25. Bölüm

2.4

Irmak
twirmakk

"Ne?" Benim sorum ile tüm gözler bana döndüğünde yutkunarak gözlerimi Levent'e doğru götürdüm. Kalbim anlamsızca hızlanırken heyecan benzeri bir duygu midemde değişik bir etki yarattı.

Ben yanlış anlamıyorum değil mi?1

"Bilmiyor muydun abiciğim? Niye o kadar şaşırdın?" Levent'in güldüğünü görünce "Biliyordum. Bir an şey oldu." diye mırıldandım. Levent masaya gelip içecekleri bırakırken daha yeni yaşadığım şok ile fark etmeden ona bakakalmıştım.

Ne yaptığımı fark edip tam gözlerimi indirirken gözlerim boğazında takılı kaldı. Kaşlarımı çatarak boğazlı bodysinin sıyrılan boğaz kısmına bakarken gördüğüm parmak izinin gerçekliğini sorguluyordum.

Mor ile sarımtırağımsı bir renkteydi. Ve parmak şeklinde duruyordu.

Levent ona baktığımı hissetmiş gibi bana dönse bile ben gözlerimi boğazından çekmedim. İçimde anlamlandıramadığım bir öfke hissederken Levent nereye baktığımı fark etmiş olacak ki hızla sıyrılan bodysinin boğazını düzeltti.

Gözlerim bu sefer yüzüne çıktığında bakışlarını kaçırarak sandalyeye oturdu.

Kavga mı etmişti? Hangi şeref yoksunu kavgada boğaz sıkardı? Hemde iz çıkartacak kadar...

Masanın üstünde bulunan telefonu hızla elime aldığımda gözlerim mesajlar kısmında geziniyordu. Annem tabaklara yemek katarken masada dönen muhabbetten tamamen izole olmuş gibiydim.

Numarayı kaydedip hızla yazdım.

Siz: Levent ile kavga mı ettin?

Yusuf çevrimiçi


Yusuf Okul: Mesajıma görüldü attıktan sonra yazmana şaşırarak girmiştim ki yazdığın şeyin Levent olduğunu görünce tüm mutluluk hormonlarım geberdi

Yusuf Okul: Üzgünüm ama artık bir katilsin prenses

Siz: Prenses babandır.1

Yusuf Okul: Başka bir çocuğu olduğunu hatırlarsa iletirim bu mesajını fakat pek de mutlu olacağını sanmıyorum kdvwkxbwkxhqmjs

Siz: Acılarınla dalga geçerek konuşma.

Yusuf Okul: Niye umursadın ki bunu?

Yusuf Okul: Senin şuan Levent ile kavga mı ettiniz diye darlaman gerekiyordu

Siz: Sen acınla dalga geçene kadar öyle yapacaktım zaten.

Siz: Ama kendi acından bahsettiğin bir ortamda konuyu değiştirmek pek de güzel bir hareket olmazdı.

Yusuf Okul: Seni ilgilendirmiyorsa olur

Yusuf Okul: İlgin olmayan işe karışma

Siz: Yazmadım say.

Tam telefonu kapatacakken gelen mesaj ile durdum.

Yusuf Okul: Neyi var?

Siz: Seni ilgilendirmiyor.

Yusuf Okul: Bir de prenses diyince kızıyorsun

Yusuf Okul: Prenses gibi trip atma da söyle

Yusuf Okul: Ne olmuş?

Siz: Bende onu soruyorum sana.

Siz: Sen yapmadın mı?

Yusuf Okul: Hasna olay ne bilmiyorum ama benimle alakalı bir şey yok

Yusuf Okul: Kavga ettiğimizden beri sadece antremanlarda görüşüyoruz

Yusuf Okul: Biri bir şey mi yapmış?

Siz: Birkaç hafta önce yüzünü dağıttığın biri için fazla endişelenmiyor musun?

Yusuf Okul: Gözünde iğrenç biriyim değil mi?

Siz: Hayır.

Siz: Gözümde kendi acılarını başkalarına nefret kusarak gizlemeye çalışan küçük bir çocuksun sadece.

Siz: Az önce yaptığın gibi.

Yusuf Okul: Vay be

Yusuf Okul: Demek beni anlamak o kadar da zor değilmiş

Yusuf Okul: O zaman niye senden başka kimse bunu anlamadı Hasna. Kimse umursamadı mı hiç?
Bu mesaj gönerilmedi

Yusuf Okul: Gizemli olamayacağım demek ki taktik değiştirmem gerekiyor artık

Yusuf Okul: Hasna Levent'in nesi var bilmiyorum ve umrumda da değil ama Levent kimseyle kavga etmeyecek bir tip

Yusuf Okul: Damarına basmayı sadece ben becerebiliyorum çünkü birbirimizi çok uzun zamandır tanıyoruz

Yusuf Okul: O yüzden benim dışımda biri ile kavga ettiğini düşünmek çok saçma

Yusuf Okul: Dediğim gibi umrumda da değil zaten

Yusuf Okul: Yemişim yalanını gayette umrumda. Öğren ne olduğunu çünkü senin dışında birine söyleyeceğini sanmıyorum
Bu mesaj gönderilmedi

Siz: Peki.

Siz: Yusuf, sağol.

Yusuf Okul: Rica ederim prenses.

Yusuf Okul: Nokta koymak havalıymış be wjwvgfjvdjwbwkw demek bu yüzden durmadan yapıyorsun

Mesaja görüldü atıp telefonu kenara bıraktığımda gözleri telefonumdan ayrılmayan Levent'i gördüm.

Gözlerim tekrar boğazına gittiğinde içimde adını bilmediğim bir acı var gibiydi. Levent gözlerini telefondan bana çevirdiğimde hâlâ baktığımı görerek yerinde huzursuzca kıpırdamıştı.

Cebinden telefonunu çıkardığında şüphe ile telefonuna baktım. Bir şeyler yazdıktan sonra bizimkilere bakıp bakmadıklarından emin olunca bana dönerek telefonunu işaret etmişti. Yüzünde bakmadığım için bunu hemen görüp telefonumu tekrar aldım.

Levent: Niye öyle bakıyorsun?

Siz: Nasıl bakıyorum?

Levent: Abinin sorgusundan daha korkunç bir şekilde

Siz: Belki de sorgulamam gereken bir şey vardır?

Levent: Yanlış görmüşsün

Siz: Levent bir şey gördüğümü söylemedim zaten?

Levent telefonu bıraktığında gereksizce huzursuz olmuştum. Saklıyordu ve bu beni pek de mutlu etmemişti.

"Ee oğlum ailen nasıllar?" Annemin konuşmak için ortaya attığı konu ile Levent boğazını temizleyerek "Elhamdülillah, iyiler efendim. Sağlığınıza duacılar." dediğinde sesindeki kinik tonlamayı fark ettim.

Ben gözlerimi boğazından çekmiyorken Levent ile abim konuşmaya başladı bu sefer.

"3 büyüklerden hangisini tutuyorsun?" Abimin sorusu ile Levent "Beşiktaş efendim." diyince abim sevinçle karışık bir bağırmayla "Vallaha mı?" demişti.

Koyu beşiktaş fanatiğiydi abim...

Oysa ben maçın 90 dakikadan sonra uzatmalara gidebildiğini yeni öğrenmiştim. Abimle cidden çok farklıydık...

"Vallaha efendim." Abim anlamadığım bir sevinçle yanında oturan Levent'e sarıldığında karşılarında oturduğum için bu durumu mala bakar gibi bakarak izliyordum.

"Sen var ya, sen adamsın lan. Adamın dibisin hatta. Sevdim lan seni."

Bir de abim beşiktaş seven herkesi çok severdi...

Sırf onun inadına takım tutmuyordum bende.

"Allah razı olsun abi." Levent'in konuşması ile odağım tekrar Levent'e kaydığında boğazından çekemiyordun gözlerimi.

"E evladım sen çok az yedin? Zaten zayıfsın da. Getir bakayım sen tabağını." Annemin konuşması ile Levent "Yok efendim yeter bu." dese bile annemi ikna edememişti.

"Olmaz öyle. Bir deri bir kemik kalmışsın. Hem çok güzel tavuk yaparım ben. Hasna et sevmiyor o yüzden genelde hep tavuk yapıyoruz." Gözlerim annemin elinde tuttuğu tepsiye kayınca o son açıklamaya gerek var mıydı onu sorguluyordum.

"Anladım, peki efendim." Levent annemin zoruyla tabağını uzattığında annem onun aldığı bir parça tavuğun yanına üç parça daha eklemişti.

Levent tabağı geri yerine koyduğunda gözleri tabağa koyulan tavuklardaydı. Buruk bir tebessüm benzeri bir gülümseme yer alınca dudaklarında içim iyice huzursuz olmaya başladı.

Aklıma gelen şey ile boğazımı temizleyerek "Rus salatası ister misin?" dediğimde tabaktaki gözleri ilk bana sonra Rus salatasına gitti. "Rus salatası isterim."

Benim yaptığım gibi bir imâ mı yaptı onu sorgularken tabağına Rus salatasından bir kaç kaşık koydum.

Gözleri ellerimden ben çekilinceye kadar ayrılmamıştı. Yüzünde yeniden aynı güzel gülümseme yer etmişti ben doldururken.

Gözlerimi kaçırıp yemeğe odaklanmaya çalışırken aklım hâlâ aynı izdeydi. Yusuf değilse kim, ne yapabilirdi?

İçimde sebepsiz bir öfke ve huzursuzluk oluşmuştu. Bu yüzden mi yorgun gözüküyordu?

Yemeğin bitmesiyle herkes sofrayı yavaş yavaş toplarken ben tabağımı alıp hızla mutfağa gittim.

Ne oluyor bilmiyordum ama öğrenmek istiyordum.

İç çekerek bulaşık makinesini açtığımda mutfaktaki adım sesleri yanımda durana kadar duraksamamı sağladı. Levent birkaç tabağı ve bardağı tezgahın üstüne koyarken "Öyle bakma." dediğinde gözlerimin boğazında olduğunu fark ederek geri çektim.

Yakın olmamasına rağmen mesafemiz kalbimi hızlandırmaya başladığında içten içe kalbime beddua etmekle meşguldüm.

Uzaklaşsana müzekker.

Bu niye yakın ya?

Ben niye sıcakladım şimdi?

"Niye bakıyorum acaba?" Kendi kendime mırıldandığımda sanki tam bir şey diyecekmiş gibi yerinde kıpırdanmıştı ki içeri abim girdi.

"Hasna, kardeşlerin en güzeli?"

Yaramaz bir gülümseme yüzümdeyken doğrulup ona baktığımda abim boğazını temizledi. "İşin mi düştü abilerin en gıcığı?"

Abim gözlerini kısıp bana baktığında bu savaştaki kaybeden olduğunu fark ederek sustu.

Kendimi şuan savaş oyununda herkesi öldürmüş ve son kişiyi paramparça ederek kazanmış bir karakter gibi hissediyorum.

Çünkü abimin bana işi düştü. Canım yengem keşke hep aşersen...

"Saray tatlısı ne oluyor abiciğim?" Kibar da oluyormuş benim abim. Şaşırtıcı.

"500 lira." Abim ters ters bakarken "Bir kez zaten direkt söylesen ölürsün, değil mi?" diyince huzurlu bir şekilde tebessüm ettim. "Kendiniz yaparsınız o zaman Kadir bey."

Abim iç çekerek telefonunu çıkardığında biraz sonra telefonunu bana döndürdü. "Hele bir yardım etme." Telefonumu çıkarıp kontrol ederken düşen bildirim ile sevinçle "Allah razı olsun abi. Gariban okutuyorsun. Sen olmasan nasıl kitap alırım?" dediğimde Levent'in güldüğünü duymuştum.

Abimin gözleri ona doğru gidince gülüşü kesilmişti. "Basit zaten. Yaparız bir saatte." Abim tekrar bana döndüğünde "Çok yorgunum biliyor musun?" demesini umursamadan "Harçlık verecektin zaten diyerek odama gidebilirim?" diyince pes etti.

"Malzemeleri çıkaralım bari." Ve Kadir Arkan için the end.

...

"Her şey için tekrardan teşekkür ederim efendim." Levent kapıda konuşurken bende ellerimle oynar bir vaziyette yengemin yanında az ilerilerinde duruyordum.

"Oğlum ne teşekkürü? Biraz daha kalsaydın keşke." Değil mi anne? Konuş validem.

Ben şuan ciddi ciddi evimden bir müzekker gitmesin mi istiyorum? Benim sonum pek iyi gibi değil.

"Geç oldu efendim hem size de daha fazla rahatsızlık vermeyeyim." Kim rahatsız?

"Bir ara gel de beraber bir beşiktaş maçı izleyelim." Abim kolunu Levent'in omzuna attığında yemekten beri her türlü maç muhabbeti yaptığı yetmiyormuş gibiydi.

"Zevkle efendim." Abim yüzünü buruştururken "Abi de aslanım. Tamam efendi çocuksun ama yani resmiyeti de çok sevmem ben." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.

Abi çocuğun resmi konuşma sebebi zaten sensin???1

"Peki..." Levent duraksayınca gülümseyerek "Abi." dedi. Herkes vedalaşırken ben sessizce bekliyordum.

"Allah'a emanetsiniz." Levent bunu söylerken bakışlarını hissetsem bile kafamı kaldırmadan gülümsedim.

Levent'in gitmesiyle üzgünlük hissi içimde baş gösterince dudaklarımı büzdüm. Annem mutfağa abim de salona gidince yengem gelip "Gitme kal diyemedim, şarkısı var yüzünde." dediğinde keyifli bir gülümseme vardı yüzünde.

"Af yenge ya!" Yengem gülerek omzuma koyduğu eliyle omzumu hafifçe sıkarken "Sevda kuşum benim." diyerek dalga geçmeye devam etti.

"Yengecim ben odama gidiyorum ve sen bu konu hakkında konuşmuyorsun. Nasıl anlaşma?" Yengem kafasını iki yana sallarken "Beğenmedim. 2 saate senin odana geliyorum ve bu konunun kritiğini yapıyoruz. Bu daha güzel anlaşma." diyip göz kırparak içeri gitti.

İç çekerken bende odama ilerlediğimde abdestim olduğu için üstümü çıkarmadan seccademi serip namaza durdum.

Huşu içinde namazımı bitirmeye çalıştıktan sonra zikirlerimi çekerek bağdaş kurdum.

Bazen herşeyden iyi geliyordu bu şekilde sessizce oturmak. O vardı ve benim anlatmama gerek olmadan içimdeki yükü biliyordu. Bilmesine rağmen küçük bir çocuk gibi anlatıp dertlenmemize izin veriyor hatta o yükü içimizden hafifletiyordu.

Hepimiz zorluklar içerisinde yaşıyorduk. Herkesin kendi hayatında kendisi için büyük olan dertleri vardı. Kimsenin derdi küçümsenenezdi çünkü Allah imtihanı kişinin dayanabileceği zorlukta verirdi. Biri için küçük olan bir dert o kişinin kaldırabileceği son raddede olabilirdi.

Hepimiz yaşamaya çalışıyorduk, dayanmaya çalışıyorduk. Yeri geldiğinde çok zor gelecekti her şey ama yeri geldiğinde zorluğun ardından bir kolaylık da muhakkak gelecekti.

Her şeyin bir sebebi vardı. Her dert bir amaca hizmet ederdi. Hem Allah bize Fetih suresinde dememiş miydi:

"Bütün bunlar Allah'ın; inanan erkek ve kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyması, onların kötülüklerini örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir başarıdır."

Bitecekti, geçecekti. Dünya hayatı geçiciydi ve tüm yorgunluğumuzu dindirecek ahiret hayatı bizi bekliyordu. Burada çektiğimiz hiçbir acı orada karşılıksız kalmayacaktı. Allah verdiği her derdin karşılığında ahiretimizi güzelleştiriyordu.

Meğer bize verdiği dertler bile bir nimet oluyormuş. Biz derde isyan ederken belki şükretmemiz gerekiyormuş.

Seccadeyi toplayarak kalktığımda katladığım seccadeyi yatağımın üstüne bırakarak elbisemi ve şalımı çıkarıp rahat bir şeyler giydim.

Çalışma masasına geçince önüme ayt denemesini alıp kronometremi ayarladım.

Ama hiç deneme çözecek kadar odaklanmış da hissetmiyordum...

Telefona gelen bildirim ile zaten çözecek psikolojide hissetmediğim denemeyi direkt bırakıp telefonu aldım.

Sınava bu kadar süre kalmışken çok mantıklı hareketler yapıyorum gerçekten...

Anonim: Sen bakmadan önce,

Anonim: Açmazmış çiçekler.

Anonim: Kurakmış denizler,

Anonim: Sen bakmadan önce.

Anonim: Çok da bir şey istemem. Yanımda olsan yeter

Hasna: Şarkı sözlerini asla üstüme alınmıyorum.

Anonim: Ya kalbimin ezanı ben alın diye söylüyorum, lütfen alınır mısın???

Hasna: Alınamam.

Hasna: Sence bir insan niye gerçekleri gizler?

Anonim: Kimsenin bilmemesini istediği için?

Hasna: Ama niye?

Anonim: Belki kimse ona acımasın diyedir

Anonim: Ya da kimseyi üzmemek için

Anonim: Bazen gerçekler bir fayda etmeyeceği içindir

Hasna: En azından paylaşmış olur ama.

Anonim: Bir derdi paylaşmak aynı derdin yükünü birine daha yüklemek değil midir?

Hasna: Ya o kişi bu derdi taşımaya gönüllüyse?

Hasna: Kimseye anlatmadan çözüme ulaşılmaz ki.

Hasna: Belki bir dert bir insanın omzunu çökertir.

Hasna: Ama o dert iki kişinin omzundayken kimsenin omzunu çökertmez. Sadece bir yük olur.

Hasna: Yükü paylaşmak yükün sahibine faydalı olur?

Anonim: Belki bakmaya bile kıyamadığı birine derdini yüklemek yerine omuzlarının çökmesini tercih eder?

Hasna: Etmesin.

Anonim: Bazen senin kalbine o kadar şaşırıyorum ki

Anonim: Bir insanın kalbi nasıl bu denli temiz olabilir diyorum

Anonim: Kimseyi yargılamıyorsun bile

Anonim: Kafamı karıştırıyorsun Hasna

Anonim: Vakti geldi mi sence?

Hasna: Geldi bence.

Mesaja niye görüldü attı ki şimdi?

Allah'ım ben niye bu kadar gerildim birden?

Bir şey yazsana Levent kılıklı anonim!1

Çevrimdışı olman hiç etik değil şuan.

Telefonu bıraktığımda deneme ile bakışmaya başladık.

Denemeyi daha sonra çözmek için kenara koyarken ayt matematik testimi alıp çözmeye başladım.

Bu işin sonu ne olacak acaba?

...

Kapının çalınmasıyla gözlerimi testten kaldırdığımda kronometreyi durdurarak "Gel." dedim.

3 saattir aralıksız integral çözmüştüm. 3 saattir bir mesaj bile gelmemişti.

Mesaj bekliyordum ciddi ciddi... Sanırım durumum cidden iç açıcı değil şuan.

"Yengesinin güzeline meyve getirdim." Yengem elindeki meyve tabağı ile içeri girdiğinde gülümseyerek sandalyeden kalktım. Yengem yatağıma oturunca bende onun yanına gidip yatağa çıkarak bağdaş kurdum.

Yengem meyve tabağını önüme doğru bırakınca içinde gördüğüm çiçekler ile anımsadığım anı tuhaf bir şekilde iç çekmeme sebep oldu.

Bana çilek getirmişti, değil mi?

"Şimdi anlat bakalım." Yengeme çıkardığım gözlerimle "Neyi?" diye sorunca yüzünde yaramaz bir gülüş vardı. "Rus salatasını."

Bu kadından cidden hiçbir şey kaçmıyor...

"Nasıl anladın?" Gülerek "Hasna, çocuk Rus salatası dediğinde yüzünü görmen lazımdı. Seni buldum der gibi bakıyordun." dediğinde bu bakış var mı diye sorgulamaya başladım.

"O nasıl bir bakış ya?" Yengem gülmesini durdurup bayık bayık bakarken "Sence doğru soru bu mu şuan?" dediğinde pes edip derin bir nefes aldım.

"Anonimle sabah bu meseleyi konuşmuştuk. Bana isminin Rus mu yoksa Amerikan mı olduğunu sormuştu. Bende Rus olduğunu anlatmıştım ve sonra Levent birden 'Rus salatasıymış.' dediğinde aklım o konuşmaya gitti."

Aklıma gelen an ile gülümserken bağdaşımı bozmadan kendimi yatakta geriye doğru atarak uzanır bir pozisyona geldim. Yatağım çift kişilik olduğu için çok rahattım bu konuda.

"Bir şeye çok emin olursun ama emin olduğun için sanki bir ters köşe olacakmışsın gibi bir his olur ya? Tam olarak öyle. Ben sınavda bile soru basit olduğunda beş kez sorguluyorum, hemde işlerimin hepsinin doğru olduğunu bile bile."

Tavana bakarken iç çektim. "Ve şimdi önümde çok basit bir soru var. Cevabından ve işlemlerimden eminim ama emin olduğum için güvenemiyorum da."

Yengem geriye doğru ilerleyip sırtını duvara asılı olan duvar halısına yaslayarak ayaklarını uzattı.

"Abin bana evlilik teklifi ettiğinde bende öyle hissetmiştim. Emindim, beni mutlu edecekti biliyordum. Hatta bu evlilik kararında kendimden çok ona güveniyordum. Bir kez bile beni üzmemişti ve ne istersem sanki emir vermişim gibi yapıyordu. İşin tuhafı istemediğim ama isteyeceğimi bildiği şeyleri de aynı şekilde yapıyordu."

Yengeme doğru kafamı çevirdiğimde yüzünde huzurlu bir tebessüm olduğunu gördüm. Bu anıları hatırlamak onu mutlu etmişti.

"Ama bu kadar emin olduğun için şüphe duyuyordum. Abimden değil kendimden. Sonra abinin gözlerindeki o kararlılığı gördüm. Sanki ne yaparsam yapayım beni sevmeyi bir an bile bırakmayacak gibi bakıyordu. Sevmeyi cinsellik sanan toplumda abin bana dokunmadan beni sevmişti. Bırak dokunmayı bana yaklaşmaktan bile korkuyor gibiydi. Her güzel cümlesinde yanlış anladım mı diye kontrol ediyordu. Askere gideceğini söylediğinde gözlerini gördüm. Beni beklemezsen bile seni sevmeyi bırakmam, der gibiydi. O an karar vermiştim. Abinin duruşu yüzünden ona teslim oldum. Kabul ediyorum evlenelim, dedim. Bedelli yapmayacağını da biliyordum. Zor olmaz mı senin için, dedi. O an bile beni düşündü. Bana haber gönderirsen olmaz, dedim. Sanki o kadar sevinmişti ki yerinde duramıyor gibiydi. Zaten sonrasını biliyorsun. Gitmeden önce nişan yaptık. Askerde 'bedelli askerlik bile yapmıyorsun beklemez el kızı' demişler. Abin ise 'beklemezse de canı sağolsun' demiş. Devremlerinden biri anlatmıştı. Ama bunu derken bile benden şüphe ettiğine dair bir iz bile yokmuş yüzünde."

Abim cidden böyleydi. Yengem asla dayanamayız dediğimiz hataları bile yapsa onu affederdi. Ona karşı hissettiği bağ çok farklıydı. Dalga geçsem bile bunu çok seviyordum. Abim aşka kendini tamamen teslim etmişti. Bu aşk ise onu ilahi olan aşka daha çok bağlamıştı. Sürekli yengem için dua eder, sadaka verirdi. Her ramazan hatmini yengem için indirirdi. Ama asla güvensizlik hissetmezdi. Ona öyle bir güven duyuyordu ki bu onun tevekkül inancını da büyük oranda arttırmıştı.

Yengem ise bu sevgiyi ve değeri tamamen hak ediyordu. Onunla sohbet etmek çok zevkli oluyordu. Bilmediği şeyleri öğrenip seninle bu konu hakkında da konuşabiliyordu. Maçı hiç bilmese bile abimi dinlerdi eskiden. Sonra abim ona da öğretmek istediğinde kabul etmiş ve abimin ona öğrenmesine izin vermişti. İnsanı çok çabuk anlardı ve sanırım bu özelliğini babama çok benzetiyorum. Belki abim de ona benzetiyordur.

"Sende hissedeceksin Hasna. O gözlerde her şeye rağmen bekleyeceğini ve güveni göreceksin. Ben o çocukta bunu gördüm. Sende göreceksin."

"Öyle mi dersin?" Yengem gülerken gelen bildirim ile kafamı kaldırıp masanın üstündeki telefona baktım. "Bence çok çabuk öğrenecek gibisin hatta."

Gergince doğrulup yataktan indiğimde her adımım ile kalbim olabilecekmiş gibi daha da hızlı atıyordu. Telefonu elime aldığımda gördüğüm mesaj ile bacaklarımın hafifçe titrediğini hissetmeye başladım.

Bu denli hisler olması hiç normal değildi ama vardı.

Anonim: Sizin oradaki parktayım. Bu sefer gözlerini kapatmana gerek yok Hasna :)

❅❅❅

 

"Bir ömür boyu koşarsın, yetişiğin sadece nasibindir."
Cahit Zarifoğlu

Bölüm : 19.12.2024 21:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...