3. Bölüm

3. Bölüm: Unutulan Düşler

Safinaz S.
umudundaparlayanla

BU BÖLÜM DÜZENLENMİŞTİR.

3.BÖLÜM: UNUTULAN DÜŞLER

Sıcak Bir Nefes

Havaya uygun yazdım bir şiir,

İçim bahar dışımsa karamsar.

Yağmur penceremden yağdı yağacak,

Kar soğuğu içimi kaplar.

Hatıra defterimde bu sene,

Senenin son yılı, Aralık.

Sıcak nefesi, dağlar bedeni,

Bakarım uzaklara benden giden yıllara.

15:55

Alisya AKMAN

Yorucu bir gün olmuştu. Kürkçü dükkanına dönsem de içini yuva yapmak elimdeydi. Bu küçük dünyamı sevgiye açan ailem olmuştu. Yılların benden götürdüğü anlara bir daha dönmek istemiyordum. O ıssız korku dolu zamanlara dönersem ben ben olamamaktan korkuyordum. Zaten benden aldığı yıllar vardı artık düşünmek istemsem de peşimi bırakmayan bir gölge gibi dibimde bitiyordu. Bu yüzdendir belki de kendime olan yalnızlığım. Ama artık yalnız olmak istemiyordum. Anılarım elbet bir gün bana uğrayacaktı. Hatıra defterimden bir bir gün yüzüne çıkacaktı. İşte o zaman her şey çok farklı olacaktı. Rüzgar tenimi ısırınca bir kere daha ürperdim.

Saçlarım gözlerimin önüne düşmesin diye tokama uzandım. Ellerim saçımda asılı kaldı. “Tokam yapma ne bu bende ki unutkanlık, Ah, kesin düşürdüm!” diye geri dönüp kapıdan çıkarken koruma abiler ile göz göze geldik.

“Alisya hanım bir sorun mu var? Bu saatte dışarı çıkamazsınız?” demesi ile yüzüne baktım. Cidden mi siz uyurken ben dışarda fink atıyordum. Tabi ki bunlardan bahsetmeyerek yanlarından geçtim. “Tokamı düşürmüşüm ona bakacağım.” dedim.

İndiğim yere doğru yürüyüp sağa sola bakındım. Yoktu, elim çantama gitti. Çantamın içine şöyle bir baktım. İçini karıştırsam da mavi kelebekli tokamı bulamıyordum.

Basit bir toka gibi görünse de benim için önemliydi. Çok önemliydi. Onu bulmalıydım. Karanlıkta daha iyi görebilmek için telefonumun fenerini açtım. Korumlar da fener açıp bakınıyorlardı ama görünürde gözükmüyordu.

Bir araba yanımızda durunca ileri doğru baktım. Gelen Levent abiydi. Ahh bir de bu çıkmıştı. Neden eve girmedim ki!

Arabasını park edip yanıma geldi. “Alisya ne oldu,” üzerime bakıp “sırılsıklamsın ne bu halin ne yapıyorsun?” dedi. Arabanın anahtarını korumaya atıp “Siz yerinize dönün ben hallederim.”

Onlara aldırış etmeden sağa sola bakındım. Birden kolumda bir yanma hissetmem ile diğer elim koluma gitti. “Ahh ne oluyor?” diye dününce Levent abinin kolumu tuttuğunu gördüm.

“Bırak kolumu! Canım yanıyor.” diye çekiştirsem de kolumu bırakmadı.

“Sana bir soru sordum. Alisya ne bu hal, hem saat kaç, nerden geliyorsun sen?” sinirli sesi ile kolumu biraz da sıkınca “Canımı yakıyorsun, kendine gel. Bırak kolumu!” diye kolumu çekiştirip bileğimi elinden kurtardım.

Sanki kolumdan bir ateş gibi çekilirken aniden durdu. Sanki ne yaptığını yeni fark ediyordu. Sol bileğimi acıyla ovuşturdum. “Affedersin çok acıdı mı?” diyerek geri çekilse de gözleri kolumda duraksadı. “bakayım” diye tekrar kolumu tutmak için uzatırken geriye bir iki adım attım.

Bana tekrar dokunmasını istemiyordum. “Gerek yok, bir daha bana dokunma! Bundan hoşlanmıyorum.” dedim hızlıca.

Başımı kaldırıp gözünün içine baktım. “Geri kalan sorularına gelirsek bu seni ilgilendirmez.” deyip telefonun fenerini söndürdüm.

Bahçe kapısından içeri girip hızlı adımlar ile evin kapısını anahtarla açtım. Ayak seslerinden anlaşıldığı üzere Levent abide peşimden hızlı adımlarla geliyordu. Kapıyı açık bıraktım.

Yüzüne kapatırsam tekrar bir sorun oluşturmasını istemiyordum. Odama çıkmak için merdivenleri adımlamaya başladım. Sanırım evdekiler daha gelmemişti.

Evdeki sessizlikte bunu açıklıyordu. Bu benim için iyi olsa da bir an önce odama gitmek istiyordum. Evde Levent abi ile yalnız kalmak istemiyordum.

“Alisya, dur nereye gidiyorsun, konuşacağız.” dese de devam edecekken tekrar Levent abinin sesini duyunca derin bir nefes alarak merdivenlerde duraksadım.

“Beni ilgilendirmese de bakalım babanı ilgilendiriyor mu? Gelince öğreniriz artık!” dedi sinirle. Böyle diyeceğini biliyordum. Tek yaptığı her zamanki gibi tehdit etmekti.

Anlamasını umarak “Boşuna uğraşma, haberleri var. Hem ne bu ısrar. Karışma Levent Abi!” dememle merdivenleri hızlıca çıkıp önümde durdu.

“Bence bana kafa tutmak yerine cevap ver.” daha fazla konuşmak istemiyordum.

Başımı eğerek ellerinin ellerime uzandığını görünce geriye doğru çekildim. Bunu görünce dişlerini sıkıp çehresini yana doğru eğdi. Bu evde ikimizden başkası olmadığı için yüksek sesle konuşuyordu.

Hesap sormalarından bıktığım için “Sahi sen bana bunu soruyorsun ama yanılmıyorsam aynı zamanda geldik. Bence konuşacak bir şey yok! Ha uzatmak istemiyorum arkadaşlarımlaydım ki, bu seni ilgilendirmez. Levent abi! Bir daha böyle bir yaklaşım olursa…” sözlerimi bana doğru gelen adımları ile kesti.

İki adımla atarak dibime kadar gelince panikle yutkundum. Şu an sınırlarım ihlal ediliyordu. Başını eğip kaşlarını çattı. İçki kokusunu sezince başımı geriye çektim. “Ne olur ha! Ne yapabilirsin?” dedi çarpık bir gülüşle.

Tam cevap verecekken kapı sesi ile ikimizde aşağı doğru baktık. Aşağıya doğru baktığımda parmaklarının dokuşunu saçlarımda hissettim. Tam çekilmesini söylecekken elini saçıma uzatıp parmağına dolayarak kısık bir sesle “şansını zorlama.” diyerek yanımdan ayrılıp odasına girdi.

Gözlerim hızla dolmaya başlamıştı. Akmaması için sımsıkı kapattım. Bana böyle davranamazdı, buna hakkı yoktu. Ellerimi yumruk yapıp sıksam da titremesine engel olamadım. Gözümden akan bir damla yaşı elimin tersi ile savuşturup odamın kapısını açarak içeri girdim. Arkamdan hızla kıpıyı kilitledim.

Hemen üzerimi değiştirmeliydim. Bir an önce aşağı inip babamı görmeliydim. Şu an buna ihtiyacım vardı. Sarılmaya ihtiyacım vardı.

Üzerime spor takımımı giyip saçımın ıslaklığını kırmak için topuz yaparak saçlarımı topladım. Kapımı açmaya kalmadan tıklatılınca “kim o” dedim tedirginlikle.

“Annem, benim. Yoksa sen beni özlemedin mi?” babamın sesini duyunca yüzümde bir gülümseme belirdi. Babam çoğunlukla bana böyle seslenirdi. Babaannemin adı ile adaş olduğumdan o büyük annesi ben ise küçük annesiydim.

Kapıyı acınca sıkıca kollarının arasına girdim. “Hoş geldin baba. Bende şimdi inecektim, nasıl geçti iş seyahati?” dedim gözlerimi kısıp. Umarım ağladığım belli olmazdı.

“Hoş buldum. Canım kızım.” diyerek saçlarımı sevmek için ellerini saçlarıma atınca durdu. “Boşver şimdi işi de bu saçını kurutmadın mı kızım sen” diye sitem etmesi ile elim saçıma gitti.

“Aa şey evet öyle olmuş.” tabi ki bir miktar yağmurda kaldığımdan bahsetmedim. Küçükken geçirmiş olduğum ve hatırlamadığım olay yüzünden geç vakitte tek başıma olduğumu öğrenirse çok kızardı. Şimdilik bir şey demeyecektim. “Birazdan kurutacaktım.” diyerek toparladım.

“Tamam sen saçını kurut annem, vakitte geç oldu. Yoğun bir toplantı oldu. Yarın konuşacaklarımız var zaten. hadi bakalım iyi geceler.” diyerek gülümsedi.

“İyi geceler” diyerek kapıyı kapattım. Banyoya girmeden geceliklerimi de yanıma aldım.

Banyoya girip sıcak bir duş aldım. Çıkmadan önce saçlarımı iyice kurutarak ıslaklık bırakmadım. Dışarıda çok üşümüştüm, umarım hasta olmazdım.

Saçlarımı salık bıraksam de hemen kabardığı için bakım yağlarını da sürmeyi ihmal etmedim. Odama geçtiğimde masanın üzerinden telefonumu alıp yatağıma fırlattım.

Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Saçlarımı tarayıp iki yandan örerek toka takarken aklıma kaybettiğim tokam geldi. Saçlarımı arkama atıp yatağımın üzerine çantamı döktüm. Ne kadar baksam da yoktu. Eşyaları tekrar içine koydum. Onuda koltuğa fırlatıp yatağıma yığıldım. Başım tavana dönük kalırken elim alnıma gitti. “Kesin o barda düşmüş olmalı ya da taksi de mi? Offf!” Tekrar oraya gitmek istemiyordum. Canım sıkılmıştı. Küçüklüğümden hatırladığım tek şey o tokaydı. Zaten hatırlayamayacağım için sorun değildi. Ama bir aması vardı işte. Belki Gülce’nin arabasına düşürmüştüm. Yarın bakmayı aklıma not ettim.

Başımı yastığıma koyup ellerimi de altında birleştirdim. Yanağımı ellerime yaslayıp gözlerimi kapattım. Aklıma gelenlerle tekrar açtım.

Bugün o takside ki kişi gözlerimin önüne gelince “Ya ben o sesi nerden tanıyorum? Peki neden bu kadar tanıdık geldi,” çatık kaşlarım yükseldi. “Bir dakika gecenin bir vakti ben bunu niye düşünüyorum? Saçma yani, normal bir sesti işte! Her neyse.” tekrar gözümü yumdum.

Ne kadar uyumak istesem de alaycı yüzü gözlerimin önüne gelince “Pislik, şapşal.” diyerek ellerimle düşlerimi savuşturup arkamdaki tavşanımı önüme alıp sarıldım. Ama beni taksiye almasalardı tekin olmayan orada bir saat daha kesin beklerdim.

Bilmeyecek olsa da gülümsedim. “Neyse. İyi şapşal, teşekkür ederim. Ne kadar seni bir daha göremeyecek olsam da.” dedim minnetle. bu sefer uykuya dalmam kısa sürmüştü. Göz kapaklarım ağırlaşarak kapandı. Huzurlu bir uyku çekerek rüyalar alemine daldım.

Bugün erken kalkmak şöyle dursun, gözlerimi açmakta zorluk çekerek uyanabilmiştim. Kahvaltıyı kaçırmıştım. Sanırım bugün dedemin gözüne gözükmesem iyi olacaktı. Zaten dünkü yemeğe de katılmadığımdan gözlerinden ateş çıktığına emindim. Dakiklikte bir sorunu vardı. Sabahtan tekrar bir ılık duş alıp anca canlanabilmiştim.

Bugün hocamın yanına gidip staj için konuşacaktım. Staj için daha bir yer ayarlayamamıştım. Sabahtan Gülce’yi arasam da ayılamadığından daha uyuyordu ki telefonlarımı açmıyordu onu da eleyip üzerime dünden akıllanarak yüksek bel buz mavisi bol bir pantolon geçirdim.

Üstüme belimi saran koyu gri bir kazak giyerek dalgalı saçlarımı salık bıraktım. Sabah aldığım duş ile saçlarımın bukleleri bozulsa şimdi daha doğal bir hal almıştı. Kazağımla aynı renkte olan beremi de çantama attım. Lacivert kısa bir ceketi de kolumun altına sıkıştırdım. Şöyle bir odamda göz gezdirip bir şey unuttum mu diye bakındım.

“Hah, ayakkabılar ne giyeceğim ayağıma?” dolaptan beyaz spor ayakkabılarımı elime alıp odamın kapısını kapattım.

Vestiyerde ayakkabılarımı bırakıp mutfağa geçtim. İçeride babamı görünce duraksayıp yüzüne baktım, şaşırmıştım. Normalde bu saatte evde olmazdı. “Aaa baba senin ne işin var evde? İşe gitmedin mi?” Kahvesinden bir yudum alarak fincanı masaya bıraktığında yanına ilerledim.

“Sana da günaydın kızım, sanırım evde istenmiyorum.” diye gülmesi ile “Yok yok olur mu, öyle şey? Ben şaşırdım, sen normalde bu saatte evde olmazsın da ondan şey ettim.” diyerek bir sandalye çekip oturdum.

Masadaki kahvaltılıkları görünce ağzım sulandı. Peynire dayanamıyordum. Hocamla konuşmama daha vakit olduğundan kızarmış ekmeğin üzerine peyniri yaydım. Ağzıma kocaman bir dilim yerleştirdim. Babam ise gülerek bana bakıyordu. “Ne, napayım peynire dayanamıyorum işte.” diye dolu yanaklarımla konuştum.

Bu gibi davranışları dedemin masasında asla yapamazdım ama babam bu hallerimi gülerek seyrediyordu. Abimle ben resmen peynir canavarıydık. Hatırladığım hatırlarımda da küçükken bu böyleydi. Sultan teyze bir çay da önüme koyup “Al bakalım” dediğinde ona da gülümseyip karnımı güzelce doyurmaya başladım.

Valla çayla peynir mükemmel bir ikiliydi. Bir peynir parçası daha ağzıma atıp çiğnedim. “Sahi baba, sen benimle bir şey konuşacaktın, dün öyle söylemiştin” dedim aklıma gelen bir detayla.

“Evet geçen bana staj konusunda birkaç yer önermemi istemiştin. Ne yaptın, araştırabildin mi?”

“Aslında bende bugün hocamla bu konu hakkında konuşmak için yanına gidecektim.” dedim hevesle.

“İhsanla mı?” evet dercesine başımı salladım. İhsan hocayı babam çok eskiden tanıyordu. Babamın çocukluk arkadaşıydı. Okul yıllarımda bana çok yardımcı olmuştu.

“Evet İhsan hocayla. Baba biliyorsun avukatlık stajı için bir şirket olsa da bizim şirkette çalışmak istemiyorum” dedim hızlıca. Dedemi bir de orada görmeye dayanamazdım.

“Biliyorum. Bende farklı bir yerde eğitim alman taraftarıyım.” diyerek beni destekledi. “Sen git konuş o sana daha güzel haberler verir o zaman.”

Bir an merakla “Ne ne diyecek ki?” dedim. Babam bu heyecanlı halime gülüp “Gidince öğrenirsin, hadi ben çıktım.” saçlarıma bir öpücük kondurup mutfaktan çıktı.

Kahvaltımı rahatça bitirdiğimde doyduğumu hissettim. Malum çoğu tırnak içinde “sabah kahvaltısı” stresli geçtiğinden doymadan kalkıyordum. En sevdiğim öğün kahvaltı olsa da çoğu zaman zehir oluyordu.

Taksi çağırıp eşyalarımı yanıma alarak dışarı çıktım. Bugün bir akıllık göstergesi olarak dün almadığım şemsiyemi de vestiyerden alarak çantama atmıştım. Dışarı çıktığımda dünden yağan yağmurun esamesi okunmasa da soğuğu hissediliyordu. Taksi geldiğinde okulun adresini söyleyip başımı cama yasladım.

Gülce’den bir ses yoktu daha uyanamadığı belli oluyordu ama en azından sonu iyi bitmişti. Bakalım ne kadarını hatırlayacaktı.

Okula gelince taksinin ücretini ödeyip dışarıya çıktım. Bakalım beni bekleyen sürpriz neydi?

Fakülte binasının önüne gelince kapıyı iterek içeri girdim. Okul bugün çok boştu. En kalabalık anlar istisnasız sınav zamanlarıydı. Aslında bu insan yokluğu normal haliydi. İhsan hoca eğer bu binada değilse diğer binadaki odasına gitmem gerekecekti. Önce buradaki odasına ilerledim.

Kapıyı tıklatarak bekledim. Ses gelmeyince tekrar tıklattım. Belki duymadıysa diye ama sanırım burada değildi. Yakındaki merdivenden inerek ön binanın etrafından dolanarak ana binaya ilerledim. Merdivenlerden ikinci kata çıktım. İhsan hocanın odasını bulup kapısını tıklattım. “Gel” sesiyle kapıyı açarak başımı uzattım.

“Merhaba hocam müsait misiniz?” dedim saygıyla. Üniversite de böyleydi. İhsan hocam tebessümle “Alisya gel kızım.” Eliyle koltukları gösterip “Şöyle otur, birkaç evrak işi var onları mail atayım sana döneceğim olur mu?” dedi.

“Yok hocam sorun değil ben beklerim.” diyerek koltuğa oturdum. İhsan hoca bölüm hocalarımdan en sevdiğim hocaydı. Hem ders anlatışı hem de güzel nasihatleri gerçekten hayattan kopup gelmiş bir ansiklopedi gibiydi.

Hocada her bilgi vardı. Ve bu yönünün çok fazla kitap okuduğuna bağladığını ve bizimde ne olursa olsun okumaya bir yerden başlamamızı söylerdi. Bense çok küçük yaşlarımın çoğu bir kayıp olsa da kitapları seviyordum. Beni içine çeken güzel kitaplara dalmak her zaman bana huzurlu hissettiriyordu.

Hatırladığım anlar çok güzeldi. “Alisya… Alisya” gözümün önünde sallanan eli görünce daldığım düşüncelerden sıyrıldım.

“Affedersiniz hocam dalmışım.” diyerek hocama döndüm.

“Bir şey içermişin kızım?” dediğinde elimi salladım. “Yok hocam içmeyim. Aslında staj hakkında konuşmak ve bilgi almak için gelmiştim. Babam sabah bir şeyler deyince sizden öğrenmemi istedi aslında.” dedim heyecanımı tutup.

İhsan hocada gözlüklerini çıkartarak saçlarına gelişigüzel yerleştirdi. Gözlerinde meraklı seni gibi bir ifade geçmediyse bende bir şey bilmiyordum. Meraklandığımda bazen çok konuşabiliyordum. Beni çok uzun bir süreden beri tanıyordu.

“Önce bir çay içelim seni birisiyle daha tanıştıracağım.” diyerek masa telefonundan iki çay söyledi.

Hocamın kiminle neden tanışacağım konusu ile düşünüp beklemeye başladım. Bana durup dururken bir heyecan basmıştı. Yoksa bir sorun mu oluşmuştu ki sessizce çaylarımızın gelmesini bekledim. Sanırım cevaplar için hocamın konuşmasını bekleyecektim.

Çayların gelmesiyle beraber sohbet eşliğinde çaylarımızı yudumladık. “Alisya biliyorsun ki diğer öğrenciler bölümleri ile ilgili staj yerlerini ayarladı. Birkaç öğrenci dışında çok açıkta kalan yok biliyorsun. Dönemin sonuna geldik sayılır. Yakında yerlerinizi ayarlamış olarak belgeleri teslim etmeniz gerekiyor.” Önünde duran kağıtlara göz gezdirip “Biliyorsun bu üç ay tatilden sonra staj yapacaksınız. Özgürle konuştum. Kendi şirketinizde çalışmak istemediğinden bahsedince, bende bir diğer dostumu aradım. Uzun bir süre şehir dışındaydı, konuşmak için onun gelmesini bekliyordum.” dese de sanki sözleri düşünerek konuşuyor gibi sezdim ama üzerinde durmadım.

“Aslında, gelince biraz konuştuk. Bu haberi duyunca senin de ilgileneceğini bildiğimden oluncaya kadarda sana söylemedik.” dediğinde kalbim dört nal misali çarpa çarpa göğüs kafesimi dövüyordu. Bir nefes çekerek göğüs kafesimi şişirdim. Ama o nefesimi kesik kesik soluyordum. Bu benim için çok önemliydi. Eğer stajım da başarılı olursam iş hayatımın kapıları da açılırdı. Kıpırtılı gözlerle İhsan hocaya bakakaldım. Dikkatle dinlediğimden bir şey kaçırmak istemiyordum.

“Cuma günü değerli, Behzat Arıkan ile bir telefon görüşmem oldu.” Behzat Arıkan mı? Şu meşhur Arıkan holdingin sahibi. Gökdelen misali şehrimizde de iki tane yan yana yapıları bulunuyordu. Birçok işin altında imzaları da bulunuyordu.

Bunları nerden bildiğimi gelirsek ailemizin de onlarla bir iş yapacaklarından üstün körü biraz bilgim vardı ama bilmeme de gerek yoktu. Yaptıkları işlerle adlarını ülke de duymayan yoktu. Vay be adı anılınca heyecandan daha bir stres olmuştum. Yerimde kıpırdandım.

“Sana ondan bahsettim bölümümüzün değerli bir öğrencisi olduğundan ve sizinle de çalışmayı çok istediğinden bahsettim. Birkaç öğrencimde orada çalışacak. Aslında diğer öğrenciler işlemlerini ayarladı.” dediğinde neden bu kadar geç kaldığıma yanıyordum.

“Behzat bu yıl yurt dışındaydı. Çalışmaları bitirdiğinden belirttiği tarihten erken dönmüş. Seninle görüşmeyi çok istediğini söyledi.” deyince elimden ayağıma doğru heyecan kırıntılarım giderek arttı.

Mutlulukla “Beni… beni çok mutlu ettiniz. Söz veriyorum güveninizi boşa çıkarmayacağım.” dedim. “Peki ne zaman görüşeceğiz yani şimdi mi?” diyerek Allah’ım ben bu heyecanla gidemeyecektim sanırım. Hocam bu heyecanımı normal karşılayarak “Senin için de uygunsa yarın saat on bir civarı seninle görüşmek istiyor.” dedi.

Başımı mutlulukla salladım. “Tabi ki uygun hocam. Ben saat tam on bir de orada olurum ve hocam size de,” mahcup bir ifadeyle “gerçekten çok teşekkür ederim.” dedim.

Telefonuna gelen mesaj ile dikkatini telefona verince soğumaya yüz tutmuş çayımdan bir yudum daha aldım. Kalbim ilk defa canlanmış gibi çarparken yerimde rahat oturmaya gayret ettim.

İhsan hocam telefondan başını kaldırıp

“Aslında bugün yanıma uğramasını umut ediyordum. Neyse artık yarın tanışırsınız. İyi anlaşacağınızdan hiç şüphem yok.” dediğinde sırıtarak bana bakıyordu. Kimden bahsediyordu ki? Kaşlarını kırıştırıp anlamaya çalıştım.

“Kiminle tanıştıracaksınız ki hocam? Bu kişiyi ben tanıyor muyum?” Merak etmiştim doğrusu.

“Seni tanıştıracağım kişide aslında orada çalışıyor. Bu da sana benim sürpriz olsun. Bir bakıma aslında tanışıyorsunuz. Artık yarın birbirinizi görünce anlarsınız” demesi ile baktım. Biride neden doğrudan söylemiyordu ki. Ben burada meraktan çatlamasam iyiydi. Omuzlarımı düşürdüm. Yapacak bir şey yoktu. Yarın gidip öğrenecektim artık.

Çayımı sehpaya bırakıp ayaklandım. “Ben kalkayım o zaman hocam. Her şey için teşekkür ederim, güveninizi boşa çıkarmayacağım. Kendinize iyi bakın görüşürüz.”

Çantamı alarak kapıyı açacakken “Alisya” deyince arkamı döndüm. “Bir şey unutmuyor musun?” dediğinde sağıma soluma göz gezdirirken yine bir eşyamı unuttum mu? diye bakındım. Hocamın bir küçük kâğıt uzatınca adresi almadığımı anladım. “Affedersiniz hocam unutmuşum.” diyerek uzattığı kâğıdı aldım. “Tekrardan teşekkürler.” diyerek kapıyı kapattım.

En son kapıyı örterken ah gençlik diye vahlanıyordu.

Kapıyı kapatır kapatmaz hemen babamı aradım. “Bakıyorum haberi almışsın.” yanda bulunan merdivenlerden inerken kâğıdı cebime koydum. Kaybolmasını istemezdim.

Heyecanlı bir sesle “Yaa baba, teşekkür ederim, umarım başarabilirim.” dedim. Binanın dışına çıkınca çiseleyen yağmur ile telefonumu kulağım ve omzum arasına sıkıştırıp şemsiyeyi açtım. “Elbette başarırsın, annen ve ben her daim yanında olacağız.” dediğinde mutlu olmuştum.

Biraz sohbet ettikten sonra telefonu kapatıp çantama koyacakken Gülce yazısını görünce telefonu tekrar açtım. “Buluşmamız gerekiyor, acil, ben kafayı yemeden bize gelmelisin” panik sesi ile şemsiyenin ucunu sıkılaştırdım. Onun bu şen şakrak hallerini bildiğimden gülerek “tamam tamam okuldaydım zaten. Birazdan yanına gelirim.”

“Neden! Bugün ders yok diye biliyorum. Yoksa var mıydı?” dediğinde evleri yakın olduğundan gelen otobüse şemsiyemi kapatıp, binerek boş bir yere oturdum.

“Evet yoktu gelince konuşalım otobüse bindim, sende çabuk hazırlan öptüm.” diyerek bir şey diyemeden telefonu yüzüne kapattım. Hazırlanması çok uzun sürdüğünden vaktini iyi değerlendirmeliydi.

Otobüsün basık havası ile daralarak oturduğum yerde kıpırdandım. Evdekiler araba ile ulaşım sağlasa da çoğunlukla otobüslerin güvenli olduğundan tercihim oluyorlardı. Birde aracım olmaması cabasıydı. Mesleğimi alıp kendi paramla almak istediğimden ailemden böyle bir isteğim olmamıştı. Yani arada böyle sürünüyordum. Bazen Yakup abi evin güvenliğinden sorumlu olan abi ile gitsem de böyle daha rahat hissediyordum. Kimseye hesap vermeden özgür hissediyordum.

Yanıma aldığım küçük su şişemden birkaç yudum içerek ineceğim durak için düğmeye bastım. Dışarı çıkarken rahat bir hava alarak yürümeye başladım.

Sanırım yavaş yavaş hayatım güzelleşiyordu. Tabi bazı yerlerde acı kıymıklar olsa da demek ki ben de böyle mutlu olacaktım. Olsundu, benden götürdükleri bana geri gelecekse varsın gitsindi. Kendimizi bel ki böyle avutsak ta kıymıkların fazlalığı ve derinliği arttıkça da insan acıdan kendinden gidiyordu.

Kırık düşlerim olsa da düşlemekten, hayal edip gerçekleştirmekten geri durmayacaktım. Çünkü bu benim hikayemdi. Acısıyla tatlısıyla benimdi. Geçmiş ne kadar yakamı bırakmasa da ondan kurtulmayı ya da sevmeyi başarmam gerekiyordu. Kendime acımakla bir yere kadardı. Yağmur aralıklı olarak yağsa da havalar soğumuştu. Ellerim üşüyünce ceplerime yerleştirdim. İşte bu ısıtacaktı. Ayazlı havaların kasvetini seviyordum ama güneşli zamanlar da tadından yenmiyordu. Sadece üşümek beni iyi etmiyordu.

İşte sıcak bir yuvaya gelmiştim. Kapıyı çaldığımda evdeki çalışan Selin abla, açmıştı. “Gel canım, Gülce de birazdan iner.” diyerek mutfağa girmesi ile içeriye doğru geçtim.

“Bir şeyler içer misin, sıcak salep hazırladım. İçin ısınır.”

Sanırım buna hayır diyemeyecektim. Tarçını çok sevdiğimden salebi de seviyordum. “Olur bir bardak alayım.” dedim yanaklarım kızarırken. Evleri şirin iki katlı güzel bir yapıya sahipti. Buradaki sıcaklık bizim evde ara ara yok olsa da tam anlamıyla onu yuvaya çeviremiyordu. Hep kırgın büyümem belki de bu yüzdendir belki de… neyse diyerek duygularıma set çekip Selin ablanın uzattığı fincanı elime aldım.

Salebimi içerken Gülce de aşağıya indi. “Aa, geldin mi?” kolumu çekiştirip “Hadi bir an önce çıkmamız gerekiyor.”

“Dur bari fincanı bırakayım.” deyip masanın üzerine koydum. “Çabuk çabuk senden duymazsam hayal olduğunu düşüneceğim.” diyerek ayakkabılarını giydi.

Anlaşılan bazı anları hatırlıyordu, işte eğlencemiz çıkmıştı. Ben içtiğim zaman çoğunu hatırlamaz bazen de hiç hatırlamazdım. O yüzden o son içtiğim günden beri de o kadar içmemeye dikkat ediyordum.

Kısa bir yolculuğun ardından teraslı bir kafeye geldik. Heyecanlı bir şekilde etrafına bakıp köşede cam kenarında bir yere oturduğunda bende karşısına geçip çantamı yanıma bıraktım.

Gülce bir ellerini birleştiriyor bir salıyordu.

“Alisya ben düne dair bir şeyler hatırlıyorum ama rüyada olabilir, pek kestiremedim. Sonra... Sabah bir mesaj geldi, bazı konularda emin olsam da biraz dün hakkında yani ne olduğuyla ilgili konuşmamız gerekiyor.” dediğinde içini ferahlatmak için gülümsedim.

“Dün ne hatırlıyorsan hepsi doğru bir tanem. Çünkü yanında an be an bende duymuş bulunmaktaydım.” dedim. Sonra öne eğilip “Bir dakika ne mesajı? Sana mesaj mı attı?”

“Biliyorum dün onun için akıttığım gözyaşlarını elbette unutmadım, bu umut çiçeklerini, her sene ben suladım ama… O çekilen fotoğrafın bir videosu da varmış. Benim kendisine inanmam için bana yolladı. Hatta sana da göstereceğim. Birden bu kadar hızlı olması beni şaşırtsa da mutlu da oldum bir yandan”

Sesi mutlu geliyordu bıraksam yerinde duramayacak hali ile sağa sola koşacak kadar sesi iyi geliyordu.

“Biliyorsun her zaman yanındayım.” dedim. Kahvelerimizi söylerken bende o ara içemediğim salebimi söyledim. Terasın üstü camla kapalı olsa da yağmur damlalarının bir bir şıkırtısı, hoş bir müzik sesi ile kulaklarımızı dolduruyordu. Bu soğuk havada en güzeli sıcak bir salepti.

Tarçın kokan mis kokulu bir salep. “Salebinizle aşk yaşamanız bittiyse bana odaklana bilir miyiz acaba.” deyince dudaklarımın üzerinde kalan salebin köpüğünü dilimle sildim. “Anlat bakalım, ne yapacaksın” dedim merakla.

“Aslında o kadar uzun bir süre sonra istediğim bir şeyin olması, ne bileyim mutlu hissettirdi, üzdü, kırdı ama mutlu hissettirdi. Sence bu yanlış mı?” dedi.

“Elbette değil yaşayıp öğreneceğiz, dedikleri bu olsa gerek. Ayrıca sana bir yanlışı olursa ne olursa olsun karşısında beni bulur buda böyle biline.” dedim ciddiyetle.

“Biliyorsun lisedeki olaydan beri birine güvenmem… daha doğrusu kendimi açmam üç yılı aldı. Ben, benden hoşlandığını duyunca şok oldum. Zaten o sırada sızmışım, şimdi böyle olunca da temkinli yaklaşıyorum.” Mesaj sesi ile telefonuna baktı. Gözleri ışıldayınca mesajın kimden geldiği anlaşılmıştı.

“Eee” telefonu gösterip “Ne diyor?” salebimden biraz daha yudumladım.

“Akşam beni bir yere götürecekmiş, yedide hazır ol! dedi. Alisya, çabuk kalk eve gidip bana kıyafet seçmeliyiz.”

Apar topar kalkınca salebim elimde kaldı. Ya neden ben bunu içemiyordum bugün?

“Dur deli önce hesabı ödeyim çıkarız.” kalkıp hesabı ödediğimde kafeden çıkıp araca bindik. Emniyet kemerimi bağlayıp “Sana gidersem akşam eve geç kalırım zaten bu aralar dedem bana kıl gidiyor. Eve geçsem iyi olur. Ama eve geçince görüntülü ara öyle konuşalım” dedim hızlıca.

“O zaman önce seni eve bırakayım zaten” saatine bakıp “Vakit var daha.” dedi heyecanla. “Kalbim yerinden çıkacak şimdi.”

“Sen beni karşı durakta bırak ve sakin ol.” dedim.

“Tamam sakin olacağım o zaman şurada duruyorum.” diyerek ileriyi gösterdi. “Olur” yanağını öpüp “Akşam güzel geçsin, konuşuruz. Dikkatli git” diyerek ataçtan indim. “Hoşça kal ararım.” demesi ile elimle ok işareti yaptım.

Araçtan inip kaldırıma çıktım. Yağmur dinmişti ama hafif esen soğuğu yüzümü ısırdı geçti. Otobüs gelince kulaklığımı çıkarıp telefonuma bağladığım da abim mesaj atınca ona birkaç sesli mesaj atıp gönlünü aldıktan sonra yarın arayacağım diyerek aklıma not aldım. Uzaktaydı o yüzden çok fazla telefonla konuşamıyorduk.

Telefonda müzik listemden rastgele bir şarkı açtım. Yağmurlu havalarda içli şarkılar daha bir karamsarlığa soksa da dinlemesi hep huzur veriyordu. Yıldız mı Sezen mi deseler Sezen derdim ama Yıldızın da şarkılarını dinlerdim. Gerçi neden seçiyorduk ki ikisi de çok iyi seslere sahip sanatçılardı. Arka fonda çalan şarkının sesini biraz daha açtım. İşte şimdi aklımda ki düşünceler dinlenecekti.

Otobüsten indiğimde eve doğru yürümeye başladım. Hava bu aralar çabuk kararıyordu. Yolun kenarında yürüyerek ilerlerken bedenimde bir tedirginlik ile durup başımı arkaya doğru çevirdim. Bilmiyorum sanki birisi izliyormuş gibi bir hisse kapılmıştım.

Sokakta sağda sola giden insanları görünce rahatlayarak önüme dönüp adımlarımı hızlandırdım. “Sadece bir histi” diyerek kendimi rahatlattım.

Bu his uzun süredir vücuduma telkin etmezken şimdi hissetmem gerginliğimi tetikledi.

Evin sokağına girerken tekrar o his ile bu sefer gerildim. Ne oluyordu böyle arkama bakmadan müziğin sesini kısmak için başımı eğerken aniden önümde birisine çarptım. “Hıı! Bırak beni pis sapık!” diyerek sesimi yükselttiğinde geriye adım atınca ayağım ayağıma takılıp düşecekken, yüzünü göremediğim adam beni belimden kavrayınca gerildim. Vücuduma bir elektrik akımı gönderen parmaklarını, bedenimde hissedip ellerim havada asılı kaldı.

O gerginlikle yüzüne bakakaldım. Vücudum taş kesilirken ellerinin sıkılığı ile panik oldum.

“Sakin ol! Küçük sakar.” diyerek ellerini bedenimden çekerek ayakta düz durmamı sağladı. Yüzüm panikten dona kalırken yüzüne baktım.

Dün taksiye bindiğimde gördüğüm o kişiydi. O gününki gibi üzerinde şık bir siyah takım elbise vardı. Tek fark bu sefer içinde boğazlı bir kazak bulunuyordu. “Ben…ben…” diyerek arkamı dönüp boş sokakta gözlerimi gezdirdim. O hissiyat yerini korusa da ellerimi yine titreme almıştı.

Baktığım yere siyah gözlerini dikip baktığında yüzümdeki korku gözle görülür cinstendi. Gözlerim gözlerine tutununca soluduğum nefes ile içeme huzurlu bir rahatlama doldu.

Nedense bir histi, sadece bir his.

Gözlerinin içi neden bu kadar koyuydu. Koyu bir yeşil. İlginç. Titreyen ellerimi sıkıp arkama sakladığımda bunu gören gözleri bir süre sakladığım ellerime bakıp gözlerini gözlerime çevirdi. Ne demem gerekiyordu ki. Kendime gelip “Affedersiniz.” diyerek yanından geçtiğimde sesi sokakta yankılandı.

“Bekle” dedi. Bunu tek kelimelerle sorunu neydi acaba?

“Affedersiniz ama tanımadığım bir yabancı ile bu ıssız sokakta daha fazla bulunamayacağım.”

“Bunu benimle ‘yalnız’ taksiye binen kız mı, söylüyor?” dediğinde güldüğü sesin tınısı kulaklarıma ulaşınca ayaklarım yürümeyi kesip durdu. “Komik olma, ayrıca sapık birine benzer bir halimde yok, bal yanak.” demesiyle kaşlarımı çatıp ona döndüm.

“Benimle böyle konuşamazsın.” dedim sinirle.

“Neden, sen kraliyet mensubu musun, bal yanak.” dedi sanki kelimelerin üzerine basa basa. Bal yanak mı? Bal yanak.

“Ayrıca bir adım var. Ali, pis sapık değil!” dedi gözlerime anlamını çözemediğim bir gizemle bakarken. Demek adı Ali’ydi.

“Napim” deyip yüzüne baktım. Şaşırdı, sanki biraz da sinirlendi. “İsmini söyleyebilirsin. Bilirsin, birisi ismini söylediğinde karşılık vermelisin. Yoksa bu, kabalık olur.” dedi ellerini ceplerinden çıkartıp.

“Öyle mi, üzgünüm o zaman ben kaba bir hanımefendiyim.” diyerek arkamı dönüp yürümeye devam ettiğimde arkamdan duyduğum seslerle tekrar durup siyah giyinimli isminin Ali, olduğunu öğrendiğim kişiye tekrar döndüm.

“Kaba olamayacak kadarda cüretkâr.” son dediği rüzgârın etkisiyle kulağıma ilişse de son kelimesini anlamamıştım.

“Neden beni takip ediyorsun?” dedim boş vererek.

“Seni mi takip ediyorum? Evim bu tarafta.” diyerek yanımdan ayrılıp kafasını benden yana çevirdi. “Sana iyi akşamlar.” dedi ve arasını dönüp gitti.

Arkasından sırtına bakınırken yüzüm buruştu.

Acaba nerde oturuyordu? Bu geniş arazide bizim ve yan tarafta bulunan boş ev dışında pek ev yoktu. Bu sessiz yerde huzursuzluk baş gösterince hızlı adımlarla evime doğru yürümeye başladım. “Yok artık, yan evde oturmuyordur. Yok canım.” desem de içten içe seziyordum. Tekrar karşılaşacaktık.

 

...

Beni takip etmeyi unutmayın canlar. İnstagram: Safinaz_Stlm.

Sevgilerle.

 

Bölüm : 23.12.2024 04:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...