34. Bölüm

3.3

Irmak
twirmakk

"Abi öğretmenimiz gezi için para istedi." Utana sıkıla parmakları ile oynayarak bana söylenen miniğime gülümseyerek eğildim. "Ne kadar istedi abiciğim?" Gözlerini kaldırır kaldırmaz gördüğüm neşe ile saçlarını karıştırdım.


"350 lira götürmemiz gerekiyormuş." Göz kırparak "E tamam o zaman, ne duruyorsun? Hadi okula." diyerek cebimdeki cüzdana uzanıp içinden çıkardığım parayı cebine kattım.

Boyuna sarılıp yanağıma öpücüklerinden, tabiri caizse sulu sulu olanlarından, bırakıp "Seni çok seviyorum." dedi. Onu kucağıma alıp kapıya kadar götürdükten sonra gelen servisten inen abiye baş selamı vererek kucağımdan indirdim. "Yaramazlık yok." Bana bakarak kafasını sallaması ile tekrar saçlarını karıştırıp servise gitmesini izledim.

Derin bir nefes verdikten sonra içeri girip kapıyı arkamdan örttüm. "Can'ım ne gerek vardı geziye? Oğlum paran mı var sanki?" Ellerimi cebime katarak mutfağa giderken "Var ki verdim. Kızım canı istemiş." diye cevap verdim.

Mutfak masasındaki anneme zoraki bir gülümseme ile dolaba ilerledim. "Oğlum tüm gün çalışıyorsun zaten boş yere niye harcıyorsun parayı?"

Benim hayatım da buydu. Para hesabı.

"Dün son bursum yatmıştı. Hem ben parayı Meryem bir şeylerden eksik kalmasın diye kazanmıyor muyum?" Anneme dönmem ile gözlerindeki hüzünü gördüm.

"Ama prensesim, sen burada böyle oturursan kim sabah programını izler? MazAllah sonra Müge Anlı abla kimin kimi kestiğini söyler de kaçırırsın." Masaya ilerleyip tekerlekli sandalyesinin arkasına geçerek onu salona doğru sürdüm. "Şebek." Gülmesi ile bende tebessüm ederek koltuğun kenarına geldiğimiz gibi durup öne ilerledim. "Seviyorsun ama bu şebeği ne yapalım?"

Kollarını boynuma dolaması ile onu kucağıma alıp koltuğa yerleştirdim. Ayaklarının ucundaki pikeyi üstüne örterken elleri ile yeni çıkmaya yüz göstermiş sakallarımı okşayıp "Seviyorum tabiki benim biricik oğlumu." dedi.

"Bu oğlanın gitmesi lazım maalesef. Bir şeye ihtiyacın olursa Nermin teyzeyi ara hayatım." Annem gülerek kafasını sallarken "Pazar vardı bu gün." dedi. "Alacaklarımı mesaj olarak at ben hallederim."

Kapıya doğru gidip sırt çantamı omzuma taktım. "Dikkatli ol. Bir şey olursa ara beni."

Onay vermesi ile ayakkabılarımı giyerek çıktım. Koşar adımlarla yeni aydınlanmaya yüz göstermiş gökyüzünün altında yürüyerek varış noktama ulaşmam ile "Oğlum gelmeseydin?" cümlesini duymam bir olmuştu.

"Bunu erken söylesene be usta." Usta gülerek yanıma geldiğinde "Bu Muhsin uyuyakalmış yine. Geç üstüne değiştir senin araba seni bekliyor yine." demesi ile sakince kafamı sallayıp içeri doğru geçtim. Odaya girmem ile çantamdan çıkardığım iş kıyafetlerini hızlıca giyip kendi kıyafetlerimi içine kattım.

"Oğlum bizim Muhsin'i yolda kaçırmış olmasınlar." Odaya giren Adem abi ile sırt çantamı tekli koltuğa attım. "Dün gelen Range'in sorunu neymiş?" Bana doğru konuşması ile kapıya ilerlerken "Parça değişimi tek kaldı." diyip kolay gelsin demesi ile odadan çıktım.

Arabanın yanına gelip kaputu açtıktan sonra sorunlu parçayı çıkartıp içini temizlemeye başladım.

...

"Can?" Adımı duymam ile arabanın altından kendimi iterek çıkarttım. Ayağa kalkıp ellerimi çırparken ustalar bana gülerek bakıyordu. "Ne oldu usta?" Ali usta elini omzuma katıp sıvazlarken "Bir kız seni soruyordu oğlum. Bekletme kızı. Bitti zaten işin çık hadi." demesi ile kaşlarımı çattım.

"Ne kızı?" Adem abi yanıma gelip benim yerime geçerken "Onu da sana sormak lazım Can efendi." diyip güldü. Kaşlarımı iyice çatmam ile cılız bir ses duymam bir oldu. "Ben rahatsızlık verdim." Gözlerim o tarafa gittiğinde gördüğüm kız ile çatık kaşlarım düzelmişti.

"Senin burada ne işin var?" Gözleri bana döndüğünde mahçup bir ifade ile dudaklarını birbirine bastırdı. Gerizekalı kıza öyle mi denilir?

"Ayı, kız gelmiş senin için işte." Muhsin'e tek kaşımı kaldırıp bakmam ile iç çektim. "Selen dışarıda bekle, geliyorum birazdan." Selen dudağını ısırırken kurbanlık kuzu gibi kafasını hafifçe sallayınca bu hâline gülümsedim.

İçeri doğru giderken arkamdan ustanın "Ne zahmeti kızım? Bizim oğlan böyle duvardır işte. Kusuruna bakma sen onun." dediğini duydum.

İçeri odaya geçmem ile çantamdan çıkardığım mendil ile yüzümdeki izleri temizleyip kıyfatelerimi değiştirdim. Çantamı omzuma almam ile tuvalete gidip ellerimi ve yüzümü iyice yıkayıp çıktım.

Keşke bu hâlde görmeseydin be kızım.

"Oğlum hayırlı olsun hiç haber vermiyorsun." Adem abiye "Ortada bir şey yok." demem ile Adem abi öyledir der gibi kafasını salladı. "Nasip." diyerek elimi cebime attığımda sigara beklerken beni karşılayan boşluk ile istemsizce "Doğru." diye mırıldanıp gülümsedim.

Bana bakıp güldüklerini görmezden gelerek "Hadi kolay gelsin." diyip dışarı çıktım. Kapının kenarındaki duvara yaslanan Selen'in beni görmesi ile suçlu bir ifade ile tekrar dudaklarını ısırması bir olmuştu. "Kanatacaksın." Gözleri gözlerime çıkınca anlamamış gibi bakması bile çok tatlıydı.

"Dudaklarını diyorum, kanatacaksın." Ne dediğimi anlaması ile şaşırsa bile dudaklarını dişlemeyi bırakmıştı. "Ben..." Duraksadığında "Sen öyle duracak mısın yoksa yürüyecek miyiz?" demem ile gözlerini kırpıştırınca gülüp yürümeye başladım. Peşimden gelip yanımdan yürürken "Kızmadın mı?" demesi ile ellerimi ceketimin cebine kattım. "Niye kızayım?"

"Kızdın sanmıştım." Yandan ona baktığımda tepkimi ölçmek ister gibi bana bakıyordu. En içten bir samimiyetle "Şaşırdım sadece." dedim. Bu içini rahatlamış olacak ki gülümsemişti.

"Burayı nereden buldun merak etmedim de değil?" Küçük bir çocuk gibi bakması ile derin bir nefes aldım. Bu kız bana ne yapıyorsa yapmamalıydı.

"Bende bir şeyin kalmış. Onu verecektim ama evini sorduğumda Levent bilmediğini söyledi. Bende merak ettim biraz. Mahallenin ismini söyleyince gelip seni sordum. Teyzeler evini gösterdi ama bir tane abla evde değil de burada olacağını söyledi." Anlamış gibi kafamı salladığımda "Şaşırmadın mı?" diye sordum.

Gözleri anlamadığını belli ederken "Şaşırmış olman gerekirdi." diye mırıldanarak önüme döndüm. Kimse hayatımı bilmezdi. Onlara ne kadarını gösterirsem o kadarını bilirlerdi sadece. Ben o sınırları bu kadar güzel çizmişken bir kız gelip tüm sınırları aşmaya niyetlenmiş gibiydi.

"Levent'ler neden bilmiyorlar evini? Yakınsınız sanıyordum." Tekrar yana bakıp bana bakan kocaman gözlerine baktım. "Yakınız zaten. Sadece buluşacağımız zaman onların evinde buluşuyoruz genelde."

Anlamış gibi kafasını sallarken "Vermeyecek misin?" demem ile gözlerini tekrar hızlı hızlı kırpıştırdı. "Neyi?" Durmam ile o da durdu. "Vermek için geldiğin şeyi."

Yüzü aydınlanmış bitti ifade alırken "Vermeyeceksen sebze seçmeme yardım edebilirsin." diyerek yanından geçip pazar yerindeki tek tük insana doğru ilerledim. Bu saatlerde genelde pek kimse de olmazdı. Bazı tezgahlar kaldırıp gitmişlerdi bile.

"Ne alıyoruz?" Yanıma gelmesi ile yüzünde gözlerimi gezdirdim. "Domates, patates, maydanoz ve marul. Daha markete de uğramamız lazım." Kafasını sallayıp sessizce domateslerde ellerini gezdirirken onu izledim. "İstersen gidebilirsin." Kenara uzanıp bir poşet çıkardığımda dediğimi duymazlıktan gelip açtığım poşete bir kaç domates kattı.

Bana niye bu kadar yakınlaşıyorsun Selen.

"Yeter mi?" Sesi ile düşüncelerimden çıkarken poşete baktım. "Yeter bence." Poşeti abiye uzatmam ile tartarak verdiği fiyatı ödeyip poşeti aldım.

Diğer sebzeleri de aldıktan sonra pazar yerinin az ilerisindeki markete girince peşinden gelip arkamdan girdi. "Bende taşısaydım biraz." Ona dönmem ile adımlarını durdurup bana bakmaya başlaması ile "Kaça kadar vaktin var?" diye sordum. Düşünür gibi yaparken "Sana kaç lazım?" demesi ile beklemediğim için kahkaha attım.

Selen gülümserken etrafa baktığında baktığı yöne bakmam ile bize bakan bir kaç mahallelinin benim bakmam ile bakmamaya başladığını gördüm. "Aç mısın?" Tekrar ona döndüğümde kafasını hafifçe sallaması ile "Yemekten sonra gidersin o zaman." dedim.

Kenardaki sepetlerden birini alıp ilerlerken kalbimin hızını hissedebiliyorum. Bu kız cidden bana ne yapıyordu?

Peşimden gelirken "Ne yiyoruz?" diye diye sorması ile bu sorunum cevabını benim de bilmediğimi fark ettim. Evet Can, ne yiyoruz koçum?

"Neleri seversin?" Durup ona dönmem ile o da adımlarını durdurdu. Yol boyunca sürekli durmuştuk. Eve fazladan yarım saat geç gidecektim ama süre uzadıkça daha da mutlu oluyordum sanki.

"Neleri mi severim?" Hafifçe kafamı sallarken "Ben sigara ve kahve severim. Yani severdim. Ama senin neleri sevdiğini bilmiyorum." demem ile gözlerindeki mutluluk görünüyordu.

Severdim.

Yerine başka birini bulmadan önce.

Adrenalin seratonin olmadan önce.

"Bir düşüneyim." Elini çenesine katınca cidden düşünürmüş gibi yapması ile gülümsedim. "Yemek olarak balık ve tavuk severim. Bir de makarna. Ay sanırım en çok makarna ya. Mantar da severim. İçecek olarak en sevdiğim şey sanırım soda."

Arkamda duran reyona yaslanıp önümdeki kızı izlemeye başladım. "Başka?" Sevdiği her şeyi bilmek istiyordum.

Aynı zamanda sevdiği her şey olmak istiyordum sanırım.

"Yemek dışında mı?" Büyük gözleri ile bana bakarken kirpiklerini kırpıyordu belli bir rutin ile. Kirpiklerini her 3 saniyede bir kırpıyordu. Heyecanlıyken ise bir buçuk saniye kısalıyordu süre. Kendime gülerken kafamı salladım. "Evet."

"Bilmem ki çok fazla şey var." Dudaklarını birbirine bir süre bastırdıktan sonra aralayıp "Sanırım en çok kitapları seviyorum. Benim için farklı evrenle oluşturuyorlarmış gibi hissiyorum. Fantastik kitapları çok severim. Aslında fantastik filmleri de çok severim." diyip kendi kendime güldü. Parmakları gülerken dudaklarını örtecek şekilde havalanmıştı.

Oysa ben gülerken kıvrılan dudak çizgilerini görmeyi tercih ederdim.

"Daha sonra tuhaftır ama parfümleri çok seviyorum. Güzel kokmak kendim için yapacağım en güzel şeymiş gibi hissettiriyor." Kokusundan belliydi zaten. Vanilya kokuyordu. Hafif bir deniz esintisi de vardı.

Yanımda yürürken tüm vücudum sadece ona odaklı oluyordu. Kokusuna, sesine, bakışlarına...

Boğazımı temizlerken "Güzelmiş." dedim ağzımın içinden. "Sen?" Gözleri bana merakla bakarken yaslandığım yerden doğrulup ona doğru yürüdüm. Aramızda bir adım kalınca durdum. Boyu cidden çok kısaydı.

"Ben..." Gözlerim ile ona bakarken bana bakmak için kafasını kaldırması bile hoşuma gitmişti. Şaşkın duruyordu.

"Seratonin severim." Gözlerini normalden daha hızlı kırpıştırınca gülümsedim. Yanından geçip dolap reyonuna doğru ilerlediğimde yanıma gelmek için beklemişti.

Onu duraksattığım düşüncesi bile beni yeterince mutlu edebiliyordu. Üstümdeki etkisi inkar edilemeyecek kadar fazlaydı.

Dondurucuyu açarak içinden tavuk göğsü çıkardım. Selen beni izlerken "Tek elime fazla güveniyorsun." diye mırıldanmam ile demek istediğim şeyi anlamış olacak ki sepeti eline aldı. "Pardon ben fark etmemişim." Gülümseyip dudaklarımı ıslatarak dolaba doğru ilerledim. "Aklın başka yerde gibi."

İtiraf etmediğimiz ama ikimizin de bildiği o yerde gibi.

Bir kaç tane soda çıkarıp elinde tuttuğu sepete eklediğimde gözleri önce sodalara sonra bana kaydı. Gülümsediğini fark ettiğimde cevap vermekten kaçındığını da anladım.

Poşetleri tutarken diğer yandan da ev için gerekli bir kaç şeyi kattım.

Peyniri kattığımda eli hafifçe aşağı indi. Sepeti tutuşu sıkılaştı. Ağır olmuştu muhtemelen sepet.

"Su almayı unuttum. Bir litrelik getirir misin?" Kafasını hafif sallayarak Sepeti bırakınca sepeti diğer elime aldım. Ağır değildi oysa.

Fazla zayıf zaten. Bu kadar şeyin ona ağır gelmesine şaşmamalı.

Geldiğinde sepeti elimde görünce kaşlarını çatıp "İkisini de niye sen taşıyorsun ya." diye mızmızlandı. "Çünkü sepet doldu." Sinirli sinirli bakarken gülümseyip ona doğru eğildim. "Ne yapıyorsun Selen?" Sinirini unutmuş gibi bakınca hafifçe gülümsedim. "Ne yapıyorum?"

"Su." Gözlerimi elindeki suya indirdim. "Katma niyetin yok mu?" Bir iki saniyeliğine anlamadan bakınca güldüm. Suyu hızlıca sepete katıp kaçar gibi kasaya doğru gidince bu sefer sesi bir şekilde güldüm.

Yüzü kızarmıştı.

Kasaya ilerlerken sebzelerin önünde durup poşetleri tezgaha çarpmadan tabak içine katılıp streçlenmiş mantarlardan bir tane aldım.

Kasaya ilerlerken Selen'in ben ona bakarken bana bakmamaya çalışması komik gelmişti.

Hızlıca kasada eşyaları poşetledikten sonra kart ile ödeyip marketten çıktık. Eve kadar sessizce yürdükten sonra kapının önüne gelince ona döndüm. Gergin duruyordu. Sırtı dikleşmişti. Normalde pek dik durmazdı.

Poşetleri yere bıraktıktan sonra cebimden anahtarı çıkararak kapıyı açtım. "Abim gelmiş!" Kapıyı tamamen açtıktan sonra bize doğru koşan Meryem kucak açarken gülerek onu bekliyordum. Hızlıca gelip kucağıma atladığında "Abiyi çok mu özlemişiz sanki?" diyerek kucağımdayken ayağa kalktım. Kolları boynumdayken hafif geri çekilip kafasını salladı. "Akşama kadar gezdik biliyor musun abi?"

Heyecanlı heyecanlı konuşması ile gülerek "O kadar çok mu gezdin ya?" diyerek tek koluyla onu tutarken diğer elimde poşetleri aldım. "Ben taşırdım poşetleri." İtiraz eden sesi Meryem yeni fark etmiş olacak ki "Bu güzel abla kim?" diyip bana sırnaştı. Yabancılardan utanıyordu ve Selen ona yabancıydı.

"Bu güzel abla ile içeri de mi tanışsanız abiciğim? Biz biraz üşüdük de." Meryem kıkırdayınca onu da alıp içeri geçtim. Selen ise peşimizden geliyordu.

En azından evi dün temizlemiştim.

Cidden çok şükür ki evi temizlemiştim.

"Ben biraz davetsiz gelmiş oldun kusura bakma." Selen'e cevap vermeden Meryem'i annemin karşısındaki koltuğa oturtturken annem "Hoşgeldin Can'ım." diyince gülümsedim. "Hoşbuldum güzellik. Sana misafir getirdim." Annem yüzü gülerek imâlı bir şekilde Selen'i incelerken gülüp Meryem'e doğru "Şimdi bu güzel abla ile tanışabilirsin." diye fısıldadım. Herkes duyuyordu ama Meryem fısıldayınca gizli bir şeyler yaptığımızı sandığından kafa sallayıp kimse duymuyormuş gibi bana fısıldadı. "Arkadaş da olur muyuz ablayla?" Ben saçını karıştırırken Selen gülerek yaklaşıp "Olursak çok mutlu olurum." diyip ona doğru çömeldi.

"Davetsiz değilsin ben davet ettim seni." Gözleri bana çıktığında gamzeleri görünecek şekilde kocaman bir tebessüm vardı yüzünde. "Siz tanışın ve lütfen dedikodumu yapmayın. Ben de bize yemek hazırlamak için sizi kısa bir süreliğine terk edeyim." Hepsi bana gülerken odadan çıkıp mutfağa ilerledim.

Selen ile yalnızken iyiymiş taklidi yapmaya ihtiyaç duymuyordum garip bir şekilde. Ama başka birilerinin yanında hep gülmem gereken biriymiş gibi hissediyordum.

Kendi düşüncelerime gülümseyerek poşetleri boşaltmaya başladım. Tavuk sote ve körili makarna, bence menüyü sevecek.

...

"Takla yaparken altına mı yaptın gerçekten?" İptal tuşu nerede?

"2 yaşındaydım, 2. Neyse nefesimi daha fazla yormayacağım ne de olsa daha rezillerini de anlattı." Kollarım bağlı anneme gözlerim kısık bakarken annemin pek de umrunda değildi.

Eve davet etmeseydim keşke.

"Ama çok tatlıymışsın." Anneler ve şu albümleri kaldırılmalı. Yasak ikili olmalı. Para cezası olmalı. Bu ne ya?

"Tatlı mıymışım?" Kafasını sallayıp gülerken gözleri bana çıkınca duraksayarak boğazını temizledi. "Hıhım."

"Kıza bakmasana öyle." Selen'in yanakları hafifçe kızarmaya yüz gösterirken gülerek arkama yaslandım. "Bakmayayım, karışmayayım, konuşmayayım... Ben niye burada duruyorum ya?"

Selen gülerken annem de ona eşlik ediyordu. Bu ortamda bir ben gülemiyorum herhalde. Şu albümü yaksam mı?

"Hadi sen Meryem'i yatağına götür oğlum." Ben ciddi ciddi dememiştim ne yapayımı aslında...

"Emriniz başım gözüm üstüne sultanım." Kalkıp koltuğun üstündeki Meryem'i yavaşça kollarıma alarak doğrulduğumda annemin "Kızım sana zahmet sende yardım et. Meryem'in odasının kapısı zor açılıyor." demesi ile ona döndüm. "Yine mi sıkışıyor kapı?" Annem kafasını sallarken "İyi ben yağlarım sabah." dedim. Selen yavaşça yanıma gelirken "Ne zahmeti estağfurullah." diyip ileri yürüdü. Gülümseyip peşinden ilerlediğimde bana dönmüş ve soru sorarcasına bana bakıyordu. "Pembe kapı." Kafasını sallayıp kapıyı zorladığında açılmaması ile kaşlarını çattı. "İstersen ben hallederim."

"Açılıyor ya bir saniye." Tekrar zorladığında açılmaması ile yine kaşlarını çattı. "Açılıyormuş gerçekten."

"Ya gevşettim işte açılacak şimdi."

"O pek öyle bir şey değil ama sen bilirsin tabii."

Tekrar zorladığında açılması ile heyecanlı bir şekilde bana döndü. "Bak açtım işte." Gülümseyip ilerlerken "Aferin sana." diyerek odaya girdim. Meryem'i yavaşça yatağına bıraktıktan sonra yatağın sonunda duran pikesini alıp üstüne örttüm. "Ne kadar güzelmiş odası. Pespembe." Arkamı döndüğümde odanın içinde etrafa bakması ile kafamı sallayarak yatağın ucuna oturdum. "Maviydi aslında, kapı da beyazdı. 4 yaşındayken gelip benim odam niye erkek odası demişti." Gözleri merakla bana döndüğünde "Benim eski odam. O yüzden maviydi. Öyle söyleyince boya ile fırça almıştım bir ustadan. Kendim boyadım. Odadaki çoğu şeyi kendi ellerimle yaptım hatta. Kitaplık ya da çalışma masası gibi." diyerek gözlerinin içine baktım.

"Abim gibisin." Kaşlarımı çatıp elimle kendimi gösterdim. "Ben ve Bekir abi. Tamamen zıttız bence." Gülüp tekrar gözlerini odada gezdirirken "Babam bizi terk ettiğinde çok küçüktüm. O da senin gibi bana sadece abilik değil babalık da yapmıştı. Sinirlenmezdi mesela bana hiç. Ya da yaramazlık yapsam bile kızmazdı." diyip iç çekti. "Anlamıyordum o zamanlar ama şimdi biliyorum. Beni eksik hissettirmemek için her şeyi yaptı. O da lisedeyken çalışıyordu bir yandan. Ben bilmeden pahalı şeyler istiyordum çünkü. Televizyonda ne görsem onu istiyordum her çocuk gibi ama abim sırf babamın yokluğu hissedilmesin diye onlar için para kazanmaya çalışıyordu. Bilseydim hiç istemezdim."

Gözlerim üstünde gezinirken gözleri bana döndü. "Bilmiyordum." Benim sessiz cevabıma karşılık o da aynı tonda "Kimseye anlatmayı sevmiyorum." dedi. Sonra kendi kendine gülüp "Çocukken kimseye söylemezsem babam geri gelir sanıyordum. Şimdiyse kendime yediremiyorum galiba." demesi ile sessizce ona baktım sadece. Yanımdaki boşluğa elim ile dokunduğumda ne demek istediğimi anlamış olacak ki yavaşça gelip yatağa oturdu.

Gözümü Meryem'e çevirdiğimde hiç yapmadığım bir şeyi yaptım.

Kendimi, en savunmasız hâlimle ona açtım.

"Babam Meryem ile beni dedemlerden almak için araba sürüyordu. Kıştı, sobanın başında onları bekliyorduk. Meryem uyuyordu ama ben lgsden yeni çıkmıştım o yüzden oyun oynuyordum. Saatler geçti gelmediler. Dedemler endişelenseler bile bana göstermemeye çalışıyorlardı."

Sessizce nefesini bile tutarak beni dinliyordu ama gözlerine bakacak cesaretim yoktu. Kafamı eğdim.

"Bilmiyordum ama hissediyordum. Sonra bir telefon geldi gece yarısı. Hâlâ o ses aklımdan çıkmıyor. Babannem göz yaşları ile yanıma gelip bana sarılmıştı. Bir şey yok, diyordu. Bana değil, kendine diyordu. Daha sonra hastaneye gittiğimizde öğrendim ki babam ölmüş. Annemin ise belden aşağısı felç olmuş. Kamyon çarpmış arabaya. O gün sanki ben felç olmuşum gibi donup kaldım."

Derin bir nefes aldım. "Annemin hastane masrafları çok fazlaydı. Babamın cenaze masrafları da öyle. İlk o zaman para hesabını öğrenmiştim. Babamın cenazesinde. Daha sonra bugün geldiğin tamircide çalışmaya başladım. Çünkü birinin çalışması lazımdı. Geceleri ise türlü türlü iş yapıyordum. Kağıt topladım, başkalarının ödevini yaptım ya da ayakçılık yaptım. Liseyi burslu okudum. Başkalarının yanındayken hep umursamaz olmaya çalıştım, beni görmesinler diye. Onların aksine ben tüm gün işlerde çalışıp üç saatlik uykuyla erkenden kalkıp ders çalışıyordum. Lisedeyken özel ders vermeye başlamıştım o yüzden gece çalışmayı bırakmıştım. Tek bildiğim şey Meryem'i asla eksik hissettirmeyeceğim. Bunun için çalışmak zor değil aksine tek bir gülüşü için her şeyi yaparım."

Sessiz kalınca gözlerimi ona doğru kaldırdım. Gözleri dolmuştu. "Bana niye anlattın? Kimseye kendini göstermemişsin."

"Sende bana anlattın. Sırrın emin ellerde hisset istedim. Biraz da abine benzetmen hoşuma gitti sanırım." Gözlerinin içine bakarken fısıldadım.

"Bir de gör istedim. Beni, görmeni istedim."

❅❅❅

 

"Ayrılıkla başım belada.
Gözlerini çevir gözlerime.
Yoksa sensiz bu sessizlikle.
Deliler gibiyim."
Cahit Zarifoğlu

Bölüm : 19.12.2024 21:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...