
Helloooo nasılsınız?
Bölümlerde pek yorum göremediğim için çok üzülüyorum bu yüzden artık yeni bölümler için yorum sınırı koyacağım. Önümüzdeki 5 bölüm çoktan hazır. Ve siz yorum sınırını ne zaman geçerseniz o zaman taak diye bölüm gelecek.
Bu bölüm sınır olarak en az 20 yorum bekliyorum sizi seviyorumm 💗💗
-------
Aralık ayında olmaları sebebiyle sabah henüz tam aydınlanmamıştı. Gökyüzü yavaş yavaş rengi açılan bir maviyle kaplıydı, sanki gün başlamaya değil, biraz daha uyumaya niyetliydi. Aden montunun yakasını kaldırarak tesisin girişine doğru yürüdü. Bugün resmi bir seansı yoktu ama sahada danışanlarını gözlemlemek, kulüp içinde olmak istiyordu. Aslında bu biraz da kendinden kaçıştı. Evi sessizdi ama o sessizliğin içinde bazen kendi sesini duymak yoruyordu. Ve burası ona iyi geliyordu.
Kapıdan geçerken güvenlik görevlisi Metin Abi’ye selam verdi.
“Bugün yine erkencisin kızım,” dedi adam.
Aden hafifçe başını salladı. “Erken kalkınca gün daha uzun oluyor ya, seviyorum o hissi.”
“Senin gibiler az kaldı vallahi,” dedi adam, gülerek.
Aden içten ama kısa bir tebessümle içeri girdi.
Evden çıkarken kahve yapmaya üşendiği için kantinden bir kahve aldı, sonra saha kenarındaki gözlem köşesine geçti. Henüz oyuncular çıkmamıştı. Hava soğuktu ama o üşümüyordu. Belki de düşünceleri, beden sıcaklığını bastırıyordu. Bugün özellikle Eren’i ve Berkan’ı gözlemlemek istiyordu. Ama kafasının bir köşesinde Kerem de vardı. Son zamanlardaki enerjisi ekstra neşeli görünüyordu ama Aden bunun arkasında bir sorun olup olmadığını merak ediyordu.
İlk gelenlerden biri Barış oldu. Kulaklığı kulağında, yağmurluğunu giymiş bir şekilde sahaya inmişti. Aden'i görünce selam verip kendi başına ısınma koşusu yapmaya başladı. Bugün uykusunu iyi almış ve enerjik görünüyordu. Hemen ardından Kerem geldi. Aden onu görünce istemsizce gülümsedi. Kerem, Yunus ve Barış ondan büyük olmalarına rağmen kardeşleriymiş hissi uyandırıyordu ve onları görmek Aden'i mutlu ediyordu.
“Günaydın Adeeeeeen!” dedi yüksek sesle. Aden, onlara kendisine nasıl seslenmek isterlerse öyle seslenebileceklerini söylemişti. Çünkü spor psikolojisi alanı normal klinik ortamından daha farklıydı, samimiyet ve karşılıklı güven bir psikologun danışanlarına daha faydalı olabilmesi açısından önemli bir etkendi. “Bugün kendimi Messi gibi hissediyorum. Gerçi top bende değilken biraz daha Cüneyt Çakır gibiyim ama...”
Aden gülerek başını iki yana salladı. “En azından oyunun içindesin. O da bir şey.”
Kerem: “Bugün beni yazma. Bugün komedyenim, futbolcu değil.”
“Bakarız. İyi espri yaparsan not defterimde yerin garanti.”
Ardından Yunus geldi, uykulu gözlerle Aden’in yanına uğradı.
“Günoo dün gece diziye başladım, sabaha kadar izledim. Şimdi uyanık gibi davranıyorum ama hâlâ uyuduğumdan eminim.”
Aden gülümsedi. “O zaman senin bugünki antrenman performansını uyurgezerlik seviyesinde değerlendiriyorum.”
Yunus: “Bu aramızda küçük bir sır ama Okan hoca duymasın.”
Antrenman başladığında Aden yerinde dikleşti. Odağını tamamen sahaya verdi. Saha ısınma hareketleriyle canlanmaya başladı. Gözleri önce Eren’i aradı, sonra kendine kızdı. “Birini aramak, birini merak etmeye başladığını gösterir,” diye düşündü. Ama itiraf edemedi, sadece baktı.
Eren bugün Aden'e selam vermeden sahaya girmişti. Şimdi de sahanın ortasında Barış ve Berkan’la pas çalışması yapıyordu. Aden onu izlerken fark etti: Bugün daha canlıydı. Hareketleri daha rahat, yüzü daha açık görünüyordu.
Topa bastığı bir an, Aden’le göz göze geldi. Sadece bir saniye. Ardından hemen gözlerini kaçırıp antrenmana odaklandı.
Antrenman sonunda Aden kantine geçti. Elinde kahvesiyle oturuyordu ki bir gölge masasına yanaştı. Eren... Elinde kendi çayıyla yanındaki sandalyeye oturdu.
“Bugün hava güzelmiş gibi yapıyor ama ellerim hâlâ donuyor,” dedi.
Aden: “Ben de parmaklarımı bardakta ısıtıyorum. Profesyonel yöntem.”
Eren hafifçe güldü. “Bugün daha hafif hissediyorum. Ne bileyim... Sanki kafam biraz daha boş. Bu iyi bir şey mi?”
Aden omzunu silkti. “Bazen iyi bir şeydir. Bazen de tehlikeli. Ama bugün için iyi diyebiliriz.”
“Seninle konuşunca insan kendini terapiye zorla götürülmüş gibi hissetmiyor. Teşekkür ederim.”
“Bugün seans günü değil, ama cümlelerin kayda geçiyor,” dedi Aden, göz kırpar gibi.
Eren mahçup bir yüz ifadesiyle tekrar konuştu. "Sabah sana selam vermedim kusura bakma." Aden başını önemli der değil gibi salladı. "Sorun değil. Her gün selam verme zorunluluğun yok. İçinden ne zaman gelirse o zaman verebilirsin.
"Ama ben her zaman istiyorum." Aden şaşkınca Eren'in yüzüne baktı. "Anlamadım?" Eren birden ağzından kaçan cümleyi farkedip toparlamaya çalıştı. "Yani, seninle konuşmak iyi geliyor ya kendimi daha iyi hissettiğim için." Aden, söylediği cümleyi başka tarafa çektiği için kendine kızdı. Çocuk ne demek istemişti ama o ne anlamıştı. Eren'e anladığını söyleyip bu yanlış anlamadan dolayı kendini kötü hissettiği için işleri olduğunu söyleyip masadan kalktı. Bu bir açıdan da doğruydu çünkü Süpervizörü olan Reşit hocasına seanslar hakkında doldurduğu raporları atması gerekiyordu. Ama gece yarısına kadar vakti olduğu için üstelememişti. Hazır vakti oluşmuşken hepsini düzenleyip atacaktı.
O işlerini yeni bitirmiş dinlenirken kapısı çaldı. Kaan Ayhan, randevu almadan uğramıştı.
"Gelebilir miyim?" Gülümseyip karşısındaki koltuğu işaret etti Aden.
“Bir şeyler üstüme üstüme geliyor gibi. Tam adını koyamıyorum. Ama akşam yatağa yattığımda hep içimde bir şey kalıyor,” dedi Kaan.
Aden karşısında sessizce oturdu. “Bu ‘bir şey’, duygu mu, düşünce mi?”
Kaan düşündü. “Karışık. Bazen bir ses gibi, bazen de görüntü. Ama hep eksik.”
Aden: “Belki de eksik olduğu için yer kaplıyor.”
Kaan başını salladı. “Belki de. Ailem, çocuklarım, eşim ve futbol arasında sıkışmış gibiyim. Ne onlara ne de kendime yetemiyorum.”
......
Görüşme fazla uzamadı ama Aden için anlamlıydı. Çünkü Kaan’ın gibi dışarıdan çok dengeli duran insanlar bazen içeride fırtına taşıyordu. Ve onlar anlatmadıkça bunları anlamak oldukça zor olurdu. Ama Kaan her seferinde Aden'e karşı daha dürüst ve açık bir şekilde hislerini anlatmaya başlamıştı. Bu da Aden'e doğru ilerlemeye devam ettiğini gösteren en büyük şeydi.
Aden'in günü genel olarak sakin bir şekilde geçti. Kulübün doldurmasını istediği rapor ve evrak işlerini halletti. Gün sonuna geldiğindeyse hepsini teslim edip arabasına bindi ve tesisten çıktı. Eve geldiğinde Yağmur mutfakta bulaşık yıkıyordu. Elinde köpüklü tabak, müziğin ritmine göre başını sallıyordu. Aden montunu çıkardı, kollarını iki yana açtı.
“Bugün pizza mı söylesek? Canım çekti.”
Yağmur arkasını döndü. “Allah aşkına... Yemek yapmadığım her gün benim bayramım. Söyle, üstüne çikolatalı sufle de isteyelim hatta. Canım çekti."
“Alırız kız sen yeter ki iste.”
Yağmur, Aden'e öpücük atıp bulaşıkları yıkamaya geri döndü. Aden de odasına gidip üstünü değiştirdi ve makyajını sildi. O işlerini bitirene kadar çoktan pizzalar gelmiş ve Yağmur almıştı. Birlikte kanepeye geçip en son izledikleri dizinin yeni bölümünü açtılar. Aden yemeğini yerken Eren’in bugünkü davranışlarını düşündü. Değil selam vermek, göz göze bile gelince gözünü çektikten sonra gelip masasına oturmasını... O kısa anı... Yazmadı, defterini açmadı. Ama gece uyurken zihninde tek bir cümle vardı:
“Bazen en küçük an, en büyük soruyu uyandırır.”
------
Bölüm nasıldı beğendiniz mii?
Beğenmeyi veee yorum yapmayı unutmayın yoksa ağlarım
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |