimizde düşücez uslu durur musun."

"SANA BENİ BIRAK DEDİM!"

Debelenmeye devam etti. Ve beklenen son gerçekleşti. İkimizde koltuğun üzerine düştük. O sırt üstü düşerken ben onun üzerine düşmüştüm. Ağzından kaçan inleme ile endişe ile ona baktım.

"İyi misin. Canın yandı mı?"

"Kalk üstümden!"

İnat etmeye devam ettiğine göre bir şeyi yoktu. Yerimden kalkmadım. Ama ağırlığımı tamamen onun üzerine vermedim.

"Sana kalk dedim."

"Hayır konuşucaz."

"Benim seninle konuşacak bir şeyim yok."

"AMA BENİM VAR...... benim söyleyecek çok şeyim var."

"İstemiyorum. Seni dinlemek istemiyorum."

"Mihrem!"

"Ya ne var ne.... Ne söyleyeceksin. Beni sevdiğini mi. Aşık olduğunu mu. İnanmıyorum. Seni istemiyorum anla artık."

"Ama ben istiyorum. Ben seni istiyorum Mihre."

"NEYE İSYORSUN! BİR GECELİK YATAĞINA MI. YOKSA BİR ÖMÜR HAYATINA MI. SÖYLESENE NEYE İSTİYORSUN. "

"İKİSİNEDE. İKİSİNEDE İSTİYORUM. SENİ BİR ÖMÜR YATAĞIMA İSTİYORUM. BİR ÖMÜR HAYATIMA İSTİYORUM. "

Gözlerinin en derinine baktım. Kuşandığı gardı yediği darbeler ile çatlamıştı. Gözlerindeki sarsılmışlığı görebiliyordum. Sessizleşti. Bende fırsattan istifade daha fazla yaklaştım. Nefesimi kulağına doğru üfledim.

"Güneşim... yalvarırım dinle beni. Duy sesimi. Bak burdan, kulağının tam dibinden sesleniyorum. Seni seviyorum Mihre Kara. Sana deliler gibi aşığım. Ne olur. Ne olur bir kez olsun duy sesimi. Beni duymuyorsan kalbine sor. Sor ki haykırsın adımı. Çünkü biliyorum o da beni istiyor. "

Elini kadırıp kalbimin üstüne koydum.

"Bak. Duyuyor musun. Tek bir dokunuşla nasıl çarpıyor. Mihrem, aşktan başka ne bir kalbi bu kadar hızlandırabilir. Kalbimin sevginle nasıl çırpındığını görüyor musun? Kalbimdeki bu sevgi karşılıksız olamaz. Olmamalı. Seni seviyorum güneşim. Çok....çok seviyorum."

Gözlerimi aralayıp gözlerinin içine baktım. Bal rengi gözleri o kadar çok şey söylüyordu ki. Böyle bir şeyi beklemiyordu. Bir kaç saniye bir şey söylemesini bekledim. Lakin konuşmadı.

"Bir şey söylemeyecek misin?"

"Be ben.... konuşamıyorum."

"Neden!"

Sesim ona muhtaç gibi çıkmıştı.

"Şey... çok yakınsın."

Dudaklarından titrek bir nefes bıraktı.

"Sırf yakınım diye mi"

"Hıhı... üstümden kalkar mısın?"

Dediği ile dudaklarım kıvrıldı. Etkilenmesi normaldi sanırım. Üzerinden yavaşça kalktım. Şimdi ikimizde yan yana oturuyorduk. Saçlarını kulağının ardına sıkıştırdı. Gözleri ben hariç her yerde gezindi.

"Şey. Üstüne bir şey giy istersen ,hava serin."

Dediği ile dudaklarımdaki tebessüm dahada büyüdü. Ayaklanıp tişörtümü giydim. Sanırım küçük sevgilim utanıyordu. Gidip tekrar yanına oturdum.

"Mihrem! Ne olur bir şey söyle."

"Ben. Ben ne demem gerektiğini bilmiyorum. Bu çok tuhaf."

"Tuhaf olan ne."

"Siz... Yani sen ve ben... nasıl olacak ki. Olmaz. Olmamalı."

"Tam tersine. Sen ve ben. Biz olmalıyız. İkimize en çok biz olmak yakışır. Güzel olacak.... Hemde çok güzel. Yalvarırım bana bir şans ver."

"Ama... ama senin geçmişinde ki kadınlar.... Ben onlarla savaşamam."

"Sana yemin olsun buna gerek kalmayacak. Gerekirse tüm dünyaya sevgimi haykırırım. Kimsenin seni üzmesine izin vermem. Allah şahidim şayet günün birinde senin hayatıma gireceğini bilseydim yapmazdım. Kimsenin tenine bırak el sürmeyi. Gözümü değdirmezdim."

"Korkuyorum. "

Sesi öyle çaresiz duyuluyordu ki. İçim yandı. Yüreğimde tarifsiz bir sızı baş gösterdi.

"Korkma. Yaslan bana. Sığın yüreğime. Bırak orayı sana ev yapayım. Senin için savaşırım ben. İkimiz için tüm dünya ile savaşırım. Belki kazanamam ama savaşırım. Nolur bize bir şans ver."

Sözlerim son bulurken gözleri yüzümü buldu. Güzel gözlerinde yaşlar birikmişti. Gözlerini kırpması ile yanağına doğru süzüldü. Duramadım. Elim çenesine uzandı. Yavaşça ona yaklaştım. Akan yaşa dudaklarımı bastırdım. Ağzından kaçan nefes yanağımı okşadı.

"Ertuğrul!"

Adımı söylemesi ile içim sıcacık oldu. O dudaklardan ne güzel çıkıyordu adım. Geri çekilip yüzüne baktım.

"Güneşim!"

Dudaklarım yavaşça yüzüne yaklaştı. Dudağı ile yanağının arasına küçük bir buse bıraktım. Hiç hareket etmedi. Geride çekilmedi. Çenesindeki elimi yanağına koydum. Diğer elimde yüzüne gitti. Baş parmaklarım elmacık kemiklerini okşadı. Gözleri kapandı.

"Bir kere sarılsam. Güneşim ne olur. Seni incitirim diye ödüm kopuyor. Sarılabilir miyim?"

Yüzüne doğru fısıldadım. Bana cevap vermek yerine kollarını belime doladı. Yaptığı ile dudaklarımdaki gülüşe engel olamadım. Çok şükür. Allahım sana çok şükür. Beklemeden onu göğsüme bastırdım. Elim saçlarına gitti. Dudaklarımı saçlarına bastırdım. Öyle sıkı sardım ki. Sanki kollarım gevşese kaybedecektim. Sol gözümden bir yaş yanağıma doğru aktı. Geri çekilip yüzüne dudaklarımı bastırdım. Yanaklarında dolaştı dudaklarım.

"Öpmeye iznin var mı"

Başını yavaşça aşağı yukarı salladı. Göz kapakları titreşiyordu. Lakin gözlerini aralamadı. Elleri kollarımı sarmıştı. Yavaşça yaklaştım. Onu yine korkutmak istemiyordum. Kurumuş dudaklarımı önce dudaklarının üzerine kapadım. Yumuşacıktı dudakları. İçimde sanki bir volkan vardı da alev almıştı o an. Yavaşça dudaklarımı hareket ettirdim. Dilim dudaklarının üzerinde gezindi. Geri çekilip anlımı anlına dayadım. Gözlerim kapandı. Verdiğim nefes dudaklarını okşuyordu.

"Güneşim!"

"Hııı?"

"Karşılık vermeyecek misin?"

"Nasıl.... nasıl yapılır bilmiyorum. "

Dediği ile gözlerim aralandı. Yüzüne şaşkınlık ile baktım. Güzel gözlerini kapatan kirpikleri yavaşça yukarı doğru kalktı. Gözlerinde gördüğüm mahcubiyet miydi.

"Sen....."

"Olmadı..... Daha önce kimse ile.... Yani geçen günü saymazsak."

"O...o ilk miydi?"

Başını evet anlamında salladı.

"Peki o... Yani eski nişanlın?"

"İstemedim.... Bilmiyorum işte..."

Serzenişi ile yüzümdeki gülüşe engel olamadım. Hızla dudaklarına kapandım. Öpmedim sadece dudaklarımı bastırdım. Gözleri yine kapanmıştı. Hafif geri çekildim.

"Bana dünyaları versen bu kadar mutlu olmazdım. Kahroldum. O piçin sana dokunmuş olma ihtimali. Seni öpmüş olma ihtimali Allah şahidim ilk günden beri beni kahr etti."

"Olma... dokunmadı. Senden başka kimse ne oldu. Ne dokundu."

Tekrar dudaklarımızı birleştirdim. Dilimle dudaklarını ıslattım. Hafif geri çekilip dudaklarına doğru fısıldadım.

"Ağzını arala birtanem."

Tekrar dudaklarımızı birleştirdiğimde bu defa ağzını araladı. Dilimi ağzının içine itmem ile kollarımdaki elleri sıkılaştı. Dilimi diline doladım. Alt dudağını ağzıma alıp emdim. Bedenini bana biraz daha yaklaştırdı. Yüzündeki ellerimi beline yerleştirip kendime çektim.

"Ertuğrul!"

Sesindeki endişeyi anlamamak elde değildi.

"Korkma güneşim. İstemediğin hiç bir şey olmayacak. Sadece dudaklarından içmeme izinin varsa sadece o olacak. Eğer dur dersen onuda yapmam."

Yüzü yüzüme çok yakındı. Bu defa dudaklarımızı o birleştirdi. Dudaklarım kıvrıldı. Bu defa üst dudağını ağzıma aldım. Hafif ısırmam ile ağzımın içine inledi. Ellerim belinde gezindi. Dilini dilimin etrafına doladı. Acemice karşılık vermesi ile dudaklarının üzerinde gülümsedim. Bedenini kollarımla sarıp kendime bastırdım. Ağzından bir inleme daha kaçtı. Ağzımın içine dilini itmesi ile kendime engel olamadım. Ağzının içine hırladım. Ellerim sırtına gitti. Üzerindeki siyah elbisenin düğmelerini avuçlayınca bir kaç tanesi elimde kaldı. Durmak zorunda kaldım. Hafif geri çekilip anlını anlıma dayadı. Hala kucağımda oturuyordu.

"Senin benim elbiselerimle derdin ne?"

Dediği ile gülümsedim.

"Üzgünüm istemeden oldu. "

Dudaklarına kısa bir buse daha kondurdum. Geri çekilip yüzünü sevdim.

"Hayal gibisin. Burda olduğuna inanmak o kadar zor ki. Delirdim. Allah şahidim senden uzakta sensizlikten kafayı yemek üzereydim."

"Orda sensizlikten kafayı yemek üzere olan bendim.... Ertuğrul neden gittin."

"Dönmedin Mihre. O gün giderken dönüp arkana bakmanı bekledim. Ama dönmedin."

"Daha dikkatli bakmalıydın"

Dediği ile içimde tarifsiz bir heycan baş gösterdi.

"Döndün!"

"Döndüm. Aklım ne kadar bana yapmamamı söylesede kalbime yenik düştüm. Ama tek gördüğüm kapanan perdeydi. "

"Affet güneşim benim. Artık ayrılmak yok. Hep yan yana olucaz."

"Sen gidince. Ben sandım ki ,sen sevmedin. Yalan söyledin. Vazgeçtin sandım."

Gözleri nemlendi.

"Şşş şu halime baksana vazgeçmiş gibi mi duruyorum "

Başını hayır anlamında salladı. Gülümseyerek boynuma sarıldı. Bende kollarımı beline doladım. Allahım yaşamak buydu.

"Ertuğrul!"

"Efendim güneşim"

"Ben çok acıktım."

Benim gibi bir odun daha dünyaya gelmedi. Kızı al kaçır. Ama karnını doyurma.

"O zaman güneşimi kendi ellerim ile besliycem."

O kucağımdayken ayaklandım. Kahkahası doldu kulaklarıma. Allahım bu sesi hep işitmeyi nasip et. Onunla birlikte mutfağa girdik. Her ne kadar yemeği hazırlayacağımı söylesemde beceremediğim için işi ele almak zorunda kalmıştı. O yemek yaparken ben ya onu izlemiştim. Yada etrafında dolaşıp öpücükler çalmaya çalışmıştım. İkimizinde yüzünde güzel gülüşler hakimdi. Ve ben son nefesime kadar bunun böyle devam etmesi için çabalayacaktım.......

Bölüm : 04.04.2025 20:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...