42. Bölüm

31. Bölüm(İKİNCİ KİTAP)

Katherina
umutkirintisiniyaz


 

Evetttt, sezon finali bitmiştir.

Lütfen bölümü oylamayı ve bolca yorum yapmayı unutmayın. Satır aralarına yorum yaprak kurguya destek olabilirsiniz.

"İki elim kanda da olsa derken, bahsettiğim ellerime bulaşan senin kanların değildi, sevdiğim."

Bazıları, bu dünyaya sadece acı çekmek, yaralanmak, kanamak için gelir, yorulup tükendiklerinde bir nefesle gözlerini yumup bu dünyaya veda ederdi. Çünkü, bu dünya onlara dar ve de ağır gelirdi.

Kollarının arasına aldığı kızın gözleri ne kadar haykırıp yalvarsa da açılmıyor, kirpikleri dahi kırıprdamıyordu. Bir makasla zorla kesilmiş saçları, yere sürünürken, kafası geriye düşmüştü. Göğsünden ve karnından akan oluk oluk kanlar, üzerindeki beyaz tişörtünü kan gölüne çevirmişti. O kadar çok kanı dökülüyordu ki genç kızın, rengi solmuş, yüzü bembeyaz kesilmişti. Adamın parmaklarıyla sıkıca tutuğu eli kayıp yanına yere düşmüştü.

Üzerindeki eteğin sıyrılan kısmından kaçmak isterken yere düştüğünde bir taşa çarpan ve kanayan kesik dizi görünüyordu. Aynı şekilde, genç kızın avuç içinde de kesikler vardı. Çamur lekeleri sarmıştı üstünü başını.

"Nefes aç gözlerini!" Acıyla haykırdı Yaman. Kırık eline rağmen kızın yüzüne uzandı eli. Geriye düşmüş kafasını alttan acı içinde güçlükle tutuğunda kızın başını iki elinin arasına aldı. "Hadi," dedi çaresizce. "Hadi Nefes. Hadi güzelim. Aç gözlerini, lütfen Nefes, gitme."

Gözlerinden yaşlar akıyordu Yaman’ın. 21 sene sonra ilk defa, annesinin öldüğü geceden sonra, ilk defa ağlıyordu Yaman karayel.

Çünkü bu sefer kırmızıya bulanan, sevdiğiydi.

Ve tıpkı annesi gibi, Nefes’in de üzerinde beyaz vardı, ve beyaza kırmızı bulaşmıştı.

Kırık eline bir anda keskin bir ağrı saplandığında elini geriye çekti. Nefes’in başı adamın göğsüne yaslandığında, kafasını eğip yüzüne baktı Yaman.

"Nefes yapma!" Başını kaldırıp acıyla bir kez daha haykırdığında acısı çok fazlaydı.

"Kurtaracağım." Dedi kafasını eğdiğinde. "Seni kurtaracağım." Kırık elini kızın bacaklarının altından geçirdiğinde diğer elini de göğsüne yaslı başının altından geçirdi. "Ölürüm, ama ölmene izin vermem." Kucağındaki Nefesle beraber yerden kalkmaya çalıştığında Kırık elini fazlasıyla zorluyordu. Yerden kalkarken acıyla inledi sıktığı dişlerinin arasından. Ayağa kalktığında kucağındaki kıza baktı, nefes nefeseydi.

"Dört sene sakladım seni içimde. Sana seni sevdiğimi söylemişken gidemezsin. Şimdi değil, Nefes. Bu kadar geç kalmış olamam."

Hızlı adımlarla deponun paslı kapısına doğru ilerliyordu Yaman Karayel.

"Aldığım intikama rağmen gitmedin benden. Şimdi hiç gidemezsin."

Nefesin kucağındaki eli kayarak yana düştü. Tıpkı bir ölü gibi.

Deponun açık kapısını açtığında gelmek üzere olan polis arabalarını görmezden geldi. Acıyla buruşturmuştu yüzünü. Kırık elindeki ağrı ve acı dayanılmazdı. Kollarında ölü gibi duran kadının yaşattığı acı ise, ölmekle eş değerdi. Kilidi açık arabasının arka kapısını Nefes kucağındayken zorlukla açtı. Nefes'i arabanın arkasına yatırdığında Nefes’in altında kalan Kırık elini diğer eliyle tutarak çekiştirdi. Kapıyı kapattığında hızla koşarak arabanın diğer tarafına dönüp kapıyı açtı ve arabaya bindi.

"Geldim Nefes'im. Geldim." Kırık olmayan eliyle arabayı çalıştırdığında aynı eliyle arabayı sürmeye başlamıştı Yaman. Telefonu çaldı yan koltuktaki telefonunu uzanıp aldığında açıp hapörlere aldı.

"Yaman." Dedi Roza'nın ağlayan sesi. "Nefes’i buldun mu?" Diye sorarken ürküyordu.

Kafasını çevirip arka koltukta yüzü, göğsü ve karnı kanlar içindeki Nefes'e korkuyla baktı Yaman. "Roza." Dedi çatık sesiyle acıyan boğazına karşı. "Nefes vuruldu."

Duyduklarını algılayamadı ilk başta Roza. Kaşlarını çattı. Saatlerdir ağlamaktan yanlış duyduğunu düşündü. "Ne?"

"Nefes," dedi bir kez daha Yaman. "Vuruldu."

Beyninden vurulmuşa döndü Roza. "Ne demek

Vuruldu?! Nasıl Vuruldu? Kim?!"

Dudaklarını birbirine bastırdı yutkundu Yaman. "Vural, Bora'nın abisi," dedi sesine yansıyan öfkeyle. "Çok kan var Roza. Üzerinde çok kan var. İki kere vurdu piç kurusu! Biri göğsünde, biri de karnında."

"Nefes alıyor mu? Nabzı var mı?" Diye sordu Roza ağlamaya başladığında ilyası evden çıkıp bulmaya koşarak giderken.

Arkasına uzandı Yaman. Bir eliyle arabayı sürerken kırık eliyle iki parmağını güçlükle Nefes’in burnuna götürdü. Bekledi, ama Nefes nefes almıyordu. Anlayamadığını düşünüp biraz daha bekledi, hayır nefes almıyordu. Bakışlarını ürkerek karnına çevirdi. İnip kalkmasını bekledi, nefes alıyor olmasını umut etti.

Ama hayır, Nefes’in göğsü inip kalkmıyordu.

"Yaman!" Diye bağırdı telefonun diğer ucundaki Roza.

"Nefes almıyor!" Diye bağırdı Yaman içindeki korku giderek daha da artarken önüne dönerek. "Ne demek almıyor?" Diye sordu Roza. "İyice kontrol ettin mi? Yaman?"

"Almıyor, Nefes’in göğsü inip kalkmıyor."

"Nerdesin sen?" Derken yerinde duramıyordu Roza. Orada değildi ve Nefes’in ne halde olduğunu bilmemek göğsünü daraltıyordu.

"Şehir Hastanesine götürüyorum onu." Acıyla inledi Yaman. "Tamam biz de hemen oraya geliyoruz. Sen iyi misin?" Diye sordu Roza.

Kırık eline baktı Yaman. "İyiyim." Dedi sıktığı dişlerinin arasından.

Telefon kapandı.

"Nefes, Nefes aç gözlerini!" Diye bağırdı acıyla arabayı sürerken Yaman.

Kanlar içindeki Nefes'ten küçük bir inilti geldiğinde kafasını hızla çevirip arkasına baktı Yaman.

"Nefes'im."

Gözleri hala kapalıyken bir kez daha inledi Nefes. Göğsü hafif kalkıp inerken kesik kesik nefes alıyordu.

"B-bırak." Diyen sesi kesik ve de fısıltılıydı Nefes’in. "Öleyim."

Kafasını hızla iki yana salladı Yaman. "Asla, yaşamak zorundasın. Buna mecbursun."

Gözlerini açmak için zorladı Nefes kendini. Ama açamadı gözlerini. "Y-yaşamak, i-istemiyorum. B-beni," dediğinde göğsü hızla inip kalktı. Vücudu titremeye başladığında krize girmek üzereydi. "Ç-çağıran," dedi güçsülükle. "Işığa, g-gitmeliyim. Y-yoruldum. Çok." Ardından ard arda öksürmeye başldı sonra ise kafası tekrardan yana düştü ve sesi kesildi.

"Nefes!" Bir yola bir de Nefes’e bakarken elini ona uzatmaya çalıştı Yaman. "Nefes, uyan. Aç gözlerini. Nefes!"

Hastanenin yakınına geldiklerinde daha da çok hızlandı Yaman. Son hızına kadar bastı gaza. Aklına gelen kötü düşünceleri itti.

Yaşayacak, dedi. Ölmemeli.

Hastanenin acilinden geldiğinde arabayı durdurup hızla arabadan indi.

"Yardım edin!" Diye bağırdı Yaman arabanın arka kapısını açarken. "Sedye getirin! Yardım edin!"

Nefesi kucağına aldığında arabadan indi. "Geldik Nefes'im. Geldik canımın içi. Yetiştim. Bu sefer yetiştim." Nefes’in anlına derin bir öpücük kondurduğunda acile doğru koştu Yaman. Acilden içeri girdiğinde iki hemşire sedye ile onlara koşuyordu. Sedye geldiğinde Nefes'i sedyeye yatırıp elini avucunun içine alıp sıkıca elini tutu Yaman.

"Nasıl yaralandı?" Diye sordu doktor. "Vuruldu," dedi Yaman. "Acil ameliyathaneyi hazırlayın!" Diye bağırdığında doktor hemşirelerin biri ilerideki ameliyathanenin kapısına doğru hızla koştu. Diğer hemşire Nefes’in nabzını kontrol etti.

"Hocam nabız yok. Kalbi durmuş."

Hemşireye baktı Yaman. Az önce duydukları zihninde tekrar etti. Boş ve afallamış bakışları elini sıkıca tutuğu kıza döndü. Ağzı yüzü hep kan içindeydi. Vücudu kan içindeydi. Kızın elini tutan eline Nefes’in kanı bulaşmıştı. Boğazında bir iğne varmış gibi zorlukla yutkundu.

Öldü, dedi içindeki ses. Bu sefer gidiyor senden. Dedi.

"Hayır," diye mırıldandı kendi kendine. "Hayır." Dedi bir kez daha.

Ameliyathanenin kapısı açıldığında sedyeye Nefes'i içeri götürüyorlardı. Sıkıca tutuğu eli bırakmadı Yaman.

"Beyfendi, hastanın elini bırakın. İçeri girmemiz gerekiyor." Dedi hemşire. Fakat Yaman Nefes'ten gözlerini alamadı. Dolan gözünden bir damla yaş tutğu elini üzerine düştü. "Beyfendi." Dedi bir kez daha kadın hemşire. Nefes’in tutuğu elini zorla bıraktığında ameliyathaneden içeri giren cansız gibi duran Nefes'e baktı. Ameliyathanenin kapısı kapandı, kapının üzerindeki kırmızı ışık yandı.

Daha fazla ayakta duramayarak elini duvara yasldı Yaman. Dizleri daha fazla onu taşıyamadığında yere, duvarın dibine çöktü. Dizlerini kendine çektiğinde ellerini başının arkasına sardı ve ağlamaya başladı.

"Koruyamadım." Dedi ağlarken. "Onj koruyamadım." Bir öfke üzerine bindiğinde kafasını arkasındaki duvara vurmaya başladı. "Koruyamadım! Sahip çıkamadım! Yetişemedim! Yapamadım!"

"Yaman!" Hastanenin kapısından içeri giren çınar ona doğru koşarak geldi ve önünde eğilerek duvara ard arda vurduğu kafasını iki eliyle tutup yüzüne bakmasını sağladı.

Yaşlı gözlerle Çınar'a baktı Yaman. "Yetişemedim." Dedi mahçup bir sesle çınar'ın gözlerinin önünde acıyla kıvranarak. "Gözümün önünde vurdu Nefes’i. Koruyamadım." Başını önüne eğdiğinde titrek bir nefes verdi. Dayanamıyordu, Yaman bu acıya dayanamıyordu.

"Durumu nasıl?" Diye sorduğunda Çınar diğerleri de tepesinde bitmişti. Eğdiği kafasını kaldırıp diğerlerine baktı, sonra Çınar'a döndü.

"Kalbi durmuş." Dediğinde dudakları titredi. Duydukları ile eli şokla ağzına kapandı Sare'nin.

"Ne demek kalbi durmuş?" Diye soran ilyas'tı.

Dönüp ona baktı Yaman. "K-kan kustu." Dedi gözlerini kaçırarak.

"Elin şişmiş." Diyerek Yaman’ın kırık eline uzattı elini Roza. Yaman’ın elini tutup dikkatle baktı. "Morarmış da." En ufak bir dokunuşla acıyla inledi Yaman. "Nefes'i kurtarmak için zincirlerden kurtulurken kırdım."

"Siz ne yaşadınız?" Diyen Roza'ydı.

"O piçi bulacaksın," dedi Çınar'a dönerek Yaman. "Vural'ı bulacaksın, bana getireceksin. Selim Soykan'ı Nefes iyileştiği gibi öldüreceğim. Allah şahidim olsun ki, ikisini de kendi ellerimle öldüreceğim." Dedi Yaman öfkeyle.

"Selim ne alaka?" Diye sordu İlyas.

"Orospu çocuğu Vural'a anlaşma yapmış. O Nefes'ten kendi intikamını, Vural da benden Bora'nın intikamını alacakmış. Ve tek ortak nokta, Nefes'ti."

Dişlerini sıktı Çınar. En başta Yaman’ı dinlemediği için kendine kızdı.

"Sen eline baktırmaya git. Ben de Nefes’in ameliyatına gireceğim." Dedi Roza ve ardına dönüp gitti.

Çınar ayağa kalktığında Yaman’a kalkması için elini uzattı, kendisine uzatılan eli tutarak çöktüğü yerden kalktı Yaman. Ayağa kalktığında karşısına geçen boncuk gözleri ağlamaktan kızarmış, dudakları

öne doğru bükülmüş Sare'ydi.

Sıkıca Yaman’a sarıldığında başını göğsüne yaslayıp ağladı. Küçük kardeşine eline rağmen sıkıca sarılıp saçlarının arasına bir buse kondurdu Yaman.

"Çok korktum, sana da bir şey oldu diye çok korktum." Dedi Sare burnunu çekerek. "Ben iyiyim." Dedi Yaman. "Canımı bu dünyada bensiz bırakıp gitmek gibi bir niyetim hiç yok."

"Nefes," dedi Sare geriye çekildiğinde kafasını kaldırıp abisine bakarak. "O kurtulacak mı? Ölmez değil mi abi? Bizi bırakıp gitmez değil mi? Seni bırakıp gitmez değil mi? O seni çok seviyor. Sen her şeyden ve herkesten çok seviyor."

"Biliyorum." Dedi Yaman dudaklarında buruk bir tebessüm oluştuğunda. "Gitmeyecek, ve benim de onu bırakmaya hiç niyetim yok. İntikamıma rağmen gitmedi benden, şimdi mi gidecek?"

"Nefes seni bırakmaz ki." Dedi masum masum Sare. "Nefes o, çok güçlü."

Kafasını salladığında Sare'yi anlından öptü Yaman.

Yaman yanına gelen hemşire ile kolunu alçıya aldırmaya gittiğinde, Çınar ile göz göze geldi Sare. Kendisine ağlayan gözler ve titreyen çenesine bakan kıza karşı daha fazla dayanamadığında yanına ilerledi Çınar. Sareyi tutup kendine çektiğinde sıkıca sarıldı ona. Kollarını çınarın kollarının altından geçirip omuzlarına sardığında başını göğsüne yaslayıp ağladı Sare.

Elini sarenin saçlarına götürdü Çınar. Çınar'a daha da sıkı sarıldı Sare.

Gitme, der gibi.

Biraz daha sıkı sarıldı Çınar.

Gitmem, der gibi.

Ameliyathaneden içeri üzerinde mavi bir önlük, ellerinde eldiven ve kafasına da bone takılı Roza, gözleri dolmuş ve kıpkırmızıyken derin ve titrek bir nefes çekip içine girdi. Sedyede gözleri kapalı, rengi solmuş bir şekilde yatan Nefes'i gördüğünde huzursuzluk doldu içine. Ayakları titrerken sedyeye doğru ilerledi, Nefes'in başındaki hemşirenin yanına ilerlediğinde, "Durumu ne?" Diye sordu.

"Hastaneye geldiğinde kalbi durmuştu. Bir kaç dakika önce kalp masajı ile tekrar atmaya başladı. Ama..."

"Aması ne?" Diye sordu sert bir şekilde Roza.

"Durumu çok ağır. Bir kurşun göğsüne, biri de karnına saplanmış. Ayrıca, vurulduktan sonra kan kusmuş. Kalbinin vurulduğu an durduğu düşünülüyor. Hocam," dediğinde Roza'ya döndü karın hemşire. "Bu ameliyatı anlatabileceğin emin miyiz? Bu riski alacak mısınız?"

Nefes'e baktı Roza. Bir kaç ay içerisinde en yakını, sırdaşı, dostu olan kıza baktı. Onu bu halde görmeye dayanamıyordu.

"Atlatacak." Dedi emin bir şekilde. "Atlatmak zorunda." Hemşire yanından ayrıldığında Nefes'e bakmaya devam etti Roza.

"Onca acıya dayanmışken, tüm acılarını rağmen yaşamaya devam etmişken şimdi pes edemezsin. Nefes'ken nefesini kesmelerine izin veremezsin. Tüm çabalarıma rağmen vazgeçmediğin adamdan şimdi vazgeçemezsin. Defalarca kez düşüp kalkmışken şimdi düşüp de kalkmamazlık yapamazsın." Gözünden bir damla yaş akıp maskenin altındaki yanağına doğru süzüldü. "Annesinin terk ettiği kızı şimdi de sen terk edemezsin. Kendini bana bu kadar alıştırmışken beni kardeşim olmadan bırakıp gidemezsin."

Roza da Nefes’in yeri çok ayrıydı. Onca arkadaş olmuştu, ama hiçbiri Nefes gibi onu anlamamış, onu düşünmemiş ve de sevmemişti.

"Dayan," dedi neşteri eline aldığında Roza. "Bu acıya da dayan Nefes Soykan."

Nefes bu acının da üstesinden gelir miydi? Çok zordu.

 

Hayatı boyunca çok acılar çekmiş, çok yaralar almıştı. Defalarca kez düşmüş, kınamış, bazen de düştüğü yerden kalkamamıştı. Yorulmuştu, tökezlemişti. Yaralarına merhem bulamamış, çok göz yaşı akıtmıştı. Yanmıştı, ağlamıştı, kanamıştı. 24 yıllık ömründe tek bir gün şu dünyayı yaşamamıştı. Tek bir gün Nefes almamıştı. Mutlu olmak ne demek, bilmiyordu. Gülmek, gerçekten gülmek, sevilmek ve de sevmek, bunlar ona çok yabancı, uzaktı. Bir göğüs kafesi vardı, oraya tüm acılarını sığdırmaya çalışmıştı.

Hastaydı, tıpkı ruhu gibi bedeni de Hastaydı.

Hastalığı onu öldürmese de tüketiyordu.

Ve tüm yaşadıklarıma karşı, bugün canıyla cebelleşiyordu. Aslında, sedyede yatak kızın kurtulmak gibi bir amacı ve isteği yoktu. Yaşamak istemiyordu.

Nefes ölmek istiyordu.

Yaşamayı değil.

Tükenmişti. Artık fazlasıyla tükenmişti. Harcanmıştı, ve daha fazla acıya göğüs gerecek dermanı kalmamıltı. Gözlerini yumarken, bir daha açmamayı dilemişti vurulduğunda. Ve, dileği hala aynıydı.

Uyanmak istemiyordu. Bu iğrenç dünyaya gözlerini tekrar açmak, istemiyordu.

Sonsuza dek bir uykuya dalmak istiyordu.

Gitmek istiyordu.

Gitmeyi asla beceremeyen kız, bu sefer gitmeyi becerebilecek kadar yakındı ölüme.

⌛️

Neredeyse bir saat olmak üzereydi. Ama Nefes hala ameliyattan çıkmamıştı. Ameliyathanenin önünde bekleyen, Sare, Çınar, İlyas, Yusuf ve Asiye karşılıklı koltjklarda oturuyorlardı. Asiye, elindeki Yasin'i okuyor, eli yüreğinde içinde binbir dua ediyordu Nefes için. Sare ağlamaktan kendini alı koyamıyor, Nefes için dua ediyordu. Çınar ve İlyas bir yandan Nefes için üzülürken bir yandan da kardeşleri Yaman için endişe ediyorlardı. Ameliyathanenin kapısının yanına yere çökmüş Yaman, başını dizlerinin üzerine yaslamış, alçıya alınmış elini kucağına bırakmıltı. Artık ağlamıyordu, göz yaşları kurumuştu. Ama içindeki o his ve korku hala tazeydi. İçinden Allah'a yalvarıyordu. Onu benden alma, diye.

Hali harabeydi. Darmadağınıktı, mahvolmuştu. Kendinde değildi ve de hiç iyi değildi. Kafayı yemek üzereydi. Düşünmeden edemiyordu. Gidip o piçi bulması gerekiyordu ama sanki giderse Nefes'e bir şey olacakmış gibi hissediyordu. Gidemiyordu.

Yaman Nefes'siz yaşayamazdı. O olmadan bir gün yaşayacağını sanmıyordu. Onsuz nefes alabileceğine, uyuyabileceğine inancı yoktu.

Yaman Nefes olmadan bir dakika geçiremezdi.

Dört yıl boyunca sevip de içinde tutup sakladığı, sevgisini reddettiği, görmezden gelip, kalbinin sesini susturup vicdanını yok saydığı, canını yaktığı kız ölmesin diye yalvarıyordu. Acıdan kıvranıyordu.

Ölmesin, dedi içinden. Allah'ım o da annem gibi Ölmesin.

Eğer Nefes ölürse, ona yaşattıklarını vicdanı ile yaşıyamazdı Yaman. Hem yaşattıkları, hem de yaşayamadıkları her şey için vicdanıyla baş edemezdi. Yaman, ilk defa hayal kurmuştu. Nefes'le geçireceği güzel günlerin hayalini, onla yaşayacağı bir ömürü, Nefes'in deniz mavisi gözlerine bakarak alacağı nefesleri, onun dizinde ve kokusunda uyuyarak göreceği kabus olmadan rüyaları, ona alacağı sayısız kırmızı laleleri, yapacağı kağıttan yıldızları. Nefes ile iyleşeceğinin hayalini kurmuştu.

Yaman Karayel hayal kurmayan bir adamdı. Ve ilk hayalini Yaman Nefes ile kurmuştu.

Şimdi, Nefes giderse Yaman kurduğu onca hayal ile ne yapacaktı? Nefes ölürse, Yaman Nefes alabilecek miydi? Mümkümatı yoktu, almak istediği nefes göğüs kafesine bir iğne olup batardı o vakit. Aşık olabilir miydi tekrar? Asla. Aşkı Nefes'le tanıyan adam onunla da aşk defterini kapatırdı.

Nefes bu dünyadan giderse, Yaman da peşinden giderdi.

Nefes ölürse, Yaman da ardından ölürdü.

Bir an olsun düşünmez, onun ardından giderdi. Çünkü Nefes giderse, Yaman’ın elinde yaşamaya değer hiçbir şey kalmazdı. Bu zamana kadar annesinin intikamı için yaşamış, bunu kendine yaşamak için bir neden olarak tutmuştu. Ama Nefes gittikten sonra yaşamak için yeni bir neden bulamazdı.

Ölmemeliydi. Nefes ölmemeliydi. Bu acımasızlıktı. Nefes'te iyiliği bulan adam, o giderse karanlığa tekrar gömülürdü. Nefes gitmemeliydi, kalmalıydı.

"Kızım!" Diyerek elini tutuğu beş yaşındaki oğlu Mert ile hastane koridorunda belirdi Suzan Soykan. Hızlı adımlarla ameliyathanenin olduğu yere vardığında yaşlı gözlere Yamanlar baktı.

"Kızım nerde? Durumu nasıl?" Diye sordu Suzan hanım. Kafasını kaldırıp ona bakma tenezzülünde bile bulunmadı hiç kimse. "Size diyorum, kızım nerede? Nefes nerde?!"

Kafasını kaldırdığında Suzan Soykan'a baktı Yaman.

"Sen o gün alıp götürmüştün kızımı. Söyle, Nefes nasıl?" Dedi Suzan Soykan Yaman’a bakarak. Oturduğu yerden kalktı Yaman. Suzan'a doğru adımlarını atarken adımları sarsak, gözleri ise ağlamaktan halsizdi. Aldığı ağrı kesici sayesinde elinin ağrısını bür nebze de olsa unutmuştu.

"Hangi yüzle gelin buraya?" Diye sordu Yaman. "Hangi sıfatla?"

"Ben, ben onun annesiyim." Dedi Suzan çekingen bir şekilde.

"Hangi anne? Kocasına karşı gelemeyip kıznı ölüme iten anne mi? Kızı Yardım isterken susup başını öne eğen anne mi? Gebersin senin gibi anne." Dedi acımasızca Yaman. "Çok düşündüğün kızın dağ gibi arkasında durduğun kocan yüzünden içerde can çekişiyor." Dedi öfkeyle.

"Selim mi?" Diye sordu hiçbir şeyden haberi olmayan Suzan.

"O piç kurusu kaçırttı kızını! Şimdi defol git buradan." Dedi Yaman.

"Anne, ablam ölecek mi?" Diye soran annesinin eteğinin ucunu tutan Mert'i. "Bir daha hiç göremeyecek miyim ablamı? Ama ben onu çok özledim. Çok zaman oldu ablamı görmeyeli." Dediğinde saymayı öğrendiği kadar eliyle on yaptı. "İşte tam bu kadar oldu." Dedi masum masum.

Kafasını eğip Mert'e baktı Yaman. "Ama ben çok ağlarım. Ölüm ayrılık demek değil mi annecim. Ablamla ayrılacak mıyız?" Dedi çocuk aklıyla Mert. Yaman’a çevirdi Mert bakışlarını. "Sen güçlü birine benziyorsun, ablama söyler misin Mert seni tam burada bekliyor, sakın gitmesin." Gözlerini kırpıştırdı Mert. "Hem bir kere benim ablam karanlıktan korkar," eliyle ameliyathanenin kapısını gösterdi. "Orası karanlığa benziyor."

Yaman’ın bantalonunu tutu. "Hey, git ablama söyle. Ona de ki, kardeşin seni çok özlemiş. Eğer hemen gelmezse çok küsecekmiş." Burnunun direği sızladı Yaman’ın.

"Söylerim." Dedi dizlerinin üzerine çöküp Mert'i ellerini tutu. "Ablan uyansın, söylerim."

"Ölmeyecek değil mi?" Diye sordu Mert.

Bir nefes çekti içine Yaman. "Ölmeyecek." Dedi. "Senin ablan çok güçlü."

"Ben biliyorum ki." Dedi Mert omuzlarını kaldırıp indirerek. "Ablamdan güçlüsü yok. O kötü canavar karşı savaştı. Şimdi de savaşır." Derken kastettiği babası Selim Soykan'dı.

Kafasını salladı Yaman. "Haklısın." Dedi.

O sırada ameliyathanenin kapısı açıldı ve içeriden Roza çıktı üzerinde mavi gömleğiyle. Tüm bakışlar ona döndüğünde herkes ayağa kalkmıştı bile. Yaman anında arkasını döndüğünde hızla Roza'nın karşısındaki yerini aldı.

"Nefes nasıl?" Diye sordu merakla Yaman.

Dudaklarını sıkıntıyla birbirine bastırdı Yaman.

"Roza." Dedi Sare. "Nefes nasıl? İyi mi?"

Yaşlı gözlerle baktı Roza herkese.

"Karnına saplanan kurşunu çıkardık. Ama göğsüne saplanan kurşun, kemiğini parçalamış, denedik ama onu oradan çıkarmak çok riskliydi." Dedi Roza.

"Yani?" Dedi Çınar.

"Yani kurşun içerde kaldı. İç kanama geçirmiş. Ameliyat çok riskliydi. Durmuş kritik ve çok ağır." Tam o sırada ameliyathanenin kapısı tekrar açıldı ve bir hemşire telaşla dışarı çıktı.

"Hocam!" Dedi hemşire. "Hastanın kalbi tekrar durdu." Dediğinde Nefes nefese kalmış bir şekilde Roza'nın yanına geldi. Tedirgin gözlerle diğerlerine baktı, yutkundu.

"Hastayı kaybettik."

"Ne demek hastayı kaybettik?!" Diye bağırdı Roza. İrkildi hemşire. "Siz çıktıktan sonra Durumu çok kötüleşti, bir anda vücudu titremeye başladı kriz geçirdi. Kalbi durdu. Kaan hoca kalp masajı yaptı şok cihazını da kullandık, ama hasta geri dönmedi."

Sare büyük bir çığlık attığında kendini ayakta tutamayıp yere düştü. Titreyen ellerini yüzüne kapadığında hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. İlyas bir iki adım gerilediğinde Çınar elini saçlarının arasından geçirdi ve Dudaklarını birbirine bastırdı. Asiyenin eli kalbine giderken Yusuf onu anında tutu.

Tüm bu hengamenin içinde, gözleri kocaman bir boşluğa bakan, tüm vücudu buz kesmiş, tepki veremeyen Yaman beyninden vurulmuşa dönmüştü. Algısını yitirdiğinde zihninde aynı kelimeler defalarca kez yankılandı.

Hastayı kaybettik.
Hastayı kaybettik.

Nefes'i kaybettik.
Nefes'i.

Dengesini kaybeder gibi olduğunda bir iki adım geriledi Yaman. Eli ayağı boşaldığında, gözünün önü karardı. Ard arda bir kaç kez gözlerini kırpıştırdığında eli şakaklarına gitti.

Nefes, Dedi içinden.

Kafasını hızla iki yana salladığında ardına döndüğü gibi hastane çıkışına doğru koşmaya başladı.

"Yaman!" Diye bağırdı arkasından Çınar.

Hastaneden çıktığında sel misali yağan yağmur üzerine hucum etti Yaman’ın sabah çoktan olmuştu. İlerideki arabasına doğru giderken yürüyecek dermanı yoktu. Arabaya bindi ve nereye gittiğini bilmeyerek sürdü.

Arabanın kapısını açarak indiğimde geldiği yer bir uçurum kenarıydı Yaman’ın. Yağmur hala aynı şiddetle yağmaya devam ederken yerler çamur olmuştu. Arabadan harabe bir şekilde inen Yaman, adımlarını doğrudan uçuruma doğru atıyordu. Üstü sırılsıklam olurken bunu umursamıyordu. Bir anda dizlerinin üzerine çöktüğünde, gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

"Ölemez!" Diye haykırdı uçuruma doğru. "Ölmedi! Nefes Ölmedi!" Diye acıyla haykırdı. Yağmur daha da şiddetlenerek yağdı.

"Bunu yapamazsın!" Diye bağırdı kafasını kaldırıp gökyüzüne bakarak. "İntikamını benden böyle alamazsın! Onu benden alarak bana acı çektiremezsin! Beni Nefes'siz bırakarak acıtamazsın!" Dedi acıyla.

"Yapma! Dayanamam! Onsuz yaşayamam!"

Yağmur damlaları yüzüne damlarken içindeki acı onu yiyip bitirecek kadar çok, acısı kalbini paramparça edecek kadar büyük, kaybetmişliğin yangını ise kocamandı.

"Nefes!" Diye avazı çıktığı kadar haykırdı acıyla. Boğazı acıdı, sesi çatallaştı.

"Ölürüm! Onun hasretiyle ölürüm ben!"

Nefes'in öldüğü aklına geldikçe içindeki o tanıdık his giderek daha da artış gösteriyordu.

"Beni al! Benim canımı al ona ver! Beni al ama onu alma!"

Nefes alamıyordu. İstese de bir türlü nefes alamıyordu. Göğsü sıkışıyor, kalbi ölüm gibi derin bir acının içinde heba oluyordu.

Ellerini sertçe yere vurduğunda alçılı eline keskin bir ağrı saplandı.

"Yetişemedim." Dedi. "Ben Nefes'ime Yetişemedim. Geç kaldım. Ona çok geç kaldım."

Düşünme yetkisini ve algısını tamamiyle yitirmiş gibi hareket ediyordu Yaman. Gözleri uçurumu bulduğunda yutkundu. Çöktüğü yerden kalktığında pantolonunun çamur bulaşmıştı. Uçuruma doğru ilerlediğinde aklımdan ve kalbinden geçen tek şey, kendini o uçurumdan atmak ve Nefes’ine gitmekti. Uçurumun ucuna geldiğinde durdu, bir nefes çekti içine. Bir adım daha atarsa uçurumdan aşağı düşecekti.

Nefes'siz bir Yaman’ın hiçbir anlamı yoktu.

Yaman, Nefes olmadan yaşayamazdı. Nefes bu dünyadan göçüp gittiyse Yaman da gitmeliydi.

"Al," dedi Karadeniz'e. "Bunu da göm o dağlarının arasına. Bunu da sakla. Bunun üzerini de çiz. Yaz imkansız diye. Al Karadeniz! Al benim sevdamı da kendine!"

Bir adım daha atmak için ayağını havaya kaldırdığında arasından adım sesleri geldi.

"Yaman!" Dedi Çınar can havliyle. "Yaman yapma! Sakın yapma!"

Duymadı Çınar'ı Yaman.

"Kendini mi öldüreceksin?!" Diye bağırdı onu bu yoldan vazgeçirmek isteyen Çınar. Kardeşini kaybetmek istemiyordu.

"Nefes yoksa Yaman da yok!" Diye bağırdı Yaman. "Onun olmadığı bu dünyada yaşayamam!"

"Nefes Ölmedi!" Diye bağırdı Çınar.

"Yalan söylüyorsun!" Dedi Yaman.

Elini ona doğru uyarmıştı Çınar. Eğer olur da kendini atmaya yeltenirse onu tutacak kadar ona yakın olmalıydı.

"Yalan değil! Yaşıyor! Sen gittikten sonra Roza çok uğraştı onu geri döndürmek için. Nefes hayatta."

Omzunun üzerinden ardındaki Çınar'a baktı Yaman. "Doğru mu?" Diye sordu tereddütle. Kafasını salladı Çınar. "Doğru. Nefes burada, bizimle."

Dudaklarında buruk bir tebessüm oluştuğunda büyük ve huzur dolu bir nefes çekti içine Yaman. Heyecandan eli ayağı boşaldığında Çınar'a doğru bir adım atarak uçurumun kenarından çekildi.

"Peki durumu nasıl?" Diye sordu Yaman.

Yaman’ın kendine doğru geldiğini gören Çınar rahat bir nefes verdi fakat asla sevinçli değildi. "Söylesene oğlum durumu nasıl?" Çınar bir cevap vermedikçe içine korku kalıyordu Yaman’ın.

"Nefes, komada." Dedi Çınar Yaman’a bakarak. "Kalbi tekrar attı, ama komaya girdi."

"Komada?" Diye tekrar etti Yaman. "Nefes komda."

Kafasını sallamakla yetindi Çınar.

Ellerini çaresizlikle saçlarının arasında geçirdiğinde titrek bir nefes döküldü dudaklarının arasından Yaman’ın.

"Ve durumu ağır. Bu geceyi anlatması bile zor diyor doktorlar."

BİR SAAT ÖNCE;

HASTANE;

"Ölemez." Diye mırıldandı boşluğa bakan Roza. "Bu kadar güçsüz olamaz." Arkasına döndüğünde ameliyathanenin kapısını elini okutarak açtı ve açılan kapıdan içeri girdi.

Sedyede çapsız bir şekilde yatan Nefes'i ve üzerine örtünmek üzere olan beyaz örtüyü gördüğünde içi titredi. Bakışları monitöre kaydığında düz şekilde olan çizgileri gördü. Sertçe yutkundu.

"Çekil oradan!" Dedi Nefes'in üzerine beyaz örtüyü örten Hemşireye. Hemşire hızla örtüyü bırakıp geriye çekildi. Nefes'in yanına ulaştığında örtüyü üzerinden çekti Roza. Kızın solgun yüzüne baktı. "Bu zamana kadar sedyede kimseyi bırakmadım. Senin ilk olmana asla misadem yok."

Bir elini diğerinin üzerine getirdiğinde üstteki elinin parmaklarını alttaki elinin parmaklarımın arasından geçirdi. Ellerini Nefes'in kalbinin tam üzerine getirdiğinde büyük bir nefes verdi.

Kalp masajı yapmaya başladığında aynı zamanda da sesli şekilde saymaya başladı Roza.

"Bir." Dedi ilk bastırışta.

"İki." Dedi ikinci bastırışta.

"Yaşamak zorundasın Nefes Soykan! Bize geri dönmen gerek!"

Ard arda defalarca kez uyguladı aynı tekniği. Ama Nefes'ten hiçbir yanıt ve yaşam belirtisi gelmedi.

Nefes bu sefer pes etmişti.

Yaşamayı bırakmıştı.

Gözlerini beyaz bir ışığa karşı açtı Nefes. Kuş misali hafif bedenini uzandığı yerde doğrulttu. Çimlerin arasında uzanıyordu. Bakışları etrafında gezindiğinde nerede oluğunu anlamaya çalıştı. İçinde yıllardır olmayan büyük bir huzur varken oturduğu yerden kalktı. İleride bir göl vardı. Onu gördüğünde oraya gitmek istedi. Göle doğru yürümeye başladığında ayağı bir çukura takıldı ve tökezledi. Kafasını eğip yere baktığı sırada üzerindeki beyaz tül elbiseyi yeni fark ediyordu.

Uzun, yere sürünen bir elbiseydi. Fakat gözlerinin iyice açılmasına neden olacak bir şey gördü Nefes.

Kan.

Elbisenin karın ve göğüs kısmında kan lekeleri vardı. Aynı zamanda ellerinde de. Ellerini kaldırıp gözlerinin önüne getirdiğinde gördüğü kanlar ile çatıldı kaşları. Açık saçları esen ılık rüzgar ile dalgalandırken omzunun üzerinden ileride birini gördü. Siyahlar içinde bir adam, ona doğru bakıyor, havaya kaldırdığı elini ona sallıyordu. Bir kaç adım attığında adamın yüzü netleşti.

"Yaman." Dedi Nefes şaşkınlıkla.

"Gel Nefes, bana gel." Diyordu Yaman. Yüzünde acı çekiyormuş gibi bir ifade varken, onun da parmaklarına kan bulaşmıştı.

"Ben hep sende değil miydim zaten?" Diye sordu Nefes ona doğru giderken.

"Öyleydin." Dedi Yaman. "Yine bende ol."

Güldü Nefes. "Üzerimde neden kan var? Senin ellerinde neden kan lekeleri var?" Diye sordu yürürken.

"Kanadık." Dedi Yaman. "Çok kanadık."

"Ama acı hissetmiyorum." Dedi Nefes. "İlk defa acı çekmiyorum." Silikçe güldü. "Burası neresi Yaman?"

Etrafına bakındı. Tanıdık değildi. Ama yabancı da değil gibiydi. Bir kadın gördü uzakta. Sarı saçlı, mavi gözlü, üzerinde tıpkı kendisinde olduğu gibi beyaz bir elbise vardı. Ve, onun da elbisesine kan vardı. Gözlerini kıstı.

"Sen de kimsin?" Diye sordu kadına. Güldü kadın. "Neden bu kadar erken geldin? Senin yolun daha çok uzundu." Dedi kadın.

"Anne." Dedi o kadına bakarak Yaman. "Sen buradasın."

Kadının bakışları Yaman’a döndü. "Sana senden önce gelmek için can atan biri var demiştim, oğul." Dedi kadın gülerken. "Bak bu o." İşaret parmağı ile Nefes'i işaret etti Süreyya.

"O değil anne." Dedi Yaman gözleri dolarken. "O gelmemeli."

"Ama gelmekte çok istekli." Dedi Süreyya. "Çok yorulmuş."

"Ama o giderse ben ne yapacağım anne? Sen zaten yoksun. O da olmazsa ben ne olacağım?"

Yine güldü Süreyya. "Ben bir şey yapmadım. Gelmeyi seçen Nefes." Dedi.

Süreyya'ya doğru gidiyordu Nefes.

"Nefes gitme." Dedi Yaman yalvarır gibi.

"Ama gitmeliyim." Dedi Nefes.

"Gitme." Dedi Yaman.

"Bu sefer senden gitmeliyim." Dedi Süreyya'ya yaklaşırken Nefes.

O sıra Süreyya ile göz göze geldiklerinde anacan bir tavırla güldü Süreyya Nefes'e. Elini uzattı.

"Gelme." Dedi ona. "Daha çok erken."

"Ama tükendim." Dedi Nefes. "Yaralarım çok. Artık saramıyorum."

Yaman’ı gösterdi Süreyya. "Oğlum saracak senin tüm yaralrını. Söz verdi bana." Yaman’a döndü Nefes'in bakışları.

"Becerebilecek mi? O da yaraladı ki beni."

"Becerecek, gelme." Dedi oğluna güvenle bakarak Süreyya. "Oğlum git onun Deniz kızı. Oğluma git, Oğlumun Nefes'i."

Düşündü Nefes. Bir Yaman’a bir de Süreyya'ya baktı. Dudaklarını birbirine bastırdı. Ellerindeki kana baktı. Göle baktı. Ve kendisine yalvararak bakan gözlere çevirdi gözlerini, elbisesinin eteklerini tutu. Ona doğur yürüdü.

Şok cihazına jel süründüren sonra en yüksek dozda aldı Roza ve Nefes'in göğsüne bastırdı. Monitöre baktığında hala düz çizgiydi. Bir kere daha dendi.

"Hocam uyanmıyor, artık ölüm saatini yazmalıyız." Dedi Hemşire. "06:51"

Reddeti Roza.

"Uyan! Uyan Nefes! Yaman için Uyan!" Bir kez daha şok cihazını dendiğinde vücudu havaya inip kalktı Nefes'in. Başı yana düştüğünde monitörden ses geldi. Kafasını çevirip baktığında, düz çizgilerin dalgalandığını gördü Roza.

Güldü. Dönüp Nefes'e baktı.

"O aptal adamı gerçekten bu kadar çok mu seviyorsun? Onun için geri dönecek kadar mı?"

Monitörden gelen ses, Nefes'in sessiz evet cevabıydı.

BİR HAFTA SONRA;

Aradan bir hafta geçmişti. Nefes hala komadaydı. O riskli günü atlatabilmişti. Ama uyanmamıştı da. Yoğun bakım ünitesindeydi. Tetiklere asla bir yanıt vermiyordu. Solunum cihazına bağlı bir şekilde hasta yatağında yatıyordu. Yüzünün rengi solgundu. Doktorlar yaşaması için direnç gösterirken Nefes'te ölüm var gibiydi.

Doktordan beş dakika izin alan Yaman, bir haftadır her gün olduğu gibi bugün de Nefes'i görmek için yoğun bakım ünitesinde içeri girmişti. Nefes'in yattığı yatağın dibine çökmüş, Nefes'in soğuk elini avuçlarının arasına almıştı. Yorgun ve bitap düşmüş bir şekilde başını kızın elinin üzerine yaslamış, gözlerini de yummuştu.

Bir haftadır gözüne bir damla uyku girmemişti. Uyuyamıyordu, o lanet günle ilgili kabuslar görüyordu sürekli. Geceleri haram, gündüzleri ise camın ardından Nefes'i izlemek ile geçiyordu. Harabeydi, enkazdı. Darmadağınıktı. Hali içler acısıydı. Uykusuzluktan gözlerinde dermanı kalmamıştı. Yemek yemiyordu, nefesinin zoru ile bir kaç lokma bir şey ağzına atıyordu. Geceleri Hastanenin kapısının önündeki bankta oturuyor, her an Nefes uyanır ya da ona bir şey olur diye o bankta sabahlıyordu. Eve uğramıyordu. Hastaneye gelenler oluyordu Nefes için. Asiye her sabah hastaneye hem torunu, hem de Nefes için geliyordu. Roza Nefes için bir haftadır hastanede nöbete kalıyordu. Sare'nin elinden ise ağlayıp dua etmek dışında bir şey gelmiyordu. İlyas işine gitmeye çalışıyor ama işine odaklanamıyordu. Çünkü aklı sürekli Nefes'teydi.

Yusuf, oğlu ve kızı gibi gördüğü Nefes'in sonunun kendisine ve Süreyya'ya benzemesine korkuyordu.

Çınar ise her yerde Vural'ı arıyor, Yaman’a verdiği sözü tutmaya çalışıyordu.

"Nefes," dedi Yaman gözleri kapalıyken yorgun bir sesle. "Bu kadar uyku yetmez mi?" Gözlerini araladı Yaman. Kafasını yasladığı Nefes'in elinden kaldırıp yüzüne çevirdi bakışlarını.

"Maviliklerine hasret bıraktığın yetmedi mi?" Diye sorduğunda sesi çatallaşmıştı. Elini Nefes'in solgun yüzüne uzattı. Parmakları naifçe yanağını okşadı.

"Nefes," dedi bir kez daha hasret ve kederle. Nefes'in adını anmak, sanki içindeki acının üzerine merhem sürmek gibi şifaydı. "Canımı çok acıyor. Çok acı çekiyorum. Sen buradasın, bu haldesin, bir ölü gibi burada yatıyorsun. Ve ben bununla baş edemiyorum." Titrek bir nefes verdi. Yüzündeki maskeyi indirerek Nefes'in elinin üzerine derin bir öpücük kondurdu.

"Nefes," dedi tekrardan göğsü hızla inip kalktığında açdığı nefes göğsüne battı. "Nefes alamıyorum." Sesi titredi bu noktada Yaman’ın.

"Deniz gözlü," yutkundu. "Aç artık gözlerini, sen yoksun ve kabuslar yine sardı beni." Bir nefes verdi Nefes'in yüzüne çaresizlikle bakarken. "Aç gözlerini Deniz kızı, Deniz kızları ait oldukları denizde boğulmazlar."

Nefes Soykan, ait olduğu denizde mi boğulmuştu yoksa?

"Keşke," dedi başını önüne eğdiğinde. "Keşke seni göğsümde saklayabilsem." Elini göğsüne götürdüğünde kafasını kaldırıp dolmuş gözlerle Nefes'e baktı. "Keşke seni tam burada saklayabilsem. Dokunmasa artık kimse sana, zarar vermeseler artık masumluğuna. Keşke Nefes, Keşke Deniz kızı seni sadece kendime saklayıp koruyabilsem."

Duymuyırdu onu Nefes. Sadece bedeni vardı orada. Söylenen hiçbir sözü duymuyor ve bir tepki de vermiyordu.

"Çok çaresizim. Allah kahretsin ki çok çaresizim! Sen burada bu halde yatıyorsun ve benim elimden hiçbir sik gelmiyor! Uğruna hiç düşünmeden can vereceğim kadın can çekişiyor ve ben sadece onun dizinin dibinde ağlıyorum!" Başını yana yasladı Pişmanlıkla.

"Nefes alamıyorum, gözlerine bakmadığım her saniye, ben nefes alamıyorum."

Yoğun bakım ünitesinin kapısı açıldığında hemşire kapının önünde belirdi. "Artık çıkmanız gerek. Zaman doldu." Dedi Yaman'a bakarak.

Kafasını çevirip omzunun üzerinden Hemşireye baktı Yaman. "Tamam" Dedi kafasını sallayarak. Hemşire çıktı kapıdan, Yaman önüne döndü oturduğu yerden tek eliyle destek alarak kalktı.

Saçları, Nefes'in en sevdiği halini almıştı Yaman’ın. Dağınık.

"Artık uyan sevdiğim. Ayrılık bize hiç yakışmıyor. Gitmek, sana hiç yakışmıyor Nefes'im." Nefes'in anlına hasret dolu bir öpücük kondurduğunda geriye çekilip ardına döndü Yaman. Kapıya doğru ilerlerken sürekli ardına dönüp sanki Nefes uyanmış gibi hissederek ona baktı. Fakat Nefes uyanmıyordu. Daldığı uyku artık ne kadar güzelse, hiçbir yaşam belirtisi vermiyordu.

Bu zamana kadar o kadar acı çekmişti ki, ölümle o kadar çok burun buruna gelmişti ki, ölmeye bu kadar yaklaştığı fırsatı sanki elinden hiç kaçırmak istemiyordu. Anne karnına düştüğü ilk andan beri, hep öldürülmek istenmişti. Daha ilk o zaman kast edilmişti canına, babası tarafından. Ama Nefes o kadar inatçıydı ki, tüm çabalara rağmen hayata tutulmuştu. Ölmemiş, sanki babasına inanmış gibi doğmuştu. Sonra da doğduğunda ölümle yüzleşmişti. Babasının sürekli olarak gösterdiği şiddet, açlık, susuzluk, odaya, depoya, bodruma kilitlenerek binbir türlü yaşam mücadelesi vermişti. Soğukta donarak, yanarak ölümle çok kez cebelleşmişti. Hastalığı ortaya çıkmıştı, ona rağmen dayanmış yaşamıştı. Nefes, hep umut ederek, umutlara tutunarak hayatta kalmış, yaşayabilmişti. Ama şimdi, durum çok farklıydı. Tüm umutları tükenmişti. Artık umut etmeyi bırakmıştı ve umut etmeyi bırakınca onu sarmaya gelen ölümle bu sefer baş edememişti.

Artık o kadar çok yorulmuştu ki, bir adım daha ileri atacak dermanı kalmamıştı. O kadar tükenmişti ki, gözlerini açmayı geç, kirpiklerini bile hareket ettirecek mecali yoktu. Öyle bir bitmişti ki, kalbi üçüncü bir kez daha durmak için an kolluyordu. Solunum cihaz olmasa, Nefes'in kendi başına alacak bir nefesi dahi yoktu.

Kalbi iki kere durmuştu. İki kere bu dünyadan gitmeyi seçmişti. Aklı, kalbini ilk defa yenmişti.

Kalbi iki defa durmuştu, Nefes pes etmişti.

Nefes, ebediyen tülenmişti.

Adı Nefes'ti.

Ama artık adı bile ona nefes olamıyordu.

Ruhu o kadar çok yara almıştı ki, acısı bedensel değil ruhsaldı.

Ruhu yaralı kız, artık bu dünyada kalmak için çok da çaba göstermiyordu. Hayatın dışlayıcı kapı dışarı ettikleri, her zaman en çok yaralanan ve acı çeken olmuştu. Kabul görülmeyenler, diğerlerinden daha fazla ağlamaya mahkumdur her zaman.

Ve Nefes, doğduğu ilk günden bu yana hep ağlamıştı.

Ağlamak onda yuva yapmıştı sanki.

Yoğun bakım ünitesinden çıktığında Yaman kapının önünde bekleyen Roza karşıladı onu.

"Nefes'i bu kadar çok mu seviyorsun gerçekten?" Diye sordu.

"Sevda bu Roza. O gözlerini açıp bir kere gözlerime baksın diye şu kalbimi söker atarım." Dedi Yaman.

"Ama uyanmak istemiyor." Dediğinde gözleri doldu Roza'nın. "Hiçbir yaşam mücadelesi yok." Dedi kaşları çarılırken. "Sanki bu dünyaya bir daha gözlerini açmak istiyor gibi."

Bir nefes verdi Yaman. "Çünkü bu dünya onu çok yordu." Dedi Yaman. "O kadar yaralı ki, ölümle bu kadar yakınken ona gitmek istiyor."

"Ama biz varız." Dedi Roza. "Ne yaparsam yapayım sevmekten vazgeçiremediğim sen varsın." Dedi Yaman'a bakarak. Güldü burukça. "Çok dil döktüm biliyor musun? Senden vazgeçsin diye. Ona yaşattıklarını sırf senden vazgeçsin diye yüzüne vurdum. Hastalığını kötü etkiliyor dedim. Peki o ne dedi biliyor musun?"

Kafasını iki yana salladı Yaman.

"O ilacı olmayan hastalığımın ilacı, dedi. Yaralı ruhumun merhemi dedi senin için. Hem yara, hem de şifa dedi. Seni o kadar çok sevmiş ki, kalbi yerinden çıkarcasına ağladığı o geceyi bile bir köşeye attı."

Bunları duymak Yaman’ın kalbini ezdi. İçine oturdu, boğazı düğümlendiğinde yutkunamadı.

Keşke, dedi içinden. Seni sevdiğimi daha önce söyleseydim Nefes.

Yaman Karayel, Nefes Soykan'ın bir türlü vazgeçemediği, kalbinden söküp atamadığı sevdası.

İlk aşkı.

"Nefes hanımın durumu oldukça ağır." Dedi hastanenin uzman doktoru. "Bir kurşun içerde ve riskli bir bölgede. O kurşunu almamıza engel olan bir durum da Nefes hanımın hastalığı. Hastalığın kurşunun alınması durumunda tetiklenmesinden korkuyoruz."

"Peki ne olacak?" Diye sordu Roza.

"Onu uyandırmaya korkuyoruz. Bir haftadır hiçbir yaşam belirtisi göstermedi. İlaçların bir etkisi yok gibi." Dedi Doktor. "Bu hastanede, hatta bu ülkede bu şartlar altında ne tedavi görebilir ne de ne yazık ki hayatta kalabilir."

"Ne demek bu?" Diye sordu Yaman.

"Nefes'i buradan götürmeniz gerek. Yurt dışına. Oradaki şartlar iyileşmesi için daha yatkın. Aksi taktirde burada komadan çıkamaz ve iyileşmez de. Tedaviye orada devam etmesi gerek." Dedi doktor Yaman'a bakarak sıkıntıyla.

"Bildiğiniz hastaneler var mı yurt dışında iyi olan?" Diye sordu Roza.

"Evet," dedi doktor. "Bir kaç tane var."

YEDİ AY SONRA;

Aralığın 5'i bugün. Yeni yıla girmeye çok az kalmış. Mevsimlerden kış, yaz biteli uzun bir zaman olmuş. Karadeniz'e yine sert bir soğuk var, hava kasvetli. Kara bulutlar gökyüzüne çökmüş, yağmur yağıyor. Yerler çamur olmuş. Koca bir sessizlik var. Sanki renkler yok gibi. Güneş, sanki hiç açmamış gibi.

Evine geri dönmüştü. Odasında, yatağında uzanıyordu. Dizlerini karnına kadar çekmiş, bir boşluğa bakarak sarıldığı kazaktan asla ayrılmıyordu Yaman. Kazağa sıkıca sarılmıştı ve hiç bırakmak istemiyordu. Uykusuzluktan gözlerinin altı morarmıştı. Teni solgundu, zayıflamıştı. Şu yedi ayda sekiz kilo vermişti. Gözleri o kadar solgun yorgun ve de boş bakıyordu ki, iyi değildi. Saçları uzamış ve de dağınıktı. Uzun bir zaman önce çıkan sakallarını kesmiyordu. Yemek hiç yemiyordu. Asiye'nin zorlamaları ile yiyorsa yiyordu bir kaç lokma. Odasından asla çıkmıyordu. Kapısı sürekli kilitliydi. Yatağında bütün gün uzanıyor, aynı kazağa sarılıyor, telefonunun kilit ekranındaki kızın gülerken çekilmiş fotografına bakıyordu.

Yaşamıyor gibiydi. Bu yedi aydır böyleydi. Hayattan ve herkesten kopmuştu sanki. Odasının perdesi çekiliydi, ışıklar kapalıydı. Yatağın üzerine saçılmıştı kendisine yazılan mektuplar. Her gece onları okuyarak kendine acı çektiriyordu.

Berbat bir haldeydi. Hatabeydi, mahvolmuştu. Hali içler acısıydı.

Her gün kardeşinden tut İlyas’a kadar herkes kapısına gelip saatlerce ona dil dönüyordu. Ama Yaman biriyle bile konuşmuyor, kapısını hiçbirine açmıyordu.

Bir kadının gidişi, bir adamın bitişiydi.

Nefes gitmişti, bu mahalleden, bu şehirden ve de bu ülkeden. Nefes, gitmişti.

Nefes'in aylarca ona yazdığı mektuplar, Nefes buradan giderken eline ulaşmıştı. Ve her bir satırında yazdığı cümleler, Yaman'a aylardır ızdırap çektiriyordu. Her okuduğunda ilk olduğu an gibi ağlıyordu.

Canı acıyordu.

Aylardır kabus görmediği tek bir gece yoktu. Uyuyamıyordu, yine. Onu uyutan tek şey Nefes'in nergis çiçeği kokusuydu. Nefes giderken dolabında aldığı kazağı ile yedi aydır uyumaya çalışıyordu. Nefes'in kazağına sanki ona sarılıyormuş gibi sıkıca sarılıyor, kokluyordu. Ama bu uyumasına bir çözüm değildi.

Telefonu kilit ekranındaki fotoğraf Nefes'e aitti. Sürekli telefonunun ekranını açıyor, Nefes'in fotoğrafına bakıyordu. Yaman’ın kilit ekranındaki fotoğraf Nefes'le tek başlarına beraber kahvaltıya çıktıkları zaman çekilmişti. Nefes tam böyle kediyi severken kedi elini tırmalamaya çalışmıştı, Nefes de buna aldırış etmeden gülmüştü. O sırada onun o halini videoya çekmek isteyen Yaman yanlışlıkla Nefes'in dişleri görünür gözleri kısılırkenki gülüşünü fotoğraf olarak çekmiş, galerisinde saklamıştı. Yaman’ın galerisinde Nefes'in bir başka fotoğrafı daha vardı, Roza'larla beraber dışarı çıktıkları zaman Nefes gölün kenarında dururken arkasından gitmişti Yaman. O sıra Nefes’in yandan fotoğrafını çekmişti. Onu da galerisinde saklamıştı.

Yaman, fotoğraf çekmeyi ve galerisinde tutmayı sevmeyen bir adamdı. Ama galerisinde Nefes'in iki tane çektiği fotoğrafı vardı.

Nefes yoktu ve Yaman tarifi asla olmayan bbir acının içinde kaybolup gidiyordu.

Yedi ay olmuştu. Nefes tedavi için Almanya'daki bir hastaneye götürülmüştü. Fakat Roza Nefes'in hala komada olduğunu, uyanmadığını söylemişti. Roza'nın dediğine göre oradaki doktorlar kurşunu risksiz bir şekilde içerden çıkarmanın bir yolunu arıyor, ama bulamıyorlarmış. Durumu artı ağır değilmiş, ama iyi de değilmiş. Roza gitmişti Nefes'in yanına. Daha sonra o geri dönmek zorunda kalınca Nefes'in annesi Suzan Soykan gitmişti kızının yanına Almanya'ya. Yaman gidememişti. Bir sene 4 ay denetimli serbestliği vardı. Yurt dışına çıkması yasaktı. O yüzden Nefes'le gidememişti. Burada kalmak zorundaydı, ama bu hiç kolay değildi.

Hasreti ağırdı.

Yarinin hasreti çok ağırdı.

Nefes'i göremiyordu, nasıldı bilmiyordu. Ve kafayı yemek üzereydi.

İki aya tekabül eden yedi ay.

Nefes Yaman’ı iki ay beklemişti. Yaman Nefes'i yedi aydır bekliyordu. Belki de daha fazla. Ama sevmekten bir an olsun vazgeçmemişti. Vazgeçmeyecekti de. Nefes, Yaman’ın kolayca vazgeçebileceği bir mesele değildi.

Nefes 4 senelik bir meseleydi. Yedi ay alıp götüremezdi onu.

Bu sevdalık fazla derindi.

Yedi aydır, her gün Nefes'in gelmesini bekledi Yaman. Ama Nefes bir türlü gelmek bilmedi.

Orada Yaman yoktu, Nefes iyi miydi?

Burada Nefes yoktu, Yaman harabeydi.

Her gece uyumak istediğinde Nefes'in gözleri önünde vurulduğu an canlandı gözünün önünde Yaman’ın. Uykusundan her gece sıçrayarak uyandı. Nefes'in adını sayıklayarak sıyrıldı kabuslarından.

Yaman, annesi öldüğündeki haline geri dönmüştü.

Kafayı yemek üzereydi. Nefes'siz geçirdiği her gün, onun için ölümle eş değerdi.

Ona bu kadar alışmış olmasına şaşmamalıydı. Yaman daha ilk görüşte tutulmuştu Nefes'e. Bu kadar bağlılık Nefes'e az gelirdi.

Deniz mavisi gözlerini özledi. O utangaç gülüşünü özledi. Çekingen bakışlarını, utanınca oluşan tatlı yüzünü özledi. Sağ gözünün altında, elmacık kemiğinin üzerindeki sekiz beni saymayı özledi. Gecenin zifir karanlığı siyah saçlarına dokunmayı özledi.

Yaman Nefes'i çok özlemişti.

Vural yedi aydır her yerde polis ekipleri tarafından aranıyor ama bulunamıyordu. Selim Soykan Nefes'in kaçırılması davasında sorguya çekilmişti ve tüm sorulara doğru cevap vermişti.

Ona sordular, "kızını sen mi kaçırttın?" Diye.

"Evet," dedi Selim Soykan. "Ben kaçırttım."

"Neden?,"diye sordu savcı. "Ondan ölesiye nefret ediyorum çünkü," dedi Selim Soykan nefret ve kin dolu gözler ve sesiyle.

"Öz kızından mı?" Diye sordu savcı şaşırarak. "Onun doğduğu güne lanet olsun." Dedi yumruğunu öfkeyle sıkarak Selim Soykan. "Şu hayatta en çok nefret ettiğin kim deseniz, kendi öz kızım derim." Dedi Selim. "Ölsün istedim. Gebersin istedim. Çünkü onu hiçbir zaman sevmedim. Nefes en büyük hatam. Kocaman bir yanlış."

Selim Soykan kendi öz kızını, kanını öldürmek istemişti. Çünkü Selim Soykan kendi öz kızından nefret ediyordu. Nefes, onun şu hayatındaki en büyük hatası, yanlışıydı. Öz babası, öz kızından ölesiye nefret ediyordu. Onu öldürmek istedi, çünkü o bir hataydı. Nefes'e o silahı çeken asıl kişi Vural değil, babasıydı. Nefes'i vuran asıl kişi Vural değil, öz babasıydı.

Bir baba nasıl olurdu da öz kızından bu kadar nefret ederdi?

Bir baba nasıl olurdu da öz kızını öldürmek isterdi?

Çocukluğunu çaldığı yetmemiş gibi, gençliğini de kızından çalmak istedi. Açtığı onca yara yetmemiş gibi, onu saki hiç yakmamış gibi bir de onu öldürmek istemişti. Ama bu, Selim Soykan'ın kızını ilk öldürmek isteyişi değildi.

Baba olmak istememiş adamın hayatını mahvettiği kızı. Kızın baba dediği adamın, kendisini öldürmek isteyişi...

Baba ev derler.

Nefes'in babası üzerine yıkılan koca bir enkazdı.

"Abi, yalvarırım çık artık odandan. Bak, ben hiç iyi değilim." Dedi kapının ağzındaki Sare. Kulak asmadı Yaman. "Abi, kötüyüm." Dedi Sare. "Ağlamak istiyorum abi. Ama göz yaşlarımı silecek abim yanımda değil. Gerçekten küçük kız kardeşini tek mi bırakacaksın?"

Odanın kapısının kilidi açıldığında dudaklarındaki şeytani sırıtış ile hızla geriye çekildi Sare. Yaman, odasının kapısını açıp karşısında belirdiğinde dudakları öne doğru büzüp masum bakışlarını abisine çevirdi.

"Abi." Dedi tatlı tatlı. Kollarını iki yana açarak sıkıca abisine sarıldı. Yedi ay sonra ilk defa abisine sarılıyordu. "Semi çok özledim." Dedi Sare. Kollarını kardeşine sardı Yaman. "İyiyim." Dedi ama yalandı.

"Böyle yapma abi, gerçekten kötüyüm. Seni böyle görmek canımı yakıyor."

"İyiyim." Dedi bir kez daha Yaman.

"Kötüsün. Berbatsın. Görmüyor muyum sanıyorsun? Nasıl bir enkaz olduğunu."

"Nefes yok, Sare." Dedi Yaman. "O hala komada. Nasıl olmamı bekliyorsun? O benim sevdiğim kız ve dünyanın bir ucunda, benden uzakta." Dedi uzun zaman sonra ilk defa konuşarak Yaman.

Yutkundu Sare. "Nefes iyi olacak abi. Ve sana geri dönecek." Abisinin ellerini tutu. "Çünkü Nefes hep sana gelir. Yine gelecek. Sadece biraz zaman."

"Bu sefer gelmesi çok uzun sürmedi mi Sare? Neden hiç gelmeyecek gibi hissediyorum?" Diye sordu Yaman çaresizce.

"Bu sefer ki ayrılık biraz uzun sürmeliymiş abi. Kavuşmanın en güzeli olsun diye." Dedi Sare üzgünce.
"Hadi aşağı inelim. Babaannem çok üzülüyor senin bu haline. Zaten babam da denize açıldı yok iki gündür."

Abisinin elini tutarak onu merdivenlere yönlendirdi Sare. Yaman’ın küçük kız kardeşi abisini böyle görmeye artık tahammül edemiyordu. Onun abisi koca bir dağdı. Ve böyle olmak ona hiç yakışmıyordu.

...

Üzerinde siyah bir palto vardı Yaman’ın. İçinde ise siyah bir sweatshirt onun altında ise bir beyaz tişört vardı. Kumaş siyah bol paça pantolonunu altına giyinmişti. Dışarı çıkmıştı, hava soğuktu. Yağmur yağıyordu. Ellerini paltosunun cebine sokmuş, dağınık saçları yağmurda ıslanırken telefonunu

sessize almıştı. Trabzonun sokaklarında dalgın bir şekilde yürürken aklında Nefes vardı. Onu düşünüyor, onunla geçirdiği sayılı zamanları hatırlıyordu. Burnunun direği sızlarken bir nefes verdiğinde verdiği nefes buğar olup havaya karıştı.

İleriden üzerinde gri kabanı, altında ise koyu mavi kot bol bana pantolonu olan, koluna kahverengi büyük bir çanta takmış siyah saçları omzunun biraz altında açık olan bir kız, elindeki telefonu ile ilgilenirken en az Yaman kadar dalgın bir şekilde yürüyordu ve önüne bakmıyordu. Ayağındaki uzun siyah çizmeleri, ıslak yerde adım atarken cıvık bir ses çıkarıyordu.

İkisi de dalgın bir şekilde yolda yürürken elinde telefonuyla oynayan kız Yaman'a çarptı. Kız yere düşen telefonuna uzanırken, "pardon." Dedi Yaman.

Telefonınu yerden alıp kalkarken, "pardon." Dedi kız da. Önüne düşen saçını kulağının arkasına sıkıştırırken kafasını kaldırıp karşısındaki adama baktı. Yaman’ın gözleri karşısındaki kızı bulduğunda, dumura uğradı.

Kaşları çatılırken eli ayağı boşalmıştı. Ve, dudaklarından o isim döküldü.

"Nefes," dedi şaşkınlık ve hasretle Yaman. Karşısındaki kızın varlığının gerçek olduğuna inanamıyordu. Dudaklarından titrek bir nefes döküldü.

"Adımı nerden biliyorsunuz?" Diye sordu şaşırarak Nefes.

"Deniz kızı." Dedi burukça gülerek Yaman. "Geri dönmüşsün." Derken hala bu ona bir hayal gibi geliyordu.

"Birine mi benzettiniz acaba beni?" Diye sordu ne olduğunu anlayamayarak Nefes.

Afalladı Yaman. Karşısındaki kızın gözleri ona yabancıymış gibi bakıyordu.

"Unuttun mu beni?" Diye sordu tereddütle Yaman Nefes'e bakarak.

Anlını kırıştırdı Nefes. "Hatırlamam mı gerekiyor, sizi?" Diye sordu.

Evet, YVKT ikinci kitabının ilk bölümü ile buradayızzzzz.
Uzun zaman olmuştu görüşmeyeli. Sezon finali sonrası ile ilgili yorumlarınızı merakla bekliyorum. Lütfen yorumlarınız benden esirgemeyin ballar. Baya duygulu ve ağır bir bölümdü benim nazarımda.

Bölüm : 21.07.2025 17:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...