
Epeyce çocuklarını özlemişti Cavit. Tuncay'ın söylediği şey aklına geldi. Okulun tam karşısında ki fabrikanın arkasına arkasına saklanarak doya doya seyretme arzusu duydu çocuklarına Cavit. Halk arasında buranın ekmek fabrikası olduğu söyleniyordu ki yalnız Cavit, bulaştığı bu lanet olası kumar yüzünden daha önce eski bina olup ve belediyenin burayı yıkarak fabrika kurduğunu hiç fark etmemiş kendi hayatına dalıp gitmişti. Kasaba halkı bazen kendi aralarında konuşurlar<<Bak tam istanbul'un göbeğinde ne güzel bir fabrikamız oldu>> diyerek gülüşüyorlardı.
Okul zilinin uzun uzun çalmasıyla birlikte üzerine hücum eden çocuklardan kaçarak fabrikanın arkasına saklanan Cavit; kalabalığın arasından birbiriyle şakalaşarak gelen oğullarına uzun uzun baktı.
Karşıdan gelişlerini gözleri dolu dolu izleyen Cavit, onlara görünmemek için hemen yolun karşı tarafına geçti.
Yine ayakları onu Beyoğlu'nun arka sokaklarına götürdü ve ve kumarhane piçlerinin karşısında nasıl dalga geçip eğlendiklerine tahammül edemeyerek sıkıntılı bir şekilde tahta sandalyeye oturdu.
Biran ayakkabısının bağlarının çözülmüş olduğunu fark etmişti Cavit. Alçak Topik'in alaycı bakışlarına aldırmadan yönünü başka tarafa çevirdi ve pencerenin önünden geçen kuşları seyretti. üzele
-Ah özgürlük! Şu kuşların tabiat aleminde nasıl cıvıldadığına bakıyorum da Ekrem.
Karşı masada çayını höpürterek yudumlayan Ekrem , hemen tahta sandalyeyi çekip Cavit.'in yanına oturdu ve Cavit.'i uzun uzun seyretti.
Cavit yorgundu suskundu. Çaresiz bakışlarıyla pencereden görünen masmavi uçsuz bucaksız gökyüzünü büyük bir elem ve kederle seyrediyordu.
Ona çay ikram etmek isteyen arkadaşlarını reddederek bir sigara yaktı.
-Kuşlardan söz ediyordun dedi Ekrem.
-İmreniyorum onlara Ekremciğim . Nasılda dertsiz tasasız bir şekilde süzülüyorlar sema da değil mi?
Herşey düzelecek Cavit bekle.
Yine belki bir umut ışığı yanar diye arkadaşlarına el hareketi yaparak kumarın o pis ve iğrenç alemine dalıp gitti saatlerce Cavit. Her papaz gelişinde lanet, her papaz gelişinde iğrenç ve alçak Topik'in her defasında yüzsüzlük yaparak kıs kıs gülmesine dayanamayıp yönünü başka tarafa çeviren Cavit, nasılda büyük bir hırs ve soytarılıkla kağıtları masaya bir bir atıyor, her kağıt atışında iğrençleştiğinin farkına nasıl da varıyordu.
Sonradan kendisine ikram edilen çayın soğuduğunun bile farkına varamamıştı Cavit. Etraftaki insanların bir kısmı karşı masada oturuyor, bir kısmı da etrafında fırıldak gibi dönüyordu. İçtiği sigaradan ağzı zehir gibi olmuş, küllükteki izmaritlerinin bile devirdiğinin farkına varamamıştı.
-Her defasında bunu alışkanlık haline getirerek eline kürek ve süpürgeyi alan Topik'e Rüstem engel oldu ve onu yavaşça itekledi.
-Daha sonra Topik lütfen
-Çekil lan şurdan zevzek
-Cavit ağabeyimizin dikkatini dağıtma şimdi.
Yüzünden akan terleri bir mendil yardımıyla silerek pes etti. ve kendini tahta kapıdan dışarı attıCavit.
-Gel lan buraya pis herif! pez...
-Nasıl kaçtı bak si... gavatı...
Kumarhane piçlerinin yine aşağılık bir şekilde hareket çektiğini gören Cavit, görmemezlikten gelerek denize doğru yol alıp iskeleye vardı.
************
Kasabada kii insanların tamtakır maskarası olmuştu Cavit, Epeydir kumarhane de dönen laflar çok canını sıkmıştı onun. Reis'in söylediği şeye kulak vermediği için bayağı bir can sıkıntısı yaşamış ne yapacağını şaşırmiştı artık.
Yaşadığı pişmanlıkların kaybettiği o güzel yılların acısını hayat ondan elbet çıkarmıştı ama Hatice'nin ondan iyice büsbütün derinden yıkmıştı Cavit'i.
Bu koca istanbul'da tek başınamıydı Cavit? Ve yıllardır onun beynini kurcalayan Şehriban'ın onu terk etme sahnesiydi.
Bir gün herşeyi öğrenip ondan uzaklaştığını düşünüyordu. Bu deli adam bu koca dünyada onsuz bir hayat geçirecek sürekli beyaz gelinciğinin yollarını gözleyecekti. .
Yıllar önce...
O küçük ve daracık evde bir tane kadın ve üç oğluyla yaşıyordu. Cavit. Yıllar önceki ve şimdi ki adam yani o sefil adam Cavit. Şimdi sadece o fabrika vardı özlemini tazeleyeceği çocukların. İlk zamanlar avluya girdiğinde çocuklarını avluda gören Cavit, Hatice'nin o iğrenç ve boğucu sesiyle irkilip
Berat,Siraç,Miraç çabuk içeri girin diye bağırdığını duyar gibi oluyor, o lanet karının sesi kulaklarında yankılanıyordu sanki.Z
Ve bir akşam sularında saat 19.30'du Cavit iskeleye çıkıp birasını yudumladığında.
Cavit'in üzerindeki elbiselerden sızan sigara kokuları , iskeleden geçen insanlar fark etmiş olacaktı ki
<<Öff ne iğrenç bir adam >> diyerek uzaklaşıp kayboldular. Her tarafta yuvarlanan o pis pasaklı çocuklar zayıf ve çelimsiz elleriyle balıkların ağlarını toplamaya çalışan balıkçılar, bir tarafta kuru otların bulunduğu ve bir taraftan da bol yeşilliklerin olduğu zengin ve mütevazi insanların geniş bir alana yayıldığı koca istanbul...
Zihninde karmakarışık düşüncelerin olduğu hiçbirşeyin onu mutlu edemeyeceği dünyada yalnız kalan bir adamdı o. Her ilerleyen zaman safhasında yeni ırklar , yeni insanlar tanımış , ve uzakta semada kaybolup giden karmakarışık İstanbul'u seyretmeye bile Cavit'in yorgun beden i buna dayanamıyordu artık.
Hüzünlü bir yaz akşamıydı. Ne çok yaz yağmuru yağmıştı bu koca şehirde.<<Bu sene hep yağmurlu geçti İstanbul>> dedi, kendi kendine söylenerek. Tabi gökyüzünden yanağına konan küçük bir su damlasını fark ettiği ana dek.
İskelenin yan tarafında gezinen zarif ve alımlı kadınlar, karşıda kız kulesi. Bunlar da değil di Cavit'i mutlu eden sadece Şehriban sultandı Cavit'in hevesi. Sevdiği kadının uçuk kaçık parmaklarından oluşan beyaz ve narin ellerini tutmuyorsa bu ebedi ve manevi güzellik Cavit'i ne kadar mutlu edebilirdi ki.Zaman gelecek buna da alışacaktı belki Cavit. Aklı sıra kurduğu uçuk kaçık hayaller hiç de gerçek olmuyor, her geçen ömür onu tüketmeye yetiyordu.
Bir kayalığın tepesine çıkıp saatlerce denizi seyretti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 293 Okunma |
134 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |