15. Bölüm

1.4

Irmak
twirmakk

Bölüm şarkısı: Yüzyüzeyken Konuşuruz-Tutun Sen Bana

❅❅❅


Soğuk duvara yasladığı sırtı ile kapalı spor salonunda potaya top atan çocuğa bakıyordu. Alayla karışık bir gülme sergileyerek "Benim adımı mı kullandın cidden?" diye laf attı.

Potaya attığı topu geri alıp potaya yönelirken "Oradan bakınca bunu yapacak birine mi benziyorum?" diye sordu. Sesinde umursamazlık vardı. Ona laf atan çocuk umrunda bile değildi.

"İnsan sevgisizlik içinde her şeyi yapabilir değil mi? Ailenden göremediğin sevgiyi bir kızda ararken kendi benliğinden utanmış olabilirsin." Bilerek seçmişti bu sözleri. Canı yansın diye. Şimdiye kadar onun olan her şeyi almasının cezası olacağını düşünerek.

"Haddini aşıyorsun Yusuf." Topu sertçe potaya atarken Yusuf'a doğru döndü. "Sabrımın da bir sınırı var." Oldukça fazla göz ardı etmişti hareketlerini. Ama şimdi konu ailesi ve aşık olduğu kız olunca, bu konuda kimse konuşsun bile istemiyordu.

"Gerçekler acıtır kaptan." İğrenerek kaptan sözcüğüne baskı yaparken alaycı bir gülümseme takınmıştı. "Mesela senin babanın anneni defalarca farklı kadınlar ile aldatma gerçeğinin acıttığı gibi."

Sustu. Konuşmak istemedi. Ne diyeceğini de bilmiyordu zaten. Canını yakan haklı olmasıydı. "Neyin kuyruk acısı oğlum bu?" Topu Yusuf'a atarken sinirine hakim olmaya çalışıyordu.

Yusuf topu tutup alaycı gülümsemesini yüzünden eksitmeden potaya ilerledi. "Gerçekler demiştim kaptan." Levent'in yanında durup topu birkaç kez sektirdiğinde Levent sahadan çıkmak için ilerledi.

"Hazır küçük sevgilin, doğru kız sana yüz vermiyor sanırım. Sevgilin olamaz. Küçük sevdiğin diyelim madem. Küçük sevdiğin seni ben sanıyor. Bana eğlence çıktı desene. Oynayalım bakalım biraz. Bu maçı kim kazanıyormuş görelim." Topu potaya atarken potadan girmesi ile memnun bir ifade peydah etti dudaklarında.

"Onu hakkında düzgün konuş lan!" Amacına ulaştığında sakince Levent'e döndü. Levent'in yapısı sinirli biri hiç olmamıştı ve muhtemelen bu konu hariç hiçbir şeye bu kadar sinirlenmemişti şimdiye kadar. Zaafını bulmanın verdiği mutluluk ile tek kaşını kaldırdı.

"Yoksa ne olur kaptan? Takımdan mı atarsın?" Levent sakin kalmaya çalışırken bu sinirli hâlinin verdiği zevkten mahrum kalmak istemeyerek tekrar laf attı. "Bence küçük sevdiğin, beni senden daha çok sevecektir. Sonuçta ailesinin bile sevmediği birindense beni sevmesi daha normal olmaz mı?" Bilerek damarına basmaya çalışıyordu. Sinirden gözü dönsün istiyordu. Adımlarını ona doğrulttuğunda gözlerinden ateş çıktığına yemin edebilirdi bile.

"Hem, sevdiceğinle oyun oynamak çok zevkli olacaktır. Merak etme onun da zevk alması için elimden geleni yapacağım."

Tam başka bir şey daha diyecekken yüzüne yediği darbe ile geriye sendeledi. "Benim hakkımda dilediğini de. Onun hakkında düzgün konuşacaksın. Yoksa seni doğduğuna pişman ederim!" Sesi salonda yankılanırken aklındaki tek şey o masumluğu yüzünden bile belli olan kıza bu iğrenç sözleri söylemiş olmasıydı.

"Erkek çocuklar, babalarına benzermiş. Sanırım sende benzemeye başladın ha?" Dudağını silerken hissettiği metalik tat ile yüzünü buruşturdu. Doğrulduğunda intikam alırcasına yumruk attığında Levent sadece durmuştu.

Levent'in sustuğunu görünce daha çok sinirlenmişti. Ardarda attığı yumruklar Levent'in yüzünde yer edinirken geriye sendelemiş ve düşmüştü. Cidden babasına benzeyebilir miydi? Bu hayatta en nefret ettiği insana döner miydi?

Levent yüzünü buruşturdu. "Öyle mi?" Kısık bir kahkaha attı. Bunu ona diyen kişi tam bir ironiydi. "Kazanamadıklarının hırsını çıkarman bitmedi mi?" Yediği ve karışmadığı yumrukların sebebinin farkındaydı: Haset.

Yusuf ile ilkokuldan beri tanışıyorlardı. Başta iyi arkadaş olsalarda ortaokulun sonlarına doğru Yusuf değişmeye başlamıştı.

"Sen kazan madem. Ama unutma, aşk her zaman bilinmezdir. Belki bana yenilirsin bu sefer. Hemde hiç beklemezken?" Yaptığı imâ ile sakin kalmaya çalışan Levent tekrar sinirlendiğini hissetmişti.

"Oğlum ne yapıyorsunuz?!" Kapıdan girenler ile Yusuf gülümseyerek uzaklaşmıştı. Levent ayağa kalktıktan sonra okulun içine girdi. Okuldakiler dışarıya çıkarken onlar görmesin diye kapşonünü örttü. Yanından geçenler onu fark etmeden geçerken eşit ağırlık sınıflarının olduğu kata ilerledi.

Durduğu kapı ile neden ayakları onu buraya getirdi anlamamıştı. İçeride test kitabına sıkıntı ile bakan kıza gülümsedi. Gülümserken acıyan dudakları umrunda değildi. Onu her gördüğünde tek istediği saatlerce izlemekti. Dudaklarına tebessümü bu denli yayan tek kişiydi belki de.

Telefonunu çıkardı. Günlerdir yazmadığı hattından tekrar mesaj attı. Telefon elindeyken tuvalete ilerledi. Mesaj beklerken yüzüne baktı. Berbat bir hâldeydi. Kaşının kenarı kanıyordu ve dudağı patlamıştı. Su ne kadar acıtsa da su ile temizlemişti kanı. Tek sorun elmacık kemiğinin üzerindeki kızarıklıktı. Muhtemelen moraracaktı da.

Gelen mesaj ile hemen telefona yöneldiğinde Hasna'nın yaptığı açıklama ile tekrar gülümsedi. Sonda yazdığı korkma sözcüğü vücudunda gerginlik yarattı. Hızla mesaj yazdığında aynı hızda geri cevap aldı. Korkmamıştı. Onun kalbinin çağrısı, ondan korkmamıştı. Aynaya baktı, dağılmış yüzüne inat gülümsedi.

Biraz önce duyduğu sözlerden dolayı kırgınlaşan kalbi, onu tekrar çağırdı sanki. İyi değildi. Gerçekler can yakardı, onun da canı yanmıştı. Ve kalbi belki de hıçkırıklarla ona ihtiyaç duymuştu.

Tuvaletten çıkarken tekrar kapşonünü örtüp tekrar sınıfa doğru ilerledi. Telefona bakıp kaşlarını çatan kıza gitmek istiyordu. Ne yaptığının farkında olmadan yazdı. Aklında olan tek şey ona daha yakın olabilmekti.

Korkmuştu. Red etmesinden korkmuştu. Kaybolmaktan korkmuştu. Korktuğunun aksine gelen cevap onu şaşırtmaya yetmişti. İnananmaz bir eda ile defalarca okudu mesajı. İki kelime yazmıştı ama dünya üzerindeki binlerce kelimeye bedeldi onun için.

Saniyeler içinde kendini Merdivenden inerken buldu. Ne ara sınıfa gitti ne ara dolaptan uzun süredir vermek istediği o bileklik kutusunu aldı bilmiyordu bile. Tekrar sınıf kapısına çıktığında Hasna'nın dışarıyı izlediğini gördü.

Kapıyı tıklandığında kafasını öğretmenler masasına doğru çevirmiş ve gözlerini kapatmıştı. Biliyordu. O gözleri kapattıysa açmayacaktı. Her şeyiyle güveniyordu ona.

Adımları önündeki sıraya ilerlediğinde sırayı hafifçe çekip oturmuştu. Karşısında duran kız sadece gözlerini kapatmış bekliyordu. Bakması haramdı. Biliyordu. Son kez dedi.

Son kez Allah'ım. Bir daha uzatmayacağım bu bakışları bana haram olana. Son kez bakayım. Tövbe edeceğim tamamen. Sadece son bir kez o güzel çehresinde gezsin gözlerim.

Yüzünün her bir detayına unutmak istemezcesine baktı. Gözlerini kapatınca aklına gelen yüzündeki her detayı tekrar canlandırmak istercesine baktı. Birden mutsuzluk dolu kalbi yumuşamıştı. Yanan canı dinmişti. Bu sefer kül olmamıştı. Sönmüştü.

Gözünün altındaki minik bene baktı. O kadar uzun zamana rağmen yeni fark ettiği o minicik bene. Gözleri kapalı gözlerime gittiğinde o güzel gözlerin kapalı oluşu nedeniyle göremediği hareler canlandı aklında. Kaşları gergin durmuyordu. Rahat gözüküyordu. Sanki güven duyarmış gibi rahattı.

Bakışları burnuna kaydı. Küçük ama hafif kemerli burnu ona çok yakışıyordu. Doğaldı. Ve bu doğallık onda tam bir sanat eseri gibi duruyordu. Saatlerce izleyebileceği ve onda her defasında farklı duygular uyandıracak bir sanat eseri gibiydi.

Oruçtan dolayı kurumuş dudaklarına gitti gözü. Normalde nemli dudakları her oruç tuttuğunda kurur ve çatlardı. Hatta nafile oruç tuttuğunu bu kuruluktan anlardı. Her oruç tuttuğunu fark ettiğinde sanki diğer yarısı yemeden kendi de yemek istemezmişçesine akşam ezanına kadar ağzına bir şey almazdı.

Oruç tutmaya da onun sayesinde başlamıştı. 3 sene önce ramazan ayında.

Dudak kremi almalıyım diye geçirdi içinden. Gözleri önündeki testi kaydığında savaş açtığı soru ile gözgöse gelince gülümsedi. Testi önüne çekti. Hasna kaşlarını çatıp beklerken bir kalem aldı eline.

Kaliteli bir logaritma sorusuydu. Soruyu çözerken Hasna'nın gözünden kaçırdığı ufak hatayı fark etti. Soru çıktığında tek tek adımları yazdı altına. İşlemlere bakarak da anlayabilirdi ama sorudan çıkarılan notlara bakmak her zaman daha iyiydi.

Kalemi geri bırakacakken aklına gelen ayetle tekrar test kitabına döndü. Rum suresinden bu sabah okuduğu ayeti yazdıktan sonra Hasna'yı kaybetme korkusu ile durmadan mırıldandığı şarkı geldi aklına. Ayetten biraz uzakta şarkının adını yazıp altına küçük bir not bıraktı.

Cebine koyduğu kutuyu çıkarıp masasına bıraktı. Kalemi geri yerine koyup kalktı sıradan. Öğle ezanının okunmasına az kalmıştı ve namaza gitmesi lazımdı. Disiplin bekleyecekti biraz.

Kapıdan çıktıktan sonra aralıktan baktığında hâlâ gözlerini açmamış kızı gördü. Mesaj atarak gözlerini açması için telefonuna yöneldi. Aklına gelen ilk şeyi yazdı.

Beyninin değil, kalbinin sözleriydi. Bu kız onu en kötü hâlinde bile gülümsetiyordu. Arkadaşlarıylayken de gülüyordu ama Hasna ile farklıydı durum. Hasna'nın yanındayken en savunmasız hâli vardı üstünde. Herkese çıkan duvarlar ona karşı yoktu. Damarına basacak tek şey bu kızdı.

Okuduğu şeyler ile gözlerini silen kızı görünce içinde anlam veremediği bir fırtına kopmuştu. Onun gözünden akacak tek yaşa hile tahammülü yoktu. Sadece gülsün istiyordu. Her seferinde o kısılan gözleri ile, çıkan gamzesi ile gülsün. Gözyaşı uzak olsun ondan, sadece gülsün...

Kulaklıklarını takıp bilekliği bileğime geçirmiş ve yatmıştı sırasına. Boynun tutulacak dedi içinden. Tutulmasın boynun.

Kendi kulaklığını çıkarıp şarkıyı açtığında aynı şarkıyı aynı anda dinlemenin huzuru vardı içinde.

"Yanlız kalsam, hiç konuşmasam.
Kendi dünyamda seni bulsam"

Mırıldanıp eline telefonu aldı. Tekrar mesaj yazarken yüzünde bir tebessüm yer edinmişti. Tüm gün boyunca silinmeyecek olan o tebessüm...

❅❅❅

 

"Asr'a yemin olsun ki: İnsan ziyandadır."
Asr/1,2

Bölüm : 19.12.2024 20:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...