
MİHRE KARA
akşam yemeğinden sonra odaya çekilmiştim. Ertuğrul beyin varlığı ile yokluğu birdi zaten. Hiçbir konu hakkında fikir belirtmiyor. Konuşmuyordu. Saat daha erken olsada kendimi uykunun kollarına bırakmıştım. Hayatın artık bana acımasını ve güzel şeyler yaşatmasını diledim.
"Bırak. Yapma... dokunma ne olur.... müdüre teyze yapma. Karanlık. Çok çok karanlık.... YAPMAAA"
Avazım çıktığı kadar bağırmıştım. Odanın kapısı hızla açıldı. Kimdi gelen. Görüşüm net değildi. Nefeslerim hızlı ve sıktı. Biri elini omzuma koydu.
"İyi misin?"
Buğulu gözlerimi yüzünde gezdirdim. Karanlık gözlerinde merak vardı. Beni bu kadar korkutan şeyi merak ediyor olmalıydı. O an neden yaptım bilmiyorum. Doğru bir şey yapmadığımdan da eminim. Ama kollarımı beline sardım. Ellerimi sırtına yerleştirdim. Parmaklarım üzerindeki tişörtü sıktı. O çok güçlüydü. Belki bende ondan biraz güç alırdım. Bedeni kasıldı. Göz yaşlarım benden bağımsız akıyordu. Geri çekilmesini bekledim. Hatta belkide kızmasını. Ama kollarını bana dolamasını hiç beklemedim. Bir eli saçlarımda dolaştı. Başımı göğsüne bastırdı.
"Geçti. Sakin ol. Sadece kabustu."
Bir şey demedim. Başımı sadece hızlıca salladım. Hafif geri çekilmek istedi ama izin vermedim. O da anladı ve bırakmadı. Ne kadar kaldık öyle bilmiyorum ama kokusu beni karanlığa davet ediyordu. O karanlıktı. Ve ben karanlıktan çok korkardım. Ama kokusu öyle davetkardı ki göz kapaklarım kapanmadan edemedi. Bilincim beni terk ederken bile ellerim tişörtünü sıkıyordu. Başımı yavaşça yastığa bıraktığını anımsadım. Saçlarımda gezinen elinide. Yanı başımda uzanan bedeni sıcaktı. Bedeninin ısısı vücuduma nüfuz ediyordu. Bedenim kontrolünden çıkmıştı. Ona doğru sokulduğumu hatırlıyorum.
"Soğuk... Üşüyorum."
Diyip göğsüne sürtündüğümü de. Bedeninin her geçen saniye daha çok kasıldığını anımsıyorum. Ve tüm bunların yanlış olduğunu. Bildiğim bir şey daha var. Yarın sabah uyandığımda ne bedenime sarılan kollarını. Ne mis gibi olan kokusunu. Nede saçlarımda gezinen ellerini hatırlamayacağımı bildiğim gibi...
Sabah gözlerimi açtığımda başımı bulunduğu yere biraz daha sürttüm. Ağzımdan mırıltılar çıktı. Aynı anda bedenimde bir çift kol tarafından sıkıştı. NE...
başımı hızla kaldırıp koala gibi sarıldığım bedene baktım. Siyah gözleri yüzümü taradı. Derince yutkundum. Lanet olsun. Ne oluyor burda. İlk bir kaç saniye kaşlarım çatıldı. Ben neden bu adamın kollarındayım. Pis sapık gece odama mı gelmişti.... sonrasında beynime başka anılar düştü. Ve kaşlarım hızla eski haline döndü. Gözlerimde mahcubiyet oluştu.
"Gece neler olduğunu hatırladığına göre gidebilir miyim?"
"Efendim. Ne. Tabi gidin."
Dudakları kıvrıldı. Gülümsedi mi o. Gözlerim daha çok açıldı.
"Üzerimden kalkmazsan gidebileceğimi düşünmüyorum?"
Bakışlarım hızla bulunduğum pozisyonu arşınladı. Kahretsin. Adamın üzerindeyim. Hızla bedenimi yana attım. Elim saçlarıma gitti. Kulağımın hemen altını kaşıdım.
"Şey ben uyku sersemliliği. Yani fark etmedim. Yani kusura bakmayın..."
Hızlı hızlı konuştum. Bakışları neden bu kadar anlamlı bakıyor. Gözlerim pencereye kaydı. Yataktan kalkıp tam gidiyorduki onu durdurdum.
"Ertuğrul bey?"
Yüzüme baktı. Ama bir şey demedi.
"Be ben teşekkür ederim. Dün gece yalnız bırakmadığınız için."
Başını aşağı yukarı salladı sadece. Sonrasında da odayı terk etti. Bende yerimden kalktım. Ayağım sızlıyordu. Ama acısı eskisi kadar yoktu. Banyoya gidip işlerimi hallettim. Bu gün işe gitmiycektim. Bir sonraki dava dosyasını inceliycem. Aşağıya doğru ilerlerken merdivenlerde Ertuğrul beyi gördüm. Adımlarım merdivenlere döndü. Arkamdan sesini işittim.
"Ayağın nasıl ?"
"Merak etmeyin işimi aksatacağım kadar kötü değil."
En son bu soruyu sorduğunda bana işleri için lazım olduğumu söylemişti. Gözlerinde farklı bir ifade peyda oldu. O da o günü hatırlamıştı. O şimdi hatırlar birazdan unuturdu. Ama ben hiç unutmazdım. Zira hayatımda kimse için bir öneme sahip olmadığımı sadece işleri için hayatlarında var olduğumu yüzüme vurmuştu o gün. Derince yutkunuşunu gördüm. Ama hiç üstüme alınmadım. Ayağımdaki sızıya rağmen aşağıya inmeye devam ettim. Birden havalanmam ile ağzımdan bir çığlık kaçtı. Biraz şaşkınlık biraz sinirle konuştum.
"Kendim yürürüm"
"Hıhı yürürsün."
"Ertuğrul bey bu hiç etik değil. İndirin beni"
Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Dediği şey ile dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Utanmazın tekiydi.
"Bu sabah kollarımda uyanman. Veyahut tüm gece kollarımda uyumanda etik değil. Ama bizde etik ilkeleri tartışmıyoruz değil mi avukat?"
Ya bu adam neden konuşuyor. Normalde ağzından bir kelimeyi zor alırdık. Şimdi konuşası tutmuştu. Derince yutkundum. Yanaklarım yanıyordu.
"Kızardın mı sen?"
Başımı öbür tarafa çevirdim.
"Hiçte değil."
Mutfağa geçtiğimizde Ayşe teyze kahvaltıyı hazırlıyordu.
"Günaydın Ayşe teyze "
"Günaydın kuzum "
Tebessümü yüzünde yayıldı. Bende hitabı ile gülümsemiştim. Ertuğrul bey yüzüme çok başka bakıyordu. Sesiz geçen kahvaltıdan sonra ben salonda oturmuştum.
"Ben çıkıyorum. Var mı bir ihtiyacın?"
"Yok teşekkür ederim. Ben ikinci dosyayı bu gün incelerim. Akşam sizinle üzerinde konuşuruz."
Tamam diyip çıkışa yönelmişti. Bende bir süre oturduktan sonra çalışma odasına gitmiştim. Yapılan bir sevkiyat ile alakalıydı. Tırlar Ertuğrul beye aitti. Ama sınıra kısa bir mesafe kala arama yapılmış içinden bir miktar uyuşturucu çıkmıştı. Aklıma ilk görüşmemiz geldi. Uyuşturucuya karşı çıkıyordu. Bu kafamda bazı soru işaretlerine neden oldu. Bana yalan söylemiş olamazdı değil mi?
Evrakları incelemeye devam ettim. Tırların sadece mülkiyeti ona aitti. İçindeki mallar başka bir şirket adınaydı. Yani işletim hakkı başkasındaydı. Sevkiyat için gereken belgelerde onunda imzası vardı. Offff. Bu iş neden bu kadar çetrefilli olmak zorunda ki. Dava bu ayın sonundaydı. Ve biz ayın ortalarına gelmiştik. Yorulduğumu hissettiğimde kendimi biraz zorlayıp aşağıya gittim. Bu ayağım ne zaman iyileşecekti. Akşam saatlerindeydik. Kendime bir kahve alıp salona geçtim. Pencere kenarında dışarıyı izliyordum. Bahçede bir çok koruma vardı. Evin sınırları gözle görülmeyecek kadar uzaktaydı. Gerçekten çok büyük bir araziye inşa edilmiş bir evdi. Tek başına yaşayan biri için çok büyüktü. Benim küçük evimin yanında devasa kalıyordu. Bahçeye arka arkaya üç araç girdi. Birinin içinden Ertuğrul bey indi. Hızla eve doğru yürümeye başladı. Zile üst üste basıyordu. Buse koşar adım gidip açtı. Evin içine girer girmez bağırmaya başladı.
"NERDE O?"
kimden bahsediyordu. Ne olmuştu. Ateş saçan bakışları yüzümü buldu. Sanki mümkünmüş gibi daha fazla çatıldı. Bana iğrenirmiş gibi bakıyordu. Ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
"Bu hayatta en çok neyden nefret ederim biliyor musun avukat?"
Soru sormuyordu. Daha çok bana biçtiği bir kader vardı onu anlatıyordu. İyi de ne olmuştu.
"İHANET. VE SEN BANA İHANET ETTİN"
"Ne. Hayır ben bir şey yapmadım."
"KES SESİNİ"
"neyden bahsettiğinizi bilmiyorum bile."
"SANAA KES SESİNİ DEDİM."
hızla üzerime geldi. Korkudan elimdeki kupa yeri boyladı. Parçaları ayaklarımın dibine yayıldı. Eli kollarıma dolandı. Çok fazla sıkıyordu. Bir eli çeneme gitti. Öyle bir sıkıyordu ki. Kırıldı sandım.
"Sana güvenmek büyük hataymış. Ama merak etme ikinci bir hata asla olmayacak."
Kolumdan tutup sürüklemeye başladı. Arkasından sürüklendiğim için ayağım bir daha dönmüştü. Acısı ile çığlık attım. Ama bu onun umurunda olmadı. Adımları alt kattaki merdivenlere doğru ilerledi.
"Nereye götürüyorsun beni?"
Bana cevap vermedi.
"BIRAK DİYORUM. BEN BİR ŞEY YAPMADIM."
Ama beni ne dinledi. Nede umursadı. Alt kata indiğimizde kiler gibi bir odanın kapısını açtı. Benide hırsla içeri fırlattı. Dizlerimin üzerine düştüm.
"Sana ne yapacağıma karar verene kadar burda kalacaksın. Önce o piçin ecdadını sikicem. Sonra ölmek için bana yalvaracaksın."
Söyleyeceklerini söyleyip kapıyı üzerime kitledi. Kapı kapanınca etraf zifiri karanlık oldu. Burda pencere yoktu. Korku ile kapıya koştum. Ellerim ile kapıya vurmaya başladım.
"AÇ KAPIYI. AÇ NE OLUR. BEN BİR ŞEY YAPMADIM. AÇ BURASI KARANLIK. KARANLIKTA YAPAMAM. BEN BİR ŞEY YAPMADIM. GİTME BENİ BURDA BIRAKMA."
Ellerim her geçen saniye kapıya daha hızlı vurmaya başladı. Gözlerimdeki yaşların dur durağı yoktu artık. Bu defa hitabım değişti. Belki onlar beni anlardı.
"AYŞE TEYZE, ARİF. ORDA MISINIZ. NE OLUR KAPIYI AÇIN. BEN BİR ŞEY YAPMADIM. BURASI ÇOK KARANLIK. NE OLUR... IŞIĞI AÇIN BARİ. YEMİN EDERİM BİR ŞEY YAPMADIM... Ben bir şey yapmadım. Yemin ederim. Çok karanlık, lütfen ışığı açın..."
Kimse ne ışığı açtı. Ne kapıya geldi. Kimsesizliği bir kez daha iliklerime kadar hissettim. Annem yada babam yanımda olsaydı bana böyle davranamazlardı. Korurlardı beni. Bacaklarım bedenimi daha fazla taşımadı. Duvar dibine çöktüm. Gözlerimden akan yaşlar elime damlıyordu. Burnumu çektim. Burası çok soğuktu. Dizlerimi kendime çektim. Kollarımıda bedenime sardım. Üzerimdeki pijama beni ısıtmaya yetmiyordu. Burası Evin diğer noktalarına göre çok daha soğuktu. Karanlıkta sanki sülietler beliriyordu. Gözlerimi daha sıkı yumdum.
"Hayır. Hayır Mihre gerçek değil. Hayal sadece. Burda senden başka kimse yok. Hayal. Beynin sana oyun oynuyor."
Kendi kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ben ona ne yapmıştım. İhanet edecek ne yapmış olabilirdim ki. Tanıştığımızdan bu yana ona yardım etmekten başka istediklerinden başka hiç bir şey yapmamıştım. Kendim için olmasa bile sevdiklerim için ne isterse yapmıştım. Ben bunu hak etmedim. Allahım ben burda ne yapıcam. Burdan nasıl kurtulacam. Anne , baba sizin suçunuz biliyorsunuz değil mi. Beni biraz sevip bırakmasaydınız dün gece sığındığım adam bu gün beni cehenneme atmaya cesaret edemezdi....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 87.59k Okunma |
6.68k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |