
Sözlerimin ardından önümdeki adama döndüm. Testereye çığlık atarak dehşetle bakıyordu. Akça ağlamaya başladı.
"Pars yapma!" Diye çığlık attı akça. Umursamadım.
"Oğlum yapma!" Diye çığlık attı levent. Sadece güldüm.
"Sen çocuklarının hangi çığlığını umursadın!? Hangi yakarışına kulak astın lan it!" Diye bağırdım.
"Pars!" Diye çığlık attı akça. Göz ucuyla baktım. Duvara yaslanmış, gözlerini kapatmış, nefes nefese bir haldeydi. Bu ceza aklını başına alması içindi. Yapacağım şeyleri küçümsüyor gibiydi. Neler yapabileceğimi görsün diye yapıyorum ve fazlasıyla keyif alıyorum. Çığlıkları içimdeki yangınları söndürüyor.
"Ağabey haydi!" Dedi atlas. Bakışlarında sabırsızlık vardı.
"Pars oğlum yapma. Ben pişmanım. Sen de pişman olursun."
"Ağabey haydi!"
"Pars yapma!"
"Oğlum, Suna'nın hatırına yapma!"
Hiç bir yakarışını umursamadım ama bunu asla dememeliydi.
"Sakın bir daha annemin adını ağzına alma!" Diye bağırıp yüzünde sert bir yumruk attım.
"Ağabey neyi bekliyorsun?"
"Pa-pars" diyen Akça'nın sesi ilişti kulağıma. Nefes nefeseydi.
"Piç kurusu!" Diye bağırıp testereyi havaya kaldırdım. Akça çığlık attı. Leven çığlık attı. Atlas kahkaha attı.
"Pars yapma!" Diye bir çığlık daha attı akça ama bu sefer diğer çığlıkları gibi değildi. Nefes nefese acı çekiyor gibiydi. Bakışlarımı ona çevirdim. Duvarın dibine çökmüş, elleri ile kulaklarını kapatmış, gözlerini sıkıca yummuştu. Nefes nefese bir şekilde ağlıyordu. Ağlamaları şiddetlendi. Nefesi kesildi. Nefes alabilmek için çırpınmaya başladı. Durdu. Donakaldı. Hareket etmedi. Kulaklarını kapatan evleri gevşedi. Ardından hemen yere yığıldı.
"Ağabey ne bekliyorsun!?" Diye bağıran atlası umursamadım. Bir kaç saniye Akçaya kilitlenip kaldım. Ona bakarken zihnimde beliren bir anıyla yutkundum. Onun acı çekmesi hoşuma gidiyordu. Ama şu an hoşuma gitmiyor. Neden? O bir Karmen ve onun acı çekmesi gerekiyor. Bunun benim hoşuma gitmesi gerekiyordu. Neden hoşuma gitmiyor?
Testereyi kapatıp yere indirdim. Akça'nın yanına gidip nefes alıp almadığına baktım. Nefes alıyordu.
"Ayaz, ben gelene kadar atlasın bir şey yapmasına izin verme." Dedim. Ardından aceleyle Akçayı kucağıma alıp depodan çıkardım. Arabaya getirip arka koltuğa bıraktım. Torpido dan kolonya alıp boynuna ve bileklerine sürdüm.
"Akça" diye bir kaç kere seslendim ve yanaklarına yavaşça bir kaç kere vurdum.
"Akça uyan." Diyen sesim telaşlıydı. Ölmemeliydi. Ölemez. Ölmeyecek.
"Akça!" Diye tekrar seslendim. Yanaklarına daha sert vurdum. Kolonyaya uzanıp tekrar bileklerine ve boynuna sürdüm.
"Akça uyan! Uyanman lazım! Ölemezsin." Daha da teleşlandım. Hiçbir uyanma kıpırtısı yoktu. İki parmağımı boynuna koyup nabızına baktım. nabız vardı.
"Akça!" Diye tekrar seslendim ve yanaklarına vurmaya devam ettim. En sonunda gözleri yavaşça aralanınca derin bir nefes verdim. Yüreğime soğuk sular devrildi.
Gözlerini tamamen açınca direk çığlık attı ve beni iterek kendinden uzaklaştırdı.
"Uzak dur benden!"
"Bağırma." Dedim sakin bir şekilde
"Cani! Uzak dur benden!"
"Bağırma!" Dedim dişlerimin arasından.
"Uzak dur benden! Yaklaşma bana, cani!"
"Bana cani demeyi kes!" Diyerek bu sefer ben bağırdım.
"Sen hastasın! Sen babanı öldürdün!"
"Öldürmedim!"
"Öldürdün!" Dedikten sonra gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Bileğinden tutup kendime çektim.
"Bana sesini yükseltme!" Dedim dişlerimi sıkarak. Yutkundu ve göz yaşları şiddetli bir hal aldı.
"Bana da mı aynı şeyleri yapacaksın?"
"O kadarını haketmedin ne yazık ki." İçimden geçenleri hiç çekinmeden söyledim. Karşılığında afalladı kaldı.
"Lütfen bırak beni. Ne istersen veririm. Emirin borcunu da öderim. Yeterli bırak beni." Diye yalvardı. Aynı zamanda ağlayışına hıçkırığı da eşlik etmeye başladı.
"Yalvarırım sana bırak beni. Benim bir suçum yok. Ben hiç bir şey yapmad-" Dedi. Sonrasını getirmesine hıçkırıkları izin vermedi. Derin bir nefes alıp devam etti.
"Be-ben ölmek istemiyorum-" devamını yine getiremedi. Derin bir nefes alarak devam etti.
"B-ben henüz yirmi bir yaşındayım. Yaşamak istiyorum-" yine ağlaması şiddetlendi. Derin bir nefes vererek devam etti.
"Te-tek parça halinde." Dedi ve tekrar hıçkırarak ağladı.
"Seni zaten öldürmeyeceğim." Dedim ardından hemen ekledim.
"Ve tek parça halinde olacaksın, merak etme. Şimdi biraz sakinleş."
"İnanmıyorum sana! Sen kendi babanı o hale getirmiş bir canisin! Kim bilir beni ne hale getireceksin!?"
"Karmen! Sesinin tonuna dikkat et!"
"Pars, lütfen bırak beni. Ben sana bir şey yapmadım. Git ne yapacaksan Emire yap. Ben bunları hak etmedim. Ben... Ben sadece yaşamak istiyorum. Lütfen bunu bana çok görme. Sırf canın istiyor diye benim hayatımı ellerimden alıyorsun. Yapma..."
Göz yaşları içinde yalvarıyordu. Hem sözleriyle, hem bakışlarıyla.
"Akça seni öldürmeyeceğim-"
"Öldürdün bile. Ruhumu şu iki gün içinde öldürdün bile! Gördüklerim ve yaşadıklarımla benim ruhum öldü! Sen masumlara zarar vermediğini sanıyorsun ama bana ne kadar zarar verdiğini biliyor musun? Sadece iki gün içinde hem de!" Yutkundu. Yutkundum. Bakışları ürkekti.
"Ben masumlara dokunmam demedim. Zaten hiç kimse masum da değildir. Sadece-"
"Sadece ne? O adamın suçu neydi? Bunları hak edecek ne yaptı?"
"O adam hakediyor!"
"Kim testereyle doğranacak kadar kötü bir şey yapmış olabilir?"
"Akça o adam her şeyi hak ediyor."
"O senin baban-"
"Babam falan değil! O piç benim hiç bir şeyim değil!" Diye aniden yükseldim.
"Pars-"
"Akça tamam yeter! Sana fazla bile tahammül ettim."
"Tahammül etmek istemiyorsan beni serbest bırak." Dedi bıkkın bir sesle.
"Hayır, sen bana lazımsın. Böyle bir şey asla olmayacak." Dedim ve olduğum yerden kalkıp şoför koltuğuna bindim.
"Na-nasıl? Ömrümün sonuna kadar senin esirin mi olacağım?"
"Çok konuşuyorsun, Karmen." Derken arabayı çalıştırıp deponun bahçesinden çıktım.
"Nereye?"
"Eve"
Aramızda uzun bir sessizlik oluştu. Bakışlarımı dikiz aynasından Akçaya çevirdim. Bakışlarını camdan dışarıya çevirmiş, sessizce ağlıyordu.
"Daha ne kadar ağlayacaksın?" Cevap vermedi ve ağlamaya devam etti.
"Bu kadar sünepe olduğunu bilmiyordum. Aksine dik başlı biri sanıyordum seni." Yine cevap vermedi.
"Bora dan korkmuyorsun. Ama benden korkuyorsun. Sünepe tavırların da bu yüzden mi?" Yine cevap vermedi.
Daha fazla bir şey söylemedim. Önüme dönüp yola baktım. Eve gelene kadar hiç konuşmadık. O, yol boyunca sessizce ağladı. Bende bu kızla ne yapacağımı düşündüm. Bana lazım ve ayrıca onunla eğleniyorum. O yüzden onu bir süre asla bırakmayacağım.
Evin bahçesinde girip arabadan indim. Eve doğru yönelirken Akça da indi. Ben önde o arkada eve doğru ilerledik. Kapıdaki adam başı öne eğik bir şekilde kapıyı açtı
"Hoş geldiniz efendim." Başımla onaylayıp içeri girdim. Direk üst kata yönelecekken Akça seslendi.
"Pars," omzunun üstünden ona bakınca devam etti. "Madem beni bırakmıyorsun bari kıyafet ver. Kaç gündür aynı kıyafetlerleyim."
"Tüm kıyafetlerin odanda." Diyip direk üst kata çıktım. Arkamdan bir şeyler söyledi fakat dinlemedim. Odama gidip duşa girdim. Hızlıca bir duş alıp çıktım. Belime havlu sarıp giyinme odama gittim. Altıma çamaşır ve bir eşofman altı giyindim. Üzerime hiç bir şey almadan odadan çıktım ve mutfağa indim. Hızlıca bir şeyler hazırladım. Bir tabak doldurup masaya koydum. Sakince yemeğimi yemeye başladım.
Bir kaç dakika sonra kapının açılma sesini duydum ve ardından Akça'nın sesini.
"Ya bırak beni!" Diye bağırıyordu. Oturduğum yerden kalkıp kapıya doğru ilerledim. Kapının önüne gelince çalışanlardan birinin Akça'nın kolundan tutuyordu. Akça elinden kurtulmak için çırpınıyor fakat başaramıyordu.
"Efendim, kaçmaya çalışıyordu."
"Bırak" emrimden sonra Akça'nın kolunu bıraktı. Başımla çıkmasını işaret ettim. Başı eğik bir şekilde dışarı çıktı.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
"Sen beni bırakmazsan ben kaçarım." Derken deminki korkaklığın dan eser yoktu.
"Kaçabileceğine inanıyor musun?"
"İnanmıyorum. Biliyorum." Derken kendinden çok emindi.
"Hayal kurmayı seviyorsun sanırım." Derken dudaklarım küçümser bir şekilde iki yana kıvrıldı.
"Ben burdan kurtulacağım. Sen de hiç bir şey yapamayacaksın."
"Hiç bir yere gidemezsin." Derken üzerine doğru bir kaç adım attım.
"Gideceğim. Göreceksin."
"Girebiliyor musun?" Derken biraz daha yaklaştım. Artık o da geriye doğru adımlamaya başlamıştı. Cevap vermedi. Sadece yutkundu.
"Bende öyle düşünmüştüm." Artık gidecek hiç bir yeri kalmamıştı. Sırtı duvara değiyordu.
"Şimdi kaçamadım ama bu kaçamayacağım anlamına gelmiyor."
"Boşa çabalayacaksın." Derken son bir adım daha atıp tam dibinde durdum.
"Görücez!" Dedi hırsla.
"Görücez!" O hırsla sözlerini söylerken ben oldukça sakin bir şekilde söyledim.
Zaten dip dibeydik ama ben biraz daha yaklaştım.
"Çekil şurdan." Dedi ama çekilmedim. Daha da dibine girdim.
"Çekilsene!" Diye yükseldi. Bunu neden yapıyorum bilmiyorum ama yapıyorum. Hiç bir sebebi yokken bunu neden yapıyorum?
"Pars, çekil şurdan!" Diyip göğsümden itti. Ama gücü beni hareket ettirmeye yetmedi.
"Neden?" Sorumdan sonra afalladı.
"Nasıl neden? Gidicem çekil şurdan."
"İzin vermiyorum." Yüzündeki şaşkınlık daha da büyüdü.
"Pars iyi misin sen? Çekilsene şurdan." Derken tekrar göğsümden itti. Ama yine kıpırdatamadı. Tam o sırada kapı açıldı ve içeri bir çalışan girdi. Bakışlarım hala Akçadaydı.
"A-afedersiniz efendim. Ço-çok özür dilerim-"
"Çık!"
"Efendim önemli bir-"
"Çık!"
"Peki efendim." Adam kapıdan çıktığı sırada dışardan bir bağırma sesi yükseldi.
"Nerde lan o it!" Sesin sahibini tanıyordum ve şu an hiç umrumda değil.
"Çekil lan şurdan!"
"Pars bey izin vermeden giremez-"
"Başlatma şimdi parsına!" Tam o sırada kapı tekrar açıldı ve beklediğim kişi içeri daldı.
"Akça!"
"Bora!"
🩸
Öncelikle uzun zamandır bölüm atmadığım için özür dilerim. Ve bölüm kısa olduğu için de özür dilerim. Bazı sebeplerden dolayı bölüm yazamadım pek. Sonraki bölümde ne zaman gelir hiç bir fikrim yok. Malum sınav haftası. Çok özür dilerim
Neyse sonra görüşmek üzere hoşçakalın 💜🌸💗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |