
MİHRE KARA
Sabah gözlerimi ayağımdaki ağrı ile aralamıştım. Şişmişti. Yerimden yavaşça kalkmaya çalıştım. Ağzımdan çıkan inlemelere engel olamıyordum. Kapım çalınınca girebileceğine dair komut verdim. Beklediğim Ayşe teyzeydi. Fakat kapıdan içeri Ertuğrul bey girdi. Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Burda ne işi vardı ki.
"Buyrun "
Eli ensesine gitti. Gözleri yüzümde gezindi.
"Sesin dışarıdan duyuluyor. İyi misin diye bakmak istedim."
"İyiyim. Şey kalkmaya çalışırken biraz sızladı. O kadar. "
Anladım der gibi başını salladı. Ben dışarı çıkmasını beklerken o bana doğru geldi. Bir elini bacaklarımın altından geçirdi. Diğerini sırtıma koydu. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Kucağında benle doğruldu.
"Nereye gitmek istiyorsun."
"Be ben. Banyoya "
Adımları banyoya ilerledi. Beni lavabonun önüne koyup dışarı çıktı. Arkasından öylece baka kaldım. Başımı iki yana salladım. İhtiyacımı görüp. Elimi yüzümü yıkadım. Banyo kapısını açtığımda yatakta oturuyordu. Gitmemiş miydi. Ben daha o şaşkınlığı atlatamadan gelip beni tekrar kucakladı. Birlikte merdivenlerden aşağıya indik. Gözlerim yüzünü taradı. O ise düm düz karşısına bakıyordu. Mutfak kapısından içeri girdiğimizde gözler bize döndü. Ayşe teyze, Buse ve Arif ona ve kucağındaki bana şaşkınlıkla bakıyordu. Buse hariç. Onun gözlerinde kıskançlıkta vardı. Kimseyi takmadan beni yerime koydu.
"Günaydın herkese"
"Günaydın avukat hanım "
Ayşe teyze çayımı getirip önüme koydu .
"Teşekkür ederim Ayşe teyze "
"Rica ederim"
Konuşmam ile Ertuğrul bey ve Arif'in bakışları bana döndü. Bir şey demeden önlerine döndüler.
"Ağrın var mı?"
Siyah gözleri tüm yüzümde dolaştı.
"Biraz var"
"Arif doktora haber ver gelip baksın."
"Gerek yok . Ağrı kesici alırım geçer."
"Sana sormadım. İlk davaya az kaldı. Bana lazımsın."
Söylediği ile kalbim biraz kırıldı açıkçası. Ama benim suçumdu. Ne bekliyordum. Beni önemsemesini mi. Adam kendi işlerini düşünüyordu. Kendi kendime kızdım. Kahvaltımı yaptıktan sonra doktor gelip ağrılarım için ilaç vermişti. Salonda oturmuş. Doktor gidene kadar gözlerini üzerimden bir an olsun çekmemişti.
"Dava hakkında sormam gerekenler var."
"Tamam. Ne istersen sor."
"Çalışabileceğim bir yer var mı?"
"Çalışma odamı kullanabilirsin."
Arif'e seslendi. O dosyaları götürürken beni kucaklayıp yukarı çıkardı. Buda iyi alıştı beni taşımaya. Üçlü koltuğa ikimiz yan yana oturduk. Dosyayı açıp inceledim.
"Şimdi. İki gün sonraki dava darp için açılan bir dava. Aslında bakarsanız. Ortada adamın şikayeti ve tanık dışında bir sorun yok. Tanık aleyhinize ifade verecektir. Bizde kendi lehimize tanıklar bulmalıyız."
"Nasıl yani?"
"Şöyleki. Karşı tarafın tanığı yüksek ihtimalle arkadaşı falandır. Çünkü kimse durduk yere böyle bir davaya gizli tanık olarak dahil olmaz. Dava dosyalarını okudum. Adam o gece orda yalnız olduğunu ifade ediyor. Birde neden darp ettiğinizi anlatırsanız. İzleyeceğim yolu daha net bilirim."
Derin bir nefes aldı. Bakışları karardı. O gece her ne olduysa onu çok sinirlendirmişti anlaşılan.
"Mekan bana ait. Kendi mekanımda düzeni sağlamakta bana düşüyor. O gece o şerefsiz. Ağzıyla içmeyi becerememiş orda çalışan kızlardan birine saldırmaya kalkmıştı. Bende gerekeni yaptım."
"Kızın ifadesi işimize yarayabilir."
"Olmaz"
"İyi de neden?"
"Yanımda çalışan kimseyi bu işlere bulaştırmayacam. Başka bir yol bulabilir misin?"
Dediği ile düşündüm.
"Kamera kayıtları. Onlara ihtiyacımız olabilir."
"Akşama elinde olur."
"Olay esnasında orda kim vardı. Kaç kişiydiniz "
"Kendi adamlarım dışında kimse yoktu."
Söylediği beni daha çok düşündürmüştü. Tamam anlamında başımı salladım.
"Soracağın başka bir şey yoksa ben çıkıyorum "
"Yok. Bir şey olursa size dönerim."
O çıkınca bende ayağımı koltuğa uzattım. Nerdeyse tüm anayasayı ezberledim. Bu davayı almam gerekiyor. Birde benden sakladığı şu şey vardı. Şimdilik erteledim. Ama sormam gerekiyor. Öğleye doğru Ayşe teyze yiyecek bir şeyler getirmişti. Birazda sohbet etmiştik. Ertuğrul bey Ayşe teyze dışında ilk defa çalışma odasına beni sokmuş. Duyduğumda biraz şaşırmıştım. Bana güvenmiş miydi. İğrenç bir hayat felsefem vardı. Bana güvenen insanları hayal kırıklığına uğratmamak için ne gerekiyorsa yapmak. Hava kararmıştı. Gözlerim kapanıyordu. Bir süre sonra gözlerim kendini karanlığa bıraktı. Ne kadar geçti bilmiyorum ama gözlerim seslerle aralandı.
"Avukat. Uyan. Ne kadar ağırmış uykusu."
Gözlerimi daha çok açtım. Yerimden doğrulmaya çalıştım.
"Ne oldu?"
"Akşam oldu. Yemek yedin mi?"
"Yok yemedim. Saat kaç?"
"Saat altı. Hadi yemeğe inelim."
Ben daha hareket etmeden kendimi yine kollarında buldum. Aşağıya yol aldık. Gözlerinin altı rengini kaybetmişti. Yorgun görünüyordu. Yemeklerimizi sessizlik ile yemiştik. Canım sıkılıyordu.
Ayaklanmam ile bakışları bana döndü.
"Nereye?"
"Salona. Sıkıldım burda."
Hareketlensede durdurdum.
"Siz rahatsız olmayın. Ben giderim."
Bir tuhaf baksada bir şey demedi. Seke seke içeri girdim. Merdivenlerden ses gelince bakışlarım oraya döndü. Buse elinde bir çanta ile indi. Çokta dikkate almadım. Zaten o da bana bayılmıyordu. Yüzüme bile bakmadan çivi gibi platform topuk ayakkabılarının sesi ile yanımdan geçip gitti. Televizyona odaklandım. Çıkan animasyon filmi ile kanalda durdum. Çizgi film izlemeyi seviyordum. Çocukken izleyememiş olmaktı belkide nedeni. Oraya odaklanmıştım ki önüme konan portakal suyu ve mısırla dikkatim dağıldı. Buse önüme sert bir şekilde koyup gitti. Ertuğrul beyin kaşları yaptığı ile çatıldı. Arkasından sert bir şekilde baktı. O ne zaman gelmişti. Hiç duymamıştım. Bakışları bana dönünce normal haline döndü. Ne yalan söyleyeyim deminki bakışları ile bana baksa korkardım. Onu fazla takmadım. Filme odaklandım. Kardan adam karakterin konuşmaları ile kıkırdamıştım. Gerçekten çok komikti. Keşke gerçek hayatta masallardaki gibi olsaydı. Saat epey geç olmuştu. Gözlerim tekrar kapandı. Kendimi tutmadım. Bir süre sonra havalandığımı hissettim. Uçuyor muyum?
Ama benim kanatlarım yok ki.
"Uçuyor muyum?"
Mırıltım ile kulaklarıma tanıdık olmayan bir gülüş doldu. Kimdi bu.
"Melek olsanda kanatların yok küçük hanım."
Ne diyordu bu ya. Başımı beni taşıyanın göğsüne bastırdım. Bedenimi soğuk bir yere bıraktı.
"Yaaaa soğuk"
Gözlerim kapalı olsada çenem açılmıştı. Uyurken konuşmak gibi lanet bir huyum daha vardı. Üzerime bir battaniye örtüldü. Üzerimdeki örtüye biraz daha sarıldım....
*****
Üzerimdeki cübbeyi tekrar düzelttim. Biraz heycanlanmıştım. Ama dışarı çaktırmamaya çalışıyordum. Ertuğrul bey yanımdaki yerini almıştı. Karşı taraf ve avukatıda yerini aldı. Hakim ve savcının içeri gelmesi ile dava başlamış oldu. Savcının tüm savları olasılıklara dayalıydı.
"Söz hakkı istiyorum sayın hakim."
"Buyrun avukat hanım"
"Efendim savcılık makamının tüm savları varsayımlardan oluşmakta. Herhangi bir kanıtı veyahut gerçeklik payı olmaksızın bir insana suçlu yaftası çalamayız. Müvekkilime yapılan bu asılsız ithamların geri çekilmesini talep ediyorum."
"Müvekkiliniz mağdurun burnunu kırmış aylarca hastanede yatmasına neden olmuştur."
"Bunlar karşı tarafın idialarından öteye geçmemektedir. Kamera kaydı yok. Darp edilen şahıstan elde edilen herhangi bir kar yok. Şahit yok müvekkilim bunu neden yapsın..."
"Şahit olmadığını size kim söyledi avukat hanım. Efendim şahidimiz var. Kendisi kapıda dinlenmesini talep ediyoruz."
Dediği ile biraz gerildim. İçeri kıvırcık saçlı bir adam girdi. Dudakları sinsice kıvrıldı.
"Siz Ertuğrul Arslanlı'nın arkadaşınızı dar ettiğine şahitsiniz değil mi?"
"Evet efendim. O gece ikimizde mekandaydık. Ve arkadaşımı öldüresiye dövdüler."
"İtiraz ediyorum. Efendim şahıs yalan söylüyor."
Çantamdan bir kısmı kesilmiş olan görüntüleri çıkarıp mübaşire uzattım.
"Efendim izleyeceğimiz görüntülerde şahsın arabası ile mekandan tek başına ayrıldığını daha sonrasında İstanbul trafiğinde ilerleyip ordan uzaklaştığını göreceksiniz. Eğer mobese kameraları incelenir ise şahsın başka bir yerde olduğu kesinleşecektir. Yani mağdur olduklarını ifade edişleride sundukları ifadelerde yalan. Bu şekilde mahkemeyi kandırmaya çalışan bir şahsın müvekkilime iftira atmasıda elbette kaçınılmaz. Şahitlerinin yalan beyanın , her hangi bir kanıtın olmayışının göz önünde bulundurulmasını ve Müvekkilim hakkındaki suçlamaların düşürülmesini talep ediyorum."
Yaptığım savunma ve görüntülerden sonra karşı taraf savunma yapamamıştı bile. Ertuğrul beyin gözlerinde gurur belirdi. Peki benle gurur duyması benim neden hoşuma gitti. Karar açıklanınca hepimiz ayağa kalktık. Ve beklediğimiz sonuç açıklandı. Davayı kazanmamız ile yüzümde gülümseme oluştu. Yanımdaki adama dönüp elimi ona uzattım. Gözleri gülsede dudaklarında en ufak bir gülüş yoktu. Kazandık o kadar ,insan biraz da olsa tebessüm ederdi. Elimi koca elinin içine alıp sıktı. İkimiz yan yana mahkeme salonundan dışarı çıktık. Adımlarımız adliye koridorunda ilerlerken duyduğum sesle durakladım.
"Tebrikler Mihre. Beni şaşırtmadın. "
Keskin bakışlarım arkamı buldu. Piç kurusu. Hangi yüzle karşıma çıkıyordu.
"Beni gördüğüne sevinmedin mi. Ne yazık. Oysaki artık çok sık görüşücez."
"Ne saçmalıyorsun? "
"Davalarının yeni savcısı benim. Sana iyi şanslar. İhtiyacın olacak. Yeni sevgilin mi"
Yanımdaki beden gerildi.
"Şansa ihtiyacımız yok. Masumiyetimiz yeter bize. İlişkime gelince. Seni hiç alakadar etmez."
Daha fazla muhatap olmadan ordan uzaklaştım. Hemen bir adım geriden geliyordu.
"Kimdi o?"
"Eski nişanlım. Sizinde yeni savcınız"
Kaşları daha çok çatıldı.
"Davalar dahada zorlaşacak. Pisleşecektir. Üzgünüm"
Bir şey demedi. Açılan kapıdan arabaya bindi. Bende arabanın ön kısmına Arif'in yanına oturdum. Arkamızdan iki araba dolusu adam geliyordu. Başıma ağrı girdi. Elim burun kemerime gitti. İki parmağım ile sıktım.
"Neden ayrıldınız?"
"Anlamadım?"
Bakışlarım dikiz aynasındaki yansımasındaydı.
"Neden ayrıldınız. Nişanlınla. "
"Aldattı."
Daha fazla konuşmadık. Araba asfalt yolda ilerlerken bakışlarım yolu izliyordu. Biri gitti. Geriye kaldı on sekiz. Hadi bakalım allahım sen devamında bana sabır ver...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 87.59k Okunma |
6.68k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |