
Karşı balkondaki küçük mini şortlu bir kızın alaycı sesini anımmsadı biran Cavit, ve vurdumduymaz olmaya çalışarak insanların sesini duymamaya çalıştı.
Deli miyim neyim ben Şehriban deli miyim ? Sokaklara çıkıp bağırıyorum.
Bir labirentin içinde bulamıyorum yolumu .
Ya sessiz bir parkta oturup seni düşünsem
Yada donmuş bir buz adam olsam saatlerce .
Pencerenin önünde
ama bu günleri görmeseydim.
Anlamıştım zaten bir tuzak olduğunu
Deliyim ben deli miyim ben deli deli!
Cavit'in yüksek bir toleransla mahalleye yayıldığı sesi karşıdaki fırsatçı başörtülü kadınların kendi aralarında konuşmasına vesile olmuştu.
-aaa! deli olduğunu kendiside biliyor tabi!
-Ay Allah Hatice'ye sabır versin .
Bir de o fingirdek Şehriban'a Aaaa! Ay!
Güm! Diye bir ses işte o.
Kapılar yüzüne nasılda kapanmıştı Cavit'in.
Ellerini yüzüne kapatıp çömeldi Cavit , ve saatlerce öyle kaldı.
***********
Gökyüzünün kırmızımsı tonu denizin durgun suyuna yansımış , dolunayın suya yansıtdığı o tepsiye benzeyen hali bir gece lambası gibi ortalıkta sokak lambalarının bile aydınlatamadığı kadar canlı , berrak ağaçların yapraklarının yeşilliğe vurmasıyla birlikte aydınlık ve capcanlıydı.
>>Günlerden Çarşambaydı. Gökyüzündeki parlak yıldızlar Cavit'in o tatlı sevgilisinin gizemli bakışlarına benziyordu. sanki. Ne zaman gökyüzünde parlak bir yıldız görse <<İşte Şehriban'ım o beniim >> diyor diğer yıldızları önemsemeyecek bir tavırla yabana atıp sadece o yıldıza bakıp bakıp derinden ve içten bir gülümseme tebessümü gösteriyordu. Etrafındaki ağaçların çiçeklerin ve denizin güzelliğinin bile onun karşısında sönük kaldığını havalı ipek böceklerinin dahi ona ulaşamayacağını her defasında o derin ve sonsuz semaya bakıp bakıp anlatıyordu.
Kolkola girmiş iki siyah başörtülü kadın Cavit'in yanından hızlı hızlı dedikodu yaparak kıkır kıkır gülüştüler.
Cavit, kendi hakkında konuşulduğunu anlamış, aldırmaması gerektiğini söylemişti içinden.Vurdumduymaz olmalıydı.
Hemen suyun karşısındaki karaya çıkıp kendi görüntüsüne baktı. Suya yansıyan bu uzun boylu esmer adamın içinde ne gizli düşünceler vardı. Şahane bir adam olduğunu ve herkes tarafından kıskanıldığını düşünüyordu Cavit. çünkü kumarhaneye katıldığı ilk yıllarda kazandıkça daha çok kazanması kumarhanedeki kumarbazları bayağı bir delirtmişti.
Yediği kayısı çekirdeğini sert bir hışımla denize fırlattı. Bu iki dedikoducu fingirdek kadınların konuştuğu şeye kulak veren Cavit, yine umursamaz bir tavırla kendini gülmeden alamadı.
-İşte bu kıytırık adam Cavit dedikleri, o kızıl saçlı kadın da bunun sümüklü kırıklarından biri.
Cavit kafasını dahi kaldırmadan kadınların bu densiz hareketlerini umursamamış eline aldığı birayı bir hamlede kafasına dikmişti. Daha sonra evlerin birinden çıkıp merdivenden hızlı hızlı inen bir kadın bu iki kadına eşlik etmiş, biraz ilerledikten sonra diğer kadınlar da arasına katılmış, daha sonra kalabalık çoğalmıştı. Kalabalığın arasında ellerinde poşetlerle olan yaşlı kadınlar ve sadece gözleri görünen çarşaflı kadınlar da vardı. Yine kendi aralarında konuşup gülüşen kadınların sesi uzaktan geliyordu.
-Yine yeşil masada kavga oldu herhalde. Baksana yüzü gözü heryanı morarmış, diyerek kahkahalarla uzaklaşıyordu.
Cavit, uzaklaşan kadınların sesine yine kulak vermiş<<yine demleniyor sarhoş>>demelerine kulak asmadan birasını içmeye devam ediyordu.
Belli ki bazı günler evlerin yakın mesafelerindeki evlerle gruplaşıp akşam gezmesine çıkan cemaatti bunlar.
Cavit'in <<kara böcekler>> adını taktıkları bu cemaat grubu ne zaman onu görseler gözünü çevirip hemen karşı tarafa dağılırlardı.
Bazen de ne zaman sahile çıksa ya yüzüne alık alık bakan bir dilenci , ya da küfür edip kaçan iki erkek çocuğuyla karşılaşırdı Cavit.
Bütün İstanbul ona düşmandı sanki. Konuşulan dedikodular büsbütün kasabada kulaktan kulağa yayılmış, bazen kendi kendine sitem eden Cavit'i gören Şehriban, onun omzunu sıvazlayarak teselli etmiş, aldırmaması gerektiğini söylemişti.
-Bunlar boş insanlar Cavit .Senin için önemli olan birtek kişi var o da benim diyordu Şehriban. Bazen züppe takımlarının da kol gezdiği zaman Cavit, bulaşmamak için hemen başka tarafa geçer her zaman yolun karşısında bulunduğu beyaz arabanın arkasında iyice bir demlenirdi.
Cavit, Sadık Reis'in teknesine bugünlük gitmemeye kararlıydı. Çünkü sarhoş olduğunu hissetmiş, gidip bir ağacın altına ceketini örterek oraya kıvrılmıştı.
Sabaha kadar sivrisineklerden başını kurtaramayan Cavit'in gözüne bir yudum dahi uyku girmiyordu.
Karanlığın gökyüzünü bir çarşaf gibi bürüdüğü bu ıssız gecede yıldızların ve dolunayın dansettiğini sanıyordu sanki Cavit.
Anlaşılan kaçırdığı içkiden başı epey dönmüştü onun . Kafasının altındaki yaban dikenlerini sabaha kadar Şehriban'ın tatlı kucağı olarak hayal eden Cavit, geceyi gündüze bağlayan o zaman akışının bitimine doğru derin bir uykuya daldı
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 293 Okunma |
134 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |