
İki tane uzun boylu adamla ve sırtımdaki ağır yüklü bir çantayla çıktım o dik ve yamaçlı tepeyi. Geriye dönüp baktığımda koca ve sonsuz bir parlaklık gördüm. Sanki üç-beş tane kanatlı meleği andıran küçük çocuklar parmaklarıyla işaret edip bana o parlaklığı gösterdiler.
Sadık Reis, Cavit'e dönerek onun bacağını nasıl endişeli bir şekilde salladığını fark etti ve ona bir sigara uzattı.
-Bu tedirgin hava zamanla düzelecek Cavit, dedi.
Gördüğün rüyayı hayra yor. Okanatlı meleklere benzettiğin çocuklar sana müjdeli bir haberi sunuyor. Sen kumar illetinden kurtulacaksın. Al iç bunu seni kendine getirir.
Sadık Reis, arkadaşının bardağına oldukça demli bir çay doldurdu ve önüne de barbunya salatası koydu. Poşetin içindeki küçük kızarmış ekmekleri Cavit'in önüne koyarak yemesi için işaret etti.
Cavit , yine tedirgin bir eda takınarak Reis'e şöyle dedi.<
-Peki ama reis. Neden daha önce olumsuz konuştun da...
Sadık Reis,Cavit'in tedirgin havasını fark etmiş olacaktı ki ona metanetli olması gerektiğini söyledi.
-Bak Cavit.Ben onu senin bir an önce kısa yoldan dönmeni söylemiştim.Aldırış etmedin bana. Gün ışığına çıkacaksın bir gün elbet.
-Peki Reis acaba bir gün ışığına çıkarsak seninle denizin karşısında uçurtma uçuralım mı? Mavi gözlü kızın karşısında ne dersin?
-Uçurtma özgürlüğe açılan en güzel simgedir Cavit. Neden olmasın?
Cavit, pencereden dışarı baktığında yüzü bembeyaz kızlara benzetmişti sanki o toz bulut kümesini.
O beyazlıklara uzun uzun bakan Cavit, yaşadıkları ve yaşayacağı herşeyin arasında uzun bir köprünün olduğunu ve o köprünün üstünde sadece bu yalnız adamın yaşadığını düşünüyordu kendince. Sanki köprünün altındaki yoldan geçen adamlar düş evreninin kahramanları Cavit ise bu düş evrenini rüyasında gören zavallı bir adamdı. Ya o kapı Cavit'e açılacak ya da o kapı Cavit'in suratına kapanacaktı.
Ve bir gün gelecek belki o mavi gözlü kız Cavit'e <<İşte mutluluk seni de buldu Cavit>> diyecek hadi gel sonsuzluğa açıl diye seslenecekti.
Beyaz beyaz belirecekti o kayıklar ta uzaklardaki ufuklarda. Sanki bir motif gibi süsleyeceklerdi mavi gözlü kızın çevresini.
Bütün bunlar güzel nimetlerdi Cavit için.Fakat hayatta ikisinden birini kaybetmek te vardı.
Vazodaki çiçekler solacak ,çekmecedeki bütün mektuplar yetim gibi kalacaklardı. Hatta o mum ışığında yemek yenilen o tatlı güzel anılar. Hepsi maziye gömülüp gidecekti. Demek ki bu şehre aylarca belki yıllarca yalnızlık sisi çökecek , ağır bir sancıyla uyanacaktı Cavit her sabah.
Kolu kanadı kırık bir kuş gibi çırpınacaktı her defasında onu görebilmek uğruna bütün şehri altüst edecekti Cavit. Ya köşeyi dönen bir kız veya da parkta kitap okuyan bir kız.
Her gördüğünü o sanacaktı Cavit. Artık herşeyi ihmal edecekti. Sadece Şehriban'ın o çok sevdiği leylak bahçesi hariç. Her defasında oradan geçerken onları büyük bir özenle koklayacak , radyoda onun sevdiği müzikleri dinleyecekti ve buruşturularak fırlatılıp atılmış gazete sayfaları.
Parkta onun sevdiği meşe ağacına yaslanarak söyleyecekti onun en sevdiği şarkıyı Cavit.
-Hayalimde şırıl şırıl akan bir çeşme var Reis.O çeşmeden su içiyorum . Hani masallarda herşey gerçek dışı olur ya .O suyu içtikten sonra hayatım birdenbire değişiyor ve farklı bir Cavit oluyorum sanki ve şehribanımla birlikte mutluluğa doğru koşuyorum.
Cavit önüne gelen mantarlı sote ile barbunya salatasını büyük
bir iştahla yedi. Daha sonra büyükçe bir dilim karpuzu midesine götürdü. Sessizce çayını yudumlarken köy meydanının göbeğinde halı yıkayan kadınlar geldi Cavit'in aklına. Sonra bu kadınların derenin karşısında nasıl bir sofra kurduklarından bahsetti.
-Çocuktum o zamanlar reis. çok iyi anımsıyorum.Mahalledeki çocuklar hep çelik çomak oynuyordu. Bana da oynamak için ısrar eden çocukları reddeder, elime poker kağıtlarını alır onları evire çevire saatlerce oynardım.
Rahmetli annem benim elimden onları alıp bir köşeye fırlattığında kendimi yerden yere atar avazım çıktığı kadar ağlardım.
Bazen de nasıl o tavuğu kovalayıp kesmek isterdi babam ile dayım. Ben onlara tepki gösterdiğimde bana şu cevabı verirlerdi ikisi de.
-Öyle söyleme yavrum . Beyaz et iyidir.
Dayım da çok sinirlenir di eline o kumar kağıtlarını aldığımda bana hep suratını asar , kaşlarını çatarak şöyle derdi.
-Oğlum kötü şeyler onlar Cavit.Bak gel seni tiyatroya sinemaya götüreyim.
