26. Bölüm

22.Bölüm: Yüreğir İçinde Bir Kuş

Safinaz S.
umudundaparlayanla

Selam dostlarımmm. Yeni bir bölüm ile karşınızdayım. Beğeni ve yorumlarınızı merakla bekliyorum. Keyifli okumalar dilerimm.

Beni takip etmek isterseniz Instagram adresim: Safinaz_Stlm

.

.

.

22. BÖLÜM: YÜREĞİR İÇİNDE BİR KUŞ

Alisya AKMAN

Her gün izlemek isteyeceğim güzel bir çiğ tanesi gibi gözleri parlaktı. Bakışlarım tekrardan usulca yanaklarına doğru indi. Yanaklarında bir kızarıklık peyda oldu ve işte o an bunu fark etmem ile gözlerini kaçırdı. Evet. Yanılsama değildi ya da yanlış görmemiştim.

Utanmıştı.

Ve…çok tatlıydı.

Tatilden geleli iki gün olmuştu. Eve gelmiş odamda dinlenirken sırıtmadan edemiyordum. Bana karşı duyguları vardı. Kalbim göğsümde çırpınırken oturduğum yerden kalktım. Odada vakit geçmek bilmezken penceremden Ali Asaf beni seviyor diye bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Ne kadar birbirimize itiraf etmesekte bana karşı duyguları vardı.

Kış tatilimizin başı kötü başlamış olsa da sonu güzel bitmişti.

Tatlı güzel bir son.

Parmaklarım boğazımı saran kolyenin ucunu kavradı. Birbirimiz hakkında pek bir şey bilmiyorduk. Hangi rengi sever ya da doğum günü ne zaman? Hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Sadece portakallı keki çok seviyordu ondan emindim. Hakkında her şeyi duymak için içimdeki merak harlanıyordu.

Stajımın bitmesi de cabasıydı. En çok her gün bir arada olamayacağımıza üzülüyordum. Bunun için yarın son kez Arıkan Holdinge gidip odamda kalan ufak tefek eşyaları toplayacaktım. Şirketten ayrılıyor olmak açıkçası beni üzüyordu. Yarın Behzat Beye de uğrayıp teşekkür edecektim.

Masanın üzerinde bulunan beyaz portakal çiçeklerimin yanına doğru ilerledim. Ali Asaf ile aramızda bir çekim vardı ve bunu artık ne inkâr edebilirdim ne de inkâr etmek istiyordum.

İki gün önce eve gizlice getirdiğim çiçekleri kahverengi bir saksıya koymuştum. Biraz daha içine su dökerken yüzümde yine durduramadığım gülümsemelerim arttı. Çiçeğin beyaz yaprakları bembeyaz bir şekilde parlıyordu. Gül ve şakayık karışımlı yaprakları kıvrımlıydı.

Solmasını istemiyordum ona iyi bakmalıydım. İçindeki turuncu renginde olan tomurcuklar, daha yakından bakıldığında küçük taneler halinde çiçeğin içine döşenmiş görsel bir şölen sunuyordu.

Hangi çiçeği sevdiğimi bende bilmiyordum ama artık portakal çiçeklerini çok seviyordum. Bana o şen kahkahaların kulağıma dolmasına yardım ederken mutlu hissettiriyorlardı.

Portakal çiçeklerine bakmak sanki kumsalda bir deniz kabuğundan denizin evini dinlemek gibi beni de huzurlu hissettiren bir hali vardı.

Gözüm odamın saatine takıldı. Akşam yemeği saati gelmişti. Aşağıya inmek için telefonumu cebime atıp montumun fermuarını boğazıma kadar çektim.

Odamın kapısını usulca kapatırken ileriden gelen Menekşe’yi gördüm. Yanımdan bana aldırmadan geçip giderken bende merdivenlerden inmeye başladım. O günden beri sessizdi. Bir şey kanıtlayamazdı ama tavrı beni huzursuz etmeye yetmişti. Merdivenleri inip salona doğru ilerlerken kapı açıktı.

Ev yine eski sessizliğine bürünmüştü.

Abimin görevi çıktığı için yokluğu kendini belli ederken bu seferki erken olacağı için ne kadar sevinsem de her göreve gittiğinde kalp köşeme bir hüzün çöküyordu. Sağ salim dönmesi için dua ediyordum.

Salondan içeriye girdiğimde herkesi masada görünce adımlarımı biraz daha seri atıp herkese bakarak “Afiyet olsun.” dedim. Bulduğum bir boş sandalyeyi çekip oturduğumda, yine dedemin sinirli bakışlarının tesiri altına girmiştim. Gözleri ile beni tehditkâr bakışlar altında sanki çivili bir sandalyeye oturuyormuşum gibi eğreti bir şekilde yerime oturdum.

Bazen diyordum ki beni bu evde istemiyor gibi geliyordu.

Bakışlarından yine geç kaldığımın azarını yerken sesi yoktu ama gözleri konuşuyordu. Yanımda babam ve annem olduğunda bana kızamıyordu. Ama bakışları ile yine beni sessizliğe bürünmeme yetmişti.

Yiyemeyeceğimi bilsem de birkaç yemekten tabağıma aldım. Ben geldikten sonra da hangi konuda konuşuyorlarsa devam ettiler. “Levent, hallettin mi? gelecek olan ürünleri, yarın toplantı için bir numune göstermemiz gerekiyor biliyorsun.”

“Evet amca hepsi sağ salim limana gelmiş, yarın sabah kontrol için oraya gideceğim.” diyen Levent abi yemeğine devam ederken sesi durgun çıkmıştı. Onu da bu iki gün boyunca evde hiç görmemiştim.

Yengem ve amcamgil iş yemeğinden dönmüş yemeklerine devam ederlerken anneme doğru baktığımda “Senin için yaptım, ye bir tanem.” diyerek tabağıma bıraktığı taze fasulye kavurması ile tebessüm ettim.

“Sen mi yaptın?” Annem mutfağa girip çok güzel işler başarıyordu. Yanımda oturan anneme dönüp konuşmadan uzaklaştım.

“Tabi ki kızımı mutlu görünce bende mutlu edeyim dedim, hım belki mutluluğunu paylaşırsın.” dedi gülerek.

Evet o karlı geceden sonra üzerimde bulutların üzerinde yürür hissim devam ederken bu iki gün boyunca da durduk yere sırıtmadan edemeyerek geçirmiştim. Sanırım bu sırıtmalarımı da annem yakalamış olacak ki bana bu gözler ile bakıyordu.

“Mutluluk mu, her zaman ki halim işte.” diyerek tabağımdaki fasulyeden bir ısırık aldım. Her zamanki gibi lezzetli olmuştu. Bu dediklerime tabi ki inanmayarak kırmızı ruju ile tebessüm etti.

Yüzün de hiç kırışıklı emaresi okunmayan güzeller güzeli anneme bakarken yüz yapımı ve tebessümü mü annemden aldığım anlaşılıyordu. Onun gibi tebessümümde bin bir giz saklıydı.

“Ah yapma, yirmi iki yıllık kızımı tanımayacak değilim.”

“Anne.” dedim kısıkça masadakilerde göz gezdirip. Menekşe’nin bizi dinlediğini görünce bakışlarımı anneme doğru çevirdim. “Neyse, şimdi sırası değil zaten, yemeğini ye canım.”

“Geldiğinde kontrol etmedin mi?” Sesi gergin çıkan babam ile çatalımı tabağımın kenarına bırakıp bir yudum su aldım. Sanırım şirket ile bir konuydu konuştukları. Limana gelen malların kontrol edilmesi gerekirdi. Yoksa eksik ya da yanlış bir ürün olabilirdi.

Sessiz kaldım.

Diğer yemeklere dokunmadım ama annemin yaptığı taze fasulye, midemde yer edindiği için mutluydu. En azından gözler üzerimde değildi. Biraz olsun rahatlamaya çalıştım.

“Yok haberi şimdi geldi.” dedi Levent abi yemeğini bırakıp. Sesi esrarengiz bir şekilde sakindi.

Babamın bakışları bana döndü. “Alisya, kızım sende bizimle yarın şirkete gel, hem stajında bitti. En azından işleyişi görmüş olursun.” diyen babam ile dudaklarım aralandı. “Elbette baba ama önce bir Arıkan holdinge gidip eşyalarımı alacağım,” belki Ali Asaf’a da gitmeden bir sürpriz yapabilirdim.

“Tamam o zaman yarın haberleşiriz ben seni alırım.”

“Demek stajın bitiyor.” diyen dedem ile dudaklarımda eğreti duran tebessümüm de kendini yitirirken kırılan bir cam parçası misali yüzümde yok oldu. Bakışlarımı babamdan çekip masanın başında oturan dedeme çevirdim.

“Evet dede.” dedim yutkunarak.

“Dosyayı babana vermeyi düşünmüyor musun?” Sesi gergindi her zamanki gibi üst perdeden konulmayı severdi ama sanki sesinde bir tınıda gerginlikte vardı ya da ben artık daha detaylı düşünüyordum.

“Düşünüyorum.” dedim gözlerine bakmayı kesip.

“Neyi düşünüyorsun, şirkete başlayacaksan işleme bir an önce konulmalı.” diyen sert sesi ile başımı eğdim.

“Biliyorum dede.”

“Bir şey bildiğin yok, Özgür daha almadın mı sen dosyayı.” diye bu sefere babama sorması ile konuşması uzun sürmedi.

“Baba Alisya düşünecekse dilediği kadar düşünsün.” diyen babam ile çatalımı sıktım. “Kızım deden bir yerde haklı ama sen okumanı yap çalışmak istersen dosyayı bir an önce işleme koyalım. Hem o zaman eğer istersen sana ayarlayacağımız odanın düzenlemesini de yapmış oluruz.” Sıcak bakan gülümsemesi ile başımı salladım.

“Birkaç gün süre verir misin? Bu hafta sonuna kadar.” Çünkü daha dosyayı inceleme fırsatım olmamıştı. Odamda bir yere koymuş ve hiç bakma fırsatım olmamıştı.

“Elbette, sormak istediklerini yarın şirketi gezerken sorarsın o halde.” dedi gülerek. Keyfim biraz daha yerine gelirken babama baktım.

“Teşekkür ederim babacım.”

“Size afiyet olsun.” diyen dedem masadan ayrılırken önüme dönüp yemeğim ile ilgilenmeye başladım.

Kendi içimde kopan fırtınaları bir tek ben bilirken kimseye anlatamıyor olmakta cabasıydı. Dedemde beni huzursuz eden, içimin cız ettiği bir şeylerin sayısı gittikçe artıyor olsa da bu kuruntularıma bir anlam veremiyor olması da cabasıydı.

Dedem odasına erkenden çekilirken kuruyan boğazımı ıslatmak için bir yudum aldım.

Yemekten sonra odama çıkmış pijamalarımı giyerek yatağıma geçmiştim. Elime telefonu aldığımda bildirim yok yazısı ile telefonu tekrar komodine koyup başımı fotoğrafın olduğu yere yasladığımda telefonun ışığı yanında gözlerimi kıstım.

Uzanarak masajı açtığımda gelen bildirim içimi sıcacık etmeye yetti. Ali Asaf mesaj atmıştı.

Gecen iyi olsun, bal yanaklım.

Parmak uçlarıma ilerleyen bir sıcak dokunuşlar ile mesajına yanıt verdim.

Senin de. İyi geceler Ali Asaf.

Telefonu yerine bırakıp tekrardan başımı yastığım üzerine koydum. Yüzümü gülümsetenim. Elim fotoğrafın yüzeyini severken tebessümüm büyüdü. Seni de bulacaktım, inanıyordum. Çok yakında seninle tanışacaktım.

Gün karaya çevrilmiş ardından göz kapaklarımı da boyadığında uykumun kollarına sarılıp daldığım yolda ilerlemeye başladım. Anılar gizde saklıydı ve bende gizlerimi derin bir uykuya bırakmıştım.

….

Sabah kan ter içinde uyanırken sıktığım yumruyu açmaya çalıştım. Elimin bütün parmakları uyuşmuş kolumu sızlatırken parmak boğumlarım kızarmıştı. Ne gördüğümü tam bilemesem de yine o karanlık kulübenin çizgilerle dolu tahta duvar yüzünü görmüştüm. Kapılara, küçük pencereye, tahtadan yapılmış duvarlara vursam da elimin acısına rağmen hiçbir şekilde sesimi duyuramamıştım.

O odada kilitli olduğumu düşünmek bile beni uykumdan koparmaya yetmişti. Kimse sesimi duymamış yine o kulübenin soğuk odasında bir başıma gece karasında kalmıştım.

Titreyen ellerimi, boğazıma yakın tuttuğumda korktum. Bu korkum gerçekti. Soft bir gerçeklik benliğime işlerken bu his ile vücudum titredi.

Saçlarımı geriye doğru savurduğumda ensem de ve alnımda ter taneciklerinin biriktiğini gördüm. Yatağımdan güçlükle ayrılıp kendimi banyoya attığımda kıyafetlerimden kurtulup duşun altına girdim. Bütün düşüncelerim, korkularım da bedenimden suların dökülüp ayrıldığı gibi giderken kendime gelmek için sıcak suyun altında bir müddet kaldım.

Su iyiydi üzerimdeki ölü toprağı atmam için beni rahatlatıyordu. Bir müddet sıcak suyun altına vücudumdaki buzları çözüp çıktıktan sonra saçlarımı kurutup iç çamaşırlarımı giyindim. Üzerime giydiğim etek üstü takım ile çantamı da alarak odamdan ayrıldım.

Bugün şirkete gidip eşyalarımı alacaktım ve belki de Ali Asaf’ı da görmüş olurdum. Ona haber vermemiş şirkette sürpriz yapmak isteyerek ilerlemeye devam ettim. Kahvaltı edemeyecek kadar zihnim dolu olduğundan merdivenlerden yönümü kapıya doğru çevirdim.

Giydiğim topuklu botların tıkırtısı ile evin kapısını ardımda bırakıp bahçede yürümeye devam ettim. Görünüşe göre evdekilerinde kahvaltı yapası yoktu ki hiçbirinin aracı etrafta görünmüyordu. Bahçeden çıkarken Yakup abinin sesi ile adımlarım durdu.

“Günaydın Alisya Hanım nereye gidiyorsunuz?”

“Şirkete.” dediğimde kapıdan çıkıp Yakup abiye doğru döndüm. Ali Asaf’ın arabası da etrafta görünmüyordu. Ben mi geç kalmıştım acaba? Kolumdaki ince kayışlı saatime baktığımda saatin daha yedi olduğunu gördüm.

“Babanız stajının bittiğini söylemişti, aile şirketine mi?” demesi ile bakışlarımı Ali Asaf’ın evinden çektim. Gitmişti.

“Hayır Arıkan holdinge gideceğim.”

“O zaman size eşlik edeyim, buyurun lütfen.” dediğinde istemsiz gözlerim Ali Asaf’ın olduğu evinin sokağına giderken önümde duran aracın kapısı açıldı. “Binin, o çoktan evinden ayrıldı.” dediğinde şaşkınlıkla belerttiğim hislerle araca bindim. “Ben, etrafa bakıyordum.” desem de buna aldırmayarak araca bindi.

“Sorun yok, Ali Bey’i tanırım.” dediğinde çalışan araç yol aldı. “İyi ve işinde her daim başarılı bir avukat olmuştur.”

“Ali’yi ne kadar tanıyorsun?” diye bir soru sordum. Merak etmiştim açıkçası.

“Bilmem gerektiği kadar, pencerenizi örtün dışarısı soğuk.” demesi ile açık pencereye döndüm.

Kâbusun tesiri de buydu sanki yanıyordum ama bir o kadarda vücudum soğuktu ama ben üşümek, hissetmek istercesine soğuk rüzgârı yüzümde hissetmek istemiştim. Yarıya kadar açık olan pencereyi tuşuna basarak kapattım. “Ali ile abim de tanışıyormuş, sen bunu da biliyor muydun Yakup abi?”

“Elbette, size belki bahsetmiştir iş dolayısıyla olduğundan.” dediğinde ilk karşılaştıkları ana geldim. İkisi de birbirini çok önceden iş dolayısıyla tanıyorlardı.

“Evet.” dediğimde sol tarafıma giren ağrı ile “İşten dolayı.” dediğimde sanırım günümün yaklaştığı belirtileri gösterirken elimi karnımdan çektim.

“Bir şeyi daha merak ediyorum, Yakup abi, dedemin güvenliğini de sen mi yapıyorsun?”

“Hayır onu Umut ve diğer arkadaşlar yapıyor. Ben sizin ve babanızın güvenliğinden sorumluyum.”

“Anladım, teşekkür ederim.” dedim minnetle. Yakup abi tanıdığım kadarı ile iyi birisiydi. Konuşmamız biterken ısıtıcıyı açması ile sıcak hava ile karnıma iyi gelirken yüzüm yanıyordu. Yakup abinin babacan bakışlarını aynadan görünce konuşması ile bakışlarımı ona çevirdim.

“Alisya Hanım, bir dahakine balkona çıktığınızda etrafınıza bakmayı unutmayın. Dışarısı geceleri gerçekten soğuk oluyor. Dikkatli olun.” dediğinde bakışlarımı ondan çekip camdan dışarıya doğru baktığımda sessizliğe büründüm.

Dedemin odasına girdiğimi biliyordu. Yumru boğazımdan güçlükle geçse de Yakup abinin bilip de susması iyi bir şeydi. Ama o gece beni görmüş olması hiç iyi olmamıştı. Belki de babama söylemişti.

Ya babam da biliyorsa ona o gece yalan söylemiştim. Zihnim yine karman çorman olurken sessizlik içinde şirketin sokağına girerken gördüğüm pastane ile bakışlarımı Yakup abiye çevirdim.

“Burada durabilir miyiz?” görmüş olduğum pastanenin önünde duran araçtan inip “Ben birazdan geliyorum.” diyerek pastaneden içeriye girdim. İçeriye girdiğimde burnuma dolan kek kokusu ile gözlerim kısıldı. Bence oğlu seviyorsa babası da sevebilirdi.

“Merhabalar, acaba portakallı kek satıyor musunuz?” diye sorduğum görevli ile gözlerim cam bölmenin içinde serili olan tatlılarda gezindi.

“Elbette, minik kap keklerimiz var portakallı.” dediğinde gülümsedim. “Harika. Ben onlardan bir paket alabilir miyim, lütfen.”

“Tabi.” Biraz bekledikten sonra ücretini ödeyip pastaneden elimde güzel bir kutu ile çıkıp tekrar araca bindim. “Gidebiliriz.”

Araç şirketin önünde durunca eşyalarımı bir elime alıp kapıyı açtım.

“Bıraktığın için teşekkür ederim.” diyerek araçtan inip yanına doğru ilerledim. Kaldırımda görüş mesafesinde durdum. “Çıkışta babamla olacağım beklemene gerek yok, iyi günler Yakup abi.”

“İyi günler Alisya Hanım.”

Şirketten içeriye attığım adımlar ile bildiğim yoldan ilerlemeye devam ettim. Sanırım sanırım değil bu şirkete gelmeyi de özleyecektim. Ne kadar bana kök söktürse de patronumdu.

Bu halime inanamayarak güldüm. İlk geldiğim zaman ile şimdiki zamanım çok farklıydı.

Zaman çok farklı bir andı, ne olacağını hiç bilmiyorduk.

Son kez kartımı okutup içeriye adımladığımda hüzün vücudumda peyda olurken birkaç gözün üzerimde olduğunu görünce yutkundum. Bu kişiler de tesiste gördüğüm yüzlerdi.

Gözlerimi insanların bakışlarından çekip gelen asansöre bindim. Önce Behzat Beyin odasına uğrayacaktım. Bence Behzat Beyde sevecekti, eminim. Öncelikle Behzat Bey ile görüşmek için onun odasının olduğu katı tuşlayıp asansörde cam bölmeye sırtımı yasladım.

Açılan asansörün içine giren kişiler ile kutuyu sağlama alıp beklerken gelen katın tuş sesi ile asansörden inerek ilerlemeye başladım.

Zaman amansız bir kısraydı. Vaktin çok çabuk geçtiğini ellerimizden gittiğinde anlıyorduk ama anların varlığı olduğu sürece zaman bizdik zaman içimizdeki her anımızdı.

Sekreter hanımı görünce tebessüm ile “Merhaba, Behzat Bey içeri de mi acaba?” diye sordum.

“Hayır canım ama bugün birkaç dosya için uğrayacak istersen içeride bekle.” demesi ile başımı salladım.

“Tamam.”

Kapıdan içeri girip ardımda kapıyı kapattığımda ferah odayı yine görmem ile gülümsedim. Ali Asaf’ın odasından farklı bir dizaynı vardı. Rahat koltuğa oturup kek kutusunu önümde bulunan sehpanın üzerine bıraktım.

Otururken etraf çok sessiz ve sakindi.

Biraz vakit geçirmek için cam pencerenin olduğu yere doğru ilerledim. Şirketin diğer tarafına bakan manzarası ile gözlerim insanlarda gezindi.

Kapının açılması ile bakışlarım camdan çekilerek gelen kişi ile adımlarım o yöne doğru ilerledi. “Alisya, hoş geldin, bu ne güzel sürpriz böyle.”

“Merhaba Behzat Bey.” Elini sıkmak için uzattığımda sarılması ile tebessüm ederek bende sarıldım.

“Hoş geldin, gel otur şöyle öyle konuşalım.” diyerek masasına ilerlerken bende kalktığım koltuğa geçip oturdum.

“Ne içersin, kahve söyleyeyim mi ya da başka bir şey?” elindeki telefona tuşlayıp kulağına götürdü.

“Kahve iyi olur, orta.” dedim. Ali Asaf gerçekten babasının gençliği gibiydi ama tek fark göz renkleri aynı değildi.

“Bize iki orta kahve.” Telefonu kapatıp devam etti. “Sanırım stajın bitiyormuş öyle mi?”

“Evet, bende gitmeden önce size de uğramak istedim.” dedim minnetle.

“İyi yaptın. Özgür nasıl, iyi mi?”

“Evet, babam iyi.” dediğimde aklıma takılan bir detayı sormak istedim. “Behzat bey.”

“Bey deme, bana Behzat amca de kızım böyle daha iyi hissederim.” demesi ile başımı salladım.

“Peki Behzat amca babamla çok önceden mi tanışıyordunuz, ilk geldiğimde de aslında söylemiştiniz ama.” diyerek konuyu açarken tam konuşacakken kapı tıklatıldı. İçeriye giren sekreter hanım kahvelerimizi bırakıp çıkınca konuşmasına devam etti.

“İlk geldiğinde aslında tepki veremedim. Yıllar insana verdiği sadece kendinden aldıkları olduğundan sanırım biraz tepkisiz kaldım ama evet babanla arkadaştık çocukluktan sonra tabi araya zaman girdi ve şimdi de buradayız.” Cümlelerini duraklayarak kurarken kahvesinden bir yudum aldı.

“Oğlunuz yani Ali Bey’i abimde tanıyormuş abi mi de tanıyor musunuz?” dedim merakla. Sorumu duyunca kaşlarını şaşkınlığın tesir ettiği yüzü ile baktı.

“Karşılaştılar mı, evet birkaç işten dolayı karşılaşmışlardı. Neyse sen bunları düşünme stajdan sonra ne yapmayı düşünüyorsun peki?” diye sorduğunda bakışları masanın üzerine bıraktığım kutuya kayınca elime alıp masanın üzerine doğru uzattım.

“Bunları sizin için aldım. Çok bir şey değil ama belki seversiniz diye düşündüm.”

“Ne aldın bakalım böyle çekindiğine göre.” Elimdeki kutuyu alıp önüne çekti.

“Portakallı kek.” dediğimde kurdeleyi tutan elleri duraksayıp sanki titredi. “Ali yani Ali Bey seviyormuş belki sizde seversiniz diye almak istedim.” dediğimde bendeki kehribar gözleri kısılarak masanın üzerinde duran benim göremediğim çerçeveye gözleri takıldı.

Dudaklarında bir gülümseme oluşurken titreyen dudak kenarları sanki acı ile bükülürken resmi usulca alıp çekmeceye koydu.

Sanki fotoğrafta ne gördüyse göz kenarları kızarmaya yüz tutarken yüzündeki tavrı korumaya çalışır bir halde gözlerime baktı.

“Yanlış bir şey mi yaptım eğer sevmediyseniz götürebilirim.” dedim hızlıca.

“Hayır, kızım sen yanlış hiçbir yapmadın. Sen kızım gibi gördüğüm iyi ve düşünceli bir kızsın iyi yapmışsın. Severim. Çok sevdiğim, değerlim dediğim hayat çiçeğimde çok güzel yapardı portakallı keki, o aklıma geldi.”

“Ben sanırım sizi üzdüm, özür dilerim.” dedim kırgınlıkla.

“Özür dileme, aksine hatırlattığın için minnettarım Alisya.” dediğinde bana babacan gözlerle bakarken elindeki kutuyu sıkı sıkı tuttu. “Mutlaka yiyeceğim, ha Alisya Ali’nin sevdiğini nerden öğrendin kendisi mi söyledi?”

“Yok, şirketten bir arkadaşımdan duydum ama seviyor yani yedi.” diye ağzımdan çıktı.

“Emin misin?” dediğinde bana bakan gözlerinden bakışlarımı çektim.

“Evet şey ben bir keresinde yapmıştım…” diye dudaklarımın arasından uçup giden kelimelerimi tutamadım.

“Bu harika…yani iyi yapmışsın kızım. Teşekkür ederim.” dedi ama sanki önünde duran kekler içindi ama sanki bundan daha fazlasını içeren teşekkürü bakışlarında dolanırken tebessüm edip ayağa kalktım.

“Rica ederim, ben artık çıkayım eşyalarımı toplasam iyi olur.”

“Eğer istersen her zaman kapım açık. Şirketimiz her daim senin gibi başarılı bir avukatı görmek ister.” Bakışları sık sık ellerinin arasında tuttuğu kutuya giderken tebessümüm büyüdü.

“Teşekkür ederim, teklifiniz için.”

Odasından çıkarken çekmecesine koyduğu çerçevesini çıkartıp ona bakarken kapıyı usulca ardımdan kapattım. İki eli ile tuttuğu çerçeveye bakarken duraksadım.

Çerçevedeki resimde ne ya da kim varsa gözlerinde özlem vardı. O fotoğraf karesine özlem ile bakıyordu. Ve aramızda kapanan kapının ardında hüzünlü birisini bırakmış olmak ise benim içimi acıtmıştı.

Kapının ardında durmayıp kendime gelerek asansörün kapısına doğru ilerleyip içine girdim. Kendi katımızı tuşlarken babamla arkadaş oldukları aklımın ucundan gitmişti. Şimdi her şey daha farklıydı Ali Asaf ve abim iş için tanıştık derken Behzat Bey çocukluk arkadaşı olduklarından söz ediyordu. Neyi kaçırıyordum, neyi?

Kapının açılması ile asansörden çıktığımda Ceyda’yı masasında görünce yanına ilerlemeye başladım. Gözleri her zamanki gibi dosyalarda olsada sanki dalmış gibi bir sayfaya bakarken elini alnına yaslamıştı. “Ceyda,” diye seslendiğimde yanına doğru yaklaştım.

“Alisya, bu ne güzel sürpriz hoş geldin geç otur.” dediğinde gözlerim ileride Ali Asaf’ın odasına takılsa da koltuğa geçip oturdum.

“Ali bugün şirkette değil,” Bakışlarımın nereye döndüğünü görünce durumu mu anlamıştı.

“Neden? Yani bugün şirkete gelmeyecek mi?”

“Oğuzhan’a haber vermiş bugün şirkette olmayacakmış dışarıda işleri varmış sanırım.” dediğinde sesindeki ton ile yüzüne baktım.

“Bir dakika senin neyin var, iyi misin?” diye sorduğumda derin bir nefes çekti.

“Aslında hiç iyi değilim.”

“Ne oldu korkutma beni.” dedim biraz daha öne eğilip.

“Beraber gelinlik bakmaya gidelim mi, annemler de gelecek ve ben ikisi arasında çok daralacağım.” diyerek konuşmasına devam etti.

“İkisini de kıramıyorum ama birinin beğendiğini öbürü beğenmiyor ikisininki de güzel diyorum bu seferde istediğimi bulamadan kararsızlık içinde alışverişi bitiriyoruz.” demesi ile durumu anlayıp dinlemeye devam ettim.

“İkisini de kıramam ama yarın benimle gelinlik bakmaya gelirseniz belki yardımcı olursunuz. Gülce’ye de söyledim. Yarın sende benimle gelir misin?”

“Gelirim tabi ki şakamı yapıyorsun, bu güzel gününde elbette yanında olurum.” dediğimde yüzünde peyda olan gülümsemesi ile bende kendimi iyi hissettim.

“Bu harika beni büyük bir yükten kurtarmış olacaksınız, düğüne neredeyse bir ay kaldı ama daha ne bir eşyayı seçebildik nede gelinliğimi. Nasıl yetişecek inan ki hiç bilmiyorum.”

“Sıkma canını yarın güzel bir eleştiri yaparım ama annelere ne diyeceğimi bilmiyorum. Yarın yanında olacağım.”

“Alisya çok teşekkür ederim,” dediğinde uzanıp elini sıktım. “O zaman biraz gülümse, bende gidip eşyalarımı toplayım.” diyerek oturduğum yerden kalktım.

“Bune acele, biraz daha otursaydın, bir şeyler içerdik.”

“Babamla birazdan şirkete geçeceğiz ama yarın tüm gün seninle olacağım. Yarına sözüm olsun. Kahveler benden.”

“Anlaştık, yarın beraber geçeriz.”

“Tamam canım.” diyerek odama yani artık eski odama doğru ilerlemeye başladım. Kapının kulpunu indirip kapıyı açarak içeriye girdim.

Ne kadar da zaman çok çabuk geçmiş olsa da buradaki anlarım çok güzeldi. Cam bölmeye gözüm takıldı ah o cam bölme. Nelere şahit olmuştu.

Her baktığımda kaçırdığım bakışların sahibinin olduğu Ali Asaf’ın odası. Telefonu çıkartıp onu arayacakken durdum. İşi vardı rahatsız etmesem çok daha iyi olacaktı. Telefonu cebime atıp etrafıma baktım.

“Neyse hadi bakalım. Önce nereden başlasam acaba?” derken ileride gördüğüm küçük kutuyu masanın üzerine koydum. Bu iş görürdü. Masanın üzerinde çok bir eşyam olmasa da defterimi, masanın üzerine koyduğum küçük süsleri güzelce kutuya yerleştirdim.

“İşte bu kadar.” Gözlerim cam bölmeye kaydığında gülümseyerek odanın ortasına doğru ilerledim. Elimi camın yüzeyine koyduğumda alnımı da cama yerleştirip gözlerimi yumdum.

Sanki bugün son günümmüş gibi bir heyecan ile ayakta dikilirken gözlerimi açtım. Burada artık bir işim kalmamıştı. Odaya son bir kez daha bakıp dışarıya çıkarak ardımdan kapıyı usulca kapattım.

İlerideki masaya doğru bakınarak yürümeye devam ettim. Ceyda yerinde yoktu asansöre doğru ilerleyip tuşuna bastım. Asansör gelirken telefon sesi ile kutuyu kolumun altına yerleştirip çalan telefonumu cevapladım.

“Alo.”

“Kızım. Hala şirkette misin, ben geldim.” diyen babamın sesi ile asansöre binip “Bende beş dakikaya yanına gelmiş olurum baba.” dedim.

“Tamam canım.” demesi ile telefonu kapatıp asansörün inmesini bekledim. Asansörün sesi ile zemin katta inip çıkışa doğru ilerleyip kapıdan dışarıya çıktım. Merdivenleri ilerleyip ileride beni bekleyen arabayı görünce tebessüm ederek aracın etrafında dolanarak ön kapıdan içeriye yerleştim.

“Kızıma şöyle güzel bir şirket turu yapalım ne dersin.” demesi ile gülümsedim.

“Harika olur derim.”

“Kemerini bağla bakalım.” dediğinde emniyet kemerini bağlayıp Akman holdinge doğru yola koyulduk.

Odamın kapısını açıp içeriye girdiğimde yorgunluktan ölüyordum. Bugün babam şirketi gezdireceğim derken bütün katlardan bahsetmesini hiçbir şekilde beklemezken ağrıyan topuklarım da resmen canıma okuyordu.

Rahat askılı pijamalarımı üzerime geçirip yatağıma geçtiğimde derin bir nefes aldım.

Yakup abi beni eve bırakırken babamın acil çıkan işi ile benimle eve gelmezken eve dönüşte de Ali Asaf’ın aracını da etrafta görememiştim. Sanırım o da evine daha gelmemişti. İlerdeki telefonu uzanıp elime aldım. Şirkette olduğum süre boyunca elime telefonu alıp da bakamamıştım. Şirketi dolaşırken insanlar babamı tanıdıklarından hep benimle konuşurken her girdiğimiz katta uzun bir bekleyiş yaşamıştık.

Telefonumun ekranı aydınlandığında gelen bildirim ile gülümsedim.

Ali Asaf size bir video gönderdi. Gördüğüm kar emojisi ile tebessümüm yerini sırıtmaya alırken mesajı üç saat önce atmış şu an çevrimdışıydı. Merakla attığı videonun üzerine tıklayıp izlemeye başladım.

Sırıtmam yerini kahkahaya bıraktı.

“Yaa bune.” Gülmelerimi durduramayarak tekrar oynayan videoyu izlemeye başladım. Videoda küçük bir kızın yanağını çöpstikle tutuyorlardı. Ama kızın yanakları o kadar tombuldu ki…videoyu izlediğimde ekrana bir mesaj daha düştü.

Çevrimiçi olmuştu.

Kar emojili adam.

Bende isterim.

Gülen yüzüm sekteye uğrayıp dondu. “Nee na-nasıl yani. Ne istiyor ki.” Aklımdakiyse bayılmama ramak vardı. Yutkunup yatağımın üzerine doğru uzandım.

Mesaj yazacakken parmaklarım dondu sanki. Ne istiyor ki. Bugün onu şirkette de görememiştim ve attığı bu video çok tatlıydı. Ardından bir mesaj daha telefonumun ekranına düştü.

Yani yanak yanak isterim. derken bu bekleyişimi farklı yorumladığını da anladım ve bir kez daha yutkundum.

Ondanda isterim ama şimdi değil.

“Ne!” Mesajına girip sadece ismini yazıp yolladım.

Ali Asaf.

Mesajı gecikmedi.

Dağ çileğim.

Ama böyle söylenmez ki. Eridim. Adam bir kelimesi ile benim içimi bir hoş ediyor, içimde filizlenen umutlarımı sulamaya devam ediyordu. Şimdi söyleyeceklerimi ben bile düşünmeden yazdım. Sonra düşünürdüm.

İlk buluşmaya sözüm olsun. dedim tırnağımı dişleyip.

Ne b-bebek mi? derken sesi kulağıma dolmuş gibi mesajını okurken hızlıca yazdığı mesajına cevap verdim.

Ne bebeği Ali Asaf?

Panikle yatağımda oturur pozisyona gelirken ekranıma bir bildirim daha geldi.

Haa sen onu diyorsun.

Yanak doğru yanak.

Yanak önemli.

Peş peşe attığı mesajlar ile tekrardan yatağıma uzanırken parmaklarımı klavyede gezdirdim.

Evet.

İki dakika geçmeden bir mesaj daha geldi.

Nee kabul ettin mi? derken ki mesajına güldüm. Şaşkın bir bakışla telefona bakan yüz ifadesini görmek isterdim. Onu şaşırtmış olmak hoşuma gidiyordu.

Bir iki dakika geçtikten sonra bir mesaj daha geldi.

Aşağıdayım buluşalım. Sözünü tutarsan sevinirim. diye yazdığı mesaj ile şaka yaptığını düşünerek bu tavrına güldüm. Saat gece yarısını çoktan geçmişti.

Delirmişti. Bu delilikti.

“Saçmalama.” Diye kendi kendime mırıldanırken ardından bir mesaj daha geldi.

İlerideki parkta seni bekliyor olacağım.

“Aa delirdi manyak.” gülerek yatağımdan kalkıp pencere kenarına doğru ilerledim. Üzerime geçirdiğim kalın yünlü hırkam ile usulca balkonumun kapısını açıp dışarıya adım attım. Ön kapıdan çıkmam imkansızdı. Anında güvenlik beni görürdü.

Bahçenin ön yüzüne doğru eğilecekken gelen korumalar ile balkonun duvarına yaslanmam bir oldu. Güvenlik artmıştı iyi de neden? Göz ucu ile aşağıya doğru baktığımda evin etrafında gezen güvenlik ile dışarıya çıkmam imkansızdı. Odaya tekrar girip sessizce balkonumun kapısını kapattım. Telefonun tuşlarında parmaklarım hızlıca gezindi.

Gelemem. Nasıl çıkacağım evden?

Doğru.

Bu son mesajdı. Çevrimdışı olmuştu.

00.27.

Çevrimdışı olan mesajı ile ekrana baktım. Evinin ışıkları da yanmıyordu. Tülü usulca çekip odamın ışıklarını kapatıp askılı pijamalarım ile yatağın içine girdim.

Evden çıkması sorun değildi ama korumalar arttırmışken bu gece dışarıya çıkmam imkansızdı. Yorgun bedenim yastığımın yüzeyine düştüğünde gözlerimi kapattım. Uykum belki yine geç gelecekti ama bu şekilde en azından uykuya erken çekilecektim.

Uyku arasındaki o ince çizgimde dolaşırken cenin pozisyonundaki bedenimin yakınında bulduğum sıcaklığa tutundum. Parmaklarım sanki yine buz tutarken sıcağın kaynağını sıkı sıkı sarılarak o uyku kervanındaki yolculuğuma huzurla çıktım.

Sıcak bir nefes burnumu okşarken tutunduğum sert yüzeyin hareket etmesi ile kapalı gözlerim ile kaşlarımı çattım. Oyuncak tavşanımın böyle bir gövdesi ya da sıcak bir yüzeyi olmadığına göre…

Elim usulca tutunduğum gövdede gezinirken elimin üstünü bir el kapladı. Parmaklarım avcunun içinde kaybolurken gerildim. Yatağımda benden başka yatan birisi vardı.

Kalbim çarparken gözlerimi açıp yanımdaki daha doğrusu üzerine doğru tırmandığım karaltı ile dudaklarımı aralarken “Hiii!” diye çığlık atmama fırsat vermezken diğer bir el hızla ağzıma kapanıp beni sırt üstü yatırdı.

Kollarım gerginlikle sağa sola doğru çırpındı. Bedeninin ağırlığı ile yatağın arasında sıkışırken burnuma dolan tarçın kokusu ile korkum azaldı. Onu göremesem de kokusu tanıdıktı.

Ardından kulağıma tanıdık sesi geldi.

“Sessiz olmalıyız bal, insanların uyanmasını istemeyeyiz değil mi?” diyen sesi ile elini ağzımın üzerinden çekti.

“Ne işin var senin burada?” diye kısıkça mırıldansam da odadan dışarıya ses çıkmazdı ama içeriye giren birisi olursa biz biterdik.

“Uyumaya geldim.” diye doğal bir şekilde sakin mırıltısı ile göremediğim ama seçebildiğim kadarıyla yüzüne doğru baktım.

“Ya senin evin yok mu?”

“Var yuvam işte.”

“O zaman burada ne işin var?” derken aşağıda olan güvenlik ile panikle konuşmaya devam ettim. “Güvenlik, birden fazla güvenlik aşağıdaydı.”

“Yuvama geldim.” diyerek yatağımın diğer kısmına başını yaslayıp yattı. “Sen bana gelmeyince bende sana geleyim dedim.” demesi ile yanan yanaklarımı karanlığın gizlediğine ilk defa sevindim.

“Çıldırmışsın sen. Nasıl çıktın balkona?” Oda bir şey mi dercesine sırıtan sesi ile bakışlarım karanlık odanın kapısına gitti. “Odamın kapısı açıktı ya birsi odaya girerse bizi böyle görürse. Kalk yakalanacağız.”

“Merak etme.”

“Ne saçmalama kalk.” diyerek kolundan dürttüğümde iki kolumu da tutup yakınına doğru çektiğinde burnum burnuna çarptı.

“Olmaz.” Naif sesi ile gözlerimi kırptım.

“Ne.”

“Sakin ol bal.” diyerek ellerini ellerimden çekip iki elini başının altına koyup sırttı. Her an birileri gelir korkusu ile kapıya doğru baktım. Saat daha erkendi ve evdekiler kalkmasa da kapının açık olması ile tekrar Ali Asaf’ı dürttüm. Yedi köyün ağası rahatlığında takılırken ben tedirginlikle kapıdan gözlerimi alamıyordum.

Sırıtan sesi ile bakışlarım Ali Asaf’a döndü. “Ya sırıtmasana kalk nasıl çıkacaksın odadan.” dediğimde kolumdan beni çekerek yatağın içine doğru düşürdü.

“Sen gel şöyle sonra düşünürüz. Hem kapıyı kilitledim.” diye bana doğru döndüğünde karşı karşıya geldiğim yüzü ile yorgun olan gözlerine baktım. Hafiften aydınlanan dışarının pencereden yansıyan ışığı yüzüne doğru vurdu. Sanki gece boyu ayakta kalmış gibi bir yorgunluğu vardı gözlerinde.

“Ali,” dedim usulca.

“Ali değil. Ali Asaf.” dediğinde başımın altından geçen eli ile biraz daha yakınıma geldi. “Şimdi sar kollarını belime, uyumaya devam edeceğim. Çok yorgunum hım, lütfen.” diyen sesi ile elim usulca belini buldu. Parmaklarım kazağının ucunu tutup kendine yer bulurken başımı gövdesine yerleştirmesi ile nefeslerimi düzenli almaya çalışıyordum.

Ama şu an böyle bir konumda iken bana hiç yardımcı olmuyordu.

“Yeni dava ile ilgili mi?” diye usulca sordum. Malum benim stajım bittiğinden artık işle bir alakam kalmasa da yeni bir dava üzerinde çalıştığını biliyordum.

“Evet,”

“İstersen yardımcı olabilirim.” dedim usulca.

“Biliyorum, ama şimdi yardımcı olacağın bir konu var aslında.” Ellerinin sıkı sıkı gövdemi sarması ile merakla başımı kaldırıp yeşillerindeki irislerine baktım.

“Neymiş?”

“Benimle, bu yatakta uyumak.” derken başını yastığa tekrar yasladığında kaşları çatılarak yastığın yüzeyinde elini gezdirince yüzüme doğru baktı.

Bakışlarının arasında gövdesinden biraz daha çekilip yastığın içine koyduğum fotoğrafı çekip çıkardım. Sessizce bana bakarken fotoğrafı daha görmemişti.

“Ben…” derken susup yüzüne baktığımda fotoğrafı elimde tutup yatakta oturur bir hale geldiğimde Ali Asaf’ta sırtını yatağımın başlığına yasladı.

“Bundan başka fotoğrafı yok,” diyerek yutkunup fotoğrafı ona doğru uzattığımda sessizce fotoğrafı elimden aldığında konuşmaya devam ettim. “Sana söylemiştim hafızamı kaybettim diye.” Derken yüzüne baktığımda gözlerini fotoğrafta ayırmasa da dinliyordu. Parmağım usulca erkek çocuğunu buldu. “İşte bu çocuk, benim anılarımdaki çocuk. Yani ben öyle düşünüyorum.”

Anneme babama söylememiştim. Çünkü içimde oturmayan zihnimi meşgul eden bir sürü kargaşam olsa da Ali Asaf’a anlatmak istedim. Beni anlasın istedim. “Aslında sana söylemiştim hafızamı kaybettiğimi ama bazen bu çocuk rüyalarıma giriyor.” dediğimde başını işte o an kaldırıp gözlerime baktı.

Bin bir tür giz saklı yeşillerinde sanki tonla duygu karmaşası geçerken başımı fotoğrafa indirip kısıkça mırıldanmaya devam ettim. Sanki bağırmaya değil de sessizliğimden beni duyun isteyerek devam ettim. “Sanki…bilmiyorum ama çok yakın hissediyorum.” dediğimde bir müddet sustum.

“Nasıl rüya…rüyalar görüyorsun.” dediğinde sesindeki merak karşımı sanki bir panik duygusu yer almıştı. Fotoğrafı ellerimin arasına alıp tutarken belki de ilk defa bunu açıkladım. Ona güveniyordum, aileme söylemeyecekti. Çünkü onlar bana yalan söylemişti ve bu yalanı öğrenene kadar bu gerçeği bilmemelerini istemiyordum.

Ama içimden bir his yaklaştım diyordu, gözlerinin içindeki yansımama tutundum. Doğru yoldaydım.

“Böyle anlar işte. Sanki küçüktüm ve bu çocukta yanımdaydı her daim. Öyle değil mi?” derken bir cevap bekledim. Sanki bir cevap her şeyi ardından getirecekti.

“Bilmem. Sen öyle diyorsan.” dediğinde başını çevirip tekrar gözlerime baktı. Peki bu rüyalar sana iyi geliyor mu ya da korkuttu mu?”

“Bazen iyi ama bazen de öyle işte.” diyerek sustum. “Sanırım uykum geldi.” derken aslında uyumak istemiyor sadece düşünmek isteyerek başımı yastığıma koyduğumda Ali Asaf’ta benim gibi yaparak başını yastığıma koyduğunda gözlerimiz birbirine suskun bir pençe gibi tutuldu.

İçten içe bazı şeyler zihnimi kurcalıyordu. Yavaş yavaş ortaya çıkacaktı. Ama bunu kimse bilmeyecekti. Evde bir şeyler saklanıyordu. Sadece bir fotoğraf karesinden ibaret olmadığını kalbim haykırırken onu dinledim. Demek saklıyorlardı peki bende öğrenmesini bilirdim. Gözlerim son kez yeşillerine tutunup kapandığında burnumun ucuna dokundurduğu busesi ile uykunun esiri oldum.

Sabah uyandığımda gözlerimi açmadan elimi yatağın yüzeyinde yoklarken giden sıcaklık ve gözlerimi araladım. Ali Asaf gitmişti ama ardından bıraktığı tarçın kokulu yastığın yüzeyine başımı yasladım. Gerçekti rüya görmemiştim, dün gece yanıma gelmiş ve ben fark etmeden yanımdan gitmiş olmalıydı.

Yatağımdan kalkıp hazırlanırken kahvaltıyı çoktan kaçırmış vakit öğlene doğru gelirken bu kadar fazla uyumama şaşırmış bir şekilde saçlarımı dalgalandırıp buklelerini arkama doğru attım. Telefonuma gelen mesajı açtığımda Ceyda’nın birazdan gelecek olduğunu anladım.

Canım hazırsan birazdan Gülce ile kapıda olacağız. Mesajına cevap verip toz pembe askılı çantamı topladım.

Tamam ben hazırım, evden çıkıyorum.

Odadan çıkıp dış kapıya doğru vardığımda fazladan bahçeden olan güvenlik ile ilerlemeye devam ettim. Bu kadar fazla olmaları beni gererken Yakup abiyi görünce onun yanına doğru ilerledim.

“Yakup abi,” dedim merakla.

“Ah Alisya Hanım.” Yanımızdan geçip giden güvenlik ile şaşkınlıkla etrafa baktım. “Bu kadar çok koruma neden bahçemizde bir bilgin var mı?”

“Sadece güvenlik için bir sorun yok, gideceğiniz yere kadar bırakayım sizi.” dediğinde konuşmaya başladım. “Yok yani gerek yok, arkadaşım gelecek.”

“Bir şey olursa arayın.” dediğinde evin önüne gelen aracın arka koltuğuna geçtim. Kızları görünce yüzümü düzeltip gülümsedim.

“Selam kızlar.”

“Selam bebek.” diyen Gülce ile kemerimi bağladım.

“Evet kızlar hazırsanız, gidelim.”

“Önce bir kahvaltı edelim mi, ben çok açıp.” diyen Gülce’yi destekledim. “Bende.” Sabah hiçbir şey yememiş bu vakte kadar uyumuştum. Hiç benlik hareketler değildi hem de hiç.

“O zaman güzel bir yer biliyorum.” diyen Ceyda ile yola devam ettik.

Güzel deniz kenarında şirin bir kafeye girip kahvaltı edip oradan yakın bir butiğe giriş yaptık. Ceyda’nın anneleri de bizimle orada buluşacağından Oğuzhan Bey onları da bırakırken Ceyda yanlarında bizde arkalarında ilerleyerek butikten içeriye girdik.

Ceyda öneriler birkaç gelinliği giyinirken etrafa bakıp bende beğeneceği tarzları gösteriyordum ama anneler gerçekten kendi istedikleri modelleri ısrarlar denetmeye devam ediyorlardı.

Ceyda kızım bir de bunu dene, sana çok yakışacak.” diyen Nur Hanım ile Ceyda’nın annesi Nergiz Hanımda bir gelinlik daha kollarına bıraktı. “Bunu da dene canım hadi.” Ceyda çıktığı kabine tekrar girerken oturan kadınlara baktım.

Eğer olaya el atmazsak işimiz çok zor ve karmaşık olacaktı. Gülce de durumu anlayıp ellerini birbirine çarpıp ayağa kalktı.

“Nur Hanım ve Nergiz Hanım biraz konuşalım mı?” diyen Gülce ile bir bardak su almak için ileride gördüğüm sebilden su alıp geldiğimde yükselen sesler ile bardağımı kenara koyup Gülce’nin yanına ilerledim. İki dakika bile olmamış sadece ilerideki sebile gitmiştim ki tartışmaya devam ediyorlardı.

“Ne ben mi karışıyorum, daha karışmadım bile.” diyen Nergiz Hanım ve “Ne yani benim kıyafetlerim demode mi, olacak şey değil üzerimdekiler son kreasyondan.” diyen Nur Hanım ile kızgınlıkla Gülce’ye baktım.

İki dakika da ortalığı karıştırmış bu seferde ikisi tartışırlarken Gülce bakışlarımı görünce kaşlarını büktü. “Bakma bana öyle, sadece biraz karışmayın dedim. Olay nereye geldi? Bana sen modadan anlamıyorsun dediler bana. Bu hakareti kıyafetim bile kaldıramadı.” diye ellerini birleştirmesi ile tartışan hanımlardan bakışlarımı çektim.

“Gülce, kadınlara yaşınız biraz ileride olduğu için siz seçmeyin demediğin kalmış. Ne oldu iki dakika da.”

“Ne yapayım Ceyda’nın yüzünü görmedin mi, ikisine de bir şey diyemiyor.” “Evet ama bu sefer daha beter ettik, Şimdi bir de onları barıştıracağız. Ceyda kabinden çıkmadan halledelim şu işi.” dedim hızlıca.

“Ne yapacağız?”

“Buldum. Birde ben konuşayım belki işe yarar.” dediğimde eli ile ileriyi gösterip “Sahne senin ben karışmam. Güzelim kıyafetime demode dediler. Bende şu köşemde ağlamaya gidiyorum.” demesi ile bu haline gülüp gidecekken kolunu tuttum. “Saçmalama.” diyerek tartışan hanımlara baktım. “Hanımlar önce sakin mi olsak acaba hım.” diye seslenmem ile ikisi de birbirine bakıp konuşmaya başladılar.

“Ben haklıyım.” dedi Nur Hanım.

“Hayır ben haklıyım, seçtiğim gelinlik çok güzeldi.” diye devam eden Nergiz Hanım ile tebessüm ettim.

“İkiniz de haklısınız kendinizce ama bu gelinliği Ceyda giyecek.” dedim ılımlı bir sesle. “Onun hangi tarz sevdiğini biliyor musunuz?” dediğimde ikisi de bir müddet susup birbirlerine bakmaları ile gözlerimi usulca Gülce’ye çektim. “Devam et.” diye kısıkça mırıltısı ile bende duygusal bir konuşmaya devam ettim.

“Bence kızınızın hangi gelinliğini sevdiğini gördüğüm kadarıyla ikinizde bilmiyorsunuz. Aslında öğrenmenin bir yolu var?”

“Nedir söyle kızım, bence seçtiklerimizi beğendi. Değil mi Nur.”

“Evet Nergiz çok güzel gelinlikler seçtik.” diyen Nergiz Hanımı da Nur Hanım destekleyince gülerek devam ettim.

“Evet ikinizde çok güzel gelinlikler seçtiniz ama Ceyda’nın bu kadar gelinlik arasında seçmesi çok zor.”

“Ne yapacağız peki?”

“Bence kabinden çıktığında hiç karışmayın, önce bir gelinliklere baksın hangilerini beğendiyse onları bir denesin öyle konuşalım, ne dersiniz?” dediğimde yerlerine oturmaları ile başarılı bir şekilde gülümsedim. Yanıma gelen Gülce usulca kolumu dürttü. “Alisya ikna ediciliğin mesleğinden gelmiyorsa bir şey bilmiyorum ama bu özellik bende sanırım pek işe yaramıyor. Kaynanan sevecek seni.” dediğinde hüzünle bir tebessüm dudaklarıma kondu.

“Sus güldürme.”

“Tamam tamam bana bir şey demeden önce ortam yumuşamışken ikisine de bir kahve getireyim.”

“İyi fikir.” diyerek bende geçip koltuğa oturduğumda merakla Ceyda’nın kabinden çıkmasını bekledik. Gelinliğin giymesi çok uzun süreceğinden bir kadında yardımcı olmak için kabindeydi.

O sırada Gülce de kahveleri iki anneye de verdiğinde yine güzelce sohbete başlarken Ceyda’da kabinden çıkmaları ile ikisi de kabine doğru döndü.

Beyaz kabarık bir gelinlik ile çıkan Ceyda’ya baktım. Ceyda sabahtan beri o kadar fazla gelinlik denemişti ki ve sanırım üzerindeki gelinliği de hiç beğenmemiş olacak ki etrafa bakan gözleri ile anneler konuşmadan konuşmaya dahil oldum.

“Ceyda canım üzerindeki gelinliği beğenmediysen istersen kendin bir gelinliklere bak, olur mu, belki sevdiğin tarzda bir gelinlik gözüne çarpar.” demem ile annelere bakıp oturduklarını görünce başını sallayıp “O zaman ben üzerimdeki gelinliği çıkartıp geliyorum.” diyen sesi ile kabine girmesi bir oldu.

Butiğin içi çok büyük olsa da biz bir bölümündeydik. Kabinden çıkan Ceyda’yı kendi haline bırakıp gelinliklere göz gezdirirken iki tane seçtiği gelinlik ile tekrardan kabine girmişti. Hiçbirimiz karışmamış sadece seçmesini beklemiştik.

İlk seçtiği gelinlik ile kabinden çıktığında yüzünde gördüğüm gülümseme ile ellerini gelinliğin yüzeyinde gezinirken bizlere baktı. Sessizce tepkilerine bakarken gözlerinin içi gülüyordu.

“Nasıl olmuşum?”

“Peri kızı gibi harika.” diyen Nergiz teyzenin gözleri dolarken Nur teyze de gözlerini saklamaya çalışsa da ikisinin de beğendiği yüzlerinden okunuyor.

“Çok güzel olmuş kızım sen beğendin mi, istersen diğer seçtiğini de dene.”

“Yok anne bu gelinliği çok beğendim. Bu olsun istiyorum. Sizce nasıl olmuş kızlar.” diye bize yönelttiği soru ile dudaklarımı araladım.

“Harika sanki senin için dikilmiş gibi.”

“Evet çok yakıştı, çok güzel oldun, sanırım makyajım akacak.” diyen Gülce ile kahkaha atmamız bir oldu.

Gelinlik işini halledip anneleri almaya Oğuzhan Bey tekrardan yanımıza geldiğinde bizde kınalık alanına geçmiştik.

Seçtiğim bordo elbiseyi koluma atarken telefonuma düşen bildirim sesi ile ekranı aydınlattığımda yüzümdeki tebessümümde aydınlandı.

Neredesin bal?

Ceyda’ya gelinlik bakmaya geldik Manolya butikteyiz, sen.?

Ben mi ben de dışarıdayım.

“Seni mutlu gördüğüme çok mutluyum. Gözlerin ışıldıyor,” derken yanıma gelen Gülce ile tebessüm ettiğim dudaklarımın kıvrıldı. Başımı telefonumdan kaldırdım. “Hem de onun adı geçtiği her an.” dediğinde gözlerimi kaçırdım. “Bak, geçmesine de gerek yok sanırım aklına geldi.” diyerek gülmesi ile hafiften koluna vurdum.

“Kes şunu.”

Yanımıza gelen Ceyda elinde tuttuğu bindallıyı bana doğru uzattı. Garip bir şekilde elinde tuttuğu bindallıya bakarken elime tutuşturdu. “Sende denesene.”

“Saçmalama. Ceyda senin için geldik olmaz.” diyerek uzattığım bindallıyı geri çevirdi.

“Neden gelin hariç deneyemez mi yazıyor?”

“Olmaz yani hiç bindallı denemedim.” deyince ikisi de elini bellerine atıp bana dik dik bakmalarına güldüm.

“Tamam tamam deneyeceğim, bakmayın bana öyle.” dediğimde elime tutuşturdukları bir bindallı bir de seçtiğim elbise ile bir kabine doğru itildim.

Kabine girip ardımdan koyu perdesini çektim. Askılığına bindallıyı bırakıp seçtiğim şarap renginde askılı, sırtı açık, yırtmaçlı elbiseyi giymek için üzerimdekilerden kurtuldum. Önce onu deneyecektim. Elbiseyi giydiğimde askılı tarafını düzeltirken arkamda bir ürperti ile aynaya doğru baktığımda Ali Asaf’ı görünce hızla arkamı döndüm.

“Hii Ali Asaf, Ne yapıyorsun burada.?” diye kısıkça mırıltım ile perdeden biraz daha yaklaşıp kızıl dudaklarını ıslattı.

“Seni görmeye geldim.” diyerek fısıltısı ile daracık kabinde yakınıma gelmesi ile yutkundum.

“Kabinde.” dedim panikle. Elimdeki bindallının parçasını askıya asıp Ali Asaf’a doğru baktığımda bakışları bordo uzun elbisede gezindirip bakışlarını elalarıma çevirdi.

“Yani yer olarak biraz sıkıntı oldu ama böyle sıkışık durmak da güzelmiş benim için sorun yok.” demesi ile yüzüne alık alık baktım.

“Alisya, canım giydin mi?” diyen Ceyda ile Ali Asaf’ın ağzını panikle kapatıp duvara yasladım.

“Daha değil,” dediğimde avcumun içine bir öpücük bırakması ile elim ağzının üzerinde gevşerken gözlerine baktım.

“Bence borda sana çok yakışacak. İşin uzun sürer mi?” diye seslenmesi ile perdeye yaklaşan adım sesleri ile panikle Ali Asaf’a baktım.

“Ona hazır olmadığını söyle.” derin fısıltısı ile yer değiştirip duvara benim geçmemi sağlarken boynuma derin bir öpücük bıraktı.

“Y-yok çıkıyorum, yani birazdan,” dedim hızlıca.

“Aferin, benim balıma.”

“Tamam ben diğer bindallıyı giymeye gidiyorum.” diyen Ceyda ile “Tamam.” diye seslenmem ile adım sesleri perdenin yakınından giderken nefes nefese Ali Asaf’ın yeşillerine baktım.

“Çabuk çık yoksa yakalanacağız.” dedim panikle. Rahat bir şekilde giydiğim elbiseye bakınırken saçımın bir tutamını parmağına doladı.

“Bu elbisenin içinde çok güzel olmuşsun.”

“Elbiseyi beğenmene sevindim.” dedim fısıltı ile. Kulağıma yakın durarak duymamı kolaylaştırdı.

“Elbiseyi değil seni.”

“Artık çıkmalısın yoksa yakalanacağız.”

“Yakalanalım.”

“Ali Asaf.” dediğimde kulağımdaki nefesi saç tutamımı savuşturup boynumu açık bırakırken diğer tarafımdan da boynuma da bir öpücük bıraktı. “Efendim.” Çeneme bir öpücük daha kondurdu. “Efendim güzelim.”

“Dur.” dedim fısıltı ile omzuna tutunurken. Ama durmasını istemiyordum.

“Emin misin?” Dudağımın kenarına ufak derin bir öpücük bıraktı. Sessizliğe bürünen bedenim daha fazlasına istercesine gözlerini kısarken yeşillerindeki parıltılı irislere daldım. “Bende öyle düşünmüştüm. Dudaklarından çaldığım bir öpücük bir ömre bedel.” dediğinde izin isteyen gözleri izini koparması ile dudaklarımdaki yerini aldı.

Sıcak yuvam hissettiren dudaklarının teması ile gözlerim kapanırken aralanan dudaklarıma yerleşti. Başımın arkasına koyduğu büyük eli ile usulca kabinin duvarına çarptığımızda nefesim hızlandı. Nefeslerimiz her yerdeydi. Kabin nefes alacak kadar küçük olsa da yanında olduğum sürece iyi hissediyordum. Elim göğsünün üzerinden boynuna doğru akacakken gövdesine çarpan vuruşları ile bir an durduğumda nefesimin bittiğini anlayarak oda durdu ama dudaklarının temasını kesmedi. Dudakları dudaklarıma çarparken nefes nefese gözlerine baktım.

“Alisya.” diye seslenen Ceyda ile dudaklarımı hızlıca ondan çekip seslendim.

“Gel-geldim.”

“Bana şu bindallının bir beden büyüğünü gösterebilir misiniz?”

“Git artık, lütfen.” Sabah odada yakalanmasak şimdi yakalanacaktık. Avuçlarını yanaklarıma yerleşip burnuma sıcak bir öpücük kondurup gözlerime baktı.

“Düğünde bu elbise ile seni görmek için sabırsızlanıyorum.” derken fısıltılı sesi kulağımı yalayıp geçti. “Özle beni.”

“Hiçte bile.” Hızlıca yanağıma bir öpücük daha kondurup perdenin ucunda etrafa bakıp açığında dışarıya çıkıp gözden kayboldu.

Gitmesi ile kalbimin hızını biraz dindirmeye çalışıp kabin içinde bulunan pufun üzerine oturarak nefeslendim. Manyak kabine kadar girmişti. Deli.

Üzerimdeki kıyafeti düzeltip bende kabinden dışarıya doğru çıktığımda Ceyda’nın da kabinden çıktığını gördüm.

“Nasıl olmuş.” Diye etrafında giydiği bindallıya bakarken ben gözlerimi etrafımda gezdirip Ali Asaf’ın gidip gitmediğine bakıyordum.

“Harika.”

“Alisya üzerindeki çok iyi mutlaka almalısın.”

“Evet bende beğendim. Sizin düğünde giymeyi planlıyorum.” Dediğimde bakışlarımı güç bela etraftan çekip Ceyda’ya döndüm. Gülce ileride kendine elbise seçiyordu. Ve ikisine bakılırsa az önce olanlardan haberleri yoktu. Bu iyiydi.

“Bence ondan önce giyeceğin bir an olur.” demesi ile kaşlarımı büktüm.

“Nasıl yani?” anlamayarak sorduğum da tebessüm etti.

“Ali’nin doğum gününde. Kendisi pek sevmiyor ama yine de arkadaşlar arasında bir kutlama yapıyoruz. Bu sene beraber geçirirsiniz.”

“Hangi gün,” diye sorarken bilmediğim bilgi ile gözlerim parelendi.

“7 Ocak. Özür dilerim ben biliyorsun sandım.” demesi ile gülümsedim. Ceyda’nın bir suçu yoktu sadece konuşma fırsatı olmamıştı ve şu an Ali Asaf benim bildiğimi bilmiyordu.

“Yok daha konuşma fırsatımız olmadı ama erken öğrendiğim iyi oldu aslında sürpriz yapabilirim.” derken aklıma gelenler ile gülümsedim. “Sende Asya’nın numarası var mı?” diye sorduğumda hızlıca verdiği numarayı kaydedip ilerleyerek telefonu tuşladım.

“Asya merhaba ben Alisya.” diyerek konuşmaya başladığımda gülen sesi telefona yansıdı.

“Alisya, merhaba nasılsın?”

“İyiyim iyiyim de aslında senden bir iyilik istemek için aramıştım.”

“Tabi, tabi ki söylemen yeter.” dediğinde aklıma gelenler ile konuşmaya başladım.

“Evinizin anahtarını alabilir miyim yani Ali’nin evinin? Ama kimseye söyleme ona sürpriz yapmak istiyorum.” dediğimde gülen sesi ile devam etti.

“Anladım elbette veririm. Yaa ama abime de aşk olsun hiç söylemiyor. Alisya seninle de bir ara mutlaka oturup konuşmamız gerekiyor.” diye neşeli sesi ile ne kadar görmese de gözlerimi kaçırdım.

“Utandım, olur elbette.”

“Ya bu bugün aldığım en harika haber. Bugün müsaitsen buluşup sana anahtarı vereyim.”

“Ama abinin haberi olmasın olur mu?”

“Olmuş bil. Yaa çok heyecanlı.”

“Asya, teşekkür ederim.” dedim minnetle. Gözlerim etrafta gezinse de Ali Asaf çoktan gitmişti.

“Rica ederim, ben birazdan çıkarım yine haberleşiriz.”

“Tamam canım.” diyerek telefonu kapatıp kızların yanına doğru ilerlediğimde aklımda doğum günü için yapılacak plan çoktan oluşmuştu bile.

Her şey hazırdı, Asya’dan evin anahtarını almış evde hazırlayacağım pasta ve süs eşyalarını almış ve kutulara yerleştirmiştim. Sadece sabah ona bir mesaj atıp gününü soracak ve evden çıktıktan sonra aldığım anahtar ile evine gizlice girecektim. Planımın en büyük kısmı burasıydı. Hepsi bu kadardı işte. Bütün eşyaları almış iki paket halinde evden gizlice çıkıp bahçenin duvarından atlayacaktım.

Yani planım bu yönde olsa da evimizin etrafında birden fazla dolaşan güvenlik ile işim biraz zordu.

Ön kapıdan çıkarsam Yakup abi hem peşimi bırakmayacağından hem de işim akşama kadar süreceğinden ona da sıkıntı çıkarmak istemediğimden kimseye görünmeyeceğim diye mutfağın kapısını aralık bırakmıştım. Her şeyi ayarlamıştım, sadece bu evden çıkmam geriye kalmıştı.

Aldığım eşyaları diğer elimle tutup kapının kenarına bırakarak evin mutfağına doğru sessizce yaklaşıp içeriye baktım.

Sultan teyze içeride değildi. İşte bu iyiydi. Balkonun içerden dışarısı görünmemesi için perdelerini çekip hızlıca bıraktığım kutuları alarak tekrardan balkonun kapısına ulaştım.

Kutuları sağıma soluma bakıp bahçe duvarına yaklaşarak mavi ladinin dibine eşyalarımı bırakıp telefonumu elime aldım. Kalbim sanki suç işliyormuşum gibi koşuya çıkarken parmaklarım tuşlarda gezindi.

Günaydınn.

Mesajı hızlıca yollarken gülmeden edemedim. Anında çevrimiçi olan yazısı ile etrafıma bakıp beklemeye başladım.

“Günaydınn güzelim. İki n ile. Diyen mesajı ile gözlerim kısıldı. Sabahları n leri uzattığımdan oda aynı şekilde karşılık veriyordu ve bu çok hoşuma gidiyordu. Bugün aslında kendim içinde büyük bir şey yapacaktım. Ama ona akşam söyleyip sürpriz yapacaktım. Bu düşünce ile gülerek yazmaya devam ettim.

Şirkette misin? Daha gitmemiş olabilirdi, arabasını göremiyordum ama emin olmam gerekiyordu ki eve girdiğimizde karşılaşmayalım.

Yok şimdi çıkacağım sanırım akşama kadar işim uzun sürer.

İşte istediğim cevabı vermişti.

Tamam kolay gelsin.

Görüşürüz Bal.

demesi ile telefonu arka cebime sokuşturup ileriye doğru baktığımda evden çıkma sesi ile başımı taş duvara iyice sakladım. Gözlerim bahçelerin ortak olan küçük duvarın çıkıntısından ona doğru baktım.

Ali Asaf, evinden çıkmış bahçesinde ilerlerken aldığım kutuları usulca yan çitten diğer bahçeye doğru atıp etrafıma bakındım. Çamın arkasında ne yaptığım görünmese de buradan çıkarken görünmemek için etrafıma baktım.

Stres yine vücuduma işlerken cesaretimi toplayıp son kez evdeki pencerelere baktım. Birkaç oda vardı ama onlarında perdeleri çekiliydi. Sadece salonun ufak bir bölümü bu tarafı gösterirken umuyordum ki içerdekilerin beni görmemeleriydi.

Evde sadece Menekşe, yengem ve Sultan Teyze olsa da iki tehlike vardı. Hızlıca bahçede ki korumalara baktığımda bu tarafa doğru gelmeleri ile ileride babamın yaptığı salıncağa oturup doğal davranmaya çalıştım. Telefonumu alıp takılırken korumaların sesi ile başımı kaldırdım.

“Merhaba Alisya hanım, efendim hava soğuk çok dışarı da kalmayın.” diyen yeni gelen güvenlik ile tebessüm ettim.

“Tabi teşekkür ederim.” Etrafı dolaşıp arkası dönük ilerlerken son kez salondan tarafa bakıp hızlıca mavi ladinin oradan ayağımı çite atarak sırtımı kaldırmadan diğer bacağımı da çitten geçirip hızlıca diğer bahçeye atladım.

Nefes nefese duvarına doğru çöküp kutuları bıraktığım yerden aldığımda ses var mı diye etrafı dinledim ama sanırım başarmıştım. Kimse görmeden Ali Asaf’ın evinin bahçesindeydim. Hızlı adımlar ile etrafıma bakınarak ilerlerken kalbim hızlı hızlı çarpmaya devam ediyordu.

Kutuları kapının dibine bırakıp Asya’nın verdiği anahtarı bulup kapının deliğine yerleştirdim. Çevirerek açtığımda eve usulca girip kapıyı ardımdan kapatıp sırtımı kapının sert yüzeyine yasladım.

Bu yaptığıma inanamazken başımı iki yana salladım.

“Evet işte başardım. İçerideyim.” dedim gülerek. Biraz zor olmuştu ama akşam Ali Asaf’ın yüzünü gördüğümde daha da mutlu olacağı düşüncesi ile kalbim çarpmaya devam etti.

Bugün her şey çok güzel olacaktı. İnanıyordum.

….

Ve bölüm sonu canlarımmm. Bölümü nasıl buldunuz?

Diğer bölüm benim için yazması en zor ve yoğun, duygu yüklü sahnelerin olduğu bir bölüm olacak. O yüzden aceleye getirmek istemiyorum. Eğer bana destek olmak isterseniz beni takip edip bölümlere yorum bırakabilirsiniz canlar. Yine de bölümü haftaya kadar yetiştirip atmayı planlıyorum. Bölümü atacağım vakit panodan haberdar ederim canlar.

Diğer bölümlerde görüşmek üzere şimdilik görüşürüz.

Hoşçakalınnnnnnn.

 

 

Bölüm : 17.04.2025 12:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...