
İmam İzzet bey bir gün Kilis'te dolaşırken dönemin en zengin en mütevazi adamlarından olan Eşref beyle karşılaşır.
Babası vefat ettikten sonra hayatı altüst olan Eşref bey babasının vaziyeti üzerine bütün mirasının ona kaldığı bilinir.Çok uzak ülkeden getirttiği hekimlerin bile bu ağır hastalığı yenemediği sonunda zavallı adamın titreme nöbetlerine tutularak vefat ettiği herkes tarafından bilinir.
Sonuna kadar direnmişti hayata sımsıkı tutunarak .Zavallı Eşref bey yaşlı bir anacağızla kaldı yapayalnız o koca dev evde. Şimdi hayat a atacağı adımda yeni bir adımda yeni beklentileri vardı Eşref bey'in.
Eşref bey'in babasının herkes tarafından sevilen takdir edilen bir adamdı ki Adanada ki cenazesinin bir mahşer yeri kadar kalabalık olduğu söylenir. Hatta Beykoz'da çok laf kalabalığı yapan yine o adam atılır herkese şöyle der, ellerini birbirine çarpardı.
-Yerler gökler ağlarmış cancağuzum.Ne kadar severlermiş bu adamı bilmem ki cancağuzum. Vallahi de billahi de...
Şimdi onun yerine imam izzet bey geçtuu! Haydi buyrun ! Güneş batacağı zaman hergün çıkar giderim o çeşmeye gardaşım. Babası onu tozlu yoldan geçen herkesin kana kana içmesi için yaptırmış ve herkesin saygınlığını kazanmış bir adamdu gardaşlar!Ne hocalar ,hekimler, nede üfürükçüler ah! ah!Hiçbiri derdine derman olmadı.
Taa yurt dışından hekim getirmişler gardaşım ama nafile...
Eşref bey'in Cavit'e yazdığı mektup Cavit'i oldukça duygulandırmıştı.
-Ya sen Ankara'ya gel, ya da ben kavuşayım sana ve o şehre Cavit.
Hatta mektubun sonuna da şunları eklemişti Eşref bey.
-Sana yardım edecek bu sefer uçurtma uçuracağız o mavi gözlü kızın karşısında. Sen ben ve Sadık Reis. Hatta o sevimli çocukların da olacak yanımızda.
-Beraber uçuracağız bekle o gün gelecek.
Cavit bu mektubu dolabının en gizli köşesine saklayıp üzerini beyaz bir örtüyle kapattı. Daha sonra dolabını özenle kilitleyerek yönünü serçelere döndü.
-Bak serçe dedi.Yine mutlu bir haber geldi. Mutlu oldun mu?
Pırrr diye havalandı serçe. Pencerenin önündeki yemler koca bir saman yığını gibi etrafa savruldular...
**********
Bir Osmanlı hatırasıydı İzzet bey'in yaptığı o ahşap tasarımları . Soğuktan donmuştu yatağın içinde Cavit.
Kalkıp nargilesini derin derin içine çekti. Eşref'in en iyi arkadaşıydı İzzet.Sanki bir kral gibi tevazu gösterirdi tüm insanlar ona.Çok çeşitli eserleri olduğu gibi çok ünlü de bir imam adamıydı.
İzzet bey Kilis'te dünyaya gelip kökeni eski Arap usülüne dayanmaktaydı. Kendi gibi nice din adamları yetiştirmiş bu ayinin ateş basma usülü çevresi ve tüm Beykoz halkı tarafından bilinmiş bir gerçektir.
-O kurtulacak ben biliyorum . Onu Allah güçlü kanatları altına alacak daha sonra ona çok etkili bir usül uygulacağım.
-Şöyle edebiyle adabıyla öyle daal mi? deyip elindeki uzun tesbihi saatlerce evirip çevirirdi imam İzzet bey.
Aynaya baktı Cavit dakikalarca, saatlerce uzun uzun seyretti yorgun gözlerini tek bacağını tutarak Reis'in sandalyesine attı kendini.
-Aynı memleketin insanıyız Reis.Et tırnaktan ayrılır mı?Kavuşacağız o aydınlığa . Sonra doğru yolculuk Zekeriyaköy'e doğru.Kadehleri birbirine çarparak kutlayacağız bu günü.
Cavit, İstanbul hakkında bir şarkı mırıldandı ve Sadıkla beraber eşlik ettiler.
-Aziz İstanbuuul!
-Beni sürgün etseler bile kopamam o mavi gözlü kızdan Reis.Zekeriyaköy'e taşındığımızda bu tepeye çıkıp onu seyredecektik. Hatırladın mı?
-Hatırladım Cavit.Hatta beraber uçurtma uçuracağımıza dair söz vermiştik. Hadi gel yine oraya gidip umuda yolculuk için uçurtma uçuralım.
- Biliyorum . Beni bekliyorsun Mavi gözlü kız. dedi Cavit.Büyük bir sevinç ve şevkle tepenin yamacına doğru koştu reis'le beraber.
-Nasil da durgun durgun bakıyor ara sıra nasıl da hafifçe coşşuyorsun değil mi?
-Ah Cavit neredeydin ?Yine beni mi görmekti hevesin.Bak serçeler değil şimdi o mutlu haberi ben verdim.Haydi yamacıma doğru koş koş Cavit! dedi sanki o mavi gözlü kız.
-Ah bir türkü daha patlatalım dedi Reis.
Palmiye ağaçlarının hafif hafif salınışına ve rüzgarın sesine kulak verdiler ikisi de.
Ben kafama koydum Cavit oraya gideceğiz Zekeriyaköy'e dedi Sadık reis.
Cavit palmiye ağaçlarının yanındaki taşa oturarak gizli gizli mırıldandı kendi kendine.
Peki ya Berat ,Siraç Miraç
Bu Beykoz'u oraya mı taşımalı? Yoksa onlardan kalan tek hatıra o koca şeker fabrikasını mı taşımalıydı?
Veya da bahçedeki boş kuş kafesini mi? Yahut ta yerdeki iki misket onlardan kalan tek hatıramıydı acaba Cavit'in gözünde.
Güçsüz çaresiz ve boş bir adam değildi artık.Bir an önce kendini toparlayıp denizin kenarında yüzüne hızlı hızlı su çarptı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 293 Okunma |
134 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |