
ÇINAR ASLANBEY
İçim içime sığmıyordu. Koltuktan ayağa kalktım.
"Yok böyle olmadı"
Tekrar yerime oturdum. Bacak bacak üstüne attım. Sonra bundan da vazgeçtim.
"Sakin ol oğlum. Ne bu heycan."
Kendi kendime kızdım. Masadaki telefon çaldı. Arayan iç hat ile panikledim. Çünkü bir kaç dakika önce benim güzel sarışınımın otelin içine girdiğini görmüştüm. Şimdi ise arayan asistanımdı. Gelmişti işte. Telefonu elime alıp açtım.
"Efendim iş görüşmesi için Nazlı hanım geldiler."
(Biliyorum. Hayatıma hiç bu kadar hoş gelen biri olmadı.)
"İçeri alın."
Beklemeye başladım. Kısa bir süre içinde kapım tıklatırldı.
"Girin!"
Buyur kalbimin sahibi. Yüreğime gir. Hayatıma gir. Yeterki gelen sen ol. Kapı yavaşça aralandı. Bedeni içeri süzüldü sanki. Benimle göz göze gelince dudakları şaşkınlıkla açılıp kapandı.
"Çınar!"
Gülümseyerek yüzüne baktım.
"Hoş geldin."
Gözlerindeki ifade öyle komikti ki.
"Sen....Sen nasıl?"
"İş görüşmeniz benimle güzel hanımefendi."
Bir kaç saniye düşündü. Sonrasında kaşları çatıldı.
"Sen bana yalan söyledin."
"Ne! Hayır."
"Evet. Yalan söyledin.... buraya geleceğimi bilmene rağmen söylemedin."
"Söylemedim ama bu yalan söyledim anlamına gelmez."
"Gelir işte."
Arkasını dönüp kapıya gidiyordu ki hızla koşup kolundan tuttum.
"Nazlı.... Nazlı bekle lütfen."
Yeşil gözleri yüzümde gezindi.
"Ben sadece sana sürpriz yapmak istedim yemin ederim."
Bir kaç saniye yüzüme baktı.
"Bir daha yapma."
"Tamam söz. Bir daha yapmam."
İkimizde gülümsedik. Elimle koltukları gösterince yan yana ilerleyip oturduk.
"Bir şey içmek ister misin?"
"Kahve olabilir."
Telefonu elime alıp iki tane kahve istedim. Sonrada güzel yüzüne baktım. Kahveler geldikten sonra bile yaptığım tek şey yüzünü incelemek oldu
"Çınar!"
"Efendim?"
"Sormayacak mısın?"
"Neyi!"
Odada gülüşü duyuldu. Benim gözlerim ise karşısındaki manzaraya öylece baka kaldı. Bir insan gülerken nasıl baharı getirebilirdi ki.
"Çınar iş görüşmesine geldim ya."
"Ha evet... tamam o zaman hayırlı olsun."
"Çınar saçmalama. İnsan iş görüşmesini böyle yapmaz."
"Ben yaparım."
Gülüşü dahada büyüdü.
"Çınar ya..."
"Tamam o zaman...... sevgilin var mı?"
Sorduğum sorunun alakasızlığı karşısında şaşkınlıkla ağzı kapanıp açıldı.
"Ne alaka?"
"Bana ne patron benim istediğimi sorarım."
Gözleri dahada açıldı. O kaşınmıştı. Ben şimdi merak ettiğim her şeyi sormaz mıydım.
"Yok."
"Hiç oldu mu?"
"Lisedeyken bir tane oldu."
Kaşlarım çatıldı. Sakin oğlum lise diyor çocukmuş o zamanlar."
"Kaç yaşındasın?"
"Yirmi üç"
"Burcun ne?"
Bu defa kahkaha attı.
"Balık."
"Bende koç. Anlaşıyor muyuz?"
"Sanırım evet. İyide madem bilmiyorsun neden soruyorsun?"
"Burda soruları ben sorarım.... kaç dil biliyorsun?"
"İki. İngilizce ve Rusça."
"Dünyada gitmek istediğin yer?"
"İzlanda"
"En sevdiğin renk"
"En sevdiğim renk açık mavi. En sevdiğim çiçek sarı papatya, en sevdiğim yemek makarna, en sevdiğim sanatçı Şebnem Ferah, en sevdiğim şarkısı yağmurlar. Başka sorun var mı?"
"Şimdilik yok. Olunca gelirim."
"Çınar yapma... buraya iş için geldim. Ama böyle değil."
Derin bir nefes alıp verdim.
"Nazlı.... Benden sormamı beklediklerini biliyorum zaten. Gönderdiğin dosyada hepsi yazıyor. Dahası arama motoruna yazdığımda da tüm kariyerin dökülüyor. Ben orda yazmayanları, merak ettiklerimi sormak istiyorum. Dahası ne kadar başarılı biri olduğunuda biliyorum. Seni işe almamam için aptal olmam gerek."
"Şey bu bir iltifat mıydı?"
"Şey..... sanırım."
Bu defa ikimizde gülmüştük.
"O zaman hayırlı olsun."
Uzattığım elime küçük elini bıraktı.
"Teşekkür ederim. "
Odada yankılanan telefon sesi ile bakışlarımız masaya kaydı.
"Evet."
"Çınar Bey Metin bey ve Çağrı bey geldi."
Gözlerim kısa bir an karşımdaki kadına kaydı. Metin çok çapkın biriydi. Kadınların kulağına fısıldamayı iyi bilirdi. Karşı taraftan tekrar adım duyulunca mecburen kabul ettim.
"Tamam içeri alın."
Telefonu kapatınca meraklı bakışları beni buldu.
"İki arkadaşım ziyarete gelmişte, rahatsız olur musun?"
"Saçmalama lütfen. Unuttuysan demin patronum oldun."
Dediği ile gülümsedim. Çalan kapı ile oraya baktım. Derin bir soluk bıraktım. Komutum ile ikiside içeri girdi.
Bakışları ilk beni buldu. Gülümseyerek baktılar. İçeri girip benimle kucaklaştılar.
"Sen ne zamandır bu kadar meşgul biri oldun?"
Çağrı'nın dediği ile tebessüm ettim. Haklıydı. Hiç bir zaman bu kadar çalışmazdım. Ama şu dakikadan itibaren otelden çıkmazdım.
"Hale bak. Adamla görüşmek için randevu alıyoruz."
"Abartmayın lan"
Son söylediğim ile bize tebessümle bakan kadına mahçup şekilde baktım. Allahım ne hale düşmüştüm böyle. Normalde ana avrat düz söverdim. Tabi herkese değil.
Ben ona bakınca onlarda baktı.
"Çınar bizi tanıştırmayacak mısın?"
Metin'in cümlesi ile endişe ile ona baktım.
"Şey kusura bakmayın. Nazlı hanım bizim otelin yeni müdürü. Bunlarda arkadaşlarım Metin ve Çağrı. "
İkisini tek tek tanıştırdım.
"Çok memnun oldum güzel hanımefendi.... bizde öğle yemeğine çıkacaktık. Eşlik eder misiniz?"
Metin'in asılması ile yerimde gerildim. Tamam derse ne diyebilirdim ki. Özgürdü...
"Çınar bey planınız olduğunu bilmiyordum."
Bakışları bana döndü.
"Yoktu zaten."
Sesim gergin çıkmıştı.
"Bana cevap vermediniz?"
"Teklifiniz için teşekkürler ama başkasına sözüm var. "
Başkasına sözü mü vardı. Kime?
"Benimde işim var siz gidin."
"Saçmalama oğlum. Yeni bir mekan açılmış gel işte."
"Çağrı al götür şu adamı. Tokum ben."
İkiside el mahkum dışarı çıktılar. Arkalarından bende yanımdaki sarışın güzele baktım. Çantasını alıp ayaklandı.
"Bende kalkayım."
"Tabi tutmayayım seni... randevuna geç kalma."
"Ne randevusu!"
"Demin dedin ya başkasına sözüm var diye."
"Şey ben onu ayıp olmasın diye dedim. Yoksa işim yok."
"Valla mı!"
Coşkulu sesim ile şaşkıca baktı. Elimi enseme atıp ovuşturdum. Tepkilerime hakim olabilsem keşke.
"Şey biz yemeye çıkalım. Tabi istersen. "
"Aslında heycandan sabah kahvaltı yapmadım."
"Bende yapmamıştım. Kurt gibi açım"
"Demin tokum demiştin."
"O onlar içindi."
Bu defa sesli bir şekilde gülmüştü. İkimizde yan yana otelden ayrıldık. Benim arabam ile yol aldık. Onu sessiz sakin bir yere götürdüm. Gözleri denizi izliyordu. Sanki ormanla deniz karışıyordu o gözlerde. Başını çevirince benimle göz göze geldi. Utanmış olacak ki yanakları kızardı.
"Ne yemek istersin?"
"Bilmem."
"Bak buranın makarnaları çok güzel."
Sevdiğini söylemişti. O yüzden burdaydık. Evet makarnaları çok iyiydi. Ama benim pek tercih ettiğim bir yemek değildi.
Dediğim ile gülümsedi.
"Olur.. Yani ben onu hep yerim. "
Garsonu çağırıp ikimiz için sipariş verdim.
Gülen gözler ile ona bakıyordum. Bu kadın benim olmalıydı. Benim hayatımda olmalıydı. Dilerim ki o da beni isterdi.
"Nazlı!"
"Efendim?"
" Hani birlikte çalışıcaz ya."
Başını evet anlamında salladı.
"Şey... aramızdaki bu arkadaşlık bozulmaz değil mi?"
Gözleri yüzümde gezindi.
"Yani.... Nazlı ben seninle zaman geçirmeyi seviyorum. Ve eski yaşadıklarınıda biliyorum. Ama dersenki patronumla arkadaş olmam..."
"Çınar ben seninle patron çalışan olmadan arkadaş oldum. Ve bende senin arkadaşlığını seviyorum. Bunu kimse değiştiremez. Ama senin içinde uygunsa iş yerinde mesafeli olsak."
"İnsanlara hiç bir şeyi anlatmak zorunda değiliz ki."
"Elbette değiliz. Ama kimsenin torpil yaptı bakışlarına maruz kalmak istemiyorum. Dahası samimiyetine inandığım için işi kabul ettim. Ben kendi emeğim ile bir yerlere gelmek istiyorum. "
Dedikleri ile dudaklarım kıvrıldı. Kısa bir an olsada korktum.
"Sen nasıl istersen. Ama ilk maaşınla bana yemek ısmarlamalısın."
"Patron olan sensin, yemeği ben mi ısmarlıycam."
"Abartma bende maaşlı çalışan sayılırım. Ertuğrul muslukları kıstı."
Dediğim ile kahkahayı basmıştı.
"Cimri misin sen, tamam ısmarlama kendin yap... hatta kesinlikle kendin yap."
"Tamam. Söz ilk fırsatta sana yemek yapıcam."
İstediğimi almıştım nihayet. Sonrasında güzel bir yemek yemiştik. Onunla geçen zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyordum. Tabi eğer yemeğin sonunda aldığım telefonla ikimizinde yüreği ağzına gelmese ve soluğu hastanede almasaydık. Mihre.... kardeş yerine koyduğum kadın. Sevdiğim kadının kardeş bildiği. Ben şimdi bu kadını nasıl teselli edecektim.....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 87.59k Okunma |
6.68k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |