Normalde bu hafta hiç bölüm yazmayacaktım ama dayanamadım, askeri kurgum Kanabatan için 18. bölümü yazıp yayınladım biraz önce.
Ketum içinde çok güzel planlarım var. Severek yazdığım bir kesiti dün 3 pano hakkımda da paylaşmıştım ama üçü de flop kaldı. Kimse görmeyince bugün paylaşmak istemedim ve hevesim biraz kırıldı açıkçası.
Her neyse, yeni bölümü yazınca ona da atacağım.
Zaman İzimizi Siler hakkında şuan bir fikrim yok. Ne zaman yazarsam o zaman atarım herhalde.
Şuan için önceliğim Kanabatan'ı finale kadar taşıyıp bitirebilmek.
Of sınavıma da 2 buçuk ay kaldı, ders de çalışmam gerekiyor.
Bu aralar biraz saldım sanırım kendimi, tekrar toparlamam lazım.
Neyse işte bu kadardı. Okumak isteyenler için aşağıya Ketum'un gelecekten bir alıntısını bırakıyorum.
Üşenmezseniz okuyun, ilginizi çekeceğini düşünüyorum🥹🫶🏻✨️
***
Ben badem gözlü o küçük kız çocuğuydum.
Yıllarca babam dediğim adamın, Nedim Günhizar'ın kızı mıydım?
Yoksa düşmanım sandığım, kalbimde içten içe nefretini büyüttüğüm Münir Celal Şahin'in seneler evvel öldüğü bilinen o kızı mı?
Neredeyse tüm çocukluk anıları bu şehirde olan, sokaklarda yalın ayak mendil satabilmek için dolaşan o küçük kız çocuğu muydum?
Aklım durmuştu, düşünemiyordum.
Hıçkırıklarımın arasından nefes dahi alamazken sindiğim duvar dibinde bacaklarımı kendime doğru daha çok çektim ve büyük bir yalanın ortasında kalmış bedenimi sıkıca saran adama kendimi yasladım.
"Şşşt." diyerek titreyen bedenimi sakinleştirmek ister gibi başımı göğsüne yaslayarak beni daha çok sarmaladı ve saçlarımın arasına bastırdığı dudaklarını hissettim.
Hâla yaşlar süzülen gözlerim bu dokunuşuyla ağırlaşak kapanırken yüzümü kavradığı elleriyle usulca göz yaşlarımı sildi ve "Kim olduğun umurumda bile değil." diyerek alnıma bir öpücük daha kondurdu.
"İster Ayliz ol, istersen de yıllarca aradığımız Efsun. Bunun hiçbir önemi yok."
"Sen benim kalbimsin, benim değerlimsin. Daha fazla akıtma göz yaşlarını kurban olduğum."
Hıçkırarak dudaklarımı araladım. "Tek gerçeğim sensin."
Duraksadı ve şefkat dolu bakışları söylediğim sözle yüzümün her bir miliminde dolaştı.
"Bildiğim tüm doğrular bir yalandan ibaretmiş. Tek gerçeğim sensin Azat. Ne olur sahip olduğum tek gerçeğimi de benden alma. Bunun için yalvarmam gerekse bile yalvarırım ama ne olur sende benden gitme."
"Gitmem." dedi sesinde en ufak bir şüphe kırıntısı bile olmadan ve beni yaşlar akan gözlerimden öptü. "Ben Devran'dım. Sen geldin beni tekrar azad ettin. Sen benden gitmedikçe ben seni bırakmam Efsun'um, bırakamam. Bunca yıldan sonra bulmuşum, bırakmak öyle kolay mı sandın?"
Kalbim titredi. Kollarımı sıkıca ona sararken tüm bu hiçliğin ortasında bile bana sonsuz güven veren bu adamın bedenine iyice sarılırken gözlerimi huzurla kapattım.
Azat Devran Aladağ, ne olursa olsun beni yalnız bırakmazdı...
***
Okur Yorumları | Yorum Ekle |