
Selammm canlarımm nasılsınız? Bu bölüm bol bol yorumlarınızı bekliyorum canlar. Çooook uzatmadan bölüm sizindir.
Bölüm içi şarkılar:
. Emre Sertkaya - Yanıyor (Official Video)
. INNA: Just dance
. Doğu Swag & Aleyna Tilki - Bir Gün Ol Yerimde (Prod. By Büken)
-SEVDİĞİNİZ ŞARKILARI BURAYA YAZABİLİRSİNİZ?
19.BÖLÜM: YANAN SÖZLER
Alisya AKMAN
İnkar Etme
Sevdayı sardım kollarıma,
Sımsıkı aldım bağrıma,
Sıcak…evet bu iyi geldi.
Sanki sanki hatıralar,
Bir bir aklımda canlandı.
Geçmiş, gelecek ya da şimdi,
Hepsi bu andaydı…
Kokusu burnumu sızlattı,
Evim kokulu kollarım,
Gel de bir sarılayım…
(09.12.2024 / 00:14)
“Hazır ol bal. Yarın maskeli baloya gidiyoruz. Seni bu kıyafetin içinde görmek için sabırsızlanıyorum. A.A.” diye bir not yazılıydı. Heyecanla yutkundum. Elimde kocaman bir kutu ile kapıda kalakaldım.
Bana hediye mi almıştı? Ayrıca maskeli balo mu?
Heyecan ve bir o kadar da merakla kapıyı kapatıp odama doğru çıkarken gülümsemeden edemedim. Odamın içine girip, büyük kutuyu, yatağımın üzerine koydum. Bakalım içinde ne vardı?
Üzerindeki mor kurdeleyi çözüp kapağını kaldırdığımda, ilk su yeşili, bir elbise beni karşıladı. Altında ona uygun maskesi, elbiseye uyumlu bir de bağcıkları olan topuklu ayakkabı, vardı. Elbiseyi saydam askılarından havaya doğru kaldırdım. Gözlerim ışıldadı. Bu çok güzel bir elbiseydi.
Aynanın önüne gelerek elbiseyi üzerime doğru tuttum. Yeşil, şeffaf bir tül ile elbise, ayaklarıma kadar uzanıyordu. İçindeki elbise kısa, dizlerimin üzerinde olsa da tüller etrafını kapatıyordu. Elbisenin tülleri de aynı renkte kelebekler ile döşenmişti. Elim yırtmacına doğru gitti.
Derin bir yırtmacı olsa da elbiseye çok hoş hava katmıştı. Üzerimde elbiseyi tutarken göğsünde ki açıklık rahatsız etmedi ama umarım taşıyabilirdim.
Yüzümde gülücükler açtı. Straplez elbise ile ayna da aşk yaşarken o sırda telefonuma bir bildirim daha düştü. Heyecandan parmak uçlarım buz keserken hızlıca mesaja tıkladım.
Ali Asaf “Yarım saat sonra benim evde, buluşalım bal.” diye yazılı mesaj ile telefona bakıp kalakaldım. “Nasıl yani?” diye mırıldanırken elim ayağım dolaştı. Beni evine niye çağırıyordu ki? Bir şey mi söyleyecekti ya da niye çağırıyordu?
Elbiseyi yatağın üzerine bıraktığımda, kutunun içinde bir de takı olduğunu gördüm. Elime aldığımda bunun bacağa takılan bir aksesuar olduğunu anladım. İşte bunu hiç beklemiyordum.
Şaşırmalara doyamıyordum, bunu da mı Ali Asaf almıştı? Aksesuar elbisenin renginde değildi, hafif altın renginde zincirleri ve iki tane de kelebeği vardı. Birisi büyük, birisi ondan daha küçük, buz mavisi rengindeki kelebekler çok ince bir şekilde işlenmişti. Kanatlarına doğru soft sarı tonları, aralarına serpiştirilmişti. Bu aksesuarı da mı takmamı istiyordu... bacağıma?
Yanaklarım ısınırken eşyaları kutunun içine bırakıp dolabıma kaldırdım. Sanırım aksesuarı takacaktım, o istedi diye değil ama takmak istiyordum. Odanın içinde oyalanacak bir şeyler bakınırken gezinmeye başladım. Gitmezsem ne istediğini öğrenemezdim. Hem aldıkları için teşekkür de etmiş olurdum.
Saate baktığımda, vakitin gelmesi ile odada dolanmayı bıraktım. Gidip ne olduğunu öğrenecektim ama vücudumda tatlı bir telaş vardı. Derin bir nefes alıp telefonumu da alarak odadan çıktım.
Merdivenlerden ne ara inip dışarıya çıktım bilmiyorum. Düşünceli bir halde bahçede yürümeye başladım. Ne diyecekti acaba? Bahçe kapısında Yakup abiye tebessüm edip, bahçeden çıkarken abim ile karşılaşınca Umut abinin yanından geçip karşısına geçtim. “Abi?”
Yüzündeki gülümseme ile tebessüm ettim. Bir işler karıştırıyordu ama hadi bakalım. Kaç gündür ya eve gelmiyordu ya da ortalıkta gözükmüyordu. Yüzüne doğru baktığımda, bir yere gidecekte, sanki acelesi var gibi hareketli olduğunu gördüm.
“Canım.” demesi ile karşılıklı dikilirken konuşmaya başladı. “Hadi.” diyerek eli ile yolu gösterdi.
“Ne hadi?” diye anlamayarak sordum.
“Hadi gidelim.” diyerek korumalara bakıp gülünce, anlamsız bakışlarımı sürdürdüm.
“Nereye gidelim. Abi doğru düzgün anlatsana şunu, ne diyorsun?” demem ile beni kolunun altına alıp Ali’nin evine doğru yürütmeye başladı. “Ali sana haber vermedi mi?” diye mırıltısı ile kaşlarım havalandı. Sanki korumalar duymasın diye ayrı bir çabası vardı.
“Sen de mi geliyorsun?” diye sorduğumda gözlüğünü çıkartıp sorgularcasına baktı.
“Ne demek bende mi geliyorum, her şeyi zaten benim planım.” dedi kendinden emin bir şekilde.
Anlamsız bakışlarım çoğaldı. “Nasıl yani?” diye merakla sorarken kulağıma doğru yaklaşıp konuşmaya başladı. “Yarın, Ulak Soylu’yu hapse attırmak için operasyon düzenlendi. Bende, biricik kardeşimi korumak için orada olacağım.” demesi ile yüzüne bakakaldım.
Geri çekilip sorgulu bir halde gözlerine baktım. Benden habersiz bir de plan mı yapmışlardı? Dudaklarım yanlış anlamanın verdiği stresle aralandı. “Balo…o yüzden gidiyoruz o zaman.”
“Evet sen ne sanmıştım?” demesi ile dumura uğradım. Dudaklarımı birleştirip gözlerimi kaçırdım.
“Ben mi, ben ne sanacağım canım…balo sandım işte. Her neyse gidelim de öğrenelim ne olacaksa.” diyerek kolunun altından çıkıp çatılan kaşlarım ile Ali’nin bahçesinden yürüyerek kapısının önüne vardım.
Neden tek ikimiz gidecekmişte bir gün yaşayacak gibi hissetmiştim. saçma bir şekilde kendi kendime gelin güvey olmuştum.
Kapının ziline sinirle bastım. İyide böyle bir hediye ve attığı mesaj ile ne düşünmemi istiyordu ki? Öyle bir elbise…bir de aksesuarı vardı. Off! Kendi kendine utanmak bu olsa gerekti.
“Kız, kızdın mı yoksa sen, bana mı öyle geldi?” diyerek gülmesi ile zile tekrardan bastım. Ne yapıyordu bu patronumda, açmıyordu bu kapıyı?
Abimin gülen suratına doğru bakıp, zili tekrar çaldım. “Kızmadım falan, sana öyle gelmiş.” diyerek tekrar zile bastığımda, kapının açılması ile zile basılı kalan parmağım ile kalakaldım.
Ali Asaf’ı karşımda görünce gözlerine doğru bakışlarımı kaldırdım. Aklım başımda olarak bugün onu ilk görüşümdü. Yeşillerinde yorgunluk olsada beni görünce sırıtıp, zilde basılı elime doğru baktı. “Alisya, açtı istersen, elini zilden çek.” diyen abime bakıp elimi zilden çektim.
“Geçin Akman kardeşler.” diyerek yol vermesi ile abim önden geçip ilerlerken Ali Asaf’a bakıp, kısıkça mırıldandım. “Teşekkür ederim, hediye için.” dedim ne kadar telefonlarımı açmasa da.
Kapıyı örtüp yanıma geldi.
“Etme, teşekkür için yapmadım…beğendin mi?” diyerek dudaklarını ıslatması ile gözlerimi kırpıştırdım.
“Evet…beğendim.” dedim saklayamadığım bir tebessümle.
“Sevindim.” dediğinde abim gelmediğimizi görünce arkasını döndü. “Alisya?” diye seslendi.
“Geldim.” Yanına ilerleyip, salondan içeriye geçtiğimizde Yunus diye tanıdığım poliste içeride oturuyordu. İçeri girip ayakta dikilirken odadakilerde göz gezdirdim. hepsinin yüzlerinde ciddi bir hava esiyordu. hoş bir tek benim haberim olmadığı için anlamsız bakışlarım etrafta dolandı.
“Hoş geldiniz.” diyerek elini uzatan Yunus beyin, elini sıkıp “Hoş bulduk.” diyerek abimin yanına geçip oturdum.
Ali de gelip yan koltuğa oturup yaslanması ile bakışlarım yarasına doğru kaydı, iyi görünüyordu. Ve günden güne iyi oluyordu.
yarasına kayan gözlerim dondu. Aklıma takıldı, dün beni taşımıştı bir de değil mi? Gözlerim yarasından yüzüne doğru çıktı. Eğer canı yansa söylerdi değil mi? Şu an gördüğüm kadarıyla iyi görünüyordu. İçimden bir ses sanki canı yansa söylemez diyordu.
“Evet, herkes sanırım yarın ne yapacağımızı biliyor değil mi?” diyen Yunus beye bakışlarım kayarken elim usulca havaya doğru kalktı. “Ben bilmiyorum, biraz aydınlatır mısınız beni?” diye sordum. Odadaki herkes olaydan haberi olsa da malum bana en son babalar duyar gibi sonunda söyleyeceklerdi herhalde. Abimin de bu işi hemen devralmasını da hiç beklemiyordum açıkçası.
“Elbette, aslında pek bir şey yapmayacağız. Siz,” diyerek Ali Asaf ve beni gösterip “ikiniz partiye gireceksiniz. Maskeli balo olduğundan tanınmanız imkânsız.” Gözlerini benden çekip abime bakarak konuşmaya devam etti. “Aytekin de seni tek göndermek istemediğinden o da bizimle gelecek.” Yunus beyin ciddi ifadesi su geçirmez bir katılıkta olsa da güven veren bir hissiyatı vardı.
Dediklerini dinledikten sonra konuşmaya başladım. “Benim buradaki rolüm tam olarak ne ki?”
“Aslında bu bilinen bir maskeli balo değil. Bir ihbar aldık ve bu ihbarda cinayete kurban giden Güzin Hanımın verdiği adres ile örtüşüyor. Bütün civarlardaki şirket sahiplerini çağırmışlar ve liste de senin de adın var Alisya.”
“Benim mi?” diye merakla sordum. Ben ne alakaydım?
“Evet, o yüzden ne kadar Ali istemese de güvenliği üst düzeye çıkarmamız şartı ile kabul etti. Tabi abin de bizimle olacak. Güvenliğinle alakalı hiçbir korkun olmasın. Biz içeriden ve dışarıdan size destek olacağız. Siz sadece harddiski alıp çıkacaksınız, o evde olması ihtimali yüksek. Güzin hanımın geride bıraktığı adreste orası, o yüzden oraya gireceğiz. Bizde ayarladığımız bir ihbar ile içeri girerken olası bir durumda sizde oradan çıkmış olacaksınız eğer olası bir tehlikede çıkamazsanız.” diyerek konuşmasını bitirirken sorgulu gözlerim ile dudaklarım aralandı.
“Anladım ama beni neden çağırmışlar yani benim haberim yok davetten.” diye merakla sordum.
“Evinize bir davetiye gelmiş, senin adına. Davetiyeyi abin almış,” dediğinde bakışlarım yanımda oturan abime kaysa da tekrar Yunus Beye baktım. “Zaten o vesile ile bir plan yapıldı.” dediğinde bakışlarım abime kaydığında onunda Ali’ye baktığını gördüm.
“Anladım,” diye konuşsam da arkamdan bunları ayarlamaları hoşuma gitmemişti.
“Gelmek zorunda değilsin,” diye konuşan Ali ile ona doğru döndüm. “Sorun yok, gelmek istiyorum…Güzin Hanım için.” dedim kendimden emin bir şekilde.
“Tehlike hiçbir şekilde olmayacak, değil mi Yunus?” diye soran Ali’ye bakarken kaşlarını gözlerine indirmiş Yunus beye bakarken gözlerini üzerinden bir an olsun çekmedi.
“Hayır, zaten herkesin üzeri girişte aranacaktır. O yüzden hiçbir şekilde silahla giremezler. Magazinde orada olacak, bunu göze alamazlar. İçerden çıktıklarından beri gözetleniyorlar ve bunu biliyorlar. Bunu yapacaklarını zannetmiyorum.”
“İhtimaller ile yaşayamam, net ol.” demesi ile dinlemeye devam ederken Yunus beyin bakışları anlık bana kaysa da yutkunup konuşmaya başladı.
“Kesin…bir şey olmayacak. Davetliler ile bir hoş geldin balosu yaptıklarından o gün çok iyi bir fırsatımız olacak. Odalar üst katta. Balo zemin katta yapılacak. Garsonların birkaçı bizim adamlarımız olacak zaten. Olası bir durumda müdahale için.” diyerek Ali’ye bakıp devam etti. “Sadece olası bir durum için.”
“Bence de mantıklı, Alisya yanımızda olduğu için içeri gireceğiz ve o harddiski en kısa sürede alıp çıkacağız.” diyen abime baktım. Başımı sallasam da bütün planı benim üzerime kurmuşlardı ve son dakika bana haber veriyorlardı. Sinirlenmemek elimde değildi. Şimdi çekip gidip rest çekmek vardı ama işin ucunda Güzin Hanım vardı. Elimi kolumu bağlamışlardı resmen.
“Ve benim şimdi haberim oluyor, teşekkür ederim Yunus Bey.” diyerek gülümsedim. Malum açıklama yapan birisi vardı onu da kaybetmeyelimdi değil mi?
“Rica ederim. Ben artık kalkayım, yarın balo beşte olacak.” diyerek oturduğu yerden kalkınca abimde aniden ayaklandı. “Yunus, biraz konuşalım.” diyerek abimle ikisi de odadan çıkınca Ali’ye baktım. Kızgınlığım gözlerine baktığımda diniyordu. gözlerine çok bakmamaya gayret ettim. Bendeki bu etkisini bu kadar tesir etmesini sevmemiştim ya da…ya da boşver. Dudaklarım usulca aralandı. şu an tek merak ettiğim bir şey vardı.
“İyi misin?”
“İyi misin?” diye ikimizde birbirimize sorarken yarasına gözlerim indi. “Sen…iyi misin? Birde yarın böyle bir şey için bir sorun olmasın.” İçimde korku endişenin korkusuydu.
“Dert etme, yaralar geçici.” demesi ile gözlerinde bakışlarım tutuklu kaldı. Kurşun yarası hiçte geçici değildi. Hem bedenen hem de ruhen insanda iz bırakmıştı.
“Bazen…yaralar geçmez. Dert ederim, iyi ol.” diyerek gözlerimi kaçırdım. İlk defa böyle bir itirafta bulunsam da sanki söylemesem içimde kalacak ve şu andan öteye gidemeyecektim. Bakışların odağına yerleştim. Çok içten çok canına can katarcasına bakıyordu.
“Bana…bir şey olsa, üzülür müsün?” diye sorduğunda başımı ona doğru çevirdim.
“Üzülürüm…” diye kısıkça konuşurken beni duydu. içimden bir ses beni her zaman duyar diyordu, sesimi dinlemeyi seçtim ona güveniyordum.
“Üzülme, bal…İyiyim.” diye ses tonu tekrardan ciddiyete büründü.
“Beni…dün eve sen mi getirdin?” diye sorduğumda sırıtan yüzü ile yanaklarım ısındı. Evet anlaşılmıştı sormama bile gerek yoktu, bakışları her şeyi anlatıyordu. “Tokam sendeymiş.”
“Çok mu seviyorsun o takıyı.”
“Evet, bana küçüklüğümden kalan tek hatıra.” dediğimde gözlerinde farklı bir yoğunluk ile yutkunup devam ettim. “Kayboldu diye üzülmüştüm, meğerse patronumdaymış.” diyerek gülümsedim. Gözlerini kaçırıp konuşmaya başladı.
“Fırsat olmadı,” demesi ile bakışları tekrardan gözlerimi buldu. Şimdi fark ediyordum, ben insanların gözlerine çoğu zaman uzun süre bakamazken sanki Ali de hep baksın, baktığı köşelerde hep ben olayım diyen sesim beni içimde köşe bucak tutsak etmişti.
Gözlerinde kendimi görmek, iyi geliyordu. “Senindi, yine sana verecektim.” dediğinde dışarıdan bir kapı sesi geldi.
“Alisya hadi gidiyoruz.” diyen abimin sesi ile oturduğum yerden kalktım. Yanından geçerken kulumu usulca kıskacı altına alınca duraksayıp yüzüne baktım. Yeşilleri koyu bir tona evrildi.
“Yarın, sana aldığım elbiseyi,” sorup sormak arasında kalsa da ıslak dudaklarını araladı. “Benim için giyer misin?” diye sorarken gözlerine bakmayı sürdürdüm.
“Giyeceğim.” diye mırıldandım. Sonuçta kendileri ayarlamışlardı ve bana son dakika haber veriyorlardı.
“Benim için?” Keskin gözleri orman karasına döndü. Emin olmak için sorarken böyle bakışlarla yanlış ya da doğru olmayan bir şeyler söylemek istemedim. Emin olduğum bir şey varsa oda onun sıcacık bakan yeşilleriydi.
Gözler yalan söylemezdi ve gözleri, kalbinin aynası gibi çok içten ve yoğun bakıyordu. İçimde artık bildiğim kulvarlarda beni gezintiye çıkaran hislerim ile yutkundum. Hisler yalan değildi, yalan söylemezdi. Göğsüm şişerken dudaklarımı araladım.
“Evet senin için.” dediğim anda dudağının bir köşesi kıvrıldı. Kolumu usulca temas eden elinden ayırıp serbest bıraktı. yüzümde tebessümüm eksilmezken yanından geçtiğimde, omzum omzuna sürtündü. Usulca yanından kayarken gülümsememi bırakmadan kapıya doğru yürümeye devam ettim.
“Alisya,” demesi ile arkamı döndüm. “Yarını…sabırsızlıkla bekliyorum.” dediğinde bir şey demeden önüme döndüm. Bir bakışı ile bir hoş oluyordum. Sen bak ama hep bak ben sarhoş olurdum.
Evden çıkan abimin yanına geldiğimde sırıtmam ile abime doğru baktım. Sırıtan yüzüme bakarken şüpheli bakışlarla arkama doğru bakıp “Ne oldu?” diye sordu.
Elimi dudaklarımdan çekip anlamsız bakışlarla abime baktım. “Hım, ne?”
“Ne sırıtıyorsun?” diye sorması ile parmak uçlarım tekrardan dudaklarıma gitti. Gerçekten sırıtıyordum. Bu halime içten güldüğümü, sanarken abime bakıp “Sırıtmıyorum.” diyerek yürümeye başladım.
“Kızım sırıtıyorsun.” diyerek yanımda ilerlemeye devam etti.
“Yok sana öyle gelmiş.” diyerek dudaklarımı birleştirdim. İçimde çok garip bir heyecan vardı, şehri bir gece yarısı koşacak kadar içim, enerji doluydu. Kendime ne engel olabiliyordum ne de engel olmak istiyordum.
“Sen de bir haller var ama hadi hayırlısı, hadi içeri gidelim.” diyerek beni kolunun altına alıp tekrardan yürümemiz ile bende abime ayak uydurdum.
Odalarımıza dağılırken yarın ne olacağını düşünmedim bile. Yanımdalardı ve ben kendimi çok rahat hissediyordum. Belki yarın oraya gittiğimizde gerginliğim ortaya çıkacaktı ama şu an iyi hissediyordum.
Işığımı söndürüp yatağımın içine girdiğimde yüzümü balkondan tarafıma dönüp gözlerimi yumdum. Uykumu almam gerekiyordu ki yarın bir o kadar enerji biriktirmeliydim, gözlerim usulca kapandı.
…
“bak şimdi ben ona kadar saycam, ben seni bulacağım anlaştık mı Ali Afas.” diye söylendim.
“on az, yirmiye kadar say.”
“Yirmi çok uzun…ama sayacağım, sen git saklan.” diyerek elimle iteledim.
“Bak ben bu bakışı biliyorum. yirmiye kadar hepsini sayacaksın, atlarsan karışmam.” diye itirazı ile dudak büktüm.
“Yaa tamam ben saymayı biliyorum bir kere, öğrettin ya bana.” dediğimde saçımın kenarını kulağıma doğru iliştirdi.
“Biliyorsun bal ama sıkıldığın için atlıyorsun. Hadi saymaya başla, saklanıyorum.” diyerek yanımdan giderken seslendim.
“Tamam ama iyi saklanma, yoksa bulamam.” diyerek odanın duvarına dönerek, ellerimi gözlerime koyup başımı duvara doğru yasladım. yüksek sesle saymaya başladım. “Bir, iki, üç… on, off sıkıldım.” gözlerimi de kapatmaktan yorulmuştum. “On üç, on dört…” diye bir yandan da saymayı bırakmazken parmaklarımın arasından bir gözümü aralayıp etrafa bakarak “on beş” dedim. bu oda değildi. Heyecanla onu aramak için “on altı, on yedi on sekiz, on dokuz yirmi,” derken bir şeyler daha diyecektim. “Ali Asaf saydıktan sonra ne deniyordu.” diye seslendim.
“Sağım solum önüm arkam sobe saklanmayan ebe.”
dediğinde başımı elimin üzerine vurdum. “Ya ama çok uzun”
“Alisyaaa!” diye uyaran sesi ile yüzüm asıldı. Şimdiden unutmuştum ki.
“Saklanmayan sobe desem.” diye nerde olduğunu bilmesem de sesinin yakından gelmesi ile fazla uzakta olmadığını anladım.
“Tamam onu de.” dediğinde gülüp tekrardan gözlerimi yumdum. Kurallara çok sadık birisiydim. gülerek “Saklanmayan sobe.” diyerek duvara vurup gözlerimi açtım. Bakalım neredeydi?
Öncelikle odada olmasa da dolabına doğru baktım. Burada yoktu, yatağının yanını aradım, burada da yoktu.
“Ya neredesin bulamıyorum.” dediğimde sesi çıkmadı. Kaşlarımı merakla çatıp odadan çıkarken annesinin odasına doğru ilerlemeye başlarken misafir odasının kapısı açık olduğunu fark ettim.
Kapıyı usulca aralayarak başımı içeriye uzattım. “Burada mısın? Ali Asaf.” dediğimde bir kıkırtı sesi ile kapının kulpuna uzanan elim usulca yere doğru indi. Bu odadaydı. Birkaç adım atıp odadan ilerlerken yatağın yanına baktım. Yoktu, dolabın kapısı hafiften oynayınca gülerek oraya gidip kapağın birisini açtım. “Buldum, buldum, sobe sobe.” diye koluna doğru vururken bir yandan da gülüyordum. Gülerken vurduklarımdan kaçmak için ellerimi tutmaya çalışıyordu.
“Alisya bana değil, sayı saydığın duvar vuracaksın.”
“Banane ben buldum bir kere.” diye gülüp sobelerken bileklerimi tutup dolaptan çıkması ile ellerimi kurtarmaya çalıştım. “şimdi sobeleyim de gör.” demesi ile önden odadan çıkarak diğer odaya doğru koşmaya başladım arkamdan da Ali Asaf.
gülerek odaya ilk girdiğimde saydığım duvarı unutup bir duvara vurdum. “Sobe sobe.”
“Bal orası değil,” diyerek diğer duvarı gösterdi. koşarak o duvara vurdum. “Sobe.”
“Aferin kaptın bu oyunu sıra bende.” diyerek yanıma geldi.
“Hadi saklan.” dedim neşeyle. aklıma gelenlerle konuşmaya başladım. “Ama yüksek sesle say ben belki duyamam.” bakışlarımı yakalayıp kuşku ile konuştu.
“Bal, bahçeye falan çıkmayı düşünüyorsan unut bunu, oralar olmaz.” dediğinde “Hadi ya” dedim umutsuzlukla. Aslında evden çıkıp bahçeye saklanacaktım. Aklımı okumuşçasına söylenmesi ile güldüm.
“Tamam sen say ama yüksek olsun. Sen benden büyüksün o yüzden otuza kadar say.”
Arkasını dönüp “bir, iki üç…” diye sayması ile hala yanında dikiliyordum. “Alisya kokunu alabiliyorum, saklan.” demesi ile gözlerimi belertip parmak uçlarında odadan çıktım. “Nereye saklanacağım ben yaa.” hemen bir odaya girip kapının arkasına saklandım.
Ali Asaf saymaya devam ediyordu. Burayı da beğenmeyip aklıma Nil teyzegilin odası geldi, bu aklına gelmeyecekti. Gülerek boyumun yettiği kadar kapının kulpunu indirip odaya girdim. Ali, son sayıları sayıyordu, hızlı olmalıydım.
Yatağın altı yüksekti. gülerek eğildim. Buraya saklanacaktım. Yatağın altındaki boşluğa saklanmak için eğildiğimde bir kutu görünce önce onu çekip çıkardım.
Resimlerle dolu bir sürü kare vardı. Beni bulması uzun süreceğinden Ali’nin küçüklüğünün olduğu fotoğraf albümünü alıp yatağın altına usulca kaymaya çalıştım. Küçük bedenim hemencecik sığmıştı.
Ali’den ses gelmiyordu, sanırım bitirmişti. Gülerek sessiz olmaya çalışsam da çok zorlanıyordum.
Albümünün ilk fotoğrafı kendi beşiğinde ağlak bir fotoğrafıydı. “Şirin şey seni.” Birkaç kare fotoğrafı ilerlettiğimde gülmemi ellerim ile bastırmaya çalıştığımda, kapının açılması bir oldu.
“Bal, umarım bahçede değilsindir.” diyen Ali ile albümü kucakladım. Gözlerim yatağın altından bu tarafa doğru yaklaşan adımlarını gördüm. Dolaba bakıyordu.
Ama karşımda gördüğüm fotoğrafı ile gülmemi tutamayıp bir kahkaha attım. Sünnetlik bir fotoğrafıydı. Tabi ki sesimi duyan Ali, yatağın kenarına eğilmesi ile göz göze geldik.
“Ne yapıyorsun orada?” diye konuşması ile omzumu silktim.
“Saklanıyorum.” dedim masumca. Elimde tutuğum fotoğrafı sıkı sıkı tuttum.
“Onu demiyorum şapşal, elindeki ne?”
“Senin sünnetlik fotoğrafların.” diyerek gülerek bir fotoğrafını ona gösterdiğimde utanıp elimdeki fotoğrafı almaya çalıştı.
“Bal, çabuk o fotoğrafları veriyorsun.” diyerek elini ileriye doğru uzatınca biraz daha geriye kaçtım.
“Kaçma, gel buraya.!” diyerek ellerimden tutup beni çekmesi ile karnının üzerine düştüm. “Ama çok komiksin burada.” dedim neşeyle.
“Ya kızım bakmasana, ver şunu.” diyerek elime tekrar uzanınca elimle karnına basıp yatağın üzerine çıktım.
başımı iki yana salladım. “I-ııı.” dediğimde yatağın üzerine oda çıktı. Gülerek fotoğrafı alıp beni düşürünce şen kahkahalarım odayı doldurdu. Daha fazla kendini tutamayan Ali de gülerken bizim şen kahkahalarımızı kapıda bizi gülen gözlerle izleyen Nil teyze karşılıyordu.
…
Uyandığımda sol gözümden akan bir damla göz yaşı, parmak uçlarıma yayıldı. Çok güzeldi dudaklarım hüzünle titredi, çok güzeldik.
Aklım karıncalansa da elimle alnımı ovuşturdum. Bugün aileme bir kere daha soracaktım. Ama bu sefer unuttuğum, neden hatırlamadığım hakkında olacaktı. Önceden bu anları bilmediğim için üzerine pek düşünmesem de şimdi ise bildiklerim ile içim acıyordu. Ben neden unutmuştum?
Kalbimi acıtan anılar değildi…onları unutmuş olmamdı. Bu kalbimi paramparça ediyordu. Çok mutluyduk peki şimdi neden mutsuzdum? Ne olmuştu ki ben anılarımı kaybetmiştim? Başım yine ağrımaya başlayınca yatağımdan usulca kalktım.
Düşüncelerimi, zamanı için zihnimdeki saklı çekmeceme kaldırdım.
Bugün Ulak Soylu, davası bitecekti öyle mi? Bir hüzün matemim ise Güzin hanımın, kayıp oğlunun yeri ise bir bilinmezlik oluşuydu.
Hatırlarım ile ilgili sorgu mu bir kenara bırakıp banyoya doğru ilerledim. Bu dava bittikten sonra benimde kendi içimdeki davam, başlayacaktı. İçimdeki sorgulamaları durduramıyordum ve bu beni inanılmaz yoruyordu. Zihnim sanki kara bir çukurdu ve ben o çukurda beni neyin engellediğini bilmediğim bir çengele, takılı kalıp duruyordum.
Bu berbat bir histi.
Ne kadar ilerisini ya da gerisini düşünmeye çalışsam zihnimin engeline takılan bir şey vardı. Ne adını koyabiliyordum ne de ne olduğunu anlayabiliyordum. Sadece acıyordu…
…
Odamı topladıktan sonra kahvaltı için salona geçtiğimde, ilk defa herkes masadaydı. “Günaydın.” diye mırıldanıp abimin yanına oturdum.
“Günaydın güzel kızım.” diyen babama gülümseyip tabağıma kahvaltılıklardan almaya başladım.
“Murat, bugün seninle limana gideceğiz. Özgür sen direk şirkete git.” diyen dedem ile ne kadar onlara bakmasam da dinlemeye devam ettim.
“Olur baba. Bugünkü toplantı için yurt dışından gelecekler…” diye konuşmaya devam eden babamın sesi ile başımı tabağımdan kaldırdığımda Menekşenin bana bakan gözleri ile karşılaştım. Donuk gözlerinde farklı bir şeyler vardı.
Uykusuz ama bir o kadarda kıskanır gibi bakınca ne oldu dercesine başımı hafiften iki yana salladığımda gülerek masadan kalkıp gitmesi ile anlam bir veremedim. Dizime vuran bir el ile abime doğru döndüm.
“Yukarı çık hazırlan erken çıkacağız, ayarlamalar yapılacak.” diye fısıltısı ile suyumdan bir yudum aldım.
“Ee torunum, ne zaman başlıyorsun işe.” diyen dedem abime bakarken abimin bakışları benden, dedeme döndü.
“Haftaya dede, buraya küçük bir işi halletmeye geldim. Bir süre buralardayım yani.”
“O zaman artık gitmeyeceksin öyle mi?” diye sorgular sesi ile çatalımı tabağıma bıraktım.
“Yok gitmeyeceğim, buradayım. Hem kardeşim bensiz çok yalnız kaldı, böyle daha iyi olacak.” diyerek omzuma elini atınca gülümsedim.
“Yalnız mı, hiçte yalnız değil?” diyerek gülüp kahvesinden içen dedeme bakışlarım kayarken sessizce baktım.
“Hep bir yerlerde biz de göremiyoruz.” diyen yengeme doğru dönünce “Evet, çok yoğun işlerim oluyor, o yüzden.” diye mırıldandım. Bir anda üzerime konuşmaları ile tedirgin olmuştum.
“Aynen doğru. İş, insanı yorar sende haklısın, Alisya.” diyen yengeme annem cevap verdi.
“Avukat olmasına çok az kaldı, her şeyin üstesinden geldiği gibi bu zamanları da atlatıp, başarılı bir avukat olacak benim kızım.” diyen anneme kimse görmeden öpücük atıp masadan kalktım.
“Müsaadenizle.” diyerek masadan ayrıldığımda odama doğru merdivenleri çıkmaya başladım. Ardımdan gelen sesler ile arkama doğru baktım.
“Alisya.”
“Efendim Levent abi.” dediğimde sırıtıp duraksasa da konuşmaya devam etti.
“Senin bu avukatlık işi…bizim şirkette mi çalışacaksın?” diye sordu.
“Bilmiyorum. Aile şirketi olduğu için düşünüyorum. İmzaladım ama kararımı sonra söyleyeceğim.”
“Yaparsın sen.” demesi ile ilk defa yüzüne doğru uzun baktım. Sanki bilmiyorum, konuşmasında bir farklılık vardı.
“Sağol düşüncen için.” dediğimde sessizlik oldu. Gidecekken seslendi.
“Alisya!…ya da boşver.” diyerek arkasını dönüp evden çıkması ile kaşlarım çatıldı. Değişik bir andı, Levent abimin arada bir gel gitleri olsa da üzerinde durmayarak arkamı dönüp odama girdiğimde, öncelikle güzelce dolabıma yerleştirdiğim kıyafetleri çıkardım. İstemsiz yüzümde gülücükler saçıldı.
Straplez elbise olduğu için saçlarıma fön çekecektim. Önce bir duş alıp güzelce bakımlarımı yaparak saçlarımı kurutmak için masama oturdum. Çekmeceyi açtığımda bana geri gelen tokam ile karşılaştım. Her çekmecemi açtığım da onu orada görmek ayrı bir mutluluk sağlıyordu.
Saçlarımı hızlıca kurutup kabarmasın diye bakımını da yapıp jilet gibi bir fön çektim. Uçlarına hafif bir volüm verip dalgalı bırakarak göz makyajına geçtim. Maskeden ne kadar yüzümün bir kısmı görünse de tanınmamak için günlük hayatımda kullandığımdan bir tık fazla gözelerime odaklandım.
Ellerim heyecandan titrediği için eyelineri düzgün çekemiyordum. Derin bir nefes alıp makyajımı tamamlayarak çantamın içine maskemi ve gerekli eşyalarımı koyarak ayağa kalktım.
Yatağımın üzerindeki aksesuar adeta bana ben buradayım dercesine göz kırpıyordu. İlk defa cesur bir hareket olacaktı. Kimisi için ufak bir şey olsa da benim için bu çok garip bir durumdu. Farklı bir o kadar da bendim sanki.
Önce kıyafetimi giyerek kendime çeki düzen verip yırtmacından bir bacağımı ortaya çıkardım.
Aksesuarı üst baldırıma yerleştirip ayağımı yere koyduğumda kapım tıklatıldı. “Gel.” diye seslendiğimde kapıyı açıp içeri abim girdi.
Üzerimdeki kıyafete bakıp sırıttı. “Vayy, çok güzel olmuşsun abim. Bence seni götürmesek mi?” diye gülerek bakması ile omuzlarımı indirdim.
“Abart. Ayrıca bensiz oraya giremezsiniz.” diye güldüm.
“Doğru, mecbur bu güzelliğini kimse görmesin diye seni saklayacağız.”
“Ya abii.” dediğimde gülüp yanağımdan bir makas aldı. “Hazırsan çıkalım, daha bakalım Ali efendi neler diyecek?” diye kaşları bükülürken sorgularcasına yüzüne baktım.
“Ben hazırımda ne oldu ki?”
“Bir şey yok, hadi çıkalım o zaman.”
Kabanımı üzerime geçirip önündeki kuşak ile de bağlayarak, bir elime çantamı alıp abimin arkasına takıldım.
İçimde hafiften bir heyecan olsa da normal hissediyordum. Dış kapıyı açması ile “Nereye böyle abi kardeş.” diye annemin seslenmesi bir oldu.
Kapıdan çıkamadan ikimizde arkamızı döndük. Abim gülerek kulağıma kimse görmeden eğilerek “Uy bana çaktırma.” diyerek geri çekildiğinde ona doğru baktım.
“Sultanım, ne olsun biricik kız kardeşimi, bir akşam yemeğine çıkaracağım.”
“Aa kıskanırım ama.” diyen anneme gülümsedim. Abim benim yanımdan ayrılıp anneme sarıldı. “Sen iste bir akşamda seninle çıkayım.”
“Neyse tamam hadi gidin ama dikkatli olun. Yakup’ta sizinle gelsin.” diye uyarısı ile “Tamam Yakup’ta zaten bizimle gelecek. Hadi biz geç kalıyoruz.”
“Biz çıkıyoruz.” diyerek abime katılıp evden çıktım. Şu an üzerimdeki kaban elbisemin bir kısmını gösterse de asıl kabanımı çıkardığımda olay olacaktı. Her yürüdüğümde üst bacağıma taktığım aksesuar görünüyor ve elbiseye çok hoş bir hava katıyordu.
Tanınmamak için birazda farklı bir makyaj yapayım derken biraz abartı olmuş mu diye düşünmeden de edemesem de artık bu şekil gidecektim. Kalın bir eyeliner çekmiştim. Yüzümde maske olduğu sürece de beni tanıyamazlardı. Yani umarım tanımazlardı.
Dışarı bahçeye çıktığımızda abim Yakup abi ile konuşmaya başladı. “Yakup sen bizi takip et, Alisya ile yemek yiyeceğiz.” diyerek önümüze döndüğümüzde bir araç bu tarafa doğru geliyordu.
Gelen siyah araca binip cam kenarında Ali Asaf’ın karşısına doğru oturdum. Abimde yanıma oturduğunda, bir tık heyecanım olduğunu es geçemedim. kalbim göğsümden çıkarcasına kendini belli ederken dudaklarım aralandı.
“Merhaba.” diye mırıldanırken Ali’nin gözlerinde gördüğüm hayran bakışların bende olması ayrı bir mutluluktu. Aldığı elbiseyi giydiğim için mutlu olduğu gözlerinden okunuyordu. Arabanın içinde yalnız olmadığımız için bakışlarımı çok tutamadım.
“Hoş geldin.” diye benden bakışları abime çevrildi. “Yani hoş geldiniz.” demesi ile giydiği kıyafetlere gözüm takıldı.
Ali yine bildiğim gibi simsiyah bir takım giymişti. Kendisine çok yakıştırdığım, saçlarını dağınık bir şekilde dururken irislerimi gözlerine indirdim. Gözlerinde gördüğüm bir ateş vardı. Gözlerindeki yanan sözler içime işliyordu.
Aracın içinde Yunus Beyin konuşması ile bakışlarım ona doğru döndü. Elinde tuttuğu cihazı bana doğru uzattı. “Alisya bunu kulağının içine tak. Seninle iletişimi bu şekilde sağlayacağız. Sakın çıkarmayın ki sizi duyalım.” diye uyarması ile yutkundum.
“Görünmez mi?”
“Hayır bunlar küçük bir cihaz, saçlarını saldığın iyi olmuş” deyince Ali genzini temizledi. Bakışlar ona doğru dönünce elini çenesini kaşıyıp camdan dışarıya baktı.
“Aytekin seninle zaten konuştuk biliyorsun, bu da senin. Aslında gelmemen gerektiğini biliyorsun ama ortak bir mesele olduğu için sıkıntı çıkmayacak.”
“Biliyorum sen beni dert etme. Bu Ulak Soylu’nun bir de kardeşi varmış Cüneyt.” diye konuşan abim ile oturduğum yerde kıpraştım. Adı bile beni geriyordu.
“Evet var. Araştırıldı o da abisinin izinden gidiyor ama üzerine bir dava yok. Bilgilerimden çıkardığım sonuç, Cüneyt…Alisya’ya karşı biraz takıntılı.” diye konuşması ile biraz duraksasa da konuşup konuşmamak arasında kalır gibi abime doğru baktı. “Aslında, bizde bundan yararlanacağız.” demesi bile derin bir nefes aldım. ellerim ufaktan terlerken ellerimi sıktım.
“Bir dakika Yunus. Böyle anlaşmadık. Alisya hiçbir şekilde, Cüneyt Soysuzu ile yakınına dahi gelmeyecek.” diye konuşan Ali’nin sert sesi ortama sessizlik ile çökerken abimde konuşmaya devam etti.
“Evet. Bende biraz araştırdım, bu adamın bazı sorunları var. Psikiyatri geçmişi varmış ve hiçte hafife alınacak biriside değil. Alisya’nın yanında olduğum sürece sorun olmaz.”
“Aytekin dediklerini duymadın sanırım,” diye sinirle konuşan Ali ile ikisi arasında bakışlarım oynadı.
“Dostum adamın balosuna gidiyoruz.” diyen Yunus Bey içimdekilere tercüman olurken bir şey diyemedim.
“Bende o yüzden Alisya’yı götürmek istemedim ya. Neyse anlat şu planı.” diyerek öne eğilip ellerini sıkıntı ile birleştirmesi ile bir an göz göze gelince bakışlarını abime dikti.
Yunus Bey Ali’nin bu haline alışıkmış gibi gülerek konuşmaya başladı.
…
Araç bizi balonun yapıldığı alanın aşağısında indirdi. Yanımda abim ve Ali varken kendimi inanılmaz güvende hissediyordum.
“Aytekin, ben Alisya’nın yanında olacağım. Sen içeri girdiğimizde etrafı bir gözetle, sonra yine masaların olduğu yerde buluşalım.” diyerek ciddiyet kokan sesi ile abimin bakışları anlık üzerimde dursa da konuşmaya başladı.
“Alisya sana emanet Ali…anladın mı?”
“Merak etme, benim yanımdayken ona kimse bir şey yapamaz.” diyen keskin tonu üşümeme sebep olurken ciddiyeti ile kavrulup abime doğru döndüm.
“Alisya, Ali’nin yanından ayrılmıyorsun. Bir şey olursa adımı söylemen yeter, birazdan yanınızda olacağım.” diyen abime gülümsedim. Maskeden gördüğüm gözlerinde endişe olsa da sanki Ali’ye güveniyordu. Yoksa beni hiçbir koşulda, birisine emanet etmezdi. İşte bu da düşünmem gerekenler kutucuğunda yer edecekti.
“Tamam aklın bende kalmasın, Ali yanımda.” dediğimde ikimize bakarken sanki beni emanet ederken hiç düşünmemişti. Bu dediğime başını sallayıp son kez Ali’ye bakıp, bir adım arkamızda ilerlemeye başladı.
İçeri girdiğimizde kulağımın içine yerleştirdikleri kulaklıktan Yunus beyin sesi geldi. “Hadi bakalım başlıyoruz. Ali, Aytekin, önceliğiniz Alisya. Olası bir durumda müdahale olacaktır, dikkatli olun.” demesi ile bacaklarımı yürümeye zorladım.
Topuklularım ile yürürken yırtmacımdan bacağım açılsa da şu an kabanım destek oluyordu ve kelebek desenli aksesuarım yürüdükçe içimde zincirleri soğukça dizime çarpıyordu.
Böyle ortamlarda gerilmem normal olsa da heyecanımı bastırmaya çalıştım. Kapıdaki güvenlik görevlileri ile durup abim ile Ali Asaf’ın koluna girdim. İkisi birbirine bakarken sırıtıp ismimi söyledim. Evet fazla ciddiyet bende ters bir etki yapmıştı.
“Biraz ciddi olur musun kardeşim.” diyen abime doğru baktım. Aslında içimde ne fırtınalar kopuyordu bilmiyordu ama yine de başımı salladım.
“Aytekin, rahat bırakır mısın kardeşini, görmüyor musun gerginliğini.” diye dişleri arasında konuşup dışardan bakıldığında gülen Ali’ye doğru baktım. Sanki normal bir şekilde konuşuyorlardı ama aralarında olduğumdan ikisinin de gerginliği bana çarpıyordu.
“Tamam, ikinizde sakin olun şuraya bir girelim de.” diye mırıldanıp ikisine de baktığımda önlerine dönüp sanki bir şey dememiş gibi takılmaları ile “hah” diye bir hayıflanma dudaklarımdan döküldü.
“Efendim sizi şöyle alalım,” diyerek gelen görevliler ile üzerimiz aranırken çantamı görevliye doğru uzattım. Eline alıp çantayı ararken bir adam yakınıma gelince Ali bir adım önüme geçti.
“Geri bas!” uyarı tonlu sesi ile gözlerine odaklandım.
Elim ile koluna dokunup bir kere gözümü kapatıp açtım. “Efendim, üzerini arayacağım, müsaade edin.” diyen görevliye tebessüm ettiğimde elim kabanıma doğru gitti.
“Etmiyorum, sen mi arayacaksın?” demesi ile kabanımı üzerimden çıkartmam bir oldu. “Bence buna gerek yok öyle değil mi?” diyerek kabanımı verirken Ali’nin bakışlarını görsem de görevliye bakmayı sürdürdüm. Zaten üzerimde elbisemden, başka aranacak bir şeyim yoktu. Bu hareketim ile görevli önümüzdeki bariyeri kaldırdı. “Buyurun efendim, iyi eğlenceler.”
İçerideki alana girmeden önce bir araya geldik. “Ali.” diyen abimin uyarı sesi ile Ali’nin yüzü ciddiyetini korudu.
“Tamam.” sözsüz savaşları sürerken kolumu kendime sardım. Kabanım aslında bende mi kalsaydı acaba? ellerim ile kollarımı ovuşturdum.
Ali, abim ile bakışlar eşliğinde anlaşıp abimin yanımdan ayrılması ile beni belimden tutup yakınına doğru çekmesi bir oldu.
Elini belimin çukurlarında hissediyordum. Gözleri ileriye odaklı olsa da konuşmasını duydum. “Bu kadar olmamalıydı, bu kadarı fazla, çok fazla…” diye ağzının içinde konuşsa da yakınında olduğumdan bazı kelimeleri kulağıma çalındı.
“Efendim, ne olmamalıydı?”
“Yok bir şey… sen, iyisin değil mi?” diye sorması ile içten gelen bir tebessüm dudaklarımda yerini aldı.
“Evet iyiyim…yanımdasın.” dediğimde kulağıma bir öksürük sesi gelince anlamsız bakışlarım ile kaşlarım çatıldı.
Kulağıma kimse görmeden işaret etmesi ile “dinleniyoruz.” dediğinde şaşkınlıkla kalırken, sırıtıp beni yönlendirmesi ile balonun yapıldığı alana doğru ilerlemeye devam etti.
Ben kulaklığı, hepten unutmuştum.
Maskeler ile ilerlerken aslında kendimi sanki daha da güvende hissediyordum. Sanki maske, beni bir kalkan olarak çevreliyordu. Tabi Ali’nin eli de bir an olsun belimden ayrılmaması da bu duyguyu perçinliyordu.
Yüzüne çıkan bakışlarım, maskesinde gezindi. Dehşet verici bir hal ile yüzüne yakışmıştı. Bu düşüncelerimi bilmemesi, içimde kalması da bana özeldi.
Siyah bir maskesi olsada uçları abartı olmayacak şekilde hafif yeşiller ile bezeliydi. Sanki bir çift olmuştuk. Bu düşünce ile heyecanlanan kalbim artık söz dinlemiyordu. Bana çayır çimen koşturan kalbim, alıp başımı giderken düşünmemeye çalıştım.
Elinin bütün varlığını, belimde hissederken yutkunarak yürümeye devam ettik. Sahiplenici bir tutuş sergilerken beni hiç düşünmüyordu.
İçeri girdiğimizde kalabalık insanlar bizi karşıladı. İçerisinde farklı farklı kıyafetlerde insanlar olsa da erkekler çoğunlukla takım elbise giymiş kadınlarda benden kat ve kat abartılı diyebileceğim güzellikte etrafta dolaşıyorlardı. Hızlı vuruşlarım ile Ali’ye kayan bakışlarım yumuşadı.
Ona bakmak, beni dingin bir denizde gezintiye çıkarıyordu.
Yüzünde bir mimik dahi oynamazken gözleri ara ara etrafta dolaşıyor sanki olası bir durumda yine önüme kendini siper edecek gibiydi.
Bu duygu hissi, içimde kopan fırtınalarla beraber, yüksek bir müzik eşlik ederken kalbim ile anlaşamıyordum.
Bunu bir daha yaşayamazdım, canının yanma ihtimali canımı yakıyordu.
içeride boş bir masa bulup, oturmamız ile gözlerim dans eden insanlarda gezindi. İnsanlar ne kadarda sahte kahkahalar ile eşlik ediyordu. Gözlerim, yüzünde maskesi olmayan bir kişiye takıldı.
Cüneyt Soylu.
Yutkundum, bakışlarım yanımda oturan Ali’ye doğru kaydığında gözlerinin odağının onda olduğunu gördüm.
Aslında planımız basitti. Abim etraftaki odalardan birkaç garson ile araştırma yaparken, biz yukarıya bilgi verecektik. Umarım bulabilirlerdi. Kendimi avukatlıktan ziyade ajan gibi hissetsem de burada olmayı Güzin Hanım için istemiştim. Hiçbir insan, öyle bir şekilde can çekişerek ö*meyi hak etmiyordu. Karşıda gülen yüzlerini gördükçe sinirlerime hâkim olamıyordum. Ne kadar da rahatlardı, hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam edip bir de utanmadan parti veriyorlardı. Düşüncelerimi sahneye çıkan Ulak Soylu’nun konuşması böldü. O bizi görmüyor, bilmiyordu ama biz onu biliyorduk.
“Değerli misafirlerim, hepiniz hoş geldiniz. Biliyorsunuz uzun bir süre buralarda değildim. Üzerime atılan iftiralar tabi ki her zamanki gibi boş çıktı.” diyerek gülüp devam etti. “Altı dolu olmaya insanlar yüzünden uğraşınca hali ile biraz zaman geçti. Ama bugün şirketimizin de büyümesi ile yeni ihalelere ev sahipliği yapacağımızı bilmenizi isterim.” devam eden sözleri ara sıra abimden gelen patırtılar cızırtı olarak kulağıma doluyordu.
“İş konularında sıkıntı yaşamanızı hiç istemem. Beni çok iyi tanıyorsunuz. Bana yapılanı ne olursa olsun hangi koşul olursa olsun, cezasız kalmaz. Ne demişler al gülüm ver gülüm değil mi?” diyerek gülüp elindeki içeceğinden içerken eşinin yanına gelmesini istedi. ön sıralarda oturan Mine Soylu’da maskesizdi. yanında bir koruma ile sahneye adımladı.
Mine Soylu’da bir haller var gibiydi. “Hayatım, biraz rahatsız o yüzden çok ayakta kalmamalı ama size bir hoş geldin diyecek, değil mi hayatım.” diyerek mikrofonu eline tutuşturdu.
Kaşlarım çatıldı, kadın ayakta zor duruyordu. Mikrofonu tutup konuşmaya başladı. “Hepiniz, hoş g-geldiniz.” diyerek mikrofonu Ulak Soylu’ya doğru uzattı. Ulak Soylu gülerek arkada bir görevliye işaret edip Mine Soylu’yu sahneden indirirken kadından bakışlarım Ali’ye döndü.
“Yunus Bey tekrar kulaklıktan seslendi. “Aytekin, şu an bazı odalara girmiş. Baloyu ayarladıklarından dolayı içeriyi serbest tutmuşlar, güya hiçbir zararımız olmayacak imajı verseler de yanlış yaptıklarını anlamayacaklar bile.” diye gülmesi ile masadaki sudan bir yudum aldım.
Abimden Yunus Beyin sesinin ardından hırıltı bir ses geldi. “Sanırım bir prüz gelişti.”
“Ne oldu Aytekin.” diye soran Ali bana bakıp sanki bana konuşuyor gibi yaptı. “Yanlışlıkla Ulak Soylu’nun odasındaki kasayı açmış olabilirim.”
“Eee bu çok iyi.” diyen Yunus Beye katıldım.
“Evet biraz dosya ve malzeme var gibi. Üzerindeki yazılara ait isimler var sanırım ama şu an durumum hiç iyi değil…alarm çalıyor.” demesi ile korkuya düştüm.
Elimin üzerine gelen sıcaklık ile dinlemeye devam ettik. Abim sanki nefes nefese kalmış gibiydi. “Yukarıya gelmemeleri gerekiyor. Bir yer daha var oraya da bakacağım. Bir şekilde beni oyalayın, beş dakika yeter de artar.” demesi ile Ali’ye bakıp panikle ayağa kalktım.
Ne yapacaktık. Ulak Soylu sahnede konuşmaya devam ederken gözlerim Cüneyt Soylu’ya doğru kaydı.
Ali beni yanına çekmek için elime uzanırken başımı iki yana salladım. Bakışlarım Cüneyt Soylu’ya kayarken bir adamında ona doğru geldiğini görünce bakışlarım Aliye doğru kaydı. Benim baktığım yere bakıp kaşları sinirle çatılırken, düşünecek vaktim yoktu.
“Ben oylarım, Abi dikkatli ol.” diyerek Ali’ye doğru baktım. Kaşlarını çatıp oturduğu yerden kalkarak kolumu tuttu.
“Alisya.” diyen fısıltısı ile kolumu elleri arasından çektim. “Ben oyalarım, lütfen güven bana.” diyerek arkamı dönmem bir oldu.
Korkma der gibi, içimden kendimi telkinledim. Herkes buradaydı. Ali’nin sesi kulağıma gelirken durmadım, duramadım. Adam yanına yaklaşıyordu. “Alisya!” uyarı sesleri gelirken arkası dönük Cüneyt Soylu’ya adım adım yaklaştım.
Yanından geçerken omzuna çarpıp sanki düşüyormuş gibi yapmam bir oldu. Hemen masum bir tavır ile beni görmediğini kendime defalarca hatırlattıktan sonra konuşmaya başladım.
“Affedersiniz iyi misiniz?” diye sesimi ne kadar tok tutmaya çalışsam da anlamamasını umdum. dengesi anlık sarsılsa da sinirli yüzü arkasını dönünce yerini gevşek bir sırıtma alması bir oldu.
“Evet, şimdi daha iyiyim güzellik.” derken yüzüm gülmeye zorladım. Çünkü abim yakalanırsa hiç iyi olmazdı. Yanımıza gelen adamı eli ile dinlemeden git demesi ile yüzüm acırcasına gülümsedim.
“Yılışık,” sinirden harlayan Ali’nin sesi tok bir şekilde kulağıma ulaştı. “Alisya on saniye…hayır on çok, iki saniye içerisinde yanıma gel yoksa ben gelip o yavşağın yüzünü bir güzel dağıtacağım. İşte o zaman büyük bir oyalama olacak.” dediğinde, sinirli sesi kulağımda dolaşırken Cüneyt Soylu’ya bakıyordum. Beni tanımamıştı ama gelirse işler karışırdı.
“Hayır gelme!” diye aniden seslenince “Anlamadım.” diyen Cüneyt Soylu’ya zoraki bir gülümseme ile bakıp “Sana demedim.” dedim aniden.
Ali ayakta bana doğru bakarken her an Cüneyt Soylu’ya saldıracak gibiydi. Değişen yüzü ile tedirginlikle soludum. “Yani sana dedim, her neyse kusura bakmayın tekrardan.” derken kulağımda abimin sesini duyamadığımdan daha da panik oldum.
Bu kadar oyalama yeter miydi? Gidecekken Cüneyt Soylu’nun konuşması ile duraksadım. “Bir dans edelim mi? Yüzünüz bana birisini anımsattı. O da sizin gibi sakardı. Hoş onuda davet ettim ama güzelliğim, sanırım beni ekti.” diye üzgün ifadesi ile dizlerim titremeye başladı.
Benden bahsediyordu. Boğazım acırcasına yutkundum. Bana dokunmasını istemiyordum.
“Sakar mı? üzgünüm bazen oluyor böyle.” diyerek benden bilmeden bahsetmesi ile yutkundum. Beni korkutuyordu ama biraz daha katlanmak için kendimi sıktım. Birkaç dakika daha lütfen. Sonra huzur bulduğum yerde olacağım, sadece birkaç dakika daha. Kendime söylediğim sözler ile Cüneyt Soylu’ya doğru baktım.
“Dansımı kabul ederseniz, özrünüzü kabul ederim.” diye sırıtması ile yutkundum.
“Alisya, s*ikicem şimdi soysuzu etmiyorsun dans.” dese de karşımda bana bakan Cüneyt Soylu’ya istemesem de gülümsedim. “Elbette.” diyerek bana yol verdiğinde Ali ile göz göze gelip Cüneyt Soylu görmeden başımı iki yana salladım. Oylanması gerekiyorsa biraz dişimi sıkacaktım.
Ali ellerini sinirle sıkmış bana doğru bakarken rahat hareket etmek için Cüneyt Soylu’yu Ali’den tarafa, sırtı dönük olarak ayarlanmasını sağladım.
Ali ile yüz yüzeydim ve berbat bir durumdaydım. Şu an haddinden fazla sinirli bakan gözlerini maskenin altından bile görebiliyordum. Bir halt yemiştim ve canıma okuyacaktı.
Ama şimdi bu adamı oyalamam gerekiyordu. Bir eli belime yerleşince rahatsızlık ile gerildim. Kas katı bir şekilde ellerimi omuzlarının en uzak yerine koydum. Hafiften hareket etmemiz ile Ali’nin dönen bakışları da bize eşlik ediyordu. Sadece abimden bir ses duymam gerekiyordu, eğer iyiyse bırakacaktım.
“Adın ne? Maskeden dolayı tanıyamadım ama yüzünü görsem sanırım unutmazdım. Unutulmaz bir yüzün var.” dediğinde Ali’ye dönen gözlerim rahatladı. “Bade, ismim bade.” dedim Ali’ye içten bir gülümseme ile bakıp.
Güzin hanımı almak için gittiğimizde de adım Bade’ydi ve Ali Asaf yani oradaki ismiyle Gökhan’ın eşiydim. Yüzüne bir şaşkınlık otururken arkamı Ali’ye doğru döndüm.
“Güzel isim.”
“Senin?” diyerek ellerinin varlığını unutmaya çalıştım. Bir eli belimde bir eli parmaklarımı tutarken fazla mesafeli olarak dans etmeye gayret ediyordum. Eğer abim daha fazla ses vermezse kendimi sıkmaktan ellerimin titremesi yakındı.
“Cüneyt Soylu.” dediğinde sanki bilmiyormuş gibi şaşkınlık dolu tepki verdim.
“Vay canına demek organizasyonu siz yapıyorsunuz?”
“Alisya harika gidiyorsun, sadece birkaç dakikaya daha ihtiyaç var.” diyen Yunus Bey ile kulağıma Ali tarafından Yunusa edilmiş bir küfür geldi.
“Evet beğenmediğin bir yer varsa söyle, güzelliğiniz ile burada sönük kalmak istemem.” dediğinde kulağıma “Yavş*k!” diye sinirle söylenen sözcük ile tebessüm etmeye zorladım. Zira kulağım, hiç hoş olmayan sözcükler ile doluyordu.
“Aytekin çıkmadı mı? Yunus başlayacağım sizin işinize şimdi, nerede bu?” diye sinirle konuşan Ali keskin gözleri üzerimizden bir an olsun çekilmiyordu.
Kulağıma bir cızırtının ardından “Tamam çıktım. Korumalar birazdan burada olur. Ben iniyorum bu katta değil ama bir sorunum oluştu. Size katılamayacak gibiyim.” diyen abimin sesi nefes nefese gelirken Ali’ye doğru döndüm.
Artık yeterliydi, abim güvendeydi. abimin sözü bitmeden yanıma adımlar atan Ali’nin gelmesi bir olurken rahat bir nefes alıp kollarımı hemen Cüneyt Soylu’nun omuzlarından çektim.
Eğreti duran halim kasılmaktan kendini bırakamazken geriye çekildim. Cüneyt Soylu ne olduğuna şaşırırken yanıma gelen Ali ile rahat bir nefes aldım.
“Müsaadenizle kocam geldi.” diyerek Cüneyt Soylu’yu oradan bırakırken Ali’nin bakışları eşliğinde pistin ortasına doğru kendisinin kolundan tutup yürütmeye zorladım, olay çıkmamalıydı.
Müzik değişirken yanından oturacağımız yere gidecekken belimden kavrayıp kendisine doğru çekmesi bir oldu.
Ellerim içimin rahatlığı ile boynunun iki tarafından sarılırken, gözlerine bakarak rahat bir nefes aldım. Titremelerim bilmese de diniyordu. Kollarının arasında müziğe eşlik ederken gözlerinde harlanan ateş ile ısındım. Sinirliydi ve şu an onu sakinleştirmem gerekiyordu.
“Patronunun sözünü dinlemedin.” diyerek döndürüp tekrardan göz göze gelmemizi sağlayarak elini bel çukurumdan bedenimi kendisine doğru çekti.
Sinirliydi ve şu an eminim ki Cüneyt Soylu’yu dövmediği için daha fazla sinirliydi. Onu oradan çektiğim için bende payımı alacaktım elbette. “Yani patronumsun.” dedim tebessümle. Beni bir kere daha etrafımda döndürüp eteğimin açılmamasına dikkat ederek gözlerime odaklandı.
“Evet senin patronunum ve emirlerimi dinlemedim. Bir cezası olacak.” diye sert çıkan sesi gözlerime baktığında gittikçe yumuşarken bilmeden dans etmeye devam ediyorduk.
“Cezamı, ben oyalamasaydım abim yakalanacaktı?” dedim anlaması için.
“Alisya!” diyerek bir kere daha etrafımda döndürüp elini belime yerleştirdi. Canımı yakmayan dokunuşları içimi yakıyordu.
Elinin birisini kulağıma gidip içindeki kulaklığı kimse görmeden kulaklığı çıkartıp cebine atması ile yüzüne bakakaldım.
“Nasıl Cüneyt Soysu’zu ile dans edersin.” Sinirli gözleri ateş saçıyordu. Maskeden bile görülen bir sinir ile parıldarken yüzüm asıldı. Bende hiç memnun değildim, o sapık ile dans etmeye ama bir anda gelişmişti.
“Başka çarem yoktu.” dedim üzgünce. Sinirli yüzü sekteye uğrarken yutkunup biraz daha yakınıma geldi. Zaten aramızda birbirimize çarpan bedenlerimiz dışında bir boşluk yoktu. Bedenim bu anı bile kavrayamayacak kadar gerilmişti.
“O pis elleri sana değdi. Hemen buradan çıktığımızda yıkayacağız. Bunu nasıl yaparsın, bende sandım ki…” diye şaşkınlıkla çıkan sesi ile kaşlarım çatıldı.
“Ya bir dakika. Benim elime değdi, senlik bir şey yok ki.” demek gibi bir hata yaptığımda vücudum vücuduna sertçe çarptı.
“Yok öyle mi? Benlik bir şey yok.”
“Evet rahatsız mı oldun?” diyerek başımı diktim. Bu tavırları ile benim geriye adımlayacağımı düşünüyorsa büyük yanılıyordu. Yanlış bir şey yapmamıştım.
“Oldum...” derken çatılan kaşları ile yüzü daha da yakınıma gelirken dudakları usulca aralandı. “Rahatsız oldum.” dediğinde çatılan kaşları ile başım, sıcak nefesi ile harlandı. Başımı biraz geriye doğru çekip kendimi gülmeye zorladım.
“Sanki düşünmesem kıskandın diyeceğim.” diye mırıldanıp bakışlarım dans eden insanlarda gezinirken çenemi tutan parmakları ile yüzüne bakmamı sağladı. Dokunuşlarında ateş vardı ve ateşi yaşatıyordu.
Çenemdeki dokunuşları usulca aşağıya doğru kayarken saçlarımın bir kısmını göğsümün üzerine getirdi.
“Velev ki kıskandım…Ne yaparsın Alisya?” diye iç gıdıklayan bir ciddiyet ile yüzüme doğru bakarken kalbim tekledi.
Beni kıskanmıştı, ben, içimde horon tepen fillere eşlik ederken dudaklarımı araladım. Kaşlarım çatılsa da göğsüm büyük bir ciddiyetle yükseliyordu.
Eli usulca omzumdan elime doğru uzandı. Uzuvlarım sanki onundu ve ben onun dokunuşları ile can bulur gibi ona muhtaçtım.
Bu his hiç normal değildi. Bendeki bu etkisi hiç normal değildi ama kendime engel olamıyordum. Ellerim hep avuç içlerinde yer edinsin istiyordum.
Herkes dans ederken biz dans etmeyi bırakmış karşılıklı dikilirken elimi bir an olsun bırakmadı. “Gel benimle.” diyerek dans pistinin önünden ayrılmamız ile peşinden beni de götürmeye başladı.
Bir adım arkasında ilerlerken konuşmaya başladım. “Nereye gidiyoruz, dur bekle?!” diyerek peşinden giderken adımlarını küçük atması ile ona yetiştim.
Hem kulaklıkları çıkarmıştık hem de alandan ayrılıyorduk. Elini sıksam da bırakmıyordu. Alandan çıkıp köşede insanların biraz az olduğu bir alana gelmemiz ile seslendim.
“Delirdin bence.”
“Delirtenler sağ olsun.” diye soluması ile elini sıktım.
“Ben mi delirttim, bence hepimizi kurtardım,” dedim bende sinirle.
Orada, o, istemediğim insanla dans etmeseydim, abim yakalanacaktı. Hoş şu anda yakalanmış bile olabilirdi. Kulaklığımı cebine attığından beri kimseden bir haber alamıyordum.
Konuşmamım üzerine durması ile burnum sert sırtına çarptı. Usulca dönüp keskin yüz hatları gözler önüne serildi. “O pislik ile dans edeceğine yakalansak yeriydi.”
“Ya sana ne oluyor ya. Delirdin iyice, bırak kolumu.” dedim elimi çekmeye çalışıp. Elimi sert tutmuyordu ama elimi bırakmakta istemiyordu. “Delirdim, delirttin beni.” dediğinde köşe de bir yerde sırtım duvara usulca çarptı.
Karşı karşıya kalakalırken etrafa bakıp bakışları, gözlerime indi. “Şu an seni çekip öpsem, bana kim engel olabilir?” dediğinde dumura uğradım. Ciddiyeti içimi yakarken panikle konuşmaya başladım.
“B-ben, öpemezsin, etrafta insanlar var.” diye fısıldadım. Koridorda bir köşede dikilirken etrafına bakınıp sırıtarak bana baktığında dediklerimi algıladım. Büyük pot kırmıştım.
“Yani bu yalnız kaldığımız ilk an, öpebilirim mi oluyor?” diye sorması ile kendi kazdığım kuyuya düştüm.
“Ben öyle bir şey demedim.” diye yanan yanaklarımdaki hararet ile konuştum. Yakınlığı ile başım dönerken gözlerinden, sözlerine akan kelimeler, elimi ayağımı birbirine karıştırıyordu. Beni gerçekten öpecek miydi?
Çok ciddi bakarken gözlerindeki yoğunluk beni bitiriyordu. Neden öpsün istiyordum?
Belimden çekip kendisine doğru yapıştırdı. Aramızda hiçbir boşluk yoktu. Ellerim havada kalmanın etkisi ile omuzlarına tutundu. “Bir dahakine, iki dudağın arasında parmağım olmaz. Dikkatli ol bal. O pislik bir daha sana dokunmayacak…Asla…Ne olursa olsun...” sert sesini iliklerime kadar hissederken sesi kurşun geçirmiyordu “Beni anlıyor musun.?..” dediğinde alnı usulca alnıma çarptı.
“Anlıyorsun, beni en iyi sen anlıyorsun. Eğer dokunduğunu görürsem hiç iyi şeyler olmaz.” diyerek kulağına taktığı kulaklık ile beni peşinden götürmeye devam etti.
Ardından giderken sadece adım atıyordum. Az önce ne olmuştu öyle?
Dalgın denizi derya bir halde, peşinden ilerlemeye devam ettim. Çatık kaşlar ile onu takip ederken sağa doğru döndük. Şu anlık sessizliğim beni susturmasından değildi ama karmakarışık hislerle dolup taştım. Hem ona karşı bir ton sinirle doluyken hem de çekip sarılmak, kolları arasında kalmak arasında gidip geliyordum.
İlerlerken durup cebinden çıkardığı kulaklığı saçımla ilgilenir gibi yapıp takması ile yürümeye devam ettik. Bir yer arıyor gibi bir hali olsa da şu an konuşmak istemiyordum. Şu an bu anın içinde kendimi çok fazla hissediyordum.
O sırada kulaklıktan Yunus beyin sesi geldi. “Ali, Aytekin gelemiyor. Pencereden atlamak zorunda kalmış. O sizi oyalayacak, sizde o sıra ikinci katta, köşe de bir oda daha var. Sadece orası kalmış bakılmadık, oraya gidin.”
“Abim iyi mi?” diye endişe ile sorarken tedirginlikle soludum.
“Evet, sadece biraz bahçede koşuşturması gerekecek. Sorun yok, siz dediğimi yapın. Ben Aytekin’in yanına gidiyorum.” dediğinde Ali durup bana doğru baktı.
Gözlerinde harlanan ateş diriyken ciddiyete bürünmesi gecikmedi.
“Sakın bir adım arkamdan ayrılma, bal. Sonra istediğin kadar tartışırız ama sakın bir adım arkamdan ayrılma.” dediğinde başımı salladım.
Odanın nerede olduğunu bilen adımları, köşede bir lavabo bulunca önce oraya girdik. Kaşlarımı sorgu ile kalkarken gördüğüm kadınlar tuvaleti tabelası ile şaşırdım.
Koyun can derdindeydi kasap et. Peşinden bende kadınlar tuvaletine girerken lavabonun önünde durdu ve musluğu açıp ellerimi öne doğru uzatarak bir güzel ellerimi yıkadı. Ona çatık kaşlarla baksam da işini titizlikle yapmaya devam ediyordu.
İnanamıyordum, gerçekten inanılmaz birisiydi. Ellerim ılık suda yumuşacık olurken artık gitmemiz gerektiğini belirtmek için ellerimi geriye çekmeye çalıştım.
“Elimi artık alabilir miyim? Derisi kalsın bari.” dediğimde son kez köpükleyip ellerimi kağıt havlu ile önce birini sonra diğerini kuruladı.
“İşte oldu, artık çıkabiliriz.” diye sırıtıp lavabodan o önde ben arkasında ilerlememiz ile koridora çıkarken tekrardan elimi tuttu.
İkinci kata çıktığımızda birkaç kişinin de yüzlerinde maskeleri ile buralarda takıldığını gördüm. Onlara aldırmadan, odaya doğru yürümeye başladık.
Bir an yüzüme bakınca “Maskeni bir an olsun yüzünden çıkarma, şimdi değil.” demesi ile elimi maskemden çektim. Biraz rahatsız olmuştum maskeden. Yüzümü kaşındırmaya başlamıştı ama başı ile etraftaki kameraları gösterince maskemi düzeltip başımı salladım.
En köşede kalan odaya giderken normal bir şekilde yürüyormuş gibi görünüyorduk. Tam kamera bizi odaya girerken görmeyecek mi diye soracakken Ali benden önce davrandı. “Yunus kameralar.”
“Tamam hallediyorum. Odaya girdiğinizde beş dakikanız var. Odanın dışında kimse yok. Harddiski bu beş dakika da bulun, bulamazsanız odadan çıkın. Çünkü birkaç güvenlik görevlisinde hareketlenme var.”
“Çabuk ol, yaklaştık.” diye uyarı sesi ile yakınına çekti. “Tamam girin.” demesi ile Ali sağa sola bakıp kimsenin olmadığını görünce bir kapıyı açıp içeri peşi sıra hızlıca girdik.
Karanlık odanın ışığına bastığında etraf aydınlandı. Ellerimizi bırakınca Ali’ye baktım.
“Alisya, çabuk dikkat çeken yerleri ara.” diyerek dolaba yönelmesi ile başımı sallayıp bende komodinleri açmaya başladım. Kalbim korku ile çarparken birisinin içeriye girmesinden korktum. diğer komodini açarken kapatacakken “Çabuk iki dakika.” diye kulağımdaki ses ile daha da stres olup bende diğer dolaba baktım.
“Alisya. Kasa burada.” demesi ile adımlarımı onun yanına götürdüm. kapıya kayan bakışlarım iki dakikanın kalması ile gerilirken Ali kasanın şifresine uzanacakken çenemden tuttu.
Ben ne oldu diye bakacakken elimin sıkı sıkı koluna tutunduğunu gördüm.
“Güzelim elimi bırakırsan şifreyi deneyeceğim.”
“Haa pardon.” diye bir aydınlanma ile elimi kolundan çekerken görmeden ceketinin ucundan tuttum. Bu halime gülüp aklına gelen sayıları denese de kasa açılmıyordu. Ne yapayım bir şeye tutunmam gerekiyordu.
“Bir daha olsun.” diye sırıtıp tekrar şifreyi girmeye başladı. Ben aksiyondan gerilirken Ali’nin rahatlığı beni daha çok geriyor bir o kadarda rahat olmamı sağlıyordu. Bu dengeyi bende nasıl kuruyordu anlamıyordum ama bunu başarıyordu.
“Ali, Alisya odadan çıkın. asansöre bindiler, çabuk odadan çıkın.” diye hararetli sesi ile yutkundum.
“Güzin hanımın ismini denen belki şifre odur.” dedim panikle. Kasanın üzerinde bulunan numaraları deneyince açılma sesi ile “Ali asansörden indiler, saklanın odalara bakıyorlar.” diyen Yunus Beyin sesi ile kasanın içindeki harddiski alıp bana doğru uzattı.
Odanın ışığını kapatıp karanlıkta yanıma gelirken dolabın kapaklarını sessizce örtüp kolumdan çekerek, masanın altına doğru girmemiz ile yutkunup eteklerimi topladım.
Dışarıdan gelen sesler vardı ama kalbim daha sesli atarken, Ali’nin kolları iki tarafımdan sarılı bir şekilde beni yakınını çekince, dizlerim dizlerine çarptı. Şu an hiç iyi bir pozisyonda değildik ve bende hiç iyi değildim.
karanlık beni birazdan yutacakken varlığını hissetmem iyi geliyordu. Onun yanımda olması karanlığımı aydınlatıyor olsa da buradan çıkmak istiyordum. titreyen ellerim tutunacak bir yer ararken karanlıktan bir ses geldi.
“Burada seninle bir oyun oynayacağız ama sessiz olacağız. Sadece hissedeceğiz. karanlık olsa da gözleri açmak yok.” dediğinde gözlerimi yakınımda sık nefeslerini duyduğum Ali Asaf’a çektim.
“Ne oyunu, Ali Asaf? Şimdi gelecekler!” dedim panikle.
“Oyun, aşağıdaki hareketine karşılık.” dediğinde anlamsız bakışlar atarken yüzüne göremiyordum.
“Bu şu an cezadan başka bir şey değil, gelecekler diyorum.” dedim fısıldayarak. Bir elinin tamamını yanağımın sağ tarafında hissederken yutkundum.
“Senin cezan benim.” dediğinde yanağıma usulca bir buse bırakması bir oldu. Maske yüzümdeydi ama dokunduğu yer yandı. Dudaklarımı ıslatıp mırıldandım.
“Ali Asaf, n-ne yapıyorsun?”.
“Konuşmak yok demiştim.” dediğinde gözlerim anın yoğunluğu ile büyüdü. “Ayrıca…bana o gözlerle de bakma.” diye karanlıkta konuşması ile gözlerimi kapatıp açtım.
“Nasıl bakıyorum ki.” diye kulaklığın varlığını unuturken ellerimin titremesi dinmişti.
“İçin gidiyormuş, içim gidiyormuş gibi.” dediğinde yaklaşan gözleri ile yoğun hislerim kabardı.
Bir diğer eli de diğer yanağımda yer ettiğinde kapının açılması ile ben göğsüne çekmesi bir oldu.
Göğsüne sinen başımı kolları arasında tutarken gözlerimi sıkı sıkı yumup parmaklarımı iki yanından ceketine sıkı sıkı tutundu. Göğsündeki başım ses ile daha da göğsüne baskı uyguladı.
Kalbi çok hızlı atıyordu. Korkudan mı? Yok canım Ali Asaf korkacak diğer ihtimal heyecandan mı? Gerçekten bana karşı bir şeyler mi hissediyordu? Bu his geçmişindeki kişiye değil de bana mıydı?... Bu düşünce elimi ayağımı dolandırmaya yettiğinde odanın ışığı açılması ile titredim.
ses yapmamaya gayret ederken çok zordu. Kulağıma gelen sıcak nefesi ile gözlerimi kırpıştırdım. Karanlıkta onu göremesem de şu an bana bakan gözlerinin yoğunluğunu üzerimde hissediyordum.
“Birisi bayılmış, her yere bakın, yoksa patron bizi yaşatmaz.” diyen konuşan adam ile kulağımdaki kulaklığın çıkması bir oldu. yere düşmeden Ali’nin tutması ile rahat bir nefes aldım. “Cüneyt Beye söylemeye çalıştım ama beni dinlemedi. Ulak Soylu birisini arıyor.” diye konuşan adam dolapta ne arıyorsa bakınmaya devam ederken bir yandan da telefonda konuşmaya devam ediyordu. Bacaklarımı ne kadar masanın altında görünmese de daha da topladım. Ali’nin gövdesinin üzerinde kendime yer edinirken şu an anda kaldım. Ne bir öteye gidebiliyordum ne de geriye. An’daydım.
Adam dolapların kapağını sertçe kapatıp adım sesleri duyuldu. Ali her an bir şey olacak gibi tetikte beklerken sesleri dinledim. Kapının kapanması ile rahat bir nefes aldım. Ardından giderken ışığı da söndürmesi ile tekrardan karanlığa bürünen odada Ali’den biraz çekildiğimde burnum burnuna sürtündü. Ellerim boynunun yanlarında dururken dudaklarım heyecandan titredi.
“Elbisenin bu kadar yakışacağı tek kadın, bu kadar güzel olman planda yoktu.” diye fısıltısı ile karanlıkta gözlerim kamaştı.
“Sen aldın, bende giydim.” demiş bulundum. Ne dışarıdaki insanlar ne de sesler şu an kulağıma sadece Ali’nin sesi doluyordu.
“Evet ben aldım, sende giydin.” kulağıma önce ılık nefesi dolarken ardından fısıltısı yerini aldı. “Baksana seni öpmem için kader bile bütün yolu temizliyor. Sen söyle şimdi ben ne yapmalıyım?” demesi ile ellerim yakalarını kavradı.
Panikle iki elim dudaklarımın üzerini örttü. Karanlıkta da olsa omuzları yükseldi. Bu halime gülünce sinirle omzuna vurdum.
“Ah” deyip karnını tutması ile kuşku dolu bakışlarım karanlıkta görebildiğim kadarıyla karnına doğru indi. Bu boşlukta daha fazla durmamı sağlayan Ali’nin varlığı iken yarasını acıtmıştım.
“İyi misin? Ben koluna vurdum, karnın nasıl acıyor.” diye yüksek sesle konuşunca Ali aniden eli ile ağzımı kapattı. “Şşşş.” diye uyarı sesi kulağıma dolarken seslere odaklandım.
Adım sesleri odanın dışından gelirken kalbim tarçın kokusu ile tekledi. Şu an korku ile dolmam gerginlikten kasılmam gerekiyordu ama vücudum olduğundan çok rahat ve iyi durumdaydım.
“Tadını çıkar. Çünkü ben öyle yapıyorum bal.” diye fısıldadığında kollarını gövdeme sardı. Gözlerime yakın yeşillerini karanlıkta görebiliyordum. Gözleri, yeşili derya parlıyordu. Yakınlığı ile duraksarken burnumun ucu tekrardan burnuna çarptı.
“LAN İki saattir sesleniyorum.” diyen abimin sesi kulağıma dolarken başımı geriye çekmeye çalıştım. Nefes nefese tekrar bağırtısı kulağıma geldi. “Lan Yunus, ben senin alacağın mikrofona. Bozuk lan bu. Alisya orada mısın?” dediğinde bir an geri çekildim. Elinin biri yanağımdan usulca ayrılırken parmak uçları, dudaklarıma doğru çarptı. Kuruyan dudaklarımı ıslatıp, dudaklarımı araladım. Ama bu sefer bağırmadım.
“E-evet abi, buradayız.” diyerek Ali’ye bakarken ondaki değişikliği ben, bendeki değişikliği o fark etti.
Eğer kulaklıktan ses gelmeseydi biz öp*şecektik. “Ben ardımdaki adamları paketledim. Etraf temiz, sadece hırsızlık olarak bilecekler. İşe bak bana hiç yakışmayan hareketler.” diye kendine kızan sesi endişeye büründü. “Alisya iyi misin? Ali yanında mı? Nerede o?” diye tekrardan kızgın sesini duyarken bakışlarım Ali’ye doğru döndü.
“Buradayım, yanında.” diyerek masanın altından çıktı. Ardından uzattığı eline hiç düşünmeden -karanlık dahi olsa- ellerim usulca ellerini buldu. Başımı çarpmayım diye, başımın üstüne elini koyarak beni saklandığımız yerden çıkartırken, ellerimi bırakmadı, bende çekmedim. Ayaklarım bükülmekten hafif sızlasa da yürüdükçe açılacağını umut ediyordum.
Dışarıdaki sesler azalmıştı. Ali’nin kapıya bakan gözleri keskinliğini korurken bana doğru döndü. “Hadi çıkalım şuradan. Yunus, biz çıkıyoruz, yolu temizle.”
“Hemen hallediyorum, harddiski aldınız mı?” diye sorması ile az daha uğruna gizlendiğimiz harddiski unutacaktık. Eğilip yeri yoklayıp alarak Ali’ye uzattım.
“Evet.” diyen bendim. Zira hala elimi tutuyordu, bırakmaya gönlü yokmuşçasına tutarken, dizlerim heyecanla titredi.
“Tamam siz çıkın, kameralar devre dışı. Adamlar bir alt katta. Dışarıda buluşuruz, magazinciler ön tarafta toplanmış, haberiniz olsun.” diyen Yunus Beyin sesi ile Ali kapıya doğru ilerledi.
“Anlaşıldı.”
Odadan çıkmadan sağa sola bakarken durunca bende durdum. Hızlı adımlarına topuklunun el verdiği kadarıyla ayak uydururken hızlı olmaya gayret ettim. Yangın merdivenlerinin olduğu yerden ilerleyip zemin katta yemeklerin hazırlandığı mutfağa girmemiz bir oldu.
İçeri aniden girince birkaç kişi bize doğru dönen yüzleri ile durduk. “Çıkış ne tarafta,” diye soran Ali adamdan aldığı cevap ile ilerlemeye devam etti. “Şu tarafta efendim.”
Hızlı adımlar ile dediği yere yönlenirken bir kapıdan daha dışarı çıktığımızda esintili hava iğne gibi tenime nüfuz etti. Aşağı köşeye kadar yürümeye başladık.
aşağıda bizi Yunus Bey karşıladı. Ali elimi usulca bırakıp harddiski Yunus Beye uzattı.
“Yunus gece ne yap et. Şifresini kır. Yarın sabah haberlerinde tutuklandıklarını görmek istiyorum.”
“Olmuş bil.” dediğinde bakışları bana döndü. “Alisya, seni ayrı tebrik etmek isterim, çok güzel bir iş başardın. Siz gidin, Aytekin’i yolun üzerinden alacağız.”
“Teşekkür ederim, ben bir şey yapmadım onların yakalanmalarını bende istiyorum ama abim iyi değil mi, onuda bekleyelim.”
“Gidin, sorun yok. Birazdan ortalık karışacak zaten, etrafta görünmeyin. Dikkatli gidin.” diyerek gelen araca binerken Ali’de sürücü koltuğuna geçti.
Aracın ilerlemesi ile kısa bir sürede evin önüne gelmeden bir yerde aracı durdurdu. Emniyet kemerimi çözerken ne diyeceğimi düşünüyordum. Hiç böyle olmazdım ama şu an ne diyeceğimi gerçekten kestiremiyordum. Görüşürüz desem çok mu resmi olurdu yoksa sarılsam mıydı? off.
O sırada Ali, takım elbisesinin iç cebinden küçük mor bir paket çıkartıp bana doğru uzatması ile ona doğru döndüm. “Fırsatım olmadı ama…bu senin.” diyerek kutusunu açıp içinden çıkan bir kolyeyi izin isteyen gözler ile yakınıma geldi. Heyecanlanan kalbim ile Ali’ye bakan elalarımı kırptım.
Tebessüm edip yardımcı olmak için saçlarımı yukarıdan toplayarak alan açtığımda yutkunup ellerini iki yandan boynumun arkasına doğru uzattı. Kolyenin klipsini ayarlarken yakınlığı ile nefesimi tuttuğumun farkında değildim.
Kolyeyi boynuma takıp tebessüm ile geri çekildiğinde yarattığı alan ile nefes aldım. Taktığı kolyeye düşen bakışları gülerken başımı bende kolyeye indirdim. Elim kolyenin desenini kavradı. Kar taneli bir kolye almıştı. Çok zarif çok ince detaylar ile döşenmiş güzel bir kolyeydi. “Bu elbisede bir şey eksikti, işte oldu.” dediğinde bakışlarımı yakaladı.
“Teşekkür ederim…Ali Asaf.” diyerek kalbim boğazımda atarken gözlerindeki karalar ışıldadı.
“Bende bir şey unuttun.” dediğinde masum bakışlarım arttı. “Ne unuttum?” diye mırıldandım.
“Bunu?” diyerek sıcak dudaklarını yanağımda hissetmem ile kalbimin dört bir yanında volkanların patlaması bir oldu. Sıklaşan nefesimi ayarlamaya çalışırken mümkünatı olmayan bir yola girmiş ilerliyordum. sakalları yanağımda hafif bir şekilde batarken usulca geri çekilip tekrardan tutuldu.
“Artık gidebilirsin bal.” demesi ile aniden kapıyı açtım.
….
Veee bölüm sonu umut ışıklarım. Bölüme atacağınız yorumları merakla bekliyorum.
Bundan sonra bizi güzel anlar bekliyor. Bakalım neler olacak?
ÖNEMLİ.
Beni Instagram’dan takip etmeyi unutmayın canlar. Bazı sahneleri yaş sınırından dolayı -burada bölümü kesip atacağım.- İnstagramdan pdf şeklinde oluyorsa oradan ve Wattpadden de paylaşacağım. Onun haberini de öne çıkanlarıma Avuçlarımda Kokan Portakal Çiçeği bölümünde bulabilirsiniz. Diğer kurgularımdan ve bölüm içi haberlerden, haberdar olmak için beni takip ederseniz, çok mutlu olurum.
Sevgilerle canlar. Diğer bölümlerde görüşmek üzere.
Hoşçakalınnnnn.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.01k Okunma |
1.84k Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |