46. Bölüm

46. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

ÇINAR ASLANBEY

 

Koltukta oturmuş önümde duran telefona bakıyodum. Acaba arasa mıydım. Onu rahatsız etmekten korkuyordum. O şerefsiz kızı rahatsız ediyordu. Ona yardım edeceğimi söyleyerek hayatının küçük bir parçası olmuştum. Şimdi aynı şekilde onu rahatsız etmek istemiyorum. Ama bir yandan da aklım sürekli ona gidiyordu. Ya da kimi kandırıyordum aklım kalbimin olduğu yerde, onun çarptığı noktadaydı. Daha fazla düşünmek istemedim. Telefonu elime alıp numarasını çaldırdım. Birkaç çalıştan sonra güzel sesi duyuldu.

"Efendim!"

"Nazlı! Merhaba Çınar ben nasılsın?"

"Çınar! Merhaba iyiyim sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim. Aslında ben seni şey için aramıştım, şey bu hafta sonu benim doğum günüm var da ,yani eğer bir işin yoksa sen de gelir misin diyecektim."

"Malesef bu aralar biraz yoğun çalışıyorum. O yüzden gelemeyeceğim. Ama davetin için teşekkür ederim."

"Yok sorun değil. Neyse meşgulsen seni daha fazla tutmayayım sonra görüşürüz."

"Hoşça kal."

Telefonu kapattığımda hüsranla arkama yaslandım. Sanırım kibarca reddedilmek bu olsa gerekti. Çalıştığı otelin sahibi benim yakın arkadaşlarımdandı. Adam eşiyle yurt dışına taşınacağı için oteli şu an elden çıkarmayı planlıyordu. Yani meşgul falan değildi. Tam tersine bu aralar bayağı bir boştu ,sadece bana zaman ayırmak istememişti anladığım kadarıyla. Ben onu hayatım yapmak isterken onun hayatında benim en ufak bir yerimin olmadığını anladım. Anladım anlamasına da bunu bir de kalbime anlatmak gerekiyordu. Çünkü sesini duyduğum ilk andan beri kalbim gümbür gümbür onun için çarpıyordu. Şimdi siz diyeceksiniz ki bir kadını görmeden nasıl aşık oldun. İşin o kısmını ben de bilmiyorum. Ama kalbimi böyle delicesine çarptıran ilk şey sesinin tınısı oldu. Sonrasında o telefon ekranında gördüğüm yemyeşil gözler ,upuzun sapsarı saçlar ,bembeyaz ten.... Hepsi o kadar güzeldi ki. Hani deselerdi ki Çınar hayatına bir kadın alacağız nasıl bir kadın olsun diye. Sanırım onu tarif ederdim. Ne istediğimi bilmeden, varlığından bir haber bu kadını isterdim. Onu rahatsız eden şerefsiz için yardım ettiğimden bu yana hemen her gün onunla konuşuyor, sesini duymadan yapamıyordum. Çok güler yüzlü, çok tatlı bir kızdı. Onunla konuşurken insan gülmeden edemiyordu. Bu lanet dünyada güzel bir şeyin olduğuna şimdi inanıyordum. İlk başlarda mesajlaşarak başlayan diyaloğumuz belli bir yerden sonra telefonla konuşmaya, ondan sonra da görüntülü aramalara dönmüştü. Hemen her gün onu görüntülü arayarak gözlerine bakmak, yüzünü aklıma kazımak istiyordum. Sanırım buraya kadardı. Onu varlığımla rahatsız etmek istemezdim. Kapı açılıp Umay içeri girince gülen gözleri yüzümde dolaştı. Sonrasında bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamış olacak ki tebessümü yavaşça soldu.

"Ne oldu?"

"Yok bir şey fıstığım."

"Emin misin?"

"Eminim. Hazırsan hadi çıkalım."

Başını olumlu anlamda salladığında ben de koltuğun arkasında asılı duran ceketimi alıp yavaşça ona doğru ilerledim. Onu kolumun altına aldım. Şirketten birlikte çıkış yaptık. Şimdi aklıma geliyor da bir telefon konuşmamız da arkadan Umay'ın sesini işitmiş ve onu sevgilim zannetmişti. Birkaç gün sesi hüzünlü gelmişti. Sevgilim olmadığını anladığında ise içinin rahatladığını görmüştüm veyahut o zamanlarda öyle anlamıştım.

**************

Ve işte büyük gün, bugün benim doğum günümdü. Kimseye belli etmemeye çalışsam da yüreğimde büyük bir boşluk vardı. Sarı saçlı ,yeşil gözlü, nazlı bir kadının doldurabileceği bir boşluk. Umay'ın üzerimde olan bakışlarını fark edince yine umursamazlık maskemin arkasına saklandım. O benim kardeşimdi benim her halimi bilir, mutlaka görürdü. Ve benim bu halim onun hiç hoşuna gitmiyordu. Daha fazla üzülmesini de istemiyordum. Geçen gün Mihre ile Ertuğrul bana aldıkları hediyeler üzerine iddiaya girmişlerdi. Ne yalan söyleyeyim ben de merak ediyordum. Çünkü ikisi de kendinden oldukça emindi. Mihre'nin isteği üzerine ilk olarak Ertuğrul hediyesini verdi. Bana uzattığı araba anahtarı ile ağzım açık kaldı. Günlerdir bu arabayı almasını istiyordum. Ama açık ve net bir şekilde bana bunu almayacağını söylemişti. Sorun arabanın parası değildi. Ben kendimde alabilirdim. Ama sınırlı sayıda üretilmişlerdi. Ve çok yüksek hıza ulaşabiliyorlardı. Şayet kendim almaya kalkarsam onu hurdaya çevirip önüme koyardı. Çünkü çok hızlı araç kullanıyordum, ve Ertuğrul bu aracı aldığında kaza yapacağımı düşündüğü için almak istemiyordu. Haksız da sayılmazdı. Böyle bir araba ile hız yapılmayacaksa niçin alınırdı. Anahtarları bana uzatırken bile hız yapmamam konusunda beni uyarmıştı. Bu dediğine sadece gülümsemekle yetinmiştim. Bu defa meraklı bakışlarım Mihre'ye döndü. Tam o sırada kapı çaldı. Bildiğim kadarıyla davetli olan herkes şu an buradaydı. Başka bir davetli olduğunu düşünmüyordum. Gelen kimdi acaba, birkaç saniye içerisinde Mihre'nin sesi ile ona döndüm.

"Çınar! Bir misafirin daha var."

Yavaşça yerimden doğrulup arkama baktığımda gördüğüm yüzle birkaç saniye olduğum yerde durdum. Hayal miydi! Burada mıydı! Yeşil gözleri gülümseyerek bana bakıyordu.

"Nazlı!"

Şaşkın sesim ile dudaklarındaki tebessüm açık bir gülüşe döndü.

"İyi ki doğdun Çınar."

Adımlarım gidip tam karşısında durdu. Gerçekti buradaydı. Buna inanmak o kadar zordu ki. Ona sarılmak için hamle yaptığımda o da aynı anda tokalaşmak için elini kaldırdı. Bu yaptığına gülümsemekle yetindim. Bu defa ben elimi uzattım lakin o sarılmak için hamle yapınca yine durduk. İkimizde gülerek etrafa baktık. Elim saçlarıma gitti. Beklemediğim onun belime dolanan elleri oldu. Bir kaç saniye şaşkınlıktan hareket edemedim. Kendime geldiğimde kollarımı beline doladım. Yüzümü saçlarına gömüp derin soluklar aldım. Çok güzel kokuyordu. Deniz misali insanın içini ferahlatıyordu. Geri çekildiğinde ona alan tanıdım. Mihre ile Çiçek'in ona takılması ile bu defa onlara sarılmıştı. Mihre onu aile üyelerine tanıttığında hepsine gülümsemiş. En son Seher babaannemin elini öpmüştü. Bu yaptığına babaannem gülümsemişti. Onu biraz tanıyorsam şuan ikimizden olup olmayacağını düşünmeye başlamıştı. Gözlerini üzerine çevirmesi ile bu düşüncemden emin oldum. Gözlerimi ondan çekemiyordum. Başını kaldırıpta benimle göz göze gelince utançla başını çevirdi. Yanakları kızarmıştı. Bu durum onu çok tatlı yapmıştı.

"Nazlıcım! Keşke bize geleceğini söyleseydin. Karşılardık seni."

"Sürpriz olsun istedim. Aslında dün geldim."

Dün mü! Bana söylemesi gerekiyordu.

"Sana inanamıyorum. Madem dün geldin bana neden haber vermediniz?"

Diye cırladı Çiçek.

"Benim küçük Çiçek'im kusura bakma ama sana söylesek sürpriz olmazdı."

Dediği ile hepimiz gülmüştük.

"Aşk olsun."

"Kırılma hemen."

Onu kolunun altına alıp bağrına bastı.

"Ayrıca artık hep burdayım!"

Dediği ile benim kalbim yerinden çıkmak ister gibi çarpmaya başladı.

"Nasıl!"

Sorum ile bana baktı. Gülümseyerek cevap verdi.

"Çalıştığım otel devr ediliyor. Bende buraya kesin dönüş yaptım. Orda beni tutan bir şey yok. "

"Bencede.... Yani çok iyi yaptın..... Yani iyiki geldin."

Saçmalamam ile gülüşü büyüdü. Allah tependen baksın Çınar. Ne bu heycan oğlum. Umay da fark etmiş olacak ki kenardan beni çimdikledi.

"Kızım, ne işle meşgulsün?"

"Bir otelde halkla ilişkiler müdürüydüm. Şimdi işsiz sayılıyorum sanırım."

"Seni boşta bırakmazlar bir kere."

Çiçek'in dediği ile gülümsedi.

"Aslında bir kaç teklif aldım. İçlerinden biri ile iki gün sonra görüşmem var."

"Aa hangi otel. Belki biz tanıyoruzdur."

Bu defa Umay sormuştu.

"Excaliba diye bir yer. İki ay önce cv yollamıştım. Geri dönüş almama rağmen gidemedim. Şimdi tekrar konuşucaz. Kısmet artık."

Söyledikleri ile benim kalbim hızlanırken Umay ve Poyraz'ın bakışları beni buldu. Çünkü bu bizim oteldi. Ve başında ben duruyordum. Ne yani artık hep benimle mi olacaktı.

"Otel sahibini tanıyor musun?"

Babaannemin sorusu ile derince yutkundum. Çünkü şuan ima dolu bakışları benim üzerimdeydi.

"Hayır. Ama önemi yok zaten. Ben kendi işimi yaparsam sorun yaşamam diye düşünüyorum. Bu güne kadar karışan olmadı...."

Bakışları yeri buldu.

"Yani bir kişi dışında."

Bakışları tekrar beni buldu. O gözlerde öyle bir minnet gördüm ki.

"Çınar sağolsun beni kurtardı. Allah ondan razı olsun."

"Şu pislik mi?"

Poyraz'ın sorusuna başını evet anlamında salladı. Diğer davetliler ayrıldığı için rahat konuşuyorduk. Yoksa böyle şeyleri konuşmazdık.

"Patronun muydu?"

"Staj zamanında onun mekanında çalışmıştım. O zamandan beri....."

Sesi titredi. Sanki o gözler bir ormandı da sel basmış gibi baktı. İçim yandı.

"Bir daha sana yaklaşamaz. İzin vermem."

Gözlerindeki hüzne inat gülümsedi.

"Teşekkür ederim. İyiki tanıdım seni."

Dediği ile gülümsedim. Bende orman gözlü kız. İyiki bende tanıdım seni. Ona çalışacağı kişinin ben olacağımı söyleyemedim. Sürpriz olacaktı. Evet bu kesindi. Tabi o da isterse. Akşama doğru ayaklanınca bende onunla kalktım. Bakışlar beni bulunca cevap verme gereği duydum.

"Şey... dışarda bir kaç işim var."

Onlar önüne dönünce o önde ben arkasında kapının önüne çıktık.

"Nazlı" (Nazlı'm)

"Efendim?"

"Gideceğin yere bırakabilir miyim?"

(Ne olur kabul et. Nerde kalacağını bilmem gerek. )

"Olur.."

Verdiği cevapla rahat bir nefes aldım. Biran kabul etmez diye korktum. Benim arabama geldiğimizde sağ tarafa geçti. Bende şoför koltuğuna geçince arabayı çalıştırdım.

"Geldiğin için teşekkür ederim. "

"Asıl ben teşekkür ederim.... yaptığın her şey için."

"Artık teşekkür etmesen mi?"

Dediğim ile arabada kıkırtısı duyuldu. Arabayı kenara çekip onu izleyebilir miyim. Yapamadım işte. Araç asfalt yolda ilerlerken sessizdik.

"Nerde kalıyorsun?"

"Henüz ev tutmadım. Şimdilik bir otelde kalıyorum."

"Güvenli bir yer mi?"

"Öyle olduğunu düşünüyorum. "

"Eğer istersen benim evimde kalabilirsin.......Yani ben kalmam.....Yani tek kalırsın...... ben Ertuğrul'larda kalırım."

"Teşekkür ederim. Ama buna gerek yok. Yarın bir yer bulurum.... Yani umarım."

"İstersen yardımcı olabilirim."

"Çınar...... yanlış anlama ama benim arayacağım muhitler senin bildiğin yerler değil."

"O ne demek?"

"Bütçeme göre hareket edicem demek."

Sanırım haklıydı. Başımı aşağı yukarı salladım.

"Peki seninle gelmeme iznin var mı?"

"Zahmet etme....."

"Zahmet olmaz. Eğer rahatsız olmayacaksan."

"Estağfurullah o ne demek."

"O zaman yarın sabah seni alırım. Kahvaltı yaparız. Sonrada ev bakmaya gideriz olur mu?"

"Sen ne dersen o."

Dediği ile gülümsedim. Sonrasında sessizce arabayı verdiği adrese sürmüştüm. Kısa süre sonra otelin önünde durduk. Bu yol neden bu kadar kısa sürdü.

(Kısa mı. Bir saattir yoldasın lan.)

Tamam doğru olabilirdi. Ama hemen geçti işte. Durunca gözleri beni buldu.

"İyi geceler o zaman."

"İyi geceler.... Yarın kaçta geliyim."

"Sekiz uygun mu?"

"Tamam. O zaman ,yarın sekizde görüşürüz. "

"Hoşçakal"

Arabadan inince sanki kokusuda onunla birlikte gitmişti. Arkasından öylece baka kaldım. Telefonu elime alıp Arif'i aradım.

"Efendim."

"Kardeşim... bizim çocuklardan sağlam iki kişiyi söyleyeceğim adrese göndersene."

"Göndereyim. Nazlı için mi?"

Dudaklarım kıvrıldı.

"Evet."

"Sen merak etme.( Arif gelebilir misin?) Geliyorum Çiçeğim.... sonra görüşürüz. "

Arkadan Çiçek'in sesi duyuluyordu. Şanslı piç ne olacak. Sevdiği yanındaydı. Ben şimdi sabahı nasıl edecektim. Adamlar gelene kadar orda bekledim. Geldiklerinde ise birini içeri gönderdim. Bir şekilde ona yakın bir yerde nöbet tutardı. Diğeri kapıda durdu. Bende arabayı kendi evime sürdüm. Yorucu ama çok güzel bir gün olmuştu. Ve umut ediyordum ki bundan sonraki her günüm böyle güzel geçecekti. Yatağa uzansamda uyuyamamıştım. En son sabaha karşı uyuya kalmışım. Alarmın sesi ile gözlerimi açtım. Gözlerim açılır açılmaz dudaklarım kıvrıldı. Bekle beni Nazlı güzel. Üzerimi değişirken telefonum çaldı. Elime aldığımda arayan Umay'dı.

"Efendim fıstığım."

"Hımmm sesin güzel geldiğine göre işler yolunda."

"Çok şükür be fıstığım. "

"İyi sevindim. Kahvaltıya geliyor musun?"

"Yok. Sözüm var."

Ağzım kulaklarımdaydı.

"O söz sarışın bir arkadaşa mı?"

İmalı sesi ile güldüm.

"Umaaay!"

Kulağıma gülüşü doldu.

"Mutlu ol abim."

"Sağol kardeşim.... neyse geç kalıcam ben. Görüşürüz sonra."

"Akşam ayrıntıları alıcam bak."

"Kapat Umay."

Tabiki onunla oturup dedikodu yapacaktım....

Arabanın anahtarını alıp dışarı çıktım. En güzel aşk şarkıları ıslık olup dudaklarımdan havaya karışıyordu. Nihayet bu lanet yol bittide ona gelebildim. Arabayı park edip otelin içine girdim. Aşağıda beklediğime dair mesaj atıp beklemeye başladım. Bir kaç dakika içinde bana doğru geldiğini gördüm. Allahım ne olur canımı şimdi alma. Daha yeni aşık oldum. Bu ne güzellik ya Rab. Sarı saçlarını kıvırcıklaştırmıştı. Güzel dudaklarında can alan bir gülüş vardı. Hafif bir makyaj yapmıştı. Ayağında beyaz spor ayakkabılar vardı. Boyu benden epey kısaymış. Şimdi daha net görünüyordu. Üzerindeki pembe elbise güzel beline tam oturuyordu. Dizlerinin hemen altında bitiyordu. Adımları bana her yaklaştığında güzel kokusu ciğerlerime doldu. Bu parfümden stok yapıp evimin her yanına sıkacaktım. Çok çok güzeldi.

"Günaydın"

"Gügünaydın...."

Siktir.... kekeledim mi ben.

"İyi misin?"

Dudaklarındaki gülüş büyüdü. Gözlerim dudaklarına kaydı. Allahım alma canımı. Daha yaşamam gereken bir aşk var. Kokusu yakından daha net hissedilmişti.

"Çınar!"

Başımı iki yana hızla sallayıp kendime geldim.

"Efendim?"

"Nereye daldın öyle?"

"Parfüm!"

Gözleri şaşkınlık ile açıldı. Dudakları açılıp kapandı. Salak herif aklından geçeni niye söylüyorsun. Ama burdan dönüş yoktu.

"Ne parfümü?"

"Şey... senin parfümün. Güzelmiş. Yani hoş kokuyor... acaba adı ne."

"Sana adını atarım. Ama aynısı olmaz bil."

Dediği şey ile kaşlarım çatıldı.

"Neden?"

"Parfümler her tende aynı kokmaz. Yani alacağın kişide böyle kokmaz."

Sesi hüzünlü mü çıktı.

"Kimseye almayacaktım ki. O da kokusu diye."

"Parfüm kokumu oda kokusu mu yapacaksın."

"Yok. Yapmayacam... aynısı olmayacakmış."

Dediğim ile gülüşü büyüdü.

"Gidelim mi?"

Başımı tamam anlamında salladım. Bu ne saçma işti.

"Kokular nasıl aynı olmuyor anlamıyorum!"

Kaşları havalandı. Büyük ihtimalle hala orda takılı kalmam şaşırtmıştı. Ama ne yapayım taktım mı takıyordum.

"Şöyle düşün. İnsanın kendi ten kokusu var. Herkesin kokusu farklı. Parfümü sıkınca onunla karışıyor. Bak şimdi."

Durup çantasını açtı. İçinden küçük bir şişe çıkardı. Onu boynuna bir kez sıkıp boynunu bana yaklaştırdı.

"Kokla şimdi."

Boynunu açığa çıkarıp bana yaklaştı. Yapma sarışın. Yakarsın beni. Yüzümü boynuna yaklaştırıp derin bir soluk çektim. Sanki sahil kenarındaydım. Öyle ferah, öyle hoş. Çok güzeldi. Gözlerim kapandı. Geri çekilmen gerek Çınar. Kız seni sapık sanacak. İstemesemde geri çekildim.

"Şimdi elini uzat."

Ona elimi uzatınca bileğimin iç kısmına bir kez sıkıp yüzüme baktı.

"Şimdi kokla."

Bileğimi burnuma yanaştırıp derin bir nefes aldım. Burnuma gelen koku ile ondan aldığım koku kesinlikle bir değildi. Gözlerim şaşkınlık ile ona döndü.

"Aynı değil gerçektende."

Sana demiştim dermiş gibi baktı. Daha fazla bir şey söylemeden arabaya bindik.

"Ee beni nereye götürüyorsun."

"Sürpriz söylemem."

"Gidene kadar çatlarım ama."

Dediği ile sesli güldüm. Gözlerim ona kaydığında şaşkın bir ifade ile bana bakıyordu.

"İlk defa sesli güldün."

"Anlamadım!"

"Normalde de ciddi biri değilsin. Ama ilk defa gülüş sesini duydum... Bu..... güzeldi."

"Şey... teşekkür ederim. "

Lanet olsun. Utandım mı ben. Ben hayatımda ilk defa bir kadından utandım. Allahım sen bana mukayyet ol. Zira bende o akıl kalmadı. Bu kadının yanında içimdeki küçük Çınar ortaya çıkıyordu. Şuan oyun oynayalım, parka gidelim dese tamam derdim. Arabayı küçük bir restoranın önünde durdurdum. Yan yana taşlı yolda ilerliyorduk ki içerde gördüğüm kadın ile durakladım. Olmaz.... olamaz. Allahım ne olur. Bu gün güzel bir gün geçirmek istiyorum. Ve şuan isteyeceğim son şey bile değil yılışık bir kadın.

"Nazlı!"

"Efendim?"

"Düşündümde seni başka bir yere götürmek istiyorum. "

Anlamayan gözler ile bana bakarken içerideki kadın bizi fark etti. Yerinden kalkıp dış kapıya doğru gelmeye başladı.

"Neden ki. Burası çok hoş."

"Sana söz başka zaman buraya yine geliriz. Ama şimdi değil."

Anlamasada beni kırmadı. Yönümüzü arabaya çevirdik. Olabildiğince hızlı bir şekilde onu ordan uzaklaştırmaya çalıştım. Bakışlarım restoran kapısına kaydığında o kadınında kapıya ulaştığını gördüm. O şey bana el mi sallıyor. Beklemeden arabaya binip oradan uzaklaştım.

"Çınar...Her şey yolunda mı?"

"Evet. Sen merak etme."

"Neden gitmedik oraya."

"Senin için"

Bakışları karman çormandı.

"Sen öyle diyorsan."

Daha fazla bir şey sormadı. Bende onu seveceği bir yere götürmek için İstanbul'un yollarında sürdüm. Bu gün direkten dönmüştüm. Diğer kadınlara karşı hiçbir şey hissetmemiş, onlarla cinsel bir münasebete girmemiştim. Ama bu onların dikkatini çekmediğim anlamına gelmiyordu. Benim dikkatim ise tamamen yanımdaki kadındaydı. İlgisini istediğim tek kadın oydu. Ama ben kendimi anlatana kadar onu o kadınlardan korumalıydım. Ben bu kadını bu dünyadaki her şeyden korumalıydım. Elini radyoya uzatıp açtı. Arabanın içini dolduran Sezen Aksu'nun sesi ile bakışlarım ona döndü. "Bir zamanlar deli gönlüm" diyordu. Bu ve bundan sonra çalacak olan tüm aşk şarkıları onaydı. Dudaklarım kıvrıldı. Allahım nasip et. Onu bana nasip et......

Bölüm : 13.04.2025 20:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...