
Beğenip yorum yapmayı unutmayın 💗
-----
İkinci günün sabahı, Florya'nın havasında donuk bir gri hâlâ hüküm sürüyordu ama Aden'in içinde farklı bir enerji vardı. Belki biraz gerginlik, ama onun yanında hafifçe beliren bir merak dalgası. O gün, oyuncularla ilk kez sahadan bağımsız ortamlarda zaman geçirecek, onların antrenman dışı sosyal örgülerini izleyecekti.
Koridorda yürürken elindeki ajanda açık, aklında bir önceki günün notları dolaşıyordu. Dalgınlıkla yanlış koridora girdiğini fark etmedi. Odağını olduğu yere ve etrafına çevirdiğinde oyuncuların odalarının bulunduğu koridorda olduğunu gördü. Kapalı kapılar ardındaki odalardan gelen sesler, kahkahalar, ayakkabı gıcırtıları ve spor çantalarının fermuarları arasında karışıyordu. Aden odasına nereden gideceğini hatırlamak için bir kapının önünde durdu. Ama tam o anda kapı açıldı ve dışarı çıkan kişi Eren oldu.
Kısa bir an göz göze geldiler. Aden hafifçe gülümseyip başını eğdi, Eren ise yalnızca gözlerini kaçırdı. Ne bir kelime, ne bir jest. Yanından geçip hızlıca uzaklaştı. Aden, o kısa bakıştan sonra bir not daha ekledi zihnine: “Kaçınma davranışı sürüyor. Göz teması kurmak onun için rahatsız edici olabilir.”
Eren’in zihnindeyse başka bir telaş vardı. Son birkaç haftadır uykuları bölük pörçüktü. Sabahları başı ağrıyor, uyansa da yorgun hissediyordu. Dün sahada o gözlerin kendisine dikkatle baktığını hissetmişti. Bugün sabah ilk gördüğü kişi de yine oydu. Psikolog Aden. İsmi gibi varlığıda fazlasıyla görünürdü. O kadında kendisine tanıdık gelen bir şeyler vardı ve bu onu çok rahatsız ediyordu. Ama düşünmemeliydi çünkü kendi sorunları ona yetiyordu ve düşünecek ekstra bir şeye ihtiyacı yoktu. Eren, başını kaldırmadan koridordan uzaklaştı.
Dinlenme salonunda kahvaltı sonrası sabah çayı sessizce içilirken, Aden kenardaki koltuklardan birine oturmuştu. Olduğu alanda yalnızdı ama kulakları etraftaydı. Hatta bu sebeple bazen kendini dedikoducu teyzeler gibi hissetmiyor değildi. Ama maalesef işinin bir kısmı da bunu içeriyordu. Kerem ile Barış yine enerjikti. Yanlarında Yunus, çayı karıştırırken homurdanarak bir şeyler anlatıyordu.
“Abi o maçta var ya, resmen linç yedim ya... Bir pozisyon yüzünden sabaha kadar mesaj geldi,” dedi Yunus.
Kerem güldü, “Biz de sana yazdık oğlum zaten. Kendi golümüzü engelledin ya, klasik Yunus.”
“Abi cidden moralim bozuldu ya,” dedi Yunus, çay bardağını sertçe bırakarak.
Aden içinden bir ‘not’ daha geçirdi:
“Mizah diliyle örtülen eleştiri. Grup içi rollerde aşağı yukarı belirgin bir hiyerarşi var. Mizah bir yandan kapsayıcı, bir yandan bastırıcı.”
Aynı anlarda Barış, Aden’e seslendi:
“Hocam bugün kimleri sorguya çekeceksiniz?”
Gülümsedi Aden.
“Bugün gönüllü biri çıkmazsa eğer kimseyi. Sadece gözlem yaparım.”
Barış sırıttı, “O zaman biz de sizi gözlemliyoruz bundan sonra.” Şakasına söylediğini bildiği için minik bir kahkaha attı Aden. Ardından beyler etmekte oldukları sohbete geri döndüler.
Aden ise, kendisine gelen mesajla oturduğu yerden kalkıp ilerlemeye başladı. Teknik direktör Okan Buruk’un yönlendirmesiyle, spor salonunda kısa bir tur atma izni almıştı. Salona girdiğinde serbest zaman olmasına rağmen bireysel çalışan üç kişi vardı: Gabriel Sara, Berkan ve… yine Eren.
Sara, kulaklığını takmış, bisiklet çeviriyordu. Gözleri duvarda odaklanmış ve etrafıyla olan ilişkisini kesmişti. Berkan, aynada omuz çalışıyor, kendini izliyor, arada kendi kendine mırıldanıyordu. Eren ise köşedeki duvar barına yakın bir yerde stretching yapıyordu. Hareketleri teknikti ama dikkatli değildi. Zihni hareketin içinde değildi. Aden bunu fark etti. Eren’in kafasında muhtemelen yine başka sesler vardı.
Eren kendi kendine soruyordu:
“Bugün ne yaptım ki farklı? Yine aynı… Aynı yüzler, aynı suskunluk. Neyi çözemedim hâlâ? Neye takılı kaldım?” O, sahada takımı için savaşan Eren’di. Ama içeride bir yerde, görünmez çizgilerde kaybolmuştu. Bir yanda dışarıdan görülen disiplinli, kontrollü sporcu, diğer yanda içsel olarak eksik kalan yanlarını tam anlayamayan bir çocuk. Bu çelişkiyi Aden, sadece duruşundan anlayabiliyordu.
---
Akşamüstü antrenman sonrası Aden, gönüllü olmak isteyen ilk sporcusuyla seanslara başlamak istediğini söyledi ve ilk gönüllüsü Berkan Kutlu oldu. Berkan üstünü değiştirmeye giderken Aden de odasına gidip masasını ve odayı seans düzenine getirdi. Tam koltuğuna oturup ajandasını açmışken kapı çaldı. "Girebilirsiniz." Dedi.
Berkan kapıyı açıp içeri girdi. “Hocam oda baya iyi olmuş he” dedi danışan koltuğuna otururken. Oturduğundan itibaren ilk birkaç dakika şakalaştı, güldü. Ama Aden, danışman kimliğiyle cevaplar verdikçe ve sessiz kaldıkça, ses tonu değişti. “Bazen böyle komiklik yapıyorum ya... Aslında çok yorgunum hocam. Yani böyle... içten yorgunluk. Sahada oluyorum ama bazı günler bir boşluk hissediyorum. Birisi çalım atıyor, geçiyor... Normalde deli olurum, ama o an... tepkim yavaşlıyor.”
“Ne zaman başladı bu yavaşlama?”
“Net bir gün yok. Geçen sezonun ikinci yarısından beri... İstikrarsızım.”
....
Aden, seans bitip Berkan odadan çıktıktan sonra not defterine yazdı:
“Berkan: Enerjiyle maskelenen tükenmişlik. Mizahı savunma kalkanı olarak kullanıyor.”
Ajandasını kapatıp masasının çekmecesine koydu ve kilitleyip anahtarı çantasına attı. İkinci staj gününü tamamlamıştı ve ilk seansı başarıyla sonlandırmıştı. Üstüne kabanını da giyip odadan çıkmadan önce son bir kez etrafı göz ucuyla kontrol edip odasından çıktı ve kapıyı kilitleyip o anahtarını da çantasına attı. Arabasına ilerlerken son iki gününü düşündü. Sessizliğin içinde gün boyu gördüğü her davranış, her yüz ifadesi bir bir zihnine doluştu. Özellikle de Eren. Eren’le hiç konuşmamıştı. Ama zihninde en çok onunla konuşuyordu. Bir yerde yazılı olmalıydı tüm bu sessizlik. Bir defterin kenarına, bir maçın ilk dakikasına, ya da bir gecenin rüyasına. Onda farklı bir şeyler uyandıran bu adamı düşünmek onu rahatsız ediyordu ama biliyordu ki onu tanıdıkça bu düşünceleri yok olacak ve onu da sıradan bir danışan olarak görecekti. İçindeki bu merak illaki son bulacaktı.
Otoparka ulaştığında arabasına bindi ve evine doğru yola çıktı. 15 dakikalık kısa sayılacak bir yolculuğun ardından yaşadığı binanın otoparkına arabasını park etti ve eşyalarını alıp asansöre bindi. Asansörden indiğinde o kadar yoğun bir yorgunluk çökmüştü ki anahtarını çıkartacak enerjisi dahi olmadığını hissediyordu. Bu yüzden ev arkadaşı Yağmur'un evde olduğunu umarak zile bastı. Birkaç saniye sonra duyduğu ayak sesleriyle birlikte biricik arkadaşı Yağmur kapıyı açmıştı. "Bebişimmm hoşgeldin." Dedi her zamanki enerjik sesiyle. Aden yavaşça odasına geçip kabanını çıkarttı ve kendini yatağına attı. Gün boyu ne kadar yorulduğunu farketmemişti ve gün sonunda bu yorgunlukla baş etmekte zorlanıyordu.
Yağmur içeriden bağırdı. "Kuru, pilav yaptım yiyeceksen gel!" Yağmur, 23 yaşında, yeni mezun olmuş bir diyetisyendi. Aden ile abisi Rüzgar aracılığıyla tanışmıştı. Rüzgar ve Aden liseden beri yakın arkadaşlardı ve Aden üniversite hayatına devam etmeye, Rüzgar ise profesyonel basketbolculuğa adım atmaya karar verdiğinde aralarına biraz mesafe girsede birbirlerinden hiç kopmamışlardı. Üniversitenin ilk iki yılında Aden tek başına yaşıyordu ama Rüzgar'ın kız kardeşi Yağmur da onunla aynı üniversitede okumaya başlayınca Aden, hem Yağmur'u sevdiği hem de Rüzgar'ın da kardeşi için daha az endişelenmesini istediği için ev arkadaşı olmayı teklif etmişti ve böylece beş yıldır ev arkadaşı olarak hayatlarına devam ediyorlardı.
Yağmur, Aden'den çok farklı bir karakterdi. Rahat, enerjik ve asla duygularını saklamazdı. Spontane yaşamak onun için en büyük heyecan kaynağıydı ve başını belaya sokmaya bayılırdı. Ama bir o kadar da merhametli ve empatikti. En başlarda Aden ile yaşamak ona zor gelse de yakından tanıdıkça onun sessizliğini kabullenmiş ama yine de yıllardır onu harekete geçirmeye çalışmaktan vazgeçmemişti. O yüzden Aden'in içine kapandığı anlarda ona ihtiyacı olan alanı sunmaktan hiç çekinmez, öyle olmadığı anlardaysa birlikte harika zaman geçirirlerdi.
Yağmur, Aden'den ses gelmeyince aç olmadığını ya da yemek istemediğini anlayıp ısrar etmeden kendi yemeğini yedi ve kalanını buzdolabına kaldırdı. Ardından mutfağı toplayıp o da odasına geçti. Aden'in yorgunluktan uyuyakaldığını tahmin edebilecek kadar iyi tanıyordu onu. Aden enerjisini topladığında illa ki gelip gününü ona anlatacaktı. Çünkü en iyi arkadaş olmak bunu gerektirirdi. Ev arkadaşlıkları sayesinde Aden'in en yakın arkadaşı olan abisini egale etmiş ve ilk sıraya yerleşmişti. Bu onun için büyük bir başarı sayılırdı çünkü Aden hayatına yeni bir insanı çok zor kabul ederdi. Üstüne üstlük abisiyle 10 senelik bir arkadaşlıkları vardı ve 5 senede abisini devirmeyi başarmıştı. Yani en azından öyle düşünüyordu.
O sırada Aden tamda Yağmur'un düşündüğü gibi uyuyakalmıştı. Yarın onun için beklediği o seansın gerçekleşeceği gün olacaktı.
----
Bölümü nasıl buldunuz?
İstek, öneri, şikayet?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |