15. Bölüm

15.BÖLÜM

Özlem Uğurlu Aydın
ugurluay

15.BÖLÜM

Verda aynada yansıyan suretine baktı. Az önce yapılan tüm konuşmalar yüreğini paramparça etmişti. Yanaklarını istila eden süzüm süzüm süzülen gözyaşlarını makyajını daha fazla bozmadan peçete ile temizlemeye çalışıyordu. Kapının girişinde onu kolları bağlı bir şekilde izleyen tehlike saçan kehribarlardan habersizdi. Poyraz az önce şahit olduklarından rahatsızdı. Daha fazla duramayarak hızla kapıyı kapattı. Verda duyduğu ani sese “Tezcan…” diyerek refleks olarak bir tepki verdi. Beklediği adamın sonunda yanında teşrif ettiğini düşündü. Ardına dönüp baktığında gözleri irileşerek şaşkınlık ve korkudan açıldı. Hissettiklerini perdelemek adına kaşlarını çatarak “Senin ne işin var burda benim odamda Poyraz?” dedi. Karşısında artık tahammül sınırlarını çoktan aşmış, öfkeden gözü dönmüş, göğsü patlayacakmış gibi nefes alan Poyraz’ı şu an burada görmeyi beklemiyordu. POyraz kapının üzerinde bulunan anahtarı genç kızın gözlerine tehditvari suskunluklarını gönderirken usulca çevirdi. Büyük bir atiklikle kapıyı kilitledi. Bakışlarını kızın gözlerinden ayırmadan avuçları içine hapsetti. İki yanında sıktığı yumruklar ile genç kızın üzerine adım adım korku salarcasına gitmeye başladı. Verda onun bu pervasız hareketine giderek öfkelenirken bir yanı bakışlarıyla yüreğine hissettirdikleri yüzünden esir alınmaya başlamıştı. Ama şu an onun çekim alanına girmek şu hayatta yapmak istediği en son şey bile değildi. Genç kız hızlı hareket ederek kapıya yöneldi. Poyraz ondan daha acele davranarak genç kızı belinden tuttuğu gibi sırtını hiç de nazik olmayacak şekilde sertçe kapıya dayadı. İKi elini anahtar tuttuğu eliyle sımsıkı başının üzerinde kavradı.

“Tezcan…” diye haykırmaya çalıştığı sırada adam diğer eli ile ağzını canını yakmamaya özen göstererek kapattı. Gözleri kan çanağına dönmüş kıpkırmızı bir haldeydi. Gece uyumadığı gözlerinin altında morluklardan belli oluyordu. Dağılmış, tükenmiş, bitmiş bir haldeydi. İrislerinin kehribar renginde yanıp sönen hayal kırıklığı alev alan öfkesiyle ikisini de bitirmeye yok etmeye yeminli gibiydi. Kendi bedenini kıza daha da yasladı. Onun varlığının gerçekliğini hissetmeye deli gibi ihtiyacı vardı. Kızın boyun girintisini yüzünü yerleştirdi. Teni tenine değdiği an ikisininde gardı düşüyordu. Derince kokusunu içine çekti. Büyülenmiş gibi sesler çıkardı. Yeniden nefes almayı öğrenir gibiydi. Bu sesler, bu yakınlık kızın aklını başından almaya yetmişti. o da istemsizce gözlerini kapattı. Bu yakınlık ilelebet yaşanacak bir ayrılığın veda seromonisi gibiydi. Adam kızın teninin üzerine içli sıcacık şefkat dolu bir nefes bıraktı. Kızın tenindeki bu sıcaklık adamın dudaklarının Verda’nın boynuna kondurduğu sevda yüklü minicik bir buse ile alev aldı.

Poyraz bir an uzaklaştı ve tekrar gözlerinin içine baktı. Arsızca dudaklarını genç kızın sağ yanağına götürüp tutku dolu dokunuşları gezdirdi teninde. Ardından kutsal saydığı dudakları şefkat dolu dokunuşlarla kızın sağ yanağını şereflendirdi. Öptü. Bir daha, bir daha öptü. Dudaklarını bu defa da genç kızın gözlerine götürdü.

Verda’nın tüm bu olanlar karşısında bedenini huzursuzca kıpırdatması ve itiraz mırıltılarını hissettiği an dudaklarına yöneldi. Söyleyeceği, dile getireceği tüm itirazlar ağzının içinde yok olup sonsuzluğa uğurlanmıştı. Kızı bu şekilde bertaraf edebilmiş olmak genç adamı bir nebze olsun keyiflendirmişti. Kendisine vermiş olduğu amansız mücadele dudaklarının birleşmesi ile sönmüş gibiydi. Poyraz bunu hissediyordu. Ne kadar dirense de onu deli gibi sevdiği ve istediğini çok iyi biliyordu.Genç kız sadece kaçıyordu. Korkuları onu büyük bir yanlışa sürüklemek üzereydi. Ve Poyraz’ın buna müsade etmeye, sevdiği kızı kaybetmeye hiç ama hiç niyeti yoktu.

Adamın bedeninin vücudu üzerindeki varlığı etrafa saçtığı, ezbere bildiği kokusu etrafındayken gücünün tükendiğini hissediyordu. Poyraz aşkının dokunuşları ile soluksuz bıraktığı Verda’nın dağılmasını fırsat bildi. Tek eliyle yanaklarını okşayarak “Bize bunu neden yapıyorsun? Neden büyük bir acıya sürüklüyorsun?” dedi dudakları dudaklarının üzerindeyken “Neden bizden saçma bir sebeple vazgeçiyorsun?” dedi. Yüzünü genç kızın yüzüne daha fazla yakınlaştırdı ve dudakları arasındaki mesafeyi sonsuzluğa uğurladı. “En büyük zaafım, tek hassas ve kırılma noktam senken bana bu acıyı neden çektiriyorsun? Beni öldürüyorsun Verda? Görmüyor musun?” diyerek isyan etti. Zamansız sözler, beklenmedik ansızın gerçekleşen dokunuşlar yüreğinin sıkışmasının sebebi olmuştu. Dudaklarının değdiği ten alev almıştı. KIz darma duman olmuş,yüreği savunmasız, ruhu örselenmişti. Direnemiyordu. Son bir hamle, elinde son bir çırpınış vardı. Ellerini tutan elin avucu içinde serbest kalan anahtarın zemine düşmesiyle çıkan o ses. Bu köprüden son çıkışın işaretiydi. Eğer bunu değerlendiremezse her şeyi eline yüzüne gözüne bulaştıracaktı. Baş etmeliydi. Kendini toparlayıp üstesinden gelmeliydi. Başka yolu da çaresi de yoktu. Geçmişten sıyrılıp anıları bir çırpıda geride bırakıp gözlerini kapatıp alıp verdiği nefesi kontrol etmek için çabaladı.

“BU hikayeyi değiştirmeye geldim. Sen benimsin. O şerefsiz ile saçma sapan bir evliliğe kurban etmeyeceğim seni. Adın benden başkasıyla asla anılmayacak. Ne onunla ne de bir başkasıyla…”

“Sen bu hikayeyi değiştirmeye geldin öyle mi?” dedi adamın gözlerine delici bakışlarla.

“Öyle. Kendimden vageçerim ama senin sevdandan vazgeçmem Azelya.” İŞte o son isim son kelime her şeyin yeni baştan başlamasının fitiliydi. Azelya, kendini, hissettiklerini , duygularını, Verda’ya ait her şeyi saklamak zorundaydı. İçinde hissettiği derin bir eksiklik vardı. O varken tamamlanan, yokluğunda hissedilen acı dolu bir eksiklik. İŞte bu eksikliği toprak altına sonsuza kadar gömme vaktiydi. Dolu dolu bakışları titretiyordu yüreğini. Kalbi araftaydı. Yüreğine çöken huzursuzluk nefes aldırmıyordu. Göğüs kafesindeki kalbi her atışıyla delip geçecekti. Gönlünün yansımasını görmek istiyordu gözlerinde. Kavuşmayan ellere inat deli gibi özlem akıyordu sustuklarından. İtiraf edemediği tüm gerçeklere dili düğüm olmuştu. Cesaret artık işe yaramayacak tek gerçekti. Büyük ama bir o kadar da ağır bir irade savaşının içindeydi. Poyraz en çok bu hallerini severdi Verda’nın. Ne kadar duyguları karşısında zorlansa da dik duruşu, taviz vermez endamı, öeydan okuyan bakışları, alev alev yanan öfke saçan gözleri…

Ne hakkı vardı sevda yüklü adamın yüreğine bunları yaşatmaya? Hayat yolunda onsuz, soluksuz bırakmaya..

Verda’nın isteklerini ve arzularını dizginlemek giderek güçleşiyordu. Adamın dokunuşları, kokusu, hissettirdikleri aklını başından alıyordu.

Sustukları, konuşamadıkları her kelime diline kesikler atıyor, canını yakıyordu. Bedenini soluksuz bırakıyordu.

Poyraz gururunu ayaklar altına alıp ona nikah gününde gelmişti. Gururun son kırıntılarını da hiçe sayarak sevdiği uğruna, yoluna ölürüm, toprak olurum, yüreğine ev, gözlerine vatan olurum dediği kadına gelmişti. Hissettiği duygular taşıyamayacağı kadar güçlüydü.

Genç kız yüzüne bakıyordu Poyraz’ın deli gibi özleyeceği ama unutmak, geride bırakmak zorunda olduğu adama. Ezberlediği keskin yüz hatlarını, gözünün kenarındaki kırışıklıkları, öfkesini, sevincini anlamlandırdığı dudak kıvrımlarını her bir ayrıntısını zihnine kazımak istiyordu. En son hatırladığı bu yakınlık bu his olsun istiyordu. Nefesini toparlayıp gerilemeli, ondan artık sonsuza kadar uzaklaşmalıydı. Şİmdi ise en güvenli limanına sığınıp onu ölüme götürecek Poyraz’ın büyüsünden kurtulmalıydı. Vatan, görev, verdiği söz, babası… Kalbine cesareti katık edip son gücüyle toparlandı. dipdibeydiler, nefesini yüzünde hissediyordu. Her kıvrımında Poyraz etkisi vardı. Tüm vücudu adamın heybetli varlığıyla titriyordu. BAkışları sert ve karanlıktı. Ulaşışlamazdı. Ne düşündüğü ne hissettiğini anlayamıyordu artık. Aklından geçenleri okuyamayarak devasa büyüklükte bir acıya sebep oluyordu. En zayıf noktasından yara almış, en büyük zaafından sınanmıştı. Kolay olmayacağını biliyordu ama bu kadarını tahmin etmiyordu. Verda adamın gözlerinin içine bakışlarını ifadesiz şekilde tutarak baktı. Hiç beklemediği anda önce adamın suratına okkalı bir yumruk attı. Poyraz geriye sendeledi. Onun bu şaşkınlığını fırsat bilen genç kız az önce adamın yere düşürdüğü kapının anahtarını hızla aldı. Adamın üzerine geldiğini hissettiği an ayakkabılarını çıkarıp, eteklerini dizlerine kadar kaldırıp adamın karnına öyle sert bir tekme savurdu ki Poyraz can acıısyla iki büklüm oldu. Verda kapıya taktığı anahtarı hızla çevirdi ve kendisini dışarıya attı. Anahtarı da alarak hızla içeride bıraktığı adamı odaya kilitledi. Poyraz öfkesini yumruklarına taşımış bir halde sert darbeleri indirirken “Verda aç şu kapıyı, kırdırtma bana kapıyı.” diyerek haykırdı.

“Kes sesini Poyraz, o kapıyı kıramayacağını ikimiz de biliyoruz. Babam nasıl ileri görüşlü bir adam ise tüm kapıları kırılmaz şekilde yaptırmış zamanında.”

“Verda delirtme beni, aç şu kapıyı. O herifle evlenmene asla müsade etmem dudyun mu beni? Kİmin ne bildiği ne öğrendiği şu saatten sonra umurumda değil. Ne senin ne de benim ailem? Bitti duydun mu beni? Peşini bırakmam senin.”

“Senden müsade isteyen yok beyefendi. Kusura bakma ama o imzayı atıp balayına giderken sadece odanın pencerisinden izleyeceksin.”

“Verda, delirtme beni. Aç şu kapıyı.”

“Anla artık Poyraz, bitti. Biz diye bir şey yok artık. Az önce yaptıkların bana da evleneceğim adama da büyük saygısızlık.”

“Verda.” diye öyle bir kükredi ki yer yerinden oynadı. “Zorlama beni Verda, kanıma dokunacak sözler etme. O herifi yeryüzünden sildirtme bana.”

“Yeter Poyraz senin kuru tehditlerinle vakit öldüremem. Yetişmem gereken bir nikah var.”

“Azelya..” dedi çaresizce çıkmıştı sesi. “Yapma, bunu bize yapma, ölüdrme beni.” diye yakardı. Verda attığı adımın ikinciisni atamadan duraksadı. Derin bir nefes bıraktı. Sessiz olmaya özen göstererek kapıya usulca anahtarı yerleştirdi. Ama açmadı. Kapının üzerine bir elini yerleştirip sanki Poyraz’ın yüzünü okşar gibi dokundu. Acı dolu bir soluk bıraktı.

“Sen bu hikayeyi değiştirmeye geldiğini söylemiştin. Bense hikayemi yeni baştan yazmaya gisiyorum. Sensiz hikayemin…” dedi canı yanarcasına.

“YApma Verda, beni yaşarken öldürme, baban gibi toprak altına koyma beni. Yaşayamam, ben sensizliğin ne olduğunu bilmiyorum. Bununla baş edecek gücüm yok.”

“Alışacaksın Poyraz, bensizliğe, yokluğuma, gözünün görmeyişine, her şeye alışacaksın. Varlığımı nasıl bildiysen yokluğumu da öğreneceksin.” dedi yanaklarından bir damla yaş süzülüp gitti. Acısına gömülüp gitmek istemiyordu. Yaşadıkları konuşamadıklarının büyük bir yası, derin vedasıydı.

“UNutamayacaksın beni, nerede kiminle olursan ol, sana bakışım, sana dokunuşumu unutamayacak, tenindeki izimi silemeyeceksin. Pİşman olacaksın.”

“Unutamam.” dedi onun duymadığı mırıltılı bir haldeydi sesi. “Ama sen beni unut Poyraz. Gülüm diye sevdiğin Verda’yı da , Vatanım diye bildiğin Azelya’yı bugün toprak altına koy. Ben vazgeçtim sen de bizden vazgeç. HAyatına, yoluna bak Poyraz. Benden sana bugünden sana ne sevda ne de ev ne de yurt olur.” dedi adamın cümlelerini daha fazla duymamak adına koşar adım çıkıp gitti. Poyraz kapının önünde yere çöküp kaldı. Bir eli dizinin üzerinde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Çaresizce sevdiği , hiç yere kaybettiği sevdam dediği, gül kokulus evdiğine ağlıyordu.

 

 

Bölüm : 27.11.2024 03:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...