
Ayrılık diye bir şey yok,
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında,
Beklemek var, Özlemek var"
-ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Bölüm şarkısı;
Cihan Mürtezaoğlu - Sen banasın.
Geçmiş..
Anne ve babalarının şehit düşmesi üzerine iki gün geçmişti. Bu iki günde miran ve lara, ne yan yana geldiler ne de birbirleriyle konuştular. Annesi olmadığı için lara'nın saçlarını ören de olmamıştı. En son bu dağınık saçlarıyla annesinin dışarıdan gelip ona ayıcıklı toka getirmesini umuyordu. Ama umduğu şey gerçekleşmedi.
Gerçekleşmesine izin vermediler.
Annesiz kalmak böyle bir şeydi.
Kimse lara'yı görmüyor. Önemsemiyordu.
Lara ve Kübra, giresun'a, Hala ve Babaannelerinin yanına gideceklerdi.
Anne ve babalarıyla anıları olan bu evde bir dakika bile nefes almak zulümdü.
Lara gideceklerini bilmiyordu. Bilse ortalığı yıkardı.
Babaannesi ve halası onların evine gelip eşyalarını toplamalarına yardım etti.
Apartmandan indiler.
Tam arabaya binecekleri esnada, lara ablasının elini bıraktı. Kübra, lara'ya dönüp baktı. "Ne yapıyorsun lara? Tutsana elimi," dedi.
Lara, başını iki yana salladı.
"Tutmayacağım! Gelmiyorum sizinle hiçbir yere. Miran olmadan gelmem," dedi.
Babaannesi, miran'ın kim olduğunu bilmediği için, Kübra'ya, "Miran kim Kübra?" Diye sordu.
Kübra, yavaşça dudaklarını araladı.
"Lara'nın arkadaşı"
"Gelmeyeceğim! Miransız gelmem" diye bağırarak miranların apartmanına koştu lara.
Kübra ise, kardeşinin peşinden var gücüyle koştu.
"Lara, gel buraya! Bırak şu çocuğun peşini!" Diye bağırdı Kübra.
Ama nafileydi. Lara onu duymuyordu bile.
Lara, miranların evinin önüne gelip zili defalarca çaldı. Kapı açılınca, Melisa ile göz göze geldi lara.
Ayakkabılarını dahi çıkarmadan içeriye daldı.
Melisa, sorgulamadı. Sorgulayacak halide yoktu zaten.
Günlerdir bir ruh gibiydi.
Yüzü bembeyaz olmuştu. Göz altları şişmiş, morarmış, şakağındaki sızıyla yaşamaya çalışıyordu.
Ama Anne ve babasıyla iyi kötü anıları olan bu evde nefes almak ona zor geliyordu.
Kübra, en sonunda evin önüne kadar çıktı merdivenleri. O da içeriye daldı.
Lara, miran'ın odasına girdi.
Miran'ı çalışma masasında baba ve annesinin fotoğraflarına bakarken gördü.
Miran, kapının hızla açılmasını duyar duymaz, kafasını o tarafa doğru çevirdi.
Lara'yı karşısında görmeyi beklemediği için şaşkınca ona baktı.
Lara, hemen koşup miran'a sarıldı.
"Miran, beni bırakma. Ne olur bırakma beni! Beni buradan götürecekler! İzin verme kamo" diye bağırdı.
Bağırtıları duyan, miran'ın anneannesi ve teyzeside miran'ın odasına daldı.
Anneannesi, gülperi hanım kızı, Gülendam'a döndü.
"Bu kız kim, gülendam?"
Gülemdam sessizce, "Bu kız miran'ın çocukluğu" diye fısıldadı.
Miran'da kollarını lara'ya sardı.
"Nereye gidiyorsun, kadupul?" Diye sordu miran.
Lara ağlayarak, "Babaannem ve Halam bizi başka yere götürecekler," dedi içli içli.
Kübra, içeriye daldığı gibi gördüğü manzara karşısında, kardeşi daha fazla üzülmesin diye kollarından tutup onu miran'dan ayırmak istedi.
"Bırak lara! Bırak artık şu çocuğu yeter!"
Diye bağırdı Kübra.
Lara kollarını daha çok sardı miran'a.
Miran'ın gözünden bir damla yaş süzüldü.
"Bırakmam! Asıl sen beni bırak! Ben miran olmadan hiçbir yere gelmem. Sen git" diye bağırdı lara.
Kübra, kardeşinin kollarını var gücüyle tutup çekti.
Lara'yı kucağına aldığı gibi lara çığlığı bastı.
"Bırak beni abla!"
Kübra'nın kucağında çırpındı lara.
Çok çaba sarfettiği için ayakkabıları bile ayağından çıkıp miran'ın odasının bir kenarına düşmüştü.
Miran, ayağa kalkıp lara'nın elini tuttu.
"Ayırma bizi Kübra abla. Bırak onu," dedi miran nadir görülür şekilde ağlayarak.
"Bırak elini miran!" Dedi Kübra.
Ve oda dan çıkıp çıkışa yöneldi. Miran,
Hâlâ lara'nın elini tutuyordu. Kübra, hızlıca kendi ayakkabılarını giydi.
Miran'ın elini tutup lara'dan ayırdı. Merdivenden inerken, "Kamo!" Diye bağırdı lara.
"Kadupul!" Diye karşılık verdi miran.
Asla durmadı miran. Ayakkabılarını giymeden koştu onların arkasından.
"Gülendam, tansiyonum çıkacak şimdi. Al gel şu çocuğu" dedi gülperi hanım.
Gülendam, hemen aşağı indi. Kübra, kucağındaki lara'yı zar zor zaptedip arabaya bindirdi. Miran, arabanın camına koydu elini.
"Hala, kitle şu kapıları" Dedi Kübra.
Halası, melek hemen kapıları kitledi.
Lara'da ellerini cama yasladı.
"Gitme kadupul. Beni sensiz bırakma. Alma çocukluğumu benden Kübra abla!" Diye bağırdı miran.
Kübra başını çevirip elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. O da istemiyordu onların ayrılmasını. Ama buna mecburdu.
İkiside camın ardından birbirlerine baktılar. Ağladılar. Son kez baktılar birbirlerinin yüzüne. 21 yıl görmeyeceklerini bilmeden..
Araba hızlıca çalıştığı gibi miran elini çekti.
Arabanın peşinden koştu.
Bir süre sonra yere düştü.
"Gitme lara!"
Lara ise, arabanın arka camından dolu gözlerle ona bakıyordu.
Son kez baktı lara'nın yüzüne.
Araba gözden kaybolup gitti.
Gülendam, miran'ın yanında eğildi. Elini onun omzuna koydu.
"Gel gidelim teyzem. Ağlama" dedi.
O gün hayat miran ve lara'yı 21 yıl boyunca ayırdı. Kader onlara acıyıp 21 yıl sonra tekrar buluşturdu.
🦋🦋🦋
Şimdiki zaman.
Lara Sönmez...
Gözlerimi tekrar askeriyedeki oda da açtım. Her yerim sızlıyordu. Gözlerim saate kaydığında saatin, 11:00 olduğunu gördüm. Yatakta doğruldum.
Su almak için komodinin oraya yöneldiğim esnada, kırmızı lale ile göz göze geldim. En sevdiğim çiçeklerden biriydi bu. Kucağıma alıp kokladım. Kimindi acaba bu?
İki tanede kağıt gördüm. Elime alıp baktığımda, tıpkı benim saçlarıma benzer çizilmiş bir resim ile karşılaşmayı beklemiyordum.
Kim Çizmişti bu resimi?
Bir not vardı. Elime alıp okudum.
"İnsanlar sevmeyi yan yana olmak Sanıyor. Oysaki sen benim 21 yıl Uzakta atan kalbimdin, kadupul. 21 yıl önce senin saçlarının resmini Çizmiştim, hatırlıyor musun? Hayat bizi ayırdı belki ama, benim Kalbim hep senin isminle attı. Belki sen benden nefret edersin, Yüzümdeki yaralardan dolayı Beni Sevmezsin. Olsun haklısın Derim, Susarım kadupul. Ama bana bir kere kamo de, ondan Sonra nefret et. Çünkü ben yıllarca Bu kelimeye Hasret kaldım.
Kader bizi ayırdı Belki ama, kıyamayıp tekrar Birleştirdi. Yıllar önce sana resim Çizdiğimde, 'Senin saçların benim yaşamım' demiştim. 21 yıl geçti. Hâlâ aynı düşüncedeyim. Az önce Askerlere bağırıp çağırdım. Geldim senin yanında ellerim Titreyerek yazıyorum bunu. Senin yanında seviniyorum, çocuklaşıyorum. Resmini çiziyorum. Sen benim içimdeki çocuğu Fark Etmeme sebep oluyorsun.
İyi ki doğdun, kadupul. 27 sene önce bugün, hayat seni bana verdi. Ve banada sadece sevmek düştü. Seni seviyorum,
Serçenin gözyaşları kadar"
-Kamo
Yazıyordu mektupta.
Gözyaşlarım tenimi ıslatıp geçti. 21 sene önce bizi ayıran hayat, Şimdi bir operasyonda mı birleştirmişti?
Beni unuttuğunu düşündüğüm adam, beni hâlâ seviyor muydu?
Kağıdı kucağıma bıraktığım gibi gözyaşlarım daha da şiddetlendi. Aldığım nefes, kaburgalarıma battıkça kalbim daha çok sıkıştı.
Benim çocuk yanım,
Kamo beni unutmamıştı.
Hemde hiçbir an.
İçimde yanan özlem ateşinin gözyaşlarımla söndüğünü hissettim.
Başımı tavana çevirip gözyaşlarımın gözlerimden boşanmasını bekledim.
Genzim sızlıyordu.
Daha fazla dayanamayıp kağıdı da alıp oda dan çıktım. Nereye gideceğimi, onu nerede bulacağımı bilmediğim için, etrafa baktım. Koridordan geçen kadın asker gördüğümde ona doğru yönelip koluna dokundum.
"Bir şey sorabilir miyim?"
Baş salladı.
"Tabii"
"Maskeli komutan nerede biliyor musunuz?" Diye sordum.
İlk önce sorgular bir ifade ile bana baktı.
Daha sonra bakışları normal bir hal aldı.
"Miran komutanım mı?" Dedi.
"Evet o."
"Dümdüz gidin, koridorun sonunda soldaki oda onun. Zaten kapının kenarında adı yazıyor." Dedi.
Ona minnetle baktım.
"Teşekkür ederim"
"Rica ederim,"
Gitmeden bir soru daha yönelttim.
"Siz, operasyon da bana kapı açan Asker misiniz?"
Gülümsedi.
"Ta kendisiyim." Elini uzattı.
"Ben Doğa Demirdağ. Ne zaman yardıma ihtiyacın olursa, buradayım"
Elini tuttum.
"Lara Sönmez. Yardıma ihtiyacım olacak kadar burada duracağımı sanmıyorum, ama yinede teşekkür ederim"
Yanımıza bir Asker geldi.
Bir kaç saniye bana bakıp Doğa'ya döndü.
"Komutanım, bir bakar mısınız acaba?"
Doğa elini çekti.
"Geliyorum, Çınar"
İkiside yanımdan ayrıldı.
Koridorda koşar adımlarla ilerledim.
Onun odasının karşısında durdum.
Kenarda,
Kıdemli Üsteğmen Miran Ediy Baysoy
Yazıyordu.
Demek benim kamo'm Kıdemli Üsteğmen olmuştu.
"Sen büyüyünce ne olacaksın?"
"Asker olacağım ben. Hemde Kıdemli Üsteğmen"
"Kıdemli ney"
"Kıdemli Üsteğmen"
Daha fazla beklemeden içeriye girdim. Miran'ın bakışları beni buldu.
Gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Beni görür görmez ayağa kalktı. Bende önünde durdum. Elimdeki kağıdı masaya bıraktım.
Elimle yüzümü gizledim. Mektubu okuduğumu anlamış olacaktı ki, derin bir nefes verdi.
Boğuk çıkan sesimle,
"Neden daha önce söylemedin?" Dedim.
"Sen neden beni anlamadın?"
Yüzümdeki elime dokundu.
"Aç yüzünü, kadupul. Ben senden Herşeyimi gizledim. Sen bari benden gözyaşlarını gizleme." Dedi.
"Bana," dedim boğuk sesimle. "Neden söylemedin, kamo?"
"Benden nefret edersin diye, kadupul. Beni istemezsin diye. Beni neden aramadın diye sorarsın diye, söyleyemedim. Korktum, lara. Sen beni Sevmezsin diye korktum. Vatan bana iz bıraktı, o izleri Sevmezsin diye, korktum" diye fısıldadı.
Elime dokunup yüzümden çekti.
Gözlerimi kapattım.
Eliyle çeneme dokunup gözlerine bakmamı sağladı.
"Gözlerini bana çevir, kadupul"
Gözlerimi ona çevirdim.
Elimle kalbine dokundum.
Gerçekti. Her şeyiyle karşımdaydı.
"Miran.." dedim.."Sen gerçeksin"
Güldü. "Hayal olmamımı isterdin, kadupul?"
Başımı salladım.
Elimi yumruk yapıp göğsüne vurdum.
"Ben senden nefret etmezdim!" Dedim gözyaşları içinde.
O ise kıpırdamadan sadece bana bakıyordu.
"Senden nefret etmezdim, miran! Sen beni hiç tanıyamamışsın!"
Bir yumruk daha.
"Seni seven kadupul senden nefret etmez!"
Bir yumruk daha.
"Beni kandırdın!"
Bir yumruk daha.
"Senden nefret ediyorum!"
Bir yumruk daha.
Daha fazla soğukkanlı olmaya devam etmedi. Yumruklarımı yakaladığı gibi elinin içine hapsetti.
Beni kendine çekip sarıldı.
"Benden nefret ettiğini sanıyorsun sadece."
"Hayır ediyorum"
"Doğruları söylemekte bu kadar zorlanma kadupul"
"Tamam! Etmiyorum, evet. Lanet olsun kalbime. Senden nefret etmek istesemde kalbim buna izin vermiyor." Dedim. Ve devam ettim. "Miran, ben seni seviyorum. Çok seviyorum," dedim ağlayarak.
Saçlarımı okşadı.
Kafasını saçlarıma gömdü. Derin nefesler aldı.
"Saçlarımı mı kokluyorsun, yoksa nefes mi alıyorsun?" Diye sordum konudan bağımsız bir şekilde.
"Saçlarını koklayarak nefes alıyorum." Dedi. Bu cümlesi kalbimi eritmişti. Yalan yok.
Kanma hemen laflara! Dedi soldaki melek.
Senin gibi bende eridim. Dedi sağdaki melek.
Sol sesi susturdum. Sağdan devam ettim.
"Sen beni sevmedin, boran'ı sevdin. Ama ben hep senden yoluma devam ettim, kadupul" dedi.
İçim acımıştı. Onun kalbinin kırılma sesi kulağıma geldi. Benimki ise bu sözle paramparça olmuştu.
"Dedim ya beni sensiz bıraktılar. Boran, benim görmek istediğim ilgiyi bana gösterdi. Ben onu sevmedim. Rüyalarımda bile sen varken onu nasıl sevebilirim ki? Sadece kendimi kandırdım. Alıştığımı zannettim. Ama benim ilacım, devam, şifam, hepsi sensin, miran. Ama yinede kırılan kalbin yüzünden özür dilerim."
Bir yaş daha düştü gözümden.
Bu kadar duygusal olmak bu bünyeye fazlaydı.
"Dileme özür. Özür dilemen gereken bir şey yok. Asıl ben özür dilerim. Sana kendimi göstermediğim için," dedi.
"Yaraların benden gizleyecek kadar mı çok?" Dedim.
Derin bir iç çekti.
"Evet" kollarım bedeninden ayrıldı.
Maskeli yüzüne baktım.
Yüzüne narin bir şeye dokunurmuş gibi dokundum.
"O zaman göster bana yaralarını. Birlikte şifasını bulalım. Ben sana gösterdim yaramı, sen oldun şifası. Şimdi sende bana göster yaranı belki bulurum şifasını," dedim.
Bu cümleyi benmi kurdum? Yoksa başkası mı konuşuyor.
Ne kadarda kafiyeli oldu.
"Senin yaran, benim canımı yaktı, kadupul. Benim yaramda senin canını yakar. Yapma bunu bana, bize. Bırak Yüzüm gizli kalsın. Bu sayede yüzümden nefrette etmezsin," dedi.
Ne saçmalıyordu bu adam!
"Sana yüzündeki yaraları görünce, yüzünden nefret edeceğimi düşündüren ne?" Diye sordum.
Gözyaşlarım birazda olsa dinmişti.
"Küçükken olan o pürüzsüz yüzü görmeyeceksin. Yaralar, bereler, Kesikler... Ben senin yarana bir ihtimal belki dayanabilirim. Ama içimi paramparça eder, benim yaram seni ağlatır. O yüzden açamam bu maskeyi, kadupul. Benden, şuan kafama sıkmamı iste, yaparım. Ama bu yüzü açamam" dedi yalvarır gibi.
Daha fazla üstelemedim.
"Ne zaman göstereceksin Peki? Ben senin 21 yıl yüzüne hasret yaşadım. Görmek hakkım değil mi?"
Başını sağa eğdi. Sessiz bir cümle yakaladım
Yapma kadupul.
"Görmeye hakkın olan yüz, bu değil. Küçük miran'ın yüzü yok. Asker miran'ın yaralı yüzü var. Bu yaralar bana vatan'dan bir armağan, ben onlara alıştım. Ama insanlara alıştırmam mümkün değil," dedi.
Daha fazla bu konu üzerinde durup onu üzmek istemedim.
"Aramadınmı beni hiç?"
Elleri yanaklarıma ulaştı. Avuçlarının arasına aldı.
"Sensiz yaşamaya çalışmak benim için ölümdü. Tabii ki aradım, lara. 21 yıl geçti diye ben seni unutmadım. 21 saatimde de, 21 dakikamda da, Yanımda olmasan bile sen hep benimleydin"
Eliyle kalbini işaret etti.
"Senin yerin hep buradaydı. Seni buradan çıkarıp başkasını koymam adamlık değil. Ben burayı sana ait kıldım. Bu son nefese kadar devam edecek" dedi.
Derin bir nefes verdim. Gözlerim, gözlerini buldu.
"Senin kadar güzel cümleler kuramam. Bulamamda. Ama ben hep sana mahkum kaldım, miran. Aramak istedim, izin vermediler. Miran diye haykırmak istedim, Ağzımı kapattılar. Karşıma adam koydular, bununla evleneceksin dediler. Ben miran'dan başkasıyla o kağıda imza atmam dedim. Okula göndermediler, miran'a kaçar dediler. Beni eve mahkum ettiler, ama bilmiyorlar ki bu kalp sadece sana mahkum. Bu kalp senin adınla mühürlendi. Başkasını içine almayı aşka layık görmedi," dedim.
Gülümsedi. Hemde kalbimde çiçekler açmaya sebep verecek kadar güzel gülümsedi.
"Güya süslü cümleler kuramıyordun" dedi.
Bende gülümsedim.
"Seninkiler kadar mükemmel değildi" dedim.
Kollarımı beline doladım. Yüzümü omzuna yasladım.
"Saçlarımın resmini tıpa tıp aynı çizmeyi nasıl başardın? Yıllar önceki miran hadi yetenekliydide çizdi. Yıllar sonraki miran böyle şeylerle uğraşmayı boş iş görecek kadar sert," dedim.
"O miran bir başkalarına sert. Senin karşına gelince sesi titriyor. Bir konuda haklısın, sanatı boş iş görüyorum. Ama lara sanatını boş görmüyorum. Eğer seni sevmek sanatsa, sen benim kalbimin en güzel eserisin," dedi.
Cümleleri neden kalbimi eritecek kadar güzeldi?
"Kalbimi eritmeye yemin mi ettin?"
Diye sordum.
"Hayır, seni sevmeye yemin ettim" dedi.
Kadupul ve kamo, aynı yerden yara alan iki çocuk... 21 yıl önce ben yaşamıyordum. Ama şuan ona sarılıp nefes alabildiğimi ve yaşadığımı hissetmiştim.
Belkide beklemek olmadan aşk tam manasıyla yaşanmıyordu.
Ve ben yaşamını çocukluğunu beklemek ile geçiren o kızdım.
🦋🌿
1 ay sonra.
Ramazan.
Yazar anlatımıyla...
Miran ve Lara'nın birbirine kavuşmasının ardından geçen bir ayda çok şey yaşanmıştı.
Lara iyileşip evine dönmüştü. Babaannesi ve halasını miranla tanıştırmıştı. Timle tanışmıştı.
Onlara alışmıştı. Mesleğine kaldığı yerden devam ediyordu.
Kadupul timi ise, bir o kadar lara'ya alışıp kardeşleri gibi bellemişlerdi.
Ve şuan onlar için en mükemmel olan ay, yani ramazan gelmişti.
Koğuşta, Alperen'in yatağının başında umutsuzca ona bakıyordu, Doğukan. Herkes uyanmadan ceyda'nın kaldığı askeriye'ye gidip davul çalarak onu uyandırma planı kurmuştu Alperen.
Doğukanı da yanına kutsal kişi olarak seçmişti.
"Alperen," dedi Doğukan sessiz olmaya çalışarak. Alperen'in ensesine şamarı geçirdi.
"Lan kalksana oğlum! Benmi çalıcam kıza davulu?"
Ama Alperen duymuyordu bile.
"Lan!" Dedi Biraz sesli bir şekilde. Alperen bu bağırışa sıçrayarak uyandı. "Ne oluyor? Ceyda'm mı geldi?" Dedi.
Tip bir bakış attı Doğukan.
"He aynen, geldi gece gece Alperen olmadan yapamıyorum yataklara düştüm dedi. Sen uyanmayınca geri gitti" dedi Doğukan ciddi bir şekilde.
"Ciddimisin lan?" Doğukan daha da kötü baktı. "Ciddi değilim, alperen. Şakaydı. Kız geri zekalımı ki gece gece buraya gelecek salak! Kalk ateş timine gidicez" dedi.
Alperen'in gözleri fal taşı gibi açıldı.
"Kalk lan! Gidelim ceylan gözlüme ne diye oyalanıyoruz burada?"
Dedi.
"Bende demindendir bunu sorguluyorum, kardeşim" diye cevapladı Doğukan.
Alperen, bir hışımla yataktan kalktı. Hızlı bir şekilde lavaboya gidip yüzünü yıkadı. Kamuflajını giyip davulu eline aldı. 1 ay önceden hazırlamıştı bu davulu.
"Oğlum, ya bizi kovarlarsa" diye sordu Doğukan.
"Yok lan, yapmazlar. Suç mu işliyoruz, teröristmiyiz oğlum biz? Bir şey yapamazlar" dedi Alperen. Ama Doğukan hâlâ kötü düşünüyordu.
15 dakikalık bir yolun ardından ateş timinin askeriyesine gelmişlerdi.
Boğazını temizledi Alperen.
"Eğer bizi kovarlarsa ben seni tanımıyorum, alperen." Dedi Doğukan.
"Lan tamam! Yeter ki sen benim yanımda dur" dedi Alperen.
Hafif hafif çalmaya başladı davulu.
"11 ayın sultanı ramazan " dedi harfleri uzatarak
"Sevdigin adam geldi ceyda, bir zahmet uyan "
Davulu çaldı.
"Ata bindim yoruldum" dedi.
Davulu çaldı.
"Kız ben sana vuruldum!"
Şaşkınlıkla baktı Doğukan.
"Lan, bunları ne ara düşündün şerefsiz" dedi.
Omuz silkti alperen.
"Var bizdede bir şeyler oğlum"
Tam o anda askeriye'den orta boylu, kahverengi dalgalı saçlı, koyu kahve gözlü kamuflajıyla bir ceyda çıktı.
Alperen'in karşısına geçip Şaşkınlıkla ağzını kapattı.
"Ne yapıyorsun, canına mı susadın sen?" Diye sordu.
"Karşıma fener geldiii" dedi. "Başıma neler geldii"
Davulu çaldı.
"Ceyda'yı bekledim ama," Bu noktada durdu. Doğukan'a baktı ne diyeceğini bilmeden. "Sofraya döner geldiii"
Davulu çaldı.
Eridi resmen Ceyda.
"Ya, alperenn" diye süzüldü.
"Alperen sana kurban olsun, ceylan gözlüm" Diyerek alperende süzüldü.
Öksürdü Doğukan.
"Öhm öhm, aile var burada" dedi.
Alperen tip bir bakış attı.
"Ben nedense burada sadece senin gibi bir şerefsizi görüyorum, kardeşim. Bölme lan aşkımızı. Bölüm Sonu canavarı!" Diye böğürdü Alperen.
"Kes lan! Gidiyorum ben. İnşallah yüzbaşı gelirde sana iki posta dayak atar. Dingil herif!" Diyerek trip kanalına geçti Doğukan.
"Git ve aşkımla beni yalnız bırak Doğukan. Kıskanma bizi" dedi Alperen.
Ve ceyda'yı kendine çekip sarıldı.
"Dün öyle demiyordun, Doğukan gel ne olur, götünü yediğim. Yüzbaşı benim dalağımı söker. Gel bari ikimizi birden falakaya yatırsın, diyende bakkal Hüseyin'in babasıydı çünkü (!) Gidiyorum ulan. Ne halin varsa gör!" Diyerek gitmeye yöneldi, Doğukan.
"Git oğlum Allah Allah. Oyala bari beni miran komutanım belamı siker yoksa" dedi Alperen.
Ellerini semaya kaldırdı Doğukan.
"Daha beterlerini yapsın bu manyağa. Allahım, amin" Diyerek ellerini yüzüne sürdü, Doğukan.
"Siktir Git lan!" Diye yükseldi Alperen.
Öpücük attı Doğukan.
"Bende seni seviyorum canım. Çok geç kalma evimize." Diyerek gitti Doğukan.
Yolun yarısında tekrardan Alperene baktı.
"Lan Alperen!" Diye bağırdı.
"Ebenin am-.." diyecekken sustu Alperen. "Ne var lan?"
"Çok geç kalma" dedi sadece Doğukan.
"Tamam anneciğim. Terlersem sırtıma bezde koyarsın." Diye dalga geçti Alperen.
Doğukan gitti. Ceyda ve Alperen birbirlerine baktılar.
"Sadece senmi uyandın?" Diyerek ceydanın saçından bir tutamı parmağına doladı.
"Hı hı" dedi ceyda, anın büyüsüne kapılarak.
"Ceylan gözlüm?"
"Efendim?"
"Etkilendinmi kız söylediğim maniden?" Diye sordu Alperen.
Süzüldü ceyda.
"Etkilenmemek elde mi sence?"
Yanağını okşadı ceydanın.
Gözlerine aşkla baktı.
"Ceyda, o gözlerine gömsünler beni. Hep orada kalayım. Orada yaşayayım. Ben seni kabullendim. Herşeyinle, seni benimsedim. Evet, biraz dünyayı umursamayan salak bir adama benziyorum. Ama bazen umursamak insanı yoruyor. Herşeyi akışına bırakıyorum, Çünkü hayat kafaya takmaya değmeyecek kadar kısa. Ben bugün buradayım. Ama belki yarın şehit olacağım. Kim bilir? Belki bana da bu yaraşır. Böyle gevşek ve salak bir adamı seviyor musun cidden?" Diye sordu Alperen.
Başını iki yana salladı Ceyda.
"Alperen, bende bir Askerim. Ve, sen salak bir adam değilsin. Bu sıfatı kendine yakıştırıyor musun cidden? Kim bilir belki bu son görüşmemiz ve yarın birgün şehit olacağız. Sen beni her halimle kabullendiysen ben seni tamamen kabul ederim. Ben sevmesem sana yanaşmazdım, alperen. Seni her halinle kalbimin ortasına yerleştiriyorum. Yerin belli, hep orasıydı. Yerinden şaşma. Benide şaşırtma. Çünkü biz, birbirimize layığız. Ne ben senden başkasıyla mutlu olurum, ne de sen.. Seni seviyorum ben bu adamı böyle kabul ettim. Aksini iddia etmiyorum" dedi ceyda büyülü bir sesle.
Saçlarını okşadı Alperen ceyda'nın.
Sarıldı ceyda ona.
Bir yıldız kaydı. Aradaki duvarlar eridi. Anladılar birbirlerinden başka sığınaklarının olmadığını. Anladılar evin insanlar olduğunu.
Anladılar aşkın ne demek olduğunu.
Sevgi neydi sahiden?
Sevgi Emekti, mücadeleydi. Onlar gönüllerinin bir yanına vatanı, bir yanına birbirlerini koydular.
Birbirlerine iyice sığındılar. Konuşmadılar. Öylece birbirlerine baktılar. Gözler konuştu, lisan anlattı anlatacağını. Çekildi kenara. Gözler girdi devreye.
İki aşık daha kavuştu bu satırlarda. Sırada kim vardı Peki?
🦋🌼
Yazar'dan.
Alperen, ceyda'nın yanına gidip yarım saatte geri dönmüştü.
O sırada tüm Tim uyanmış, sahur yapmadan miran komutanları onları odasına çağırmıştı.
Herkes elleri önlerinde, saygılı bir şekilde miran'ın ağzından çıkacak emiri bekliyordu.
"Öncelikle neden burada olduğunuzu sorguluyorsunuz, biliyorum. Şöyle ki, birazdan sizinle yapacağım şey bir operasyondan daha zor bir eylem olacak. Aramızda sır gibi kalsın istiyorum. Birine gidip, miran komutanım lara'nın evine camdan gizlice girdi bizde o düşer diye elimizde çarşafla aşağıda nöbet tuttuk, derseniz ne olacağını biliyorsunuz" dedi miran.
Çınar'ın gözleri açıldı.
"NE! Komutanım bu saatte lara hanımın evinemi gidicez?' Diye bağırdı.
Miran, masanın üstündeki kalemi fırlattı Çınar'a.
"Lan, iyi ki aramızda kalacak dedim, dingil! Ne bağırıyorsun?"
Çınar, ağzına hayali bir fermuar çekti.
"Pardon komutanım," dedi.
"Komutanım, kapı varken neden bacadan giriyoruz acaba?' Diye sordu Doğukan.
"Eğlence arıyorum gece gece kendime, Doğukan. Oğlum, kız tek başına yaşamıyor. Babaannesi eli silahlı kadın. Bizi ensemizden vursunmu istiyorsun? Baca, şuan en mantıklı seçeneklerden birisi" dedi miran.
"Camı nasıl açacağız?" Diye sordu, Batuhan.
"Kartla"
"Komutanım, biz gelecekmiyiz?" Diye sordu, Hazal.
"Hayır. Siz durun burada sahur yapın," dedi miran.
"Emredersiniz komutanım," dedi İpek.
🌿🌿🌿
15 dakikada plan yapıp ayarlanmışlardı. Sanki bir operasyona gidiyor gibi heyecanlıydı hepsi.
"Bakın, eğer babaannesi, halası ya da ablası içeri girerse direkt aşağıya atlayacağım. Düzgün tutun o çarşafı" dedi miran.
"O iş bizde, komutanım" dedi Alperen sırıtarak.
Arabadan aşağıya indiler.
Apartmanın önünde durdular.
Lara, 6. Katta oturuyordu.
Miran, time döndü.
"Oğlum, bakın ben Yukarıya çıktığımda arkamdan gülen olursa size sahur yaptırtmam. Hatta, yarın otuz tür koştururum. Tek kelam etmeyin, sadece çarşafı tutun." Dedi miran.
Batuhan ofladı.
"Rütbede değiliz değil mi?" Dedi Batuhan.
"Değiliz" dedi miran.
"Lan, oğlum otuz kere söyledin aynı haltı. Sus lan! Yeter! Çık şu zıkkıma. Görende zanneder hira dağına çıkıyor" diye yükseldi Batuhan.
"Vazgeçtim, rütbedeyiz. Seninle mümkünse hep Rütbede kalalım, batuhan" dedi miran.
"Çık miran, çık artık" Diye sızlandı Batuhan. Sevmezdi bir şeyin 10 kere tekrar edilmesini. Kendiside yapmazdı. Birine bir şey söylediğinde o kişi anlamayıp, Ne dedin? Diye sorsa, kulaklarınımı siktiler, dinleseydin. Diye cevap verirdi hep.
Nefes almak bile zor geliyordu ona bazen.
Miran, elini bir evin camına attı. Diğer ayağını üst komşunun camına attığı gibi kendini yukarı çekti.
Böyle böyle tırmandı, lara'nın odasına.
Aşağıdan, alperen'in
"Göklerde kartal gibiydim, kanatlarımdan vuruldum!" Diyen sesine göz devirdi sadece.
Kartı cama soktu. Biraz zorlansada açıldı cam.
İçeriye süzüldü. Uyuyordu yatakta sevdiği kadın. Hemde huzur içinde.
Usulca yanına ulaştı. Yatağa oturdu. Lara'nın üzerine eğildi. Saçlarını okşadı, her zamanki gibi.
Gözleri oda da gezindi. Kahve tonları mevcuttu odada. Duvarda tıp ile ilgili bazı şeyler asılıydı. Diğer yana baktı. Yıllar önce onun çizdiği saç resmi, ve daha bir ay önce çizdiği resim yan yana asılmıştı Duvara.
Dudakları kenara kıvrıldı. Sevindi içten içe.
Lara, mırıltı şeklinde ağzında bir şeyler geveleyerek konuştu.
Gözlerini yavaşça araladı. Uyku sersemi halinde tepesinde maskeli bir miran görmeyi beklemiyordu. Tam çığlık atacakken, miran ağzını kapattı.
"Şşş, benim sakin ol." Dedi miran.
Lara'nın gözlerindeki korku yerini, aşka bıraktı.
Miran, elini ağzından çekti.
"Miran, sen nasıl girdin içeriye?" Diye sordu Şaşkınlıkla.
"Bir Ferhat değilim, dağları delemedim. Mecnun değilim, çölleri aşamadım. Ama, timimle sana geldim. Camından girdim içeriye" dedi miran.
Lara, miran'ın maskesinin üstünden yanağını okşadı.
"Hep gel. Hoşgeldin"
Hoşbuldum yerine,
"Seni buldum" dedi miran.
Gülümsedi lara, miran'ın içi gitti bu gülüşe.
Sadece dudaklarının iki yana kıvrılması, hoşuna gidermiydi bir insanın?
Aşk bu muydu?
Büyülü bir şekilde baktı, miran ona.
Lara'nın maskesindeki eline dokundu.
"Avuçlarını," dedi.
"Ne var avuçlarımda?" Dedi lara.
"Öpsem kızar mısın?"
"Kızmam. Aksine çiçekler açar orada"
Öptü avuç içini miran. Çiçeklerle doldu taştı orası.
Kırmızı laleler açtı orada.
"Sen çok farklısın lara." Dedi miran.
Dudak büzdü lara.
"Mesela?" Dedi.
Düşünmedi miran. Cevap açıktı.
"Sen, kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin. Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin. Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürürsün. Sen hem hastalık hemde şifa gibisin. Seni anlatmaya yetmez bu cümleler. Seni yazanın bile kalemi kırılır seni anlatırken. Sen diğer kadınlar gibi değilsin, Sen, benimsin. Öyle kal." Dedi yine miran şair gibi.
Eğildi. Lara'nın gözlerinde oyalandı.
"Seni öpsem kızar mısın peki?" Diye sordu miran.
"Kızmam. Ama, ya beni öptükten sonra sıkılırsan?"
Dudak büzdü miran.
"Ya, seni öptükten sonra sana şiir yazarsam," dedi miran.
"Ona ne şüphe"
Eğildi. Dudakları, lara'nın yüzünün her miliminde gezindi. Ezberlemek istermiş gibi..
Geri çekilip lara'ya baktı.
"Kimle geldin sen?" Diye sordu lara.
"Timle"
"Timin bir ismi yok mu?'
"Var"
"Ne?'
"Kadupul"
"Efendim?"
"Timin adı, kadupul" dedi miran.
Gözleri şaşkınlıkla açıldı lara'nın.
"Ciddimisin? Neden kadupul ismini verdin ki?"
"Seni unutmamak için"
Tekleyen kalbi ile aşkla baktı mirana.
"Kadupul, benim buraya gelmemdeki asıl amaç sana veda etmekti.." dedi Miran.
Kaşları çatıldı Lara'nın.
"Ne vedası, kamo? Daha yeni kavuşmuşken beni bırakacak mısın?" Dedi titreyen sesiyle.
"Ben senden ayrılmıyorum. Vatan bizi ayırıyor, kadupul. Dün Albay görev verdi, kadupul timi olarak sivillerin çocuklarını kaçıran teröristleri çökertmemizi istedi. Bu görevi bize layık gördüyse, başımız kıldan incedir, lara. Bunlar bir iki kişi değil, çeteler. Sana şu şu zaman, geri döneceğim diye söz versem, dönemem. Ama sana tek bir soru sormak istiyorum," dedi miran.
"Sor," dedi lara.
"Gitsem, beni bekler misin?"
"Beklesem gelir misin?"
"Ben sana hep gelirim. Canlı cansız,"
"Miran, korkuyorum. Babam gibi sende beni bırakıp gidersin diye korkuyorum. Sana, size acımazlar. Acırlar mı?"
Diye sordu masumca.
Miran, başını olumsuzca salladı.
"Acımazlar, lara. Onların kalpleri seninki gibi değil. Herkes o kadar yumuşak şefkat dolu olmaz. Onların insan oldukları meçhul, duyguları olduğunu düşünme" dedi miran.
Gözlerinden yaşlar boşaldı lara'nın.
"Ya, birinize bir şey olursa?"
"Buna izin vermem, kadupul. Ama bana söz ver. Ben gittikten sonra, yemene içmene herşeyine dikkat et. Zayıflama. Böyle kal. Ağlama, Belki dönerim. Kendi helak etme. Geceleri üstünü ört, hasta olursun. Cam köşelerinde beni bekleme, hayal kırıklığına uğrama. Sadece şunu bil; Ben ölü ya da diri, hep sana geleceğim."
"Miran, ölmeyeceksin deme öyle" dedi lara, sızlayan genziyle.
Sarıldı miran'a, sıkı sıkı. Ayrılmak istemeden.
Sarıldı miran ona. Göğsünden içeriye sokmak ister gibi, sıkı sıkı.
Geri çekilip yüzünü kavradı.
"Geri geleceğim, sana geleceğim. Şimdi sil gözyaşlarını, dökme onları benim için" Diye mırıldandı miran.
"Seni seviyorum, bunu unutma, miran"
"Seni hep seveceğim, sende bunu unutma, peri kızı"
"Komutanım! Ağaç olduk meyve verdik. Birazdan toplayacaklar, meyvelerimizi" diyen Alperen'in sesiyle göz devirdi, miran.
Yataktan kalktı, lara. Camdan dışarıya sarkıttı başını. Kadupul timiyle göz göze geldi.
El salladı onlara.
"Seviyorum sizi! Dikkatli olun görevde. İyi bakın benimkine" Diyerek miran'ı kastetti lara.
Batuhan, "Ayıpsın, yenge. O iş bizde" dedi gülerek.
"Bizde seni seviyoruz yenge! Adamsın varya" dedi Alperen.
Güldü lara. İçeriye girdi tekrardan.
Koridordan halasının sesi, "Kız, lara. Sen hâlâ kalkmadınmı sahura" diyordu.
Hemen telaş içinde miran'a döndü.
"Halam geliyor, miran kalk!" Dedi.
Miran kalktı hemen.
Alelacele lara'yı öptü.
"Seviyorum seni"
"Duygularımız karşılıklı"
Hemen camdan aşağıya atladı miran.
Onun ardından halası, melek içeriye girdi.
"Halacığım, günaydın. Bende yeni uyanmış, hemen geliyordum" dedi lara.
Halası kuşkulandı.
"Kız, burası erkek parfümü kokuyor. Hayırdır sen? Camda açık, içeriye erkekmi soktun, zilli?" Dedi melek.
Lara, "Hayır be, yok öyle bir şey. İçeri sıcaktı, bende açtım camı öyle. Erkek falan ayıp oluyor, hala" dedi.
Halası hâlâ şüpheciydi.
"Neyse, gel yüzünü yıka. Sofra hazır"
Lara, onaylayarak odadan çıktı.
O sırada kadupul timide birbirlerine sövüyordu.
"Lan! Ben size demedimmi tutun şu zıkkımı diye. Allah belanızı ama ya" diye homurdandı yere kapaklanan miran.
Alperen'in üstüne düşmüştü.
Kadupul timi, çarşafı tutmaktan yorularak bir iki saniye bırakmıştı.
O sırada da miran aşağıya atlamıştı.
"Komutanım, kaburgalarım ezildi! Help Doğukan!" Diye böğürdü Alperen.
Doğukan, ters bir bakış attı.
"Yok sana help falan!" Dedi.
"Komutanım çok rica ediyorum üzerimden kalkar mısınız?" Dedi Alperen.
Miran, kalktı.
"Sus lan! Siktirtme ricanı!"
Alperen Bıkkınlıkla nefes verdi.
"Tamam Komutanım, yine ben haksızım!" Dedi.
Batuhan araya girerek, "Oğlum yeter lan! Kalkın gidelim ezan okunacak birazdan. Başlarım şimdi sizin çarşafınıza" dedi.
Daha fazla oyalanmadan askeriye'ye gittiler.
Ertesi sabah.
Yazar'dan...
Sabah, herkes uyurken gecesi kötü geçen, ve rüyasında kaybettiği ailesini gören, Hazal Askeriye'den çıkmış, bir yere gitmişti.
Öylesine uyanan Çınar, hazal'ı yatağında göremeyince telaşlanmış, aklına gelen ilk yere, yani mezarlığa gitmişti. Hazal'ın orada olabileceğini düşündü. İlerledi. Gitti ve gitti...
Mezarın hemen başında oturup toprağa elini koyan Hazal'ı gördüğünde tuttuğu nefesini verdi.
Gitti yanına. Hazal, kokusundan anlamıştı kimin geldiğini. Başını kaldırıp da bakmadı. Biliyordu ona geleni, ne zaman mezarlığa gelse, Çınar peşinden giderdi.
Oturdu o da mezarlığın başına.
"Yine rüyanda mı gördün onları?" Diye sordu, Çınar.
Başını sallayıp gözlerini topraktan kaldırdı, Hazal.
"Sen neden sürekli geliyorsun peşimden? Biliyorsun nereye gideceğimi, kime geleceğimi. Korkma, endişelenme başıma bir şey geleceğinden" dedi Hazal.
Çınar, izledi onun güzel çehresini.
Baktı, hafif kırmızı yanaklara. Baktı, kömür karası dalgalı saçlara. Baktı, mavi gözlere.
Sanki bir daha görmeyecekmiş gibi izledi onu. Ve dakikalar sonra cevap verdi.
"Endişelenmiyorum, Hazal. Dertlerini içine atma, su misali bana anlat. Biliyorum ölüye çare yok. Ama içinde tutma cümleleri. Anlat bana ki, bin derdine bir deva olayım." Dedi Çınar.
Hazal konuşmadan baktı, Çınar'a.
Çoğu zaman konuşmaz, ikinci ismine bürünürdü, Hazal.
Anlardı Çınar onu gözlerinden.
"Bürünme sessizliğe, sesinin bana ne hissettirdiğini bilsen, saatlerce konuşurdun, Hazal." Dedi Çınar.
Dayanamıyordu sevdiğinin konuşmamasına. Ama en çokta Çınar anlıyordu sessizliğinden ne anlatmak istediğini.
Mesela Hazal şuan tek kaşını kaldırıp yine konuşmadı. Bunun anlamını bilirdi, Çınar.
Ne hissettiriyor sana sesim? Diyordu Hazal sessizce.
Sesli dile getirdi sorunun cevabını, Çınar.
"Sen konuşunca bütün herkes susuyor, Hazal. Zaman benim için o an duruyor. Dudaklarının arasından çıkan, cümlelere hasret bırakma beni, anla artık sana karşı hissetlerimi" dedi Çınar.
Hazal, dudaklarını yavaşça araladı.
"Ne hissediyorsun bana karşı? Normal bir insanım işte. Beni önemseme benden çok. Çünkü ben beni önemsemiyorum. Gerek duymuyorum. Adım Hazal değil, Lâl. Bana Lâl ismini verdiler, Çınar. Konuşamıyorum diye. Yıllar sonra konuştum evet, ama senin şuan duyduğun şu sesimi ailem duyamadı. Onların duyamadığı sesi, başkalarına sunmam bana hata gibi geliyor. Sende anla, beni. Ben buyum. Lâl'im ben, dilsizim, sessizim. Bir hiçim," dedi Hazal.
Elinden gelse, tüm yaralarına merhem olacaktı onun, Çınar.
"Hiç değilsin, benim için herşeysin sen. Lâl değilsin, bakışın bana tüm destanları sunuyor. Konuşma tamam. Ben yine anlarım seni. Ama sende benim sözlerime bakma, gözlerime bak. Anla sana karşı hissetlerimi, Hazal. Sen farklısın. Sen çok farklısın. İnsanlar seni anlamazsa sessizliğine ben ses olurum. Hatta sesine ben kurban olurum, Hazal. Ne olur sev beni." Eliyle işaret etti kalbini.
"Bu kalp, sevilmesede kolay vazgeçmez senden. Hiç vazgeçmez hatta. Sen nereye ben oraya. Sevmenin en temel kuralıdır bu; Seven gitmez, seven vazgeçmez, Hazal. Tesadüfmüsün, yoksa şansı mısın, bilmiyorum ama, tek bir şey biliyorum, sen bana iyi gelen tek şeysin."
Dedi, Çınar.
Baktı Hazal o gözlere.
İnanmak istedi ona. İnanmaya zorladı kendini bu sevgiye.
"Neyimi sevdin bu kadar? Sıradanım ben." Dedi Hazal titreyen sesiyle.
"Herşeyini sevdim, Hazal. Herşeyin, bana şifa. İzin ver, bende olayım sana deva" dedi Çınar yalvarırcasına.
"Diyelimki izin verdim. Deva olabileceğine inanıyor musun gerçekten? Benim kadar katı, buz kalpli bir insanı sevgiyle yeşerteceğine inandımı kalbin?' Dedi Hazal.
Oysaki bilmiyordu, Çınar'ın onun yaralarına deva olmak için türlü çözümler aradığını.
"Bir çiçeği bile büyüten sevgi, seni yeşertmezmi? Sen kendini buz kalpli zannediyorsun, etme Hazal. Ben ateş olup eritirim o buzluğu. Yeter ki sen bana izin ver. Sev bu kalbi."
Elini uzattı ona, Çınar. Bir süre baktı eline Hazal. Sonra ise beklenmedik bir şey yaparak tuttu elini.
Gülümsedi Çınar. Gerçektende buz ve ateşti ikisi. Çınar'ın sıcak elleri onun buz kesmiş elleriyle birleşti.
Sıkıca tuttu o eli Çınar. Buzları kırıp eritmek istedi. Sarıldı ona. Yaralarına deva olmak istedi. Saçlarına öpücükler kondurdu. Sevildiğini bilsin istedi.
Çınar, çok güzel sevdi onu.
Hazal, uyum sağladı bu sevgiye.
BÖLÜM SONU...
SELAMLAARRR mükemmel ötesi bir bölümle geldim sizlere. Kavuşturduk bazı aşıkları. 🤭 Bu bölüm kavuşmalı bol aşklı bir bölümdü. Ama diğer bölüm için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Normalde iki hafta aralıkla atacaktım bölümleri. Ama haftaya 18 mart. 18 mart'a özel bölüm yazayım istedim. Bu yüzden haftaya bir gün 9. Bölümde gelecek. Alev ateş bir şekilde operasyonda okuyacaksınız kadupul timini. Hazal ve Çınar sizcede çok mükemmel değillermi? Acaba aşkları devam edecekmi? Bunu diğer bölümde okuyacağız. Şimdilik hoşçakalınnn
Öpüldünüz 🦋🌿
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |