7. Bölüm

7. Bölüm

havva uzunoz
turuncureesam

Ben sanırdım ki o Hatice denen cazgır kadın bana arada sırada çocuklarımı gösterecekti.

Şaşkınım doğrusu. Ne bir çiçek , ne bir hediye ne bir tatlı söz hiçbirşey Haticeyi mutlu etmiyordu. Hatta birkeresinde <<Gel seni açık hava sinemasına götüreyim>> dediğimde kapıyı suratıma <<güm>>diye çarpmıştı.

Hatice'ye söylediği o dolambaçlı yalanı kafasında planlayan Cavit, hergün teknede balık ekmek yemekten gına gelmiş perişan bir havayla karısının o gecekondu evinin yolunu tutmuş, yolda kurduğu hayaller onun gözünden sicim gibi yaşlar akmasına sebep olmuştu.

Bu Hatıce denen illet karının bazen rüyasında karşısına dikilip <<Cavit>> diye bağırdığını duyuyor, gece uykusundan fırlıyordu. Yoksa yine süpürgeyi alıp kovalayacak mıydı bu pis kadın beni? Allah onu şerrinden korusun diyordu ama yine de ayakları onu gecekondu mahallesine götürdü. Karısının yemeklerini çok özleyen Cavit, yaşanan günlerin acı matemini unutmamıştı.

Ağır bir rotaydı sanki onun ömrü. İlk önce bir sıcak ailesi vardı şimdi şimdi yalnızlığını paylaştığı Sadık Reis. Bir de herşeyini feda etmeye hazır olan biricik tatlı sevgili Şehriban sultan. u eve diye

Mahalledeki kadınlar Hatice'ye hep şöyle derdi.

-Ah Hatice ah! Nerden buldun bu pis adamı bilmem.

-Anan seni bu günleri veresin diye mi verdi bu adama?

Hatice dizlerini döver ve bir ah çekerdi.

-Bilemedum bacım bilemedum . Çok söyledi anam bu adama vırma diye. Gençlik ateşi işte nerden bileyim gavun değil ki kokluyam.

Gecekondunun o çatlamış merdivenlerinden yukarı çıkan Cavit'in sesini duyan karısı yine kapıyı ona açmamıştı.

Hatice aç kapıyı ben geldim. Bak neler getirdim sana ve oğullarımıza .

-Yürü git burdan !Ben sana demedim mi haram mal sokma bu eve diye.

-Namuslu bir iş buldum kendime . Sor istersen herkese.

Cavit, çocuklarını görmek istemiş , ama Hatice'den iyi bir azar işitmişti.

Elindeki paketlerle kapının tokmağını defalarca çalan Cavit'in kapının açılıpta Hatice'nin süpürgeyi alıp kovalamasıyla son buldu.

-Yerdeki paketlerle alelacele toplayıp oradan uzaklaşan Cavit<<pis çirkef karı>> diye kendi kendine söylenirken mahalledekiler kendi aralarında konuşup gülüştüler, bir kısmı da içeri girip kapıyı kapattı. Bir kısım mahalle sakini de pencereyi Cavit'in suratına çoktan çarpmıştı.

Yolda kurduğu hayaller Cavit'in beynini kurgulamıştı. Umduğunu bulamayan Cavit, Sadık Reis'in konakladığı teknenin yolunu tuttu. Karısına <<Tombili Baykuş Hasan >>diye seslenirdi. Sürekli onlarla piknikte oyun oynayan Cavit, mutlaka çocuklarını mutlu edecek şeyler yapardı. <<Ah bir Lodos rüzgarıydı geldi geçti>> diyerek kendi kendine söylenen Cavit, tekneye vardığında Reis'e ne hesap vereceğini içinden düşünüp tatlı bir tebessüm etti.

*********

Teknede serin serin esen bir klima , karşıda bir derin dondurucu yan tarafta eski bir ocak ocağın yanında Reis'in mutlaka eksik etmediği bir tüp, karşıda küçük bir kitaplık vardı. Sonra yeni alınmış olduğu belli temiz bir plak vardı. Plağın düğmesini yukarı çeken Cavit, sanat müziğinin o muhteşem havasına dalıp gitmişti kendince,

<<At kadehi elinden

Bin parçaya bölünsün.

Dökülsün meyler yere

Hatıralar bölünsün>>

Plağın yanında iki tane üstüste kalın bir kitap çarpmıştı Cavit'in gözüne.

Kitapları inceleyen Cavit; birinin fransızcadan tercüme edilmiş, diğerinin ise eski tarih medeniyetini anlatan bir kitap olduğunu görmüştü.

Sadık'ın kültürlü bir adam olduğunu her zaman söylerlerdi zaten etrafındaki insanlar. Ancak onun batıya özenme tutkusunu da fark etmişti Cavit.

Herzaman kendi medeniyetine uzaktır o. Karadeniz'in en ünlü bir lazlarından olduğunu söylerdi onun için ancak hiçbir zaman kendi şivesini kullanmaz, yemek yeme görgüsü bile karadenizlilere kesinlikle benzemezdi. Onun istediği medeniyet anlayışını Cavit, bir türlü çözemez konuştuğu ve görüştüğü dostlarının ya Arnavut ya fransız ya da italyan olduğu çevresindekiler tarafından çok sıkça takip ediliyordu.

Birara komedondaki zarfı gözüne kestiren Cavit, onu okumakta kararlıydı.

SadıkReis'in yokluğundan faydalanan Cavit, beynindeki sese kulak vererek uzun uzun yakalanmamak hırsıyla etrafı seyretti ve pembe zarfı açıp okumaya başladı.

11. 2. 1990 pazartesi

<<Şubat ayının ilk haftaları Sadık. .

Artık ne yapacağımı bilemiyorum. Yakıtım yok, ocağım bucağım hiçbirşeyim yok.

Köye gidip annemin yanına yerleşmek istiyorum. Artık bu çocuk beni son derece bunalttı. Yemek yemiyor , dışarı çıkartmama izin vermiyor, ilaçlarını içmiyor...

Ne yapacağımı şaşırmış vaziyetteyim Sadık. sürekli o metroda olan olay rüyalarıma kabus gibi giriyor, gece rüyalarımdan uyanıyor, pencerenin çarpmasından kedinin miyavlanmasından bile ürküyorum. Bazen beynimde feci sarsıntılar oluyor Sadık. Gece karabasanlar basıyor evin içinde birşeyler dönüyor gibi.

Ne yapacağımımbilemiyorum Sadık.

Hiçbirşey beni mutlu etmiyor . Gönderdiğin para pek yeterli gelmedi. Yine bir miktar para gönderirsen sevinirim. Ankara!ya döneceğin günleri sabırsızlıkla bekliyorum.

Hoşçakal Sadık kendine iyi bak.

Sevgili eşin Gülser...

Şaşkınlıkla mektubu katlayıp zarfın içine koyan Cavit, Sadık reis'in evli olduğunu daha yeni duymuş bu duruma oldukça şaşırmıştı. Üstelik bir de engelli çocuğu vardı demek.

Kafasında bir sürü soru işareti olan Cavit, Sadık reis'in neden bunu yıllardır en sevdiği dostundan sakladığına bir türlü anlam verememişti.

Zavallı kızının bu acı olaya maruz kalması Sadık'ı o sonsuz düşünce alemine götürmüş ve sigara dumanını içine her çektiğinde büyük bir elemle kafasını yere eğip onu acı hatıralarıyla başbaşa bırakmıştı.

Sonra kitaplığın bir üst katında bulunan beyaz işlemeli çerçeveyle etrafı özenli bir şekilde çivilenmiş , bir yaz mevsiminde çekilmiş olan Sadık reis'in sevgili eşi mektupta bahsettiği kızı ve Sadık'ında yanlarında bulunduğu o canlı aile resmi yine Cavit'in gözünden kaçmamıştı.

Resimde bisiklet süren bir kız sağ tarafta Sadık diğer tarafta da sadık.'ın karısı bulunuyordu.

Cavit bu mutlu aile tablosunu uzun uzun seyretti....

 

 

Bölüm : 02.12.2024 22:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...