32. Bölüm

28. Bölüm: Kıskacın Ucu Keskin

Safinaz S.
umudundaparlayanla

Selamm umut ışıklarımm uzun bir aradan sonra sizleri çoook özledim. Artık düzenli bölümler gelecektir canlar. Öncelikle güzel bir haber vereceğim yakın bir zamanda o yüzden beni İnstagramdan takip etmeyi unutmayın canlarım.

Hepinize kucak dolusu sevgiler. Birde İnstagramda kanal oluşturmak istiyorum katılırsanız çok mutlu olurum. Haberleri ve ileriye dönük bölümlerden spoilerleri oradan paylaşacağım. Yakın bir zamanda oluşturacağım.

Diğer bir konu da Şafak. Bu ara sınav zamanım olduğu için yoğunlaşamadım ama aklımda ona da aniden bir üç bölüm gelebilir. Sadece biraz sizden zaman istiyorum.

Seviliyorsunuz. Şimdi fazla bekletmeden bölüm sizindir. Beğeni ve yorumlarınızla varlığınızı belli edin umut ışıklarımm.

28.BÖLÜM: KISKAÇIN UCU KESKİN

Sayılı gün gerçekten çabuk geçerken üzerimdeki kıyafetin içinde durmadan bir kez daha kıpırdaştım. “Kızım bir sabit dur, iğne batacak şimdi!” diyen annem ile yüzümü asıp “Anne bunaldım bitsin artık,” dedim sıkkınlıkla.

Kaç saattir ayakta dikilmekten ayağımın tabanı acırken annem biraz daha üzerimdeki kıyafeti çekiştirdi.

“Kıpırdama az kaldı.” derken derin bir nefes daha aldım. Beni kurtaracak kimse de olmadığından el mahkum biraz daha ağrıyan tabanıma direndim.

Şu an ne mi yapıyordum?

O kutsal gün gelip çatmış, şu an elbisenin içinde sıkıntıdan patlarken annem elbisenin kenarını bir daha çekiştirdi. “Tamam iki dakika daha sık dişini bitecek.” demesi ile yüzümü aşağıya doğru eğdim.

“Bunu iki saat öncede demiştim.” diyerek gözlerimi baydım. Koluma hafiften vurup. “Sus bakim çemkirme. Tut şunu birazdan geliyorum sakın oturma.” diyen ikazı ile ellerimi kaldırıp “Tamam.” dedim oflayarak. Annem hızlıca odadan çıkarken yorgunca pufa çöktüm.

Valla yorulmuştum.

Kapı aniden açılınca annem geldi korkusu ile kalkacakken dostumu görüp tekrar yayıldım. “Ah Gülce İyiki buradasın.”

Gözleri üzerimdeki beyaz askılı kısa elbise de gezdirip gözleri küçülürken kendini tuttuğu belli oluyordu. Her şey bir anda olmuş olsa da birbirimizi sevdiğimizi düşünüyordu.

İnkarım boynuma urgan olurken Ali Asaf bana anlatmadığı sürece de bu aramızda dolanacaktı. Evet içimde artık ona Ali Asaf demeye başlamıştım. Ondan kaçtıkça ona çekiliyordum ve buna ne bir kağıt parçası ne de duygularım engel oluyordu ama bana anlatmasını beklemekten başka çaremde yoktu. Anlatacaktı.

Gözlerim dalarken Gülce bir çırpıda yanıma gelip sarıldı.

“Ya, dostumun istemesi oluyor inanılır gibi değil. Çok güzel olmuşsun.” diyerek geri çekilirken “Bu kadar hızlısı mezarda. Sahi ne ara böyle bir karar aldınız?” diye sorarken gözlerimi kaçırdığımda kapının orada elleri bağlı birisini gördüm.

“Bahadır ne yapıyorsun sen orada gelsene.” diyerek onu çağırırken diğer elinde tuttuğu peçetelikten birkaç tane peçete alıp gözlerine tuttu.

Gülce’ye bakışlarım kayınca boşver onu dercesine elini salladı. Bakışlarımı tekrar Bahadır’a doğru çevirdiğimde Gülce sinirle bağırdı.

“Bahadır çek şunu.”

Bahadır, elindeki peçeteleri top şeklinde yere attığında tekrar bolca peçete ile akmayan gözlerine bastırıp “Göz yaşım pıt, ben büyüteyim besleyeyim şu güzelliğe bak.” eli ile yanıma gelip beni etrafımda döndürdüğünde bu haline güldüm. Ne yapıyordu bu deli. “Enişteme şimdi…eniştede enişte yani o kaslar.” dediğinde beni bırakıp sesli bir şekilde burnunu höykürdü.

Yüzümü buruşturdum. “Ya niye ağlıyorsun?” diye sorsam da bu haline gülmeden edemedim. Bir de rol kesiyordu.

“Neden acaba?” diyerek kaba tepkisi ile “Artık senden kurtuldum.” dedim gülerek.

Yaptığı sevgili dedikodu en azından kesilmişti yani ben öyle umuyordum. “Hiçte bile peşinizi bırakmayacağım, eniştem nereye bende oraya.” diyerek pufa otururken

“Enişteci çıktı buda.” diyen Gülce ile gülerken tebessümüm yerini aldı. Moralim yerine gelmişti. Ali Asaf sabahtan beri bir kere olsun aramamıştı. Sadece bir manzara resmi atmıştı bende yanlış oldu diyerek cevap bile yazmamıştım. Gerekte yoktu bir kere bile aramamıştı. Yalandan da olsa bugün nişanlanacaktık, niye dönmüyordu?

Gözlerim tekrar dalınca sesler ile Bahadır’a döndüm. “Tabi kızım adam şirketin CEO’su ne sandın, minik Avukat.”

Gülce Bahadır’a bir tane geçirip “O zaman git onun yaverliğini yap.” Dedi umursamazca.

Bahadır hızla puftan kalktı. “Seve seve yan evdi değil mi bir koşu giderim ben.” Derken peçeteleri tekrar yere attığında kaşlarımı çattım. Odada tonla peçete olurken tekrar peçete aldı.

“Bahadır otur şuraya beni delirtme. Ayrıca ne yapıyorsun her yer peçete oldu topla şunları.” dediğimde elindeki peçeteleri yüzüme doğru salladı.

“Aa gelin çıldırdı. Gülce, bu önceden böyle değildi. Buna bir haller olmuş, hoş eniştemde dehşet iyi olunca cazibesine dayanamadın tabi, sende haklısın.” Bahadır’ın sözlerine aldırmadık.

“Evet bende buna hazır değildim ama ya.” diyen Gülce ile araya girdim. “Gülce, uzağa gidiyorum diye yapmayın ama böyle.”

“Evet bir yan evde olacaksınız. Ya, bu nasıl bir kader olabilir. Patrondan kocaya terfi. Kadere bak.” derken gözlerim odamın açık perdesinden odasının penceresini buldu.

“Evet kader.” dedim usulca.

Kader çizgim yıllar önce onunla başlamıştı ve şimdi o kader çizgimde karşılıklı ipin ucunu tutuyorduk. Ya ipi kesecektik ya da düğüm atıp yola devam edecektik. Her şey onun iki dudağının arasında anlatmadıkları sakladıklarındaydı ve ben ise arafa düşmüştüm.

“Babama söyledim o da düğüne gelecek.” diyen Bahadır ile gözlerim büyüdü.

“İhsan amca mı?”

“Ta kendisi, ben en çokta bu kadar dost olup bizim bir araya gelmediğimize şaşıyorum. Resmen eniştemi bu yaşımda tanıdım. Olacak şey değil.” Demesi ile gözlerimi baydım.

“Abart.”

“Neyse ki bu akşam artık akraba olacağız.” Bahadır tekrar neşe ile pufa çökerken bu haline aldırmadım. Bir şeyler olduğu belliydi.

“Bahadır yine sevgilinden ayrıldın değil mi?” diyen Gülce ile güldüm. Bize sarmasından belliydi zaten.

“Alnımda mı yazıyor.” diyerek elini alnında gezdirirken peçetesini tekrar silip attı. Resmen iki kutu peçeteyi israf etmişti. Biten peçetesini kenara bırakıp ne ara aldığını bilmediğim peçeteliğimden peçete alıp gözlerini sildim.

Gözlerinde yaş bile yoktu!

“Bu kadar sardığından belli, yine ne yaptın?” diyerek yatağıma usulca oturdum. Annemden azar yemek hiç istemiyordum.

“Bu sefer ben hiçbir şey yapmadım.” dediğinde Gülce ile birbirimize bakıp bakışlarımız ile susarken peçeteyi akmayan yaşlarına silip tekrar yere attı. “Yemin ederim bakmayın bana öyle ben artık eskisi gibi daldan dala değilim.”

Sözlerine tabi ki inanmadık. Derin bir bakışma üçümüz arasında yaşanırken kuru peçeteyi bir bana bir Gülce’ye attı.

“La arkadaşlarım da bana inanmıyorsa atayım kendimi şuradan.” Eli ile balkonu gösterince ikimizde birden “At.” dedik.

“Bak atarım.”

Atlamazdı ve atlamayacaktı da.

“At, git ve atla Bahadır senden kurtuluruz.” diyen Gülce ile kollarımı birleştirdim.

“Yok lan atmıyorum, benden kurtulamazsınız, bir Bahadır öyle kolay yetişmiyor.” demesi ile gözlerini kaçırması bir oldu. Bir şey olmuştu yoksa bu kadar neşeli olmazdı. Tamam normalde neşeli olsa da canını sıkan bir şeyler olduğu belliydi.

“Hadi söyle nasıl ayrıldınız?” diyen Gülce ile yanaklarını şişirip yüzünü astı. Yüzümüze bakıp yatağımın üzerindeki tavşana sarılması ile yüzüne doğru baktık.

“Hadi anlat ne oldu?” dedim merakla.

“Hazır mısınız?” diye sorması ile Gülce de diğer yastığımı kafasına atıp “Çatlatma insanı da anlat hadi.” dediğinde derin bir nefes alıp verdiğinde yüzüne bakarken “Kocası eve geldi.” dedi.

“Oha Bahadır, oha!” Gülce’nin kaba tepkisine katıldım.

“Bence de.”

Bir yastık daha kafasına gelmeden eğildiğinde tavşanımı çekip ellerinden aldım.

“Ne, bana niye kızıyorsunuz? Bende bilmiyordum evli olduğunu. Kaçık karı beni de kandırmış. Bir gece evine çağırdı canımı zor kurtardım, mabedimden vurulacaktım.” diye gözlerini belertirken yüzümü buruşturdum.

“İyi bok yedin Bahadır nasıl kurtuldun evden?” diye sorduğumda yüzüme gülerek odamın balkonunu gösterdi. “İnanır mısınız balkondan atladım.” dedi gevşekçe.

“Pes cidden pes.” Gülce de sandalyemi çekip otururken Bahadır devam etti. “Valla adam emekli eski tır şoförlerindenmiş. Ben ne bileyim o gün evine geleceğini.”

Hayıflı sesi ile Gülce yüzünü buruşturdu. “Iyyy Bahadır iğrençsin, yaşlı kadınlarla mı?”

“Yok be kızım saçmalama karısı genç ve güzeldi şimdi.” Dediğinde ikimizin suratındaki ters ifade değişmeyince kendini açıklamaya devam etti. “Ne yapayım kocası göreve gittiğinde beni eve attığını bilmeden bende masumane gittim.”

“Aynen masumene, bizde yedik.” diyen Gülce ile elbisenin kenarına çekiştirdim. Eteğim uzun değildi ama kumaşından dolayı otururken biraz dikkat etmem gerekiyordu. Bahadır’ın sesi ile ona doğru döndüm.

“Bu sefer gerçekten masumdum ve adam o yaşa göre beni iyi gördü. Silahını belinden çıkartana kadar bende balkondan kaçtım. Kaçamasaydım, kızım vuruyordu beni diyorum ya. Zaten bir daha da aramadım.”

“Ciddi misin, aramadın mı?” diye sorduğumda şaşırmıştım açıkçası.

“Manyak karı kaç kare arayıp durdu engelledim sonunda. Yoksa kocası kurşuna dizecekti beni.”

“Dizseymişti.” diyen Gülce ile bakışlarım saate takıldı az kalmıştı sekize. Sadece saati biliyordum o fotoğraf ile de bir şey yazmış mı diye ekranı aydınlattığım da bildirimi ile gözlerim kırpıştı.

“Hazır mısın?” yazıyordu. Bahadır’ın ses ile ona dönmeden yazmaya başladım. “Evet, hazırım. Fotoğraftaki ev ne sanırım yanlış attın.” diye yollayıp telefonu kenara doğru koyduğumda seslere kulak verdim, durduk yere ateş basmıştı.

“Artık bu işlerden elimi ayağımı çektim. İstemiyorum ilişki falan.”

Bu hali bizi güldürürken sözlerinin devamı en fazla iki gündü. Gelip geçici takılır insanlara bağlanmazdı. Bu halleri bir kişiye tutunamaması aslında annesine bağlansa da bir şey söyleyemedim. Bahadır, annesi gittiğinden beri bağlılık sorunu yaşasa da özünde iyi bir insandı. Nasıl buluyorsa her çıktığının bu tip bir şeyleri olurdu.

Onu ilişki içinde hiç görmemiştim sanırım uzun bir sürede de göremeyecektim.

Birgün sağlam birine tutunacaktı işte o zaman Bahadır’ı çok merak ediyordum, kim bilir belki de yakındır.

“Geliyoruz.” diyen gelen bildirimi ile elim ayağıma dolaşırken odamın kapısı açılması bir oldu.

Annem oturduğumu görünce hızla içeriye girdi. “Alisya, kalk kızım ben sana demedim mi oturma diye. Saf ipek aldım kumaşı kırışmasın.”

“Anne hiç mi oturmayacağım,” diye oturduğum yerden kalkarken hayıflandım.

“Tamam biraz oturursun ama şimdi değil.”

İyi bari en azından oturacaktım. Her şeyi bu gece geri plana atmıştım. Ne olursa olsun yalandan da olsa bugünün güzel olmasını diledim. Aşağıdan gelen kapı sesi ile “Geldiler, hazırsın sakın oturmuyorsun tamam mı benim güzel kızım. Çabuk inelim.” diyerek ellerini yanaklarımdan çeken annem ile başımı salladım.

Annem önde biz arkada hep beraber aşağıya inerken kalbim çarpmayı bırakmadı.

Gelmişti, bugün istemem olacaktı. Kalbim varlığını hiç unutmazca devamlı çarparken sanki kalbim birazdan vücudumdan çıkacaktı. Sırları vardı, her şey aramızda aşılmaz bir duvar gibi görünse de ben bugün evlenmek için bir adım atıyordum. Her şeye rağmen bugün gelip çatmıştı.

Kapının yanına doğru adımlarım benden habersiz varırken yanıma dizilen ailemi bile fark etmemiş elim kapı kulpuna uzanmıştı.

İşte o an.

Kapıyı var gücümle kendime doğru çektim.

Kalbim onu her gördüğünde teklediği gibi çarpmaya devam etti. Siyah kuzgunu bir takım ve yeşil gözlerine kadar gözlerimi yukarıya doğru kaldırdım. Siyahla beyazın savaşı.

İşte karşımdaydı. Simsiyah bir takım elbise ve ellerinin arasında bir buket portakal çiçeği. Göz bebeklerim titredi. Bakışlarını gözlerimden asla çekmiyordu bende öyle sanki tutulmuştuk birbirimize. Sert kuzguni bakan bakışlar ile bir adım daha bana doğru geldi.

Burnum bilindik kokusu ile derin bir nefes alıp rahatlarken göğüs kafesim kabardı. Kokusu ah o kokusu, beni mest ederken gözlerini gözlerimden ayırmadı. Gözler, gözler unutmazdı, ne yaşanırsa yaşansın zihin susar ama gözler konuşurdu.

Gözleri ile bana bir şeyler anlatıyordu ve o gözler usulca aşağıya doğru indi. Son öptüğü yere doğru kayan bakışları ile bakışlarım etli dudaklarını buldu.

Elindeki portakal çiçeklerini bana doğru uzattığında gözlerine bakıp kollarımın arasına aldım. Elleri titriyordu sanki.

Kalbim tekledi. Sahi ne zaman kalbim onun için atmamıştı ki. Bir mutluluk bin acı diye haykıran kalbim gözlerine bakarken her şeyi unutuyordu.

“Çok güzel olmuşsun,”

Utandım, ufak bir tebessüm ile “Sende,” dedim gözlerimi kaçırıp.

“Ne yani bende mi güzel olmuşum?” diye sorması ile gözlerimi anlamsızca yüzüne dokundurdum.

“Ay abi artık gir içeri ağaç olduk burada.” diyen Asya yardımıma koşarken kolumun birini açıp ona doğru sarıldım. Sırası ile Ülke hala ve Behzat amcaya sarılırken annem ve babam ile sarıldılar.

Gözlerim onları buldu. Yutkundum, Ali Asaf bunu fark etti. Her şey gizliydi her şey zihnimde benimleydi.

“Behzat hoş geldin.” Diyen babam ile amcamın da yanımıza geldiğini gördüm. Dedem ortalıkta gözükmezken Levent abi ve Menekşe de bulunmuyordu.

“Sende Özgür.” Diyen Behzat amca ile yutkunup bir adım arkaya kayacakken belimde bir dokunuş hissedip elimdeki portakal çiçeklerine sıkıca sarıldım. Ali Asaf arkama geçmiş sanki bana destek oluyordu. Kendi dağını sanki bana siper ediyordu.

“Hoş geldiniz, buyurun içeriye geçelim lütfen.”

“Satı.” diyen Ülke hala ile yüzlerine baktım.

“Ülke, hoş geldin.” Birbirlerine sarılıp geri çekilirken Ülke hala kolunun altına Asya’yı aldı.

“Hoş bulduk, bak bu da Asya. Bizim minik cimcime.” dediğinde annemin gözleri doldu. Elleri Asya’nın yanaklarını bulurken çiçek buketim hışırdadı.

“Ne kadar da büyümüş,” diyen annemin naif sesi sekteye uğrarken arkamdaki bedene sırtımı yasladığımdan habersiz nefes aldım.

“Evet, neyse ki birileri bunu fark etti. Merhabalar Satı hanım.” diye anneme sarılıp Asya gülümserken onun da aslında hiçbir şeyden haberi olmadığını anladım. Hatırladığım anlarda Asya yoktu ya da yanımıza hiç gelmemişti bilmiyordum ama öğrendiğinde umarım pişman olmazdı.

“Bana teyze demeni çok isterim,”

“Peki Satı teyze artık akraba olacağız. Ama çok gençsiniz teyze demeyim bence.” diye neşeli ses ile annem başını sallayıp Asya’nın saçlarını sevdi. Farklı bir sevgi vardı, özlem gibi.

“Teşekkür ederim güzelim hadi içeriye geçelim. Buyurun lütfen.”

Herkes ufaktan içeriye doğru geçerken Ali’nin omzu omzuma sürttü. Bakışlarına tutundum. “Bu formalite evliliğimizi kimse bilmeyecek.” dedim kısıkça.

Ali Asaf bakışlarını bana tutundursa da dudaklarımdaki parlatıcıda duraksadı. İstemsiz dudaklarımı ıslattım. Bir adım yanıma yaklaştığında çiçek aramızda kaldı. Bakışlarımız portakal çiçeklerinden birbirimizi bulurken bekledim.

“Biliyorum. Ama benim için bu evlilik hiçbir zaman formalite olmayacak bunu bil bal.”

“Biliyorum.”

İçeriye adımlayınca dedem ve amcamın da oturduğunu gördüm. Levent abi yoktu Menekşe ise yengem ile otururken o tarafa bakmadım. Ne ara geçtiğini bilmesem de suratı sirke satıyordu ama üzerine giydiği kıyafetler tam tersini gösterircesine abartılıydı.

Hayırlısıyla bugün bir bitseydi. Bahadır ve Gülce’yi de görünce diğer yanıma oturdular. Ali Asaf ise solumdaydı.

Ali Asaf’ın omzu omzuma sürtünürken etrafa saçtığı ateşler bana dönerken duruluyordu. Usulca “Gelinim oluyorsun.” dedi.

“Yalandan.”

“Oysa öpücüğün çok gerçekti.” Diyerek sessizce sırıttığında elimi kimse görmeden karnına geçirdim.

“Kes sesini birisi duyacak.”

Aldırmadı gevşekçe gülerken sohbet koyulaşmış konuşmalar artmıştı. “Duysun, evlenenler bizden daha fazlasını yapıyor, anlarsın ya.”

Gülerek çiçeklerimi masanın üzerine bırakıp Ali Asaf’a döndüm. “Neyse ki bizimki gerçek olmadığı için anlamama da gerek yok.”

Dediklerimi dinlese de güldü. Bu sanki böyle bir şey olmayacak gibiydi. “Unutma. Sen gelip beni öpeceksin, işte o zaman bütün yeminlerin orada bozulacak.”

Bir şey diyecekken aramıza bir ses dahil oldu. “Çocuklar.”

Bakışlarım sesin sahibi annemi buldu.

“Anne.” dediğimde başı ile mutfağı gösterip “Hadi kahveleri yap kızım.” dediğinde usulca oturduğum yerden kalktım. “Tabi.”

“Benimki bol şekerli olsun.” diyen Ali Asaf ile gözlerimi kısıp “Göstereceğim ben sana şekeri.” dedim.

“Efendim.”

Dudaklarımı okusa da “Tabi yaparım diyorum.” diyerek Gülce ile mutfağa doğru yol aldık.

“Gülce bana fincanları getirir misin?”

Uzattığı fincanları bırakırken gerginlikten titremeye başlayacak ellerimi sıktım.

“Dur bunları ben yaparım sen damadın kahvesini yap hadi.” diyerek gülerken usulca başımı sallayıp Gülce’nin işini bitirmesini bekledim. İçeriden sesler devam etse de kimse sanki geçmişi açmamaya yemin etmiş gibi farklı şeylerden konuşuyorlardı.

“Ben bunları hazırladım hadi sende yap beraber götürürüz.” dediğinde kahveyi yapmaya başladım. Şekerli dese de şekersiz içtiğini biliyordum. fincana koyduğum kahve ile elime geçen tuzluktan biraz dökük kahveyi usulca karıştırdım.

“Az değilsin. Fazla olmasın.”

“Yok içmez zaten.”

“Ne demek içmez tabi ki içecek ben Fatih içmese üzülürdüm. İçer hadi gidip görelim.” diyerek tepsiyi aldığında bende elim titremesin diye uğraşarak usulca tepsiyi aldım.

Bugünün geldiğine inanamazken şimdi elimde tuttuğum fincanı geçmişim ve geleceğimde olacak kişiye doğru ilerliyordum. Kararlar doğru olsa da gizler beni tutuyordu. Annesinin ölümü bana anlatmaması zihnimi kurcalarken gün gün gelen anlar ise cabasıydı. Dedemin beni öyle bir duruma sokması bunu ailemin bilmemesi ise ortada dönen oyunun farkında olup susmama yol açıyordu.

Dedem zarar verecekti ve bunu hiç çekinmeden söylemişti. Şimdi ise yüzüme bakıp gülüyordu sanki benden kurtulduğu için mutluydu. Ailem yüzüne bakıp son durağımda durdum.

Ali Asaf. Benim yolum olacaktı. Bir yola çıkacaktık ve bu yol bol yağmurlu çamurla kaplı bir yol olsa da ilerisinde ben fenerle bekleyen bir ışıklık vardı.

Gerçek değil diye diye giderken kalbimdeki patırtılar yeri göğü oynatıyordu kalbimde. Titreyen ellerime bakışları kayınca hızlıca elimdeki fincana uzandı.

Aldığında rahat bir nefes alıp yanına oturduğumda ellerime bakan bakışları ile elimi sıktım.

Ellerim ellerini arıyordu. “Ellerine sağlık.” dediğinde “İçmeden bilemezsin. Dene, bol şekerli yaptım.” dedim.

“İnanmam. Beni bununla korkutamazsın.” diyerek uzandığı fincanı ellerine alıp bir dikişte fincanı bitirirken yüzü bile buruşmadı.

İçim giderken suyu uzatmaya engel olamadım. Elleri parmak uçlarıma dokunup alırken yutkunarak önüme doğru döndüm.

“Evet, kahvelerimizi de içtiğimize göre gelelim sebebi ziyaretimize. Gençler birbirini sevmiş bizlere de onlara bir ömür mutlu olmaları demek düşer. Siz ne dersiniz Özgür.” diyerek konuya giren Behzat amca ile bakışlarım titredi.

Babamın bakışları bana dokundu. “Kızım benim göz bebeğim, onun kararları her zaman benim için önemli. Sen ne dersin kızım. Seviyor musun Ali oğlumu?” dediğinde yanımda anlık gelen bir kasılma ile yutkunup ona baktım. Sinirle babama baksa da sanki kendini tutuyordu.

Babama baktım, Ali Asaf’a baktım. Bana anlatmamakta ettikleri sırrın cevabı bendeydi. Bunu öğrenemeyecek olsa da gözlerindeki saklı gerçeği bırakıp

“Ben… Ben Ali Asaf’ı seviyorum baba.” dedim kendimden emin bir şekilde. Evet oyundu, yalandı gerçeğimiz ama tek doğru onu sevdiğimdi.

“O zaman bize de mutluluklar demek düşer, hayırlısı olsun.” diyen babamın sesi ile bakışlarımı yakalayan Ali Asaf’a doğru baktım.

Derin bir nefes aldı. Sanki verilen söz ile değil de duyduğu sözler ile rahatlamıştı. Ona iki ismi ile seslenmiştim. Duymuştu, bu benim için onu içimde kabul edişim olsa da kendime verdiğim sözdü.

“O zaman yüzükleri takalım, beyefendi siz bunları tutun.” Diyerek Asya elindeki yüzükleri gelen tepsi ile Bahadır’a doğru uzatırken Bahadır hızlıca tepsiyi tutmaya ses etmedi.

“Tamam bunları böyle koyarsak oldu, siz sakın bırakmayın.” dediğinde Bahadır sanki dilini tutmuş gibi Asya’ya bakarken başını hızlıca salladı. Ne oluyordu bu çocuğa?

Asya, Bahadır’a doğru yaklaşıp sesleneceksin Bahadır bir adım geriye doğru çekildi. Asya bu hareketine aldırmadan eli ile tepsiyi gösterdi. “Makas kesmiyor diyeceksin.” dediğinde bizde ayağa kalkıp karşılıklı beklerken sesleri duyuluyordu. Bahadır makası eline alıp “Makas mı kesmiyor ben bir koşu gidip alayım o zaman.” derken makası açıp kapatıyordu.

“Ahaha, hayır kesiyor ama öyle diyeceksin.” diyen Asya ile Bahadır tepsiye makası bırakmadan anlamsızca bakıyordu.

“Neden? Gayette kesiyor oysa. Alisya bu makas bozukmuş.” dediğinde bu haline gülüp konuşacakken Asya devam etti. “Elbette kesiyor ama adetten diye sen söyle.” dedi usulca.

“Olur ben söylerim.”

Kalbim bir harman yeriydi. Çoraktı geldi yüreğime kondu şimdi ise orada kalmak için yuva yapmak istiyordu. Duyguları gerçek olamayacak kadar hayal olsa da geçirdiğim güzel günler zihnimde dolup taştı. Gözlerine tutundum. Yeşilin elası gözlerine bakarken elimi kavradı. Parmakları usulca elimi severken tepsiden aldığı yüzüğü usulca yüzük parmağıma doğru taktı.

Tam oldu. Yutkundum. Bende aynı şekil tepsiden ona ait yüzüğü alıp yüzük parmağını kavradığımda titreyen ellerim bana hiç yardımcı olmuyordu. Usulca parmağına geçirip derin bir nefes aldım.

“Ülke hala sen keser misin?” diye karşıda bize duygu yüklü bakan Ali Asaf’ın hala sözlerim ile umutla yüzüme doğru baktı.

“Keserim tabi ki keserim kuzum.” Mutlu olmuştu, dedemin bunu yapmasını istemiyordum. Ülke hala tepside ki makasa uzanırken Bahadır tepsiyi kendine çekip “Yalnız makas kesmez, Ülke hanım.” dediğinde usulca ayağına vurdum. “Oğlum dur en azından makası alsaydım.”

“Ah öyle mi buyurun, tabi makas önemli.”

Ülke hala nihayet makası alırken Asya Bahadır’ın tepsiyi tutan kolunu tutup “Yalnız makas kesmiyor.” dediğinde Bahadır’ın kolunu tuttuğundan habersiz olsa da Bahadır sanki taş kesilmişti.

Babam, amcam, Ali Asaf tepsiye para koyarken Bahadır sadece elini tutan ele bakıyordu. Ülke hala “Allah kabul etsin, hap mutlu olun kuzularım.” diyerek makası kestiğinde inci taneleri de usulca aramızda yere doğru döküldü.

“Yeşilin elası.” dedi usulca. Gözleri gözlerimi buldu. Konuşuyordu, susmuyordu söz kesilmişti.

“Sözlüm.”

Yanımdan gelen sözleri ile gözleri gözlerinde kalırken anladı, içinde sanki mahşer yanıyordu ama benden gözlerini çekmiyordu.

Sırası ile herkese sarılırken dedeme doğru sıra geldi. “Torunum tebrik ederim.”

“Sağol dede.” dediğimde elini sıkacakken beni yanına doğru çekip kulağıma doğru eğildi. “Mutlu olamayacaksın, hiçbir zaman. Buna izin vermeyeceğim.” dediğinde gülerek geri çekilip gülmeye devam ettim.

“Biliyorum.” dedim. Gülmeye devam ettim üzemeyecekti beni. Ali Asaf’ın bakışları ile yanıma doğru gelip belimden tutarak yanına doğu çektiğinde sırtım göğsüne çarptı. “Ne oldu?” derken dedem aramıza elini uzattı.

“Tebrik ederim.”

Ali Asaf’a sırtımı yasladığımda kalbi gövdeme doğru çarpıyordu. Elini tutacakken Ali Asaf’ın, elinin dedemin elini tuttuğunu gördüm. “Teşekkürler, Şahin Bey.”

Sesindeki tonu artarken bir diğer elimle kolunu tutunca elinin üzerindeki damarlar belirdi. Sinirliydi dedem ise bunu bile bile damarına basıyordu.

“Ali, geçmişi unutalım, yanlış anlaşılmalar yüzünden kimse üzülmesin. Her şey yalan olarak silinsin.” diyerek bakışları bana dönerken Ali Asaf’ın sözleri ile durdum.

“Her şey olması gibi ilerliyor, merak etmeyin siz Şahin Bey, her şey olması gerektiği gibi. Canınızı sıkmayın bu yaşınızda size de bir şey olmasın.” demesi ile bir adım daha sırtına yapıştım. Kalbim çarpıyor, onun kalp çarpıntılarını hissediyordum. İçeride sırıtmıyor aksine sanki normal bir konuşma gibi görünüyordu.

Elini sonunda çekip diğer elini belime yerleştirdiğinde usulca hareket edip yanına oturmamı sağladı.

Asya bir yanda Bahadır ile konuşurken Gülce de annem ile Ülke hanımın sohbetine dalmıştı ve biz ise duyduklarımızı sindiriyorduk.

Salak değildim, tehdit etmiş tehdit edilmişti. Ali Asaf’a usulca baktığımda yüzüğü taktığı elimi kavrayıp ayağa doğru kalktığında bende onunla beraber kalktım.

Ses etmedim beni nereye götürecekti bilmiyordum ama onu takip ettim. Evden çıkıp arabaya binene kadar bu böyle devam etti.

“Kemerini bağla.” demesi ile hızlıca bağlarken korumaların bile gelmesine müsaade etmeden hızlıca yola çıktık.

“Ali.” Dedim usulca hız ibresine bakarken. Araba gittikçe hızlanıyor şehirden çıkıp düz yollarda ilerlerken araç daha da hızlanıyordu.

“Yavaşla, Ali.”

Korku ile kemerime tutunduğumda elini direksiyona vurdu. “Deme bana, böyle seslenme onun gibi seslen.”

“Kim gibi. Lütfen yavaşla korkuyorum.” dediğimde sanki ne yaptığının şimdi farkına varmış gibi ayağını gazdan çekti. Araç yine hızlı gidiyor ama bir nebzede olsa hızı düşmüştü.

“Kim gibi lütfen söyle bana kim gibi.”

Bir yola doğru saptığımızda sanki varacağımız yere gelmiş gibi aracı bir kenara çekip durdurdu. Konuşmasını beklerken sakince yüzüne baktım. Kim için öyle seslenmemi istiyordu, bana söylemeliydi. Gözlerini direksiyondan çekip usulca yüzüme kaldırdı. “Annem gibi…sende bana Ali Asaf de.”

“Tamam…söylerim. Sana Ali Asaf derim.” Dedim derin bir nefes alırken. Sanki arabada sıkışmış gibi gözleri cam bölümde kalırken çenesini sıkıp tekrar bana doğru döndü. Çıtım çıkmıyordu, korkmuyordum aksine kalbim bilmediğim bir hisle çarpıyordu. Sanki geleceğin çanları çalmaya başlamış geçmişi ayıklıyordu.

“Senin için her şey senin için. Senide kaybedemem.” dediğinde şaşkınca yüzüne baktım. “Beni, kaybetmek mi?”

Onu duymuş olsam da araçtan hızlıca çıkınca emniyet kemerimi çözüp bende araçtan inip arkasından ilerlemeye başladım.

“Beni kaybetmek ne demek Ali Asaf?” dediğimde sözlerime aldırmadan ilerideki eve doğru yürürken bende arkasından ilerleyip verandaya çıktım.

“Beni kaybetmek ne demek?” dediğimde elindeki anahtarı kapıda bırakıp bir adım daha yanıma adımladı. “Seni kaybetmek bu hayatta isteyeceğim en son istek bile olamaz. Beni anladın mı bal.” dediğinde nefesini soluyup yüzüne baktım.

“Beni kaybetmek seni bu kadar mı üzecek, yoksa beni yine kandırıyor musun?”

Sözlerim ile bakışları donarken yutkundu. Sanki kaybetme düşüncesi bile canını yakıyordu. Elleri usulca yanaklarımı bulurken saçlarımı kenara doğru iteleyip sıcak avuçlarını yanaklarımda yer etti. “Seni hiçbir zaman kandırmadım. Seni korudum, seni sadece korudum.”

Elleri usulca yanaklarımı severken “Hadi sana bir şey göstereceğim, gel benimle.” diyerek elimi tutup açtığı kapıdan içeriye doğru ilerletti.

“Burası…” sözlerimin devamında boş evin salonunda yankı ederken bana attığı fotoğraftaki evin içindeydik.

“Evet, evimiz.” dediğinde şöminenin oraya doğru ilerledik. “Çok üşüyorsun, eğer şömineyi yakarsak üşümezsin.” Bakışları sözleri ile elimi tuttuğu ellerimi sıkıca kavradığında sessiz kaldım. Onun sıcak elleri varken şömineye gerek yoktu. Onun sıcak avuçlarıydı ellerimi titreten, onun sıcak avuçlarıydı titremememi dindiren.

Gözlerine meftun gibi tutunurken gözlerimde ne gördüyse göz bebekleri büyüdü.

“Gel diğer odalara da bakalım.” diyerek tekrar elimi tutarken yukarıdaki odalara doğru çıkmaya başladık.

Ev iki katlıydı. Ferah geniş bir salonu vardı güzel bir de şöminesi…

Merdivenleri Ali Asaf önde ben arkada çıkarken kalbim tutuşu ile daha da hızlandı. Özlem kalbe vurduğunda gözlerim tutunuyordu. Umut ruhumdan çıkmak için ona koşmak için an kollarken ellerindeki sıcaklığa tutundum. Yalan değildi şu an gerçekti. Bana dokunduğu gibi gerçekti. İşte o an aramızdan bir düğüm çözüldü. Sanki görünmez karanlık bir duvarın ardı aydınlandı. Usulca takip ettim. Evdekiler ne halde umurumda değildi sadece şu an şu andaydım.

“Burası banyo, üst katta iki oda var. İstersen…” dediğinde sessizce yüzüne bakıp elimi elinden çektim. “Gerek yok aşağıya inelim.”

“Tamam.”

Usulca aşağıya merdivenlerden inerken arkamdan geliyordu. “Ee nasıl beğendin mi? Eğer beğenirsen burayı istediğin gibi ayarla.”

“Güzelmiş, yani ev.”

“Beğendin mi?” diye sorduğunda verandaya doğru ilerledim. Manzara göl evine doğru bakıyordu. “Burası çok güzel. Hem göl de var. Çok güzel beğendim.”

“Sevindim…Bal, belki söyleyemeyeceğim şeyler var ama bir gün beni dinler misin? Beni benden dinler misin?” diye sorduğunda gözlerime tutundu. Yeşillerinde umut vardı. O umuda anlatma umuduna tutundum.

“Dinlerim seni her zaman dinlerim.” dedim usulca. Gözlerindeki gerçekler üzerine kurulu umutlarım yeşerdi.

“Sana bir gün anlatacağım ama önce senden bir söz istiyorum, bu parmağındaki yüzüğü…” derken usulca elimi kavradı. Ellerim sıcacık oldu.

“Takmaya devam edecek misin?” dediğinde ellerimize bakışlarım düştü. Sahi takmaya devam edecek miydim?

İnanmak isteyen kalbim çoktan mı inanmıştı? Yüreğime dokunduğu gözleri tutuşları gerçekti kandırmıyordu.

Sahi takmaya devam mı decektim?

….

Veeeeee bölüm sonu canlarımmm. Part iki gelecektir canlar. Hepinize güzel hafta sonları dilerim. Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin canlar. Beni en iyi motive eden sizin güzel yorumlarınız. Part iki yakında gelecektir. Hoşçakalınnnnn.

 

 

 

Bölüm : 20.07.2025 19:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...