28. Bölüm

2.7

Irmak
twirmakk

"Bende istiyorum." Bekir küçük kıza döndüğünde gözlerinde onaylamaz bir ifade vardı. "Hayır Miray. Düşebilirsin."


Miray inatla küçük adımlarını kaydırağın en yüksek tarafına yönlendirdiğinde Bekir iç çekerek peşinden ilerledi. Eliyle Miray'ın kolunu hafifçe tutunca Miray "O zaman sende benimle kay." diyerek şirince ona baktı.

"Miray 7 yaşına geldin ama hâlâ çocuksun. Burası benim yaşıtlarım için, senin için fazla yüksek."

Aslında kendine itiraf etmese bile Miray'a zarar gelir diye diken üstünde olmasındandı bu korkusu. Onu hiç Selen'den ayırmadım, diyordu kendi kendine.

"Senin yaşına gelince beni sevecek misin?" Miray'ın birden sorduğu soru ile Bekir öksürmeye başladı. Bu kız cidden herşeyi pat diye söylüyordu.

"Seviyorum zaten Miray."

Miray huysuzca "Kardeşin olarak değil ama!" dediğinde Bekir bu küçük kızın sevimli hâline gülümsedi. Belki yıllar sonra bu kadar yakın olamayacaklardı çünkü Miray büyümeye başladıkça birbirlerine haram olacaklardı fakat şuan karşısında küçük bir kız çocuğu vardı ve o kız çocuğuna dair hiç art niyet sergilememişti, sergilemezdi.

"Sende beni abin olarak seversen anlaşırız." Miray iğrenir gibi bakarken "Sonra abi diyince ağlarsın!" diye sinirle mırıldandı. Bekir sadece gülümsedi.

Nereden bilebilirdi gerçekten her abi diyişinde içinin gideceğini? Ağlamak isteyip sadece gülümseyebileceğini... Nereden bilebilirdi eskiye dönüp 'Seveceğim ama sende vazgeçme, bekle.' demek isteyeceğini?

"Onu o zaman düşünürüz Miray. Ödevlerim var ve Selen salıncakta bizi bekliyor. Hadi kayalım da gidelim." Miray önce bozulsa da sonradan gözleri hevesle parlamıştı. "Birlikte kayabilir miyiz yani?"

Bekir her ne kadar onay vermese bile bu küçük kızı cidden hiç kıramıyordu. Usulca kafasını salladığında Miray sevinçle ellerini çırptı.

Hızla merdivenden çıkıp kaydırağın başına geldiğinde Bekir gözlerini yüksek olan kaydırağa dikti. Ayrı ayrı kaysalardı belki Miray'ın başına bir şey gelebilirdi.

"Kucağımda duracaksın ama kendini öne atmak yok anlaştık mı?"

(Kaydırağa atmaktan bahsediyor arkdşlr)

"Olurrr!" Bekir gülümseyerek ilerlediğinde kaydırağın tepesine oturup Miray geçebilsin diye bacaklarını araladı. Miray'a yardım edip onu bıraktığı aralıkta oturttuğunda ne kadar haram olmayacak kadar küçük bir çocuk bile olsa onu rahatsız etmemek için kendine fazla temas ettirmemeye çalıştı.

Miray hevesle kaymaya çalıştığında bu hâline gülüp hafifçe vücudunu ilerletti ve kaymaya başladılar.

Miray ellerini havaya kaldırdığında ne kadar eğlenmek için böyle yapmış bile olsa yanlışlıkla dengesini kaybedebilir diye düşünmeden kollarını karnına sardı. Hızla indiklerinde ilk Miray inmişti.

"Bak sen varsan bir şey olmuyor işte. Hep benimle kaysana Bekir." Bekir kaydıraktan inmiş ve ona bakan kıza onaylamazcasına bakıp "Büyüyünce bana haram olacaksın Miray. Kardeşim gibi görsem bile kardeşim değilsin sonuç olarak. O zaman beraber kayamayız." diye tane tane açıkladı.

Miray ilk yüzünü düşerse de sonradan kocaman bir gülümsemeyle "O zaman evleniriz! Annemle babam da birbirleri ile evlenip helal olmuşlar. O zaman tekrar kayarız." dedi.

Bekir gözlerini ilk kırpıştırsa bile daha sonra gülerek "Yaşından büyük laflar ediyorsun. Pişman olursun büyüyünce, kimseye böyle şeyler söyleme." dediğinde Miray ellerini beline koyarak "Ben büyüyünce sen benimle evlenmek isteyeceksin. Ben hayır dersem görürsün." dediğinde Bekir kaşlarını kaldırıp ona bakmaya başladı.

Miray hemen ardından tebessümle "Ben sana hayır demem ama. Merak etme, beklerim ben." diyerek koşarak Selen'in yanıma gittiğinde Bekir bu düşünceyi zihninden def etmişti. Kardeşi gibi gördüğü kızla mı evlenmek isteyecekti? Aralarında 5 yaş varken hemde? Çocuktu daha o.

24 yaşındaki Bekir bu ana dönse sadece kendine gülerdi. Çünkü cidden o kızla evlenmek istiyordu ve bir umut sözünü hatırlayıp beklemesini istiyordu. Kimseyi sevmeden, sadece onu beklesin...

Belki bencilceydi, belki cimriydi fakat konu Miray olunca istemsiz böyle oluyordu.

O gün orada iki çocuk büyük laf etmişlerdi. Miray yaşından büyük sözleri söyleyerek biz söz vermişti Bekir'e. Bekir ise haddinden büyük sözler söyleyerek kaderin planını hesap edememişti.

...

Günümüz:

Selen'e dik dik bakarken o hiç umrunda değilmiş gibi sırıtarak cipsten yiyordu.

Aslında dün akşam buluşacaktık fakat Miray'ın babası şehir dışından geldiği için bugüne ertelenmişti.

"Abi bu ikisi niye aşık aptallar gibi?" Miray'ın sorusu ile istemsizce öksürsüğümde Berra sırtıma vurarak "Oha aşık aptallar olmuşlar cidden." diyordu.

"Susun ya." Mırıldanarak boğazımı temizlediğimde Berra'da vurmayı kesmişti. "Dökülün!"

Miray'a bakarken "Anonim Levent çıktı ki ben zaten biliyordum, sadece emin olmak istiyordum." dediğimde kızlar şaşkınca bana döndüler. Miray bağırarak "Allah'ım gol!" dediğinde bu hâline göz devirsem de gülümsedim.

"Yusuf'u hiç sevememiştim zaten." Berra kendi kendine konuşunca ona dönüp kaşlarımı çattım. "Öyle deme. İyi biri Yusuf." Miray anlamak ister gibi bakıyordu fakat aldırış etmedim.

"Sadece iyi biri gibi davranmamaya çalışıyor ve kendince haklı sebepleri var. Hepimizin tramvası var ve bu yüzden temkinli davranırız. Onun gibi düşün." Özelini açıklayamazdım belki ama ona kötü biri denmesini de istemiyordum. Sorunlu bir çocukluk geçirmişti ve en yakınım dediği tek kişiden nefret etmek zorundaymış gibi hissedip uzaklaşmıştı. Kimse bunları bilmeden onu yargılayamazdı. Aslında bilerek de yargılayamazdı. Yargı sadece Allah'a mahsustur. İnsanlar hakkında hüküm vermek bize düşmez.

"Sen öyle diyorsan, öyle olsun madem. Bir bildiğin vardır." Berra omzunu silkerek konuştuğunda Miray anlayışla bakıyordu. "Hepimiz sonuçta geçmişte yaşadıklarımız yüzünden geleceğe korkuyla yaklaşıyoruz. Normal."

Kafamı salladığımda Miray daha yeni olan sakinliğini yitirerek "Ee noldu? Ne dedin? Ay inşaAllah çocuğu dövmemişsindir. Yazık genç yaşta sevdiceğinden dayak yemek de kaderinde varmış..." diye bir çırpıda konuşunca göz devirdim.

"Seni seviyorum dedim." Miray hüzünlü bir ifadeyle "Tabii öyle demiştir. Yazık çocuğa, katiline seni seviyorum demiş." dediğinde Berra ile Selen şokla bana bakıyordu. Sırıtarak tekrar "Ben seni seviyorum diyen kişiydim." dediğimde Miray önce ağıdına devam edecek gibi olsa da bağırarak "Ne dedin?!" diyip bana dönmüştü.

"Oha o yüzden öyle aptal gibi gülüp duruyordu?" Selen şok içinde konuştuğunda ona ters ters bakmaya başladım. "Niye, Can çok mu akıllı gibi davranıyor?" Kimse kusura bakmasın ama sevdiğimizi de ezdirmeyiz.

"Can deme." Selen gülümseyerek baktığında onun bu hâline bende gülmüştüm. "Kalbin mi çarpıyor?" Bana göz kırpıp "Sana Levent denince çarpmıyor mu?" dediğinde gerçekten kalbimin çarpmasıyla duraksadım.

"Oha lan, durun bir. Ben yetişemedim, oha. Allah'ım cidden tek ben sap kalmışım be!"

Miray dertli dertli konuşurken Berra bağdaş kurup "Ee ne yapacaksınız?" diye sordu. İç çekip "Bilmiyorum ama sınavdan sonra sanki gelip görücü olmaya niyetli." dediğimde aklıma gelen mesajlaşmalar ile karnımda kelebekler oluşmuştu.

Evet, benim midemdeki kelebekler bile şaşkındı bu duruma.

"Oha. Ay biz sınavdan sonra nereye gitsek diyorduk da bizim kız balayına gidecek galiba!" Miray'a yandan baktığımda bu ihtimal ile tekrar utandım.

Bu kısmı iptal edebiliyor muyuz?

"Bizim durum bu kadar açık değil." Selen geriye doğru yaslandığında dizlerini kendine çekip kafasını bizim tarafa döndürdü. "Muhtemelen aramızda ne var ikimiz de bilmiyoruz ama arkadaş olmaya niyetimiz olmadığını biliyoruz."

Bir yere dalmış gibi baktıktan sonra gülümseyerek "Bir seratonin meselesi." diye mırıldanmıştı.

"Can'da bu hız varken ohoooo... Bence siz Hasna'lardan bile önce evlenirsiniz." Miray bu hâline gülerken konuşunca Berra da katılır gibi kafasını salladı.

"Emir beyden ne haber Berra hanım?" Miray odağını bizden Berra'ya çevirdiğinde Berra önce gülümseyip sonra ifadesini toplamıştı. "Ne bileyim ben?"

"Aynısından kardeşim." Miray sinsi sinsi gülerken Selen hafif doğrulup "Abimin de yaşı geldi. Annem evlendirelim diyordu en son." dediğinde Miray bir an donup Selen'e döndü.

"Bekir abi istemiyor diyordun?" Selen Miray'a omuz silkerken usta bir oyunclukla "Fikri değişmiş olamaz mı?" dediğinde Miray'ın yüzü hafiften düşer gibi olmuştu. "Olabilir, sonuçta yaşı uyuyor. Aklında biri mi var?"

Selen benim tarafıma bakıp göz kırptığında Berra anladığını belirten bir gülümseme ile Miray'a bakıyordu. "Bilmem. Var ama sanki aklında biri."

Miray ise kafasını sallayıp "Hayırlısı olsun o zaman." dediğinde Selen istediğini alamayarak bön bön bakmaya başladı. "Kim diye sormayacak mısın?" Miray dudaklarını büzerek "Banane ki?" dediğinde Selen ciddi mi diye bakıyordu.

"Kimmiş?" Berra olaya girdiğinde Selen durumu kurtarmış gibi derin bir nefes verip "Ya bence biri var yani. Yoksa abim bir şey dediğinden değil. Yani biri var da değil de birini düşünüyor olabilir diye dedim." diye hızla konuştuğunda bu hâline gülmeden edemedim.

"Nasip." Miray beni onaylarak gülümsediğinde cidden bir an üzgün gibi dursa da şuan gayet normaldi. Ya da güzel rol yapıyordu.

"Birinin telefonu çalıyor." Berra söyleyene kadar duymadığım zil sesini duyduğumda benim telefonum olduğunu fark ettim. Elime aldığımda ekrandaki isim ile istemsizce gülümsedim.

Açıp kulağıma götürdüğümde karşı taraftan duyduğum ses ile içimde tekrar o tuhaf kelebek şeysinden oldu.

"Kalbimin ezanı?" Yok ben bu çocuğa öğretemedim. Acaba cidden dövsem mi?

"Bay Levent Yusuf, buyrun sizi dinliyorum." Kızlar imâ ile bakarken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Bir daha desene." İçli içli konuştuğunda ses tonu gözüme aşırı şapşal gelmişti. "Yo."

"Üzüntüden ölürmüşüm demezsen." Hâlâ tuhaf gelen bu an ile saçımın ucuna götürdüğüm parmaklar ile saçım ile oynama başladım.

"Yusuf söyle işte." Telefondan gülme sesi gelince içten içe bende güldüm. Kızlar 'Yusuf' olayını bilmediği için tuhaf tuhaf bakıyordu.

"Yusuf sana kurban be!" Coştu bu yine...

"Kapatıyorum o zaman." Boğaz temizleme sesi geldiğinde "Yok canım, ne dedim ki? Tövbe haşa ben bir şey der miyim?" demesi ile tuttuğum gülüşümü erteleyemeden kıkırdadım.

"Tamam güldürdük. Gidip şükür namazı kılayım; bugün de engellenmedim diye."

Gören de durmadan engellemekle tehtid ediyoruz sanacak.

Öyle yapıyor olabilirim biraz.

"Ne söyleyeceksen söyler misin?" Bir süre ses gelmeyince durup onu beklemeye başladım. Tam tekrar soracaktım ki düşünceli bir ses ile "Yemin ediyorum sesini duyunca niye aradığımı unutmuşum." demesi içimde çok garip bir etki oluşturdu.

Sanki ellerim ağrıyordu. Belki çok garip bir tabirdi sevgi için fakat birini çok sevdiğimde onu düşününce ellerim ağrırdı. Garip bir ağrı belki de bilmiyorum ama sanırım ellerim başka bir teni çağırıyor gibi hissederdim.

Ve evet bu benim hiç faydama olmadı şuan.

"Okulun oradaki basket sahasındayım. Belki gelmek istersin diye diyeyim dedim. Göz önünde bir yer zaten o yüzden yalnız olmayacağız da. Belki basketbol öğrenmek istersin felan."

İstemiyormuş gibi yaparak beni değil kendini kandırmaya çalışıyordu ve bu hâli sadece komik geliyordu gözüme.

"Bakarız." İç çekiş sesi duyduğumda gülümsedim. "Ağlama hadi. Gelirim yarım saate. Ama oynamam haberin olsun. Kenarda oturup beklerim."

Evet yeni bir sorun çıktı. Dokunmadan, bakmadan, flörtleşmeden Levent ile yan yana durabilmek. Haram sevdadan uzak durma oyunumuz başlasın.

Allah'ım sen büyüksün Ya Rabbim.

"Vallaha mı?" Şaşkınca çıkan nidası ile dudağımı ısırdım. "Vallaha."

"Tamam o zaman. Bekliyorum."

"Tamam o zaman. Bekle."

"Ömrümün sonunu bırak, ahiretin sonsuzluğu kadar beklerim."

Evet beynimin gruptan ayrıldığı ayrıldığı noktadayız. "Sus." Sessizce dediği şey ile güldüğünü duymuştum tekrar.

Bu eskiden bu kadar gülmüyordu.

"Eyvallah be kalbimin ezanı. Allah'a emanetsin."

"Sende... Yusuf."

Telefonu hızla kapatınca aşırı hızlanan kalbime söz geçirmeye çalışıyordum.

"Ne Yusuf'u ya? Ben ne kaçırdım yine?" Miray'ın sorusu ile gülüp ayağa kalktım. "Göbek adı Yusuf."

Dolaba ilerleyip elbiselerimle bakışırken arkadan gelen 'oooo' nidalarıyla duymazdan geliyordum.

"Bunlar sınava kadar beklese iyidir. Hasna ilk kez eline ilk gelen elbisesi yerine elbise arıyor." Berra'nın dediği ile duraksayıp düşününce fark etmeden yaptığım bu hareketi yeni bir özelliğim gibi normal bir şekilde yapmama şaşırmıştım.

"Sevda belası da zormuş." Kendi kendime mırıldanarak gözüme çarpan siyah elbise ve gül kurusu abayaya uzandım. Bir de siyah şal taktım mı efsane kombin. En sevdiğim şey abayanın içindeki elbise ile şalın aynı renk olması olabilir...

"Kanka biz gidelim istersen?" Miray'ın gülerek sorduğu soru ile onlara dönüp "Siz cidden hâlâ burada mısınız?" diye sormamla alınmak yerine kahkaha atmışlardı.

"Sevdadandır diyorum veee gidiyorum. Zaten acele çağırdınız. Camiide işim vardı." Miray'a kaşlarımı çatık bakarken omuz silkip "Kur'an için çocuklara eğitim veren abla hasta olmuş. Benden rica etti, bende kıramadım" diyince Selen ve Berra ile sözsüz ama anlamlı bir bakışma gerçeklemişti.

Kızlar vedalaşıp gittiğinde hızla üstümü değiştirip siyah medine ipeği şalımı taktım.

Niye bu kadar heyecanlıyım ve heyecandan elim titriyor hiçbir fikrim yok işte. Oysa normalde her gün aynı okula gittiğimiz biri fakat şuan bir farklı...

Çantamı takıp evdekilere dışarı çıktığımı söyleyerek evden ayrılıp otobüs durağına bindim. Otobüsün gelmesi ile hızla binerek kulaklığımı çıkarttım. Saat daha 12 civarı olduğu için otobüs boştu ve ben oturabiliyordum. Çok şükür cidden ya...

Telefona bildirim gelmesi ile arka planda çalan şarkı ile sohbete girdim.

Levent: Beklerken derin derin seni düşünmece

Hasna: Bana bak müzekker, beni utandırmaya devam edersen gelir basketbol topunu pota diye kafana atarım nxbwnxbwjxhkske

Levent: Yok alışamıyorum ben bu hâline...........

Levent: Allah'ım nolur iki hafta çabuk geçsin, amin

Hasna: Yazık, sanırım hayali pota olmakmış...

Levent: Sana pota bile olurum ama yeter ki sana olayım :)

Hasna: Pis müzekker.

Hasna:


Hasna: Bir arkadaş önermişti, baya iyi şarkı :)

Levent: Arkadaşın müzik zevki de baya iyiymiş :)

Hasna: Eh öyle sanırım

Levent: Sözler de güzelmiş :)

Hasna: Bende beğendim, doğrudur.

Levent: Ama sanırım arkadaşın dinlerken aklına gelen daha güzelmiş :)

Hasna: Bilmem, öyle midir?

Levent: Bence kendisi bunu kanıtlamak için fazla heveslidir :)

Hasna: Gülen yüzü sal wjbwwnbskwjw

Hasna: Asla ciddiye alamıyorum...

Otobüsün durması ile telefonu cebime atarak indim. Parkta yavaş yavaş yürürken gözüme çarpan basketbol sahası ile kulaklıkları çıkardım. Adımlarım hızla o yöne gittiğinde birkaç kızın bakışını umursamadan tellere yaslanıp telefona yazan Levent gözlerime çarptı.

Bana yazıyordu fakat ben telefonu kapatmıştım.

"Ben maç izlemeye gelmiştim yalnız?" Sesim ile tellere yaslı Levent kafasını kaldırıp bana baktığında gülümseyerek telefonu cebine koyarak benim tarafımdaki tellere doğru ilerlemeye başladı.

"Geldin cidden." Gözüm ondan çok sahada gezerken "Çağırmamış mıydın?" demem ile tellerin önünde durup gözlerini kıyafetlerimde gezdirdi.

"Niye bu kadar güzel olmak zorundasın ki?" Kendi kendine mırıldanmasına gülümserken başım ile potayı işaret ettim. "Bak geleceğin orada top girmesini bekliyor."

Levent şaşkınca bir bana bir potaya bakınca birden durup kahkaha atmıştı. "Geleceğe hazırlık olarak sahaya bekleniyorsunuz o zaman kalbimin ezanı olan hanımefendi."

Gülümseyip "Oldu. O boyunla beni yen diye mi?" dediğimde ellerini masumca havaya kaldırdı. "Ben senin karşında yalnızca kaybeden olabilirim. Ne haddime?"

Kafamı sallayıp gülümserken aslında basketbol oynamanın eğlenceli olabileceğini düşündüm istemsiz. Tamam belki boy sıkıntıydı fakat basketbol severdim.

"Gerçekten oynayacaksan gelirim." Levent yüzünde kocaman bir gülümsemeyle "Yine kaçmayacaksan buyur." dediğinde gözlerimi devirip sahanın kapısına ilerledim.

İçeri girmem ile Levent elindeki topu bana doğru attı. Topu tutarken "Hanımlar önden, güzel hanımefendi." diyerek eliyle potayı işaret etti.

Kafamı sallayıp beni hafife almasına gülümsedim. Topu biraz sektirerek yürüdükten sonra potaya yakınlaşınca ayaklarımı hizzalayıp topu potaya fırlattım. Top potadan içeri girince zafer dolu bir gülümseme yer edinmişti dudaklarımda.

"Kimin müstakbel sözlüsü be?" Levent kaybettiği sayıya üzülmek yerine sevince bu hâline gülümsedim. "Sıra sizde beyefendi." Küçük bir referans yaparak ellerini salladı. "Hay hay efendim."

Topu aldığı gibi bana doğru yürümeye başlayınca istemsizce geri geri gittim. Potadan uzaklaştıkça Levent inatla bana geliyordu ve tel eliyle topu sektiriyordu. "Levent biraz daha yaklaşırsan kafana snekarsımı yersin."

Levent gülüp son adımını atınca sektirdiği top yerdeyken elini ters çevirdi ve topun zıplayıp eline düşmesini sağladı. Tek eliyle topu arkasına doğru fırlatınca potaya giden gözlerim potadan giren topa çarptı.

Yuh ama.

Yuh.

O top nasıl girdi? Bu mesafeden?

Bir dakika. Tek eliyle????

"Evlenince seni usta bir basketçi yapma hayalim var. Belki küçük bir basketbol kulübümüz bile olur." Göz kırpıp uzaklaşınca zaten potadan girdiğine aşırı emin bir tavrı vardı.

Şimdi okuldaki kızların neden bu kadar abarttığını anlıyordum. Meğer abartmıyorlarmış...

"Bana da öğretsene." Peşinden ilerlerken dediğim şey ile gülümseyerek topu yerden aldı. "Hanımefendi nasıl arzu ederse."

Gülmemeye çalışsam da bende gülmüştüm. Yanıma gelip arada mesafe bırakarak "Elimi iyi izle." diyip topu sektirmeye başladı. Daha yeni yaptığı havalı hareketi defalarca yapıp topu avuç içinde durdurduğunda her hareketini izleyerek öğrenmeye çalışıyordum.

"Topu tutarken bileğinin içine çarpmasını sağlayıp elini yavaşça yay şeklinde geriye atmalısın. Ama yayın derecesini ayarlamalısın ki potaya gitsin ve ne kadar sert çarpmasını sağlarsan o kadar uzak mesafeden atabilirsin."

Dikkatlice gösterdiği bilek hareketini izlerken denemem için topu bana attığında gösterdiği şekilde denemeye başladım.

Her olmayışında hatamı söyleyip beni düzeltmesi ile onuncu atışımı gerçekleştiriyor bulunmaktayım...

"Oldu!" Heyecanlı çıkan sesi ile döndüğümde topu potadan geçirmenin gururu vardı. "Gerçekten mi?" Kafasını gülerek salladığında dudaklarımı ıslatarak "O zaman hodri meydan Levent Yusuf bey." diyip bana doğru gelen topu tekrar elime aldım

"O zaman hodri meydan kalbimin ezanı hanımefendi."

...

Tüm gün boyunca Levent ile basketbol yarışı yaparken aşırı eğlenmiştim. Bana dokunmadan beni engellemeye çalışıyor ve fark etmediğimi sansa da çoğu sefer ben atınca daha çok mutlu oluyordu.

"İnsan bilerek kaybeder ya." Hayıflanarak olduğum yere bağdaş kurmam ile Levent de olduğu yere bağdaş kurarak oturdu. Aramızda 5 metre olsa da çok yakın hissetmiştim o an.

"Bilerek kaybetmiyorum ki benimle evlenmen için bir sebebin daha olsun." Güldüğümde bana doğru yuvarladığı topu tutup kucağıma aldım. "Seninle kaybet diye mi evleneyim yani? Bu nasıl bir sebep ya?"

Kucağımdaki topu ellerimle var gücümle itip ona geri dönerirken topu tutup "Hayır, sana yakınken en iyi yaptığım şeyi bile nasıl yapamamaya başladığımı iyi izle diye." diyerek göz kırpıp topu bana geri attı. Topu tutarken "Öyle olsun madem." diye mırıldandım.

Bu çok utandım demenin farklı bir yoluydu...

"Göreceğiz." Bana dönüp yutkunduğunda yüzüme bakmamaya çalışıyordu. Benim de ondan aşağı kalır yanım yoktu. "Nolur..." Duraksayıp boğazını temizledi. "Görelim."

❅❅❅

 

"De ki: Allah bize ne yazmışsa başımıza ancak o gelir."
Tevbe|51

Bölüm : 19.12.2024 21:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...