26. Bölüm

2.5

Irmak
twirmakk

Yazar'ın anlatımıyla:1


Levent parkta heyecandan bir ileri bir geri giderken Hasna'nın geleceği düşüncesi kalbini parçalayabilecekmişcesine hızlandırıyordu.

Belki de çok erkendi fakat bugün görmüştü. Hasna'nın ona kaçamak bakışlarını görmüştü. Sevdiği kadının ondan utandığını görmüştü. En güzeliyse Hasna'nın hislerinin oluştuğunu düşünmeye başlamıştı.

Belki de bu yüzden bu kadar cesaretlenmişti birden bire.

"Az volta attın be kardeşim." Duyduğu ses ile durduğunda gözleri parka giren kişiye gitti. Soğuk bir tonda konuşurken gözlerini çekmedi. "Beni takip etmeye mi başladın?"

Gerçekten de takip etmişti ama dalga geçerek bunu örtmek istedi. "Sorma. Aşkımdan geberiyordum bende dedim ki gidip isim taklitçisini takip edeyim."

Yusuf tam karşısına geldiğinde burada Hasna'yı beklediğini anlamıştı. "Platonikliğe son felan mı bu? Hem o güller solmak üzere. Bu kadar cimri olduğunu bilmiyordum."

Levent bir eliyle çenesine masaj yaparken derin bir nefes verip elindeki buketi salıncaklardan birine koydu. "Seni ilgilendiren kısmı ne Yusuf?"

Yusuf histerik bir kahkaha attığında "Bu kadar kolay kaybeder miyim sence?" dedi. Levent hızla ona döndüğünde bakışlarından ateş saçar gibi bir hâli vardı.

"Sakın ona yaklaşayım bile deme!"

Yusuf tekrar kahkaha attığında gözleri kenardaki ağacın yanında duran kıza takıldı. Beyaz bir elbise vardı üstünde. Başında ise yeşil bir şal örtülüydü. Onlara doğru bakıyordu. Duyduğunu anladı. Levent fark etmesin diye hemen gözlerini çekti.

Kalbi hızlanmıştı. Bir kızın onda oluşturduğu bu etkiyi yaratmasına küfretti içten içe.

Hemde Levent'i seven bir kızın.

"Soyadının Kara olduğunu unutmuşum. Her şey sizin olsun istiyorsunuz sadece." Yusuf bilerek Hasna duysun diye sesini yükseltti. Levent'e olan şeyi anlasın istedi. Ona ne olduğunu öğrenmek için daha çok çabalasın istedi.

"Ne bu bitmeyen düşmanlığın? Ne yaptım ben sana?" Levent sinirle sorduğunda Yusuf güldü. "Her şeyimi almadınız mı?"

Levent birkaç saniye durduktan sonra iç çekti. "Kaptanlığı bir dakika bile istememiştim. Koç kaptan yaptığında ona bunun yanlış olduğunu ve senin hakkın olduğunu söyledim. Gerçi bana inanmazsın ama yaptım bunu. Hatta bunu sana ilk dakikadan söyledim fakat sen bana vurmayı tercih etmiştin."

Yusuf gözlerini ona diktiğinde zaten konuşulurken duyduğu şeylere inanma gereği duymadı, biliyordu.

"Ama yine de babacığın senin için aldı kaptanlığı." Levent bıkkınlıkla "Babamın yaptığı şeyler yüzünden beni suçlama. Hem kimi kandırıyorsun sen? Ortaokuldan beri nefret ediyorsun benden, fark etmiyor muyum sanıyorsun?" dediğinde Yusuf'un gülüşü dondu.

"Madem açık açık konuşuyoruz herşeyi konuşalım. Ama bu konuşmanın sonunda kaybedersin."

Levent'e bir adım attıktan sonra gözleri boğazlı bodysine gitti. Sinirle baktı bodyye. Yaralarını gizlemeye çalışıyordu ve bunu kimseye anlatmıyordu bile.

"Ortaokulda niye babanı çağırdın?"

Levent anlamazca bakarken Yusuf onun hayatının karardığı bu anı hatırlamamasına daha çok sinirlendi.

"Ne alaka be?" Yusuf gülerken "Annemle babanı sen tanıştırdın." dedi bu sefer.

"Babam senin yüzünden gitti."

Onu suçlamamalıydı belki de ama elinde değildi. Çok sevdiği dostu okula babasını çağırmıştı veli toplantısında. Sonra Levent gitmeden önce Yusuf'ların yanına gidip Yusuf'a akşam basketbol oynayalım mı demeye gitmişti. Levent'in babası ise Yusuf'un annesini ilk defa orada görmüştü. Kadın çok genç ve güzeldi. Oldukça da çekiciydi. Levent'in babasının da oldukça yakışıklı olduğu gibi.

Çocuklar konuşurken onlar tanışmıştı. Çocukları bahane ederek bir kahve için sözleşmişlerdi. Oysa Levent'in babası oraya sırf okul müdürü ile görüşmek için gitmişti. Toplantıya gitmemişti bile.

"Anlamıyorum?" Yusuf kahkaha attı. Ama sesinde mutluluğun kırıntısı bile yoktu. "Annemin babanın metresi olduğunu biliyorsun ama. Annemle babamın bu yüzden boşandığını tahmin edemiyor musun? Ya da babamın annemden iğrendiği için benden de nefret ettiğini? Yeni bir aile kurup ben yokmuşum gibi yaşadığını?"

Levent bunların hiçbirini bilmiyordu. "Ne?" Dedi sesli bir şekilde. "O senin annenle de mi?" Sustu. Konuşamadı. Babasının günahı bindi üstüne.

"Bu kadar da değil lan! Bu da değil lan!" Kendi kendine sinirle bağırırcasına konuştuğunda boğazı düğümlenmişti.

"Bilmiyormuşsun cidden." Yusuf kendi kendine mırıldandığında ona acımasını istemediği için sahte gülüşlerinden birini takındı.

"Annem baban için kafayı bile yedi. Delirdi desem yeridir. Oğlu olduğunu umursamadan yaşıyor. Tek düşüncesi baban olmuş. Annene bile geldi biliyor musun? Annen ise babana söyleyip 'İsmimi lekelemeden hallet.' demiş. Ünlü modelin ismi kirlenmemeli ya. Ünlü Kara ailesi haberlere düşmemeli. Sahi annen sizi umursuyor mu acaba? Tuhaf, benim annem evli olmasına rağmen baban için kafayı yediğinde annen ne metreslerini ne de sizi umursamadan kendi hayatını yaşıyordu. Benden bile kötü durumdasın lan. Neyse."

Annesi Levent'in her zaman zaafı olmuştu. Belki de en çok ilgiyi ondan beklediği için. Ama hiçbir zaman o ilgiyi görmedi. Yusuf da bu yüzden buradan vurmak istedi. Levent'in canı acısın diye anlatırken kendi canının yanmasını belki böylece gizleyebilirdi. Ama tahmin ettiği gibi olmadı. Levent bu sözler yüzünden sinirlenmedi.

"Baban anneme ceza olarak onunla iki ay görüşmedi. O iki ay boyunca sadece alkol tüketti biliyor musun? Bırak benim varlığımı kendi varlığını bile fark etmeyecek hâle geldi. Tek cümlesi babanın adı oldu. Sonra baban ona geldiğinde, ki sadece cinsellik için, sanki dünyalar onun olmuşçasına sevindi. 'Alkolik olmamı sevmez' diyerek alkolü azalttı. Kendi oğlunun yalvarmalarını duymayan kadın baban için alkolü azalttı. Oldukça trajikomik değil mi?"

Yusuf gülerek devam ettiğinde Levent'in gözlerinde gördüğü duygu onun boğazında bir yumru oluşturdu. Gerçekleri konuşacaktı. Bu sefer sadece o kaybetmeyecekti. Ama Levent'in çaresizliğini görünce tekrar kaybetmiş gibi hissetti.

Levent ona çaresizlikle bakıyordu. Biliyorum, diyordu gözleri. Bu hissi bende biliyorum, diyordu...

"Hani sana dedim ya; sevgili baban metreslerinin koynuna giriyor sürekli diye. O metreslerden biri annemdi, belki de bu yüzden nefret ettim senden. Sen olmasan tanışmazlardı hiç. Hiç var olmamış olmanı diledim hep."

Yusuf samimi değildi son söylediklerinde ama bunu bilmesinler istedi. İğrenç biri olmaya devam etmek istedi. Diğer türlüsü canını daha çok yakıyordu.

"Babana benziyorsun demiştim hatırlıyor musun? Benzeyecek misin lan? O kıza bunca senedir aşıkken ondan başkasına gidecek misin?"

Onay istiyordu. Sadece oyun oynamak için yaklaşmak istediği kıza hissettiği duygulardan nefret etse bile ondan vazgeçmek için onay istiyordu. Levent yalan söylemezdi, biliyordu.

"Başkası mı? Güldürme beni. Ben kendimden bile sadece ona giderim. Benim için hep o vardı, hep de o olacak. Dilerse sevmesin beni. Ben sadece onu severim. Gerekirse aşkımdan geberirim ama o mutlu olsun diye belli etmem. Tek gülüşü için düşünmeden ölüme atlayacağım kadından başkasına bırak ayağımı, gözüm bile gitmez."

Levent tamamen içindekileri söylerken Yusuf güldü. Vazgeçmesinin gülüşüydü bu. Yenilgisini gizlemek için güldü bu kez. Kaybetmişti, babası gibi...

"Öyleyse sen değil ben babama benzeyecekmişim. Sevdiğim kadının sevdiği adama gitmesine izin verip çekip gidecekmişim."

Kendi kendine sessizce mırıldanırken Levent'in duymadığını biliyordu.

"Salak o kız. Benim bile iyi olabileceğime inanıyor." Levent gözlerinde anlayışla baktı bu sefer. Yanına gitti, Yusuf ne yapacak diye beklerken onu şaşırtarak sarıldı ona. Oysa Yusuf yumruk yiyeceğini düşünmüştü.

"Vardır öyle huyları."

Levent gülerken sıkı sıkı sarılıyordu. "Ama inan eğer inandıysa öyle olabileceğindendir." Sırtını sıvazlarken Yusuf özlediği arkadaşına sarılmak ile sarılmamak arasındaydı. Gözleri dolsa bile belli etmeden ruhsuzca "Onunla oyun oynamama rağmen affetti beni. Ona dediklerimi bilse affeder miydi acaba? Ondan tamamen cinsel bir obje gibi bahsettiğimi bilse mesela? Onunla oyun oynayarak seni üzmek istediğimi?" dediğinde Hasna duysun diye sesini yükseltti.

Ondan iğrensin istedi. Affetmesin, iğrensin. Hasna hiç onun tipi olmamıştı ama kalbi sebepsizce onun için atmaya başlamıştı. O temiz kalbi için, günahsız ruhu için, masumluğu için... Yusuf'un tam tersiydi fakat Yusuf delicesine istiyordu onu. Başta fiziksel bir çekim sansa da sonradan olmadığını anlamıştı. Güzel kız diyedir, dedi. Fakat ondan çok güzel kalbini sevmişti. Annesinin bile görmediği acısını gördüğünde bundan tamamen emin olmuştu.

"Affederdi. Yine." Levent'in güldüğünü duyduğunda ona sarılan bu aşık herifi deli gibi dövmek istiyordu, Hasna'nın kalbini çaldığı için.

"Öyle biri o. İnan bana yüzünde bir gram pişmanlık görse yine affeder. Boşuna mı sevdasından delirdim lan?" Yusuf gülümsediğinde kollarını bu adamın sırtına koydu. "Sen de o da salaksınız. Bu kadar iyi niyetli olunur mu be? İki acı anlatıyoruz hemen affediyorsunuz."

Levent onun sırtına geçirdiğinde acımasa bile sahte bir acıyla inledi. "Doğru konuş lan yengen hakkında."

Yusuf kabullenerek iç çektiğinde "Yalnız seni affettiğimi sanma. Kız bakarken gerizekalı gibi tek taraflı sarılma diye sarılıyorum." dediğinde Levent şokla ondan ayrıldı.

Gözleri gözünden yaş akan Hasna'yı bulduğunda gülümseyerek onları izlediğini fark etti.

"Ne zamandan beri?" Kendi kendine konuşurken Yusuf bilse de sırıtarak sustu. "Ay içimde kalmasın diye gelmiştim, iyi oldu. Şimdi sevgili mi olursunuz artık ne yapıyorsanız yapın da bende rahat rahat daha çok nefret edeyim. Mutluluğun batıyor lan bana. Acından geber istiyorum."

Yalan söylüyordu fakat bunu çok güzel yapıyordu. O, daha kendini bile sevmeyi beceremeyen bir çocuktu.

Levent ona doğru döndüğünde güldü. "Kaptanlığı bıraktım." Yusuf kaşlarını çatarak ona baktığında Levent gülümseyerek "Bugün koçla konuştum. Basketbol takımından ayrıldım." dedi.

Levent basketbol konusunda oldukça iyiydi. Bir sürü maç kazandırmıştı takıma. Kaptanlık için zamanında Yusuf düşünülmüştü çünkü Yusuf daha sosyaldi. Fakat Levent ve Yusuf takımın iki gözdesiydi hep. Maçı genelde bu ikisi taşırdı.

"Niye?" Yusuf şaşkınlığını gizlemeyerek konuştuğunda Levent omuzlarını silkti. "Onun her istediğini yapmamın bir sonu olmalı. Basketbolu seninle oynarken seviyordum ama bu onun için olmaya başlayınca pek de severek oynamıyordum. Senin hakkındı en başından beri. Geç de olsa tekrar sana ait oldu."

Yusuf boğazını temizlerken "Teşekkür etmemi bekliyorsan çok beklersin isim hırsızı. Hem kaptanlığımı hem de adımı çaldın. Ödeştik." dediğinde Levent güldü.

"İsmini çalmadım hiç." Yusuf dilini damağına vururken "Hı hı aynısından bay Yusuf görünümlü Levent anonim." diyerek Hasna'ya son kez baktı. Ondan nefret eden yüz görmek yerine anlayışlı bir ifade gördü.

Bir kez daha küfretti içten içe. Bu kızın güzel kalbi ona cehennem azabı veren duygular yaşatıyordu.

"Şimdi gidin uzakta aşkınızı yaşayın. İğrenç iğrenç, hiç de sevmem." Yusuf arkasını dönüp uzaklaşacakken onun sesini duydu. "Acılarınla dalga geçmemeyi öğrenip Allah'a kul olursan affederim Yusuf."

Duraksadığında dudakları titriyordu. "Geri zekalısın o zaman." Hızla parktan gittiğinde ileride duran arabasına yasladı sırtını. Elini kalbine koyarak yere çöktü. "Geri zekalı işte."

Kalbi yanarken son kez gülümsedi. Babasının oğlu olmuştu. Sevdiği kadın başkasını severken sadece gitmişti. Vazgeçmişti.

"Birbirinizi bulmuşsunuz tam. İki salak. Beni niye affedersiniz ki?"

Kendi kendine konuştuğunda gözleri gökyüzüne döndü. "Allah'a kul olursam..." Kendi kendine mırıldandığında aldığı karar ile ayağa kalktı. "Öyle olsun madem prenses."

Hasna'nın anlatımıyla:

Levent bir süre sonra bana döndüğünde kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu.

Buraya geldiğimde ilk onu görmüştüm. Anlamıştım. Oydu.

Onu görür görmez hissettiğim şey çok farklıydı. Bana gizli numaradan yazan o çocuk şuan karşımdaydı. Bana bakıyordu. Hayır beni gör der gibi bakıyordu. Sustum. Sustu. Sanki o an atmosfer de çok farklıydı.

Ciğerlerimdeki oksijen yüzdesi azalıyor gibi hissediyordum. Bu nefesimin kesildiği anlamına mı geliyordu?

Levent bir adım attığında ne yapacağını kestiremez gibi bir hâli vardı. "Gitmeyecek misin?" Sorduğu soruya gülümserken salıncaklardan birine doğru yürümeye başladım. "Gideyim mi?"

Salıncağa bindiğimde karşımda durmuş beni izliyordu sadece. "Görür görmez gidersin sanmıştım." Kendi kendine konuştuğunda dudaklarımı büzerek "Niyetlenmedim dersem yalan olur." dedim.

Heyecan ve stresten kaçmak istemiştim ki Yusuf gelmişti. Ben de gidememiştim ve şuan buradayım.

Levent benim olduğum tarafa gelirken önceden bıraktığı gül buketini aldı yanımdaki salıncaktan. O gün kadının verdiği buketti bu.

"Biliyormuş cidden." Kendi kendime mırıldanmama gülümseyerek kafa salladı. "Şaşırmamıştım hiç. Sen hariç herkes sana nasıl baktığımı görüyordu."

"Ben nereden bilebilirdim ya?" Utana sıkıla dediğim şey ile salıncaktan ayaklarımı sallamaya başladım. Gözleri ayaklarıma gittiğinde gülerek "Boyun yere de ulaşmıyor ki." dedi.

Komik değildi. Gülmedim. Şakan o kadar kötüydü ki kafamın üstünden gitmesini tercih ederdim. Dürüst olmak gerekirse beni güldürmek için berbat bir deneyimdi-

İnstagramı kapatmam lazım.

"Buruşturma suratını hemen bücür." Levent tekrar konuşunca ne zaman buruşturduğumu bilmediğim yüz kaslarımı serbest bıraktım. Yanımdaki salıncağa oturduğunda midem kasılıyordu.

Tamam 190 santime yakın olabilirsin, tamam 163 santim olabilirim ama bu bücür olduğum anlamına mı geliyor?

Sanırım o anlama geliyor...

Acaba cidden boyu kaçtı bu deve boyu ile yarışır gibi olan müzekkerin?

Görüş alanıma giren buket ile ona döndüğümde uzattığı buketi ona değmeden aldım. "Ben hâlâ itiraf almadım ama."

Bir an duraksasa da gülmeye başlayıp "Doğru açıldığımda verecektim." diyerek elini ensesine götürdü. "Yüz yüze çok zormuş"

"Zor olan neymiş bay anonim?" Bana dönmeden gökyüzüne bakarak güldüğünde istemsizce bende güldüm.

Söyler misin artık?

"Sözcüklere bile sığmayacak kadar büyük olan sevdam bayan kalbimin ezanı."

İlk defa sesli bir şekilde söylediği hitap ile kalbim aşırı derecede hızlanırken sakin olmaya çalıştım. Kalbinin ezanı.

"Bir dene bence." Yok ben aklımı kullanıyor olamam şuan. Resmen düşüncelerim sesli olarak ağzımdan çıkıyor...

"Deneyeyim." İç çekip boğazını temizleyerek "9.sınıftayız o zamanlar. Sen çok güzelsin, hep güzelsin zaten. " dediğinde avuç içlerim terlemişti heyecandan.

"Çok iyi hatırlıyorum, pencere kenarı ilk sıradaydın sen. Ben ise duvar kenarı orta sıradaydım. Kimse yanına oturmamıştı, tek oturuyordun. Seni gördüğümde ben gelip oturmak istemiştim ama o kadar uzun süre izlemişim ki hoca gelmiş ve ders başlamış çoktan. Fark etmemiştim biliyor musun? Dersin sonlarına doğru fark ettim. Oysa bana birkaç dakika gibi gelmişti. Her hareketini izledim. Streslenince ısırdığın dudağını sıkılınca dilinle ıslattığını öğrenecek kadar. Kendi kendine gözünü kısıyordun birdenbire sonra sanki daha yeni gözünü kısan sen değilmişsin gibi gülümsüyordun. Sanat eseri gibiydin benim için. Saatlerce izlesem sıkılmam demiştim. Ki 4 sene izledim ve hâlâ sıkılmadım."

Yuh, 4 sene mi?

Dudaklarını ıslatıp devam etti. "Bir kez gözünü çevirip bakmadın be kalbimin ezanı. Her kafanı kaldırdığında belki gözlerin gözlerime değer diye delicesine heyecanlanıyordum. Sen beni görmedikçe ben kendimi göstermeye çalıştım. Matematikten nefret ederdim mesela."

Kaşlarım şaşkınlıkla kalkarken matematikte aşırı iyi olmasına şaşırmıştım. Nefret ettiği bir derste nasıl bu denli iyi olabilir ki?

"Sen ise çok severdin. Her gördüğümde matematik çözerdin. Denemelerde en yüksek matematik neti hep senindi. Belki seni geçersem matematikte, kafanı kaldırıp bana bakarsın diye gece gündüz matematik çalışmaya başladım o raddeden sonra. Sonradan sevmeye başladım matematiği de. Sonra seni geçtim bir gün ve sen sonuçlara bakarken seni izledim. Bakmadın be kalbimin ezanı." İç çekerken dudağımı ısırdım. Çok güzel kalbimin ezanı diyordu...

Olaydan çok ses tonuna odaklanıyordum çünkü duyduklarımla şaşkınlıktan bayılma riskim vardı.

"Başka bir çözüm arıyordum ki bir gün telefonla konuştuğunu duydum. Sınıfta Miray ile konuşuyordun. Babandan son hediye olarak kalan bilekliğini bulamadığını söylemiştin. Sonra her yere baktığını söyleyip rotayı anlatmıştın."

O sırada yalnızım sanıyordum ben.

"Okul çıkışı okulun yanındaki camiiye gitmişsin sonra kütüphaneye geçmişsin fakat acıkınca okula en yakın büfeye gidip tost yemişsin, daha sonra akşam namazını kılıp eve gitmeden basketbol sahasının orada biraz yürüyüş yapmışsın ve otobüse binip eve gitmişsin. Bu rotayı anlatırken tek tek hepsine baktığını da söylemiştin. Belki bilekliğini bulursam beni görürsün diye heyecanlanmıştım. Ergendim işte, beni fark et istiyordum."

Yutkunurken bunların hepsini hatırlamasını şok ile dinledim. Kalbim bu gidişle heyecandan patlatabilirdi sanırım.

"Okul çıkışı hepsine en az bir saat baktım. En son basketbol sahasına gittiğimde yerde bir parıltı gördüm. Gece vakti olduğu için sokak lambasının ışığını yansıtıyordu. Tam oraya doğu giderken küçük bir kız koşup aldı. Bileğine takıp oynarken yanına giderek bilekliğe baktım. Seninkiydi. İnan bana çok inatçı bir kızdı fakat konu sen olunca ben de çok inatçı olabiliyormuşum."

Gülüp gökyüzünden çektiği gözlerini elime getirdi. Bilekliğe bakarken yüzünde bir tebessüm vardı.

"Verecektim sana. Sende beni fark edecektin. Her türlü senaryom vardı. Aklıma gelmeyen tek ihtimal oldu ertesi gün." Sesinde keder baş gösterince pür dikkat onu dinlemeye başladım.

"Beni bir nevi nenem ile dedem büyüttü. Baba desen nerede belli değil. Annemin tek derdi mankenlik kariyeri. Aile yemeklerinde tek görüşürdük ama genellikle o geceler yok olmalarını dilediğimiz geceler olur." Nefret eder gibi konuştuğunda yutkunarak gözlerimi boynuna çıkardım.

Baktığımı hissederek bana döndüğünde yüzünde acı bir tebessüm vardı. "Taşıyamazsın kalbimin ezanı."

Gözlerimi kararlılıkla orada tutarken "Denemeden bilemezsin Levent." dedim.

Bir süre baktıktan sonra pes eder gibi içini çekti. Elleri boynuna gidince boynun kısmını kıvırmasıyla canımı deli gibi takan o izi gördüm.

Birinin el izi vardı boğazında. O kadar çok sıkmıştı ki eli tam anlamıyla boğazında görünüyordu.

Gözlerim dolarken "Niye?" diye fısıldadım. Kafamı sallarken "Hiçbir sebep bunu hafifletemez." diyerek gözyaşlarımın düşmesine izin verdim.

"Ağlama." Gülümseyerek baktığında "Acımıyor artık." demesi ile kalbim yerinden sökülmüş gibi hissettim. "Ne kadar çok oldu ki artık acımıyor?"

Gülümsemesi donduğunda bu sefer bodysinin eteklerine gitti elleri. Yavaşça yukarı doğru kıvırdığında gözlerim oraya sabitlenmiş gibiydi. Ufak bir kısmı açması ile gördüğüm morluk dumura uğrattı beni.1

"Her yerimde var. Çocukluktan beri geçmesine izin vermediği yaralar da var. Bir yara geçerken yerine yenisi gelirdi."

Yaptığı itiraf gözyaşlarımı hızlandırırken "Bir şey yapmalıyız. Levent ne olur bir şey yapalım." diye hızla konuştum. Onu babasından korumak istiyordum. Nasıl olacak bilmiyordum ama deli gibi istiyordum.

Allah'ım sen bana yapabilmeyi nasip et. Babamın ölüm haberini aldığım günden beri ilk defa bu kadar çaresiz hissediyorum Allah'ım. Yardım et.1

"Benim için gözlerini silebilirsin mesela." Düşen gözyaşlarıma bakarken "Onları akıttığım için ya da silemediğim için kendimi iğrenç hissediyorum." dedi içli bir şekilde.

Hızla ellerimi kaldırıp gözlerimi silerken iç çektim. "O evde kalamazsın." Gülümseyip gözlerini gökyüzüne çıkardı tekrar. "O zaman kardeşimi bırakmam gerekir. Ona dokunmasına hiç izin vermedim. Asla da vermem."

Derince bir nefes aldığımda içime dolan oksijen ciğerlerimi yakıyordu. "Onu da yanına alırsın?" Çaresiz çıkan sesim ile gözlerini kapattı bir süre. "Taşıyamazsın dedim sana. Niye beni dinlemiyorsun ki hiç?"

Ne zaman yumruk yaptığımı bilmediğim ellerimi daha çok sıktım. "Tek başına mı yaşayacaksın her şeyi yani?" Sinirli çıkan sesime şaşırarak gözlerini açıp bana döndü. "Ne?"

"Bana bunları anlattıysan bir çözüm bulacağız. İzin vermiyorum tek başına yaşamana!" Neden bu denli sinirlendiğimi bilmesem bile delicesine sinirliydim.

"İşte buna bende katılıyorum."

Duyduğum ses ile şaşkınlıkla arkama dönünce Levent de aynısını yaptı. Bekir abi Levent'e bakarak bize doğru yürüyordu.

"Yatsıdan dönerken kardeşime dokunamaz dediğini duydum. Sonrasına istemesem de kulak misafiri oldum. O boğazlı body zaten şüphelendirmişti beni."

Düşünceli bir ses ile konuşup yaklaşınca durdu.

"Bizde kalın bir süre." Levent şok içinde ona bakarken Bekir abi gülümsüyordu. "Tek başına sırtlamaman gereken acılar vardır kardeşim. Seni sevenleri üzen acılar." Kafasıyla hafifçe beni işaret ettiğinde istemsizce utanıp bakışlarımı kaçırdım. Ayağa kalktığımda Levent de kalkmıştı aynı anda.

Ya bir durun ne oluyor ya!

Çok hızlı gelişiyor bu olaylar ben yetişemiyorum...

Daha yeni ağlıyordum şuan aptal gibi sırıtarak utanıyorum. Dengemi bozdu pis müzekker.

"Abi ben hiç..." Bekir abi boğazını temizlediğinde Levent susmuştu. "Kardeşini alıp gelirsin. Tatlı yapmıştım, çayın yanında güzel gider. Konuşmanız bitince gidip alır ve gelirsin. Eğer gelmezsen o zaman hatrımı yok sayarsın."

Levent bir şey diyemeden Bekir abi ona yaklaşıp elini omzuna koyup hafifçe sıktı. "Kardeşim bildim seni. Bırakmam ortada. Hem darda olana yüz çevirirsem ben kendime nasıl müslümanım derim?"

Ben gülümseyerek izlerken Levent yüzünde mahcubiyetle Bekir abiye bakıyordu. "Abi ben hallederdim." Bekir abi tek kaşını kaldırırken "İmamın sözünü cemaat ne zaman çiğner oldu?" diye sorunca kıkırdamıştım. Levent de gülümserken Bekir abi gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

"Evde daha detaylı konuşuruz ama anladığım kadarıyla siz zaten bir konuşmanın içersindesiniz. Ben gideyim."

Bekir abi geri çekildiğinde boğazını temizleyip "Birbirinize bakmamaya çalışıyorsunuz, yaklaşmıyorsuz ama yine de bir dahakine yanınızda en azından biri olsun." dediğinde gözüm tüm mahallede gezerken utançla sustum.

"Merak etme abi. Ama nikahımızı sen kıyarsın, değil mi?"

Hıh?

Ne?

Nikah?

Ben?

Levent?

Ne?

"Önce bir kızı istemeye gidelim de. Nikahı sonra hallederiz." Ben niye evlendim şuan? Bir dakika Bekir abi nereden biliyor?

Neler oluyor bu nalet olası yerde?

"Eyvallah abi." Levent minnettar bir ifadeyle konuştuğunda Bekir abi tam giderken "Hadi Allah'a emanet." demişti ki durdu. "Hasna'yı eve bırak gitmeden. Saat geç oldu."

"Merak etme abi." Bekir abi gittiğinde ben bön bön bakmaya devam ediyordum. "Ne istemesi ya?"

Levent boğazını temizlediğinde "Doğru ben tek itiraf etmiştim. Bir an heyecanla unuttum." dedi mahcubiyetle.

Dudaklarımı birbirine bastırırken "İtirafın bitmemişti." dedim. Tamam zevk alıyorum ama ne yapabilirim yani?

"Tamam o zaman hızlıca söyleyeyim bitsin. O gün yani nenem ile dedemin öldüğü gün çok kötüydüm Hasna. Evleri buradaki camiiye yakın bir yerdeydi. Cenaze namazlarını kıldık. Ben beni yıllarca seven ve büyüten ve canımdan can olan iki kişiyi kaybetmiştim. Göbek adım Yusuf fakat bunu onlar koyduğu için başka kimse bilmiyordu. Beni hep Yusuf'um diye severdi nenem. Hazreti Yusuf gibi ol derdi. Levent ismini sevmezdi pek. Annem modern diye umursamadan koymuş çünkü. İsmin etkisi vardır oğlum, sen Yusuf ol derdi. O gece sanki o isim de onlarla gömüldü gibi hissettim. Sadece Asude ve bendik. Bekledim. Tüm gün bekledim Hasna. Annemle babam gelir belki diye bekledim. Gelmediler, daha önemli işleri varmış."

Yutkunduğunda çözdüğümüz Yusuf gizemi sanki kalbimi ağrıttı gibi hissetmiştim. Derin bir nefes alıp devam etti.

"Sonra sen geldin. Ben bir ara sokakta dizlerimi kendime çekmiş çocuk gibi ağlıyordum. Biri geldi o gün yanıma. Sonra bırakıp gitti. Ya da ben gittiğini sandım. Kafamı kaldırınca seni gördüm. Tam karşı duvara benim gibi çökmüştün. Dizlerini kendine çekmiş kafanı duvara yaslamıştın. Bana bakmıyordun ama yüzünde merhamet vardı."

O günü hatırlıyordum. Hıçkırık sesi duymuştum geçtiğim sokaktan. Bir erkek ağlıyordu. Yalnızdı. Gitmek istemiştim çünkü saat çok geçti. Ama yapamadım belki de aklıma babam öldüğü zaman olan hâlim gelmişti. Siyahlar içinde olan o erkeğin yanına gittim. Ne yapacağımı bilmiyordum ama yalnız kalmaması için ağlaması bitene kadar onunla oturmuştum. O kişi Levent miydi?

"İş, o ya. Senden hep hoşlanıyorum sanıyordum. O gece ben sana içimdeki tüm sevgiyi armağan ettim. Yalnız kalmak için gittim o sokakta benimle yalnız kaldın. Sessizce oturdun. Yalnızlığıma eşlik ettin. Orada sevdan düştü şu kalbe."

Şehadet parmağını sol tarafına koyup hafifçe vurdu ve devam etti.

"Sonra da bir daha gitmedi. Her saniye arttı sadece. Yıllarca uzaktan sevdim. Sonra bir gün Can'lar bir oyun oynayalım dedi. Numara sallayıp anonim olarak yazacaktık birine. Onlar bunu söyleyince aklıma sen geldin. Sana yazabilirdim anonim olarak. Bunu onlara söylediğimde başta inanmayıp gülseler de sonradan ciddi olduğumu fark ettiler. Oyun oynamak yerine birlikte bana hat almaya gittik. Tabii ben sen engellersin 15 tane aldım. Sonra sana yazdım. İsmimi sorduğunda ben ilk defa biri için daha Yusuf olmak istedim. Senin için Yusuf olmak istedim. Gerisini biliyorsun zaten. Oh çok şükür ya."

Sesli bir nefes verdiğinde istemsizce gülümsedim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bu kısıma çalışmamıştım işte. Burası çok tuhaf bir andı.

"Şimdi çok saçma olacak ama sormam gerek." Levent boğazını temizleyerek bana döndü. "Biz şimdi neyiz?"1

Birden ben beklemediğim bu soruya gülmeye başlayınca Levent dudaklarını ıslatıp etrafa bakınarak gözlerini kaçırıyordu. "Çok güzel gülüyorsun. Kalbim deliriyor sanırım, gülme o kadar güzel."1

Kendi kendine mırıldanarak "İrademle oynuyorsun gülüşünle." dediğinde daha çok güldüm.

"Yusuf." Söylediğim isim ile bana döndüğünde kalbinin sesini duyar gibiydim. "Kalbimin ezanı?" Son bir kez gülümsedim.

"Sanırım başardın. Bu sevda denen illete beni de bulaştırdın." Ona bakmadan devam ettim. "Ve sanırım bende seni seviyorum."4

❅❅❅

 

"Sen sözü açığa vursan da gizlesen de Allah için birdir. Çünkü o gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da."
Tâ-hâ|7

Bölüm : 19.12.2024 21:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...