
Bir cumartesi sabahıydı.Telefonun çaldığını hissetti bir an Cavit. Bu yeni telefonuydu Cavit'in.Ona Sadık reis hediye etmişti.Eski telefonunu kumarhane piçleriyle kavga etmekten olsa gerek nerede kaybettiğini bilmiyordu. Hatta bazen o alçak Topik'ten bile şüphelenir olmuştu.Hemen elini telefona götürüp yeşil düğmeye bastı.
Telefondaki sesin oğlu Siraç olduğunu anlayan Cavit, teknenin içinde dolaşmaya başladı. Gözleri sevinçten fıldır fıldır ediyordu Cavit'in.
-Siraç sen misin oğlum? Arayacağını hiç tahmin etmiyordum. Nasılsın?
-Senin sesini duyunca daha iyi oldum baba. Annemden gizli arıyoruz biz. Kardeşlerim de yanımda. Bak telefona onları da veriyorum.
Cavit'in yüzünde mutluluk gülleri açmıştı sanki.Kendini Sadık Reis'in koltuğuna atarak uzun uzun çocuklarıyla sohbet etmenin doyumuna vardı. Dakikalarca, saatlerce onları çok sevdiğini ve onları en kısa zamanda kavuşacağı anı iple çektiğini söyledi Cavit.
Siraç , köye gitmeden balkona bıraktığı zarfın yerini babasına söyledi.
-En kısa zamanda gideceğim oraya Siraç. Kardeşlerine selam söyle bir isteğiniz var mı benden?
-Senin mutluluğun babacığım.
Gözlerini yine semaya diken Cavit, kuşlara bağırarak şöyle dedi.
-Hey kuşlar!Serin serin esen rüzgar!Ve benim aşık olduğum o kız mavi gözlü kız!Sende dinle.Hepiniz dinleyin. Çocuklarımın sesini duydum ya bu bana yeter.
Teknenin merdivenlerinden gelen gürültüyü hisseden Cavit, elinde koca bir kovayla gelen Sadık reis'i görünce sevinçle yanına koşmaya başladı.
Balık tuttum Cavit!Ah parlak parlak !Gıcır gıcır! Bak şu kuzucuklara hele.
-Bırak balıkları Reis. Siraç aradı oğlum. Yaa!dedi şaşkınlıkla Reis.
Cavit, kovanın içindeki hamsileri eline doldurup Sadık Reis'e şöyle dedi.
-Bereket bunlar bereket. Hadi yine devirelim rakıları Reis. Bu anı kutlamasam ölürüm vallahi!
Sadık , Cavit'in eline beyaz zarf tutuşturarak şöyle dedi.
-SanaŞehriban'dan mektup gelmiş Cavit. Oku bakalım ne yazıyor?Merak ettim doğrusu.
Cavit, şaşkınlıkla zarfın içini açıp okumaya başladı.O tertemiz sayfada işte şunlar yazıyordu.
Her mısrada gözyaşına yenilen Cavit, kağıdı okuduktan sonra teknenin camından dışarı fırlattı.
-Güneş ne zaman doğarsa ben yokum, batarsa da yine ben yokum artık Cavit. Ne zaman sabah ne zaman akşam olursa da ben yokum. Artık tan yeri ağardığında yüksek tepelere çıkıp denizi seyrettiğimiz günlerde mazide kaldı. Tabiatın kokusunu hissettiğin zaman bu da bensiz olacak dallarda bensiz tomurcuklanacaktır Cavit.Sana sonsuza kadar mutluluk diliyor ve bundan sonraki hayatında bensizliğe alışmanı temenni ediyorum. Bu şehri koca bir hüzün kapladığı zaman söylediğin yalanları hatırla gözyaşına aynada bak ve kendini daima sorgula.
Bu şehrin havasını soluğuna çektiğinde kırılıp parçalanan tüm hatıralarımızı hatırla.
Ben bütün anılardan sıyrılıp elimi eteğimi çektim ve kendime yeni bir hayat kurdum Cavit.Seni de yeni hayatınla başbaşa bırakıyorum.
Ben seni hiçbir servete değişmeyecek önüne çıkan hırçın dalgaları yenecek kadar sevmiştim oysa Cavit.
Yalanlarla dönen hayatını sana bırakıyorum . Onlarla yüzleş. Bu şehirden sürgün ediyorum Cavit, sakın beni bir daha arama.
Hoşçakal...
Cavit dolaptan rakıları kaptığı gibi tahta masaya oturttu ve elleriyle yüzünü sımsıkı kapattı.
Oysa ki Sadık reis ne kadar soytarılık yapsa da onu güldürmeyi başaramamıştı.
İkisinin de gözlerindeki ışıltı birden yok olmuş sarı donuk bir renge dönüşmüştü sanki.
Artık ne o nede bir başkası olmayacaktı. Bazı şehvet düşkünü kadınların palmiye ağaçlarının arkasına saklanarak göz kırpmaları da hayali bir imgeden başka birşey olamazdı.
Romantik aşk melodileri ve çarpuk çurpuk laf atmalar, artık hiçbiri Şehriban'ın umrunda bile değildi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 293 Okunma |
134 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |