8. Bölüm

6

Nursima🦁
ultraslan0109

Neden soruyor bunu? Parsın kardeşi olarak illaki bilmiyordur. O zaman bana neden soruyor?

"Neden soruyorsun? Zaten biliyorsundur."

"Soruyu dolandırma da bana cevap ver."

"Yani bilmiyorsun." Dedim tek kaşımı kaldırarak.

"Karmen söyleyecek misin artık?" Dedi dişlerini sıkarak.

"Hayır söylemeyeceğim." Dedğimde elindeki şişeyi tezgahın üzerine koydu ve bana dönüp üzerime doğru bir adım attı.

"Ben ağabeyime benzemem. Zor sinirlenirim ama sinirlendiğim zaman ağabeyimden bile korkunç biri olurum." Dedi ve bir kaç saniye durdu. Sonra ekledi.

"Şimdi ne gördüysen anlat."

Bunu fırsata çevirebilir.

"Bir şartla anlatırım."

"Senin şartlarınla uğraşamam. Ne gördüysen anlat."

"Sen bilirsin." Diyip arkamı dönüp giderken kolumdan tutup mutfağın içine sert bir şekilde itti.

"Karmen beni sinirlendirme." Derken işaret parmağını bana doğru uzattı.

"Senden de sinirimden de ağabeyinden de korkmuyorum." Dediğimde tezgahın üzerindeki boş şişelerden birini alıp tezgaha vurup kırdı ve boğazıma dayadı. O kadar hızlıydı ki hiç bir şey yapamadım.

"Öyle mi?" Dedi yüzüme doğru tıslayarak

"Çek şunu boğazımdan."

"Anlatırsan çekerim."

"Anlatırım ama senin de bana bir şeyler anlatman lazım."

"Ne anlatmamı bekliyorsan çok beklersin."

"Sadece küçük bir soru soracağım. Sonra da ne istiyorsan anlatacağım. Anlaştık mı?" Dediğimde hafifçe küfür mırıldandı. Sonra da kolumdan tutup beni sandalyeye oturttu. Daha doğrusu fırlattı.

"Sor"

"Sabah mutfaktayken sen ağabeyim asla dedin ama devamını getirmene pars izin vermedi. Sen orda ne diyecektin?"

"Neden soruyorsun?"

"Merak ettim?"

"Ağabeyim asla kadınlara, çocuklara veya masumlara dokunmaz, onlara zarar vermez. Seni kaçırmış olmasına da şaşırdım ve o yüzden öyle dedim."

Demek kadınlara zarar vermiyor. O zaman benimle sadece eğleniyor. Ne kadar öldürürüm dese de yapmaz. Ama benim boğazıma iki kere yapıştı.

"Ama benim iki kere boğazıma yapıştı."

"Ölmemişsin ya da yaralanmamışsın. Yani zarar görmüş olmuyorsun." Dedi ve sonra ekledi.

"Şimdi sen bana cevap ver."

"Sorularım bitmedi."

"Ben sana tek bir soru soracağım. O yüzden sende fazlasını soramazsın."

Neyse bu da bir şeydir.

"Şimdi sen cevap ver. O odada ne gördün." Dediğinde yutkundum. Aklıma yine o eller geldi. Belliki birini epey bir işkence etmişti. Bir kaç saniye öylece yüzüne baktım.

"Konuşsana"

"Bir sandık vardı ve içinde kanlı bıçaklar, kanlı zincir ve..." Diyip tekrar yutkundum.

"Ee devam etsene."

"Vee kanla kaplı iki el vardı." Dedikten sonra tekrar yutkundum.

"Geç bunları. Başka ne vardı?"

Tam ağzımı açtım cevap verecekiken o ses böldü beni.

"Ne yapıyorsunuz burda!?"

Başımı kapıya çevirdiğimde altında eşofman üstünde ise hiç bir şey olmayan parsla karşı karşıya kaldım. Gözlerinden ateş saçıyordu. İkimize de öldürücü bakışlar atıyordu.

"S-su içmeye gelmiştim." Sesim istemsizce titremişti.

Aynen akça ikiniz burda otururken su içiyorsun. Çok inandırıcı gerçekten.

"İkiniz beraber mi içiyorsunuz su?"

"Karşılaştık ağabey." Dedi atlas çok sakin bir şekilde.

"Atlas git yukarı." Dedi bakışlarını üzerimden çekmeden.

"Tamam ağabey." Diyip mutfaktan çıktı. O çıktıktan sonra pars üzerime doğru yürüdü. Bende ayağıya kalktım. Burdan kaçmam lazım. Tam yanından geçecekiken kolumda tutup kendine çevirdi.

"Ne konuşuyordunuz?" Dedi yüzüme eğilerek

"Bir şey konuşmuyorduk."

"Bana yalan söyleme." Dedi yüzüme daha çok yaklaşarak.

"Ne konuşabilirim senin yavşak kardeşinle?" Diye birden yükseldim.

"Demin ne oldu burda." Dedi bakışlarını tezgahın üzerindeki kırık camlara çevirerek

"Sadece şişeyi düşürdü."

"Atlas'ın şişeyi boğazına dayadığını anlayabiliyorum."

"Git kardeşine sor ne soracaksan." Dedim hafif sesimi yükselterek.

"Sana soruyorum." Dedi ve çok hafif bir şekilde sırıttı.

"Bende cevap vermiyorum."

"Öyle mi?"

"Öyle" dedim çok keskin bir şekilde.

Sözlerimin ardından üzerime doğru bir kaç adım attı ve masayla onun arasında sıkıştım.

"Ne yapıyorsun? Çekil şurdan." Diyerek onu göğsünden ittim. Ama milim kıpırdamadı.

"Anlatacak mısın?" Dedi yüzüme doğru eğilerek.

"Hayır!" Dedim kendimden emin bir şekilde.

"Emin misin?" Dedi yine aynı sırıtmasıyla.

"Çekil dedim şurdan." Diyerek tekrar ittim. Ama yine kıpırdamadı.

"Anlatmazsan çekilmem."

"Söyleyene kadra burda bu şekilde duracak mısın?" Dedim alayla.

"Evet" derken sesi çok netti ve yine sırıtıyordu.

"Ama ben söylemeyeceğim." Dedim ve bu sefer ben onun yüzünde doğru yaklaştım.

"Söyleyene kadar burda bu şekilde kalmak istiyorsan söyleme. Zaten ben her türlü öğrenirim. Olan sana olur."

"Ne olacakmış bana?"

"Burda benimle bu şekilde kalmak hoşuna gidiyorsa bir şey olmaz." Dedi ve üzerime daha çok eğildi. Sırtımı masaya doğru eğiyirdu ve o da benimle beraber üzerime doğru eğiliyordu.

Bunu yapanın pars olduğuna şu an inanamıyorum. Tanıdığım o pars sert, sürekli sinirli ve piskopattı.

Şu an ise... Şu an ise çok farklı alemlerde. Beyni kafasında değil de başka bir yerinde gibi.

"Sesin çıkmıyor. Hoşuna mı gitti?" Derken siyah olan gözleri gece gibiydi. Yıldızların bile görünmediği, kapkaranlık bir gece gibi. Dudaklarında hafif ama cezbedici, arsız bir sırıtma var. İki kolu iki yanımda masaya yaslanmış bir vaziyette. İşte durumu tam olarak bu.

Ben ise masa ve onun arasında sıkışmış, masaya doğru biraz eğilmiş ve kollarımı arkadan masaya yaslamış bir şekildeyim. Sanki lal olmuşumda konuşamıyorum. Konuşmak istiyorum, ona cevap vermek istiyirum. Ama yapamıyorum. Donup kalmış gibiyim. Nefes alışverişim hızlandı ve kalbim ağzımdan çıkacak kadar hızlı atmaya başladı.

Bunun sebebi şu an beni sıkıştırması mı yoksa Bora'nın üzerimde bıraktığı travmalar mı bilemiyorum.

"Şimdi" dedi sonunu uzatarak.

"Bana ne konuştuğunuzu anlat."

"S-sadece b-bir şey sordu." Derken sesim titremişti.

"Ne sordu?" Dedi ve biraz daha üzerime eğildi.

"Pars" dedim en sonunda dayanamyarak. Sesim titremişti ve çok güçsüz çıkmıştı.

"Hadi söyle."

"Yapma" dedim yine aynı şekilde. Güçsüz ve titrek bir sesle."

"Neyi?" Dedi yüzüme biraz daha eğilerek.

"Lütfen" yine sesim titrek ve güçsüzdü.

Masaya yasladığım kollarım ve bacaklarım titremeye başladı. Pars ise dediklerimi asla umursamadan gece gibi karanlık olan bakışlarını gözlerimden çekip dudaklarıma indirdi.

"Söyle" sesinde kesin bir emir vardı ve o kadar cezbediciydi ki emrine itaat etmemek çok zordu.

"Pars yapma!" Diye fısıldayabildim sadece. Gözlerim istemsizce kapandı ve dudaklarımın arasından içli bir nefes kaçtı.

"Söyle" dedi tekrar aynı şekilde.

Hayır söyleyemem. Eğer o odanın konusunu açarsam burda hiç iyi şeyler olmaz. Ayrıca atlas'ın dahi bilmediği şeyler ordakiler ve benim bunları atlasa neredeyse söyleyecek olmama ayrıca delirir.

Bu sorudan kaçmanın tek bir yolu var. Ona onun gibi karşılık vermek.

Gözlerimi açtım ve sağ elimi kaldırıp yavaşça omzuna koydum. Parmaklarımla omzunundan başlayark yavaşça okşadım. Parmaklarım omzundan karnına kadar yavaşça okşayarak indi.

"Ne yapmaya çalısıyorsun?" Derken bakışlarını gözlerime dikti. Sözlerini umursamadan karın kaslarını okşadım. Hiç bir tepki vermeden gözlerime bakıyordu. Parmaklarım yine yavaş bir şekilde omzuna çıktı ve ordan da yavaşça boynuna.

Bakışları değişmişti. Ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyor gibiydi. Ellerim boynundan ensesine doğru giderken tekrar cezbedici ve arsız sırıtmasını kuşandı. Biraz daha üzerime eğildi. Göğsüm göğsüne değmek üzereydi. Kulağıma doğru eğildi ve delirtici deredecede erkeksi sesiyle fısıldadı.

"Haydi akça. Anlat." Diye fısıldadı.

Bu meselyi kapatmam lazım. Ama inatla o soruyu soruyor. Tabiki de söylemeyeceğim. Bu yüzden bu adamı baştan çıkartıp ortada bırakacağım.

Sol kolumu da boynuna dolayıp bu sefer ben onun kulağına doğru fısıldadım.

"Söylememi istiyor musun?" Dediğimde başını geri çekip gözlerime baktı.

"Söyle akça."

"Demin istersen öğrenebileceğini söyledin. Peki neden burda ağzından laf almak için bana yakınlaşıyorsun?" Dedim kendimden emin bir ifadeyle.

"İtiraf et." Diye tekrar fısıldadım.

"Neyi?" Dedi ifadesiz bir yüz ifadesiyle.

"Bana çekiliyirsun."

Bir kaç saniye gözlerime bektı. Ardından yine sırıttı.

"Sanırım bu durum karşılıklı."

"Sana mı? Asla!" Son kelimem çok keskindi.

Kaşlarını alayla kaldırdı ve boynundaki kollarıma baktı.

"Öyle mi?"

"Öyle" dedim ve ardında parsın masanın üzerinden bir şey aldığını hissettim. Ardından demin Atlasın boğazıma dayadığı şişeyi aldı ve bu sefer o boğazıma dayadı ve eski sert ifadesini kuşandı.

"Yeter artık sıkıldım. Anlat. Anlatmazsan hiç şüphen olmasın keserim boğazını." Dedi dişlerinin arasından konuşarak. Boynundaki kollarımı çözdüm ve geri çekildim. Tabi arkamdaki masanın izin verdiği kadar.

"Neden kardeşine sormuyorsun?"

"Senin söylemenin istiyorum ve söyleyeceksin."

"Çok öğrenmek istiyorsun söyleyeyim." Diyerek en sonunda pes ettim. Korktuğumdan değil sadece sıkıldığım için.

"O odada ne gördüğümü sordu." Diye pat diye söyledim. Çene kemikleri belirginleşti ve boynunda bir damar şişti. Anlaşılan baya sinirlendi.

"Söyledin mi!?" Diye sordu sert bir sesle. Bende aynı şekilde cevap verdim.

"Hayır!"

"Doğruyu söyle!"

"Doğruyu söylüyorum." Dedim kendimden emin bir şekilde.

Bir kaç saniye doğruyu söyleyip söylemediğimi anlamak için öylece baktı. Ardından geri çekildi. Bir kaç adım geri atıp arkasını döndü. Ellerini sinirle saçlarından geçirdi. Bir süre o şekilde bekledi. Sonra hızlıca bana döndü. Yüzünde şeytani bir sırıtma vardı. Bu iyiye işaret değil.

"Sana çok güzel bir ceza buldum."

"Ne-ne cezası?"

Sıçtın kızım sıçtın.

"Sinema!" Dedi birden. Kaşlarımı çatarak cevap verdim.

"Ne sineması?"

"Sana çok güzel bir film izleteceğim." Derken sırıtması büyüdü. Ardından mutfaktan çıktı.

Bir kaç dakika ne yaşadığımı sorguladım. Pars ağzımdan laf almak için beni köşeye sıkıştırdı. Başaranayıca da en iyi bildiği şeyi yaptı.

Ürkütücü. Gerçek bu adam çok ürkütücü. Demin çok iyi rol oynadı. Bir an parsın içine atlas kaçtı sandım.

Yaklaşık on dakika sonra falan kendme geldim ve hıza odama geri döndüm. Yatağıma uzandım. Filmden kastı neydi? Ne demek istedi? Gerçekten film izleteceğini hiç sanmıyorum. Peki o zaman film delen neyi kastetti?

Bu düşüncelerle yatakta saatlerce dönüp durdum. Uykum gelmedi. Sabahın ilk ışıkları odaya dolarken sabah olduğunu anladım. O kadra dalmışım ki düşüncelere saatlerin geçtiğini anlamamışım. Kolidordan gelen sesle yataktan kalkıp kulağımı kapıya dayadım. Pars ve atlasın sesi geliyordu.

"Ağabey o niye geliyor?"

"Karışma bir şeye de atlas! Zaten sana hala sinirliyim."

"Haksız değilim o konuda."

Bunları duyduktan sonra odama doğru gelen ayak seslerini duyunca koşarak yatağa girdim. Uyuyor gibi yatağa uzanıp üstümü örttüm. Sonra kapı hiç çalınmadan direkt açıldı ardından parsın sesi.

"Uyumadığını biliyorum kalk!" Cevap vermeyip taklit yapmaya devam ettim.

"Karmen sinirlerimle oynama kalk!" Diye bağırınca yeni uyanıyormuş gibi yatakta kalktım. Gözlerimi ozuşturup etrafa bakındım. Sonra bir kaç saniye sanki uyku sersemi gibi parsa baktım.

"Sabah sabah ne bağırıyorsun başımda!"

"Kalk!"

"Ne oldu?"

"Sinema zamanı Karmen." Dedi aniden.

"Ne sineması be!" Diye yükseldim.

"Uzatma. Beş dadiya aşağıda ol!" Dedi ve ardından odadan çıktı. Bense neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde etrafa bakındım.

Bu adam ne diyor? Tutturdu sinema diye. Bu da yeni oyunu mu?

Yataktan kalkıp lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp saçımı elinle olabildiğince düzelttim. Dün sabahki halimden eser kalmamıştı.

Lavabodan çıkıp aşağıya indim. Pars ve atlas bir şeyler konuşuyordu. Yanlarına gidince sustular ve pars arkamda bi yere baktı ve bir işaret verdi. Arkama döndüğümde tanımadığım bir adamı gördüm. Adam yanıma geldi ve kolumdan tutu. İki kolumu arkamda birleştirdi. Ne yapacağını anlayıp ellerimi geri çektim.

"Hop hop! N'oluyor?"

"Efendim zorluk çıkarmayın lüt-" derken pars elini kaldırarak adama susmasını işaret etti.

"Bu sadece bir önlem, Karmen."

"Neyin önlemi?"

"İstemiyorsan başka yollarla önlem alabiliriz." Derken ceketini hafif kenara çekerek belindeki silahı işaret etti. Gözlerimi büyüterek silaha ardından parsa baktım. Sonra sertçe yutkundum.

"Güzel, ben de öyle düşünmüştüm." Sözlerinin ardından kapıya yöneldi ve dışarıya çıktı. O çıkarken tanımadığım adam ellerimi kelepçeledi. Acaba ne olacak? Bu neyin önlemi olabilir?

Adam beni de evden çıkardı ve bir arabaya ilerletti. Arabanın önüne gelince arka kapıyı açtı ve arabaya bindim. Yanımda pars oturuyordu. Atlas ise bu arabada değildi. araba hemen hareket etti ve evin bahçesinden çıktık.

Yol çok uzundu ve benim çok uykum var. Sabaha kadar uyumadım şimdi de böyle gözümü açamıyorum. En sonunda dayanamayarak kendimi uykuya bıraktım.

........

Gözlerim yavaşça aralandı. Bir kaç saniye etrafa boş bakışlar attım. Uyuya kalmıştım. Hala araba yoldaydı. Başımı sol tarafa çevirip parsa baktım. Telefonuyla ilgileniyordu. Uyandığımı fark etmiş olacak ki bakisları usulca bana döndü. Sonra tekrar telefonuna baktı. Yuzünde hiç bir ifade yoktu.

"Nereye gidiyoruz biz?" Diye sordum.

"Gidince görürsün." Diye yüzüme bakmadan kısa bir cevap verdi.

Bir şey demeden önüme döndüm. Ormanlık bir yolda gidiyorduk. Yarım saat sonra falan araba bir deponun önünde durdu. Burası beni ilk getirdikleri depoya benziyordu ama orası değildi. Pars arabadan inip depoya doğru ilerledi. Arkadaki Arabadan da atlas indi ve parsa beraber depoya doğru ilerlediler. Şoför ise gelip benim kapımı açtı. Sonra da parsın arkasından beni de ilerletti.

Deponun giriş kapısında durduk. Adam bileğimdeki kelepçeleri açtı ve gitti. Pars bana dönüp konuştu.

"İşte cezan."

"Ne?" Dedim saşkınca

"Film izleteceğimi söyledim ve içerde sana çok güzel bir film izleteceğim."

"Nasıl bir film?" Dedim tek kaşımı kaldırarak. Cevap olarak ise yüzünde garip bir sırıtma oluştu. Ardından atlasla beraber depoya girdiler.

"Gel!" Diye seslendi arkamdan. Bir şey demeden peşlerine takıldım. İçerisi baya büyüktü ve pek çok kolidordan geçmiştik. Beni burda bıraksalar çıkışı bul deseler bulamam. Kaybolurum burda. En sonunda büyük bir odaya girdik. Girdiğimiz yer tozlu, havasıs, karanlık ve insanı boğan bir yerdi. En ortada bir sandalye vardı ve üzerinde biri oturuyordu. Adamın her yeri kan içindeydi. Yüzünde bir poşet geçirilmişti. Ayaklarından ve gövdesinden sandalyaye bağlıydı.

Pars adama doğru gidip başındaki poşeti sertçe çekip çıkardı ve yere attı. Adamın başı önüne düşmüştü. Yüzünü göremiyorum ama saçları beyazlamış ve dökülmüştü. Adam önce bir kaç kere öksürdü. Ardından başını yavaşça kaldırıp parsa baktı. Ardında bakışlarını atalasa çevirdi. Atlası görünce yüzünde iğrenç bir sırıtma oluştu.

"Oo Atlasım da gelmiş bu gün." Dedi ama sesi boğuk ve kısık çıkmıştı.

Atlas yumruklarını sıkıyordu. Baya sinirli gibiydi. Adam öyle diyince de yanına gidip sertçe bir yumruk geçirdi. Adamın başı sağ tarafına düştü ve ağzından kan geldi. Atlasın bu hareketiyle irkildim ve bir adım geri çıktım.

"Geldi geldi. Ecelini de getirdi." Diyip bir yumruk daha attı atlas. Sonra bir tane daha. Bir tane daha.

"Oruspu çocuğu!" Diye bağırıp bir yumruk daha attı. Sonra pars kolundan tutup geri çekti atlası.

"Dur ağabey dur! Ben bunu öldürmeden rahat etmem!" Diye bağırdı atlas ama pars kolunu bırakmadı.

"Sabırlı ol. Zaten ölecek ama önce bir kaç şov görsün istiyorum." Dedi. Dedi ama nasıl dedi? Sesini ilk defa böyle duyuyorum. İlk defa sesini bu kada korkutucu duyuyorum.

"Dün de çok güzel bir şovun vardı." Dedi adam pişkin bir sırıtmayla.

"Ağabey tutma beni!" Diye haykırdı atlas.

"Ayaz!" Diye seslendi pars. Sonra da ayaz girdi içeri.

"Çöz şunu." Dedi ve ayaz ipleri çözmeye başladı.

"Masaya yatır." Dedi bu sefer. Pars diyene kadra orda bir masa olduğunu bile görmemiştim. Ayaz adamı masaya yatırırken adamın ellrinin olmadığını ve ellerinin yerine bir şeylerin bağlandığını gördüm. İstemsizce bir çığlık kaçtı ağzımdan. Ellerimi ağzıma kapatıp bir kaç adım geri çekildim.

O eller bu adama mı ait? Pars adamın ellerini mi kesmiş?

Benim çığlığı ne pars duydu ne de atlas. Belki de umursamadılar. Adamı masaya yatırıp bağladı ayaz. Kolları gövdesine birleşik bağladı. Bacaklarını ise biraz aralıklı bağladı.

"Asıl şov yeni başlıyor." Dedi pars adama. Sonra da kenarda üzeri örtülü olan bir şeye doğru gitti. Örtüyü sertçe kaldırıp attı. Örtünün altında elektrikli bir testere vardı. Elektrikli testereyi görünce şok oldum. Bu adam ciddi mi?

Testereyi eline alıp adama döndü.

"Bu daha güzel şov olacak." Dedi. Adam gözleri kocam olmuş bir şekilde parsa bakıyordu.

"Pars sakın. Hayır hayır sakın. Sakın pars sakın" Diye parsa yakarmaya başladı. Pars adamın yanına gidip ayaklarına baktı.

"Bu ayaklarınla kaç tekme attın küçük çocuklarına!?" Diye birden bağırdı.

"Pars hayır yapma. Lütfen yapma. Pars yapma. Sakın böyle bir şey yapma." Diye yalvarmaya devam etti adam.

"Bu ayaklarınla kaç tekme attın karına?" Diye bağırdı bu sefer.

"Pars yapma. Pişmanım yapma. Sakın yapma. Lütfen." Dedi adam çaresizce.

"Bu ayaklarınla kaç defa ezdin çocuklarının başını? Kaç defa ezdin karının başını?"

"Pişmanım. Pars çok pişmanım. Özür dilerim. Sen den de atlas dan da özür dilerim."

"Lan sen ne özüründen bahsediyorsun! Lan sen-lan sen-" atlas sinir krizi geçiriyor gibiydi. Sözlerini ardından adama bir yumruk daha attı. Sonra Bir tane daha. Bir tane daha. Bir tane daha. Atlas adama sayamayacağım kadar çok yumruk attı. Bir yerden sonra pars atlasın kolundan tutup çekti.

"Atlas sabırlı ol."

"Lan neyine sabırlı olayım!" Diye bağırdı atlas. Pars testereyi çalıştırınca adam çığlık atmaya başladı.

"Pars sakın yapma. Sakın yapma. Özür dilerim. Yapma oğlum. Pişmanım." Adam çaresizce çığlık atmaya ve çırpınmaya devam etti. Ayrıca demin o adam oğlum mu dedi? Bu adam parsın babası mı?

Pars adama yavaşca ilerledi. Adam çığlık attı. Pars adamın ayaklarının önüne gelince durdu. Bana döndü.

"Film başlıyor. İzle."

🩸

Gümmmm! Yeni bölümm.

Evet ellerin sahibini öğrendik. Filmin ne filmi olduğunu da öğrendik. Güzel miydi? Arkadaşlarım çok darladı beni o yüzden pek kaliteli bir bölüm yazmadım gibi ama neyse.

Sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın 💗🌸

 

Bölüm : 24.11.2024 20:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Nursima🦁 / RUHUMUN ESİRİ / 6
Nursima🦁
RUHUMUN ESİRİ

2.71k Okunma

275 Oy

0 Takip
13
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...