
Akça'dan...
Köşeye sıkışmak nedir en iyi ben bilirim. Her seferinde bir şekilde kurtulurdum. Fakat bu sefer durum çok farklı. İlk defa bu kadar çaresiz hissediyorum. Önümde iki yol var ve ikisi de birbirinden beter. Pars'ın ortağı olmak istemiyorum ama Bora'dan da kurtulmak istiyorum.
İlk seçeneğim parsın teklifini kabul etmek. Pars'ın teklifini eğer kabul edersem ve onun ortağı olursam Bora'dan kurtulabilirim. Ama ya olmazsa. İşte o zaman Pars'ın ortağı olduğum için bunu bana fena ödetirler.
Eğer Pars'ın ortağı olursam ve her şey parsın istediği gibi ilerlerse ve ben Bora'dan kurtulursam her şey bitince ne olacağını bilmiyorum. Bu sefer de belki bir ailem kalmayacak ve ben ortada kalacağım. Gerçi benim ne zaman bir ailem oldu ki...
Başka bir seçenek de; teklifini reddettmek. Eğer reddedersem ömrümün kalanını Bora ile beraber geçireceğim. Ve bu en son isteyeceğim şey.
Ne yapacağımı ben de bilmiyorum. Pars sandalyesinde arkasına yaslanmış benden bir cevap bekliyor. Atlas ise bizden kopmuş bir şekilde yere bakıyordu. Bir şey aklını kurcalıyor olmalı.
"E Karmen, ne yapıyoruz?"
"Zaman ver bana."
"Yalnız bizim sana verecek kadar zamanımız yok Karmen."
Pars ve 'en zor kararları en güçlü iradeler' verir sesi beni rahat bırakmadığı için bir karar veremiyorum. Sanırım sosyal medyayı daha az kullanmalıyım.
"Sıradan bir şeyin kararını vermiyorum."
"Aşırı düşünülmesi gereken bir şeyin de kararını vermiyorsun." Diye anında cevap verdi.
"Senin için söylemesi kolay tabi."
"Akça kabul edersen her anlamda kazanacaksın. Daha neyi düşünüyorsun? Önünde iki yol var, ya kazanacaksın ya kaybedeceksin. Ve sen hala düşünüyorsun." Psikolojik baskı uyguluyor ama ben ona kulak asmamakta kararlıyım.
"Bana biraz zaman vemen gerekiyor."
"Daha ne kadar verebilirim? İki saattir buradayız ve seni bekliyoruz."
"Sadece bir gün istiyorum."
Derin bir nefes verip, "Yarın sabah kahvaltıda cevabını vereceksin." Dedi. Hızla ayağı kalkıp, "Tamam." Diyip odadan kaçarcasına çıktım.
Ne yapacağım hakkında en küçük bir fikrim bile yok. O delinin ortağı olmayı asla istemiyorum ama bana da başka bir şans vermiyor. En iyisi sabaha kadar düşünüp bir çıkış yolu bulmaya çalışmak. Hiç bir çıkış yolu olmasa da.
....
"Akça, uyan."
"Akça yeter artık öğlen oldu."
"Akça, uyan!"
Duyduğum sesle gözlerimi yavaşça araladı.
"Öğlen oldu Akça hanım."
Gözlerimi ovuşturarak arkamı dönüp, kollarını göğsünde kavuşturmuş bana bakan Pars'a ters ters baktım.
"Odama niye izinsiz girdin?"
"Kapının arkasından yüz kere seslendim ama yine uyanmadın."
Gözlerimi devirip üzerimdeki battaniyeyi kaldırıp yatakatan çıktım.
"Bu yine de sana odama girme hakkını vermez." Derken dolabımın önüne gelmiştim.
"Kararını vermişsindir artık diye umuyorum."
"Verdim." Derken dolabı kurcalıyordum.
"Seni dinliyorum."
"Kahvaltı da söylemeyi planlıyordum."
"Akça sabrımı sınama." Diyen sesi artık sinirliydi.
"Çık odamdan. Üzerimi değiştireceğim." Dedim aniden. Ona dönüp baktım. Kollarını göğsünde birleştirmiş duvara yaslanmış beni izliyordu.
"Ne bakıyorsun, çıksana!"
"Yıllardır seni izleyen birinin önünde üzerini değiştirmeye mi utanıyorsun?"
Ağzım açık kaldı. Sadece yüzüne bakabildim. Bir kaç saniye tepki veremedim. Sadece "Ney?" Diyebildim en sonunda.
"Bunu zaten biliyorsun."
"Sen beni soyunurken mi izledin?"
"Seni bunca zaman izlerken bir kaç kere ona da denk geldim." Bu gerçese eğer çok korkunç bir şey. Adam resmen beni bunca zaman taciz etmiş ve bunu bana övünür gibi söylüyor.
"Seni piç kurusu-" diyerek üzerine yürüdüm ve tam karşısında durup Tokat atmak için elimi kaldırdım ki elimi havada yakaladı.
"Dur dur! Şaka yastım sakin ol." Diye sesi biraz daha uysaldı. Gözlerinin içine şüpheyle bakarken kolumu çekip elinden kurtardım.
"İnşallah şakadır yoksa çok fena olur." Dediğimde küçümseyici bakışlarıyla beni baştan aşağı süzdü ve "Ne olur mesela küçük Karmen?" Dedi alaycı bir şekilde. Derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştım.
"Pars rica ediyorum siktir git." Diyip kapıyı gösterdim. Bakışları hala alay doluydu bir kaç saniye bana alaycı gözlerle bakmaya devam etti ama sonra arkasını dönüp çıktı. Tam çıkarken de "Çabuk ol." Demeyi ihmal etmedi.
"Emredersiniz paşam." Diye kendi kendime söylenirken üzerimi değişmeye başladım. "Götelek herif."
Üzerimi hızlıca değişip aşağıya indim. Mutfaktan hiç bir ses gelmiyordu. Zaten mutfağa girdiğimde de kimse yoktu. Mutfaktan çıkıp etrafa bakındım. Anlaşılan bu dağ ayısı her zaman mutfakta kahvaltı yapmıyor. Etraftaki kapılardan rastgele birini açıp içeriye bakındım. Burası geniş bir yatak odasıydı. Muhtemelen misafirler için. Gerçi bu adamın evine misafir alıp almadığı da meçhul ama neyse.
Başka bir kapıyı açıp baktığımda etrafa bir sürü kitaplık vardı ama kitaplıklarda kitap değil dosya vardı. Burayı de es geçip başka bir kapıyı açacaktım ki yan odanın aralık kapısını ve içerden gelen kahkaha sesini duydum. Bu parsın sesiydi.
Kahkası çok hoş.
Açık kapıdan içeri adımı attığım anda Pars'ın kahkası kesildi ve yüzündeki neşeli ifade yerini ciddiyete bıraktı.
"Şükür gelebildim." Dedi yüzüme bile bakmadan. Bana böyle davranması bir noktadan sonra artık canımı sıkıyor.
"Günaydın Atlas." Dedim bende onun yüzüne bakmadan ve sözlerini umursamadan.
"Günaydın." Atlasın sesi neşeliydi ve onda hiç görmediğim bir tebessüm vardı dudaklarında. Sanırım az önce Parsla olan sohbetleri güzeldi ve benim gelmem onun bu neşesini dağıtmıyordu. Oysaki Pars beni görünce ifadesi değişmişti. Gerçi Atlas abisi Pars gibi biri değildi.
Büyük bir kahvaltı sofrası hazırlanmıştı ve Pars en başta oturuyordu, Atlas onun sol yanında ki sandalyede oturuyordu. Ben de Parsın sağ tarafinda kalan sandalyelerden birine oturdum ama Atlasın karşısında kalana değil. Atlas bunu fatk etti ama Parsdan ötürü bunu yaptığımı bildiği için umursamadı. Pars ise tamamen önündeki tabağa odaklanmış durumdaydı.
Bir kaç saniye sonra Pars odağını bana çevirdi ve yine aynı konuyu açtı.
"Artık cevabınızı alabilir miyim prenses hazretleri?" Dedi iğneleyici bir tınıyla.
"Tabii," dedim ve önündeki tabağa kahvaltılık koyarken lafı hiç uzatmadan devam ettim. "senin tarafında olmayı seçiyorum." Dedim ve onun bir şey söylemesine fırsat vermeden devam ettim. "Ama belirli şartlarım var."
İfadesiz bir suratla bana bakarken "Söyle." Dedi ve hiç vakit kaybetmeden şartlarımı sıralamaya başladım.
"Bana olan tavrın net olacak. Benimle konuşurken her iki dakikada bir kişilik ve duygu değiştirmeyeceksin. Bunu yapman aşırı sinir bozucu."
Dediklerime tepki vermeden yine aynı ifadeyle bana bakıyordu. "Başka bir şey var mı?"
"Madem senin pis işlerine ortaklık edeceğim o zaman bana ödeme yapacaksın."
"Başka?"
"Eğer yakalanırsam beni bir şekilde aklayacaksın."
"Devam et."
"Ve son olarak her şey bittiğinde yani Bora Demirkolu yıktığımızda sen onun batmasının zevkini yaşarken ben ailemin gazabına uğruyor olacağım. Buna engel olacaksın!" Dedim net bir ifadeye.
"Anlaştık." Diyip elindeki çatal ve bıçağı bırakıp arkasına yalanladı. "Ama tabii benim de bazı şartlarım var." Bunun olacağını zaten biliyordum.
"Neymiş onlar?"
"Yemekten sonra anlaşmayı daha detaylı konuşuruz, şimdi yemeğime devam etmek istiyorum." Diyip tekrar kahvaltısına odaklandı.
"Peki." Diyip ben de kahvaltıma odaklandım.
Kahvaltı boyunca kimse konuşmadı, Atlas bile. İlk masadan kalkan Pars oldu ve kalkarken "bitirince çalışma odama gel." Diyip yemek salonundan ayrıldı.
"Abin çok değişik biri." Diyerek Atlasa döndüm.
"Aslında değil." Derken hâlâ Pars'ın çıktığı kapıya bakıyordu.
"Nasıl yani? Sana göre normal mi?" Diye sorduğumda bakışlarını üzerime çevirdi.
"O sadece herkese kendini göstermez."
"Neden?" Diye sormadan edemedim.
"Eğer herkes onu iyi tanırsa sence ne olur?" Dediğinde taşlar yerine oturmaya başladı. Eğer düşmanları onu iyi tanırsa onu nereden vuracağını da iyi bilirdi.
"Yani o yüzden mi hastalıklı gibi davranıyor?" Dediğimde kahkaha attı.
"Yani evet." Diyebildi kahkahalarının arasında.
"Bir piskopat gibi davranıyor. İnsanların acı cekmesinden zevk alır gibi." Diyip bir süre duraksadım ve bana daha önce söylediklerini düşündüm. "Zaten bunu kendi de söylemişti."
"Ne dedi sana?"
"İnsanların acı çektiğini görmek ve bunu izlemekten zevk aldığını söylemişti." Dediğimde tekrar kahka attı. Artık Atlasın yüzü kızarmaya başlamıştı.
"Neden gülüyorsun?"
"Ay abim mi?" Dedi ve tekrar güldü. "Evet o korkunç biri ama herkese karşı öyle değildir. Sadece seni korkutmak için öyle demiş belli ki. Sen anlamadın mı? Akça seni zeki biri sanıyordum şu dakikaya kadar."
Açıkçası son sözleri hoşuma gitmemişti. Pars bana korkunç davrandı ve bu sözleri de hareketleriyle çelişmiyordu. Gerçekte nasıl biri olduğunu bilemezdim ki. Hem ayrıca şu an Atlasın doğruyu söyleyip söylemediği de meçhul.
"Atlas?" Dedim bir kaç dakikanin ardından. Atlasın bakışları beni bulunca devam ettim. "Abinin bir rahatsızlığı mı var?" Atlas artık dayanamıyormuş gibi bıkkın bir nefes verdi. Sanki ilkokula giden bir çocuğa yüz kere öğretmeye çalıştığı bir şeyi çocuk anlamıyormuş gibi bir hâli vardı.
Bir dakika...
"Hayır. Bak abim biraz farklı düşünür. Her hareketinin bir amacı vardır. Senin aklının ucundan bile geçemeyecek şeyleri düşünür." Diyip ağzına bir tane yeşil zeytin attı. "O yüzden hareketlerini çözmeye çalışma. Çözemezsin." Dedi çok rahat bir şekilde. Sanki 'sen ona yetişemezsin' der gibi bir havası vardı.
Daha fazla Pars hakkında bir şey sormadım ve önüme dönüp kahvaltımı hızlıca yaptım. Ardından Atlasla birlikte Parsın çalışma odasına geldik. Atlas kapıya iki kere tıklayıp direk içeri girince bende peşinden girdim. Pars telefonunda bir şeyler ile ilgileniyordu biz gelince telefonunu bıraktı ve sandalyesini öne çekerek odağını bize çevirdi.
"Atlas sen çık."
"Başladı yine." Diye mırıldandı Atlas. Pars Keskin bakışlarını ona çevirip "Bir şey mi dedin?" Diye sorunca Atlas göz devirdi ve bir şey demeden çıktı. Ben de Parsın masasının önündeki deri koltuklardan birine oturdum.
"Çok fazla uzatmaya gerek yok. Senin aşağıda saydığın sartkardan başka şartın varsa söyle."
"Yok." Dedim düz bir sesle.
"Peki o zaman sıra benim şartlarımda." Diyip önünde duran mavi dosyayı benim önüme itti."
"Şartların hepsi burada."
Dosyaya uzanıp aldım. En üstte yazan bir kaç yazıya hızlıca göz gezdirip asıl olay olan maddelere geldim.
MADDE-1: Aşağıda imzası bulunan taraflardan Akça Karmen, hiç bir koşulda ve durumda anlaşmadan cayamaz. Cayma durumunda taraflardan Pars Kızıl Kurşun'a ödeme yapmak durumundadır ve ödemenin boyutuna tamamen Pars Kızıl Kurşun karar verecektir.
Bencil adam.
MADDE-2: Taraflar birbirine hiç bir fiziki veya psikolojik şiddet uygulayamaz. Uygulaması durumunda şiddete maruz kalan taraf diğer tarafa istediği cezayı verebilir.
MADDE-3: Taraflardan herhangi biri hiç bir koşulda ve durumda ortağına ihanet edemez. Eğer edecek olursa bunun bedeli canıdır.
MADDE-4: Taraflardan Akça Karmen, Pars Kızıl Kurşun için öğrendiği bir bilgiyi veya onun işine yarayabilecek herhangi bir bilgi veya herhangi başka bir şeyi (resim, belge, video vb.) saklar ve Pars Kızıl Kurşun'a teslim etmez ise bunun bir cezası olacaktır ve bunu Pars Kızıl Kurşun belirleyecektir.
MADDE-5: Taraflardan Akça Karmen eğer yakalanır veya ifşa olursa ortağı Pars Kızıl Kurşun onu her koşulda koruyacaktır.
Aferin deli adam.
MADDE-6: Taraflar birbirlerine karşı her konuda şeffaf ve dürüst olacaklar. Birbirlerine karşı olan tavırları kesin ve net olacaktır. Taraflardan birinin bu maddeyi ihlal etmesi durumunda karşı taraf ondan istediği bir mevlada ödeme alacaktır.
MADDE-7: Taraflar arasındaki ortaklık için Pars Kızıl Kurşun, Akça Karmen'e düzenli olarak her ay 3 milyon dolar ödeme yapacaktır.
Okuduğum bu madde ile gözlerim fal taşı gibi açıldı. 3 milyon dolar mı yazıyor orada? Bakışlarımı Parsa çevirdim. Kollarını göğsünde birleştirmis beni seyrediyordu.
"3 milyon dolar? Ve her ay mı? Pars sen parayı sıçarak çıkarsan bu kadar paran olmaz. Kaçak para falan mı basıyorsun sen?" Parsın dudağının bir köşesi kıvrılırken bana üstün bir bakış attı.
"Karmen benim kazandığım para senin hayal edebileceğin bir para değil. Yani benim için her ay 3 milyon dolar ödeme yamak hiç bir şey."
Ona şaşkın gözlerle bakarken bir şey demeden maddeleri okumaya devam ettim.
MADDE-8: Taraflar amacına ulaştığında oluşacak kaos ortamında Pars Kızıl Kurşun, Akça Karmen'i ne pahasına olursa olsun koruyacaktır.
Eğer koruyamazsa bedeli şudur budur fala yok. Sadece koruyacaktır. Koruyacak...
MADDE-9: Eğer taraflar amacına ulaşamazlarsa ortaklık bozulmayacak. Taraflar amacına ulaşana kadar ortaklık sürecektir.
Senden kurtulmak için bu işi çabuk yapmalıyım yani.
MADDE-10: Taraflar amacına ulaştıklarında ortaklık devam edebilir. Ancak amaca ulaşıldıktan sonra taraflardan biri dilerse koşulsuz bir şekilde ortaklığı sonlandırabilir.
Bak bu güzelmiş.
MADDE-11: Taraflar arasında gizlilik ve güvenlik esastır. Taraflar arasında gizli kalması gereken hiç bir şey başka birine aktarılamaz. Aktarılması ihanet olark değerlendirilir ve MADDE-3 'te belirtilen ceza ile cezalandırılırlar.
MADDE-12: Ortaklık boyunca tüm planlar Pars Kızıl Kurşun tarafından yapılacaktır. Akça Karmen, Pars Kızıl Kurşun'a akıl ve tavsiye verebilir ama yine de planlar tamamen Pars Kızıl Kurşun sorumluluğundadır. Plana aykırı hareket edilmesi durumunda ceza alınır ve cezayı karşı taraf belirler.
Ve hepsi bu kadar. Basit ve olması gereken maddeler. Zor bir anlaşma değildi. Zaman kaybetmeden masadaki kalemlikten mavi tükenmez kalemlerden birini alıp adımın yazdığı yerin altına imza attım. Ve gereken diğer bir kaç yere daha. Pars zaten imzalamıştı her yeri.
Dosyayı kapatıp Parsın önüne koydum tekrar. Parsın yüzünde memnun bir ifade vardı. Ayağı kalkıp elini bana uzattı.
"Hayırlı olsun." Dedi ve ben de elini tutup sıktım. Bu el sıkma olayı çok saçma ama yaptım.
"E bundan sonra ne olacak?"
"Her şeyi hazır ettim. sen sadece beni dinle." Diyip çekmeceden bir kutu çıkardı ve önüme uzattı. Kutuyu açıp içindekilere bakarken o devam etti konuşmaya.
"Sana farklı bir hesap açtım. Aramızdaki tüm para akışı oradan olacak. İkinci bir telefon kullanacaksın. İletişimimizi oradan sağlayacağız."
Kutuda, bahsettiği hesap için kullanacağım bir kart ve bir ayna vardı. Aynayı elime alıp anlamaz şekilde ona baktım.
"Aç." Dedi sadece.
Aynayı açtım ve hiç bir şey yoktu. Dümdüz bir aynaydı. İkiye katlanan sıradan bir ayna. Aynayı, uzanıp benden aldı ve benim açtığım yönün tersine çevirip yan tarafına basarak açtı. Ve karşımda katlanabilir bir telefon vardı. İyiymiş kızz!
"Telefonu yakalatma riskin sıfır."
****
Anlaşmadaki maddeler ve onun dışında başka bir kaç yazının yazı stili farklıydı ama kopyala yapıştır yapınca hepsi aynı geliyor bende düzeltmeye üşendim haberiniz olsun kızlarım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |