33. Bölüm

29. Bölüm: Yeşil Bir Elaya Meftun

Safinaz S.
umudundaparlayanla

Selamm umut ışıklarımmm. Sizden ricam beğeni ve yorumlarınız. Okurken yanımda olduğunuzu bilip motive oluyorum. Gecikme için üzgünüm istenmeyen durumlardan dolayı gecikti.

Keyifli okumalar dilerim.

İnstagram: Safinaz_Stlm.

Bölüm içi şarkılar:

. Sezen Aksu - Beni Unutma (Official Video) (Bu şarkı hikayemize yazılmış gibi her dinlediğimde bana onları hatırlatıyor.)

29.BÖLÜM: YEŞİL BİR ELAYA MEFTUN

Alisya AKMAN

İnanmak isteyen kalbim çoktan mı inanmıştı? Yüreğime dokunduğu gözleri, tutuşları gerçekti, kandırmıyordu.

Sahi takmaya devam mı edecektim?

Gözlerinin içindeki umut yüreğimi parçalıyordu. Onu seviyordum, onu çok seviyordum. Ellerinin arasından ellerimi çektim. Kalbim körük gibi inip kalkıyordu.

“Ben gitsem iyi olacak.” dedim yutkunarak. Daha fazla burada kalırsam dudaklarına yapışacaktım, bana ne yaparsa yapsa gitme diyecektim.

Yapamadım. Sanki içimdeki his ona acı veriyordu ve bunu yaparsam daha da acıyacaktı.

Onu orada bırakıp hızlıca kapıdan çıktığımda bir şey söyleyemedim. Kalbim hızlıca çarparken buradan arabası olmadan ayrılamayacağım için aracına doğru ilerlediğimde aracın kilidini açtı.

İkince kez yutkundum.

Ardından evin kapısı örtüldü. Adım sesleri ile kapıyı açıp içine oturduğumda yan aynadan göz göze geldik. “Eve götüreyim merak etmişlerdir.” diyen soğuk tonu ile başımı salladım.

“Tamam.” diyerek gözlerimi yola çevirdim. Evin yanındaki gölü bile tam görememiştim. Aracın içinde kıpırdandım. Sessizdik, olduğundan fazlaca sessizdik hem de.

Sessiz geçen bir yolculuk sonunda aracı evin önünde durdurduğunda yutkundum. Neden bir şey demiyordu? Bir şey desindi.

Kapıyı olağan bir yavaşlıkta açtığımda buradan gitmek istemiyordum yaptığım tavrı geride alamadığımdan ilk andan beri pişmanlık içime oturdu.

Kapıdan çıkacakken “Alisya.” demesi ile hızla ona doğru döndüm.

“Efendim.”

Gözlerini kısıp tebessüm etti.

“Sorun değil bal, benim hatam, seni kırdığım için her an ciğerimi parçalasa da benim hatam. Sen nasıl dersen…istediğin zaman o yüzüğü takacaksın. Şimdi gir içeri annengil merak etmesin.”

Sözleri ile yüzüm asıldı, aslında mutlu olmam gerekiyordu ama benimle gelmiyordu.

“Sen gelmiyor musun?”

Yüzüne bir gülümseme kondurdu, sorum onun hoşuna gitse de yanımda olmasını istiyordum.

“Arkanda olacağım.”

“Arkamda değil yanımda ol.” dedim yaptığım yanlışı düzeltmek için. Elini direksiyondan çekip bileğimi tuttu. Tüy gibi dokunuşlar ile parmaklarımı açıp avcumun içine bir buse kondurdu. Kalbim cayır cayır yanıyordu, tek bir dokunuşu ile.

Kuru dudaklarımı ıslattım.

“Beni kabul ettiğin zaman, yanında olacağım. Şu an bile yanında olsam da gözlerindeki kırgınlığın silindiği an, işte tam o zaman tamamımla yanında olacağım.”

Kalbim sözleri ile çarpıyordu, biliyordum yanımdaydı. Her an arkamda olmasını istemiyorsam da ona bu duvarı ben örmüştüm ve şu an iliklerime kadar pişmanlık vücudumu sarmıştı.

“Tamam, şey ben iniyorum.”

Elimi usulca bırakıp gözlerini kapatıp açtı. “İn, birazdan gelirim.”

Kapıyı açıp dışarıya çıktığımda kapıyı arkamdan kapatıp karşı yola ilerlemeye başladığımda ileriden gelen bir araç ile gözlerim kısıldı. Araç tek yolda hızlıca bu tarafa doğru gelirken elimi gözlerime doğru tutup ışıktan korunmaya çalışırken “Alisya!” diyen Ali Asaf’ın sesi ile ona doğru bakamadım, gözlerim sanki kamaşmıştı.

Gözlerimi aracın ışığı ile kısılırken sanki ayaklarım bağlanmıştı. “Alisya, dikkat et!” diye bağıran Ali Asaf’ın sesi ile bir güç beni kendine doğru çekti. Ali Asaf ile hızlıca yere doğru düştüğümüzde kolları belimi sıkıca kavramış diğer eli ile de başımı sıkıca gövdesine saklamıştı.

Sert bir şekilde yere düşerken altımdaki bedene sıkıca tutundum. “Alisya, bana bak, iyi misin?”

Hızlıca beni oturur hale getirip yanaklarımı kavradığında donakaldım. “İyi misin, söyle bana, bana bak güzelim.”

Ali Asaf’ın telaşlı sesi ile kendime gelip “İ-iyiyim sakin ol iyiyim.” dedim. Araç bilerek üzerime sürülmüştü ve ileride duran aracın sesi ile o tarafa doğru baktım. Bu Levent abinin arabasıydı. O bana mı zarar verecekti, bunu nasıl yapardı! Arabayı üzerime sürmüştü, görmeme ihtimali yoktu ama bana zarar verecekti belki de beni öldürecek miydi?

Vücudum titrerken Ali Asaf’ın kızgın sesi ile ona tutundum. “S*ktim belanı, yolda nasıl sürülmesini bilmiyor musun lan sen.”

Beni yerden kaldırıp gözlerini tekrar üzerimde tuttuğunda gülümsemeye çalıştım, benim gördüğümü onun da anlamamasını istesem de bir bakışı ile o çoktan anlamıştı.

“Sana mı soracağım nasıl süreceğim,” diyen Levent abinin sesi ile ona doğru baktım.

“Levent abi.” dedim kalbim korku ile artarken. Korumalar misafirlerimiz gelecek diye çekilirken gözlerim onları aradı.

“Abi, abi bıktım senin abilerinden.” Levent Abinin sözleri ile üzerime doğru gelirken Ali Asaf hızlıca onu arkaya doğru itekledi. Ayakları sendeleyip aracına çarptı.

“Ne diyon lan sen geri bas!”

Tekrar gelmek istese de Ali Asaf izin vermedi. Koluna sıkıca sarıldım, beni bu tavırları korkutuyordu kendinde değil gibi olduğu yerde savsaklıyordu. Kayık gözleri ile elini uzattı. “Çekil Alisya ile konuşuyorum karışma.”

Ali Asaf arkasına beni biraz daha çekip Levent abinin yakasını kavradı. “Bana bak bir adım daha atarsan olmayan ağzın ile yüzünün yerini değiştiririm.”

Levent abi elini savurup yana doğru kaydığında göz göze geldik. “Hadi ya çekil şuradan Alisya buraya gel!”

Korku ile ona bakarken Ali Asaf’ın kolunu geriye doğru çektim. Birazdan kavga çıkacak gibi sinirle birbirlerine bakmaları hiç iyi değildi. “Ali Asaf, bırak sarhoş zaten sıkıntı çıkmasın.”

Sözlerim ile bana doğru döndü. Boynundaki ince damarlar kabarmıştı. “Sıkıntı o aracı sana sürerken çıktı zaten, geriye çekil Alisya.”

Usulca beni araca doğru ilerlettiğinde elini tuttum.

“Yapma. Bırak gidelim. Sarhoş kendinde değil ne dediğini bilmiyor.” derken Levent abinin konuşması bir oldu. “Ne o şimdiden Alisya’nın arkasına mı saklanmaya başladın, ana kuzusu seni. Annen karıların arkasına mı saklan dedi, karı kılıklı seni.”

Gözüm büyürken kolunu elini korku ile sıktım. “Ali, Ali, dur. Bilerek yapıyor.”

Ali Asaf sinirle gözlerini sıkarken Levent abi son darbesini attı. “Annen seni nasıl büyütmüş şuna bak.”

Ali Asaf pimi çekilmiş bir bomba gibi ellerimden kayması bir olurken Levent abinin boynunu tutup aracın kaputuna yaslaması bir oldu.

“Annemin adını bir daha ağzına alırsan…”

Levent abi aldırmadan gülerken kendinde değil gibi devam etti. “Neydi…” Güldü damarına basarcasına güldü. “Nil Arıkan, sahi o nerede ölmüştü değil mi?”

Gözlerim korku ile büyüdü. İşte o an ilk yumruk çenesine indi. “S*ktim belanı, yedi sülalende gelse elimden kurtulamayacaksın.”

Levent abi histeri bir kahkaha ile Ali Asaf’a doğru bakarken bir adım daha attı. “Bende bunu istiyorum, hadi saldır bana Ali bozuntusu, göstereyim sana nasıl dövüşüldüğünü.”

Ali Asaf hızlıca Levent abiye doğru atılırken bir adım geriye çekilip araca doğru sendelemem bir oldu. Engel olamazdım onu şu an engel olamazdım. Kapıda olmayan korumaların bahçenin içinde olduğunu görünce hızla o tarafa doğru koşmaya başladım.

Ali Asaf, Levent abiye sağlı sollu yumruklar atarken hızla demir kapıyı açtım. O kadar sese nasıl olurda bakmazlardı derken Ufuk abinin bu tarafa baktığını gördüm ama hiçbir şey yapmayarak arkasını dönmesi ile ayağıma takıldım.

Düşmemeye çalışıp hızla Yakup abinin yanına varıp nefes nefese “Yakup Abi yardım edin lütfen çabuk yardım edin.”

Elim ile ileride hala kavga eden ikiliyi gösterdiğimde omzumu tuttu. “Ne oldu?”

“Ali Asaf o.”

“Ne oldu Alisya?” derken gösterdiğim yerdeki kavgayı görünce beni bırakıp bir adım ileriye doğru hızla atıldı.

“Kavga ediyorlar lütfen Ali Asaf’ı koru, lütfen.” Gözlerim kızardı, sesleri azda olsa gelse de küfürler havada uçuyor birbirlerine ölesiye saldırıyorlardı. “Tamam sen burada kal, sakın gelmiyorsun.”

“Ama.” derken tekrar arkasını dönüp uyardı. “Sakın, burada kal.”

Hızla bahçeden çıkarlarken gözlerim doldu. Evin kapısı açılırken gözümden bir damla yaş süzüldü. Kapıdan çıkan dedem ve Ufuk abi ile onlara baktım. Arkasından çıkan babam, Behzat amca ve amcam ile babama doğru ilerledim. “Baba yardım et, lütfen bitsin bu kavga.”

Gözleri ileriye doğru kaydığında Yakup abinin onları ayırmaya çalıştığını gördüm.

“Tamam güzel kızım sen içeride bekle hemen geliyoruz.”

“Olmaz bende geleceğim.” diyerek babamın kolundan çıkıp hızlıca yürüdüğümde sesleri duyulmaya başladı. “Canın dayak istiyorsa yedireceğim sana yumruğumu.”

Ali Asaf’a baktığımda dudağındaki kanı çenesine inmişti. Levent abiye döndüğümde onun yüzünde daha fazla kan varken benden önce giden dedemin Levent abiye attığı tokat ile duraksadım. “Murat, al oğlunu. Bu ne terbiyesizlik defol gözüm görmesin seni.”

Levent abi onca dayağa rağmen yediği tokat ile eli yanağından hırsla inerken ikimize doğru bakıp dedeme döndü.

“Dede.”

“Kes sesini. Murat hala bu burada mı al götür şunu!” diyerek Levent abiyi itelerken Ali Asaf’a doğru döndü. “Kusura bakmayın, içmiş ne yaptığını bilmiyor…” dediğinde Ali Asaf sözünü bir bıçak gibi kesti.

“Bana atılan üç beş yumruk beni yıkmaz Şahin bey ama Alisya’ya yapılan herhangi bir yanlış herkesin sonunu getirir bilmem anlatabildin mi?” diyen Ali Asaf’ın sinirle çıkan sözlerini duysam da yüzündeki kandan gözlerimi alamadım. “Anlattın ama ben daha son sözümü söylemedim, uzatılmasın bu burada bitsin.”

“Şahin bey bu nasıl iş.” diyen Behzat amca ile babam yanına geldi. “Baba Levent ile konuşacağım, bu yaptığı akıl alır gibi değil nasıl böyle bir şey yapar.”

Dedemden beklemediğim şekilde üzgünce babama bakarken yüzündeki eğreti hoşnutsuzluk okunuyordu.

“Gerek yok Özgür ben gerekeni yapacağım, hiçbir şeye gerek kalmayacak. Hadi içeriye gidelim.” diyen dedem ile içeriye doğru giderlerken adımlarım yönünü aratmadan Ali Asaf’ın karşısına geçti.

“Bal.”

Duyduğum sözü ile dudaklarım titredi. Kan olmayan eli ile dudaklarıma doğru dokunduğunda gözlerine doğru baktığımda “Tiremesin kiraz dudakların, iyiyim. Sadece birkaç sıyrık.” dedi sessizce. Dudaklarımda gezinen ince uzun parmaklar ile sıcaklığına tutunup titreyen parmağım dudağındaki açıklığa ulaştığında dokunmama izin verdi. “Çok acıyor mu?” diye sordum.

“Biraz.”

Konuştuğunda yüzünü ne kadar acıdan buruşturmak istese de acımıyor gibi görünmek istediğini gördüm.

O an sadece istediğimi yaptım. Parmak uçlarımda yükselip kanayan dudağının kenarına dudaklarımı bastırdım. Islak titrek dudaklarım kan kırmızısı dudaklarında yaşam buldu. Dondu, elleri belimin kenarlarında kalırken saniyelerce dudaklarımı tuttuğum yarasında, usulca parmak uçlarıma indim.

Parmak uçlarım öptüğüm dudak kenarında gezinip yarasını sevdi. Elleri bel çukurlarımda daha da sıkılaştı.

“Acımasın.”

Sözlerim ile gözlerindeki umut arttı.

“Acımaz, artık acımaz, bal değdi dudaklarıma.”

….

O kavga sonrasında iki gün geçmişti. Ali Asaf’ı öpmemin üzerinden koca bir iki gün!

Ali Asaf’tan da bir haber yoktu evine de gelmiyordu o gece çok kötüydü ve yanında olmaktan başka bir şey yapamamıştım. Bugün ise dersler için okula gidecektim ama hiç gidesim yoktu, sadece uyumak istiyordum ve uyandığımda Ali’nin çağrılarıma dönmesini ummak.

Sıkıntı ile tekrar telefona baktım. Dayanamayıp Timuçin’i aramıştım iyiydi ama dönmüyordu. Boynumdaki asılı kolye göğsüme soğukça çarptığında telefona tekrar baktım.

Mesajlarım tek tıktı, geceleri yine onun kokusunu solusam da sanki her gece yanıma gelmiş gibiydi ancak sabah uyandığımda varlığı yoktu, gün geçtikçe ona bağlandığımın tesirleri güçlenirken sabahları gözümü titreyerek açıp yanımdaki boşluğu yoklamak adet haline gelmişti.

Ama yoktu, geriye sadece kokusu vardı.

Bu gece uyumayacaktım bilmiyorum ama sanki Ali Asaf’ın geceleri odama geldiğini düşünüyordum. Sanki ben uyuyakaldığım her gece yanımdaydı. Bu gece uykusuzluğa direnecektim ama önce hızlıca çıkmalıydım yoksa Gülce aşağıda ağaç olacaktı.

Hızla yatağımdan kalkıp lila çantamı yanıma alarak odamın kapısını örttüm. Kolyem dışarıda göründüğünden onuda kıyafetimin içine saklayıp merdivenlere doğru yöneldim.

“Aferin torunum şimdi git dediklerimi yap, geç kalma.” Diyen dedemin sesi ile aşağıya doğru baktığımda dedem ile Levent abiyi gördüm. Bunlar geçen kavgalı değiller miydi? Şimdi ise güle oynaya aşağıya iniyorlardı. “Tamam dede.”

Levent abinin sesi ile onların gitmesini bekleyip bende öylece indim. O gece babam da konuşmuştu olanlar daha yeni iken bunlar hiç normal değildi hele ki o gece dedemin yakın halleri. Bir işler peşindeydi. Babama anlatacağım an da gelecektim ama bana inanmayıp dedemle konuşmak isteyeceği beni korkutuyordu aklımda olan planı yerine getiremezdim bunun için biraz daha içimde tutmalıydım.

Evden çıkıp Gülce’nin aracına doğru ilerlediğimde Yakup abiyi göremedim. O geceden sonra sanki o da kaybolmuştu. Bu iki günde abim görevden gelmiş olsa da o da durgun olsa da o aracı ile çarptığı kız ile konuşmalarını duymuştum. Sevgi ile konuşuyordu.

Gülce’nin aracına binerken Ali Asaf’ın evin oraya tekrar baksam da bir izi olmadığı için mutsuzca önüme döndüm.

“Günaydın.”

“Günaydın, uykucu.” diyen Gülce ile elim göz altlarıma gitti. “Çok mu belli?”

Gözlerini kısıp aracı sürerken omuz silkti.

“Yani, hiç uyumadın mı kızım kapatıcı bile geçirememiş gözlerindeki yorgunluğu.” dese de başımı cama yaslayıp Ali Asaf ile uyumasam geçirir diyemediğim den “Biraz.” dedim.

“Alisya.”

Uyarılı sesi ile gülümseyip ona doğru baktım. Araç okulun oraya doğru geldiğinde yavaşlaması ile boş bir yerde durdu.

Boştan yere telaşa gerek yoktu arayacaktı, aramalıydı. “Gerçekten iyiyim, hadi gidelim okulda konuşuruz, daha dersler var.”

Kemerini çıkartıp başını olumsuzca salladı. “Bugün dersi unut seminer için Ali Ata orada olmamızı istemiş. Devamsızlık yapılmamasını da ayrıyeten ünlemle rica etti. Gelmeyeni hatta dersinden geçirmeyecekmiş. İnanılır gibi değil sanki lisedeyiz.” diyen sitemi ile ona baktım.

“ Seminer işte ne bu kadar önemli olan?”

Okulda seminerler yapılırdı, bölümümüz ile ilgili önemli insanlar gelir hayatlarından bahseder konuşma fırsatımız olurdu. Acaba bu seminere kim gelecekti?

“Önemli konuklar gelecekmiş isimler biraz sürpriz olacak gibi sen grup mesajlarını hiç okumadın mı?” sitemi ile elim telefona gitti.

“Yok, bir bakayım.”

Elini boşver dercesine savurdu.

“Bakma ben sana özet geçerim.” demesi ile araçtan inip kampüse doğru ilerledik. “İlk derse girelim sonra seminere geçeriz.”

Fakülte de ders bu sefer normal derslikte olacağından oraya doğru geçtik. Böylece ilk derse girerken arkalara geçip gözlerimi yumdum. Gözlerim yorgundu ama onu göremediğim içindi bu yorgunluğum.

İkinci dönem çoktan başlamıştı ve derslerde öyle ama o mesajlarıma bırak dönmeyi aramalarıma da bakmıyordu. Korkuyordum Levent abinin ona bir şey yapmasından çok korkuyordum. O gecenin izleri hala üzerimde kor bir ateş gibi dolanıyordu. Hiçbir şekilde benimle konuşmasını istemiyordum ama Levent abi ısrarla fırsat buldukça konuşmaya çalışıp içtiğini saçmaladığını söylese de inanmıyordum.

Saçmalamamış bilerek yapmıştı. Ali Asaf’a kinle bakarken düşmanına bakar gibi bakmıştı. Ona bir şey olursa ben nasıl ona geçmişimizi açardım.

Ders birkaç karalama ile geçerken kolyemi tekrar sakladım. Yüzüğü parmağımdan çıkarıp boynuma assam da oradaki varlığı beni mutlu ediyordu.

Seminer için vakit gelirken gece aldığım kısa uykuyu tamamlamıştım. Bu gece uyumayacaktım bu uyku çok iyi gelmişti.

Gülce oturduğu yerde kalkıp bana doğru döndü. “Hadi bir kahve içelim başım çatladı, sonra seminere geçeriz.”

Çantamı toplayıp bende oturduğum yerden kalktım.

“Olur. Yoksa ayılamayacağım. Sonra oradan seminere geçeriz.” diyerek fakültenin kantinine doğru indiğimizde boş bir yer bulup oturduk.

“Fatih mesaj attı bizim için yer tutmuş içer gideriz.”

Başımı sallayıp çantamı diğer sandalyeye bıraktığımda kolumu dürttü.

“Olur.”

“Şu Ayça değil mi?”

Dediği yöne baktığımda Sinem’in yanına gidip konuşmaya başladılar. “Ta kendisi.”

Gözlerimi onlardan çekip Gülce’ye baktım. “Bir de derste gelmiş benimle konuşmaya çalışıyor.”

Derste uyuduğumdan hiç haberim yoktu bu sefer içim değil dışımda geçmiş gibi uykumu almıştım. “Ne dedi ki?”

“Tabi sen uyuduğundan kaçırdın bende Fatih’in numarasını istiyor yılışık.”

“Hadi be.”

Gülce kızgınlıkla Ayça’ya bakıp tekrar kaşlarını çattı. “Lafını verdim yolladım, o sarı saçlarını yolacağım az kaldı.”

“Fatih seni seviyor bunu unutma, ne yaparsa yapsın.”

“Biliyorum ama kaşınıyor.”

Ayça kahvelerin olduğu tezgahta olduğunda bir sorun çıkmaması için ben ayağa kalktım. “Sen otur ben kahveleri alırım.”

“Çabuk ol her an saldırabilirim.”

Bu haline gülüp geçsem de gerçeklik payı ile tekrar normal halime geldim, yapardı. “Deli sakin ol hemen geliyorum.”

Hızlıca iki kahve alıp masaya doğru ilerleyip oturacakken tanıdık bir his içime doldu. Başımı kapıya doğru çevirdiğimde Ali Asaf’ı birisi ile konuşurken buldum. Bir dakika bunun burada ne işi vardı yoksa beni mi arıyordu?

İki gündür arayıp sormayan adam şimdi karşımda jilet bir takım ile aşırı yakışıklı, saçları bakımlı şekilde karşımda duruyordu. Yeşilleri göremesem de oradaydı.

Yanımda sırada duran Ayça ve sınıftan Sinemle konuşmaları ile kulağım onlara doğru kaydı. “Ali gelmiş o kadar yakışıklı ki. Bir tavlasam varya gerisi bende kollarımdan kurtulamaz” demesi ile kaşlarımı çattım.

Sinem de ona doğru bakıp güldü. “Ne kadar yakışıklı ben bunu tanıyorum kızım adamın kızlarla hiç işi olmamış. Haberleri okumadın mı hiç? Sevgilisi bile yok. Gerçi gizli takılıyorsa orası ayrı.” diyen Sinem ile kaşlarım yumuşarken nişan haberimizin yayılmadığına sevindim. Demek ki oda istemiyordu duyulmasın sessiz sedasız evlenecektik.

İki elimde kahve dururken “Bak nasıl gidip numarasını aldıracağım. İzle ve gör numaramı verip ondan da bir kahve sözü alacağım, sonra belki anlarsın ya.” diyen Ayça ile kaşlarım çatıldı. Bu kız cidden kaşınıyordu.

“Atma Ayça, adam sana bakmaz.”

Bence de Ayça Sinem’i dinle, nişanlısı yanında duruyor dememek için diş etimi dişlerken kahveleri alıp masamıza doğru sinirle bıraktım.

“Ne oldu be iki dakika da.”

Başını telefondan kaldıran Gülce ile başımı salladım. “Yok bir şey.”

“Bir dakika şuradaki Ali enişte değil mi?”

Gözleri ile bana doğru baktığında hızla masaya doğru eğildim. “Sessiz ol, evet burada.”

“Yanına gitsene.”

Omuz silkip gizlice Ali Asaf’a doğru baktığımda etrafını saran kız topluluğu ile dişimi sıktım. “Banane o gelsin baksana başı çok kalabalık. Ayça da da birazdan gider yanına.”

“Ayça mı?”

Gizliden tekrar baktığımda kısılan gözleri ile başımı Aya’ya çevirdim. Resmen gitmeden hazırlık yaptığını görünce oturduğum yerde kıpraştım. “Evet ona numarasını verecekmiş.”

“Numara mı, bunu bilip birde burada mu oturuyorsun?”

“Görmek istiyorum ne yapacak.” Gizlice Ali Asaf’a doğru baktığımda sanki gözlerini bu tarafta kaçırdı gibi geldi. Beni görse gelirdi “alır kesin, der .. ama almamalıydı.

“Bence almaz. Var mısın iddiaya?” demesi ile diğer giden sonra tekrar etrafının kalabalıklaşmasını izlerken omzu silktim. Bu görüntü canımı sıkmıştı. “İddiaya gerek yok alabilir.”

“Kızım saçmalama sinirle böyle söylüyorsun ama numarayı almayacak alsa bile atacak.”

Gülce’nin ısrarlı tavrına aldanmadım. Okuluma gelmiş beni bile aramamıştı. Gitsin o kızlarla konuşsundu. “Ne yaparsa yapsın.”

“Ne diyorsun?”

Gözlerini görmek için bakarken yüzüne baktım. Beni görmüyordu ama ben onu görebiliyordum.

“Ne ye ne diyorum?”

Kızın birisi omzuna dokunduğunda yutkundum, bu kadarı da fazlaydı ama. “Kıskanç Alisya çanları şimdiden çaldı diyorum ne diyorsun?” derken gülmesi ile ona doğru baktığımda pembe rujunu süren Ayça ile elimi masaya koydum.

“Kıskanmıyorum falan. Sadece Ayça’nın saçını çekmek istiyorum.” dediğimde Gülce yüksek sesle gülünce koluna vurup defter ile yüzümü kapattım. Saklanıyorduk şurada bizi ele veriyordu.

“Alisya, sevgilin hatta nişanlından bahsediyoruz. Var mısın yok musun? Madem alacak diyorsun ki bence atacak, görürsün.”

“Varım ama alırsa, sende Fatih’i arayıp evlenme teklif edeceksin.” dedim gülerek.

Bilmiyorum belki almazdı ama iki gündür sesini duymamanın verdiği sinirim daha diriydi.

“Kabul.” derken etrafındaki topluluk dağılmış Ayça yanına doğru ilerleyip konuşmaya başlaması ile Ali Asaf gidecekken durdu. Ayça konuşurken onlara doğru baksam da ne konuştukları duyulmuyordu.

Gülce ilerde ayakta hala ne konuşuyorlarsa konuşmaya devam edenlere bakıp bana doğru döndü. “Tamam, o zaman ben kazanırsam yanı bence eniştem hiçbir şekilde o kağıdı almayacak hatta çöpe atacak. Eğer atarsa onun boynuna bir öpücük bırakacaksın.”

“Gülce!”

Büyüyen gözlerim ile panik oldum. Zaten iki gün öncesini atlatamamıştım neler diyordu?

“Nişanlın kızım tonla öpmüşsündür, göreyim seni.” dediğinde yüzüm düşüp çenemle ileriyi gösterdim. “Bu kadar emin olma. Bak kâğıdı alıyor.”

Almıştı oturmanın bir alemi yoktu kalbime ağrı gelirken gitmek için kalkacakken Gülce kolumu tutup oturttu. “Yanlış kâğıdı yırtıp çöpe attı aslan eniştem be, işte bu.”

dediğinde gördüklerim ile diğer tarafa doğru başımı çevirip gülümsedim. Sinirimi bilmeden de söndüren yine kendisi olurken Gülce koluma vurdu. Ayça Ali Asaf ne dediyse yüzü düşüp dışarıya doğru çıkarken Sinem de arkasından gitti.

“Hadi git kıskanç Alis sıra seni.”

“Ne sırası?”

Ali Asaf’ı öpecektim.

“Hiç lafı çevirme, gidip eniştemi, bak boynundan tabi başka yerlerinden de ekstra öpeceksen o da sana kalmış ama boynundan öpeceksin güzellik. Hadi göreyim seni çabuk çabuk.”

“Burada mı?”

Etrafımızdaki kalabalık ile başımı Ali Asaf’a çevirdim. “Hıhı hadi kalk yılışık Ayça tekrar gelmeden çabuk git bakim. Eniştemi sıçanlardan koru.”

“Gülce!”

“Ne?”

Gülse de aldırmadım. “Bu kadar belli etme.”

“Neyi?”

“Dostum olduğunu.”

“Hadi git.”

Ellerimin içi terlerken etrafıma doğru baktım. Kalabalıktı biraz belki daha fazlaydı ama iddiayı kaybetmiştim. Ayaklarım heyecandan geri geri girerken Ali Asaf’ın sırtı dönük içeceklerin orada buldum.

Elim usulca omzuna doğru dokunduğunda gülerek bana doğru döndü.

Gözleri kısılırken beni gördüğüne memnun olmuş gibiydi. Gülce’ye doğru baktığımda boynunu gösterince gözlerimi kaçırdım.

“Alisya.”

Hemen öpüp kaçsa mıydım acaba? Gözlerim kısık boynuna bakarken ceketinin içine giydiği gömleğin yakası açık olduğunu gördüm. Boynu kaslı kemikli gövdesi…

Gözlerimin önüne gelen parmak şıklatması ile “Hey yüzüme bak.” daldığım boynundan gözlerine doğru çıktığımda avuç içlerim terledi. Sormadan hemen konuştum.

“Neden geldin?”

“Birazdan anlarsın, dediğinde onu dinlemedim. Gülce tekrar boynunu gösterirken elim aniden omuzlarından ceketinin içine gömleğine doğru indi.

Gömleğinin yakalarını tutan ellerime bakıp gözleri daha da kısıldı. Böyle çok yakışıklı olduğundan habersiz ellerim gerilirken “Şey. Bir bir şey kalmış ben alırım.” dedim.

Bir şey demesini beklemeden parmak uçlarımda yükselip gözlerimi kapattım. Sonra utanırdım, nişanlımdı sonuçta.

Dudaklarımı gömleğin yakasının üstüne, boynuna doğru bastırdığımda nefes aldığı damarının sert hareketi ile dudaklarımı daha da bastırdım. Kuru dudaklarım resmen boynunun atar damarının üzerinde can bulurken ben kalpten gidecektim.

Elleri, dizlerimi kavrarken aniden çekildim. Bu bana ödül değil ceza olmuştu. Resmen gördüğüm yerde adamı öpüyordum.

Kollarımı tutan elleri yanarken beni de yakıyordu hiç şüphesiz. Etrafta bir çoğalan seslere aldırmadım ama burada bunu yapmıştım en azından o kızlar görse iyiydi.

Ali Asaf’ın gözleri yeşilin en koyu halini aldığında yutkundum. Dudağını ıslatıp yutkundu.

“Bu öpücüğün şu an beni ne kadar zora soktuğunu bilmesen de karşılığı olacak. Bu anlaşmamızı sen bozdun, bu öpücüğün karşılığı olacak güzel balım.”

Gözlerinden gözlerimi ayıramıyordum. “Ben sadece.”

“Sen sadece.” derken bir adım daha atıp kulağıma doğru eğildi. Böyle iyiydik aslında. Tarçın kokusu ile mest olurken gülümseme tınısı kulaklarıma doldu. “Biliyorum sakin ol, o kağıdı çoktan attım.”

Boş bulundum.

“Ama eline aldın.” derken geri çekilirken mırıltısını duydum. “Her kadının verdiği numarayı arasaydım bu kalp atmazdı.”

“Ne?”

“Yok bir şey neyse, biraz işlerim var birazdan görüşürüz benim kıskanç karım.”

Kısık gözleri ile gülerken gördüğüm gamzesi ile tekrar gözlerine baktım. “Karın değilim.”

Sözlerime aldırmadı bir adım daha geriye çekilip saatine baktı. “Şimdilik görüşürüz sevgili karım.”

“Deli.”

derken arkasını dönüp tekrar bana doğru baktı.

“Bir tek sana.”

“Git kağıdını aldığın kadınlara söyle bu lafları.”

Sözlerim ile gidecekken durdu. Karşımda uzun boyu ile ona doğru bakarken aramızdaki boy farkı ile başımı kaldırdım. “Çıldırıyorsun değil mi aklında kim oldukları, hatta bu okuldan mı diye dönüp duruyor ama kıskandığını kabul etmediğin için soramıyorsun.”

Çok mantıklıydı kıskan… bir dakika ben kıskanmıyordum hem de hiç. “Hiç te bile sen öyle san.” diyerek gözlerimi kaçırdığımda eli usulca minik çenemi kavradı.

“Yan çiziyorsun gözlerime bak sevgili balım.”

Gözlerimi etrafıma doğru gezdirdiğimde az önce konuşan kızların hasetle baktığını görünce mırıldandım. “

“Bu okulda da mı var?”

Bilmem belki” derken zevkten dört köşe eli ile ilerideki kişileri bakmadan gösterdi. “Sanki şu kız hatta şu da yoksa şu kızlar da mı?”

Kaçamak bakışlar ile gösterdiği yere baktığımda Ali Asaf hiçbir şekilde o tarafa dönüp bakmamıştı.

“Yalan söylüyorsun.”

Kendimi bir adım geri çektiğimde o da gülerek geriye çekildi. Kimse umurumuzda değilmiş gibi davranmamız hiç iyi değildi. “Düşün beni düşünmem her saniye beni daha da mutlu eder.” Diyerek arkasını dönünce bir adım daha attım.

“Nereye?”

Daha sözüm bitmemişti.

Arkasını dönmeden “Birazdan görürsün, kahve daha fazla içme. Senin için ada çayı aldım onu iç.” diyerek alandan ayrılması ile arkasından baktım. Kimdi o kızlar gerçekten bu okuldalar mıydı? beni kandırıyordu kandırmalıydı.

Demek kalbi atıyordu, bu kelime ile mutlu olmamı sağlasa da kızları düşünmek ayrı bir sinir ediyordu. Benim hiç sevgilim olmamışken birde.

Benim için aldığı ada çayını alıp masaya ilerlerken Gülce gülmekten kızarmıştı.

“Rahatça gül kaçınma.” diyerek sandalyeye oturduğumda “Napiyim siz olmuşsunuz kızım, ne konuşuyordunuz?” dedi gülerek.

“Hiçbir şey sinir şey.” dedim terslerce. Durduk yere beni gıcık edip gitmişti birazdan neyi göreceksem ortadan kaybolmuştu.

“Yine ne yaptı eniştem?” diyen Gülce ile ellerimi birleştirip masaya eğildim. “Sus duyacaklar.”

Sanki az önce onu öpen ben değilim gibi etrafıma baktığımda insanların tek tük kantinde kaldığını gördüm. Çoğu seminere gitmişti. “Duysunlar kızım hem sulanan yılışıklar azalır.”

Omuz silkip elimle boşver diye salladım. “Olsun belki Ali Asaf da istemez.”

Çünkü böyle bir şey hiç konuşmamıştık ve isteyeceğini zannetmiyordum.

“Niye istemesin sen konuştuğunda gözünün içine bakıyor, bir de dışardan kendinizi görseniz yıllardır ayrılmamış derim.”

Gülce’nin söyledikleri ile elimi çenemden çekip bir yudum sıcak ada çayımdan içtim.

“Öyle mi görünüyordu?”

Gülerek bana bakınca gözlerimi kaçırdım. Ona olan duygularım yüzümden okunuyordu.

“Onu öperken kısılan gözleri öyle söylüyordu ben bilmem.” diyerek saate bakıp ayağa kalktı. “Hadi içeceklerimizi salonda içeriz gidelim.”

“Tamam.”

Sıcak ada çayı avuç içimi ısıtırken bir yudum daha aldım.

Salondan içeriye girdiğimizde yoğun kalabalık bizi karşıladı. Sanırım bütün fakülte buradaydı. Bölüm dışı kişilerde burada yer alırken kim geleceğine merak etmiştim. Kim geleceğini konuşmamış düşünce ile salona girdiğimden etrafa bakındım.

Boş bir yer orta sıralarda bize seslenen Fatih ile o tarafa doğru ilerledik. “Gelin kızlar, hoş geldin sevgilim sana yanımı ayırdım,”

“Çok naziksiniz.”

“Her zaman bir tek sana.”

Tatlı konuşmalarını telefonuma gelen bildirim ile keserken ekrana baktım. “Birazdan nedenini anlayacaksın.”

Ali Asaf’tan gelen mesaj ile tekrar okudum. Sadece bu yazıyordu. Neyi anlayacaktım?

Sahne aydınlanınca bölüm kurul başkanımız ortaya çıktı. “Sayın konuklarımız hepiniz hoş geldiniz. Birbirinden özel konuklarımız konuşmacı olarak aramızdalar. Hepinize dikkatle dinlemesini istiyorum, iyi seyirler. Sorularınızı ayrı bir kâğıda yazın birazdan sorularınızı da alacağız.”

Sunucu kadın yerine geçip ilk konuğu çağırdığında meraklandım. Bu kadın ünlü hukukçulardan Seyide Altınok’tu. Çok ünlü bir kadındı, burada olmasını hiç beklemiyordum.

Genç Oliver gibi Seyide Altınok da yurt dışında çalışıyordu.

“Hepiniz hoş geldiniz, bildiğiniz üzere ismim Seyide adımla çok tanınıp hukuk ile ilgili çok işler yapıp adalet ile uğraştım. Her dalda bir başarı sağlamak için üniversiteden sonra çoğu ömrüm yurt dışında geçse de artık memleket özlemi ile yurduma dönmeye karar verdim. Bir büro binası açmayı düşünüyorum ve orada çalışacak yeni nesiller de sizler olacaksınız sevgili hukukçular.” diyerek devam ederken gözlerim sevinçle ışıldadı.

Bu harika bir haberdi. Gruptaki yazıları okumalıydım, naif sesi ile konuşmaya devam ederken birkaç not almayı ihmal etmedim. Ali Ata hocanın neden önemli dediği ilk dakikadan anlaşılıyordu. Seyide Altınok’u dinlerken saat su gibi aktı, arkasından yine heyecanla gözlerimin açıldığı isimler bir bir konuşurken vakit geçti.

Gülce’nin kulağına doğru eğildim. “Gülce ben çok sıkıştım, birazdan geliyorum.”

“Tamam canım çabuk gel bu konuğa çok şaşıracaksın sakın geç kalma.”

Gözlerimi kırpıştırıp merakla sordum. “Kim geliyor ki?”

“Gelince görürsün, çabuk ol.”

“Tamam.”

Hızla yerimden kalkıp salondan çıktığımda yakındaki lavaboya girdim. İşlerimi halledip ellerimi yıkadığımda kurulayarak çıkarken içeride yüksek bir alkış koptu. Bu kadar herkesi heyecanlandıran kişiyi merak ederken salona giriş yaptım.

Gözlerim büyürken gördüğüm kişi ile yerime geçip oturduğumda Gülce’nin sırıtması ile bana bir şeyleri eksik anlattığını anladım. Biliyordu gerçi tahmin etmiştim ama görünce tekleyen kalbime söz geçiremedim. O gelmişti. O yüzden bu kadar şık giyinmişti. Hoş her zamanki hali olsa da daha da özenliydi.

Onu gördüğü her an kalbim varlığını belli ediyordu. “Sayın Ali Arıkan ile sizi başbaşa bırakıyorum.” diyen bölüm başkanımız ile ona doğru baktım.

Gözleri yeşilin en güzel tonunda etrafta geziniyordu.

“Merhaba gençler bugün konuşmacı olarak karşınızdayım. İyiki konuşmacı karşımda olmanız hiç iyi olmaz ama bugün burada benden daha iyi olmanız için deneyimlerimden bahsedeceğim. Sorularınız ile birazdan başlayabiliriz.” derken gözleri etrafta gezintiye çıkmıştı. Beni gördüğü an gözleri kısılırken buradan bile çarpık gülüşü belli oluyordu. Eli boynuna doğru gittiğinde yutkundum.

Öptüğüm yeri okşuyordu.

Bir kez daha yutkundum. Lanet olsun. Onu öpmek istiyordum.

“Evet nerede kalmıştık?” diyerek gözlerini çekmeden konuşurken “Ali Bey özel sorular da kabul ediyor musunuz?” diyen Ayça ile ona doğru baktım.

Ali Asaf sesin geldiği yöne bakıp kaşlarını büktü. “Hayır isminiz neydi?”

“Ayça az önce karşılaşmıştık.”

Sesinden bozulduğu anlaşılıyordu.

“Fark etmedim neyi merak ettiniz?” diye sorunca meraklı görünmesem de soracağını merak etmiştim. “Bir seviliniz var mı?”

Sorusu ile etrafta konuşmalar artınca birkaç kişinin bakışları ile defterime baktım. Kantinde onu öptüğümü görmüş olmalıydılar.

“Bu özel bir soru ama madem bu kadar merak edip sordunuz.” derken nefesimi tuttum. Demek cevap verecekti. Gözleri tekrar gözlerimi bulunca yutkundum.

“Bir sevgilim yok.” dediğinde oturduğum yerden kalkarak arkamı dönüp kısıkça Gülce’ye bakıp “Ben gidiyorum.” dedim.

“Dur nereye?”

“Daha fazla dinlemeyeceğim, dışarıda buluşuruz.”

Gülce’nin ne dediğini dinlemeden arkamı döndüğümde “Alisya.” dedi Ali Asaf.

Adım dudaklarından çıktığında adımlarım durdu.

“Bir sevgilim yok doğru çünkü…bir nişanlım var yakında da karım olacak kişi şu an aranızda.” dediğinde ona doğru döndüğümde ayakta bir tek ben olduğumdan herkes birden bana bakarken yanaklarım yandı.

Elim ayağım dolanırken herkesin yanında fısır fısır konuşması ile gidecekken “Alisya bir tanem yanıma gelir misin lütfen?” dediğinde bir alkış ile ritim tuttular.

“Alisya Alisya.” derken ne yapacağımı bilemeyerek Gülce’ye baktığımda hadi diyerek sahneyi gösterdiğinde ayaklarım ilerledi.

Hem sevgilim yok diyordu hem de nişanlısı olduğumu söylüyordu.

Ondan habersiz gözlerine bakarken uzattığı eline doğru baktım. Hala beni bekliyordu.

Sahneye doğru ilerlerken ayaklarım heyecanla titredi. Merdivenlere doğru yaklaştığımda bana doğru yaklaşarak elime uzandı. Elim parmaklarına doğru geçti.

Birbirini tamamlayan bir yapbozun parçaları gibi tam olmuştu. Benim minik elim onun kemiksi uzun parmakları ile sarmalanmıştı.

“Gel.”

“Napıyorsun?”

Sahnenin ortasına doğru ilerlerken kalbim hız kesmeden atmaya devam ediyordu. “Sakin ol, sadece bana bak.”

“Bu yaptığın delilik.” dedim dişlerimin arasından. Çarpıkça gülüp bir adım daha attı. “Unutma, bir tek sana.”

Bakışlarını benden çekip ileriye seyircilere doğru döndüğünde sadece ona bakıyordum. Çünkü çok kalabalıktı ve gerilmiştim.

“Size benim için önemli bir o kadar da sakındığım nişanlım Alisya Akman’ı tanıştırmak isterim.”

“İnanamıyorum Alisya mı?” Ayça’nın sesi sahneye kadar gelince Ali Asaf ona doğru döndü. “Evet önceki tanışmamızda da sorduğun gibi karım olacak tek kişi yanımda duran Alisya Akmandır.”

“Aaa.”

Sesler yükselirken yutkunup Ali Asaf’ın elini daha sıkı tuttum. Ön sıralarda oturan konukların tebrikleri ile yanaklarım kızardı. “Tebrik ederim Ali bey Alisya hanım bu ne güzel bir sürpriz.”

“Evet benim içinde.” dediğimde bunu duyan Ali Asaf çarpıkça güldü. Şu an herkese duyurmakla kalmıyordu bunun farkında mıydı bilmiyordum ama çoğu kişi fotoğraf çekmeye başlamıştı bile.

“Hatta burada konuşmama devam etmeden önce bir şey daha yapmak istiyorum. Alisya, izin verirsen.” diyerek elimi bıraktığında bir adım geriye çekildi.

Ne yapacak diye beklerken karşıma doğru geçti. Bir adım daha atıp kulağıma doğru yine eğilirken “Evlendiğimiz sabah sana her şeyi söyleyeceğim.” dediğinde bunu sadece ben duymuştum.

Bir adım geri çekilip ceketinin iç cebinden çıkardığı bir şey ile bir dizini kırıp eğildi.

Şaşkınlıkla soludum. “Ne yapıyorsun?”

“Önceden yapmam gereken şeyi.”

“Kalk lütfen.”

Herkesin sesi kulaklarıma gelse de bir tek kalbimin sesini duyuyordum. Şu an her şeye rağmen evlenme teklifi ediyordu. Gözlerim elinde tuttuğu yüzüğe doğru kaydığında bunun çok güzle bir zümrüt yüzüğü olduğunu gördüm. Çok eski ama bir o kadarda küçük ince işlemeleri olan yüzükten gözlerimi alıp Ali Asaf’a doğru baktım. Gözleri cam gibi parlıyordu.

Diğer elini uzatıp bileğimden elimi kavradı.

“Alisya, benim güzel balım, benimle evlenir misin?”

“Ben..”

Herkesin telefonu flaşa dönerken videoya alanlar bile oldu. Bana şu an evlenme teklif ediyordu herkesin içinde!

Gerginlik ile geçen birkaç saniye ile gözlerine baktım. Benden bir cevap bekliyordu. ona cevap verecektim. Dudaklarımı usulca araladım.

“Evet. Evet seninle evlenirim.”

……

Veeee bölüm sonu canlarımmm. Diğer bölümde görüşmek üzere. Beni İnstagramdan takip etmeyi unutmayın canlar.

Hoşçakalınn.

 

 

Bölüm : 10.08.2025 17:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...