
"Işıkları söndürseler bile,
Sen kendi ışığını yak!
unutma, umut senin başucunda"
T.Z
Lara'nın anlatımıyla...
Tanımadığım bir yerdeydim. Sisli, göz gözü görmeyen karanlık bir yer. Üstümde, beyaz bir elbise vardı. Etrafta insanlar yoktu. Tek başımaydım. Göğüs kafesim korku içinde yükseldi.
"Kimse yokmu?" Diye bağırdım.
Ses veren olmadı..
"Miran, sendemi yoksun?" Diye bağırdım. Biri elime dokundu. Korku içinde geriledim. Ve elimi çektim. Karşımda iki küçük kız çocuğu vardı.
"Siz kimsiniz?" Diye sordum. Biri yanıma yaklaştı. Elimi tuttu. "Korkma, biz sana zarar vermeyeceğiz," dedi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Açtığımda, karanlık gökyüzünün yıldızlarla süslendiğini gördüm.
İyi de az önce, yıldızlar yoktu ki..
Karşımda ki kıza baktım. "Sizi yanıma kim gönderdi? İsminiz ne sizin?" Diye sordum. Elimi tutan kız, "Bizi senin yanına, umut rüzgarı gönderdi. Benim ismim, yıldız" dedi.
Diğer kız da gelip, Elimi tuttu.
"Gökyüzüne bak," diye fısıldadı.
Başımı kaldırıp, Gökyüzüne baktım.
Hem, yıldızlarla süslenmişti, Hemde, karanlığından eser kalmamıştı.
Işık, ve Yıldız karanlığı yenip, Gökyüzüne serilmişti.
Elimi tutan diğer kıza baktım. "Benim ismim, Işık. Biz, senin umudunuz" dedi.
"Nasıl?" Diye sordum. Gülümsediler.
"Az önce ki karanlık Gökyüzü, senin geçmişindi. Karanlığa Yıldız doğdu. Yetmedi, sen hâlâ karanlıktın, yalnızdın. Gökyüzü Işıkla süslendi. Şimdi tekrar Gökyüzüne bak," dedi, adının Yıldız olduğunu bildiğim kız.
Başımı kaldırıp tekrar Gökyüzüne baktım. Bu sefer ay'da oradaydı.
"Gökyüzü, Ay, Yıldız ve Işık birbirini tamamladı. Ay, Gökyüzü olmadan yapamayacağını fısıldadı az önce, o da, Gökyüzünün kalbinin bir köşesine kuruldu," dedi Işık.
"Gökyüzünün kalbi yoktur," dedim.
İkiside elini getirip, kalbimin üstüne yerleştirdi. "Var," dedi Işık. "Gökyüzünün kalbi, elimizin altında atıyor. Sen buna çok yakında tanık olacaksın. Ay, seninle ışık ve Yıldız'ı, çok yakında umut rüzgarı senin üstüne serecek. Sabret, anne," diye fisıldadı Yıldız.
Kaşlarım çatıldı.
"Anne mi? Ben sizin anneniz değilim! Siz, beni biriyle karıştırıyorsunuz, benim hayatım hep karanlık. Aydınlanmaz" dedim.
"Hayır! Ay senin başucunda, başını kaldırıp onu gör. Işık ve Yıldız, çok yakın, sen sabret" Dediler. Sonrasında etrafı yine sis kapladı. Ellerini, ellerimin üstünden çektiler. Yanımdan gittiler. İçimde bir boşluk hissi oluştu.
"Gitmeyin! Gelin, Lütfen!" Diye bağırdım.
Gelmediler. Sis tüm vücudumun Etrafında dolandı. Çığlık attım. Elimi kulaklarıma kapatıp çığlık attım. Sis, beni içine çekti.
"Lara, uyan lara! Aç gözlerini, korkma! Ben buradayım. Aç gözlerini güzelim" diyen ses duydum. Ama gözlerimi açamıyordum. Rüya'dan kopamıyordum. Belkide kopmak istemiyordum. O, iki kızın gelip beni tekrardan bulmasını istiyordum.
Bir el, saçlarımı okşuyordu. Huzur kokusu burnuma geliyordu. Ama gözlerimi açamıyordum.
"Lara, Aç gözlerini bana bak!" Diye bağıran sesle başımı yastıktan hızlıca kaldırmam bir oldu. Nefes nefeseydim. Terlemiştim.
"Sakin ol, ben buradayım, sakin ol. Güzelim, tek değilsin. Sakinleş" dedi, Yanımda ki.
Bardağa su doldurup bana içirdi.
"Ne gördün rüyanda? Seni korkutan ne? Anlat bana," dedi.
Gözlerimi ona çevirdim.
"Işık ve Yıldız," diye fısıldadım.
Kaşları çatıldı.
"Işık ve Yıldız mı?" Diye sordu. Kafa salladım.
"Rüyamda iki kız gördüm. İsimleri, Işık ve Yıldız dı. Onlar gelmeden önce etrafım sisliydi. Onlar gelince sis kayboldu. Elimi tutup bir şeyler dediler bana. Rüya da kalmak istedim. Tekrar gelsinler istedim. Gelmediler." Dedim hızlıca.
"Nefes al," diye fısıldadı.
Nefes aldım
"Aldın mı?" Diye sordu.
"Hı hı," diye mırıldandım.
Elini getirip saçlarımı okşadı.
"O sis, geçmişin izleri. Sen bırak geçmişi, geleceğe takıl. O iki kız, belkide senin umudundur," dedi.
"Değil! Anlıyor musun değil! Kimse benim umudum değil! Sen herşeyi umut zannediyorsun, Çünkü senin benimki gibi yaralı bit geçmişin yok, değil mi? Ben umudu beklemeyi, 6 yaşımda bıraktım. Bana umuttan bahsetme, Komutan! Sen zararlı çıkarsın." Dedim tek nefeste. Elimi saçlarıma geçirip kesik nefesler aldım. Gözyaşlarım Kuruyan tenimi ıslattığında yanağımda bir el hissettim. Ona doğru döndüm.
Eliyle Gözyaşlarımı siliyordu.
Göz ucuyla eline baktım.
"Ağlama," diye fısıldadı. "Ağlama, yüreğim kaldırmaz, ağlama, güzelim. Sen ağlayınca benimde yüreğim ağlıyor, yapma" Diyerek başını omzuna yatırdı. Kaşlarım çatıldı.
"Sen, neden beni bu kadar önemsiyorsun? Ben, önemsenecek bir kadın değilim! Sen bunu anlamıyorsun!" Diye bağırarak ayağı kalktım.
"Anlamıyorsun beni! Anlamıyorsun! Ben, çocuk yaşta hem yetim, Hemde öksüz kaldım! Böyle bir kadını neden önemsiyorsun! Benim bir yanım yok! Umudum dahi yok. Allah beni imtihan ediyor!" Diye bağırdım. Ellerimi saçlarıma geçirdim. Delirecektim resmen!
"Beni neden önemsiyorsun? Beni önemseyecek ne var? Bana bunu açıkla, komutan! Açıkla!" Dediğim gibi o da ayağı kalktı.
Elleriyle yanaklarımı avuçlayıp yüzlerimizi yaklaştırdı.
"Ne var biliyor musun?" Diye fısıldadı. "Sen varsın" dedi. Kaşlarımı çattım.
"Sen varsın kadın! Benim önemseyeceğim tek nefes alan kişi sensin!" Dedi.
Benim önemseyeceğim tek nefes alan kişi sensin mi?
"Beni yeni tanıdın, bu cümleler yeni tanıdığın bir insana söylenmeyecek kadar özel, bunları bana söyleme!" Dedim.
Gözlerime uzunca bakıp konuştu.
"Seni yeni tanımadım. İlk nefes aldığın andan beri ben, senin yanı başındayım." Dedi.
Kafam iyice karışmıştı
Bu adam, niye bu kadar büyülü konuşuyor abi??
Kapı aniden açıldı.
İkimizde o tarafa döndük.
"Upss, komutanım çok çok çok pardon," dedi, alperen.
Komutan, ellerini aniden yüzümden çekti.
"Alperen, yok ol! Şu kapı neden çalınmıyor acaba ya!" Diye homurdandı. "Komutanım, sakin olun tamam çıkıyorum. Siz devam edin," dedi Alperen. Yanımda ki ise delirmek üzereydi.
"Alperen çık! Sabah görüşeceğiz seninle," dedi, Komutan.
"Bende sizi seviyorum Komutanım," Diyerek kapıyı aniden kapattı, alperen.
"Te Allahım ya! Sizi bana sayıylamı veriyorlar??" Diye homurdandı.
Tam gideceğim esnada bileğimden yakaladı beni.
"Gitme, nereye gidiyorsun?" Diye mırıldandı. "Elinin körüne! Tuvalete gideceğim geliyor musun?' Dediğim esnada bileğimi bıraktı.
"Pardon," dedi.
Kapıyı yavaşça açıp, dışarı çıktım. Etrafta kimse yoktu, ama bir yerden bağırma sesleri geliyordu. Merak ettim, ve sesin geldiği yere ilerledim.
Yemekhane'den geliyordu tüm ses.
Başımı hafifçe İçeri sokup askerleri izledim.
"Lan, bırak şu ekmeği! Niye rızkıma dadanıyorsunuz siz? Hepiniz uyuyordunuz, ben uyanınca köpek gibi kokuyu alıp peşime takıldınız! Salın ulan beni!" Dedi Alperen Bıkkınlıkla.
Rızkım diye bahsettiği şey ise, tahin pekmezdi.
"Kardeşim, sen bilmiyor musun, biz tüm Tim bu nimete aşığız, zaten açtım, birden uyanıp seni yanımda göremeyince teröristler yedi sandım," Diyerek kahkaha attı adını bilmediğim Asker.
Onların bu haline bende güldüm.
"Ha ha ha, çok komik, Doğukan! Gülmekten miran komutanımı yedim şuan! Defolun Lannnn!!!" Diye bağırdı, alperen.
Bir asker, alperen'in yanağından makas aldı.
"Sen nerede biz orada, Şimdi kes sesini bebeekkk" başka bir Asker.
"Bebek babandır lan! Çizme karizmamı! Defol yatağına hadi! Ayıcıklı yastığın seni bekliyor, Çınar!" Dedi; alperen.
Ama hâlâ deli gibi tahin pekmez yiyorlardı.
İçeriye bir kadın asker girdi.
Hepsi ayağı kalktı.
"İ-ipek ko-komutanım, ho-ho-hoşgeldiniz," diye kekeledi alperen. Gülmemek için elimi ağzıma kapadım.
"Oturun!" Dedi İpek komutan.
"Komutanım, yok biz şey etmeyelim ya," dedi, Çınar ağzında ki lokmayla.
Çok komik görünüyorlardı.
İpek komutan, ekmeği bölüp tahin pekmeze batırdı ve ağzına attı.
"Benim sevmediğim bir şeyi şuan saat, 03:00' da yeseydiniz eğer kızardım. Ama tahin pekmez zaafıma dua edin. Ve, oturun hızlıca bitirip yatakhane'ye hemen!" Dedi.
Asker selamı verip birden sandalye'ye oturdular.
"Kurban olduğum Komutanım, eğer isterseniz biraz daha yapayım size. Bu, dömbelekler benim rızkıma dadandı. Ama siz, şeref verdiniz. Bütün herşey size feda olsun," Diyerek kollarını iki yana açtı Alperen.
Diğer erkekler gülerken, İpek komutan umursamadı bile.
"Yalaka, diye boşuna mı diyoruz abi? Utanmasa kadının ayaklarına kapanacak," dedi Doğukan.
Alperen, doğukanın kolunu çimdikledi.
"Sus ulan! Dangalak!" Dedi.
Çınar, kocaman tebessüm ederek onlara döndü.
"Biz, bizi yazan gibiyiz farkında mısınız?' Diye mırıldandı.
Doğukan ve Alperen başlarını usulca sallayıp tebessüm ettiler.
Gülümseyip, yemekhane'den ayrıldım. Tuvaleti zar zor buldum. İşlerimi halledip çıktım. Az önceki odaya geri döndüm. Komutan, yatağa uzanmıştı. Yanına gittim. Ayağı kalktı.
"Gel," dedi.
"Hep buradamı duracaksın?" Dedim Yatağa uzanarak. Üstümü örtüp, Yanımdaki sandalyeye oturdu.
"Gitmemi mi istiyorsun?" Dedi.
Öyle bir şey mi söylemiştim???
"Öyle bir şey demedim. Yanii, uyumayacak mısın hiç?" Dedim.
Kafasını salladı.
"Hayır. Sen uyu, benim yorgunluğum Öyle gider." Dedi.
Ne demeye çalıştığını anlamadım, sorgulamak istemedim. Anlaşılması zor bir adamdı.
Arkamı dönüp uyumaya çalıştım.
Olmuyordu of!
Ona doğru döndüm. Ellerini göğsünde bağlayıp bana baktı. Üşüyor diye düşündüm. Üstümde iki battaniye vardı. Birini üstümden aldım. Ne yaptığımı anlamak istercesine bana baktı.
"Ne yapıyorsun?" Diye sordu.
Battaniyeyi üstüne örttüm "Üşüme," diye fısıldadım.
Dudakları usulca kenara kıvrıldı.
"Üşümem ben öyle kolay kolay." Dedi.
Biraz fazlamı egoluyuz acaba??
Kaşlarımı kaldırıp, aynen kanka sensin bakışı attım.
"Açma üstünü," dedim adeta bir anne gibi. "Emredersin anneciğim, ninni de söylesene ya lütfen ben öyle uyuyamam," dedi dalga geçer gibi.
"Dalga geçme benimle, seni düşünende kabahat!" Diye homurdandım.
"Düşünme beni, ben ikimizide düşünüyorum zaten," dedi.
Daha fazla uzatmak istemedim.
"Neyse," diye geçiştirdim. "İyi geceler"
"Benim gecem, sen uyuyunca iyi olacak. Uyu güzelim, uyu ve, rahat olduğunu anlayayım," dedi.
Güzelinmiyim gerçekteeeennnn ağağağaaaaaa.
"Rahat uyuduğumu görürsün, ama belki kabus görüyorum, ve rahat değilim. Bunu bilemezsin" Diyip arkamı döndüm. Vereceği cevabı merak ediyorum.
"Nefes alış, verişinden anlıyorum rüyada mı kabusta mı olduğunu, güzel rüya gördüğünde, gülümsüyor ve kedi gibi mırıldanıyorsun. Kötü rüya gördüğünde ise; kesik nefesler alıp kaşlarını çatıyorsun." Dedi.
Kaşlarımı çattım. Kısa sürede bunları nasıl anlamıştı.
"Hatta şuan, kaşlarını çatıp bunu kısa sürede nasıl anladığımı çözmeye çalışıyorsun," dedi.
Oha yani! Her yerdemi gözün var?
"Bana, seni anlatma. Çünkü, ben seni, senden daha iyi biliyorum, lara. Şimdi bu şokla rahatça uyuyabilirsin güzelim" dedi.
Bu sözlerin üzerine gözüme nasıl uyku girsin be adam!!
"Gelde uyu şimdi," dedim kısık bir sesle.
Gözlerimi kapattım. Batıl şeylere inandığım için, 15 dakika hareket etmeden durdum. En sonunda kendimi uykunun kollarına bıraktım.
🩹🩹🩹🩹🩹
Miran Ediy Baysoy
Lara'nın uyuduğuna kanaat getirdikten sonra, az önce üstüme örttüğü battaniyeyi üstümden çektim. Ayağı kalkarak onun yanına geldim. Battaniyeyi onun üstüne örttüm. Dizlerimin üstüne, yere oturdum.
Onun yanı başına
"Uyurken ne kadar güzel olduğunun farkında mısın kadupul?" Diye fısıldadım. Saçlarına doğru eğilip kokladım.
İnsana huzur veriyordu.
Elini nazikçe tuttum.
Pamuk'tan bile daha pamuktu.
"Beni sana nasıl bağladın, kadupul? Neden bağladın? Ben senden kopamıyorum. Kader bizi birleştiriyor. Uykunda sayıkladığın miran benim. Boran değil, Miran'ım ben. Korkuyorum Hemde çok. Sen, boran'a aşık olup miranı unutursun diye korkuyorum, kadupul. Unutma miranı olur mu? O seni bir ömür unutmadı çünkü. Kalbi seninle attı. Ama seni bulamadı. Özür dilerim, yüz binlerce kez özür dilerim be kadın. Seni, bensiz, benide sensiz bıraktığım için özür dilerim. Seni, Serçenin gözyaşları kadar sevdiğimi unutma, kadupul. Küçüklüğümden beri, Serçenin gözyaşları kuralı asla değişmedi, değişmeyecek." Dedim.
Saçlarını okşadım, öptüm.
Gel berü canım gibi, İki cihanda sevgili. Senden özge yohdurur, sensedim,
Diyor hümami.
Gel, ruhum gibi yakınlaş ey İki cihanın sevgilisi. Benim senden başka hiç kimsem ve hiçbir şeyim yok, bu yüzden özledim...
"Sensedim, kadupul. Sensedim, ben seni çok özledim. Benim senden başka ailem yok. Seninde benden başka, yolun.."
Kadupul'un elini alıp, kalbime yerleştirdim. Uykusu ağırdı. Hissetmezdi hiçbir şeyi.
"Bu kalp, senin adınla atıyor kadupul. Senden başka bir kadın'ın ismiyle attığı an, dursun bu kalp, lara. Burası senin, herşeyi senin," dedim.
Saçlarını okşadım, geçmişteki küçük miran'ın sesi, aramıza kuruldu.
"Senin saçların benim yaşamım, kadupul." Dedi küçük miran.
Geçmiş serildi yine gözümün önüne.
Geçmiş...
"Dudu dudu dilleri lıkır lıkır içmeli Gözleri derya deniiiiiğğğzzzzzz. Çiçek gibi tazecik Kıymetli bir tanecik ana sütü tertemiiiiiizzzzzz. Aaaaaaaaaa" diye şarkı söylemeye çalışıyordu lara.
Bütün aile fertlerini dizmişti salona. Jüri olmaları için.
Ama herkesin kulağı kanıyordu bu sesle.
Belli etmiyorlardı.
"Nasıl oymuuuuuuşşş? Çok cücel süüüyledim dimiiiiiiii" dedi lara.
Babası, Güldü.
"Ya ya, ne demezsin kızım. Kargaları kıskandırır sesin. Maşallah maşallah, kimin kızı, annenemi çektin sen?" Dedi Mahir.
Mercan, dik dik baktı mahir'e.
"Pardon? Ne varmış benim sesimde. Zara'dan bile daha güzel söylüyorum ben bir kere. Sen, kendi söylediğin türkülere bak, Mahir bey!" Dedi, Mercan tripli bir sesle.
Mahir, tam bir şey söyleyecekken, lara araya girdi.
"Beyley, bayanlaaayy kaydıyaktan kayanlaaayyyy. Susun! Burada jüyi üyeleyi olayak bulunuyoysunuz! Kendinize gelin! Beni eleştiyeceksiniz, biybiyinizi değil!!!" Dedi lara.
Mahir ve Mercan önüne döndü.
"Çok güzel söyledin kızım, sen bakma babana," dedi, miran'ın annesi Songül teyze.
Lara'nın gözleri ışıldadı.
"AĞAĞAĞAAA geyçektenmiiii? Aybays amıııcaaaa, sende biyşey deseneeeeeeee!" Dedi lara.
Aybars, güldü.
"Öncelikle şunu söylemek gerekirse, sesin babandan bile güzel lara kızım." Diyerek kahkaha attı.
Mahir, yanında ki yastığı alıp, Aybars'ın yüzüne fırlattı.
"Sus ulan! Askeriye'de 'bir şarkı patlatta dinleyelim devrem' Diye ağzını yaya yaya konuşan da bendim sanki!" Dedi Mahir.
Aybars, yastığı yüzünden çekip mahir'e attı.
"Ağzımdan kaçmıştır o," dedi.
"Neyseee, kübya apla sence nasıydııııııı? Meyis apla sende düşün sende söyliceksin!" Dedi lara.
Kübra, birazcık düşündü.
"Yani ne yalan söyleyeyim, üzerinde biraz daha çalışmak gerek lara." Dedi.
Kardeşini gıcık etmeyi seviyordu.
"Sus bakayım! Sen kendi sesine bak! Yusuf abime şarkı söylerken iğğğğreennççç söylüyorsun! Konuşma!" Dedi lara.
Kübra, kızardı.
"Ehehehe, Sussana canım kardeşim sen, ne diyorsun öyle!" Dedi yalancı bir gülüşle.
Mahir'in bakışları kübra'yı buldu.
"Kübra! Kızım, ne diyor Kardeşin? Sen, o Yusuf dingiline şarkı mı söylüyorsun??" Diye sordu, hiçte yumuşak olmayan bir tonda.
"Yok, Baba. Ne alakası var? Lara, yanlış anlamıştır. Ben, yazdığım şiirleri okuyordum Yusuf abiye. Güzel mi, diye yorumlasın diye." Dedi Kübra.
Elleri buz kesmişti. Ne zaman heyecanlansa, elleri üşürdü.
"Tamammmm, sakinleşiiiiinnn meyis aplaa, sen süüülee" dedi tatlı tatlı.
Melis, gülümsedi..
"Çok güzel söyledin, aşkım, bayııldımm" dedi melis.
Lara, gülümsedi.
"Şimdi gidip, kamo'ya bu şarkıyı söyleyeceğiiiimm" Diyerek koştu.
"Kızım, bırak şu çocuğun yakasını" diye bağıran babasını duymadı bile.
Koridorda koşturarak oturma odasına girdi.
Miran, koltukta oturmuş resim çiziyordu.
"Kamooooo! Ben geydiiiimmm" dedi lara.
Miran, başını resimden kaldırmadan
"Hı hı, Hoşgeldin" dedi.
Lara kollarını göğsünde birleştirip kaşlarını çattı.
"BANA BAAAĞĞĞKK!!!" Diye bağırdı.
"Sal beni" dedi miran sadece.
"Bak, şarkı söyleyeceğim, dinle beni!" Dedi lara.
Miran tek elini kaldırıp tamam işareti yaptı.
"Sen söyle, ben seni dinliyorum." Dedi.
"Çiçek gibi tazecik, Kıymetli birtaneciiiikkkk ana sütü gibi tertemiz. Hey gün yağmur yağabilir, insan hata yapabilir. Biybiyimize güveniysek belki güneş doğabilir oooooooo" diye bağırdı lara.
"Of of, ateş ediyor sesin kadupul." Dedi miran.
Lara, kaşlarını çattı.
"Ne çiziyorsun sen?" Diye sorup paytak adımlarla miran'ın yanına ilerledi.
Miran, yeşil gözlü, kahverengi saçlı tatlı bir kız çizdi.
"Bu kim?" Diye kıskandı lara.
Miran, çizimi bitirince kalemi, yerine koydu.
"Kim diyen," dedi miran.
"Ha?" Dedi lara.
"Ne, ha?" Dedi miran.
"Kim diyorum, kim diyen diyorsun! Düzgün cevap verseneeeeğğğğ!!" Diye bağırdı lara.
"Sensin, kadupul. Sensin" dedi miran.
Lara, ellerini şaşkınlıkla ağzına kapatıp tiz bir çığlık attı.
"NEEEĞĞĞ Ben miyim??" Diye sordu.
"Evet de, niye bağırıyorsun kızım?" Diye homurdandı miran.
"Belki bağırmak istiyorum, Allah Allah" dedi lara.
Miran'ın elinden resmi alıp iyice inceledi.
"Saçlarımı çok güzel çizmişsin" dedi, lara.
"Saçların çok güzel çünkü," dedi miran.
Lara'nın saçları dağılmıştı.
Miran'ın bileğinde hep, lara seviyor diye ayıcıklı toka bulunurdu.
"Saçlarını örelim mi?" Diye sordu miran.
"Olur"
Lara, elindeki resimi bırakmadan koltuğa oturdu.
Miran, laranın arkasına geçip, saçlarını örmeye başladı.
Sırf lara seviyor diye, odasında iki kutu ayıcıklı toka vardı.
Hep bileğinde taşırdı.
Saçlarını örüp, tokayı ucuna bağladı.
Lara, miran'a doğru dönüp, sarıldı.
Kocaman:)
Miran, afalladı. Elleri, ilk havada kalsa da, sonrasında toparladı. Kollarını lara'ya sardı.
"Teşekkür ederiiimm kamoo,"
"Rica ederim, kadupul, beğendinmi?" Diye sordu miran.
"Eveeettt, çok güzel. Ama saçlarım çok güzel olmuş. Bunu odama asacağım" dedi tatlı tatlı.
Miran, laranın saçlarını okşadı.
"Senin saçların, benim yaşamım," diye fısıldadı.
Gerçekten de o günden sonra, lara o resmi asla kaybetmemişti.
Kaç yaşına gelirse gelsin, o resim hep onunlaydı. Yeri gelirdi, miranı özlediğinde o resimle birlikte uyurdu.
🩹🩹🩹🩹🩹
Şimdiki zaman..
Miran Ediy Baysoy
Aklıma gelen o anıyla gözlerim doldu.
Lara'nın saçlarına başımı gömdüm.
"Lara'nın saçları, miran'ın yaşamı," diye fısıldayıp güldüm.
O gece, onun saçlarıyla nefes aldım.
Hayran oldum.
Kokladım.
Tekrar ve tekrar aşık oldum.
Koskoca, bir tim'in komutanını bile kendine aşık ettin, kadupul.
Farklı bir olayın sen.
Çok farklısın.
Ama en güzel de sensin, be kadın.
Kalbimin en güzel sesi'sin.
BÖLÜM SONU... YAZIM YANLIŞI OLDUYSA ÖZÜR DİLERİM.
Selamlarrrr canolarrr. Ben geldimmm Hoşgeldim. 👏👏 hasta halimle geldim size bölüm yazdım. Önce aklıma gelmiyor nasıl yazıcam dedim. Bir başladım 2483 kelime yazmışım. Öyle de sizi seviyorum yaniiiii jsjsjsjs Bu arada Savaşın İzleri 2 kitap olacak canolar.
Birinci kitabımız, Savaşın izleri kapanmayan yaralar.
İkinci kitabımız, Savaşın izleri Işık ve Yıldız'ın Gökyüzüne etkisi.
Kafa karışıklığı olmasın.
Sizi seviyoreeee. 🤍🤍🤍🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |