
Sağ barikatların olduğu yere park etti arabayı Cavit. Boş boş etrafa bakarken düz bir arazinin olduğu yere geldiğini fark etti. Boş arazide koyun sürüleri diğer tarafta yüzleri leş gibi olmuş çingenler geziniyordu. Bir çocuk yığınının arabanın etrafında gezinip durduğunu gördü Cavit.
-Hey ne yapıyorsunuz siz?
-Cavit, pis kumarbaz Cavit.
Cavit sinir uçlarının fişlendiğini fark edip hemen çocukları kovalamaya başladı. Arazinin diğer tarafında koca bir tencerenin içinde ayran yapan kadınları gören Cavit, hemen o tarafa koşup yanlarına gitti.
-Bu çocuklar beni nerden tanıyorlar?
Kadınlar Cavit'in yüzüne bakıyor , cevap vermeden suratlarını çeviriyorlardı.
-Çok ilginç dedi Cavit.Herhalde kadınlar ,Türkçe bilmiyorlar.Kendini Robinson gibi hissediyordu sanki Cavit.
Yalnızlığa çok ihtiyaç duyduğu için buralara kavuşma düşüncesine heves duyuyordu.
-Yuh vallahi dedi Cavit. Kumar tutkunu olduğum istanbul köy mahallelerine bile duyulmuş.Elindeki koca bir şişeyi devirerek yine kendi kendine söylendi Cavit.
-Bu gidişle daha ne bo... lar yiyeceğiz.
Vücudundaki bütün toksinler dökülmüştü sanki.Kafasında yaptığı bütün çılgınlıkları yapmaya karar verdi Cavit.
Bağırıp naralar atıyordu.
Koca bir yaygara kopartmasıyla birlikte etrafındaki insanlar vesveseye tutuştu.
-Heey...Bu şehri yıkarım bana pis kumarbaz diyenlere , pis sivrisinekler.
Ve kalabalık kadın grubu...
-Biraz az iç pis sarhoş.Öğk leş gibi kokuyorsun. Vücudundaki bütün sigara kokuları geliyor burnumuza. Hatta ayaklarının kokusu bile öğk!
Neden bu insanlar bana bu kadar düşmandı sanki. diyerek birasını fondiplemeye devam ediyordu Cavit.
Sesi kurumuş vücudu gerginleşmiş bir şekilde tepenin öteki yamacına giderek orada oturup koyunları ve inekleri seyretmeye karar verdi.
Büyük bir hışımla esen rüzgara kendini bıraktı ve kollarını iki yana açarak avazı çıktığı kadar bağırdı.
-Hey ! bir gün karşınıza değişik bir adam olarak çıkacağım bu şehrin insanları.Artık eski Cavit değilim ben.
Sonra kafasını gökyüzüne kaldırıp neşeli bir şekilde uçuşan kuşlara baktı Cavit.
Sizde dinleyin ey kuşlar. Birgün gelecek siz bana imreneceksiniz. Aynaya her baktığımda değişik bir adam göreceğim ben diyerek bir sigara yaktı Cavit.
Sigarasını içerken arkadan gelen ayak seslerini hisseden Cavit, dönüp arkasına baktığında çobanın bu tarafa yürüdüğünü fark etti.
-Adın ne senin? dedi çoban gülümseyerek .
-Cavit diye karşılık verdi.
Aklını başına al Cavit. Uçurumun kenarında duruyorsun.Doğarken ağlarmış çocuklar dünyada göreceği günler için, bazen karamsarlığa düştüğünde yeni bir güneşin doğmasını bekleriz kimbilir belki de...
Cavit, çobanın sözünü keserek omzuna bir el attı ve şöyle dedi.
-Demek sıkıntılı olduğumu sende hissettin çoban efendi.
-Benim doğacak güneşim çok uzaklarda . Kaf dağının arkasında.
-Olumsuzluklara uzak ol Cavit. Hayatın sana ne beklentiler getireceği belli olmaz.
Yanlış düşünceler, kötü inanışlar, öfke , korku, iğrenç laf atmalar ve daha başka herşey Cavit'in umutsuzluk güllerinin filizlenmesine yetmişti.Hayatın her ilerleyen safhasında mesafesiz yürüyüşler yaparak yanlış bir yola saptığının farkındaydı.Hayatın gizli şifresini çözmek istiyordu Cavit.
Alev alev yanan bir cehennemin içindeydi sanki. Korkunç yükseklikte bir dağın volkan gibi patlayıp her tarafı yok ettiğini hissediyordu sanki Cavit.Bu kadar yürekli miydi acaba bu acımasız hayatın karşısında savaşacak kadar, kendini hiç de cesaretli hissetmiyordu.
Yolda yürürken artık yönünü bile şaşırır gibi oluyor, ayakları korkunç bir şekilde sızlıyordu.
-Şu karşıdaki kızıl semaya bak Cavit dedi çoban, parmağıyla işaret ederek, ona bakarak elini aç ve Allah'tan yardım dile. Gerçek dost o'dur sadece.
Cavit'in kafasını kaldırıp kızıl semaya baktğında kızıl semanın kendine gülümsediğini fark etti ve ellerini açıp dua etti Allah'a.
Yüreğinden gelen her ses ona hayallerine kavuşacağı günlere dair yeşil ışık yakar gibiydi sanki Cavit'e.
Sıradan insanlara ve boş laflara sırtını döndü Cavit. Sadece ona sığındığında gönül evrenindeki bütün çiçeklerin yeşerip daha bir canlandığını fark etti . Sanki kelebekler daha parlak daha renkliydi.Kuşlar daha bir neşeyle cıvıldıyor rüzgar daha
bir tatlı tatlı esiyordu sanki. Gökyüzünün mavi kanatlarını açarak onu evladı gibi bağrına bastığını yerdeki toprağın daha bir canlandığını fark etti Cavit.
Küçücük bir kabuktan çıkıp gördüğü en güzel dünyaydı bu.
-Sana çok yakınım ulu Allah'ım
Hayatı gördüm ve yaşadım
Tüm varlığım ve inancımla senden bir yardım bekliyor, ellerimi açıp sana dua ediyorum.
Çoban ile Cavit'in konuşmaları epeyce sürdü.Hatta çoban küçük bir gazete kağıdına serilmiş çörekleri önüne sererek Cavit'e yemesi gerektiğini söylemişti.
Cavit ile çoban büyük bir iştahla çöreklerini yerken yüzlerini rüzgara gerip hafif hafif gerildiler.
Karşıdaki ufuğun kızıllığı daha bir anlamlı bakıyordu Cavit'in gözüne. Gülümseyen bir insan portresiydi bu sanki. Karşıdaki beyaz evden yaşlı bir kadının çıkarak ağır ağır adımlarla tavuklarının yanına gittiğini görüyordu.Cavit daha ileride yine yaşlı bir adam ile kadının kolkola girerek yolun karşı kaldırımda nasıl dolaştıklarına göz gezdirdi.
Ve yine arabasından inen genç bir kızın elindeki poşetlerle nasıl hızlı adımlarla evine götürdüğünü fark etti Cavit.
Tabiatta yaşanılan herşeyi büyük bir hayranlıkla izlediler ikisi de. Her akşam gün batarken bu iki yaşlı çift kaldırım köşelerinde böyle ağır ağır yürürler Cavit dedi Çoban.
İçinde bir düşünce alemi pençeleşti yine Cavit'in. Sahi bu ilahi aşk rabbine ulaştığında kabul edecekmiydi duaları mı? dedi.
Umut bir inaniş mı yoksa yitirilen düş müydü acaba? Her mevsim geldiğinde onun tadını duyabilmek her yenilen meyvenin mayhoş kokusunu hissedebilecek miydim?
İçli bir tatlı tebessüm belirdi dudaklarında.
Şehrin oksijenini derin derin içine çekerek kendini yeşilliklerin arasına bırakıp uzanıverdi. Yerdeki beyaz papatyalardan birini koparak gömleğinin cebine taktı. Dünyadaki bütün haksızlıklara meydan okuyarak yaşamak istiyordu Cavit.
Hayat nasıl da küçük bir alevle başlayıp yakmıştı Cavit'in masum yüreğini.
Bir kemanın tellerinden çıkan acı bir senfoniymiş meğerse hayat dedikleri şey.Her seste Cavit'in yüreğinde derin yaralar açıp onu içli içli ağlatmıştı.
Neden hep dünyaya pembe gözlüklerle bakmıştı ki Cavit; anlamsız bir şekilde dudağını büküp alaycı bir tavırla semaya gülümsedi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 293 Okunma |
134 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |