
POYRAZ SÜVARİOĞLU
Arabayı mahallenin başında durdurdum. Haklı olduğumu düşünsemde Mihre'nin arkadaşı olduğu için özür dilemeye gelmiştim. Mihre'den öğrendiğim kadarı ile Nazlı ile birlikte kalıyorlarmış. Kaç yaşında kadın neden başka bir evde kalmıyordu da başkasının evine çöreklenmişti, neyse ne bana neydi ki. Şu halimize bak el kadar kızın gönlü olsun diye nerelere gelmiştim. Biraz bekledikten sonra çıkacağına dair umudumu kestim. En iyisi benim evlerine gitmemdi sanırım. Elimi kapının kulpuna uzatmıştım ki bahçe kapısından çıktığını gördüm. İyi bari kimse görmeden özür diler giderdim. Yönünü öbür tarafa çevirip yürümeye başladı. Bende beklemeden peşinden yürümeye başladım. Tam köşeyi dönmüştüm ki gözüme sıkılan şeyle neye uğradığımı şaşırdım. Gözlerimin içi yanıyordu. Bu cüce gözlerime biber gazı mı sıktı. Ellerimle ovuşturdum ki bu defa kafama yediğim çanta ile daha çok şaşırdım.
"ADİ PİS SAPIK..."
Bir yandan bağırırken diğer yandan kafama çantası ile vuruyordu. Lanet olsun bu çantanın içinde ne vardı böyle.
"SEN KİMİ TAKİP EDİYORSUN . GEBRETİRİM LAN SENİ"
Önümü görsem engel olucam ama göremiyorum. En son bende bağırmaya başladım.
"VURUP DURMA LANET KADIN."
Sesimi duyması ile kafama inen darbeler durdu.
"Ssen!"
Gözlerim hala yanıyordu.
"Evet ben."
Birazda olsa önümü görmeye çalıştım.
"Özür dilerim. Ben... Yani.. "
"Sen ne! Manyak mısın sen?"
"Sensin manyak. Sapık gibi ne peşimden sessizce geliyorsun. "
"Sessiz falan değildim. Şu halime bak."
"Ya of... gel şöyle."
Kolumdan tutup bir tarafa çekiştirdi. Kaldırımın kenarına oturttu. Ellerimi gözlerimden çekmeye çalıştı.
"Dur.... durda bir bakıyım."
"Gözlerimi çıkardın. Hala neye bakacaksın."
"Bağırıp durma... keyfimden yapmadım ya. Korktum."
Sonlara doğru sesi çok farklı duyulmuştu. Neydi bu. Neden kendini bu kadar kötü hissetmişti ki... gözlerim biraz daha iyi görür olmuştu. Ama hala yanıyordu. Bakışlarımı ona çevirdim. Gözlerinde gerçektende endişe vardı. Elini çantasına atıp içinden küçük bir su şişesi çıkardı.
"Gel yüzünü yıkıyalım."
Ellerimi öne doğru uzattım. Lakin o suyu kendi avuçlarına döküp yüzümü yıkamaya başladı. Küçük eli her defasında yüzümü tavaf etti sanki.
"Biraz daha iyi misin?"
Başımı evet anlamında salladım.
Ayağa kalkması ile bende kalktım. Elim koluna gitti.
"Nereye?"
"Markete gidiyorum. "
"Neden burda olduğumu sormayacak mısın?"
"Hayır sormayacağım... çünkü ilgilenmiyorum. "
Tam gidiyordu ki tekrar durdurdum.
"Senin için geldim."
Tek kaşını havaya kaldırıp yüzüme baktı.
"Senden özür dilemek için geldim.... geçen gün söylediklerim için üzgünüm."
"Sence haklı mıydın?"
Derin bir nefes alıp verdim. Bu söylediğine cevap vermek zor olmuştu. Ama evet hala haklı olduğumu düşünüyordum.
"Madem düşüncelerin değişmedi neden özür diliyorsun."
Elini kolumdan çekip ilerledi. Bende peşinden gittim.
"Burdayım....."
"Burdasın çünkü Mihre öyle istedi."
Bir kaç saniye durup bana baktı ,sonrada yürümeye devam etti.
"Evet. Öyle..."
"Arkadaşımı tanıyorum. Ben seni affetmeden senle konuşmayacağınıda söylemiştir."
"Evet ama...."
"Tamam. Ona seni affettiğimi söyle."
"Affettin mi?"
"Hayır."
"O zaman neden bunu söyleyeyim?"
"Çünkü sen benden özür dilemedin. Hatta özür dilenecek bir şey yaptığının farkında bile değilsin. Ha diyelim ki diledin ben seni yinede affetmem. Ama bu Mihre ile arkadaşlığına zarar verir. İşte o zaman dediğin gibi seçim yapmak zorunda kalır. Ve ben arkadaşımın bunu yaşamasını istemiyorum. Bir şekilde arada da olsa yan yana gelicez ve üzülmesini istemem. Ona affettiğimi söyle, bir daha da muhattab olma."
Marketin önüne gelmiştik. Kahverengi gözlerini gözlerime dikti öyle kısaydı ki yüzüme bakmak için başını yukarı kaldırması gerekiyordu. Dedikleri ile ağzım açılıp kapandı. Benimle daha fazla muhattap olmamak adına içeri girdi. Kenardan bir ekmek alıp görevliye yöneldi. Peki ben neden hala arkasından bakıyordum. Kendimi toparladım. Affetmesede en azından fikir vermişti. Bende yürüdüğüm yolu geri yürümeye başladım. Arabama bindiğimde bile aklımda hala söyledikleri vardı. Her şeyi geçtim ben neden hala bekliyordum. Arabanın içinden onun eve gelişini bekledim. Eve girdiğinden emin olduktan sonra arabayı çalıştırıp şirkete gittim. Lanet kadın! Küçücük boyu ile öyle sözler söylemişti ki insanın kafası karışmadan duramıyordu. Arabayı otoparka park edip yukarı çıktım. İçeri girer girmez üzerime kitlenen bir kaç bakışla dudaklarım kıvrıldı. Hala giderin var aslanım, o küçük kadının ilgisine ihtiyacın yok...SİKTİR! Ben demin ne dedim öyle... Sana ne oğlum o kadının ilgisinden. Küçücük bir şey zaten. Sen uzun bacaklı kadınlardan hoşlanırsın. Kendi odamın katına çıktığımda asisatnım hemen yerinden kalkıp bana doğru geldi. Cilve ile gülümseyip günaydın demişti. Bakışlarım kadının üzerinde gezindi. Uzun bacaklarını açıkta bırakan mini eteği olsun, beyaz gerdanını açıkta bırakan bir kaç düğmesi açık olan gömleği olsun, dalgalı sarı saçları olsun ne biliyim dudağındaki kırmızı ruju, makyajı çekici kadındı. Hatta onu işe alma sebebimdi.
"Bir şey mi oldu efendim."
Onu süzmüş olmam hoşuna gitmişti, dudaklarında güzel olduğunu düşünebileceğim bir gülüş belirdi.
"Yok bir şey... toplantı saatine kadar beni rahatsız etme."
Neden sinirlenmiştim ki şimdi. Kadını ardımda bırakıp odama girdim. Belkide üzerimdeki stresi atmama yardımcı olabilirdi. Kapı hafif tıklatıldı. Bir kaç saniye içinde demin arkamda bıraktığım kadın odanın içine girdi. Sanırım bunu düşünen bir ben değildim. Adımları yavaşça bana doğru ilerledi. Koltuğun arkasına geçip ellerini omuzlarıma yerleştirdi. Yavaş yavaş okşamaya başladı. Başımı geriye atıp gevşemeye çalıştım.
"Çok gerginsin... belkide biraz rahatlamalısındır."
Omzumdaki elleri yavaş yavaş göğsüme ve karnıma ilerledi. Dudaklarından çıkan nefesini boynumda hissediyordum. Karın kaslarımın üzerinde gezinen elini tutup kucağıma çektim. Ağzından şuh bir kahkaha çıktı. Elleri boynumu buldu. Benimkiler ise kalçalarındaydı. Dudaklarımızı birleştirdiğinde gözlerim kapandı. Gözlerimin önünde beliren siluet ile hızla geri çekildim. Kucağımdaki kadın neye uğradığını şaşırdı. Siktir... siktir... o da neydi.
"İyi misin?"
"Evet.. devam et."
Dediğim ile dudakları kıvrıldı. Kucağıma ata binermiş gibi oturdu. Kalçalarını erkekliğime bastırdı. Elleri enseme gitti, saçlarımı küçük küçük çekiştirmeye başladı. Dudakları boynumu buldu. Isırıklar bırakmaya başladı. Ağzımdan derin bir nefes bıraktım. Dudakları tekrar dudaklarımı bulunca yine aynı şey oldu. Kucağımdaki kadını itmem ile yere düştü.
"Ahh ne yapıyorsun böyle."
Şaşkınlıkla yerdeki kadına baktım.
"Dışarı çık!"
"Ne!"
"Sana dışarı çık dedim... yeterince net değil mi?"
O dışarı çıkınca bende pencerenin kenarına geçtim. Elimi saçlarımdan geçirdim.
"Kendine gel oğlum... Ne oluyor sana."
O küçük kadının gözlerimin önünde belirmesi sağlıksızdı. O kız tipim bile değildi. Ben uzun boylu, sarışın kadınlardan hoşlanırdım. Oysaki o kısaydı. Hemde epey kısa bir elli falan anca vardı. Sarışında değildi. Esmerdi. Saçları siyaha çalıyordu. Siyaha çalan up uzun saçları vardı. Koyu kahve gözlere sahipti. Sinirlenince yada gülümseyince içinde küçük kıvılcımlar oluşuyordu. Buğday tenliydi. Öfkelendi mi küçük hokka burnunu dikleştiriyordu, o kısacık boyu ile ne yapabilecekse.... bir de ses tonu vardı. Konuşunca insan ne söylediğine odaklanamıyordu, sesi ile büyülüyordu sanki. Boşuna küçük cadı demiyorum.....
Neyse neydi. Zaten bundan sonra çokta yan yana gelmezdim. Peki bu düşünce neden beni rahatsız etti. Daha fazla üzerinde düşünmek istemedim. Düşündükçe aklımda daha fazla yer ediniyordu. Masama geçip yapılacak olan anlaşmanın dosyalarını incelemeye başladım. Masadaki telefon çalınca ya sabır çektim.
"Ne var!"
"Efendim uluslararası ilişkiler departmanından Dilara hanım geldi."
"Tamam içeri al"
Bir kaç dakika içinde kapım tekrar çalındı ve içeriye karnı burnunda bir kadın girdi.
"Merhabalar efendim."
"Gel lütfen."
Elimle karşımdaki koltukları gösterdim. Bir elini karnına koyup paytak paytak yürümeye başladı. Yavaş hareketler ile koltuğa oturdu.
"Kaç aylık oldu?"
"Yediye giricez inşallah "
Gülümsedim.
"Ben...... işten ayrılmak istediğimi söyleyecektim."
"Buna şaşırdım... Ben izne ayrılacağını düşünmüştüm."
"Aslında öyle olacaktı ama bebeğimle vakit geçirmek ona zaman ayırmak istiyorum."
"Anlıyorum... ama ne zaman istersen kapımız sana açık."
"Çok teşekkür ederim. "
Yavaşça ayaklandı. Bende kalkıp elimi uzattım. Gülümseyerek tokalaştı, elini bırakmadan yüzüne baktım.
"Madi manevi neye ihtiyacın olursa burdayım."
"Çok sağolun Poyraz bey. Patrondan çok abi oldunuz. Dilerim Allah gönlünüze göre verir."
Dedikleri ile gülüşüm dahada büyüdü. Sonrasında yavaş adımlar ile dışarı çıktı. Benimde toplantı saatim gelmişti, dosyayı alıp toplantı odasına ilerledim. Deminki yaşanan yakınlıktan sonra yüzü düşen kadına baktım. Yüzünde bariz bir hayal kırıklığı vardı. İstediğini alamamış olmanın neden olduğu bir hayal kırıklığı.
"Uluslararası ilişkiler departmanı için yeni bir müdür arıyoruz. Gerekli ilanı ver...."
Durup yüzüne baktım.
"Ve şu suratına çeki düzen ver aksi takdirde asistan içinde ilan verdiririm."
Sesim biraz fazla sert çıkmıştı. Onunla daha fazla uğraşmak istemedim. Aramızda bir şeyler olsa kendini başka bir konuma getirmeye çalışacaktı. Geçmedi diye trip atacak kadar salaktı. Toplantı odasına girdiğimde diğer ortaklar gelmişti bile. Bende yerimi aldığımda başlamış olduk...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 87.59k Okunma |
6.68k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |