11. Bölüm

10.

Özlem Uğurlu Aydın
ugurluay

10.BÖLÜM (İÇE ATIM)

 

“Adın HEP oldu yüreğimde,

 

Gözümde yansıyan görüntün yüreğimin aynası oldu,

 

Adının geçtiği tek bir anda HİÇin esamesi okunmadı.

 

HEP oldun sen ömrümde.

 

HEP…"

 

“Affet." Sevdiği kadın için gözünden iki damla yaş acı bir halde akıp gitti. “Yalvarırım affet." Ellerini sımsıkı tutup avuç içlerini koklayarak öptü. “Gözüm dönüyor canımın özü, söz konusu sen olunca inan ki kendimi tanıyamaz oluyorum. Sana bunları yaşattığım için yalvarırım affet beni." dedi avucunun içine derin bir öpücük daha kondurmuştu.

 

Özüm, bilinci kapalı bir halde hareketsiz şekilde yatarken başındaki adamın perişan halinden bi haberdi.

 

“Lütfen! Çıkmanız gerekiyor artık, yakalanacağız yoksa. Benim de başımı belaya sokacaksınız. Lütfen artık çıkın." Kapının dibinde etrafı kolaçan eden hemşire adamın orada daha fazla durmaması için endişe içindeydi.

 

Alper, Özüm’ün restorandan kendinden geçmiş bir halde ambulansa bindirilişini gördü. Hiçbir şey yapamadı, sesi soluğu ansızın çekilivermişti. İlk defa yüreğim dediği kadına kendi elleriyle böylesine öldürücü bir darbe indirmişti. Sevdiğim dediği kadının yaşadığı stresten baygınlık geçirecek duruma getirmeyi de başarmıştı. Kaybetme korkusunu iliklerine kadar o an yaşamıştı.

 

Ambulansı takip ederek hastaneye geldiğinde sırf Özüm’ü daha fazla zor duruma düşürmemek adına yamacına yanaşmamıştı, Cem’in karşısına çıkmamıştı. Uzaktan uzağa takip etmişti onu, ta ki Cem’in doktor ile görüşmeye gitmesine kadar. Alper bu fırsatı değerlendirmek için çok büyük bir çaba sarf etti.

 

Hemşirelerden birine gözleri yaşlı adeta yalvardı yakardı. Yeni nişanlanmış olan hemşire bu duruma ve adamın perişan haline daha fazla kayıtsız kalamadı. Adamın kıza olan bakışını gördüğünde onu gizlice içeri aldığı için yaptığında ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anladı. Ama baygınlık geçiren ve halen bilinci yerine gelmeyen kızın başından ayrılmak istemeyen adamı bir an önce buradan çıkarması gerektiğini fark etti.

 

“Lütfen!" dedi yalvarırcasına “Birkaç dakika daha izin verin." ölürken dilinden dökülen son istekte ki son yudum nefesi gibiydi söyledikleri. Hemşire başının olumlu anlamda salladı.

 

“Buradayım güzelim, sana söz bir daha seni üzmeyeceğim, bir daha asla sana zarar verecek bir harekette bulunmayacağım. Bekleyeceğim güzelim, seni uzaktan seveceğim beni kabulleneceğin güne kadar senin gözünün görmediği ama nefesin kadar yakınında olacağım. Sen bilmesen de ben hep yüreğimle senin yanında olacağım. " dedi yavaşça ayağa kalkarken alnına minik bir buse kondurdu.

 

Gözlerinden bir damla yaş yanaklarından sevdiği kızın yüzüne akıp gitti. Sevdasına dair çektiği acıyı da pişmanlığı da bir damla yaş ile gözünden onun yüzüne tüm masumluğuyla akıttı. Ağır aksak adımlar ile hastane odasından çıkmaya yeltenen ayaklarına inat gitmek istemeyen yüreğine saygıyı öğretmekte büyük hevesliydi aklı. Artık her şeyin önüne bir ilki daha koymuştu Alper, Özüm’ün sağlığı… Onun için aldığı kararı uygulamada artık kararlıydı.

 

***

 

Günler günleri kovalamış ve Özüm hastaneden sonunda çıkmıştı. Yaşadığı strese bağlı ani bir ruhsal çöküntüydü.

 

Cem, yaptığı evlilik baskısından dolayı bunun yaşandığını düşünüp kendisini suçlarken, aslında işin boyutunun gerçek yüzünü genç kız çok iyi biliyordu. O günden sonra bir daha Alper’i görmemişti. Hastaneye bile gelmediğini bilmesi itiraf etmese de moralini bozuyordu. Ama bir yandan da aldığı kararı uygulayacak olması için önündeki engellerin bir bir ortadan kalktığını hissediyordu. Yatakta bir sağa bir sola dönerken odasına izin almaksızın giren bir adet Hande ile reflekssel olarak yataktan doğrulmasını sağladı.

 

“Kızım bir kapı çal, girerken bir izin al bu nedir böyle?”

 

“Of Özüm çok konuşuyorsun kalk hadi kahvaltı hazırladım. Hem gidip artık şu diploma işlerini falan halledelim. İleride boş zamanımız kalmayacak.”

 

“Aslında okula gitmem gerekiyor çünkü yakında lazım olacak.” Hande onun dalgın bakışı ve durgun sesinden bu işin altında bir iş olduğunu hissetti.

 

“O ne demek öyle?" dedi kuşku dolu bakışlarla “Dur bir dakika sen benden bir şeyler gizliyorsun." Bir anda yaşadığı derin aydınlanma ile kendisini onun yatağına attı.

 

Genç kız yatağındaki sert sallantı ile neye uğradığını şaşırsa da büyük bir pot kırdığını fark etti. Durumu kıvırmak adına hemen elleri ile yüzünü ovuşturdu ve kendisini yataktan kaldırdı.

 

“Amma paranoya yaptın, senin gibi hatundan ne gizleyebilirim ki ben, hem gizlesem de demek ki öğrenmen için zaman var demektir." diyerek giysi dolabına yöneldi.

 

Hande kaşlarını olabildiğince havaya kaldırdı ve ellerini beline yerleştirerek onun dibine kadar geldi. Özüm onun geldiğini fark etmedi tam eline aldığı kıyafetler ile banyoya gidecekti ki ardında sinsi bir yılan gibi sinmiş kendisine pis pis bakan arkadaşına sertçe çarparak korku ile inledi.

 

“Kızım haber versene geliş gidişlerini, bu da can yani, yakında birinizin elinde kalacak ruhum."

 

Hande’nin bakışlarından hiç iyi şeyler hissetmiyordu ama ona şu an gelecek planlarını anlatacak değildi.

 

“Ne? Neden öyle bakıyorsun bana? Korkutmasana kızım beni." Sesi korktuğunu belli eden bir tınıda çıkmıştı.

 

“Neden korkuyorsun? Korkacak bir haltlar mı karıştırdın sen?”

 

“Ne karıştıracağım be abartıyorsun? Her şeyden nem kapmaya başladın." dedi umursamaz görünmeye çalışarak.

 

“Neyse Özüm uzatmıyorum şimdilik ama bilesin yemedim anlattıklarını. Hem sen nereye gidiyorsun bakalım böyle?" diyerek hazırlanmak için banyoya giden arkadaşının yakasını bırakmayacağını belli ediyordu.

 

“Daha yeni yeni ayaklanıyorsun ve ben senin nereye gideceğin hakkında hiçbir şey bilmiyorum." İğneli imalarına şüphe dolu bakışlarını eklerken ellerini göğsünün altında birleştirdi.

 

“Of!" diyerek derin bir nefes bıraktı büyük bir inlemeyle. “Cem’e gideceğim ve onunla artık net bir şekilde konuşacağım.”

 

“Konuşacağım derken.”

 

“Ayrılacağım, oldu mu Hande? Nişanlımdan ayrılacağım ve günlerdir bunun vicdan azabı ile kıvranıyorum. Hak etmeyen bir adama hak etmediği şeyler yaşattım. Şimdi izin verirsen üzerimi değiştirip çıkacağım." dedi elbiselerini havaya kaldırarak ona gösteriyor ve çıkması için göz ucuyla kapıyı işaret ediyordu.

 

“Yoksa sen Alper ile…” Hayret ile ona haykırmıştı.

 

“Sakın Hande, sakın onun adını anma benim yanımda. Ben Cem’e haksızlık yapmamak için ondan ayrılacağım. Onun daha çok seven bir kadına ihtiyacı var, bana değil. Bu haksızlığı daha fazla ona yapamam.”

 

“Peki ya kendine neden bu haksızlığı yapıyorsun Özüm?”

 

“Hande, yapma bunu bana lütfen." dedi konuyu kapatması gerektiğini belirtti.

 

“Tamam sustum." diyerek eliyle fermuar yapıp ağzını kapattı ama anında tekrar geriye açtı. “Yalnızca bu konuda susuyorum. Bu demek olmuyor ki gitmene izin vereceğim. Hayatta izin vermem.” Ansızın haykırdı Hande. “Ne demek Cem ile görüşmeye gideceğim ya, gördük en son görüştüğünde neler olduğunu.”

 

“Abartma istersen küçük bir baygınlığı ne kadar büyüttünüz. Cem’i aradım evdeymiş zaten bugün konuşup bu işi halledeceğim, bu durum sırtımda taşınmaz bir yük oldu. İnan ki kimsenin vicdan yükünü taşıyacak gücüm kalmadı.”

 

“Hem de evine gideceksin öyle mi? Hayatta göndermem duydun mu beni? Benim ölümü çiğneyip gitmen lazım. Ben o adama hiç ama hiç güvenmiyorum. Gözleri çok farklı bakıyor Özüm, asla tek başına gidemezsin. İlla da gideceksen eğer ben de seninle geleceğim." dedi itiraz etmeyen bir tutumla.

 

“Oldu istersen tüm mahalleyi çağır birlikte gidelim olur mu?”

 

“Bana uyar, istersen maaile gidelim fark etmez. Ama sen onun yanına tek başına gidemezsin. İzin vermem." dedi küçük bir çocuk gibi.

 

“Pardon." diyerek bir kahkaha attı günler sonra “Senden izin istediğimi hatırlamıyorum." dedi bir yandan da gitmek için üzerini değiştiriyordu.

 

Hande durmaksızın konuşurken Özüm ne yapacağını çoktan kafasında kurgulamıştı. Üzerini değiştirip çantasını eline aldığında Hande hala olabilecek komple teorilerini ardı ardına soluksuz sıralıyordu ki kulağında yankılanan bir anahtar sesi tüm devrelerinin anında yandığını hissettirdi. Başını çevirip de odanın kapanmış ve hatta kilitlenme olasılığının yüksek olduğunu bildiği kapıya hışımla kalkarak koştu.

 

Ve bingo! Özüm onu odaya kilitlemiş ve çıkıp gitmişti. Kendisine lanetler okurken içindeki sıkıntı giderek büyüyordu.

 

Cem ona ne kadar yakın ve ilgili davransa da Hande onu bir türlü Alper’i benimsediği gibi kabullenememişti. Bir şeyler vardı onda, çözemiyordu ama yaydığı enerji iyi hissettirmiyordu. Bir eli belinde bir eli saçlarına geçirmiş şimdi neler yapabileceğini düşünüyordu ki aklına gelen bir isim şu an onun cankurtaranı olacaktı. Bunu yapmaktan hiç hoşlanmasa da şu an için buna mecburdu. Çünkü Özüm bugüne kadar hiç Cem’in kendi başına kaldığı evin içine adım atmamışken arkadaşının şu an o eve adım adım gitmesini içi kabul etmiyor, yüreği sıkıştırılarak ruhunu huzursuz ediyordu.

 

Hissediyordu kötü şeyler olacaktı ve Hande’nin buna bir şekilde engel olması gerekiyordu. Cebinden bir dakika bile ayırmadığı telefonunun varlığına binlerce şükürler ederken aklındaki ismi rehberinde aramaya koyuldu.

 

“Ne olur aç şu telefonu." diye yakarırken karşıdan duyduğu ses kendisi kadar korku ve endişe doluydu.

 

“Alo…" dedi ve karşıdan gelecek cevabı beklerken elleri çoktan titremeye başlamıştı.

 

***

 

Özüm, Hande’yi odaya kilitlemekten başka çaresi olmadığını susmak bilmeyen çenesinden anlamıştı. İçinde bulunduğu durum zaten çok zorken bir de arkadaşını bu durum içine sürüklemek istemiyordu. Bu ilişkiye nasıl tek başına başladıysa yine tek başına da bitirecekti. Bu konuşmayı da yalnız yapmanın doğru olduğuna yürekten inanıyordu. Ayrılığa hiç kimsenin şahit olmasını istemiyordu.

 

Derin bir nefes alıp verdi ve Cem’in kapısında onun ziline titrek eller ile dokundu. Bu dokunuş içinde tarifi imkânsız bir sıkıntının çöreklenip oturmasına sebep oldu. Özüm bunu arkadaşını odaya kilitlemesine bağlayarak çok düşünmemeye karar verdi. Burada tüm işini bitirip vicdan yükünden sonsuza kadar kurtulacak ve artık Cem’i de kendisini de sonsuza kadar özgür bırakacaktı. O böyle düşünceler içinde kıvranırken kapının açılma sesiyle yüzüne zoraki bir tebessüm yerleştirdi.

 

Cem, günlerdir deli gibi özlediği kızı kendi ayakları ile geldiği evinin kapısında canlı olarak görmesiyle içi içine sığmamıştı. Hala inanamıyordu. Yıllardır kurduğu tüm hayaller bir bir gerçekleşirken şimdi mutluluğun görsel şölenini yüzünde gizleme gereği duymadan sergiliyordu.

 

“Özüm." dedi kapının diğer tarafında tedirgin bedeni görmezden gelerek onu kollarının arasına şefkatli bir şekilde çekti. Genç kızın bu durumdan hiç de memnun olmadığı aşikârdı.

 

“Geldin sonunda." dedi kokusunu özlediği kadının onun tenine özel buram buram etkileyici kokuyu içine çekerken başına minik bir buse kondurdu.

 

“Hoş geldin." dedi gözleri kapalı bu büyüleyici anın bir an bile bozulmasını istemiyordu.

 

Özüm’ün tef gibi gerilen vücudu ve ihanetin zehirli okları acımasızca saplanırken yüreğine, alamadığı nefesi ile esareti altına girdiği kollardan kurtulmak adına bulunduğu yerde huzursuzca kıpırdandı.

 

“Şey, böyle biri görecek ayıp olacak içeriye girelim mi?" dedi durumdan rahatsız olduğunu belli etmek istemişti. Bunu hisseden adam onu yavaşça kollarından uzaklaştırırken yüzüne tatlı bir gülümseme yerleştirdi. Eli sevdiği kızın eline giderken Özüm bir an önce buradan kurtulmak istiyordu. İçeriye attığı ilk adım ile buraya gelmenin yanlış bir karar olduğunu hissetmeye başlamıştı.

 

Keşke dedi içinden keşke Hande’yi dinleseydim de buraya yalnız gelmeseydim dedi geç olduğunu bilerek içine büyük bir pişmanlık peyda olmuştu.

 

Özüm, yavaşça Cem’in elleri arasında salona doğru çekilirken kapanan dış kapının sesi yüreğinde karanlık bir korku oluşturmuştu. Bir şeyler tersti bunu hissedebiliyordu ama bunu hissetmesi için de ortada somut bir şey de yoktu.

 

Hüsnü kuruntu yapıyorum, diyerek aklındakileri bir bir silmeye çalışıyor bir yandan da genç adamın evine göz gezdiriyordu. Daha önce ailesinin yaşadığı eve gitse de onun kendi yaşadığı eve hiç adımını atmamıştı. Cem her gel hadi dediğinde Özüm’ün gitmemek için mutlaka bir bahanesi vardı. Ama bu defa kendi isteği ile geldiği bu evde artık bir sona geldiklerini ona tatlı dille güzel bir şekilde anlatacaktı.

 

Umut ediyordu ki Cem’in anlayışı bu defa da baş gösterecek ve genç kız daha fazla bekleme gereği duymadan buradan çıkıp gidecekti. En azından onun düşündüğü bu şekildeydi.

 

“Hadi otur sana kahvaltı hazırladım." dediğinde kendisine hazırlanmış olan enfes kokular yükselen kahvaltıyla göz göze geldi.

 

Of diye haykıran yüreğine konuş ve bitsin bu çile diye karşılık verdi mantığı. Özüm şaşkın bir halde masaya bakarken elini yavaşça Cem’in elinden çekip aldı.

 

“Cem şey aslında ben buraya kahvaltı yapmaya gelmedim. Seninle önemli bir konu hakkında konuşmaya geldim."

 

Cem kızdaki tuhaflığı geldiği andan bu yana hissetse de bunu görmezden gelmeyi tercih etmişti. Ellerini saçlarının arasından geçirip sıkıntılı bir şekilde nefes verdi, ansızın düşen yüzü ve bozulan moraline genç kız anlık şaşırsa dişlerini yavaşça sıktı.

 

“Özüm Allah aşkına günlerdir doğru düzgün görüşmüyoruz ve sen ilk defa geldiğin evimde senin için hazırlamış olduğum kahvaltıya göz ucuyla bile zar zor bakıp ciddi bir şeyler mi konuşacağız diyorsun." Sesini sakin tutmaya çalışsa da gerilen yüz hatlarından sinirlendiğini anlayabiliyordu.

 

Özüm onu daha fazla kızdırmak da kırmak da istemiyordu ama bu işin de bir an önce bitmesini istiyordu.

 

“Bak, teşekkür ederim ama gerçekten konuşmamız lazım. Ben buraya sırf bu konuşmayı yapmaya geldim. O gece restoranda da bu konuyu konuşacaktım ama işte olmadı her şey tersine gitti.”

 

“Tersine giden ne Özüm? Bana da anlatır mısın lütfen! Çünkü ben hiçbir şey bilmiyorum." dedi daha fazla haykırarak. Özüm onun bu bağırış çağırışlarına hayretler içinde bakıyordu. İlk defa onu böyle görüyordu.

 

“Cem, lütfen sakin olur musun? Bağırma bana." dedi çıkan titrek sesiyle. Onun bu haline gören Cem sanki az önce bağıran kendisi değilmiş gibi bir iki adımda dibinde biterek ellerini elleri arasında alıp üzerine minik buseler konduruyor “Özür dilerim, gerçekten özür dilerim lütfen bağırdığım için beni affet." diye yalvarırken adeta küçük bir çocuğa dönüşmüştü.

 

Özüm bu dengesiz ruh hali ile ilk defa burun buruna kalıyor ve ne yapacağını bilmiyordu. Cem’in bir an öfkeden deliye dönen yüzü ve Özüm’ü tanımaz halleri, bir an ona deli divane olan anlayış abidesi bir adam, bir anda affedilmeyi bekleyen küçük bir çocuk gibi oluyordu.

 

Genç kız bu keskin değişimleri ilk defa bu kadar net fark ediyordu. Normal değildi bunlar ve şimdi ellerine öpücükler konduran adamın küçük bir çocuktan farksız halleri onun kaşlarını şüphe ve korku ile çatmasına sebep oluyordu. Yavaşça ellerini onun öpücüklerinden kurtaran genç kız “Cem lütfen sakince konuşalım. Ben buraya tartışmaya ya da gerilmeye gelmedim." dedi.

 

Elleri ellerinden çekilip alındığında genç adam kendisini çok kötü hissetti. Boş kalan elleri ile önce yüzünü sertçe sıvazladı sonra teslim olur gibi havaya kaldırarak “Tamam, tamam nasıl istiyorsan öyle olsun. Seni dinliyorum. Sakince." dedi üstüne bastırarak.

 

Özüm onun bu anlayışlı haline bürünmesiyle rahat bir nefes alıp verdi güç kazanmak adına kendisine en yakın Cem’e ise en uzak konumda olan kanepeye oturdu.

 

Özüm, konuya nerden başlayacağını bilemiyordu. Elleri ile yüzünü sıvazladı ve derin bir soluk alıp verdi. Ama artık konuşması gerektiğini biliyordu. Gergin yüz hatları ile onun her bir hareketini kaçırmadan izleyen adamın bakışları altında kendisini hiç rahat hissetmiyordu.

 

“Ben." dedi aldığı sıkıntılı bir nefesi daha verdi. “Ayrılmak istiyorum." diyerek tek solukta konuştu. Cem’in gözlerinin içine baktığında adamın çatılan kaşlarının altında boş gözlerle ona bakması ve tek bir kelimenin dahi ağzından dökülmemesi onun biraz cesaretlenip konuşmayı sürdürmesini sağladı.

 

“Ben yapamıyorum Cem, sen çok iyi bir adamsın, güzel bir yüreğe sahipsin ama ben yapamıyorum. Alışırım sandım, seni zamanla sevebilirim zannettim ama olmuyor. Bu yalnızca kendimi de senide kandırmaktan başka bir şey değil. Bu hayat bir ömür böyle devam etmez. Yolun başındayken dönmek ikimiz için de daha iyi olacak. Ben seninle evlenemem." dedi.

 

Cem gözlerini kısmış genç kızı izlerken Özüm fırtına öncesi sessizliğin olduğunu hissediyordu. Bir an önce buradan çıkmalıydı. Hissediyordu bu tehlikeli bakışlar kötü şeylerin habercisiydi.

 

“Haksız mıyım Cem? Ben senin sevgine karşılık veremiyorum ve her gün bunun altında daha fazla eziliyorum. Sen seni daha çok sevecek bir kadını hak ediyorsun, beni değil.” Hala Cem’den tek bir cümle gelmediğinde daha fazla dayanamayan genç kız “Bir şey söylemeyecek misin?" dedi.

 

Özüm ondan gelecek bir cevap beklerken hiç beklemediği bir şey oldu ve Cem kahkaha atmaya başladı. Onun her bir attığı kahkaha Özüm’ün sinirlerini daha fazla bozuyor ve bunda gülünecek ne olduğunu düşünmeye kendisini zorluyordu.

 

“Neden gülüyorsun? Komik bir şey söylediğimi zannetmiyorum." dedi onun bu tepkisi sinirlerini bozmuştu. Her şeyi tahmin edebilirdi ama karnı ağrıyacak kadar kahkaha atması bu tahmin edilebilir bir şey değildi.

 

Cem kahkahasını bastırıp birden ciddileşti. Bu adam bu keskin iniş çıkışları ile bugün genç kızın yüreğine indirecekti ya neyse…

 

“Bitti mi?" dedi gayet kendinden emin bir şekilde.

 

“Ne bitti mi dedi?” anlamaz bir halde karşısındaki adama.

 

“Yaptığın saçma sapan şaka.”

 

“Ne? Ne şakasından bahsediyorsun sen? Ayrılmak istiyorum dedim bunun şaka olma ihtimalini nasıl düşünebilirsin? Hem böyle şaka mı olur Cem?" diyerek oturduğu yerden sertçe kalktı.

 

“Bana bak Özüm, yeter bu şımarıklık ve çocukluk, bu söylediğin, yani benden ayrılman söz konusu bile olamaz. Bu söylediğini kabul etmiyorum ve benden ayrılmana da asla izin vermiyorum." İtiraz kabul etmeyecek bir ses tonu odanın içinden yüksek perdeden çıkarken genç kız bu hiddet karşısında bir iki adım geriledi.

 

“Şimdi." dedi onun gözlerinin içine bakarak “Masaya geç de kahvaltımızı yapalım hayatım.” Ölüm tedirginliğini hissettiriyordu insana, buz gibi çıkan sesiyle.

 

Özüm konuşarak anlaşamayacağını anladığı an “Ben kahvaltı falan yapmıyorum, senin kabul edip etmemen de umurumda bile değil. Ben senden ayrılıyorum Cem." dedi ve parmağındaki yüzüğü çıkararak gidip kahvaltı masasına sertçe bıraktı.

 

Cem’in ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bile beklemeden çıkışa doğru yönelmişti ki tam kapının koluna tutunduğu an sertçe karnına sarılan kollar onu boş bir çuval gibi kaldırıp sertçe yere doğru savurdu. Özüm canının acısıyla inlerken yere sertçe atılmanın şaşkınlığını üzerinden atamadan Cem’in anahtarı çevirip cebine atması ile gözleri korkudan irileşti.

 

“Sen ne yapıyorsun? Kafayı mı yedin? Aç şu kapıyı." diyerek endişeli ve tedirgin bir ses ile konuştu.

 

“En başta yapmamı gerekeni yapıyorum Özüm, bu evden benimle evlenmeyi kabul etmeden sana çıkış yok." dedi bakışları boş, sesi tanımadığı bir insanın sesine bürünürken Özüm ömrü hayatında hiç bu kadar korktuğunu hatırlamıyordu. Düştüğü yerde elleri ve ayaklarının yardımı ile geri geri giderken üzerine ölüm gibi gelen adamın gözlerindeki korkusuzluk onu derinden sarsmıştı.

 

“Saçmalama Cem, aç şu kapıyı korkutuyorsun beni”. Diyerek onun suyuna gitmeye çalışıyor ama adama bir türlü ulaşamıyordu. Hedefine ulaşmak için saldırmaya hazırlanan bir hayvan gibiydi bakışları.

 

Korkuyordu Özüm. Sırtı duvarın sert zeminine değdiğinde oradan güç alarak salona doğru koştu. Cem için bu kaçış yalnızca ona zevk veriyordu. Ağzından “Hiçbir yere kaçamazsın artık benimle evleneceksin”. Diyen bir ses sinir bozucu bir halde yükseliyordu.

 

Özüm içeriye girdiğinde masanın kendisini koruması için ardına geçtiğinde bu Cem’in yalnızca suratında pis bir sırıtışın peyda olmasını sağladı. Cem masanın diğer ucunda masaya eğilerek gözlerinin içine baktı “Bu masanın seni koruyacağını düşünüyor olamazsın değil mi?" dedi ve ne olduğunu anlayamadan iki eliyle tuttuğu masayı sanki hiç ağır değilmiş gibi üzerindekilere bile aldırmadan sertçe duvara geçirmişti. Dökülen kahvaltılıklar, yere saçılan yemekler tabaklar her şey tuzla buz olup yere saçılırken Özüm bu cehennemden kurtulmanın imkânsızlığını iliklerine kadar hissediyordu.

 

Tehlikeli adımlar psikopat gibi bakan bakışlarla adım adım üzerine gelirken Özüm korku ile yoğruluyordu. Kaçmak için tekrar yeltendiğinde yine bedenine sertçe sarılan kollar ve dudaklarını esir almaya çalışan dudaklar ile iyiden iyiye çileden çıkmıştı. Bir yandan ağlıyor, bir yandan kurtulmaya çalışıyordu.

 

“Yapma Cem, pişman olacağın şeyler yapma, imdat! Kurtarın beni." diye haykırıyor ama bu adamın kolları arasından kurtulmak pek de mümkün olmuyordu.

 

Özüm boş bulduğu ilk fırsatta adamın kolları arasından kurtulmayı başarsa da onuncu katta olan daireden kaçışının olamayacağını hissediyordu. Kurtulduğu adamın ellerinin arasından kendisini bilmez bir halde odalara yönlendirdi. En azıdan bir odaya girip kendisini kilitlemeli ve bu adamdan kaçmalıydı. Arkasından geldiğini hissettiği adamın “Kaçamazsın gel buraya, sen artık benim karımsın. İnsan kocasından kaçar mı? Biz artık evliyiz.” Diyen sesleri onu daha da paniğe sevk etmişti. Önüne çıkan ilk kapının kulpuna elini koyduğunda ardındaki adamın sesinin bir anda şefkate büründüğünü “Özüm karıcığım yapma sakın o kapıyı açma." diyen sesine aldırış edecek durumda değildi. Dinlemeden girdiği kapının ardında onu karşılayan şey… Bunun bir tarifi olamazdı.

 

Özüm karşılaştığı manzara ile şoka uğradı. Bedeni buz dolu bir küvetin içine atılarak soğuk bir duş etkisi yaratılmış gibiydi. Gözleri kocaman açılmış odaya bakarken fısıltı halinde “Bu olamaz." diye inliyordu. Ardından gelen adamın adımları yavaşlamış bir halde kendisine doğru gelirken Özüm bu manzarayı asla tahmin etmemişti. Bu ev onun sonu olacaktı. Bu gördükleri bunun tek gerçeğiydi. Az önceki korkusunun yerini bambaşka bir duyguya bırakıyordu.

 

Özüm artık gerçek anlamda tehlikedeydi. O odada gördükleri Cem’in kendisi için ne kadar tehlikeli olduğunun gerçek göstergesiydi. Ve Özüm şu an ne yapacağını hiç bilmiyordu.

 

***

 

Özüm sessiz, Özüm soluksuzdu artık. Tek bir adım daha ileriye atamadı. Ne arkadan gelen adam ne de az önce ona saldırması, her şey bir anda önemini yitirmiş, silinip gitmişti. Gördüklerine bir türlü inanamıyordu. Şahit olmak zorunda kaldıkları ağzı açık bir halde korku ve endişe ile seyre dalmasına sebep oldu. Odanın duvarları, camları, tavanı, yerler her yer Özüm’ün resimleri, yazılar ve ufak tefek ıvır zıvır eşyalarla doluydu.

 

Lise, üniversite, Hande, Hakan, Alper… Her yer resimler, yazılar ve ufak tefek eşyalarla kaplıydı. Özüm gördüklerinin etkisinden çıkamadan ensesindeki ölüm kokan ses ve beline sertçe dolanan eller ile iyiden iyiye hareket kabiliyetini yitirmişti.

 

“Sen, sen nasıl bir manyaksın adi herif." diyerek kollarının altında çırpınmaya başladığında Cem tarafından daha sıkıca sarıldı. Adam kızın yanağına ısırırcasına bir öpücük kondurduğunda Özüm’ün midesi alt üst olmuş içi kusma isteği ile dolup taşmıştı. Kaldırmıyordu midesi bu kadar iğrençliği, ikiyüzlülüğü…

 

“Çok yaramazsın karıcığım, sana bu odaya girmemen gerektiğini söylemiştim." dedi birden attığı kahkaha ile Özüm iliklerine kadar donduğunu hissetti. “Bu oda benim sana düğün hediyem olacaktı. Ama sen her zaman ki gibi her şeyi berbat ettin." diyerek kollarını belinden boğazına doladı.

 

Özüm boğuluyordu. Nefes nefese kaldığı o an aklına gelen tek şey boğazına dolanan kolları sertçe ısırmak oldu. Onun bu hareketi ile inleyerek kollarını gevşeten adam daha da öfkelenmişti. Onun esareti altından kurtulur kurtulmaz geri geri adımlar attı. Bacakları masaya değdiğinde ellerini istemsizce geriye doğru yerleştirdi. O sırada eline değen yumuşaklıkla birden tutup onu çekti ve gördüğü şey gözlerini daha da irileştirerek açmasına sebep oldu.

 

“Bu, bu benim yıllar önce kaybettiğim atkım." dedi inanamaz gözlerini karşısındaki tehlikeli bakışlara sahip adama bakarak “Sen kimsin?" dedi deli gibi merak ediyordu bu sorunun cevabını, kimdi bu adam? Onun resimlerinin onda ne işi vardı? Nereden tanıyordu onu?

 

“Ah sevgilim." dedi bir iki adımda yanına gelip elinde tuttuğu atkıyı sertçe çekip ondan aldı.

 

“Tanımamana neden şaşırmadım acaba?" diyerek şimdi elinde narin dokunuşlar ile okşadığı atkıyı burnuna götürerek kokuyu derince içine çekti.

 

“Hatırlıyor musun? Bu atkıyı lisede boynundan hiç çıkarmazdın. Ama bir gün okulda unuttun. Ve işte o günden sonra unuttuğun her eşyan benim gizli cennetimi süslemem için resimlerinin yanında yerini aldı. Sadece suretinle avunurken yüreğin, kokunla da misafir oldun cennetime. Her adımını takip ettim. Her soluğunu en yakınındayken hissettim. Her gülüşünü an be an ezberledim. Ama sen beni hiç görmedin." dedi tatlı dille konuşan adam dillerini sıkarak son cümlesinin her bir kelimesinde sesini daha da yükseltmişti.

 

“Ben seni tanımıyorum." dedi afallamış suratıyla.

 

“Tabi ki sen beni tanımazsın. Koskoca Özüm Hanım E şubesindeki sünepe, içine kapanık Cem’i nasıl hatırlasın." dediği an elindeki atkıyı yere sertçe fırlattı. Odadaki fotoğraflara kıymetli kutsal birer eşyaymış gibi teker teker dokunuyor sanki çocuklarıymış gibi canlılarmış gibi onlar ile konuşuyordu.

 

Özüm yutkunmakta zorlanıyordu. Bu adam zır deliydi ve bugüne kadar bunu fark etmediği için kendisine lanetler okuyordu. Bu ruh hastası herif onca zaman bu durumu nasıl gizleyebilmişti?

 

“Bak." dedi Özüm’ün dikkatini çekmek için lisede Hande ile neşe içinde bir sohbet esnasında gizliden çekilmiş fotoğrafını ona gösterdi. O zamanlar da çok güzeldin, beni fark edemeyecek yanımdan geçip yüzüme bakmayacak kadar güzeldin.”

 

“Yeter kes şunu Cem. Senin bu yaptığın delilik, sapıklık, yoldan çıkmışlık.”

 

“Neden sevgilim geçmişe gitmek pek hoşuna gitmedi galiba.”,

 

“Sen delisin, zır delisin.”

 

“Evet deliyim, beni bu hale sen getirdin. Yıllardır ben doğru zamanda doğru adam olarak karşına çıkmayı bekliyorum. Alper ile yaşadığın o saçma sapan ilişkiyi bile uzaktan uzağa izledim. Bak." dedi ve bir eliyle Alper ile çekilmiş fotoğrafını gösterdi. “Bak şu fotoğrafa seni başka bir adama gülerken izledim ben, nişanlandığım gün sevdiğim kadının başka bir adamla gitmesine seyirci kalıp sessiz kaldım ben, evimde onun kardeşini ağırlayıp benim evime giremediğim odana o şerefsizi soktuğunda bile sakin kaldım. Benim arabamla benim yanımdan yurt dışı diyerek Alper şerefsizi ile buluşmaya gittiğini bile bile dönüşünü bekledim ben. Benimle çıktığın yemekte bile tuvalette onunla buluştuğunu bilip o masada sabırla seni karşılamak, sen bunlar nedir anlayamazsın Özüm.”

 

“Sen hastasın.” dedi acı gerçekler ile yüzleşmesi sayıklar gibi dudaklarından döküldü. Ama Cem onu duymuyor konuşmasına soluksuz devam ediyordu.

 

“Yıllardır kıyı da köşede bıraktığın ya da unuttuğun eşyaları toplayarak kokunu içime çekiyorum ben, ağzından çıkmış her bir kelimeyi resimlerinin altına özenle bıkmadan usanmadan yazdım ben. Sana gönderilmemiş, senin için yazılmış binlerce mektup var bu odada. Delirdim, evet ve bunun da tek sebebi de sensin. Yıllarca resimlerinle avunmuşken sana bu kadar yakınken artık seni kaybedemem. Eğer kaybedeceksem de bu kadar yıl seni beklemenin bir mükâfatı olmalı öyle değil mi? Ve sen bana bugün bu odada zevkle o mükâfatı vereceksin. Yıllardır seni bekledim ve ben bugün bunun karşılığını senden alacağım." dedi ölüm gibi sesi korkutucu ve kasvetli çıkmıştı.

 

Korkusuzdu gözleri, üzerine doğru gelen adamın adımları çok tehlikeliydi. Hala olanlara inanamıyordu. Cem yıllardır etrafında kara bir gölge, ölüm gibi tehlikeli bir şekilde dolaşmıştı ve Özüm bunu hiç ama hiç anlayamamıştı. Alper’i, Hakan’ı söylediği her yalanı bir bir biliyor ve bunu kanıtlamaktan da bir an olsun çekinmiyordu. Cem normal değildi. Psikolojisi bozuktu bunu anlamak için artık uzman olmaya da gerek yoktu.

 

Cem Özüm’e takıntılı bir şekilde âşıktı. Ona zarar verecek şekilde yüreğinde sakladığı aşkı hastalıklıydı. Ve Özüm bunu daha yeni anlıyordu. Üzerine doğru gelen tehlikeli adımlar ile bu odanın sonu olacağını bir kez daha hissetmişti. Kollarından sertçe tutulup çırpınmasına aldırış etmeyen adam onu yere tükürür gibi fırlatmıştı. Bu sert düşüş ile başını masaya çarpan ve bir an görüşü bulanıklaşan genç kız canının acısı ile inlerken “Bırak beni." diye haykırıyor ama artık ona ulaşamadığını kendisine bakan karanlık gözlerden anlıyordu. Karşısındaki anlayışlı Cem değil tamamen istediğini almaya odaklı bir hayvana dönüşen saldırgan adamdı. Üzerine atıldığında ne kadar çırpınsa da dudaklarına yapılan hunharca saldırıya engel olamıyor sesi boğazında boğulup gidiyordu. Boynunda hissettiği ısırıklar korkusunu daha da arttırıyordu.

 

Yalvarıyor, yakarıyor ama onu bir türlü ikna edemiyordu. Özüm bağırıyor, çağırıyor ama sesini hiç kimseye duyuramıyordu. Kimseler ne kapıyı çalıyor ne de onu kurtarmaya geliyordu. Korkuyordu Özüm, bu defa bu deli adamın elinden kurtulamayacağını hissediyordu. Buraya yalnız geldiği için ise kendisine öfke duyuyordu. Artık her şey bitti diye geçiriyordu aklından… Buradan çıkış olmayacağını düşünüyordu.

 

***

 

Bazen bitti der ya insan, sonu geldi, buradan ne bir çıkış ne de bir kaçış yok diye hapseder ya düşünceleri içine, gözyaşları sel olup akarken telafisi olmaz ya pişmanlıkların… İşte Özüm de tam olarak böyle bir ruh hali içinde kıvranırken tenine değen iğrenç dudakların ve üzerindeki sert ağırlığın altında ezilirken yüreği paramparça olmuş bir halde kalan son damla gücüyle haykırıyor “Yalvarırım bırak." diyerek bağırıyordu. Ama onu dinleyecek durumda olmayan insan görünümlü bir hayvan vardı üzerinde. Gücü giderek tükendiği anda üzerindeki ağırlığın sertçe geriye çekilmesi ile neye uğradığını şaşırdı bir an Özüm, ansızın içinden rüyadayım diye geçirdi.

 

Yaşlar ile kaplanmış gözlerini aralayıp düştüğü yerden doğrulurken elinin tersi ile gözlerini siliyor ve bulanıklaşmış görüşünü netleştirmeye çalışıyordu. Gözlerini tam olarak açtığında karşısında yere yığılmış Cem’i ve onun üzerinde öldürücü darbeler savuran Alper’i gördü.

 

“Alper…" dedi fısıltı halindeydi sesi daha fazlasına seyirci kalamadan başı döndü ve zemine sertçe düştü. Bunu gören Alper elinin altında yumrukları ve tekmeleriyle kendinden geçmiş adama bir yumruk daha savurup nefes nefese üzerinden kalktı ve yüzüne doğru tükürdü. Koşarak Özüm’ün yanına geldiğinde morarmış yanağına hırpalanmış dudaklarına şefkatle dokunurken kendine zamanında yetişemediği için lanetler okuyordu.

 

Kucağına yavaşça aldı ve onu sarsmadan o kahrolası evden kolları arasında çıkardı. İçi yanıyordu Alper’in kucağında tükenmiş kıza baktığında paramparça oluyordu. Bu kadar çok şeyi ona yaşattığı için kendisinden her gün biraz daha nefret ediyordu.

 

Bazen diyordu çekip gideyim ama sonra anında vazgeçiyordu bu düşünceden, onun kendisi olmadan mutlu olmasını kaldıramayacağını biliyordu. Onsuz nefes dahi alamayacağını çok net bir şekilde anlamıştı. Ne kadar kovsa da vazgeçmeyecek onu asla bırakmayacaktı.

 

Yavaş yavaş apartmanın merdivenlerinden çıkışa yöneldiğinde buraya nasıl geldiğini hatırladı. Hande olmasaydı, o aramasaydı her şeyi için çok geç olacaktı. O telefonu alır almaz buraya nasıl geldiğini, nasıl kapıyı kırıp o adi herifi Özüm’ün kurtulmak için çırpınan bedenin üzerinden çekip aldığını hatırlamıyordu. Canının o pis herifin esareti ve zorlaması altında can çekiştiğini görmek Alper’in gözünü karartmış ve canını alırcasına indirmişti sert darbelerini, o an ölümcüldü aldığı nefesi…

 

Alper arabanın yanına geldiğinde merakla onu bekleyen kardeşine “Hakan o herifi al ve götür. Ben gelmeden kılına bile dokunmayacaksınız. Benim canımın canını yakmak neymiş ben ona göstereceğim." dedi ve Hakan’ın başını olumlu anlamda sallaması ile yavaşça Özüm’ü arabanın arka koltuğuna yerleştirdi.

 

“Özüm iyi mi abi?" dedi korkuyordu kötü bir şey duymaktan.

 

“Şükür." dedi Alper derin bir nefes bıraktı dudaklarının arasından “Şükürler olsun ki iyi Hakan, eğer ona bir şey olsaydı ben yaşamazdım." dedi ellerini yüzüne kapatıp bedenini arabaya yaslayarak “Ben ilk defa bu kadar çok korktum Hakan, ilk defa bedenimin her uzvunun parçalara ayrıldığını ve o her bir parçaya canlı canlı işkence yapıldığını hissettim. Benim canımın canının yandığını bilmek beni bitirdi Hakan, ben ölüyordum. Ona bir şey olsaydı ben…" dedi ve bu son cümlesi kardeşinin omzuna dokunmasıyla bölündü.

 

“Şükürler olsun ki ona bir şey olmadı abi. Şimdi onu götür ve bunları düşünme. Ben inanıyorum ki her şey düzelecek. Sadece zamana bırak, çok sarsılmış olmalı. Hande sizi evde bekliyor.”

 

“Hande?" dedi aklına gelen bir diğer gerçek ile gözleri ile kardeşini sorguladı. Özüm Hande’yi en son eve kilitlemişti.

 

“Merak etme o cadıyı da kilitlendiği odadan çıkardık meraktan ölmek üzere. Şimdi Özüm’ü al ve git o cadıyı da benim başıma bela etmeyin telefonum susmadı dakikalardır.”

 

Alper, tamam anlamında başını sallayıp yavaşça arabaya bindi ve arabayı çalıştırarak Özüm’ün evine yönlendirdi. Hakan ise Cem’in yanına onu layık olduğu yere götürmek üzere gitti.

 

***

 

Özüm saatlerdir uyuyordu. Alper doktor getirmiş ve gerekli kontrolleri yaptırmıştı. Fiziksel anlamda büyük bir problem olmadığını ama psikolojik olarak çöküntü yaşayabileceğini ve destek alınmak zorunda kalınabileceğini söylemişti.

 

Özüm’ün hala uyanmaması herkesi giderek tedirgin ediyordu. Genç kızı sürekli arayan annesi çareyi Hande’yi aramakta bulmuş ve Cem’in annesinin de merakta olduğunu ondan da haber alamadıklarını söylemişti.

 

Hande ise baş başa zaman geçireceklerini merak etmemeleri gerektiğini söylerken Alper’in ve Hakan’ın tehdit eden sert bakışlarına maruz kalmıştı. Telefonu kapatır kapatmaz da ellerini beline götürüp “Ne? Niye öyle bakıyorsunuz ki? Ne diyecektim yaşlı başlı kadına? Ay teyzeciğim sizin bu damat adayınız var ya Cem bildiğin psikopat çıktı senin kızına saldırdı, hani onu geçmişte bırakıp giden sevgilisi var ya Alper onu gözü dönmüş sapığın elinden kurtardı. Ha şimdi de kızınızın çoktan uyanması gerekirken hala uyanmadı bizde öleceğiz korkudan mı deseydim? Deseydim de kadının yüreğine mi indirseydim?" dediği an Hakan irileşmiş gözleriyle “Pes artık Hande." dedi yakalarını silkerken. Adama son zamanlarda resmen illallah ettirmişti.

 

Alper tam ağzını açıp ona öfkesini kusmak üzereydi ki Özüm’ün odasında gelen bir kırılma sesi ile herkes başını döndürdü ve bir anda onun odasının kapısına bakışlarını dikti. Panik ve korku ile oturdukları yerden ayaklanarak koşar adım onun odasına yönlendiler.

 

Özüm çıldırmış gibi etraftaki her şeyi sağa sola fırlatıyor eline geçirdiği bir ıslak mendille de boş kaldığı anlarda elini yüzünü canını acıtırcasına silmeye çalışıyordu. Eli yüzü silmekten o kadar tahriş olmuştu ki kıpkırmızı bir hale gelmişti. Kapıyı açtıklarında gördükleri manzara ile beyinlerinden vurulmuşa döndüler.

 

Hande tam bir adım atmıştı ki “Yaklaşma." diye haykırdı. Bu tepki Hande’nin bir adım daha atamadan olduğu yerde kalmasına sebep oldu. Sonra elindeki ıslak mendille yüzünü silmeye devam etti.

 

“Çıkmıyor izleri, gitmiyor o iğrenç kokusu üzerimden, midem bulanıyor." diye haykırıyor bir yandan da hıçkırıklar arasında ağlıyordu. Şoka girmişti Özüm, hala kendinde değildi. Bunu fark eden Alper kendisine yaklaştırmama çabalarına ve ona karşı direnmelerine aldırış etmeden hızlı adımlar ile yanına kadar geldi ve kucağına aldı.

 

“Bırak beni adi herif." diye bağırdığında bile umursamadı sözlerini, biliyordu ki bilinci yerinde değildi. Hala o anların içinde sıkışıp kalmıştı. Hande’ye dönüp “Banyo nerede?" dediğinde genç kız yaşlı gözler ile banyonun yerini ona işaret etti. Alper onların gelişlerini aldırış etmeden banyoya girdi ve kapıyı sertçe kapatarak kilitledi.

 

“Dokunma bana." diyen Özüm’ü dinlemiyordu artık. Suyu açıp buz gibi suyun altına pijamalarıyla zorla soktuğunda kendisi de onun yanına buz gibi akan suyun altına girdi.

 

Özüm soğuk suyu bedeninde hissettiğinde aklındaki tüm o korkunç görüntüler bir bir gidiyor zihni yalnızca soğuk suya odaklanıyordu. Üşüyen bedenine ellerini sardığında soğuktan titremeye başladı. Başı önünde eğik bir halde omuzları sarsılarak ağlıyordu. Alper ıslanan kıyafetlerine aldırış etmeden onun önüne eğdiği başını kaldırmak için yüzünü avuçları içine aldı ve gözlerine bakmasını istedi.

 

“Eğme başını canımın özü, geçti her şey geçti. Bak ben buradayım, yanındayım, tek gerçeğinim." dedi ne kadar gözlerine bakmak istese de Özüm gözlerini açmıyordu.

 

“Hayır. Bu gerçek değil sadece bir rüya, ben hala o herifin ellerindeyim." diyerek başını olumsuz anlamda sallıyordu.

 

“Aç gözlerini Özüm bak ben buradayım.”

 

“Hayır." diye bağırdı Özüm. “Sen gerçek değilsin." diye tekrar haykırdı genç kız hala inat ediyordu açmıyordu gözlerini, gelememişti bir türlü kendisine.

 

Alper üzerlerinden akıp giden buz gibi suya aldırış etmeden onun dudaklarına sıcacık bir öpücük kondurdu. Tutku yerine şefkatinin ev sahipliği yaptığı gerçekliğini hissettirmek adına sıcacık bir buse kondurdu dudaklarına.

 

“Hayır ben gerçeğim, senin, aşkının, yüreğinin tek gerçeğiyim." dedi dudaklarına bir nefes mesafede sıcak nefesini ona hissettirirken.

 

“Alper." dedi fısıltı halinde “Sen gerçeksin." dedi açtığı buğulu gözleriyle bakarken hala bakışlarının umutla parlayan kırıntılarında bir şüphe barındırıyordu. Evet anlamında sevinçle başını onayladı adam, Özüm bu gerçekliğe daha fazla dayanamadı ve gözleri kayıp giderken kendisi sevdiği adamın kollarına bir tüy gibi bıraktı. Alper böyle bir şeyi beklemiyordu. Bir anda yüreği panik ile dolup taştı. Kollarına aldığı kızı üzerlerinden akan sulara aldırış etmeden banyodan çıkarırken Hande’nin “Hih!" diye korku ile çıkan sesine “Bayıldı." diyerek karşılık verdi.

 

“Hakan hemen doktoru çağır Özüm iyi değil." dediğinde onu odasına götürüyordu. Hande’yi çağırıp onun ıslak kıyafetlerini değiştirmesini söyledi. Kendisini düşünmüyordu bile.

 

Sevdiği kız hiç iyi durumda değildi bunu gözlerindeki gerçek ile hayali birbirine karıştırdığını belli eden bakışlarında anlamıştı. Her yeri yakıp yıkmak buna sebep olan o adi herifi kendi elleriyle öldürmek istiyordu.

 

***

 

Nefes kadar ihtiyaç duyduğumuz insanlar vardır hayatımızda. Muhtaçlığımızın adının adı olduğu, varlığı ile kıymetlim kelimesinin temsili olan canların içinde her saniye atan kalpler var bu fani dünyada…

 

Özüm ve Alper… Birbirine soluksuz muhtaç, yürekleri aşklarına delicesine susamış iki deli fırtına… Kıymetlim kelimesinin karşılığını birbirlerinin gözlerinde tadan, aşk bakışlı iki deli sevdalı.

 

Hande arkadaşının kendinden geçmiş bedeninin üzerindeki ıslak kıyafetlerini gözyaşları içinde değiştirmişti. Hakan ise abisine arabanın bagajında her zaman tuttuğu yedek kıyafetlerden getirmişti.

 

Doktor gelip gerekli kontrolleri yaptığında bu tür krizlerin yaşanabileceğini ve mutlaka psikolojik destek alması gerektiğini tekrar belirtti. Sakinleştirici yaptığını ve sabaha kadar uyanmayacağını söyledi. Geçmiş olsun dileyerek evden ayrıldı.

 

Alper üzerine giydiği siyah eşofman altı ve beyaz tişört ile kendisini Özüm’ün kapısında buldu. İçeriye girmeye cesareti yoktu. O hayat dolu kızın bu hale gelmesine sebeplerden biri de kendisiydi.

 

Pişmanlığı alev alev yakıyordu içini. Eli kapının koluna gidiyor sonra ateşe değmiş gibi geriye çekiyordu. Hazır değildi sevdiği kızı tekrar o halde görmeye ama yüreği daha fazla kapının ardında kalmaya dayanamadı. Tükeneceklerse de birlikte tükeneceklerdi. Son nefesine kadar elini elinde tutacak ve onsuz bir an olsun nefes almayacaktı. Bir solukta içeriye adım attığında Hande’yi yanı başına oturmuş onun saçlarını okşarken bulmuştu. Alper’in ansızın içeriye girmesiyle gözyaşlarını silmiş ve kaşlarını çatmıştı.

 

“Kapıyı çalma âdetin de kalkmış Alper Bey." dedi sitemkâr sesiyle gözyaşlarını bertaraf etmeye çalışıyordu.

 

Alper üzgün bakışlarını ona gönderirken “Hande bu gece onun yanında kalabilir miyim?" dedi. Ondan gelen bu nezaket kuralları dâhilinde çıkan cümle ve gözlerindeki yalvarırcasına bakış onun direncinin kırılma noktası oldu. Hiçbir şey söylemeden arkadaşının başına minik bir buse kondurdu ve ayağa kalktı. Tam Alper’in yanından geçiyordu ki “Ben salondayım bir şey olursa haber ver." dedi ve daha fazla konuşmadan odadan çıktı.

 

Alper gözlerini bir an olsun Özüm’den ayırmadı. Yavaş adımlar ile sevdiği kızın başına geldi. Yatağın yanı başında olan koltuğu ses çıkartmamaya dikkat ederek Özüm’ün güzel yüzünü görecek şekilde döndürdü. Koltuğa oturup elini avuçları arasına aldı. Avucunun içini açarak koklayarak derince içine soludu.

 

“Şükürler olsun iyisin." dedi derin bir soluk daha içine çekerek avucunun içine minik bir buse kondurdu. Diğer eli ile yüzünü okşarken fısıltı halinde konuştu.

 

“Yumruğum kadar kalbimin tüm bedenime komut veren beynimi kandırmasıyla ortaya çıkan bir aşka sahip bu yürek. Gözlerinde başlayan, dudaklarının kıvrılması ile hayat bulan ve yanağındaki gizemli çukurda nefes aldığımsın. Adın HEP oldu yüreğimde, gözümde yansıyan görüntün yüreğimin aynası oldu, adının geçtiği tek bir anda HİÇin esamesi okunmadı. HEP oldun sen ömrümde. HEP…" dedi yüzünü avucunun içine yerleştirerek yorgunluğa ve strese dayanamayan göz kapakları yavaşça kapandı.

 

***

 

Güneş yavaşça doğarken yeryüzüne herkes için yeni gün güzel şeyler getirecek miydi? Meçhul… Alper, yüzünde hissetmediği sıcaklığın kaybı ile yavaşça gözlerini açtı. Başını kaldırdığı an da Özüm’ün avucunun kendisi üzerinden çekilmiş olduğunu fark etti.

 

Genç kız yattığı yerde doğrulmuş, yatağının başlığına sırtına dayayarak dizlerini karnına doğru çekmişti. Ellerini bacaklarına dolayarak dizlerinin üzerine başını yerleştirmişti. Boş gözlerle karşı duvara bakıyordu.

 

Alper yine bir kriz geçireceğini düşünerek “Özüm…" diye fısıltı halinde konuştuğunda kendisine tepki vermemesi üzerine iyice dehşete kapıldı. İçinden ne yapacağını bilemeyen taraf ağır basarken ayağa kalktı tam eli ile koluna dokunacaktı ki Özüm’ün korkarcasına uzaklaşıp “Dokunma bana." diyerek yataktan saldırıya uğrayacakmış gibi fırlaması Alper’i şaşkına çevirdi.

 

“Özüm, benim Alper. Korkma bak yanındayım. Rüya değil gerçeğim." dedi dün geceyi hatırlayarak onu ikna edercesine sakin ve tane tane konuşuyordu. Özüm inanamaz gözler ile Alper’e bakıyordu.

 

“Rüya mı? Sen olsan olsan kâbus olursun benim hayatımda." dedi ona nefret ile bakıyordu. Alper şaşırmıştı. Alışkın değildi nefret dolu bakışlara. Her türlü tepkiyi beklerken kendisine karşı böyle bir çıkışı beklemiyordu. Bu olaydan sonra belki aramız düzelir diye düşünürken Özüm’ün bu hareketi onu afallatmıştı.

 

Neler oluyor? Diye içten içe düşünürken kaşları ansızın çatıldı. Sakin kalmaya çalışırken zorlanmaya başlamıştı.

 

“Özüm, iki gözümün nuru canımın özü, bak her şey geçti. Sakin ol lütfen! Bak ben buradayım. Yanındayım.”

 

“Çık git buradan Alper." dedi eliyle kapıyı gösterirken.

 

“Sen ne diyorsun Özüm? Tüm bu olanlardan sonra nasıl seni ardımda bırakıp gitmemi istersin? Bu mümkün mü sence?”

 

“Sana vazgeç benden dedim, git dedim. Defol git Alper.”

 

“Sen sözümde kalmamış özüme nakış nakış işlenmiş aşkın adısın. Söylesene nasıl vazgeçilir bu sevdadan? Nasıl istersin gözlerini göremeyeceğim bir dünyaya her sabah gözlerimi yeniden açmamı? Nasıl vazgeçilir? Senden vazgeçmek kendimden vazgeçmekken söylesene nasıl vazgeçerim ben senden?" dedi varlığını dokunuşu ile hissettirmek istercesine ona doğru bir adım attı. Bu adım Özüm’ün geriye doğru bir adım kaçışı ile karşılık bulurken “Uzak dur benden. Sen sebep olmadın mı tüm bunlara? Tüm bu yaşadıklarıma…" dedi acımasızca çıkan sesi haykırıyordu.

 

“Sen ne diyorsun Özüm?" dedi dehşetle açılan gözlerine hiddet ile cevap verdi.

 

“Neden bu kadar şaşırdın ki? Doğruları duymak canını mı yaktı? Bak bana, bak ne haldeyim Alper. Beni ne hale getirdiğine bir bak? Burnumun dibindeki psikolojisi bozuk adamı bile bana saldırmadan fark edemedim ben. Varlığın hep hayatıma zararı dokundu. Sen beni acımasızca umarsızca bırakıp gittin. Geri dönmedin. Sen bırakıp gidince sığınmadım mı ben ona? Allah’ın belası herif ben seni unutabilmek adına seni severken onun sevgisine muhtaç olduğumu hissetmedim mi? Sırf seni unutabilmek için nişanlanmadım mı? Tüm bunların sorumlusu sen değilsin de kim söyler misin bana? Gitmeseydin. Geri dönseydin. Beni bırakmasaydın. O yere göğe sığdıramadığın aşkına adam gibi sahip çıksaydın eğer ben şu anda bu durumda olmayacaktım. Biz bu hale gelmeyecektik. En büyük çıkmazı bize sen yarattın. O pis adamın ellerinin vücuduma, dudaklarının tenime değmesine tek sebep sensin. Şimdi defol git buradan Alper. Seni bir daha görmek istemiyorum." diyerek bir ağlama krizine daha girdi.

 

Hande duyduğu seslere daha fazla dayanamayarak Hakan’ın engellemesini bertaraf edip odaya hızlıca girdi. Omuzları sarsılarak ağlayan arkadaşını kolları arasına alırken omuzları çökmüş pişmanlığı yüreğine katık eden hüznü gözlerinden okunan adam sevdiği kadının bitmişliğine şahit oluyordu.

 

Ah! Diyordu yine yüreği sonuna kadar her kelimesinde haklı diyordu aklı, o herifin kollarına kendi ellerinle attın diyordu mantığı ve ateşe atıyordu tüm benliği acımasızca Alper’i. Ne diyebilirdi ki? Cevabı artık koskocaman bir HİÇ…

 

Hande gözleriyle odadan dışarıya çıkmasını işaret ettiğinde varlığının, bu odada aldığı nefesin doğru yer olmadığını sevdiği kıza zarar verdiğini anladı. Geri geri adımlarken başı önünde eğikti. Başını kaldırıp sevdiği kıza bakacak yüzü kendinde bulamıyordu. Buna yüreği el vermiyordu.

 

***

 

Alper, günlerdir o kapının önünde arabanın içinde bekliyordu. Ne ona bir adım atabiliyor ne de ondan bir adım uzaklaşabiliyordu. Hakan Cem’i kapattıkları yere gelmesini istese de Alper şu an bulunduğu yerden bir milim dahi kımıldamıyordu. Kalbi burada perişan haldeyken ondan uzaklaşmayı kabul edemiyordu. Herkese kör, sağır, dilsiz olmuştu. Bir tek yüreğinin sahibine açıktı gözleri, bir tek onun varlığını hissediyordu yüreği.

 

Alper’in gözleri o kadar fazla duygu barındırıyordu ki artık hissettiklerinin altında apansızca eziliyordu. Eli radyoya gittiğinde aslında biraz olsun rahatlamak istemişti. Günlerdir içinde bulunduğu çıkmazlarda debelenip dururken tek dostu çalan şarkılar olmuştu. Ama şu an radyoda yankılanan şarkı onu rahatlatmak yerine daha da farklı bir ruh haline sokmuştu. Dudaklarıyla şarkıyı mırıldanırken gözleri ışıldamaya başladı. Daha fazla direnmekte zorlanırken gözlerini kapattı ve başını geriye doğru yasladı. Şarkıyı dinlemiyor adeta mırıldanırken içiyordu. Ruhu başka diyarlara göç ederken kalbi sevdiği kadının yüreğinde atıyordu.

 

Murat Yıldırım-Son Şarkı

 

Son Şarkıymış Seni Görmek, Hepsi Yalanmış

 

Sevgilim

 

Son Şarkıymış Seni Görmek, Hepsi Yalanmış

 

Hepsi Bir Rüya Hepsi Bir Hayal , Hepsi Bir Rüya Hepsi Bir Hayal

 

Seninle Beraber Elimde Bir Hayal Gözümde Gözyaşı

 

Seninle Beraber Elimde Bir Hayal Gözümde Gözyaşı

 

Artık Seni Arar Oldum. Sevgilim Bir Tanem

 

Kar Tanesi Gibi Düş Şu Gönlüme Bir Tanem

 

Artık Seni Arar Oldum Sevgilim Bir Tanem

 

Kar Tanesi Gibi Düş Şu Gönlüme, Bir Tanem

 

Seninle Beraber Elimde Bir Hayal Gözümde Gözyaşı

 

Seninle Beraber Elimde Bir Hayal Gözümde Gözyaşı

 

Alper duygu fırtınası içinde oradan oraya savrulurken telefonunun çalan sesiyle kendisine geldi. Hiç açmak istemese de o an kim olduğuna bakma ihtiyacı hissetti. Eline aldığında ekranda gördüğü isim gözlerini irileştirerek açmasına sebep oldu.

 

“Özüm…" diye fısıltı halinde döküldü genç kızın adı dilinden. Bir anda araba ona o kadar küçük geldi ki panik halde hareketlendiğinde önce kafasını tavana çarptı ardından da büyük bir inilti ile arabada olduğunu idrak ederek kapının kolunu çekti ve kendisini dışarıya çıkardı. Derin bir soluk alıp verdi ve hala gözleriyle inanamadığı ekrandaki isme parmaklarıyla dokunarak okşadı sanki günlerin özlemini giderircesine seviyordu adının yazılı olduğu ekranı. Tam açmaya çalıştığı anda kesilen çalma sesi ile bir anda dehşete kapıldı.

 

“Allah kahretsin!" diye bir cümle firar etti dilinden. Bu fırsatı kaçırmamak adına kendisi aramaya yeltendiğinde ekranda yine ve yeniden gördüğü isim yüreğinin küçük çocuklar gibi coşku ile dolmasını sağladı. Az önceki ruh halinden eser kalmayan adam tek bir hareket ile ne hale geldiğini düşündü. Onu daha fazla bekletmemek adına heyecan ile telefonu açtı.

 

“Özüm." dedi sevdiğini haykırırcasına çıkmıştı sesi.

 

“Alper." diyerek gayet düz bir tonda sakin bir ses ile ona bir yabancı gibi karşılık verdi. Genç kızın bu tınısı Alper’in hoşuna gitmese de hiç bozuntuya vermedi. Özüm en son genç adamı kovmuştu ve günlerdir oraya onun isteği doğrultusunda adım dahi atmamıştı. Sırf o iyi olsun, sırf o mutlu olsun ben uzakta da dururum demişti içten içe. Ama o günden sonra Özüm’ün şu an kendi isteği ile genç adamı araması genç adamı şaşkına çevirirken bir o kadar da mutlu etmişti. Alper kendisini eve çağıracağını düşündüğü için adım adım apartmana doğru yönelmişti.

 

Özüm “Seninle konuşmak istiyorum." dedi sanki kilometrelerce uzakta gibi çıkmıştı sesi. Adam şimdi tam kapısının önüne gelmiş zili çalmak üzereydi ki Özüm’ün “Bir saat sonra sahilde buluşalım." dediği an Alper’in eli zile basamadan havada asılı kaldı.

 

Yüzündeki gülümseme an be an solarken sesi karanlık girdaplarda yok olup gitmişti. Böyle bir konuşma beklemiyordu hem de onu aramışken. Ses gelmediğini fark eden genç kız “Alper orda mısın? Beni duyuyor musun?" dedi sesi karşıdaki adamın varlığını tescil etmek adına sert ve bir o kadar otoriter çıkmıştı.

 

“Ben, şey, buradayım. Tabi görüşelim." dedi ne diyeceğini bilemez bir halde.

 

“Tamam o zaman bir saat sonra görüşürüz." dedi ve tam kapatıyordu ki Alper’in “Özüm…" diye yalvarırcasına çıkan sesi genç kızın derin bir nefes alıp vermesine sebep oldu. “Efendim Alper." Kendisini delicesini tuttuğunu hissediyordu.

 

“Her şey yolunda mı? İyi misin?" dedi. Duymaya ihtiyacı vardı.

 

“Alper." dedi canının acıdığını hissetti adam. “Görüşürüz." dedi ve adamın daha fazla konuşmasına fırsat vermeden telefonu hızlıca suratına kapattı.

 

Alper’in kaşları çatık yüzüne kapatılan telefona bakarken içinde büyük bir çıkmazın daha yavaştan oluşmaya başladığını hissediyordu. Biliyordu kötü şeyler olacaktı. Yüreği daralıyordu. Nefes almak hiç bu denli zor olmamıştı.

 

Elindeki telefonu yavaşça aşağıya doğru indirirken gözleri kapalı başını Özüm’ün evinin kapısına yaslamış giremediği duvarların ardındaki sevgilisinin varlığını hissetmeye çalışıyordu. Kokusunu duyamadığı sevdiğinin kokusunu duymak için kapısında derince soluyordu.

 

“Canımın özü…" diye fısıldadı “Yalvarırım affet beni, yalvarırım vazgeçme bizden." diyerek içten içe yakarıyordu duymayacağını düşündüğü sevdiği kıza. Bilmediği ise yüreğinin sahibi kızın kapının diğer tarafında bu yakarışı duymasıydı.

 

Özüm, gözleri kapalı sırtı kapıya yaslanmış bir halde sevdiği adamın varlığını delicesine hissettiği o noktada gözyaşlarına engel olamıyordu. Hande onun bu haline sadece seyirci kalmak zorunda kalıyor, onunla birlikte ağlıyordu. Zira Özüm’ün aldığı karar yalnızca Alper ve ikisini değil onu da derinden sarsacaktı. Ve Hande artık bu kararı Özüm’ün Alper’i aramasının hemen öncesinde öğrenmişti.

 

Arkadaşının kararlı tavrı Hande’yi büyük bir hayal kırıklığına uğratmış ve bu kadar şeyi kendisinden gizlemiş olmasına da çok üzülmüştü.

 

En büyük umudu ise Alper’in Özüm’ü kararından vazgeçirecek bir hamle yapmasıydı. Yoksa işler artık geri dönülemez noktaya gidecekti. Ve her şey için çok geç olacaktı.

Bölüm : 24.12.2024 06:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş