54. Bölüm

54. Bölüm

Tuba eye
tugbalal

MİHRE KARA

 

Hayat değişiyordu, dünya değişiyordu. Bu her zaman iyi yönden olmuyor ama değişiyor işte. İnsanda değişiyor. Bu gün dost olan yarın düşman oluyor. Bu gün düşman olan yarın dost oluyor. Peki biz neden aynı kalalım ki. Bende değişiyorum, hayatım değişiyor, içindeki insanlar değişiyor... Her geçen gün sevdiğim insan sayısı artıyor. Uzaklarım her geçen gün biraz daha yakın oluyor. Seviyorum hemde akıl ve hayalin alamayacağı kadar çok. Ve seviliyorum. Küçükken hayal ettiğimden daha fazla. Ailem büyüyor. Ailesi olmayan birinden koca bir aileye sahip olan birine döndüm. Dudaklarımda engel olamadığım bir gülüş vardı. Mutluydum hemde çok fazla. Araba malikane kapısından geçince bende daldığım düşünce deryasından çıktım. Etraf neden bu kadar sessizdi....

Normalde kapıda bir sürü koruma olurdu. Ki bu sabah evden ayrıldığımda kapı önü epey kalabalıktı. Ertuğrul uyurken dahi tetikteydi. Evden ayrıldığımda yanımda Arif ,Kenan ve Rüzgar olurdu sadece ama bu günlerde onlardan ayrı olarak bir araba daha eşlik ediyor onun içinde de dört kişi oluyordu. Şirin'in yanında giden korumalarda arttırılmıştı. Ayla ve Umay mecbur kalmadıkça evden ayrılmıyordu. Bende onları zora sokmamak adına işlerimi olabildiğince uzaktan halletmeye çalışıyordum. Dosyalar birikmeden adliyeye gitmiyordum. Bu günde o günlerden biriydi. Ertuğrul'a neden diye sormakta istemiyordum. Ama Allah biliyor ya içim içimi yiyordu. Arabadan inip eve girdim ama içide en az dışı kadar sessizdi.

"Babaanne!...... Şirin, Ayla! Kimse yok mu?"

Seslensemde kimse cevap vermemişti.

"Ertuğrul..... Ayşe teyze... evde kimse yok mu?"

Sesim boşlukta yol alıp bana geri dönüyordu. Ama görünürde kimse yoktu. Evde yalnız olmak beni tedirgin etmişti. Yönümü kapıya çevirdim birileri gelene kadar Arif'lerle kalsam daha iyi olurdu. Ama bu düşünce kapıdan çıkmam ile kayboldu. Çünkü kapıda kimse yoktu.

"ARİF..... KENAN..... RÜZGAR.....KİMSE YOK MU.... HERKES NERDE!"

Her geçen saniye daha fazla korkmaya başladım. Çantamdan telefonu çıkarmaya çalıştım. Korkudan elim titriyordu bu işimi zorlaştırmıştı. Ertuğrul'un numarasını bulup aramaya başladım. Çaldı, çaldı, çaldı ama açmadı. İçimdeki korku büyüyordu. Allahım ne olur kötü bir şey olmasın. Tekrar aradım ve tekrar , bir kez daha... ama her arayışım her çağrım cevapsız kaldı. Bu defa Poyraz'ı aradım açmadı. Çınar, Umay, Ayla, herkes... evde olupta numarası olan herkesi aradım. Hatta kızları bile ama kimse yoktu. Sanki koca dünyada yalnız kalmıştım. Korkum artık baş edemeyeceğim bir hal aldı. Etraftaki ışıklar sönünce gözlerimdeki yaşları tutamadım.

"Ertuğrul!"

Ama bir kez daha sessizlik vardı. Ben karanlığı sevmezdim. Ben yalnızlığı sevmezdim. Bana söz vermişti... beni karanlıkta bırakmayacaktı. Etrafta en ufak bir ışık yoktu. Nerdeydi. Gözlerim etrafta dolaştı ama yoktu. Yerlerde parlamaya başlayan ışıklar ile gözlerim oraya takıldı. Işıktan bir yol bu da neyin nesiydi. İçimdeki meraka engel olamadım adımlarım ışıkların arasında ilerledi. Ben her adım attığımda basacağım yer aydınlanıyordu ayağımı kaldırdığım noktadaki ışıklar ise sönüyordu. Işıklar arka bahçeye doğru uzanıyordu bende oraya ilerledim. Neden içimden bir ses tüm bunların Ertuğrul'un başının altından çıktığını söylüyordu. Işıklar ormanlık alanın yakınlarında son buldu. Artık yanmıyordu etraf evin ön kısmına göre daha çok karanlıktı. Korkuyordum ama kendime engelde olamıyordum.

"Ertuğrul!..... burda mısın? Ertuğrul korkuyorum."

Kurduğum cümlenin ardından sora etraf aydınlandı. Ama.... ama bu çok güzeldi. Çünkü etrafı aydınlatan şey sıradan ışıklandırma değildi ağaçların dallarında, yerde evin duvarlarında..... Her yerde küçük ışıklar vardı. Yıldızlar..... evet şuan yer yüzünde yıldızlar vardı. Yüzümdeki gülüşe engel olamadım gözlerim her yerde gezindi. O kadar güzeldi ki....

"Güneşim....."

Duyduğum sesle hızla ona döndüm ordaydı güzel gülüşü geceye inat parlıyordu. Asıl yıldızlar ne gökteydi nede şuan etrafta parlayanlar asıl yıldızlar bu adamın gece karası gözlerinde parlayanlardı. Ona doğru kanat çırpan kalbimi daha fazla zorlamadım hızla ona doğru koşup kollarına atıldım. Yaptığım ile gülüşü duyuldu kolları bedenimi sardığı gibi havalandırdı. Dudaklarımdaki gülüş solmak nedir bilmiyordu. Ayaklarım yere değdiğinde geri çekilip yüzüne baktım.

"Ertuğrul!"

"Güneşim."

"Burası çok güzel.... nasıl?"

"Ayaklarına yıldızları sermem gerekiyordu Güneşim. Sen ışığın ile her yeri aydınlatırken seni nasıl karanlıkta bırakırım."

"Seni çok seviyorum. "

"Bende güzelim.... Bende seni çok seviyorum. "

Ben daha ne olduğunu anlayamadan bedeni benden bir adım uzaklaştı sonrada önümde diz çöktü. Yaptığı ile ağzım şaşkınlıkla aralandı. Elini ceketinin iç cebine attı siyah renk kadife bir kutu çıkardı. Acaba şuan nasıl görünüyorum. Surat ifademin çok komik göründüğünün farkındayım. Elindeki kutuyu açıp gözlerimin içine baktı.

"Bu hayatta kimseye baş eğmedim kimsenin önünde diz çökmedim sen ilksin... Sen kalbime dokunan, hayatıma aldığım ilk kadınsın. Güneşim, sevdiğim, anlamım. Meğer ne çok geç kalmışım sana... Ben artık gecikmek istemiyorum. Her günüm sen ol istiyorum. Anlamımdın , yarimdin şimdi eşim ol istiyorum. Güneşim bu karanlık adamı severek dünyanın en mutlu insanı ettin. Şimdi bir kez daha bana evet diyip kalan ömrümü yaşamaya değer kılar mısın. Benimle evlenir misin?"

Duruşu, sesi, kelimeleri bu adam her şeyi ile beni benden etmek istiyordu. Beni benden edip kendine katmak. Gözlerimden akan yaşlara hakim olamıyordum. Ama o yaşlara inat dudaklarımda gülüşüm vardı. Dizlerim benden bağımsız karşısında eğildi ellerimi kollarına koyup ayağa kalkması için hamle yaptım beni bekletmedi ayaklandı.

"Bu hayatta ben dahil kimsenin karşısında diz çökme, yanlış gördüğünün karşısında boyun eğme. Çünkü sana yakışmıyor. O güzel duruşuna yakışmıyor. Şayet parlıyorsam bu senin, sana olan sevdamın sayesinde. Seni öyle seviyorum ki aşkın bana güç veriyor."

Elini uzatıp akıttığım yaşlarımı silmeye çalıştı.

"Ağlama güneşim."

"Mutluluktan.... öyle güzelsin ki. Ben bu hayatta o kadar çok ağladım ki... çünkü bu dünya bana hiç merhametli davranmadı. Ama senin gelişin sanki tüm o acıların mükafatı gibi. Ben mutluluktan ağlanabildiğini seninle öğrendim."

Dudakları kıvrıldı.

"Bu evet demek mi?"

Başımı hızlı hızlı evet anlamında salladım.

"Evet... seninle ömrüm boyunca her şeye evet."

Kolları hızla bedenime dolandı o sırada etrafta alkış sesleri duyuldu konfetiler patladı, neye uğradığımı şaşırdım. Herkes burdaydı. Tanıdığım herkes nasıl yani her şeye şahitlik etmişlerdi öylemi. Hepsi gülerek bize doğru geldi. Etraf biraz daha aydınlıktı. Ertuğrul kutudaki yüzüğü çıkarıp bana baktı gülümseyerek elimi uzattım. Zarif bir şekilde parmağıma geçirdiğinde etrafta alkış ve bağırışlar duyuldu. Gök yüzünde havayi fişekler patladı gülen gözlerim bu defa oraya kaydı. Mutluluğumu tarif etmenin imkanı yoktu.kollarımı beline sarıp başımı boynuna gömdüm.

"Seni öyle seviyorum ki tarifi yok."

"İyi ki sen güneşim. Hayatıma hoş geldin."

Bize doğru koşan Şirin ile ayrıldık Ertuğrul eğilip onu kucakladı kolunu bana doğru kaldırınca diğer yanına ben yanaştım dudaklarını yanağıma bastırdı.

"Meleğim."

Bende yanağından güzel bir öpücük çaldım. Bu defa amcasının yanağından öpmüştü. Diğerleride bir bir gelip tebrik etmişti. Müdür babam bile buradaydı. Bahçeye kurulan yemek masasında hepimiz toplanmıştık. İkimiz masanın başında oturuyorduk bakışlarım herkesin üzerinde gezindi. En son yanımdaki adama kaydı gözleri izlenme hissi ile bana döndü.

Masanın altındaki elini avucumun içine alıp sıktım.

"Güneşim bir dakika benimle gelir misin?"

Merakla baktım sonrada ayaklandım. İkimiz yan yana içeri geçtik. Arkamızdan bir kaç meraklı göz baksada sorgulamamışlardı. Adımları kendi odasına ilerledi tabi bende peşinden içeri girmem ile sırtımın kapıya dayanması bir oldu. Sıcak dudakları dudaklarımın üzerine kapandı. Elleri sırtımı buldu istekle bedenimi ona bastırdım. Dışarısı soğuk muydu ellerindeki sıcaklık bedenimi ısıttı, hatta daha fazlası ,bedenimi ateşe verdi. Ağzımı aralamam ile dilini ağzımın içine itti. Benden çıkan inlemeler duvarlara çarpıyordu. Nefesim kesilirken geri çekildi ama sadece dudaklarımız ayrılmıştı nefes nefese kalmıştım.

"Ertuğrul!"

"Ertuğrul sana kurban olsun ,güzelim benim."

Kısacıkta olsa dudaklarımızı bir kez daha birleştirdi.

"Gecenin başından beri bunun için kıvranıyorum. Sevdadan yandım kavruldum be güneşim."

"Bende..... öyle özlemişim ki."

Bu defa öpen taraf ben oldum ellerim ensesinde saçlarında gezindi. Onunkiler ise uslu durmamış belimden kalçama yol almıştı. Kalçamı sıkması ile ağzının içine doğru inledim. Kendimi kaybetmek üzereydim. Çünkü şuanda kalçamdan ona doğru bedenimi bastırıyordum. Geri çekildim. Ellerim omuzlarına tutundu.

"Ertuğrul durman gerek. Çünkü ben duramıyorum."

Gözlerim kapanmıştı sesim bile arzu ile inliyordu. Son defa dudaklarımızı birleştirdi.

"Korkma güneşim. Helalim olmadan daha ileri gitmiycem. "

"Sarıl Ertuğrul. Yalvarırım, bedenimi öyle bir sarki bu dünyada umut varmış diyebileyim. Benimde bir evim varmış, benim bir ailem varmış diyebiliyim. "

Kolları bedenimi öyle bir sardı ki omurgamdan aşağı öyle bir sıcaklık aktı ki başımı göğsüne bastırdı. Saçlarımın tepesinden öptü dudaklarını geri çekmedi. Sıcak nefesini saçlarımın arasında hissediyordum. Geri çekilip yüzümü avuçlarının arasına aldı.

"Kimsesiz değilsin. Değiliz.... hayatıma hoş geldin kimsesizliğimin kurtarıcısı."

"Sende... sende hayatıma hoş geldin kimsesizlğimin sahibi."

Dudaklarını anlıma bastırdı.

"Umutsuzluğa düştüğün her an bu gelsin aklına şayet gücüm yeterse ben sana umut olucam. Bu hayatta ne varsa ayaklarının altına sericem yeterki hep benimle ol böyle sev."

Ellerimiz yanlarımızda birleşmişti dudakları tenimdeydi. İkimiz yan yana bir kez daha aşağıya geldik. Yerlerimize oturduğumuzda tüm sevdiklerimiz gülümseyerek bakıyordu bize. Gözlerimi küçük meleğime çevirdim. Gülmesede etrafındaki insanları izliyordu bakışları beni bulunca gülümsedim.

"Her şey çok güzel değil mi?"

Başını aşağı yukarı salladı.

"Bundan daha güzel ne olurdu biliyor musun?"

Bakmakla yetindi.

"Senin o güzel sesini duymak."

Gözleri ne anlatmak istedi bilmiyorum ama o güzel gözlerde çok şey geçti eğilip saçlarına dudaklarımı bastırdım.

"Şu hayatta senden daha çok sevdiğim başka biri yok. Hatta amcandan bile çok."

Son söylediğimi kulağına fısıldamıştım. Evlattı o, ona olan sevgim farklı bir boyuttu. Herkesten herşeyden çok seviyordum. Onun için dünyayı yakardım.

"Güzellerim ne konuşuyor acaba?"

"Seni konuşuyoruz."

"Hımmm peki benim neyimi konuşuyorsunuz?"

"Seni ne kadar sevdiğimi."

"Peki.... Ne kadar?"

"Çooook."

Şirin'e bakıp göz kırptım.

"Ne kadar çok"

"Mavi gök yüzü, şu karanlık gecede parlayan yıldızlardan bile çok."

Dediklerim ile gülüşü büyüdü. Şirin ise şaşkındı. Yüksek ihtimalle amcasını bu kadar çok seviyorsam onu ne kadar çok sevdiğimi düşünüyordu.

Bana doğru yanaşınca onu bekletmeden kucağıma oturttum. Saçlarından derin soluklar aldım.

"Meleğim..... benim güzel bebeğim."

Saçlarına dudaklarımı bastırdım. Küçük kollarını boynuma sardı beklemediğim boynuma öpücük kondurup başını boyun girintime gömmesi oldu. Bedenindeki kollarım daha çok sıkılaştı.

"Bebeğim... seni çok seviyorum. Ne olursa olsun yanında olayım yada olmayayım bu asla değişmeyecek. Güzel kızım. Mis kokulu bebeğim."

Boynumda hissettiğim ıslaklıkla korktum onu üzmüş müydüm.

"Meleğim üzdüm mü seni! Özür dilerim birtanem. Kırdıysam özür dilerim istemeden oldu."

Geri çekildiğinde gözleri ıslanmıştı göz bebeklerim titreşti boğazıma bir yumru oturdu. Elini yanağıma koyup okşadı sonra bir öpücük daha kondurdu. Beklemeden bağrıma bastım.

"Her şey yolunda mı?"

Ertuğrul'un şaşkın bakışları üzerimizdeydi. Ne olduğunu anlayamamıştı çünkü ona söylediklerimi kulağına fısıldamıştım.

"Yolunda canım merak etme."

"Sen öyle diyorsan."

Tebessümle yüzüme baktı bende onu karşılıksız bırakmadım. Elim Şirin'in saçlarında gezindi. Kısa bir süre sonra uyuya kaldı. Ertuğrul'un dikkatini çekmiş olacak ki izin isteyip kucakladı sonrada odasına ilerledi. Bu defa arkalarında kalmış masadakilerle ilgilenmiştim. Gözümden kaçmayan başka bir detay ise kaç gündür Poyraz ve Gamze'nin arasında ki soğukluk geride kalmış şuan telefondan bir şeye gülümseyerek bakmaları olmuştu. Poyraz her ne kadar özür dilesede belliki bizimki affetmemişti ve bana affettiğini söylüyorlardı, yersen tabi. Çınar ve Nazlı bir tık ilerlemiş olacaklar ki şuan dip dibe oturuyorlardı. Nazlı'dan öğrendiğim kadarı ile Çınar ona feci şekilde yürüyordu ve Nazlı'nın kalbini çalmaya çok ama çok yakındı. Bana kalırsa çalmıştı bile. Çiçek başını Arif'in omzuna dayamış etrafı izliyordu. Kenan ve Rüzgar kendi aralarında bir konu hakkında tartışıyor müdür babamı kendi cephelerine çekmeye çalışıyorlardı. O ise imdat bakışları atıyordu. Babaannem bu bakışları görmüş olacak ki ona başka bir şey sorarmış gibi yapıp onu kurtarmıştı. Umay ve Ayla sohbet edip gülüşüyordu. Yanımdaki hareketlenme ile bakışlarımı ona çevirdim.

"Güneşim ne düşünüyorsun?"

"Düşünmüyorum. Şükür ediyorum. Sana, varlığına, beni ait kıldığın bu güzel aileye bin şükür olsun."

"Seni bana nasip eden kaderime şükür olsun güneşim. İyi ki geldin. İyi ki sevdin."

Bedenimi kolunun altına çekip saçlarımın üzerinden öptü. Ve ben bir kez daha varlığına şükür ettim.......

 

Bölüm : 12.05.2025 13:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...