
Selam aşklarımmm
Bol bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın 💗🥺
Önümüzdeki bölümden itibaren yorum sınırımız olacak çünkü haberiniz olsunn
------
Aden sabah kahvesini içerken günün yükünü çoktan sezmişti. Bugün hem bir saha gözlemi vardı hem de danışanlarından biriyle kısa bir bireysel görüşme planlanmıştı. Her şeyden önemlisi, Eren’le tekrar aynı ortamda bulunacaktı. Seans değildi bu, ama bazen seanslar kadar belirleyici olan o küçük anlar vardı ya işte o anların birini yaşama ihtimali onu biraz tedirgin ediyordu.
Florya’ya vardığında tesisin kalabalığı içten içe hareketlenmişti. Antrenman başlamadan önce oyuncular çimlerin kenarında takılıyor, şakalaşıyor, kendi aralarında gruplara bölünerek enerji biriktiriyordu. Aden ise saha kenarında, atletik performans antrenörleri Yusuf Köklü ve Kaan Arısoy’un birkaç metre gerisinde ayakta duruyordu. Not defteri elinde, gözleri sadece tanıdığı altı kişiyi arıyordu.
Eren, Kerem ve Yunus çoktan ısınma paslaşmalarına başlamıştı. Kerem her zamanki gibi çevresine enerjik cümleler savuruyordu. Yunus biraz daha sakin, zaman zaman Kerem’in şakalarına gülümseyerek eşlik ediyor, ama gözleri başka yerlerdeydi. Aden onun bugün biraz daha içine döndüğünü fark etti. Eren ise bugüne kadar gördüğü en neşeli halindeydi. Kerem'in cümlelerine gülerek tepkiler veriyor. Ve arada kahkaha atıyordu.
Antrenman başlamadan beş dakika önce tüm takım toplandı. Eren geriden onları izleyen Aden'i farketti ve Aden’e doğru kısa bir bakış atıp önüne döndü. Ne tam bir selam, ne de tamamen kaçınma... Sadece tanıdık bir yüzü gördüğünü belli eden, çok ince bir göz hareketi... Aden bunu farketmişti ama Eren farketmediğini düşünüyordu.
Antrenman boyunca Aden, sadece danışanlarını izlemeye yoğunlaştı. Barış Alper, yüksek enerjiyle çalışıyordu, antrenör Ismael García’ya sıkça danışıyor, teknik direktör Okan Buruk’un yönlendirmelerini dikkatle dinliyordu. Ancak Aden, Barış’ın içindeki yarış hissini sezdi. Sanki sadece rakibe değil, takım arkadaşlarına karşı da ispat çabası vardı. Yeteneklerini göstermek ve üstüne koymak için çok çaba harcıyordu. Antrenmanlarda gösterdiği fazla çaba onun bedenini daha çok yormasına ve maçlarda bedeninin daha çabuk yorulmasına sebep oluyor olabilirdi. Bu konununda üstünde durulması gerekiyordu.
Kaan Ayhan, defansif organizasyonlarda kontrollüydü. İletişimi kısıtlı ama liderceydi. Zaman zaman takım arkadaşlarına yer gösteriyor, hata yapanı uyarıyordu ama bir kere bile göz kontağı kurmamıştı Aden’le. Bu onun profesyonelliğine değil, belki de psikolojik mesafeye işaret ediyordu.
Kerem, her zamanki gibi dikkatleri üzerine çekiyordu. Takım içi mizahı taşıyan, bazen kendi de gerginliğe sebep olsada genelde gerginliği dağıtan kişi rolündeydi. Aden onun bu rolü ne kadar isteyerek üstlendiğini sorgulamaya başlamıştı.
Antrenman sonrası Aden, oyuncular yemekhaneye geçmeden önce kısa bir bireysel görüşme planlamıştı. Bugün sıra Yunus Akgün’deydi. Önceki gün kısa bir mesajla randevulaşmışlardı.
Oda sessizdi. Yunus içeri girdiğinde tedirgin değil, daha çok yorgundu.
"Hocam, hemen anlatayım mı yoksa biraz oturayım mı?"
Aden gülümsedi. "Bu oda senin de sayılır. Nasıl rahat hissediyorsan öyle başla."
Yunus koltuğa oturdu, iki eliyle başını kavradı. Bir süre öylece durdu. Sonra sessizce:
"Ben bazen unutuyorum neden futbolcu olmak istediğimi. Küçükken her şey netti. Topla oynarken sadece top vardı. Şimdi… o kadar çok şey var ki... kamera, sosyal medya, yorumlar, insanlar, menajerler, kıyaslar… Saha içi çok sessiz ama dışarısı çok gürültülü."
Aden:
"O dış gürültü bazen iç sesimizi dahi bastırır. Ama insan, dışardakine değil içerdekine pas atmayı öğrenirse oyun açılır."
.....
Yunus hafifçe başını salladı. Gözleri camın kenarında duran sardunyaya takıldı bir süre ona bakıp daldı. İç sesini duymaya çalışıyordu.
"Bunları beni anlayacağını bildiğim birine anlatmak iyi geldi."
Aden:
"Bu oda, sesini bulman için. Hangi sesi istersen. Ve ben her zaman seni yargılamadan dinlemeye ve yanında olmaya hazırım."
Seans kısa sürdü ama Aden, Yunus’un ilk duvarında bir çizik açıldığını hissetti. Ve bu yeterliydi. Güven bağını kurmak zaman ve emek isterdi ve bunun için ilk adımlarını atmışlardı.
---
Öğleden sonra Aden saha etrafındaki yürüyüş yolunda notlarını güncelliyordu. Yanında kahvesi, kulaklarında düşük tonda bir klasik müzik çalıyordu. Şarkının varlığı sadece dışarıdaki sesleri bastırıp odaklanmasını sağlamak içindi.
Karşıdan Eren’in geldiğini görünce notlarını kapatıp kulaklığını çıkardı. Eren onun yanında yavaşladı. Kısa bir anlık duraksamadan sonra: "Dün akşam kitap okudum. Eskiden kitaplara tahammülüm yoktu ama dün birden okuma isteğim geldi. Garip, değil mi?"
Aden şaşkın ama belli etmeyen bir ifadeyle başını salladı. Bu Eren’in ilk gönüllü konuşmasıydı.
"Ne okudun?"
"Bir röportaj. Eski bir futbolcunun... sahada değil, tribünde kaybettiği bir maçı anlatıyordu. Gerçek yenilginin göz göze gelmediğinde başladığını söylüyordu. Ne demekse artık."
Aden:
"Bazen göz göze gelmemek, en büyük karşılaşmadır."
Eren kaşlarını kaldırdı. Karşısındaki kadın biraz fazla metafor kullanıyordu. Ama zamanla alışırdı. Hafifçe gülümsedi. Sonra cebinden telefonunu çıkardı.
"Haftaya salı seans günü değil mi? Unutmadım. Hatta... bekliyorum."
Bu cümle Aden’in içindeki bir taşı yerinden oynattı. Gülümsedi, başını hafifçe eğdi. Eren yürümeye devam etti. O an, sahanın etrafındaki yürüyüş yolu değil, duvarlarla çevrili bir iç mekândı sanki. Ve Eren orada yankı bırakarak ilerlemişti.
Eren, Aden' den uzaklaşırken kafasına bir şey takılmıştı. Bu kadar istekli görünmekte hata etmiş olabilir miydi? Ama bir hata olsa Aden bu kadar güzel gülmezdi diye bir düşünce geçti aklından anlık olarak. Birden kendi kendine kaşlarını çatıp yerinde durdu. Yanlış bir düşünceydi bu. Psikologu güzel gülmüş ve Eren' de bu gülüşü beğenmiş olsa da bunu kendine dahi itiraf etmemesi gerekiyordu. Önlerinde çok önemli bir maç vardı. Onu düşünmesi gerekiyordu. Aklını toparlayıp kendini o maça odakladı. Odasına doğru ilerlerken ve günün geri kalanında kafasında önlerindeki maçı tekrar tekrar farklı senaryoları düşünerek oynadı. Eski takımında çalıştığı psikolog Ahmet abisinden öğrenmişti zihinsel antrenman yapmayı ve performansını arttırmasında ona çok fazla fayda sağlamıştı.
O akşam Aden eve döndüğünde Yağmur mutfakta kavrulmuş badem kokulu bir tatlı yapıyordu. Ve radyoda eski Türkçe şarkılar çalıyordu. Ev, huzurun topraktan yapılmış hali gibiydi onun için.
"Oo Aden hanım bugün yüzünüz daha bir parlamış. Biri sana güzel bir şey mi söyledi, yoksa bana anlatman gereken bir şeyler mi var? Hemen dökül!" dedi Yağmur, ocaktaki tencereyi karıştırırken.
Aden kahvesini bıraktı, montunu çıkardı. "Ya kızım senin enerjine gerçekten yetişemiyorum ben. Bir şey olmadı sadece güzel bir seans geçirdim ve başlarken hiç hevesi olmayan bir diğer futbolcumun seans gününü beklediğini öğrendim. Ondan mutlu hissediyorum."
Yağmur:
"O hevesi olmayan beyefendi Evren Eren Elmalı beyefendiciğim olabilir mi?"
Aden:
"Yavrum sen hani takım tutmuyordun? Galatasaraylı mı olmaya karar verdin, çocuğun tam adını nereden biliyorsun?"
Yağmur, karıştırmayı bıraktığı tencereyi ocaktan alırken "Kanka çok yakışıklı adam bi baktım kimmiş diye, zaten biliyosun futbol benim için sadece Allah'ımın özene bözene yarattığı kulları izlemek için bir şans."
Aden güldü. Şimdi Yağmur'un abisi Rüzgar burada olsaydı kardeşini kolunun altına alır, kafasını sıkıştırıp nefessiz kalmasını sağlardı ve o yalvarana kadar buna devam ederdi. Kardeşini kaç yaşına gelirse gelsin kıskanmayı asla bırakmayan klasik bir abi modeliydi. Onun burada olmasını hem Aden hemde Yağmur çok özlemişti.
Rüzgar, profesyonel olarak basketbola adım attıktan sonra farklı şehirlerde oynadığı zamanlarda ufak tefek uzak kalmışlıkları olmuştu ama Aden düzenli olarak onu görmeye gitmeyi hiç ihmal etmezdi. Bazen de müsait olduğunda Rüzgar onları görmeye gelirdi. Birbirlerinden hiç uzun süre uzak kalmamışlardı. Ama son 2 yıldır durum daha farklı ilerliyordu. Önce Aden'in abisi aldığı bir teklif sonucu İngiltere'ye çalışmaya gitmiş, ardından kısa bir süre sonra da rüzgar Real Madrid'e transfer olmuştu. En yakın arkadaşı ve abisinden çok yakın aralıklarla uzaklaşmak Aden için çok zor bir dönemin başlamasına sebep olmuştu. Ama Yağmur'un varlığıyla bu duruma birlikte alışmışlardı. Rüzgar'ı ikisi de aylardır görmemişti ve yoğunlukları sebebiyle bir türlü doğru zamana denk getirip hasret giderecek kadar telefonda dahi konuşamıyorlardı.
Yatağına uzandığında Aden gözlerini tavana dikti. Rüzgar'a ve abisine olan özlemini düşünmeyi bir kenara bırakıp bugün yaşananları düşünmeye başladı. Yaşananların hepsi birer küçük hareketti. Ama en şaşırtıcı hareket kesinlikle Eren'den gelmişti. Eren beklenmedik bir adamdı ve bu Aden'in ilgisini daha çok üstüne çekmesine sebep oluyordu. İkisininde birbirlerinin dikkatini çekmelerinin sebebi olarak sunabileceği bahaneleri hazırdı. Ama bilinçdışılarında (bilinçaltı olarak bildiğimiz kavramın doğrusu bilinçdışıdır.) bir oyun kuruluyordu. Sessizlikle, kelimelerle, yürüyüş yollarıyla ve kitap sayfalarıyla...
Gözünü kapatırken içinden geçen tek cümle şuydu:
“Bazen bir şey değişmez. Ama bir bakış açısı değişir. Ve dünya başka bir yerde başlar.”
------
Nasılsınızzz?
Bölüm nasıldı?
Yorum yapmayı unutmayınnn
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |