35. Bölüm

30.Bölüm: Part İki

Safinaz S.
umudundaparlayanla

Selamm umut ışıklarımm. Bu aralar birazdan fazla motiveye ihtiyacım var. Ama bu bölüm hepimize iyi gelecek. Bu bölümü ve diğer yeni bölümler Instagramdan pdf olarak paylaşılacak. Bölümün pdf’ini Avuçlarımdakokanportakalçiçeği hesabında öne çıkanlardan ve storyden ulaşabilirsiniz. Bölümler aynı gün içinde yayında olacak. Ayrıca Wattpadhesabından da erişim sağlayabilirsiniz.

Beni takip etmeyi unutmayın canlar.

İnstagram: Safinaz_Stlm

PART İKİ.

Bekletmeden bölüm size emanet canlar. Hazır olunn. Yorumlarınızı bekliyorum. Ennnnnn çok yorum yapanı diğer bölüme sabitleyeceğim.

……………

“Bal.”

Sonunda gelmişti. Kalbim varlığı ile bana acımazken gözlerimi ileriye doğru diktim. Gelinliğin uçlarından tutarak döndüğümde adım sesleri daha da yakından geliyordu. “Seni çok özledim, bana döner misin, yüzünü görmeye ihtiyacım var.”

“Beni özleseydin aramalarıma dönerdin, ha doğruya sen çok meşgulsündür dönmemen normaldi, unutmuşum.”

Anlık sessizlik olurken görmesem de kaşlarının çattığını hissedebiliyordum. Birkaç adım sesi odaya doldu. “Ne demek bu, sen bu sözleri sadece telefon için demiyorsun. Yüzüme bakar mısın?”

Eli omzuma dokunduğunda kenara kayıyordum ki dirseklerimden beni kendine doğru çevirdi. İşte o an onu gördüm. Hasretim son hızla kavruluyordu ama almam gereken cevaplar vardı.

“Ne demek bu. Sen. Sen ağladın mı?”

Sesine yansıyan hüznü içime solurken ses etmedim. Sesine ihtiyacım muhtaçlıktan da öteydi.

Yeşil gözleri yüzümde dolaşırken bir haftadır hasret kaldığım gözlere baktım. Endişeliydi, yanağında kapanan kabuk bağlamış bir yara vardı. Gitmeden önce bu yoktu. Evet biraz ağlamış olabilirdim ama sinirliydim her şeye sinirliydim.

Daha fazla dayanamayıp bir adım geriye gittim. Daha fazla kollarında kalıp sıcaklığına dokunursam onu, öpecektim. “Hangi kadının kollarındaysan bu açıklamaları git ona yap.” dedim sinirle.

Odadan çıkacakken hızla önüme geçti. “Ne kadını?”

Umursamadan tekrar gidecekken önümde, geçemeyeceğim alanı kapattı. “Alisya, ne kadını?”

Gözlerine bakmadım bakarsam sinirim geçerdi. “Benim senden başka her ayrıntısına kadar tanıdığım hiçbir kadın yok bu dünyada, olamazda ne kadını?”

Sinirle göğsüm körük gibi inerken gözlerindeki çatlaklar ile anlık elama dokundu. Dudaklarım hızla aralandı. “Menekşe, bir fotoğraf gösterdi, bir kadın ile aynı bu pozisyonda olduğun bir fotoğraf.” dedim umursamazca.

Yakınlığımız ile alnı kırışırken aklına ne geldiyse daha da kaşları büküldü. “Yok öyle bi… Hass*ktir ya, sen onu mu diyorsun? Bak hiçbir şey göründüğü gibi değil. S*keyim ya, biliyordum böyle bir şey olacağını.”

Telaş ve sinir karışımı gözlerini kısarken alnımdaki çizgiler belirginleşti. “Ne oldu?” derken odanın kapısı açıldığında gördüğüm abim ile ikimizde kapıya doğru bakarken bir adım geriye çekildim.

“Hadi çıkıyoruz. Vakit geldi.”

Ali Asaf’ın başını sallaması ile elime uzandığında yüzüne baktım. “Lütfen anlatacağım.”

Elini sinirle bakarken kısıkça mırıldandım. “Umarım geçerli bir açıklaman vardır Ali Asaf, umarım.”

“Var ama önce elimi tutmalısın.”

Uzattığı eline bakıp yumruk yaptığım elimi açıp avcunun içine yerleştirdim. Odadan dikkatle önce beni çıkartıp sonra kendi çıkarken dış kapıdan bizim için süslenmiş aracına doğru ilerledik.

Ön koltuğa yerleştiğimde sürücü koltuğuna da Ali Asaf, yerleşirken birden fazla araçlarda bizle beraber araçlarını çalıştırdı. Ufak bir düğün olacaktı bildiğim ama dedemin tanıdıkları çok olduğundan tanımadığım birden fazla insan da olacaktı.

Sessizliğe dayanamazken daha fazla duramadım. “Açıklayacak mısın artık?”

Kaşları tekrar çatılırken dikiz aynasından arkaya bakıp diğer yola saptı. “O kadın sandığın gibi bir durumda değildim. Mekâna gittik doğru ama yardıma ihtiyacı vardı.”

Kollarımı birleştirdiğimde göğsüm sıkıştı. “Evet senin kollarında buldu sanırım o ihtiyacı.”

Gözünü yoldan ayırıp anlık bana bakıp tekrar yola döndü. Araba sürerken bazı anlar gerildiğini fark ediyordum ve o anlar biride bu andı. “Hayır tabi ki bal, kadın zaten sarhoştu, bana çıkışı sordu. Söylediğimde gitmek yerine ona bir şeyler verdiğinden bahsedince abine haber verdim zaten. Abin geldiğinde de bir an sarıldı o sırada zaten bayıldı.”

Derin bir nefes alıp tekrar diğer bir yola saptı. Sanki arkadaki araçlarla aramızı açıyordu. Şaşkınca yüzüne baktığımda kaşlarını çattığını gördüm. “Kim çekti bilmiyorum ama kadının konuşmasını istemedikleri belliydi, hastanede yüksek dozdan öldüğü açıklandı.”

“Ne!”

“Gitmek zorundaydık ama inan o fotoğraftaki hiçbir şey. Öyle bir şey asla yapmam. Yapamam değil Alisya, yapmam ama gitmek zorundaydık.”

Dudağımdaki eti ısırıp bıraktığımda ellerimi çözdüm. “Ali Asaf peki zorundaydın, neden gittiniz oraya, babam, abim, sen? Benden ne saklıyorsun?”

Soluğum yetmezken elini birden enseme yerleştirip kendi göğsüne çektiğinde şaşkınca eline tutundum. “Sakın başını kaldırma bal sakın.”

Aniden böyle bir şey yaptığında araba sallansa da tekrar kontrolü eline aldı. “Ne ne oldu?”

Araç tekrar sallanırken başımı kaldıracakken eli ile göğsüne tekrar çekti. “Sakın bak ikiletme bu sefer sadece orada kal, takip ediliyoruz.”

“Ne!”

Aracın sağa sola sallantıları devam ederken elim hızla kolunu buldu. “Şer*fsiz, bir şey yapacağını biliyordum. Bal başını kaldırmadan bana bak güzelim.”

Ali Asaf’ın panik sesi ile ellerim sıkıca gömleğine tutunduğunda arkamızdan duyulan silah sesi ile kasıldım. “Babam onlar arkada kaldı.” diyerek panikle arkama bakacakken arka camın tuzla buz olması bir oldu.

“Bal!” Ali Asaf’ın sıkıca başımı tuttuğunda bir kurşun daha araca sekti. “Ne halt ediyor bu soktuğum güvenliği, bal iyi misin?”

Kolunu sıkmaktan kasılırken eli yanağımı buldu. “İyi misin cevap ver bana!”

Araç sağa sola trafikte ilerlerken elini sıktım. “İ-iyiyim.”

Gözleri anlık bana bakarken yara alıp almadığıma baksa da duymadan kabul etmiyordu. “Tamam kalkmadan bak, sakın başını kaldırmadan senden bir şey yapmanı istiyorum.”

Araç sağa sola giderken silah sesleri ara ara geliyordu. Ali Asaf bir araç daha öne gittiğinde araç tekrar yalpaladı. “N-nedir?”

“Sakin ol ben varken sana hiçbir şey olmayacak, sadece cebimdeki telefonu çıkarmanı istiyorum. Direksiyonu bırakamam, yapabilir misin?”

Ardı arkası kesilmeden gelen silah sesleri kesilmezken başımı hızlıca salladım. Gözü dikiz aynası takılıp ana yoldan toprak yola sapmasıyla araç daha da hızlandı. Titreyen ellerim ile pantolonun cebindeki telefonu çekip çıkardığımda “Tamam çıkardım,” dedim hızlıca.

“Yakup’u ara.”

Hızla rehbere girerken arkamızdan gelen araçlar sırası ile önümüze geçmeye çalışırken Ali Asaf’ın camı açtığını görüp “Napıyorsun?” demeye kalmadan yanımızdaki aracın lastiğine ateş etmesi ile araç yoldan kaydı. Tekrar direksiyona tutunurken ellerinin titrediğini gördüm. “Sana bir şey olmayacak bu sefer değil.”

Diğer eli ile başımı korurken alnındaki ter ile Yakup abinin sesini duyarak hoparlöre aldım. “Yakup! Takip ediliyoruz.”

“Biliyorum. Sizi takip ediyorum arkanızdayım, iki araç var arada sen Alisya’yı, kendini koru çocuk birazdan yanınızdayım, sakın ölmeyin.”

Sesini duyduğumda Ali Asaf biraz daha hızlandı. “Yakup abi babam, annem ve abim onlar nerede?”

Panik olmuştum arkamızdaki tanıdık simaların ne yapmaya çalıştığı belliydi ama benden başkasına zarar gelmesine izin vermeyecektim. “Alisya sakin ol canım onlar güvende Ali’nin dediğini yap.”

“Tamam.” Biraz daha aracı hızlandırıp aramızdaki arabayı geride bırakırken telefonu kapatmadan “Yakup ölmemeye çalış.” dedi hızlıca.

Telefonu bıraktığımda başımdaki eli anlık kalkarken dikiz aynasına baktı. “Şer*fsiz itler.”

Artık silah sesleri azalırken yolun daralması ile başımı kaldırmaya yeltendim. “Geliyorlar mı?”

Dikiz aynasına tekrar bakarken önümüze çıkan araç ile “Dikkat et!” diye bağırdığımda araç yalpaladı. Panik ile direksiyonu çevirdiğinde başım torpidoya çarptı.

“Ahh! Başım!”

Eli göğsüme doğru gelse de sarsıntıya engel olmaya vakti yoktu. Göğsü direksiyona çarpıp geri çekildiğinde elim başımı buldu.

Araç, ağaca varmadan durduğunda göğsüme kolunu uzatıp hızı engellese de zihnime o an, bir anı doldu. “Dikkat et Özgür, arkamızdalar dikkatli ol!”

Karnıma giren kramp ile Ali Asaf’ın ellerini başımda hissettim. Ben, Ali Asaf’ın annesini görmüştüm. Bu ses zihnimde çok önceden var olup çıkmaya yeltenen Nil teyzenin sesiydi. “Özgür yetişiyorlar dikkat et.”

Dudaklarım aralandığında alnımdaki sızı ile Ali Asaf’a baktım. “G-gördüm, canlıydı gördüm.”

Ali Asaf, aracın kırık camından bakarken “Bal çıkmamız gerekiyor, iyi misin bir tanem?”

Elleri vurduğum başımda gezinirken korku ile gözlerime bakıyordu. “Gördüm arabadaydık.”

Beni duysa da gelen araç sesi ile Ali Asaf hızla arabadan inip silahını kemerine sıkıştırırken acele ile kapımı açtı. “Gördüm.”

“Ne gördün? Alisya güzelim bak bana ne gördün?”

Gelen giden yoktu ama sesleri yakından geliyordu birazdan burada olurlardı kaçamayacaktık. “Annen o buradaydı?” dediğimde kasıldı. Kemerimi hızla çıkartırken çenesindeki kas seğirmeye devam etse de eteğimi topladı.

“Hadi çıkalım öyle konuşalım, şimdi değil hadi. Seni bu araçtan çıkarmam gerekiyor.”

Aracın arkamızda duran sesi ile arabadan beni kucaklayarak yürütürken başım ağrıyordu.

Annesi de arabadaydı, babası da biz birilerinden kaçıyorduk. “Ali Asaf, ben başımı vurdum ve gördüm.”

Aklıma gelen sesler karışırken gözümü sıkıp açtım. “Tekrar vurursam görürüm.”

Gözüm torpidoya doğru kaydığında Ali Asaf’ın elleri yanaklarımı avuçladı. “Bal, kendine gelmen gerekiyor peşimizdeler, hadi güzelim.”

Beni bir yere indirdiğinde kemerindeki silahı çıkartıp beni kimsenin göremeyeceği şekilde arkasına aldı. Elim ceketinin arkasına tutunurken alnındaki ter yanağına doğru kaydı.

“Ali, Ali neredesiniz? Ali!”

Yakup abinin sesi ileriden gelirken çalılardan çıkan Yakup abi ile rahat bir nefes alıp Ali Asaf’ın koluna tutundum. “Yakup abi.”

“Alisya iyi misiniz?”

Ali Asaf rahat bir nefes alsa da diğer eli beni tutmaya devam ediyordu. Sanki bıraksa ellerinden kayıp gidecektim. “Alisya başını vurdu ama çıkmamız gerekiyor.”

Aracın hali kalmazken Yakup abinin arkasından çıkan birisi ile tekrar Ali Asaf beni arkasına aldı.

“Bizden sakin ol. Ayrıca hallettim, hadi nikahı kaçıracaksınız?” dediğinde kaşlarım büküldü. Birde nikahımız vardı bizim değil mi?

“Nikahtan önce o ırzını s*ktiklerimle bir konuşmam olacak.”

Yakup abi Ali Asaf’a baktığında gözleri ile ne anlattıysa başka bir şey demedi.

“Ali konuştuğumuz gibi.”

Yakup abinin de silahı beline koyması ile Ali Asaf, elini belimden geçirip beni tekrar kucağına aldı. “Biliyorum ama önce Alisya’yı buradan çıkartmam gerekiyor gerisini sonra halledeceğim.”

Yakup abinin arabasına doğru ilerlerken gözlerimi sıkıp alnımı boğazına yasladım. Geç kalacağız.”

“Az kaldı ama önce hastaneye gidip tomografi çektirelim sonrasına bakarız.” dediğinde başımı boğazından kaldırdım. “Hayır hastaneye gitmek istemiyorum düğün salonuna gidelim geç kalacağız. Ben iyiyim.” dedim hemen.

Alnı kırıştığında çenesini indirince göz göze geldik.

“Beklesinler hiçbir şey senden önemli değil, Yakup hastaneye sür sen.” aracın arka kapısını kapattığında başımı salladım. “İyiyim sadece başımı çarptım abartılacak bir şey yok.”

“Bal, önce hastaneye gideceğiz.”

Üzerimdeki gelinliğe bakıp ona gösterdim. “Bu halde mi?”

“Evet bu halde,”

Sesinden çıkan itiraz istemeyen tonu ile bakışırken Yakup abi araya girdi. “Gençler karar verdiyseniz?”

“Yakup abi düğüne götür bizi ben gitmeyeceğim hastaneye. İyiyim ufak bir sıyrık sadece.”

“Alisya şimdi inatlaşmanın bir faydası yok, en yakın özele sür konu kapandı.”

“Ama…”

Sesim kısıkça çıktığında eli ile boğazını gösterdi. Boynu kızarmıştı. “Alisya buramdayım güzelim lütfen.”

Kollarımı birleştirip sırtımı aracın koltuğuna yaslayıp “Offf offf!” dedim. İyiydim işte.

“Güzel, iyisin gibi ama bir de öğrenelim değil mi?”

Israrı ile baş edemeyeceğim için başımı salladım. Biraz sızlıyordu sadece. Annesinin sesini duyduğumu söylesem de bir şey dememişti. O arkamızdaki kişileri de tanıyor muydu bilmiyordum ama fırtına yakındı.

Kısa bir araba sürüşünden sonra araçtan indiğimizde yanaklarıma binen sıcaklık ile beraber hastaneden içeriye girdik.

Bu kıyafetle geldiğimizden dolayı insanlar bize bakarken Ali Asaf hiç duraksamadan tomografinin olduğu yere ilerlediğinde kolumu çekmeye çalıştım. “Önce bir doktora sorsaydık?”

Aldırmadan beni yönlendirirken işaretleri takip ediyordu. “Onların haberi var seni bekliyorlar, hadi güzelim içeri gir?”

Kaşım havaya kalktığında gördüğüm odanın kapısı ile omuzlarımı düşürdüm. “Tamam.”

Tomografi çekilip doktorun odasına girip birde doktor kontrolünden geçtiğimde Ali Asaf durmadan doktora sorular sorup bunaltıyordu.

“Emin misiniz, bence bir de diğer kontroller yapılsın.” dediğinde gelinliğin eteğini toplayıp nefes aldım. “Ali Asaf bence iyiyim, doktor bey sizde bir şey söyleyin ve artık gidelim!”

Başım artık ağrımıyordu ama biraz daha hastanede kalırsak sinir krizi geçirecektim.

“Alisya hanım doğru söylüyor, tomografi temiz hiçbir sorun görünmüyor ufak bir çizik.”

Eli alnıma değecekken Ali Asaf araya girdi.

“Ufak mı?” Ali Asaf’ın sesini duyup sinirle ona baktığımda doktora döndü. “Neresi ufak başını çarptı.” Nefeslenip tekrar sordu. “Eminsin değil mi? Kötü bir şey yok. Bir daha çekilsin bence.”

“Ali Asaf.”

İki kere çektirmiştik zorla çektirmesi de cabasıydı. Doktor bey bu halimize ses etmezken gülmeden edemedi. “Eşinizin endişesini anlıyorum ama cidden bir sorun yok gönül rahatlığıyla artık düğününüze gidebilirsiniz.”

Oturduğum yerden kalktım.

“Bak duydun hadi artık gidelim.” diyerek doktora doğru dönüp “Kusura bakmayın her şey için teşekkür ederim.”

Ali Asaf yüzüme baktığında kolundan çekiştirip odadan çıkarttım. “Hadi artık gidelim.”

“Niye teşekkür ediyorsun yapacak tabi bence eksik de yaptı. Ben pek güvenemedim. Başka bir hastaneye daha gidelim.”

Koridorda zorlukla ilerleyecekken ona döndüm. “Ali Asaf.”

“Efendim güzelim.”

Yeşillerindeki telaşı görünce sakince soluklanıp “Ben iyiyim gerçekten ama daha fazla burada kalırsak hiç iyi olamayacağım.” dedim.

Yüzüme uzunca bakıp gözleri yaranın olduğu yere geldiğinde kısılsa da başını çevirdi. “Tamam, gidelim.”

Belli belirsiz sesi ile çıkışa doğru ilerlerken alnıma yapışan ufak banta gözü kayıyordu.

“Daha oraya neden gittiğinizi anlatmadın yani emin ol zihnim hiç bu kadar yerinde olmamıştı.” dedim gülerek. Araca binip ön koltuktaki Yakup abiye baktım.

“Yakup abi gidelim artık.”

“Ali.”

Dikiz aynasından yanıma oturana baktığında hayıflanıp “Ya ben görünmüyor muyum acaba?” dedim sinirle.

“Gidelim düğünümüze, Alisya ne derse o geç kalmayalım.”

Nihayet.

Aracın hareket etmesi ile rahat bir nefes alırken o sırada aklıma dolan geçmişin görüntüleri ile yutkundum. Bundan kaçış yoktu, sakladıkları geçmişimin karanlık yüzünde benim anılarım yerini doldurmuş olsada bir boşluk vardı. Dedemden kaçmıştım, beni bir kulübeye kapatmıştı ve ben oradan kaçıp Ali Asaf’ın arabasında gözümü açmıştım.

Ali Asaf’ın yüzüne baktığımda şüphe çekmemek için camdan tarafa döndüm. “Bizi takip edenler dedemin adamları değil miydi?”

Bunu görmüş olmamı beklemiyor olmalıydı ki bana doğru döndü. Yüzü cama yansıdığında ona dönmeden “Gördüm, onun adamlarıydı ama bunu neden yaptı?” dedim sakince.

“Alisya.”

“Artık bir şeyleri benden saklamayı bırakmalısın?”

Suskunluğu devam ettiğinde devam ettim. “Düğünden sonra tamam bu düğün bittiğinde seninle bir anlaşma daha yapacağız kendini hazırla Ali Asaf.”

Araç kır düğünü salonunun girişinde durduğunda Ali Asaf kapısını açıp hızla benim kapımı açıp kemerime uzandı. Kemeri çözdüğünde eli çenemi buldu. “Tamam seninle her anlaşmaya varım ama şimdi gülümse güzelim. Sinirli halini de sevsem de o güzel küçük dişlerini görmek istiyorum.”

Tebessümüm gerçekti ona baktığımda gülümsemem hiç uzun sürmezdi.

“İşte böyle. Konuşacağız ama önce gülümse.”

Kameraların bizim inişimizle yakınlaşacakken Yakup abinin talimatı ile biraz alan açıldı. Ali Asaf’ın koluna girip dikkatlice yürürken soruları cevaplamadan alana doğru ilerledik. Her şey ayarlanmış konuklar bizi beklerken çalan şarkı eşlik ederek alanda ilerleyip tam ortada durduk. Annem ve babam bizi gördüğünde gülümserken abimi göremedim. Çok kalabalıktı. Ali Asaf’ın sesi ile tekrar kalabalıktan sıyrıldım. Kasılmıştım iyi insanlardan çok düşmanlar vardı.

“Benimle dans eder misin?”

Elini uzattığında düşünmedim sadece elini tuttum. Sıkıca sardı elini belime.

“Sadece seninle.”

“Sadece seninle.”

Çalan şarkıyı gözlerime bakarak okurken kalbim o şarkıyı ilk duyduğum küçük kalbim kadar attı.

Bu şarkıyı bana küçükken de söylemişti. Ellerim boynunu bulduğunda gelinliğin izin verdiği alanı sonuna kadar kullanarak beni kendine doğru çekti.

Usul usul kulağıma sesi doldu. “Sen kaldın benim çehremin en gizli bahçesinde,

Senin için yandım ben bu güz yağmurunda. Senin için yaktım cehennemi, senin için yandım baharında.

Minik ellerine serptim umut parçalarımı, aldım sakladım avuç içlerimde, bir ela gözü. Benim minik, umut gizim. Sen kal, sen hep bende kal.

Senin için yandım güz yağmurunda, senin için yaktım senin için yandım baharında.”

Şarkı biterken dudaklarımı kulağına doğru getirip “Afas.” dedim güçlükle.

Belimdeki ellerinin sıkılaştığını hissederken gülümsedim. Yeşil gözleri küçülmüştü. Bildiğimi anlasın istedim.

Yanağındaki gamzesi göründü. “Bal, benim balım.”

Şarkı biterken elimi tutup bize ayrılan masaya doğru ilerledik. Annemi ve babamı abimin yanında gördüğümde rahat bir nefes alıp Ali Asaf’ın benim için çektiği sandalyeye oturdum.

( Aklıma şey geldi. Hatırladın mı Ali Abi eskiden bunun hayalini kurardık. Sjsjsjsjdhdhd Neysesahneye devam canlarr:))

Çok geçmeden gelen nikah memuru ile derin bir nefes aldım. Resmen ölümden dönüp gelmiştik, sonrayı sonra düşünecektim. Bu gece güzel bir gece olacaktı.

Titreyen dizimin üzerine inen bir el ile ona doğru baktığımda onun çoktan bana baktığını gördüm.

“Değerli konuklarımız hepiniz hoş geldiniz. Şahitlerde hazırsa nikahımıza başlıyoruz.” demesi ile bakışlarım nikah memurunu buldu. “Öncelikle gelin hanıma soruyorum. Sayın Alisya Akman Ali Asaf Arıkan’ı iyi günde kötü günde hastalıkta sağlıkta evlenmeyi kabul ediyor musunuz?”

Kalbimin boğazında attığı ikinci bir an.

Derin bir nefes alıp verdim. Titremelerimi durduran kalbimi titreten tek adam.

“Evet.”

Etrafta bir alkış koptuğunda Ali Asaf’ın derin bir nefes aldığını gördüm.

“Sıra damat beyde sayın Ali Asaf Arıkan, Alisya Akmanı iyi günde kötü günde hastalıkta ve sağlıkta evlenmeyi kabul ediyor musunuz?”

“Bir ömür yetmez. Evet.”

Gülce ve Fatih de şahitlik ettiğinde imzalar atıldı ve biz artık resmen evlenmiştik.

Alisya Arıkan’dım artık. Nikah kıyılmış evlilik cüzdanı ile bakıştım bir an. İkimizin fotoğrafı vardı. Gülümsediğimde başı kaldırıp etrafa baktım. Menekşe ileride masada dedem, amcam ile oturuyordu. siyah kısa bir elbise giymişken Levent abi yoktu.

Dedemi görünce gözlerimi çekmedim. Gülce’nin konuşması ile bakışlarım kızları buldu.

Çok değişik geldi bir an. Düğün tüm hızı ile devam ederken Ali Asaf arkadaşları ile beraber toplandığında yanıma gelen Ceyda ile onlara döndüm.

“O nasıl bir evet haykırışıydı vay be Ali’den güzel bir tepki geldi. Ayrıca bizden önce evlendiğinize hala inanamıyor ve tekrar kendimi cimcikliyorum.” diyerek kolunu sıktığında bu haline güldüm. “Ay acıdı.”

Bir bilse neler olduğunu?

“Gerçek ve bende şaşkınım açıkçası.”

Ortama dolan efeler müziği ile kızlardan odağımı Ali Asaf’a doğru çevirdim. Zeybek mi oynayacaktı? Yok artık. Ceketinin önündeki düğmeyi çıkartıp yanıma adımladığında uzattığı ceketi aldım.

Kalbim bu görüntü ile tekledi.

“Onlar…”

“Evet zeybek oynayacak-lar.”

Kızların sohbetine aldırmazken gözlerim onu buldu. Müzik başladı. Oyuna uygun hareketler ile ayaklarını yere vurduğunda gözümü ondan ayıramıyordum. Elini önce yere sonra dudaklarına götürdüğünde bakışlarını benden ayırmadı. Müzik sonda artarken gözlerini bir an olsun ayırmadan hareketlerine devam etti.

Bu az önce yaşadığımız korku dolu anları silerken gözlerinde gördüğüm güven bana yetiyordu. Anlatacaklarına hazırdım ama onun benden duyacaklarına o hazır mıydı emin değildim.

Son kez dönerken kollarının hareketlerini adımları devam etti. Zihnime bu anı unutmaması için türlü kilitlere aldım.

Düğün tüm hızıyla devam ederken sonlara gelmiştik. Anneme sıkıca sarılıp babama doğru döndüğümde gözleri dolmuştu. “Baba.”

Evet ilk sözcüğüm ve şimdiki gözleri küçükken ona baba derken ki gibi dolarken sıkıca sarıldım.

“Canım kızım ben hep yanındayım sana bir şey olmasına asla izin vermem.” diyerek Ali’ye döndüğünde onu yanımda bulduğum için mutlu oldum. “Kızım önce Allah’a sonra sana emanet oğlum.”

Ali Asaf yanımda dururken sırtım ona değdi. “Benim yanımda güvende Özgür Bey.”

Abime de yanıma geldiğinde gülümsedim. “Gel buraya cimcime,” açtığı kollarına sarılıp nefes aldım. Yanımda olmasa bile onun güveni bana yetiyordu. “Tamam yeter bu kadar sarılma, hadi artık evinize gidin.”

“Aytekin, haberleşiriz.”

Abimin bana olan bakışları yoğun iken Ali Asaf’a döndü. Bunlar ne ara bu kadar yakın olmuştu ki?

“Tamam kardeşim siz gidin artık, Yakup da sizinle gelecek.”

“Neden?” dedim bir kaşımı havaya kaldırıp.

“Öyle gerekiyor sorgulama güzelim hadi binin artık.” diyen abim ile gelen yeni araca bindiğimizde salonda sadece dedem, amcam, Ali Asaf’ın ailesi ve ailem kalmıştı. Kimse bilmiyordu, çatışmayı dedemin adamlarının yaptığını bilmiyorlardı.

Araç alandan ayrılırken biten akşamın karanlığında yola devam ettik. “Şimdi nereye gidiyoruz?”

Gözüme dolan yoğun bir his ile lambalarda durduğumuzda Ali Asaf başını bana doğru çevirip “Seni birisi ile tanıştıracağım ama bunu ayık kafayla yapmam biraz zor bu gece benimle içer misin bal?” dedi.

Düşünmedim sadece söyledim. “İçerim, sadece seninle içerim.”

Dudağının sevdiğim kıvrımı ile gülümserken devam ettik yola.

“Güzel.”

Biraz daha yolda ilerlerken telefondan birisini aradı. Kimi aradığını görmedim. Açan kişiye “Abi senin gelmene gerek kalmadı. Yok gerisini ben halledeceğim, sen geri dön. Tamam.”

Sanırım Yakup abiyi aramıştı.

Telefonu kapatıp sessizliğe dönerken ona doğru döndüm. “Dedemin, neden yaptığını sormayacak mısın ya da sende biliyor muydun böyle bir şey yapacağını?”

Bizi öldürecekti ya da beni…

“Şahin Akman…çok tehlikeli birisi ondan her şey beklenir ama böyle bir şeyi… öz torununu öldürmeye götürecek kadar gözünü kan bürümesi mi, hiç şaşırtmadı. Tamda bekleneni yaptı ama başarısız oldu, olacakta.” sinirle çıkan sesi ile kaşları çatılırken derin bir nefes aldım. Ben dedemin gözünde bir fazlalıktan başka bir şey değildim. Onun için doğmasam yeriydi. Eminim çok mutlu olurdu.

“Babama söylemedim ona söylemeliyim. Bunu bilmiyorlar yoksa onlara da…”

Tedirgindim. Direksiyondan elini çekip elimi tutup parmaklarımın üzerine bir buse kondurdu. “Bekle yakında her şey ortaya çıkacak. Ailen için endişelenme, Şahin Akman’ın ne kadar istemesem de sorunu seninle. Onlara zarar vermez.”

“Bu ne demek?”

“O attığın imzaları biliyorum Alisya, gördüğün dosyadaki her bir madde, mal varlığı hepsi senin.”

“Sen…”

Elimi çekecekken aracın durması ile bekledim. Etraf karanlık değildi. Buraya ilk defa geliyordum. Kemerini çözerken boynundaki kemeri gevşetti. “Geldik gelinlikle yürümem zor dersen hemen yukarıda. Seni, tanıştırmak istiyorum.” Dediğinde yüzüme bakarken sanki kabul etmezsem keder onu boğacak gibi bakıyordu. B

Evet yol akıp gitmiş Nil Arıkan’ın mezarlığına gelmiştik. “Hayır sorun olmaz, gidelim.” dedim umutla. Ona hatırladığım anları anlatacaktım. Bir yerden başlamamız gerekiyordu ve o gün de bugündü.

Araçtan indiğinde üzerindeki ceketi çıkartıp açık kollarımdan geçirerek önünü ilikledi. “Üşüme.”

Kendisi gömleği ile dururken beni düşünüyordu. “Sen?”

“Sen iyiysen ben iyiyim. Gidelim.”

Uzattığı elini tutup sıktığımda ellerinin soğuk olduğunu hissettim. Sıcak avuçları buz tutmuştu. Bunun ne olduğunu biliyordum çünkü benim ellerimde üşüyordu…

Etrafta çalılar olsada gelinliğin uçlarını tutup Nil Arıkan yazılı mezarlığın başına geldiğimizde elimi tutmaya devam etti. Yutkundum. Etraf karanlık değildi sadece sessizdi. Gece mezarlık mı korkunç gelirdi hiç sanmıyordum. Mezarlığın üzerine baktığımda ekili çiçekleri gördüm. Bu çiçekleri rüyalarımda görmüştüm Nil teyze çok seviyordu zambakları. Ali Asaf’ın boğazını temizlerken yutkunup parmaklarını sıktım. Buradayım der gibi yanındayım acımasın canın der gibi…

“Anne…ben bu sefer yalnız gelmedim.”

Boğazıma yumru oturdu. Geçmeyecek olan bir yumru… Elleri üşümüyordu buz kesmiş olsa da soğuktan değildi. Bana döndüğünde gözleri kısıp gülümsedi. “Sana, gelinini tanıtayım…”

Bana doğru döndüğünde gözümden bir damla yaş aksa da hemen silip onu yok ettim. Onun gözleri kuru bir otu yeşertir gibi canlı bakarken Nil teyzenin mezarına doğru döndüm. “Merhaba Nil teyze…”

Ali Asaf durdu. “Sana, küçükken böyle seslendiğimi hatırlıyorum.” dedim canlı olduğunu düşündüğüm sesimle.

“Bal.”

“Dinle lütfen, anlatmak istiyorum belki bu cesareti bulamam ama anlatmak istiyorum beni en iyi tanıyan iki insana karşı.”

Yutkundum. Üşümüyordum, içimde bir gerginlikten çok yaşanmışlığın hüznü vardı.

“Ben…küçükken hafızamı kaybetmişim. Bu yaşıma kadar gördüğüm rüyaları kâbus gerçekleri rüya sandım ama aslında…tam tersiymiş. Size kendimi tekrar tanıtmak istiyorum ne kadar beni tanısanız da beni benden tanıyın istedim.”

“Bal.”

Sesinin titrediği anda elini sıktım. Gücüm ona da yetsin istedim. Elini sıkıp mezarlığın kenarına gelinliğin izin verdiğince oturdum. Diğer elim toprağın yüzeyinde gezinirken anlatmaya başladım.

“Ben küçükken yanımda hep o olsun istediğim bir çocuk vardı.” Gözlerim doldu bu anı çok uzun süre beklemiştim. “Ben, ona Afas derdim.” Dediğimde Ali Asaf’a doğru baktım. Gözlerini kaçırmadı. “Sonra bir şeyler oldu ve biz ayrıldık…sonra büyüdük, büyümek zorunda kaldık aslında. Ben onsuz o bensiz. O çocuğu hep içimde hissettim ve bir gün onunla karşılaştım. Meğersem o beni bilip karşıma öyle çıkmış ama ben onu hatırlamıyordum...”

Gözlerini kaçırdı ama uzun sürmedi tekrar bana döndü. “Sadece bir his vardı içimde. Kalbim onu tanımıştı. Zamanla daha da olaylar karmaşıklaşsa da rüyalarım beni ona çıkarıyordu. Ben onu… hatırlıyordum artık.”

Evet sonunda söylemiştim.

“Alisya.”

Gözlerimi sıkıp ona döndüğümde omuzlarının düştüğünü gördüm. Bu beni daha da üzdü. “Seni unuttuğum için özür dilerim ama…ben ne olduğunu bilmediğim bir şekilde hatırlamıyordum seni.”

Boğazımdaki düğüm beni rahatlatmıyor boğuyordu ama konuşmak istedim.

Beni oturduğum yerden kaldırıp sıkıca sarıldığında başımı göğsüne sakladım. “Ben… özür dilerim seni unuttuğum için…Ben çok özür dilerim unuttuğum için…”

Eli sıkıca ensemi bulurken içine sokmak istercesine sıkıca sarıldı. Islak dudaklarını alnıma değdirdiğinde çarpan kalbinin nabzı sırtından bile belli oluyordu. “Dileme…dileme bal, senin suçun değil. Senin suçun yok! Sen masumsun bir tek sen masumsun yalvarırım özür dileme.”

“Seni tanıyamadım.” dedim usulca.

“Biliyorum ağlama güzelim ağlama, can özüm.”

Sarıldığım sıcak evimden bir adım daha gidip sokuldum. Birbirimize bağlıydık. “Beni, o çukurdan sen kurtardın. O avuç içleri benim hayat çizgim oldu. Bu yüzden ilk avcumdan öptün değil mi?” başımı göğsünden çekip gözlerine baktığımda kızardığını gördüm. “Tamam daha fazla yorma kendini lütfen konuşuruz.”

“Ko-nuşalım ben iyiyim. Hatta hiç bu kadar iyi olmamıştım.” dedim ağlamak vari gülerken. Kollarından çıkıp tekrar mezarlığın taşına oturduğumuzda yutkundum. Başım kazan gibi olsa da zonklamayı yok saydım. “En son bir şey hatırladım.”

“Ne hatırladın?.”

“Bugün kaza olduğunda bir an gözümün önüne geldi…Nil teyze ile arabadaydık. Baban da arabadaydı.” dedim bir solukta.

“Bal…”​

Acı gözlerinde devamlı dururken gözlerini kaçırıyordu. “Bir şeyler oldu…biz birilerinden kaçıyorduk sonra bilmiyorum ama çok korktuğumu ve bizi bulmalarından ölesiye korktuğumu hatırlıyorum.”

Sessiz bir an yaşandığında rüzgarın uğultusu kulağıma doldu. Ali Asaf elini toprağa değdirip usulca bıraktığında “Bir kaza oldu.” dedi.

“Kaza mı? Ne kazası?”

“Evet bir kazadan çok bu bir cinayetti…Annem de arabadaydı. Gördüğün gibi.”

“O zaman Nil teyze yani o kaza da mı?” dediğimde aslında tam da bu olmuştu. Biz bir arabadaydık üstüm başım kan içindeydi ama korkuyordum ölesiye korkuyordum.

“Evet, annemi ölüme terk ettiler.”

Sesi arazide yankılanırken kesik bir nefes daha aldım. Zihnim hiç olmadığı kadar kendini yorarken dinlemeye devam ettim. “Şahin Akman… baban Özgür Akman onlar…”

Sessiz bir nefes alırken başını çevirse de çenesinden tutup onun bana bakmasını sağladım. “Onlar ne? Söyle lütfen nedir bu kadar içini kemiren düşünceler. Anlat anlat ki bileyim.” dedim acıyla kıvranırken.

Yeşil gözleri kan çanağıydı artık. “Annemi ölüme terk ettiler. Biz o araca beş kişi bindik ama dört kişi çıktık.”

“B-beş kişi?”

Beşinci kimdi? Zihnimde görüntüler kesik kesikti.

“Asya, annem Asya’ya hamileydi…Senin kaybolduğun haberini bize çok sonradan söylediler. Ben…ahhh…duyduğumda saklandığını seni bulacağımı ama Rize’ye gitmemizi istedim. O gün seni buldum ama ben annemi kaybettim be Alisya.”

Acı göğsümü kor gibi yaktı. “Benden o gün iki canımı aldılar.”

“Ne…”

Boğazındaki kravatı çekip attı. “Seni ormanda bulduğumda beni hatırlamıyordun ama gözlerinde bir parça beni bulduğumda seni iyileştirmek için var gücümle seni korumak istedim.”

“Hatırlıyorum yani ben…dedemden kaçıyordum.”

Şaşkınlığı yüzüne yansırken gözleri küçüldü. “Ne! D-dedenden mi?”

Sesine yansıyan titremeyi hemen toparlamak istese de yoktu. Beni dedem kaçırmış aç susuz karanlıkta bırakmıştı. Onu gördüğümde korkuyordum. “Benim, ellerim neden titriyor biliyor musun Ali Asaf? Ya da korktuğumda karanlıkta neden kasıldığımı?”

Gözleri doldu, yeşilleri kan çanağında dolaşırken anlatmaya devam ettim. “Seni… seni görmek istedim. Dedem, beni sana götürmek için evden çıktığımda yanıma sadece çantamı ve tavşanımı almıştım. Sana gideceğim için dedemin bütün azarlarına hiç ses çıkarmadan sustum. Korksam da önemli değildi. Beni sana götürecekti.”

Gülümsedim. Gözlerimizde acı vardı ama gülümsedim. Yanağıma uzanan eli titrese de gözümden akan yaşı sildi. Aktığından haberim yoktu. “Alisya…”

“Dinle lütfen anlatmak istiyorum benden…beni dinle.” dedim hızlıca.

Sanki duysa en kütü kabusu gibi bakarken duymamak istercesine gözlerini indirse de yutkunup gözlerime baktı. “Anlat.”

Elinde sıktığı toprağı bırakıp nefes aldığında anlatmaya devam ettim. “O gün, aslında bir daha seni göreceğimi bilmeden onunla arabaya bindim. Kızdı azarladı ama sustum. Susarsam…götüreceğini düşündüm. Çocuk aklı işte. Bir orman yolunda durduk. Çok tanıdıktı oynadığımız yere benziyordu sanki ama birazda benzemiyor gibiydi. Sorgulamadım çünkü sana gelecektim.”

Güldüm onun beni beklerken ki küçük hali benim en güzel manzaramdı aslında.

“Sonra arabadan indik bana ileride bir kulübede olduğunu söyledi.” Gözlerinin üzerindeki kaşları büküldü. “Koşarak gittim. Bütün odalara baktım. Tek tek. Yine girdim odaya yine baktım, belki saklanıyorsundur dedim. Sadece bir iki oda dışında hiçbir şey yoktu. Sen yoktun...”

Sinirden çenesi gerilirken nefes alışlarının hızlandığını fark etsem de devam ettim.

Bunu bu gece yapamazsam sanki ölecektim.

“Ben, uzun bir süre o kulübede kaldım. Beni aç bıraksalar da geleceğini bekleyerek her gece küçük penceremden aya bakıyordum. Bazen sana küstüğüm oluyordu kabul ediyorum ama bir gelsen hemen barışırdım.” dedim gülümserken. Gözlerini yumdu. Adem elması ağırca yukarı doğru yükseldi. “Bir gün unutmuyorum, dedem yine geldi dedim beni götürecek. Acı çekmem artık bitecek. Çok pis kokuyordu oda, geceleri üşüyordum ama hiç sesime cevap vermiyorlardı. Karanlıkta kala kala gözlerim gündüz acısa da arada verdikleri ekmek için susuyordum.”

Oturduğu yerden kalkıp elleri ile saçlarını çekiştirip ensesinde birleştirdi. Arkasını döndüğünde yerdeki toprağı tekmeleyip bana doğru döndü.

“Alisya dur…l-lütfen.”

Usulca dizlerimin olduğu yerde çöktüğünde ellerimi tutup avuç içlerimin ikisine de birer öpücük kondurduğunda gülümsedim. “Dinle.”

Elleri buz kesmişti.

“Çok acı çekmişsin, ben yoktum Allah kahretsin ki yoktum.” Ellerimi bırakacakken sıkıca tuttum. “Senin suçun değildi, dedem, o kötü bir insan.”

Titreyen dizlerimi hissettiğinde elleri dizlerimi buldu.

“Dedemin geldiği gün anladım ki beni bırakmayacaktı. Sanki orada ölmem için adamlarını başımda bekletiyordu. Bana olan nefreti hiçbir zaman dinmedi, silinmedi gözlerinden. Küçükken ondan korktuğum kadar kimseden korkmadım. Dövse de kemiklerim acısa da getirdiğim günlüğüme seni yazdığımda sanki benimle konuşuyormuşsun gibi acılarım diniyordu.” Dizlerim artık titremiyordu. “Acım, uyuşsun diye yerde yatarken senin sözlerin aklıma geliyor o pis kokan yatağa gidip yatıyordum.”

“Bal yerde yatma hasta olacaksın.” dedi kısıkça.

“Evet.”

“Çok hasta oldum ama gelmedin.” dediğimde gözlerim dolsa da yutkundum. Başım çatlıyordu ağrıdan. “İşte o gece oradan kaçmayı aklıma koydum. Çünkü sen gelmeyecektin. Beni sana götürmeyecekti.”

Gözünden bir damla yaş daha aktı.

“Dışarıda iki kişi beklese de birisi bilmiyorum bir yere gitti ama giderken odama getirdiği yemeği bıraktığında kibritini düşürmüştü. Kimsem yoktu orada. Karanlıkta kalmıştım.”

“Lütfen ne olur Alisya yaktım deme. Depoda kaldığımız gün bilemedim bilemedim.” Sessizce konuşsa da o son cümlesini içine söylemişti sanki.

“Sadece biraz ışık istiyordum acılarım dinsin istedim…Bir kibrit yaktım. Kulübe yanarken sanırım başımda bekleyen adamında umurunda değildim ki içeri bile girmedi.” Elim usulca karnımın yanını buldu. “Karnımda bir iz var…yanık izi…O gün oldu. Orada yoktun ama oradan çıkmam için hayalin hep yanımdaydı sanki. Bana pencereyi işaret ediyordun çık kurtar kendini diyordun.”

Elimin üzerini sıkıca sardı. “Canım yansa da…o küçük pencereden tavşanımla kaçtım. Her yanım yara bere içinde olsa da çıplak ayaklarımla ormanda koşmaya başladım. Sonra…düşmüşüm bir çukura. Başımı çarptığımda bir ara orada bayıldım. O an bir daha uyanmak istemedim. Son bulsun istedim…ama bir ses duydum…Senin sesin.”

Gözlerim sevdiğim yeşillere baktı. Artık kırmızıydı ama acı çekmesini istemiyordum. “Onu geberteceğim onu bilinmez bir hale sokacağım.” dedi sinirle.

“Beni sen kurtardın Ali Asaf.”

Ellerimi yanaklarına uzatıp bana dönmesini sağladım. Gözlerini yumdu.

“Seni daha önce bulmalıydım bu kadar geç değil, geç kaldım. Sana ben geç kaldım. Allah kahretsin geç kaldım. Gözlerindeki korkuyu anlasam da sana geç kaldım. Ben ben aklımı s*keyim geç kaldım.”

Titreyen avuç içlerim ile ona sıkıca tutundum. “Hayır geç kalmadın asla sen beni o kuyudan çıkardın. Sen benim kahramanımsın.”

Ellerimi tutup kendini geriye çekti. Duyduklarına katlanamıyordu haklıydı ama ben artık onu hatırlıyordum. “Hayır ben kahraman değilim. Annemi kurtaramadım seni kurtaramadım. Ben hiçbir şey değilim ben bunu sana nasıl yaptım? Allah benim belamı versin ben bunu nasıl yaptım?”

Eli ile başına vurduğunda hızla elini tuttum. “Acıtma canımı lütfen.”

“Seni kurtaramadım.”

Yumruk yaptığı elini avcumun içine yerleştirip “Kurtardın beni sen kurtardın, sesin ile aklım başıma geldi. Bana o küçük ellerin ile uzandın beni ordan çekip çıkardın.” dedim umutla.

Hızla bana sarıldığında dolan gözlerini sakladığını görsem de bende ona sıkıca sarıldım.

“Seni seviyorum, seni canımdan çok seviyorum. Sana bir şey olmayacak asla asla buna izin vermeyeceğim. Bir daha asla.”

Duyduğum sözler ile gözlerim dolarken sıkıca sarıldığım bedenden biraz çekilip yüzüne baktım. Yeşillerinde bahar bulduğum gözlerde acı vardı. “Beni seviyorsun.” dedim gülerek.

Dışarıdan gecenin bir vakti mezarlıkta gelin ve damat vardı hem ağlayıp hem gülüyorlardı. Muhtemelen deli olduğumuzu düşünürlerdi.

Sesim ağlamaktan kısılmışken gözlerimi kırptım.

“Evet seni ilk doğduğun andan beri seviyorum başka oluru yoktu gördün mü anne beni unutmamış.” dedi mezarlığa doğru bakıp gülerken.

Göğsüne başımı bastırdığında Nil Arıkan yazısına baktım. Annemin en yakın arkadaşıydı. “Nil teyzeyi çok severdim hep portakallı kekinden yapardı, bilmiyordum eğer bu kadar acı vereceğini bilseydim yapmazdım…o zaman bilmiyordum sadece mutlu olmanı istedim.”

Önüme doğru gelen saç tutamımı işaret parmağı ile kulağıma doğru iliştirip gözlerime baktı. “Tadına, baktım…yaptığın kekin. Anneminkine çok benziyordu. Sanki o yapmıştı o yüzden belki de kızdım ama sana değil kendime.”

“Senin içindi.”

“Yine olsa yapar mısın?”

“Yaparım istediğin sürece hep yaparım.”

“Hep yap.”

Gülümsedi. Gülümsedim.

Önüme doğru gelip açılan ceketinin önünü iliklerken soğuk tenime parmağı değdi. “Artık gidelim, daha fazla üşüme. Bugün bizim için de yorucuydu ama artık dinlenmen gerekiyor. Gidelim.”

“Ben iyiyim sadece…biraz başım ağrıyor ama iyiyim.”

Gözlerine inen bir perde ile eli alnıma değdi. “Başın mı ağrıyor neresi?”

“Biraz çok değil dayanırım.”

“Gidelim, annem bugün de elim boş geldi sana sevdiğin çiçeklerden getiremedim ama sana çiçeğimi getirdim tekrar geleceğim.” derken bana baktığında gülümsedim. “Geleceğiz tekrar geleceğiz.”

Elimi tutup tepeden inmemize yardım ederken ellerindeki ılıklık biraz da olsa rahatlatıcıydı.

İkimizde sanki bir savaştan çıkmış gibi sessizken bu sessizlik bir diğer savaşın habercisiydi. Daha büyük bir savaş bizi bekliyordu.

Araç bir dağ evinin yolunda durduğunda ilerideki iki katlı ahşap ev ile Ali Asaf’a doğru baktım. “Geldik bu gece burada kalacağız.”

“Burası.”

“Annemle babamın kaldığı dağ eviydi. Gel.”

Araçtan indiğinde kemerimi çıkarıp kapımı açtım. Elimi tuttuğunda gelinliği toparladım. Bu gelinlik bugün çok şey atlatmıştı. İlerleyip verandaya çıktığımızda esen rüzgarın seli yanaklarımı okşadı. Soğuk ve ılık bir gece akşamıydı.

Bir adım daha attığımda beni aniden kucağına aldığında kollarım boynunu buldu. “Ali Asaf!”

Elleri belimin çukurlarında gezinirken çok rahattı. “Babam annemle evlendiğinde buraya getirmiş. Sakıncası yoksa kapıyı sen açar mısın?”

“T-tabi.”

Belime sarılı serçe parmağından aldığım anahtar ile kapının deliğine yerleştirdim. Bir adım daha gelip anahtarı çevirdiğimde anahtarı elime aldım. Açtığım kapıyı ayağı ile itelerken sobanın sıcak buharı yüzüme vurdu. “Burası sıcak.”

Evde kimse yoktu ve biz yeni gelsekte içerisi sıcacıktı. “Yakup abiye söyledim, o halletti.”

Beni usulca yere indirdiğinde usulca yere doğru çöktü.

“Napıyorsun?” demeye kalmadan sağ bileğimdeki topuklu ayakkabıyı çözüp diğer ayağımdakini de çözdüğünde sıcak zemine basmamı sağladı. Gün boyu giydiğim topukluları bırakırken ayaklarım rahatladı.

“Teşekkür ederim.”

Gülümsedi. Ona teşekkür etmemden ayrı bir zevk alıyordu. Bende bunu ona yaşatmaktan.

“Gel, ilerideki kapıda banyo var. Su sıcak, istersen bir duş al ısınırsın. Giysiler var ama dolap küçük iş görür. İstediğin bir şey varsa getirtebilirim.”

“Tamam. Yani şimdilik bir şey yok idare ederiz.”

“Tamam o zaman sen duşunu al, sonra bana verdiğin sözü yerine getiririz.”

Sobanın yanındaki dolaba doğru ilerlerken açık kapıdan içeriye doğru ilerleyip yatağın üzerindeki pijama takımını alarak banyoya doğru ilerledim. İçerisi sıcacık olsa da içimdeki ısı sanki düşüyor gibi üşüyordum. Üzerimdeki gelinlikten kurtulduğumda küvetin suyunu açtım. Düşünceler zihnime çok gecikmeden geldi.

Annesi o araçta vefat etmişti ama nasıl?

Zihnimin o noktası karaltıda kalırken bu anların daha fazlası vardı. Saçlarımdaki tel tokalardan kurtulduğumda üzerimdeki iç çamaşırlarından da kurtulup dolan küvetin içine oturdum.

Ali Asaf içeri girmezdi ama yine de kapıyı kilitlemiştim. Sıcak küvetin içinde bir saatten fazla kalıp iyice gevşerken tıpayı açıp suyun gitmesini sağladım. Duş başlığı ile kalan izleri de üzerimden silip üzerimi kurulayarak yatağın üzerinden aldığım kıyafetleri üzerime geçirdim. Kısa bir gecelik olsa da üzerimde yok gibiydi.

Kıyafetlerin arasındaki beyaz tavşanlı çorapları görünce gülümsedim. “Şapşal.”

Tavşanları seviyordum, bunu bilerek almış olmalıydı. Onları da ayağıma geçirip kapının kilidini çevirip derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Sıcak banyonun buharı yoğun olsa da sıcak sobanın çıtırtısı ile rahat bir nefes almaya çabaladım. En azından denedim.

Görüş alanıma giren Ali Asaf ile elimi yanıma doğru koyduğumda onu koltuğun üzerinde içerken gördüm.

Elindeki şişeyi dudaklarından çekip “Gel bal.” dedi.

Yanında bir bardak olsa da benim için doldurmuş şişeyi kendisi içmeye devam ederken karşısındaki yatağın üzerine oturdum. Odanın içinde rahat çift kişilik bir yatak bir koltuk ve mutfak vardı. Ona doğru baktım.

Gözleri kızarıktı bunu sevmiyordum acı çekiyordu. Bardağı bana doğru uzattığında kabul etmiyorcasına başımı iki yana doğru salladım.

Şişeyi sallayıp tepkimi ölçercesine “Benimle içmeyecek misin?” diye sorduğunda elimi uzattım. “İçeceğim ama bardakta değil.”

Elindeki şişeyi alıp koca bir yudum aldığım da şişeye doğru uzanıp dudaklarımdan çekti. “Yavaş! Sarhoş olmanı istemiyorum.”

“Olalım ama önce konuşalım.” dedi yoğun bir sesle.

Şişeyi ona doğru uzatıp bir yudum alması ile dudaklarımı ıslatıp araladım. “Dedemin bu… kazada bir parmağı olduğunu düşünsem de babamın yapmayacağını düşünüyorum o kimseye zarar vermez.” dedim konuyu açarken.

“Konuşalım.”

Bir yudum daha alıp bana uzattığında şişeyi elime alıp küçük bir yudum aldım. Onu dinlemek istiyordum. “Olanları hatırlamasan da sorun değil ama baban o gün oradaydı.”

“Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun bir kanıt var mı?”

Gözlerime baktı sanki bana inan der gibi. İnanıyordum ama babam yalnız bırakmazdı bizi orda. Bir şey olmuş olmalıydı mutlaka bir şey olmuş olmalıydı.

“Gördüm. Seni kurtardıktan sonra babam senin babanı arayıp yerimizi söyledi ve ne tesadüf ki on dakika sonra biz kazaya kurban gittik. Seni araçtan aldı ama bizi ölüme terk etti.”

Duyduklarım zihnime işlese de gözlerim titredi. “B-babam bunu yapmış olamaz.”

“Ama yaptı, bal. Bana bak lütfen annem için her şeyi yaptım. O lanet kamera görüntüleri silinmemiş olsaydı şu an hiçbiri yaşamıyor olacaktı.”

“Kamera görüntüsü mü?” diye sorduğumda elimdeki şişeden bir yudum daha aldı. Hafif çakır keyifti.

“Evet Aytekin ile geçmişte araştırdık ona güveniyordum ama bir yandan da kendim araştırmaya devam ettim. Bana belgeler getiriyordu ama sonuç hep bir aracın bize çarptığı ve babamın kontrolü kaybettiğinden bahsediliyordu. Bunların hepsi yalan!”

Şişe elimden düşmesin diye sıkarken yutkundum. “Seni görmek için gittiğimde Özgür bey beni sana göstermedi, uyuduğunu bir daha beni görmek istemediğini söyledi. İnanmadım çünkü sen benim ilk ve tek çocukluk arkadaşımdın.”

“Ne!”

İşte bu bende şok etkisi yarattı.

“O günden sonra babam bizi yurt dışına çıkarttı. Burası güvenli değildi annemi arkamızda bırakmak zorunda kaldık. Yıllarca araştırdım tek bir iz bile olsa peşine gittim ama kendi davamı çözemeyen bir avukat olarak kaldım.”

İçime geçmişin duvarı örüldü. “Böyle söyleme.”

Elime uzanıp parmak uçlarımı avuçlarına aldı. “Sen, sadece sen bal. Bu savaşımda sadece sana zarar gelmeyecek.”

Gözlerindeki kararlılıkta geri durmayacaktı babamın yapmış olmasına duyduklarıma inanmam zordu yapmazdı ama ya yaptıysa?

Bunu araştıracaktım. “Babamın suçsuz olduğunu kanıtlarsam.”

Gözlerimde gördüğü umudu kırmak istemedi ama ciddiyeti diriydi. “O zaman başka. Eğer baban da suçlu ise bal. Sana bu ikilemi yaşatmak istemiyorum ama ne yapardın?”

İşte burada yutkundum. Bir yanda babam bir yanda sevdiğim adamın acısı vardı. Annesi.

“Doğru olanı.” dedim düşünmeden. Ellerini birleştirip öne doğru eğildiğinde yakınlığı ile şişenin ucunu kavradım. “Senin için doğru olan nedir, Alisya?”

Islak dudaklarımı kuru bir çöle dönerken devam ettim. “Eğer ki babam suçlu ise ceza alması için karşı çıkmayacağım ama suçlu olduğunu düşünmüyorum, biliyorum.”

Gözleri ıslattığım dudaklarıma düşünce gözleri kısıldı. “Oyunbozanlık yapıyorsun.”

Göz kırpıp bacaklarımın arasındaki şişeye baktığında bir yudum daha alıp ona doğru uzattım. “Dedem, babaannemin üzerindeki bütün mal varlığını benim üzerimden kendi üzerine geçirmiş haklıydın ama beni öldürmesini anlayamıyorum. Sadece para için bu kadar alçalması.” Derken sesim kısıldı. Her şey para içindi. O belgeleri düzenlemişti ama o zaman neden ateş açılmıştı ki? Bir şey vardı onun için yolunda gitmeyen bir şey ama ne?

Yoksa...

“Korkma benim yanımda sana bir şey olmasına asla izin vermeyeceğim. İkinci kez olmayacak.”

“Ailem için endişe ediyorum, bilmiyorlar.” dedim parmaklarımı birleştirip.

“Yakup onların yanında sen merak etme.”

“Yakup abi de mi?” diye sorduğumda artık şaşırmıyordum hep bir şey olduğunda o beni kurtarıyordu. Gizlice eve girerken evden çıkarken…

“Evet yaşından da anlayacağın gibi senin küçüklüğünden beri orada çalışıyor.”

Kaşlarım büküldü. O kadar uzun bir süre boyunca mıydı yani? “Ama babamın koruması.”

“Evet.”

Elindeki şişeyi uzattığında bir yudum daha boğazımdan kayıp gitti. Çoktan başım dönmeye başlamıştı ama bilincim yerindeydi. “Senin için girdi.”

Gözlerimi ona doğru çevirdiğimde çarpık bir gülüş dudaklarına kondu. Gamze çizgileri belli olmuştu. “Benim küçük balım düşünüyor.”

İçecekken elimden alıp büyük iki yudum aldığında kaşlarımı çattım. Uzandığımda geriye çekti. “Korkma zarar gelmeyecek.”

Tekrar uzanıp alacakken diğer tarafa götürdü elini. “Sıra bende.”

“Yeter çok içtin.”

“Hayırrr, daha değil.” Elinden alıp iki büyük yudum daha içtiğimde karıncalanan zihnime meydan okumaya çalıştım. Şişeye uzandığında elimden çabucak aldı. Ayağa kalkıp şişeye doğru uzandığımda dengemi kaybedip kucağına düşmem bir oldu. “Ahahaha, düştüm.”

Gözleri güldüğüm çehremin her bir karesini uzunca inceledi ya da ben artık fazlaca sarhoştum.

“Evet.”

Ellerim boynunu bulup “Sende tuttun.” dedim.

“Her zaman tutarım ama düşmene de izin vermem.”

Gözleri ah o gözleri bir tek bana bakarken böyle parlaktı.

Dudaklarına kayan bakışlarım fazla cüretkarolurken ona özlemim burnumu sızlattı. Parmaklarımla yüzünü kavradığımda göz bebeklerinin titrediğini gördüm. İşte bunu seviyordum. Onun üzerindeki etkimi ama bu uzun sürmeyecekti, kontörü alırdı hep alıyordu.

Islak dudaklarımı usulca dudağına bastırdığımda elindeki şişe kuvvetle yere doğru düştü. Bir eli saten geceliğimin açık belinde iken diğer eli çenemi kavradı. “Sarhoşsun ve bunu ne kadar istesem de yapamayız.”

Çenemi elinin hareketlerinden kurtarıp biraz daha yaklaştım. “Ama ya ben istiyorsam.”

“Pişman olacağın şeyler söylüyorsun.”

“Pişman olmayacağım ne şimdi nede yarın. Şimdi, öp beni Ali Asaf.”

Dudaklarına inen gözlerimi takip ettiğinde son sözleri oldu.

“Memnuniyetle.” Aramızdaki çekim artarken dudaklarımı bulması zor olmadı. Kucağında diğer bacağımı da karnının tarafına doğru sallandırdığımda şimdi daha rahat oturuyordum. Bir eli belimin çizgisinde dairesel hareketler çizerken diğer eli boynuma doğru indi. Dudaklarımdaki baskı ile bitmesini istemezken bir an geriye çekilip boynuma doğru yöneldi.

“Seni istiyorum Ali Asaf.”

Bu istek boğazımı yakıyordu.

“Unutacağın bir an olarak kalsın istemiyorum her anını hatırla istiyorum ama seni biraz rahatlatacağım balım.”

CANLAR BU BİR UYARIDIR.!!! +18 SAHNE MEVCUTTUR. OKUMAK İSTEMEYENLER İÇİN AŞAĞIYA UYARI BIRAKACAĞIM ORADAN DEVAM EDEBİLİRLER. SEVİLİYORSUNUZ.!!!!!1

………..

Her yanım onun dokunuşlarına muhtaçça sızlarken dudaklarıma yöneldi. Dokunuşları beni benden alırken uzuvlarını hissediyordum. Dudaklarımdaki hakimiyeti sürerken parmaklarım gömleğinin ilk düğmesine gitti. Vücudu kaskatı kesildi ama beni fark ettirmeden ellerimi gömleğinden uzaklaştırırken dudaklarının baskısı ile bir an geriye çekildi.

Nefes aldım eli belimden uyluk kemiğime doğru inerken yanaklarını kavrayıp dudaklarını öptüğümde oturduğu yerden beni kaldırdı.

“Buna dayanamıyorum beni yakıyorsun,” derken öptüğü yerler tekrar onun dokunuşu ile sızlıyordu. Yükseklerde ilerlerken sırtım kapıya dayanınca kapının pervazı sarsıldı.

“Bacaklarını belime sar bal.”

Erkeksi sesi ile dediğini yaparken ben artık ben değildim. Bir eliyle bileklerimi kavrayıp başımın üzerinde sabitledi. Gözlerindeki cam yeşilleri o an görürken durmadı dudaklarıma nefesi doldu. “Alisyam, benim Alisyam.”

“Senin. Hep senindi.” derken sıcak nefesi yüzümü yalayıp geçti. Sesi beni etkilerken onda kendi etkim ile kalbim daha da çarpıyordu. Sanki bir panik atak geçiriyordum ama kendim gibiydim de.

“Bunu istediğine emin misin?” Fısıltısı ile elimi gözlerine bakarak açmama izin vermediği gömleğinin düğmesine götürdüm. Kalbim boğazımda atmaya devam ederken tek tek gömleğin düğmelerini indirip alt dudağını kavradım. “İstediğim sensin.”

Gözlerindeki şehveti görmek kanımı kaynatırken nabzımın atışı çok sertti. Sırtım kapı pervazından biraz daha kaldırıp göğsümü gövdesine sürttüğümde alt dudağımı iki dudağının arasına aldı. Aramızdaki gerilimi artıran hareketim ile eli kalçamı sabitledi. Bir an geri de kalıp nefes alırken dudakları dudaklarımın üzerinde gezindi. “İstediğin son şey olana kadar seni öpmek istiyorum.”

Hırıltılı sesi boğazından yükselirken gözleri koyulaştı. Öpüşü sert değildi ama yer yer beni başka diyarlara götürecek kadar da yoğundu.

Dudaklarımdaki tutku çağlayan bir ırmak gibi dört bir yanımı sarıp sarmaladı. Bacaklarım sıkıca beline sarılı dururken topuklarım belinin çukurlarına battı. Geceliğimin kısalığı bu halde daha da kısa bir hal alırken umurumda değildi.

Dudaklarımdaki baskı bütün düşüncelerimi silip süpürürken sadece nefes seslerimiz ve sobanın çıtırtısı odayı dolduruyordu. “Yetmiyor bu beni tüketiyor.”

Dudaklarımdan çekilip ellerimi kelepçesinden kurtarıp ensesinin kısa saçlarına daldırdığımda boynuma doğru yöneldi. Çenemin yolunu yaparak boynumdaki atan damarın üzerinde uzunca durup derin bir nefes aldı. O benimdi.

Isı sıcaklık ile kavrulurken bu ona da yeterli gelmemiş olacakki kapıdan beni alıp mutfağın olduğu tarafa doğru ilerledi. Gözlerim kapalı dudakları ile düş çıkmazında kalırken bu sefer kalçam bir yere temas etti.

Sanırım bu mutfak masasıydı. Boynumdaki dudakları bilmediğim denizin derin kuyularında kalmamı sağlarken nefesi ile nefes alıyordum. Bu yetmiyordu. Anlık beni bırakıp gömleğini kollarından söküp attığında gördüğüm görüntü ile gülümsedim. Spor yaptığı belli oluyordu ama görmek çok başkaydı.

Parmaklarımı çıplak omuzlarına dokundurduğumda titredi.

Gülümsedim. Üzerindeki etkimden hoşlanıyordum. Parmak uçlarımdaki soğukluk teninde yağ gibi akarken sıcacıktı. Ateş olsa bu kadar yanmazdı ama o sıcacıktı. Göğsüne gelen elim ile bana izin verirken göğsünün altındaki kasların altına doğru uzandım.

Göğsüm sanki patlayacaktı. Pantolonun düğmesine gelirken gözlerine baktım. Bana bırakmıştı.

Güzel.

Düğmeyi açtım.

Düğmenin aşağısa değen parmaklarım ile ellerimi tutup masaya doğru yatırması bir olurken dudaklarıma yöneldi. Ayak bileklerimi belinin uzuvlarından aşağıya doğru indirdiğimde göğsü göğsüme sarıldı.

Bu duygu tarifi olmayan bir duyguydu. Beni tüketiyor aynı zamanda sarıyordu.

Alt dudağım sızlarken üst dudağımı kavradı. Parmaklarım direk kısa saçlarını kavrayıp çektiğim de inledi.

Kahretsin bu inanılmaz güzeldi. Dudaklarımdaki savaşı biterken gözlerime baktı. Kapayıp açtığımda geceliğimin ince ipi omuzlarımdan aşağıya doğru düştü. Masada yükselirken ayaklarımı çözdüm.

Geceliğim şimdi ayaklarımın altında kalırken utançtan yanaklarımdaki alevi yutmak istedim. İç çamaşırlarım olsa da beni ilk defa böyle görüyordu. Gözleri göğsümden aşağıya inmezken omuzları hareket etti.

Islak dudaklarımın üzerinde gezinen dilim şişliği ile sekteye uğrasa da parmakları yanaklarımı kavradı. “Seni yıkayalım.” dedi zorlu bir sesle. Alkol artık vücudumda dolanırken sadece onu ve dokunuşlarını düşünmeden duramıyordum.

Dudaklarına uzandığımda hemen karşılık verdi. çırayı tutuşturan bir ateş gibi geriye doğru yürürken az önce çıktığım banyoya doğru ilerleyip beni küvetin içine koydu.

Gidecek miydi?

Elimi uzattığımda parmaklarını geçirip suyu sıcağa ayarlayıp dolmasını sağlarken pantolonunu çıkardı.

Yutkundum. Sesli yutkundum. Birkaç adımda küvete doğru ilerlediğinde çıplak ayakları ile kuvete girip alnını alnıma çarptı.

“Sarhoşuz.”

“D-değilim.”

“İstemiyor değilim deli gibi istiyorum, bu dünyada istediğim ilk ve son kadın sensin ama bu anın her dakikasını” derken ıslak parmakları çıplak omuzlarıma uzanıp yavaşça aşağıya doğru ilerledi. “Her anını yaşayıp unutmamanı istiyorum, anladın mı benim güzel balım?”

“Anladım.”

“Şimdi seni yıkamama izin verir misin?” kısık ama yoğun sesi ile başımı usulca aşağı yukarıya doğru salladığımda alnım alnına sürtündü. “Güzel.

Parmakları omuzlarıma doğru yükseldiğinde göğsümün atışı ile parmakları belini buldu.

“İzin verir misin?”

Başımı salladım.

“Duymak istiyorum.”

“Tamam.” Sütyenimin kopçaları omuzlarımdan düştüğünde gayri ihtiyari elim göğsüme uzandı. Su çoktan dolmuş dışarı doğru taşarken ne zaman sıktığı köpüklerde onunla beraber iniyordu.

Gözüm istemsiz belinin altındaki şişliğe inse de omzumu tutarak küvete oturmamızı sağladı.

Saçımdaki kıskaçlı tokayı canımı acıtmadan çekerek omuzlarıma düşerken üzerimdeki son parçayı da gözlerime bakarak küvetten dışarıya doğru attı. Saçlarımın birazını sağımdan birazını da solumdan önüme doğru getirdiğinde parmak uçları göğsümün çizgisine değdi.

Yutkundu.

Ellerim heyecandan titrerken bacağımı tutarak sırtımı ona dönmemi sağladı. “Böyle daha kolay olur sanırım.” derken ıslanan saçlarımı toplayıp köpürtmeye başladı. “İyi mi böyle.”

Başımı salladım. Konuşursam sanki büyü bozulacaktı. Başımdaki masajını durdurup omzuma bir öpücük bırakıp bana bakarken gözlerimi indirdim. “Sesini benden esirgeme, benim güzel balım.”

“Evet, ellerin çok hafif.”

“Güzel.”

Boynuma kuş tüyü hafifliğinde bir buse daha kondurup saçlarımı köpürtmeye devam ederken gelmeyen uykum ağırdan geliyordu. Elleri sihir gibiydi. “Küçükken saçlarına her dokunduğumda uykun gelirdi şimdi de öyle bazı şeyler hiç değişmiyor?”

Uykum ellerinin arasındaydı.

“Hı.”

Tatlı gülümsemesi kulağıma ninni gibi geliyordu.

“Benim balımın uykusu gelmiş.” diyerek saçlarımı sanırım son kez durularken sırtımı göğsüne yasladım. Burası evimdi ve ben evimde çok rahattım, güvendeydim. Huzurlu bir o kadar da huzurdu.

“Bekle canım.” Küvetin içinde beni kaldırıp gözlerimden aşağıya bakmazken su vücudumuzdan akıp gitti. Ağırlaşan uykuma direnmek istesem de olmuyordu. Sanki hiç böyle bir yorgunluğa düşmemiştim. Saçlarıma bir havlu sarıp diğer bir havlu ile de gövdemi sardığında tekrar ona tutundum. “Birileri benden ayrılamıyor, bunu sevdim.”

Birden tekrar havalandığımda başımı boynuna yasladım. Burası tarçının cennetiydi ve ben tarçını çok seviyordum.

Beni yatağa bırakıp tekrar giderken başım yatağa doğru düştü. Çekmecenin açılıp kapanan sesi ile yanıma gelirken kollarımı kaldırıp bornozun belime düşmesi ile “Bu sandığımdan da zor olacak. Bal yardımcı olman gerekiyor.”

Sıkıntılı sesi ile gözlerim aralanırken sütyenimin kopçasını kapatmıştı. Tam olmuştu. “Bunu yaparsam kendime güvenemiyorum, banyoya gideceğim uyuma ve bunu giy yoksa gelip ben giydiririm, beni anladın mı?”

Gözlerime baktığında başımı usulca salladım. Yanaklarım yanıyordu.

SAHNE SONA ERMİŞTİR BURADAN DEVAM EDEBİLİRSİNİZZ…

………….

Üzerime giydirdiği iç çamaşırları ile usulca yatağın üzerinde dururken alt çamaşırımı hızlıca çıkarıp havlu bir kenara bırakıp gördüğüm kazağını üzerim geçirdim. Tarçınla harmanlanmış sıcacıktı. Banyodan çıktığına beni yatağın üzerinde görünce gülümsedi.

Elinde tuttuğu saç kurutma makinası ile bacaklarımı katlayacakken fişe takıp önümde eğildi. “Üşümene izin vermeyeceğim.”

Ayaklarıma yünlü çorapları tek tek giydirdi. Bu sıcakta üşüyor olacağımı düşünüyordu ama artık değildi, içimdeki korku kalkmıştı.

“Ali Asaf.” dedim gözlerimi açamadan. Çok yorgundum sanki şu yastığa başımı koysam uyuyacaktım. Saçlarımın hiçbir teline zarar vermeden kurutmaya başladığında açılan uykum tekrar yerine geldi. Elleri sihirliydi bu da kanıtıydı. Uyuyamadığım anların tek tek silindiği bir andı. Saçlarımı kurutması biterken gözlerim kapalıydı.

Bir kapı sesi ile gözlerim aralandığında başım çoktan yastığı bulmuştu.

“Ali Asaf.”

Sesi gelmezken yatağın içinde küçülebildiğim kadar küçüldüm. Bir an sonra yatağın diğer tarafı çökerken gelmişti.

“Buradayım bir tanem.” Pikenin üzerime örtülmesi ile çıplak göğsüne sokuldum. “Buradayım.”

Onu seviyordum, Ben Ali Asaf’a çok aşıkolmuştum. Elleri hızla belimi bulup kendine sokulmama yardım ettiğinde başım göğsünü sevdi.

“Seni..”

Ona söyleyecektim. Devam edemeden parmakları dudaklarımın üzerinden çenemin çukuruna doğru ilerlediğinde gözlerimi açmaya zorladım.

“Biliyorum, yorma o güzel ağzını yoruldun, şimdi uyu bir tanem. Güzel rüyalar gör.”

“Senli.”

Rüyalarımın onla olması muhtemeldi. Sıcacık gövdesine biraz daha çektiğinde başımın üzerine çenesini yasladı. Kalbinin ritmi kulağımda, elleri belimi sıkıca sararken daha ne isterdim. Burası, bu kollar bu sıcak gövde benim evim, huzurumdu.

…………

Veee bölüm sonu canlarımmm. Bölümü nasıl buldunuz?

Sizce bu sever Alisya hatırlayacak mı? Yoksaaaa….

Bu bölüme birçok yorum bekliyorum bana yorumlarınızla motive olun canlarımm.

İnstagramdan beni takip ederseniz çok mutlu olurum.

Safinaz_Stlm.

Diğer bölümlerde görüşmek üzere sevgiyle kalın…

 

Bölüm : 19.11.2025 17:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...