-Hatta yine bir gün akşam yemeğini yeyip sedirin üstüne oturduğumda yine o kumar kağıtlarıyla meşgul oluyordum. O kadar kalabalığın içinde kamburu çıkmış buruşuk suratlı çelimsiz nenem eline aldığı oklavayla eline vurmasın mı?
Ah o acıyı nasıl unuturum.
Sadık ,Cavit'i pür dikkat dinlerken boşalan bardaklara demlice bir çay doldurdu. Sormak istediği birçok soru kafasında bir sürü soru işareti vardı.Cavit'in zihninden geçen şey onu bir türlü sakin bırakmayan o kumar belasıydı. Zincirlerle tutsak olmuştu sanki o pis kumar illetine. Huzursuzdu, uykuyla uyanıklık arasında bir gerginlik yaşadı.
Göz kapakları yavaş yavaş kapanıyor, daha sonra silkelenip uykunun esiri olmamak için kendini zor tutuyordu.
Karşıdaki minareden gelen ışığa bakarken hiç görmediği evrenin derinliklerinde kaybolup gitti sanki. Denizin ta uzak diplerindeki minareden gelen ışık acaba bir kurtuluşun habercisi miydi?
Cavit bu tabiat alemindeki herşeyden küçük küçük anlamlar çıkarırdı hep.Tıpkı çocukluğundaki gibi.
Sarı bilye mutluluk, beyaz ayrılık , kırmızı ise kavuşmaktı sevgiliye. Hiç uyanmak istemezdi Cavit sabah uykusundan. Ta ki annesinin sesini duyana dek. Bazen annesinin sıcacık kucağına uzanır ve ona şöyle derdi.
-Anne ben senin bu lavanta kokulu kucağını hiçbir servete değişmem.
Rahmetli annesi Cavit'e hep öğüt verir ona ileride hep iyi şeyler yapmasını tavsiye ederdi.Ona ileride çok iyi bir büyükadam olması gerektiğini söyler ve önüne sıcacık bir papatya çayı koyardı.
Cavit ise bu sözün üzerine hep annesinin karşısında mahçup yalnız ve çaresiz bir şekilde dururdu.Boğucu karanlık bir sisin içinden geçer gibi hissediyordu kendini Cavit. Sanki başına geleceklerden haberdarmış gibi suçlu suçlu duruyordu annesinin karşısında.
-Kaç yıl oldu mezarına gitmiyorum Reis. dedi Cavit. Onun verdiği vaatleri yerine getiremedim ben.
Sadık'ın gözündeki küçük damlacıkları fark etti Cavit.Gözlüğünün camından elini içeri sokup hafifçe silmeye çalıştı.
Sadık'ın gür saçlarından bir parçası yüzüne dökülmüş bir tarafı da beyazlamıştı. Yılların yıprattığı bir adam duruyordu karşısında. Çayının soğuduğunu fark edip tazelemek istedi Cavit. Yalnız Sadık ona işaret ederek oturması gerektiğini söyledi. Şimdi gecenin bu sessizliğinde tatlı bir yorgunluk çökmüştü ikisinin üzerine de.
Sadık'ın ikram ettiği sıcak çay ona iyi gelmiş, iyice bir gevşemişti Cavit. O uzun konuşmanın ardından gelen kısa bir sessizlik bir tatlı hüzün ve özleyiş...
Nasıl da bir derenin akışı gibi hızlı hızlı akıyordu zaman. Bır koltuğa oturup saatlerce tavanı seyretti Sadık Reis.
Sanki gençliğindeki günlerin özlemiyle yanıp tutuşmuş gibi tavanı nasıl seyrediyor, o elemli bakışları nasıl da yerini küçük damlacıklara bırakıyordu.
Cavit'in içinde yıllardır biriktirip sakladığı kötü hadiselerin yerini bu adamın ona verdiği teselli dolu sözler ve sıcak bakışları bırakmıştı. Sadık'ın onu koruyup ona bir evlat sıcaklığı gibi yaklaşması Cavit'in nasıl da hoşuna gidiyordu ve içinden kalbine doğru akan sıcacık bir meltem esintisi.
Dışarıdaki havayı yenecek kadar taze ve tatlıydı. Büyük bir huzur serpmişti Cavit'in yüreğine.Çocukken mutfaktan gelen taze ıhlamur kokularını hissetmişti sanki bir anda.
Tekrar o anı yaşar gibi oldu Cavit. Saate baktı. Gecenin tam 2siydi. Gözlerini ona çevirdiğinde Reis'in uyumuş olduğunu fark etti. Küçük bir battaniyeyle üzerini örttü ve kendisi de yer yatağına uzanıp sabah ki yiyeceği taze yumurta ve köy tereyağını düşündü.
Birkaç gündür sürekli sivrisineklerden uyumayan Cavit, deliksiz bir şekilde uyumak için kafasını yorgana gömdü.
Ve yine çok uzaklara gitti Cavit; büyükannesinin söylediği o yalancı söz aklına gelmişti.
Uyumayan çocukları kediler yermiş.
Cavit bir o yana bir bu yana dönerken sanki başında kumarhane piçleri varmış gibi sıkıntılı bir şekilde onlara hareket yapıyordu.
-Gidin burdan piç kuruları Gidin artık pis sivrisineklerden sonra şimdi de siz mi çıktınız benim başıma.
Gözlerini kapatıp yıllar öncesini hatırladı Cavit, ve büyükannesinin hayalini görür gibi oldu yine. Büyükannesinin baş parmağını dudaklarına götürüp ona
-Uykucu baba uyuyamayan çocukları çuvala koyup götürüyormuş. şşşş dediğini anımsar gibi olmuştu sanki....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 293 Okunma |
134 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |