
İnstagram: Safinaz_Stlm
Bölüm sizindir canlar.
30. BÖLÜM: KIR PAPATYALI DÜĞÜN
Büyük bir alkış tufanı koparken Ali Asaf, dizlerinin üzerinden kalkıp karşımda yükseldi. Kalbim, göğüs kafesimin içindeki duvarları hırpalarken sadece gözlerine baktım.
Cam gibi parlayan yeşillerine.
Parmaklarımı tuttuğunda elini sıktım. Kalbim anın verdikleri ile göğsümde hareket halinde iken Ali Asaf, bir an olsun gözlerini üzerimden çekmiyordu. Etrafta cevabım ile oluşan alkış tufanı ile gözlerim kısılırken ellerimi sıkıp sessizce fısıldamaya başladı. Kan kırmızısı dudaklar anın verdiği heyecanla kurumuş gibi dudaklarını ıslatınca gözüm kaydı.
“Bu yüzük, parmağımdan sadece öldüğümde çıkacak. Ben takıyorum sen de tak lütfen.” Gözlerimde ne gördüyse hızlıca davrandı.
“Zorla değil asla zorla değil. Bunu isteyerek parmağımda taşıyorum. Benim için hiçbir zaman bir anlaşma olmadı, olmayacakta. Bunu bilmeni istiyorum bal…Kabul ettiğin için o kadar mutluyum ki gözlerindeki o kırgınlığın anlık silindiğini görmek bile bir şansım olduğunu gösteriyor öyle değil mi?” dediğinde gözlerimi anlık kaçırmak gibi bir hata yaptım.
“Peki bu da kabulüm söyleme söylersen anın büyüsü bozulursa…bozulmasın ben evet dediğini hatırlamak istiyorum.”
Eli dudaklarımdan ayrılırken tekrar gözlerime taşıdığında içim kıpır kıpırdı. Yüzüğü takıyordu, isteyerek takıyordu. Zorundalık olarak görmüyordu. İsteyerek takıyordu, takacaktı.
Daha ne isterdim.
Etrafımızdaki alkışlar sustuğunda farkındalık ile bir adım geriye çekilip aldığı yüzüğü parmağıma geçirecekken onu durdurdum.
“Bir dakika.”
Yay gibi kaşları yükselirken gözlerimi kırpıştırdım. Benim yüzüğüm hazırdı.
“Bal.”
Sessizce hareketlendim. Elim boynumdaki kolyenin ucundaki yüzüğü tutup çıkardı. “Bunu takmanı istiyorum.”
Gözleri açık boynumdan sarkan yüzüğe baktığında gözleri anlık ışıldadı. Sanırım bunu hiç beklemiyordu da gördüğünde mutlu olmuştu.
Ellerinden parmaklarımı çektiğimde dikkatle bakmaya başladı. Boynumda kolye ucundaki yüzüğü çekip çıkardığımda dudakları kıvrıldı.
“Bu yüzük…”
“Senin için anlamının ne kadar büyük olduğunu biliyorum.” diyerek gözlerine bakarken annesinin yüzüğü olduğunu biliyordum. “Zevkle, takarım.”
Tatlı bir gülümseme gözlerine ulaştığında gözlerim kısıldı.
Yüzüğü avcumun içinden alıp uzattığım ince parmağıma geçirdiğinde yüzüğün üzerine bir buse kondurdu. Tekrar etrafta bir alkış koptu. Diğer elimin yüzük parmağına da alyansı takarken kendi parmağındaki alyans ile gözlerim kısıldı.
Usulca boynuna sarıldığımda elleri hızla belimi bulup beni boşluk bırakmayacak şekilde kendine doğru çekti. Kalbi göğsüme çarpığında duyduğum kıpırtılar onundu.
Ali Asaf’ın benim için atan kalbi. Sadece onun değil benimde kalbim onunki kadar hızla çarpıyordu.
Anlık etrafımızdaki insanları unuttuğumdan olsa gerek yanımızda bölüm başkanımız ve Bahadır’ın babasının sesi ile boynuna sarılmayı bıraktığımda utandım.
Resmen etraftaki kalabalığı unutmuştuk.
“Tebrik ederim, Alisya kızım ve Ali Asaf oğlum. Çok mutlu oldum. Bu ne güzel bir sürpriz oldu böyle.”
Yanaklarım sanki kızarmış gibi içten yanmaya başladığını gösteren vücudumu titreme alırken bir adım daha Ali Asaf’a doğru kaydım.
“Evet, sanırım biraz programı aksattım.” demesi ile bakışlarım sahneden seyirci koltuklarına kaydığında insanların bizi videoya çektiklerini gördükçe biraz daha Ali Asaf’a yaklaştım. “Teşekkür ederim hocam.”
Sanki etraf biraz daha kalabalık olmuştu.
“Eee düğün ne zaman, gerçi Bahadır ile konuştuk ama…” demesi ile susarken Ali Asaf’a baktığımda usulca elimi sıktı. “Daha belli değil ama sizi de aramızda görmek isteriz, İhsan Bey.”
“Elbette bu güzel günü kaçıramayız.” diyen İhsan hoca ile gülümsedim. “İzninizle herkes bize bakıyor devam edin lütfen.” dedim kısıkça.
Ali Asaf’a gülümseyip elini bıraktığımda gözlerime baktı. “Buradayım dinleyeceğim.”
Gideceğimi düşünmüş ola gerek elimi tekrar sıktığında sıcaklığı ile elimi bırakmak istemesem de kalabalıkta daha fazla durmasam iyiydi.
Gözleri kısılarak kürsüye ilerlerken bende kalktığım yere doğru ilerlediğimde bölüm hocalarından duyduğum tebrikleri kabul ediyordum. Şu an yanaklarım yanıyordu.
“Teşekkür ederim hocam.” diyerek son hocayı da atlatıp oturacağım alana hızla ilerledim. İnsanlar ile göz göze gelmemek için uğraşsam da kimi tiksintiyle kimi ise beğeni ile bakıyordu. hızla gözlerimi indirip yerime vardığımda Gülce, kıs kıs gülerken hızla yerime oturup yutkundum. “Gülme, biliyor muydun böyle bir teklif olacağını?”
Evet o kadar an yaşa gel burada utan. Gülce’nin gülen suratı ile bir şeyler bildiği bariz belli olurken gözlerimi kıstım. “Yani… biraz. Belki?”
Hiç çaktırmamıştı da.
Fatih başını bize doğru uzatıp “Tebrik ederim Alisya, Ali abiden güzel bir sürpriz olmuş, ben bile beklemiyordum helal olsun abime be.” dediğinde “Teşekkür ederim Fatih,” diyerek Gülce’ye baktım. “Senin de alacağın olsun, sonra konuşacağız ama.”
Daha fazla ses yapmadan Ali Asaf’a döndüm. Şu an önemli bir konum vardı. Fatih o sırada Gülce’ ye “Ne dersin bende mi yapsam böyle bir sürpriz?” Gülce gülüp utanırken zihnimde son sesleri oldu. Ali Asaf çoktan sunumunu anlatmaya başlamıştı.
Ben ise onun güzel sesini dinlemeye.
İki elimin parmağındaki yüzükleri artık yük olarak değil içim umutla dolarken takıyordum.
…
“Kızım hazır mısın?”
Kapının açılıp hazır bir şekilde gördüğüm annem ile başımı sallayıp aynaya tekrar döndüm. “Evet anne birazdan geliyorum,”
Etrafta bir şey arar gibi bakındıktan sonra bakımlı yüzü ile tekrar göz göze geldim. “Tamam biz çıkıyoruz çabuk ol.”
“Tamam anne.”
Annem odamdan çıkarken hızla halka küpelerimi kulağıma geçirdiğimde aynanın karşısında siyah askılı mini elbisem ile çok hoş görünüyordum.
Bu gece Ali Asaf ve ailesi ailecek bir yemeğe çağrılmıştık ama evdekilerin telaşları ile vakit çabucak geçerken hazırlanmakta çok geç kalmıştım. Yüzüğüm parmağımda yerini aldığından beri Ali Asaf’a içimin ılıklığı bir nehir gibi çağlamaya devam ediyordu.
“Alisya.”
Annemin aşağıdan sesi gelirken hızla odamdan çıktım.
Yemeğe geçtiğimizde şık bir restorant ile dedem önden ilerlerken abimin koluna girip devam ettim. İçerideki loş ışıklar parıldarken tırnağımı abimin koluna geçirdiğimden habersiz sahile yakın tarafta bir masa oturmuş Ali Asaf ve ailesini gördüm.
Birkaç koruma ile etrafta dolaşırken etraftaki sessizlik gericiydi. Sadece bize ait restoran kapatılmış ve dedemin korumaları ve Yakup abide dışarıda kalmıştı. Bu zamana kadar bu kadar çok koruma etrafımızda olmazken şimdi yirmiden fazla koruma etrafımızda geziyordu.
Abim kolumdan ayrıldığında Ali Asaf’ın elini sıkıp bana yol açtığında gülümsedim.
“Hoş geldin, bal.”
“Hoş buldum,”
Saçları jilet gibi keskin ve bakımlıydı. Burnuma buram buram dolan tarçın ile bana açtığı sandalyeye oturmadan Asya ve Ülke hala ile sarıldım.
“Hoş geldin kızım.” gülümsediğimde “İyiki geldin sıkıntıdan patlayacaktım.” diyen Asya ile gülerek sandalyeme yerleştim.
“Saçların çok güzel olmuş.” dediğimde üzerimde dolanan bakışların yerini bulurcasına gözüm dedemin bakışlarına dokundu. Ona gülümsedim.
“Sahi mi aslında saçlarımın bu halini sevsem de rengini sevemedim. Kendi rengine dönmesi için bir müddet böyle takılacağım.”
Asya’nın kısa dalgalı saçları yüzüne sevimlilik katarken devam ettim. “Kestane miydi saçların?”
Dedemin huzursuz eden bakışları bir müddet kesilirken nefes alıp bir yudum su içtim.
“Annem, yani annemin saçları da kestane rengiymiş ne kadar ben canlı göremesem de bana bıraktığı en değerli mirası bazen rengini değiştirsem de hemen eski haline dönmek istiyorum.”
Gözlerim yandı. Ülke hala Asya’nın saçlarını öptüğünde annemin elinden düşen çatal ile bakışlarım dedemi buldu.
Rüyalarım hayır kabuslarımın baş yapıtıydı, hisler yalan söylemezdi hissediyordum. Gözlerimi kısıp servis edilen yemeğimden bir çatal sebzeye batırdım. Eti kenara çektim.
“Aman beni boşver sen anlat abim ile nasıl bir teklif etti. Fatih abi biraz anlatsa da nasıldı bir de senden duymak istiyorum.”
Sanki masadaki konuşmalar Asya’nın sorusu ile sessizleşirken Ali Asaf’a doğru baktım. Hararetli bir şekilde abimle konuşuyordu, güzel en azından birileri meşguldü.
“Aslında bende beklemiyordum, yani teklif edeceğini. Sonra…sonra işte sahnede konuşurken bir anda teklif etti.”
Daha fazla konuşamazken Asya’nın daha fazla isteyen bakışları altında eti güçlükle yuttuğumda önüme doğru uzatılan bardağı aldım. “Teşekkür ederim.”
“İç bal.”
Susamıştım. Dudaklarımın arasına aldığım bardaktan iki büyük yudum aldığımda rahatça nefes alırken Ali Asaf’ın gözlerini üzerimden çekmedi. İçten içe mutluydu bunu kısılan gözlerinden anlayabiliyordum.
Birisinin bardağa çatalı vurması ile bakışlarımız sese doğru yöneldi. Babamın konuşması ile onu dinlemeye başladım. Bakalım ne anlatacaktı. Terleyen avuç içlerimi dizlerime yasladığımda istemsiz dikleştim.
“Evet aslında burada toplanmamız biraz ani olsada ben fazla uzatma taraftarı olmadığımızı ve haftaya düğünün yapılmasının doğru olduğunu düşünüyorum.” diyen babam ile içtiğim su boğazımda kalırken yutkundum. “Ne Özgür benim haberim olmadan.”
Dedemin araya giren sinirli sesini es geçip yanlış mı duyduğumu yokladım. Babamın çatık kaşları dedeme benzemezken onun gibi keskin bakışları ile dedeme bakarken devam etti.
“Evet babam kızım ile ilgili kararlara bırakta ben karar vereyim, eğer…” diyerek bana baktı. “Alisya, kızım senin içinde uygunsa haftaya düğünüz olacak.” Son sözleri ile gözler bana döndüğünde dudaklarım aralandı.
“Ben...”
Sözlerimi kesen dedem ile anlık bakışlarım Ali Asaf’ı buldu. Dedeme sinirle bakıyordu. seğiren çenesini gördüğümde gözlerini kapatıp sakince bakmaya devam etti.
“Özgür ne saçmalıyorsun sen, bu ne hız böyle? Hem de bana danışmadan!”
Masadan çıt çıkmıyor sadece babam ve dedemin sözleri yankılanırken babam devam etti. “Ben böyle uygun buldum baba, sen ne diyorsun Ali.”
Bakışlarım Ali Asaf’ı buldu. “Evet haftaya uygundur Özgür bey.”
“Kızım?”
“Ben… yani …” gözlerim dedeme anlık kaydığında sinirle çatılan yüz hatlarından bakışlarımı çevirdim. Sanki planlarını bozmuşum gibi çatılan kaşları ile şaşkınlığım artarken beklemenin bir anlamı olduğunu sanmıyordum.
“Uygun benim içinde uygun.”
“Güzel o zaman düğün hazırlıkları başlasın,”
Babamın neşeli ve gergin sesi ile Behzat amcada nefeslenirken yutkundum.
Masada bir an da mutluluk ile sinirli halleri sanki yer değiştirecek gibi artarken masada olmayan yengem ve kuzenlerimin bulunmaması iyi olmuştu.
Ellerim heyecanla titredi, haftaya evleniyor muyduk? Bu ne hızdı böyle?
Gözlerim odağını anında buldu. Karşımda duran adama baktım.
“Ali Asaf sana olan kalbimi duyuyor musun?”
Dudaklarım oynamadı ama sanki cevap verdi.
“Duyuyorum bal, senin benim için atan minik kalbini.”
Masada konuşulanlar anlık sustu. Dünya sustu biz konuşmaya devam ettik. Annemin anlık elinin elimin üzerine değmesi ile sıçrayıp seslere döndüğümde babam hareketlendiğini gördüm.
“Elbette, Özgür biraz seninle konuşalım, hem çocuklarda yemeklerini yesinler.” Behzat amca ile masadan ayrılacakken dedem de hızla kalktı.
“Özgür bekle!”
Dedemi beklerlerken abimin gözlerini gördüm güvenle bakıyordu gözlerime.
“Bu ne hız böyle damdan düşer gibi, babaya saygı kalmamış mı sende he! En son benim niye haberim oluyor?”
Dedem babamın karşısına geçtiğinde kalbim korku ile çarptı. Dedem ile korumaları da dış kapıda göründüğün de kaşlarım büküldü.
“Hayır baba, ben böyle uygun gördüm, senden de kararıma uymanı bekliyorum, çıkalım. Sonra konuşuruz bu mevzuları.”
Dedem sinirle sessiz kalırken babam ve Behzat amcanın arkasından giderek alandan kayboldular.
Gözlerimi kırptığımda annemin sakince önündeki kuşkonmazdan bir parça ağzına aldığında ona baktım. Burada sadece ben mi tedirginlik yaşıyordum acaba?
“Anne… sen biliyor muydun?”
Şarabından bir yudum alıp peçete ile dudaklarını silip bana doğru döndü.
“Hayır bende şimdi seninle birlikte öğreniyorum ama eğer istemezsen babanla konuşa…” demeye kalmadan hızla lafa daldım.
“Yok” sesim anlık yükselirken normal bir tonla devam ettim. “Yani gerek yok nasıl olsa evleneceğiz öyle değil mi? ha erken ha geç.”
Sonlara doğru toparladığımda gülen yüzü ile önüme döndüğümde “Ben ne giyeceğim.” diyen Asya ile gülümserken yutkunup tarçın kokulu adama baktım.
Babamın arkasından bakan bakışları hala orada kalırken başını çevirip kolumdan tutarak beni masadan kaldırdı. “Hanımlar izninizle, birazdan geliriz.”
“Ali Asaf dur nereye gidiyoruz?”
Hızla masadan ayılırken mahcupça masaya bakıp önüme döndüğümde belimi eli ile destekleyip ilerletti.
“Gel benimle.”
Dışarı çıktığımızda üzerimdeki ince elbisenin soğuğu kollarıma battığı anda omuzlarıma örtülen ceket ve sırası ile kollarımı ceketine geçiren Ali Asaf ile konuşmaya başladı. Karşımda gömleği ve kravatı ile çok yakışıklı duruyor ve odaklanamıyordum. Her şey çok ani oluyordu.
“Bu kararı tereddüt etmeden kabul ettin.”
Bana bakmadan diğer kolumu da ceketi ile buluştururken önündeki düğmeyi de ilikledi. “Evet, ettim.”
“Haftaya düğün olacağını…” diyerek devam ederken sözlerini kesip devam ettim. Sanki benim bu cevabı vermem onu sorguluyor gibiydi.
“Evet kabul ettim. Zaten evlenecektik öyle değil mi?”
Başını anlamışçasına sallarken dudaklarımı ıslattım. “Bende sana bir soru soracağım.”
Sıcacık ceketine sarılırken başını eğdi.
“Dinliyorum.”
“Önceden babamla bu konuyu konuştunuz mu yoksa sende mi masada öğrendin?” şaşkın değildim ama aniden haftaya olmasını da beklemiyordum.
Gözlerini anlık kaçırdığında cevap vermeyeceğini anladım.
“Boşver şimdi onları konuşacak çok zaman olacak. Ben seninle başka bir konu konuşacağım. Seni bu yüzden çağırdım.”
“Dinliyorum.”
Kollarımı birbirine geçirip bakarken aklımın arka planına attığım düşünceler arasında Ali Asaf’ın bildiği belliydi.
“Bir yere gideceğim düğünümüze yetişeceğim ama bu vakte kadar Yakup abinin yanından ayrılmanı istemiyorum.” demesi ile omuzlarım düştü.
“Bir yere mi gidiyorsun.?”
Böyle bir şey beklemiyordum. “Evet. Birkaç gün yokum.”
Ne demek yoktu, haftaya düğün vardı. Düğün değil düğünümüz.
“Düğün. Bir hafta boyunca yok mu olacaksın? Nedenini sorduğumda bir cevap alamayacağım değil mi?”
Gözlerini kıstığında omuzlarım daha da düştü. Söylemeyecekti. Derin bir nefes alırken omuzlarımdan tutup sıkıca sarıldı. Ellerim uzun ceketinin uçlarını tutsa da belinin kenarlarına yerleşip yanağımı göğsüne yasladım.
“Geleceğim, düğün günümüzü kaçırmamam değil mi balım?”
“Nereye gidiyorsun peki? En azından bunu söyle,”
Göğüs kafesi şiştiğinde sanki dünyanın bütün yükü ciğerlerinden içine dolmuş bir nefeste dışarıya atmak istercesine nefeslendiğinde kalbime sanki iğne battı.
Acısı acımıştı.
“İş ile ilgili…” biraz bekleyip tekrar bir nefes aldı. “Hem, için rahat edecekse baban, o da bizimle gelecek.”
İşte buna şaşırmıştım. “Babam mı?”
“Evet.”
Sesim kısıldı. “Benden bir şey saklıyorsun?” belindeki elim çözülürken bir adım geriye çekilip yüzüne baktım. Gözlerini görmem gerekiyordu. “Hatta birden fazla değil mi sakladıkların benden sana soru sormama mı her şeyi kabul etmemi ister gibi bakarken de benden bir şey saklamaya devam ediyorsun ama ben…”
Elleri usulca yanaklarımı sevdiğinde alnıma değen soğuk dudaklar içimi gıdıkladı. “Her şey senin için, sadece dediği mi yap lütfen, Yakup abinin yanından ayrılma. Söz ver, yanından ayrılmayacaksın?”
“Eğer bu bu kadar önemli ise.”
Dudaklarım titredi.
“Önemli. Söz ver lütfen ayrılmayacaksın.”
Gözlerindeki ciddiyet ile kalbim ritmini kaybetti. “Söz ayrılmayacağım. Peki…Ne zaman gideceksiniz?”
Dilime hakim olamıyordum, bir şeyleri anlatsın istiyordum. “Bu gece.”
“Şehir dışına mı?”
“Evet.”
Gözlerimi gecenin ışığına çevirip tekrar ona baktığımda bana baktığını görüp omuzlarımı dikleştirdim.
“Tamam… Peki, ararsam açabileceğin bir yerde olacak mısın?”
“Sana her daim müsait olacağım ama gittiğim yerde telefon çekmez ise ben sana ulaşacağım.”
Yanağımı severken arkadan açılan kapı ile eli usulca yanıma doğru indi.
“Ali.”
Gelen abimdi. “Aytekin geliyoruz.”
Başımı çevirdiğimde abimin meraklı gözleri ile “Abi sen de mi gidiyorsun?”
“Söyledin mi?” dedi.
“Evet.”
Sorgulamamı istiyorlardı peki sorgulamayacaktım. Gitsinlerdi. Abime baktığımda yanımıza gelip yanağımı sevdiğinde ona baktım. bu gece gidiyorlardı.
“Benim, biricik, küçük kardeşim, düğün günü Ali’yi sana getireceğim.”
Abimin sanki son sözler gibi yüreğimdeki korku kapısı daha da açılırken dilime hakim olamadım. “Kötü bir şey olacak gibi hissediyorum. Gitmeseniz olmaz mı?”
“Bir şey olmayacak, bu sefer buna izin vermeyeceğim, sen dediğimizi yap.”
Ali Asaf’ın sözleri ile kalbim korku ile hafiflese de onlar için korkuyordum.
“Tamam.”
İçimde kötü bir his vardı.
….
Gittikleri ilk gün uğraşacak bir şeyler bulmak için odamda takıldım. Yapacak bir şey yoktu. İkinci gün okula gitsem de zihnim Ali Asaf’taydı. Telefonlarıma cevap vermemişti. Ona birden fazla cevapsız çağrı bıraksam da yoktu.
Tekrar telesekreterin bilindik ezberlediğim sözleri ile telefonu attım.
“Hani açacaktın, yalancı.”
Sinirle telefonu fırlatsam da aklım hala ondaydı. Nereye gittiler, neden gittiler. Bir yanım geçmiş dese de ne içindi? Kafam düşünmekten çatlarken bir gün daha böylece giderken gelinliğe gözüm takıldı. Bütün düğün hazırlıklarını annem üstlenmiş her detayı ile beni boğarken sadece gelinliğime karışmamasını isteyebilmiştim.
Çalan telefondan Gülce’yi cevaplayıp “Alo dedim.” nefes nefese.
“Ben geldim, Ceyda’nın işi erken bitmiş oda yanımda. Çabuk aşağı in canım.” dediğinde boş odamdan çantamı bıraktığım yerde gördüm.
“Harika bende hazırım geliyorum iki dakikaya.”
“Okey bebek.” demesi ile telefonu kapatıp çantamı aldığımda sinirlendim. Evleniyorduk ama adam ortada yoktu. Odadan hırsla çıktığımda merdivenlerden omzuma çarpan Menekşe ile sinirle seslendim. “Önüne baksana.”
Elindeki alışveriş paketlerini diğer eline alıp saçını savurdu. “Vay çenen açıldı bakıyorum.”
“Dikkat et diye dedim.”
Ondan korkmuyordum sadece bazen bilmiyorum sinir geliyordu vücuduma.
“Etmiyorum ne olacak.” Diyerek elindeki poşetleri bıraktığında bir adım daha atıp burnumun dibine kadar girdi.
“Menekşe kendine gel.”
Uyarımı hiçe saysa da gözlerine baktığımda kızarık olduğunu gördüm. Sanki ağlamıştı.
“Ali ile evlenemeyeceksin o seni sevmiyor.”
Hırstan gözü dönerken omzuma işaret parmağı ile iteledi.
“Seni hiçbir zaman sevmeyecek.”
Tekrar omzumdan itecekken parmağını avcuma aldım. “Kendini böyle mi avutuyorsun. O. Beni. Seviyor.” Üzerine basa basa ettiğim sözler ile gözleri büyüdüğünde gülerek parmağını elimden kurtardı. “Peki şu an nerede biliyor musun? belki de sadece seninle oynuyor?”
“Ne saçmalıyorsun açık konuş.”
Kaşlarım çatılırken Ali Asaf’ın böyle bir şey yapmayacağını biliyordum, biliyordum işte.
“Sana bu fotoğrafı aslında düğün günü gösterecektim madem bu kadar ısrar ediyorsun? Göstereyim o zaman.”
Elindeki paketleri bırakıp telefonuna uzandığında dudaklarım aralandı. “Ne fotoğrafı?”
Sözlerime cevap olarak ekranı bana doğru tuttuğunda usulca ekrana baktım.
“Bak biricik nişanlın nerelerde kimlerle?” sinirle karışık gülerken ekranda karşılıklı çok yakın bir pozisyonda olan Ali Asaf ve bir kadın vardı. Ali Asaf kadını belinden tutmuş üzerine eğili dururken kadının kolları sanki bırakmayacak gibi omuzlarında duruyordu.
“Saçmalık yok öyle bir şey?”
Ekranı Menekşeye doğru iteklediğimde fotoğrafı görmesem de bir kere aklıma o görüntü düşmüştü.
“Gerçek bu kül kedisi.” Yüzüm anlık düştüğünü fark etmesin diye düzeltecekken bunu fark etti. “Ay üzüldün mü kıyamam.”
Bir nedeni olmalıydı bana böyle bir şey yapmazdı? Yapamaz değildi yapmazdı.
Birden attığı kahkaha ile ona baktığımda eliyle yalandan ağzını kapattı. “Pardon çok pardon, komik geldi, neyse arkadaşlarımla buluşacağım, sende gelinliğe gidiyordun değil mi e artık iptal edersiniz bu pozisyondan sonra biraz zor gibi.”
Küçümseyici bakışlarından bıkarak kaşlarımı çattım. “Ali Asaf yapmaz doğru konuş.”
Yanımdan çekildiğinde sanki onu savunmak hoşuna gitmemiş gibi gözünü çevirdi. “Sen bilirsin kül kedisi. Neye inanmak istiyorsan ona inan ama gerçek bu, o seni hiçbir zaman sevmeyecek.”
Menekşe yanımdan ayrıldığında dış kapıya kadar gelmiş çoktan çıkmıştım. O fotoğrafın bir açıklaması olmalıydı.
Kızları görünce yüzüme kondurduğum bir gülümseme ile ilerleyip araca bindiğimde Yakup abide aracına bindi. Dışarı çıktığım her an yanı başımda beni bir an olsun yalnız bırakmıyordu.
Sanki bir şey olacak gibi tetikteydi özellikle eve geldiğimizde.
“Hadi gidip seçelim şu gelinliği.”
Kemeri taktığımda aracın yol alması ile kızların sohbetini dinlemiş gibi baksam da aklım başka yerde kalmıştı.
Ali Asaf sen neredeydin?
…
Birkaç gelinlikçi gezdikten sonra gördüğüm bir modeli denemek için girdiğim butiğin içinde kabine ilerlediğimde gelinlik için yardımcı olan hanımefendi ile straplez incili bir model denedim.
Köprücük kemiklerim açık olsada dekoltesi fazla değildi ama gösterişli bir gelinlikti. Düğünümüz vardı ama aması vardı işte. Bu gelinliği giymenin ne faydası vardı o zaman.
Arkasındaki ipleri sonunda bitiren kadın ile derin bir nefes aldım.
“İşte oldu, bu model size çok yakıştı, çok ince bir işleme ile dikilen gelinliği bir bakışınız ile fark ettiniz, bu harika.”
“Evet,” diyerek elimi gelinliğin küpürlerinde gezdirirken avuç içlerime taşların sert yüzeyleri okşayarak delip geçti. “Çok güzel.”
“Damat bey çok şanslı çok duru bir güzelliğiniz var. Mutluluklar dilerim.” Diyerek yanımdan ayrılırken kabinde tek başıma kaldım.
“Alisya, hadi çatlatma insanı da çık artık meraktan ben çatlayacağım bak.” diyen Gülce’ nin sesi ile perdeyi araladım.
“Bu harika olmuş.”
“Dimi,” gözlerim aynadaki kendim ile karşılaşınca şaşkınca yüzüme baktım. ilk defa farklı bir durumda kalırken “Tamam bunu alalım.”
“Kesinlikle çok yakıştı.” Diyen Ceyda’ya gülümseyip tekrardan kabine ilerledim. Evet hesaplaşma günümüz düğün günümüz olacakken onu merakla bekliyordum.
Babam, abim ve Ali Asaf ne işler karıştırıyorlarsa anlatacaklardı. Kararan gözüm ile kabinin duvarına elimi yasladığımda derin bir nefes aldım. Kolumu tutan kadın panik vari bir sesle “İyi misiniz, çok mu sıktım acaba?”
“Yok iyiyim sadece bir an başım döndü, bir sorun yok, çıkartalım.”
“Emin misiniz?”
Anlık başım dönmüştü önemli bir şey değildi.
“Eminim.”
Gelinliği ve duvağını da paket yapıp eve geçtiğimde kızları da uğurlayıp paketleri Yakup abiye verdim. Çok ağırlardı.
Düğün günü gelip çatarken ben panikten uykularımı bile parça parça almıştım.
Gelecek miydi?
Kendi düğünüydü?
Gelmeliydi.
Gelecekti bana söz vermişti.
Gelinliğin son rötuşları yapıldığında makyajımı çoktan tamamlamışlar göz altlarımı kapatmışlardı. Artık dün gecenin emareleri hiçbir şekilde yüzümde gözükmezken odanın açılan kapısından gördüğüm yüz ile heyecanlandım. Babam gelmişti yani Ali Asaf’ta…
“Baba.”
“Kızım, bizi biraz yalnız bırakır mısınız?”
Babamın odadaki insanların çıkması ile yanıma gelirken gözlerim kırpıştı. “Ne kadar güzel olmuşsun benim gonca tanem,”
“Baba, Ali Asaf.”
Geldi mi diyemedim.
“Burada, seninle konuşacak sonra geçeceğiz.”
Anlatımından bir şey anlamazken odadan çıktığında arkamı dönüp camdan dışarıya doğru baktım. Abim aşağıda Yakup abi ile konuşuyorlardı.
Dedemin bana bakan yüzü ile perdenin kenarından onunla göz göze geldim. Aklıma düşen ayrıntılar ile derin bir nefes aldım.
Dün gece gerçekten uzun bir gece olmuştu, görmemem gereken her şeyi görmüş belgelemiştim. Dedem üzerime olan şirket, gemi, villa, hisse ne var ise kendisine geçirmişti. Bunun belgeleri nasıl olurda ona geçer di bilmiyordum ama böyle bir mal varlığımın olup elimden çıktığını da işte o gece öğrenmiştim. Bütün bu mal mülk bana babaannemden yani Alisya Akman dan bana sadece tek torunu olarak bana bırakıldığı ve benimde bütün mülkü dedemin üzerine bıraktığıma dair bir belge bulmuştum.
Kapının açılma sesi ile tülden elimi çektiğimde kapı arkamdan kapandı.
“Bal.”
……………..
Canlar part bir diğerini hızlıca düzenleyip paylaşacağım. Sizi bu kadar süre beklettiğim için üzgünüm. Bir takım sağlık sorunları ile uğraştım ama şu an iyiyim. Sizden ricam yorumlarınız. Benim için en güzel motive olacaktır. Şimdilik gidiyorum ama dönüşüm muhteşem olacak. Takipte kalın.
Beni Instagramdan takip ederseniz çok mutlu olurum. Avuçlarımda Kokan Portakal Çiçeği ailesinin büyümesi dileğiyle.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.01k Okunma |
1.84k Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |