Bölüm şarkısı: Mavi Gri-Yerle Bir Olurum
Camii içerisinden herkes tek tek çıkarken birkaç kişiyle konuşuyordum. Mahallenin erkekleri erkekçe bir selamlaşmadan sonra gittiklerinde tek tük namaz kılanlar hariç boş kalan camiide okumak için kenara bıraktığım Kur'an'ın başına geçtim.
Sabah yarım bıraktığım cüzü açıp okurken okuduğum her ayeti tefekkür etmeye çalışıyordum. Kur'an ezberimde olduğu gibi tefsirli mealini de zor da olsa ezberlemiştim.
Okuduğunu anlamazsan sadece okuma sevabını alırsın. Faydalanamazsın.
Hep bunu düşündüğüm için her ayeti tefekkür etme gibi bir alışkanlık geliştirmiştim.
Bakara suresinin 25.ayetini okurken aklıma gelen anlamıyla durakta durdum istemsizce.
"(Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır."
Eşler değil eş isterim Allah'ım. Gönlümdekini biliyorsun, sadece ona razı bu kalp. Duygularımın yoğunluğundan da sana sığınırım.
O da eşler değil bir eş istese, beni istese diye kalbim bağırıyor istemsizce. Haddimi aşıyorsam sen affet Allah'ım.
"Ay ben nereden bileyim yarım saat içinde hemen kadınların dış kapısının kapanacağını? Ben kapanmaz diye düşündüm. Hep Nermiye teyze ya! Neymiş efendim içeriden merdiven varmış zaten belki camiiye hırsız o kapıdan gelirmiş... Ya hırsız sence çalmayı aklına koysa normal girişten mi giremeyecek? Yok yani ben anlamıyor-"
Kalp ritmimi tamamen değiştiren sesin susmasıyla ayeti yanlışlıkla karıştırınca tekrar durağın başına gitti gözlerim. Baştan okumam lazımdı fakat gözlerim ısrarla o tarafa bakmak isterken yapamıyordum. Niye susmuştu ki?
Hızlı adım sesleri duyduğumda koşar adımlarla merdivenden yukarı çıktığını fark etmem ile sebepsiz yere gülümsedim. Kızların güldüğünü duyunca sadece onun gittiğini fark ettim.
Ne yapacağız biz, senin bu benden utanma huyunu?
"Abi sen hâlâ eve gitmedin mi?" Selen'in sesiyle bilerek sesli bir şekilde demesine içten içe gülsem bile ifademi sabit tutmaya çalışarak "Bir kaç işim kaldı. Sonra geçerim inşaAllah." dedim. Yanıma gelip oturduğunda gözleri benim üstümde gezinirken keyifli olduğu her hâlinden belliydi.
Çok fena bir kız kardeşim vardı.
Diğer kızlar yukarı çıktığında hâlâ yüzüme bakıp "Kızı çok korkutmuşsun, yazık günah." demesiyle sebepsizce kaşlarım çatıldı.
Ne korkması? Ben ona dair hislerimden bile korkarken onu nasıl korkutabilirdim?
"Ben birşey yapmadım diye biliyorum?" Bana gülerek kollarını arkasına dayayarak hafif geriye yaslandı. "Bilemiyorum artık." Hızla aklına bir şey gelmiş gibi tekrar güldüğünde "Bu arda akşam yokum evde. Haberin olsun dedim abiciğim." demesiyle "Kafeye felan gidecekseniz dönüşte haber ver ben alırım." dedim.
Bakışları sinsice bende gezerken rahat bir şekilde "Yok Miray'a görücü gelecek oraya gideceğim." dedi.
Beni kıskandırmaya mı çalışıyor yoksa ciddi mi diye bakındığımda içimden her ikisi de diyen sesle olmasın diye dua ediyordum.
Gelmez ya. Hem Miray istemiyordu. Niye gelsin ki? Gelmez değil mi? Gelir mi? Gelmez gelmez.
"Abi rengin attı sanki? İyi misin?" Endişeli çıkan sesine tezat gayet mutlu görünürken boğazımı temizleyerek "Kimmiş?" dedim.
Bu mahalledekiler de evlenmeye ne meraklıymış kardeşim. Kız daha üniversiteye bile gitmiyor, ne evliliği?
"Niye?" Gözlerimi gözlerine diktiğimde sesli bir nefes verdim. "Bana gelip niye anlatıyorsun o zaman?" Selen teslim olur gibi ellerini kaldırıp doğrulduğunda "Hayriye teyzenin polis yeğeni var ya. Onunla arasını yapmaya çalışıyor. Şimdi hakkını yememek lazım adam cidden yakışıklı ve Miray'da zaten mahallenin favori bekarlarından. Hayriye teyze misafirliğe gelelim ayağı yapınca red de edememişler ve yeğeni gelirse belki Miray'ın da fikri değişebilir, bilemeyiz." demesiyle yutkunamadığımı hissettim.
"Daha sınavı var önünde. Saçmalamasınlar." Ben bu yüzden engel olmuyor muydum kendime? Sınavına kadar aklı karışmasın diye, üniversitesini kazansın diye. İnsanlar nasıl bu kadar rahat olabilirdi? Bu kız sınava girecek, vakti değil demek çok zor olmamalıydı.
Beğenir miydi Hayriye teyzenin yeğenini cidden?
"Herkes başkaları gibi yavaş değil abi. Neyse öyle işte haber vereyim dedim. Sonra konuşuruz kızların yanına gideyim yoksa Miray biz namazı bitirdik seni bekledik diye kızar." Hızla kalkıp gittiğinde arkasında kafası allak bullak beni bıraktığının farkında değildi.
Gözlerim Kur'an'a gittiğinde kaldığım yeri karıştırdım. Kolay kolay karıştırmazdım oysa. Kur'an'ı kapatıp bir kenara bıraktığında kalbimin sızısı yüzünden hareket edemiyor gibi hissetmiştim.
Selen çocuk değildi ve istemsizce anlıyordu. Açık açık konuşmasak bile anladığının farkındaydım. Son bir aydır evde sürekli Miray'dan konuşması da bunun kanıtıydı.
Ne yapabilirim ki? Eğer isterse cidden karışma hakkım var mı? Ya nasibinde ben yoksam gerçekten? Ya isterse? İster miydi ki? Ben nefsime hakim olup ona bakmamak için türlü savaşlar içindeyken, bana her abi dediğinde defalarca kendimden nefret ettiğimi hissederken, gülümsemesinyle kalbimi durdurur gibi bir hâle getiriyorken başka birini ister miydi?1
Bilmiyordu. Ona dair olan hislerim hakkında fikri bile yoktu. Neden istemesin o zaman?
Sadece sınava kadar Allah'ım. En azından duygularımı belli etmek için sadece sınavına kadar karışmasın aklı. Korkuyorum Rabbim, hiçbir şey yapamadan kaybetmekten korkuyorum.
İç çekip ayağa kalktığımda kızlar aşağı iniyordu. Cübbe ile sarığı çıkarıp yerine kattıktan sonra camii çıkışına yöneldim.
"Abi gidiyor musun?" Yanıma gelen Selen'e baktığımda arkada onu bekleyenler gözüme çarptı. "Gidiyorum. Bir işim var. Siz nereye gidiyorsunuz, isterseniz bırakabilirim?" Hadi güzel kardeşim, bırak dersin sen. İnanıyorum ben sana.
"Gerek yok ya. Kütüphaneye gideceğiz." İnadıma inadıma ne güzel gerek yok diyorsun canım kardeşim. "Tamam. Allah'a emanetsiniz." Selen gülüp yanağımdan öperek geri gittiğinde onlar çıkana kadar bekleyip bende çıktım.
"Evlenir mi?" Mırıldanarak eve doğru yürüdüğümde aklım o kadar doluydu ki karşıma çıkan Levent'i fark etmemiştim. Koluyla beni durdurmasa muhtemelen ona çarpacaktım hatta.
"Abi iyi misin?" Hafiften kızarmış gözlerine baktığımda istemsizce kaşlarım çatıldı. Yara geçerken oluşan türden bir kızarıklıktı ve küçük küçük sarı izler vardı. "Asıl sen iyi misin kardeşim?"
Levent gülüp bir elini ensesine götürürken "Elhamdülillah abi." diyerek kafasını hafifçe eğdi. "Bir sıkıntın varsa anlatabilirsin. Biliyorsun değil mi?" İndirdiği kafasını geri kaldırdığında gözlerinde ışığa benzer bir şey gördüğüme yemin edebilirdim. "Merak etme abi. Derdimin merhemini buldum ben."
Gülümseyip "Merhem? İyiymiş." diyerek yürüdüğümde oda yanımda yürümeye başladı. "Şifa da denebilir tabii." Bu çocuğun Hasna'ya olan aşkı beni benden alıyordu. Çaktırmadan Hasna hakkında bilgi öğrenmeye çalışması takdire şayandı fakat ben bile anlamışken Hasna nasıl fark etmedi merak ediyordum doğrusu. Halbuki Selen'in en zeki arkadaşı bence Hasna'ydı.1
"Hayırdır gelmiyordun bir kaç gündür? Namazda cemaatte tek görüyorduk?" İç çektiğini duymam ile gözlerim ona kaydığında omzunu silkip "Meşguldüm biraz abi. Yoksa seni sorularımla darlamadan günleri geçirmek çok zordu, inan ki." dediğinde istemsizce gülüp "İnan bana sorularla daraltılmak en sevdiğim şey." dedim.
Tabi ultra saçma olmadığı sürece.
"Abi bak böyle diyorsun da daha hayatta bırakmam haberin olsun." Elimi omzuna atıp hafifçe sıkarak "Bırakma kardeşim o zaman." dedim.
"Bize gel otururuz biraz." Devam ettiğimde mahçup bir ifadeyle "Rahatsız etmeyeyim abi?" diye sormasıyla kapısına geldiğim evin anahtarını cebimden çıkarırken "Ne rahatsızı kardeşim? Kapımız hep açık." diyerek hızla dış kapıyı açtım.
Onaylayıcı bir kaç kelime söyleyerek peşimden geldiğinde merdivenlerden çıkarak bize gelmiştik. Annem kapıyı açınca kızgın bir ifade vardı yüzünde.
Ayakkabılarımı çıkarıp "Selamünaleyküm." diyerek içeri girince Levent'te hızla benim peşimden girmişti. "Sen geç salona, benim mutfakta bir işim var gelirim birazdan." Levent kafasıyla onay verip içeri geçtiğinde bende hızlıca mutfağa ilerleyip Selen'in canının istediği tatlı için dolaba koyduğum kadayıfı çözülsün diye tezgahın üstüne bıraktığımda mutfağa giren annemin sahte bir şekilde öksürmesiyle ona dönüp ters bir şekilde tezgaha yaslandım.
"Oğlum senin kızın düğününe gitme niyetin mi var?" Sesinden kızgın olduğu belliyken hafifçe tebessüm ettim. "Kalbine karışamam." Kalbinin içine zorla kendimi koyamazdım.
Annem her şeyimizi fark ettiği gibi benim hislerim oluşmaya başladığı ilk andan itibaren fark etmişti ve bu konuda durmadan bana kızıyordu.
"Sen kıza niyetini göstermezsen o kalbi kendi ellerinle başkasına teslim edersin. Sen değil misin kıza gelen her görücüyle konuşup vazgeçirten?"
İç çektiğimde kalbimdeki sıkışmayı göz ardı etmeye çalışıyordum. "Benim sorunum birini sevip sevmemesi değil. Sınavına kadar kimse aklını karıştırmasın istiyorum. En azından bir senesini bu yüzden çöpe atmasın. Üniversiteye girdikten sonra eğer mutlu olacaksa düğününe de giderim."
Ne kadar ölüm gibi gelecek olsa da en azından mutlu olduğunu görmek bile yeterliydi.
"Oğlum ben görmüyor muyum içinin nasıl acıdığını? Günahtan uzak durmak için gözlerini bile kaldırmıyorken nefes alamaz gibi hissettiğini? Sen niyetini belli etsen en azından üniversiteye girdikten sonra giderdik evlerine?"
Yanına yaklaşıp alnına eğilip öptükten sonra yüzünü ellerimin arasına alıp gülümsedim. "Bir kez belli edersem nefsim girer devreye. Ben onu nefsimle değil ruhumla seviyorum. Ruhuma eşse Rabbim elbet izin vermez başkasına."
Annem içli içli bakarken tekrar alnından öperek çaydanlığa ilerleyerek iki bardak çıkardım. "Bu kız sana sevdalı değil miydi oğlum zaten?" Aklıma gelen anılarla istemsizce gülümsedim. "Çocuktu o zaman."
"Sen bilirsin oğlum." Mutlu olmadığını belli edercesine konuştuğunda gülümseyip çayları doldurdum. Aklıma gelen şeyle bir an duraksadım. "Anne?"
"Efendim oğlum?" Çayları elime alarak ona döndüğümde "Sen ne zamandır gitmiyorsun misafirliğe?" diyerek yüzünü baktığımda belli belirsiz gülümsedi. "Oğlum vallaha oldu baya. Seni de çağırıyorlardı o kadar zaman da sen durmadan meşgulsün diye uygun olunca gelin felan demişlerdi. Mahallenin imamısın sonuçta herkes çağırıyor evine."
Gülümseyerek "Bu akşam müsaitim. Sor eğer isterlerse bizde gidelim misafirliğe. Sonuçta aile tanışması değil misafirlik demişler." demem ile annem göz kırpıp telefonunu aldı. "E madem sadece bugün müsaitsin bir sorayım akşama gidebilir miyiz diye." Mutfaktan çıktığında istemsizce bende gülümsedim.
Sınava kadar kimsenin aklı karıştırmasına izin vermek istemiyordum. İstediği gibi edebiyat öğretmeni olacaktı. Kimse yüzünden bu hayalini ertelemesine izin vermek istemiyordum.1
Adımlarımı içeri yöneltirken kapıda kulağıma gelen ses ile duraksadım. "Sakın Asude'ye bunu söyleme. Yoksa yemin ederim o şirkete gelmem bir daha!" Kaşlarımı çattığımda sesinin bu sert ve sinirli hâliyle istemsizce gerilmiştim. "Hiçbir yere gitmiyorum ama eğer bu konuda ısrar edersen kardeşimi de alır giderim. Sende artık kimden çocuk yapıyorsan onu geçirirsin şirketinin başına!"
Özel bir mesele olduğunu fark ettiğim için mutfağa geri dönüp masaya oturdum. Kulak misafiri olmamam gereken bir konuydu belli ki.
İstemsizce babasıyla konuştuğunu düşünüyordum çünkü bildiğim kadarıyla Kara Holding'in büyük oğluydu. Ama tek merak ettiğim neden babasından nefret edercesine konuştuğu ya da babasını niye tehtid ettiğiydi. Bilmediğim bir mesele olduğunun ve muhtelemen Levent'in suçunun olmadığının farkındaydım. Ramazan'dan beri düzenli olarak geliyordu ve ister istemez tanımıştım onu. Kimseye kötü davrandığına şahit olmamıştım şimdiye kadar. Eğer şuan öyle davrandıkça vardır bir sebebi.
Ama inşaAllah o gözündeki kızarıklığın sebebi ya da bu sıcakta boğazlı body giymesinin sebebi telefonda konuştuğu adam değildir. Yoksa çok ciddi derecede ortada bir sorun var demektir.1
"Abi?" Levent mutfağa girdiğinde bana bakarken yüz ifademi tekrar düzeltip ona baktım. "Gel bakalım bugün de mutfakta yapalım sohbetimizi." Levent gülümseyerek bir sandalyeyi çekip oturduğunda her ne kadar sormak istesem bile rahatsız hissetmemesi için sustum.
"Abi nasibimizde birinin olup olmadığını nasıl anlarız? Ya çok eminsek o beni nasibim diye?" Önüne çayı uzatırken sorusuna ister istemez çarpık bir şekilde gülümsedim. Merhemi olsa ilk ben sürerdim.
"Bilemezsin kardeşim. Sen Allah'a dua eder sabırla beklersin. Ya nasiptir olur, ya değildir gönlünde yarası kabuk bağlar. Ama Allah kabuk bağlayan yaranı da iyileştirir elbet zamanla."
Levent iç çekerek başını eğdi. "İyileşmesin hiç." Red edişti. Onsuzluğu istemiyorum demekti. "O da nasip işte kardeşim." Çayımdan bir yudum aldığımda Levent'te aynı şekilde çayına yöneldi.
"Neyse ben çok kaldım zaten, gideyim artık. Sağolun hocam." Levent hızla çayı bitirip masaya bıraktığında ayağa kalktı. Peşinden kalktığımda sarılıp "Bir derdin olursa her zaman yardımcın olmak için buradayım kardeşim. Allah'a emanetsin." demem ile ayrıldığımda gözleri teşekkür edercesine bakıyordu. "Allah razı olsun hocam. Allah'a emanet olun."
"Ecmain olsun. Sende Allah'a emanetsin." Kafasını sallayıp gittiğinde kapanan kapı ile tekrar sandalyeye oturdum. Derdi neydi bilmiyorum ama söylemeye hazır hissedene kadar beklemezsem ters teper diye de korkuyordum. Bu da nasip. Derdi söylemek bile nasip...
"Oğlum çok sevindi Hanım. Gelsin gelsin diyor. Vallaha bir gün ben gidince böyle sevinmiyorlar!" Annem gülerek mutfağa geldiğinde istemsizce bende gülümsemiştim. "Ama 'çok kırgınız, o kadar zaman gelmedi' de dedi."
Yakınken nefsimden korktuğumdan ayaklarım gidemiyor ki...
"Misafirleri var diye sorun olmaz mıymış?" Sorduğum soru ile annem sırıtarak bana döndü. "Davet etmek zorunda bıraktıkları misafirler mi? Aksine ortam gergin olmayacak diye daha da mutlu oldu." Annemle Hanım abla çok yakınlardı ve bu yüzden anneme her şeyi anlattığını bildiğimden samimiyetinden şüphe etmemiştim. Çünkü eğer istemese açık açık gelmeyin diyebilecek biriydi.
"Pişman oldum dersen seni ayaklarımın altına alırım eşşek sıpası! Kaldır o bakışları. Gören de kız istemeye gidiyoruz sanacak misafirliğe giderken bile kendinle çatışıyorsun resmen!" Annemin sözleri ile küçük bir kahkaha atıp gözlerimi ona çevirdim. "Merak etmeyin Valide-i Sultan hazretlerim."
Annem yumuşar gibi olunca birden aklına bir şey gelip telaşlanmıştı. "Ay tutma beni! Akşama misafirliğe gideceksek evi hemen temizlemem lazım." Gözlerimi ciddiyetle ona diktiğimde "Anne misafir gelmeyecek, biz gideceğiz?" diye sormam ile ellerini beline götürüp bana baktı. "Anne olunca görürüm sizi. Anneye cevap verilmez."
"O biraz imkansız gibi değil mi anneciğim?" Annem bir kaç saniye durup bana baktıktan sonra "Ay aman dalgınlıktan işte. Sen de hemen boz zaten. Ne olur iki dakika kabullenen?" demesiyle anne olmayı kabul etmemi beklemesine şaşırarak ona baktım.
Cinsiyet olayını da geçtim de, anne ben nasıl hamile kalabilirim acaba?
"Sen nasıl istersen anne." Annem onaylar gibi bakıp mutfaktan çıktığında bende kalkıp sabahtan kalan bulaşıkları yıkamaya başladım. Ocak yağlı olduğuna göre ocakta temizlenecek gibi duruyor...
"Sen süpürme sakın, sonra belin ağrıyor. Ortalığı topla ben gelir süpürürüm birazdan." İçeri seslenmem ile annem gayet mutlu mesut bir şekilde "Ay tamam annem." diye bağırır gibi konuştu.
Bulaşıklara döndüğümde kalbimdeki sızı, sebebi aklıma gelince tekrar baş göstermişti.
...
Herkes çay içerken gergince bana kaçamak bakışlar atan kıza gizli gizli gülerek sohbete devam ederken bu durumdan pek hoşlanmayan Hayriye teyze gülümseme ihtiyacı bile duymuyordu.
Kız size defalarca benim yaşım daha küçük derken siz umursamadan zoraki kendinizi davet ettirirseniz ben bu durum yüzünden vicdan azabı çekmem.
"Miray kızım sen bir tatlıya bak, olmuşsa tabakla anneciğim." Hanım teyze Miray'ın gerginliğini fark edip onu kurtarmak istercesine konuştuğunda Miray hevesle ayağa kalkıp "Hemen." diyerek mutfağa ilerledi.
"Gürkan oğlum sende yardım et kıza." Hayriye teyze yeğenine doğru dönünce yeğeni hiç itiraz etmeden ayağa kalkacakken "Gerek yok." dedim net bir şekilde. Gözleri bana döndüğünde "Su alacaktım zaten. Ben yardım ederim." Ayağa kalkmam ile Hayriye teyze hızlıca "Aman oğlum camiiden yeni geldin. Yorgunsundur, Gürkan yardım eder." diyince bu dediğine sırıtan çocuğa kaydı gözlerim.
Gözüm tutmadı çünkü sabahtan beri bir saniye bile gözlerini çekmediği için Miray gibi neşeli bir kız bile rahatsız olarak somurtmuştu.
"İnsan ibadetinden yorulmaz." Hayriye teyze cevap veremeyince gülen Selen ve sırıtan Hanım ablanın eşliğinde salondan çıkarken Selen'e bakıp benimle gelmesi için işaret yaptım.
Selen hayır demeye yeltenirken tek kaşımı kaldırmam ile huysuz huysuz ayaklarını sürerek benimle gelmişti. Mutfaktan girerken arkası dönük kendi kendine konuşan kız ile ciddi ifademin tekrar yumuşadığını hissedebiliyordum.
"Hayır yani ne diye geldiniz? Acaba sağır felanlar mı? Yoksa benim sesim mi çıkmıyor? Ben gelmeyin dedikçe üstüme üstüme geliyorlar resmen ya! Hem o gözler ne be! Şeytan diyor ki al şu bıçağı git çıkar yerinden de öğrensin kimseye göz dikmemeyi! Yemin ediyorum Bekir abi olmasa herkesin içinde döverdim! Hayır bir de diyorum size imam gelecek başka gün gelin diye yok diye tutturuyorlar. Kovsam mı acaba evden hepsini?"
Miray hâlâ konuşmaya devam ederken gözlerim dolaptan çıkardığı keke gitmişti. Selen boğazını temizlediğinde hafif bağırarak bize dönene kadar konuştu. "Ay şükür kızım sonunda ama ya-"
Bana baktığını hissederken gözlerimi kekten çekmeden tezgaha yaklaşıp yerini daha önce geldiğim için bildiğim tabaklardan çıkardım. Miray'ın seslice yutkunduğunu hissettiğimde ne kadar kendimi tutmaya çalışsam bile yüz hatlarım benim kontrolüm dışında hareket edince gülümsemiştim.
"Yok beni gömün artık, nolur ya..." Mırıldanışını duyduğumda içten içe tövbe çekerken olduğu yerde donu kalmıştı. "Kanka bön bön bakmayı kesip keki dilimler misin? Yardım etmeye geldik işte. Hem merak etme abime ayıp olmaz, kovabilirsin."
Gözlerimi ona çevirdiğimde uyaran bakışlarıma karşılık sadece sırıtıyordu.
"Benim odamdan yanık kokusu geliyor sanki. Ben bir gidip bakayım!" Miray hızla mutfaktan koşarcasına çıktığında elinden atar gibi bıraktığı bıçağa bakıp gülümsedim.
Tam kapıdan çıkarken "Ben niye hep rezil oluyorum ya." diye kendi kendine kızması gözüme daha da tatlı gelmişti.
Cidden ne yapacağız biz senin benden durmadan utanma huyunu?
"Gelip keki dilimler misin canım kardeşim?" Selen sesimdeki sahte kızgınlığa aldırmadan gülerek gelip keki dilimlemeye başlayınca bende dilimlediği keki tabaklara koyuyordum. İşi bitince "Sen geç arkadaşının yanına. Ben hallederim. Bu arada 10 dakika sonra gelin salona." demem ile Selen anlamak istercesine bakıp anlamayınca itiraz etmeden mutfaktan çıktı.
Kekleri bir tepsiye yerleştirip tepsiyle içeri girdiğimde Hanım teyze gelip elimden tepsiyi alınca "Zahmet ettin oğlum. Sağolasın." diyerek gülümseyip misafirlere dağıtmaya başladı. Ben de yerime tekrar oturunca "Oğlum sen de yok mu hayırlısıyla biri? Mahalleden sana yakışacak birini bulalım istersen?" sorusu ayağıma gelen bir fırsat olduğu için gülümsedim.
"Yok Kazım amca. Mahalledeki kızların hepsi okuyor zaten bunun için onları rahatsız etmeye de gerek yok. İstemiyorum denmesine rağmen yüzsüzce kız zorlamak dinimizde yok zaten biliyorsun. Bir kız istemiyorsa ona zorla bir şeyler yaptırmak istemenin günahı Allah katında çok büyük malum. Allah bize kadınları koruyalım ve sevelim diye emanet etmişken bu emanete sahip çıkmaktansa bu emaneti sanki kendisi için varmış gibi görenleri de Allah affetsin. Ben nasibimi hayırlı zamanda Allah'tan bekliyorum. Biz ne kadar zorlasak bile nasipten öteye gidilmez. Bunu zorlamak da o kişinin ayıbı olarak kalır. Ben Allah'ın rızası olmayacak işlere bulaşmaktan korkarım."
Ben konuşurken herkesin susmasıyla sözlerim de vurduğum lafı anlayan Hayriye teyze hafiften kızarmıştı.
Zaten konuyu bilerek alakasızca buraya çekmiştim ki yaptıkları şeyin ne kadar yanlış olduğunun farkına varsınlar.
Kazım amca dudaklarını birbirine bastırıp gülmemek için savaş verirken "Haklısın oğlum." demişti sadece. Herkes sohbete tekrar döndüğünde Hayriye teyze bana kızgın gibi bakıp duruyordu.
"Biz kalkalım artık. Herşey için teşekkür ederiz Hanım." Hayriye teyzenin kalkmasıyla herkes kalkıp vedalaşırken Hayriye teyze ve yeğeni hızlıca gitmişlerdi.
Herkes tekrar oturduğunda çarpan kapı ile duyduğum adım sesleri gülümsememe yol açtı. "Oha harbiden gitmişler!" Herkes Miray'ın birden verdiği tepkiye gülerken kafamı eğip bende gülümsedim.
That's my girl.1
"Bir çiçeği seviyorsan bırak var olsun.
Sevmek, sahip olmak ile ilgili değildir.
Sevmek, değer vermek ile ilgilidir."
Osho
Okur Yorumları | Yorum Ekle |