7. Bölüm

6. Bölüm Sultanın Düğünü

Elif Doğan
ursuula1

6. Bölüm Hatice Sultanın Düğünü

 

Dikkat bu bölümde +18 sahne vardır. Okuyucular tarafından kabul edilmeyecek materyaller yazılmıştır.

 

 

 

 

Ön söz

 

Batalı kana ohun dîde-i giryân içre

Bir elifdür sanasan kim yazılur cân içre

Yeridür sîne-i sûzânuma külhan deseler

Anca kim yandı ohun sîne-i sûzan içre.

 

 

 

 

 

Fatma Hüma Şah Sultan. Osmanlı İmparatorluğu size bir yaşam sunar bu yaşamı ya köle olarak tamamlar ya da, kölelikten başlayarak zekanı kullanarak kendinden sultan yaratırdın. Karşımda beni otağın içerisine sıkıştırmış kadın tam da kendinden bir Sultan yapan birisiydi, lakin karşımda ki zeka harem içerisinde öyle bir atmosferde kendi planlarını ve oyunlarını hünkara yaparak geliştirmiş birisiydi ki bu kadınla kesinlikle yarışamazdım. Otağın içerisini aydınlatan meşale ışıkları mavi gözlerinin içerisinde bile dans ediyor, bense bu hususun içerisinden nasıl sıyrılırım diye saniyede bin kere düşünüyordum.

 

" Bende sizin kurnaz birisi olduğunuzu düşünmüştüm sultanım "

 

Kadı efendiler Hüma Şah sultanın emri üzerine çadırın naylon kapısını yırtıp içeri çoktan girmişlerdi, muhtemel beni yeniden ahır iplerine bağlayacak ve payitaht zindanına götüreceklerdi lakin kız kardeşim Mahpeyker'in sesi olduğumuz durumun içerisine dolana dek.

 

" Kız kardeşimi isyancı hatunu olarak yakalamanız saray içerisinde kurnazlığınızın paslandığını işaret ediyor "

 

Ne? 

 

Kardeşimin sesi kulaklarıma ulaşıyor ama bedenini göremiyordum. Zira Fatma Hüma Şah Sultan akıncı otağının içerisinde ki çadır kapının önünde, kadı efendiler ile durmuş bakış alanını kapıyordu. Mahpeyker'in ne yaptığını ilk başta anlamadım çünkü o kadar fazla suç üstü yakalanmaktan ürktüm ki, karşımda ki kadın padişahın hasekisi Şehzade annesiydi. Ama Mahpeyker yaşadığı tüm yıllar boyunca ilk kez bir zorluğa benim için bile bile göğüs gerdi, küçük kardeşin ben olduğunu ve İsyancı abla olanın kendisi olduğunu saniyeler içerisinde sözleriyle tescil etti. Yüzümde ki kaftanımın parçası olan kumaş peçesi altından kaşlarım çatıldı, bu aptal kız neden kendini benim için böyle bir tehlikeye atıyor ve yeni kurtulduğu zindana yeniden kendi dudaklarının sözleriyle dönmek istiyordu bilmiyordum.

 

Korkudan dolayı hızla kalkan ve hızla inen göğüs kafesim yerini yavaşça huzura, sükunet içerisinde bırakıyorken Fatma sultanın zehir saçan mavi gözleri benden kardeşime yöneldi.

 

" Bende sizinle tanışmak için bizzat hevesleniyordum Elif hatun. "

 

Dudakların arasında ezdiği ismimi zevkle ısırdı sanki, öyle bir büyük iştahla ismimi zikretti ki kardeşimin bedenini hâlen göremesem dahi korktuğunu hissedebiliyordum.

 

" Ağalar! Hatunu payitaht zindanına vurun "

 

İşte, işte beklenilen emir sultanın dudaklarından zevkle döküldü. Karakterleri bir kaç saniye içerisinde değiş tokuş yaptık, Mahpeyker büyük abla olan ben ise küçük kardeş olduk. Neden bu kadar tehlikeli hususu benim için yaptı, neden böyle bir fedakarlık yükünü omuzlarına aldı bilmiyordum ama öylece sessiz kalarak duramazdım. Kardeşimi yine o cariye satılan zindan yerine götürmelerine zinhar izin veremezdim ama, eğer sesimi çıkarırsam muhtemel benide kardeşimle birlikte kadı efendilere zindana attırır bu sefer kardeşimi oradan çıkarma ihtimalim yok olurdu. Zinhar kimseye güvenemezdim, akıncı başı Mahir kuşatmaya çıkmışken Edirne Sarayından bu kadar uzaktayken zinhar beni ve Mahpeyker'i kimse kurtaramazdı.

 

Akıncı Otağının dağ etekleri sessizliğe iyice bölük, bölük atlar üzerinde askerlerin gitmesiyle kavuşuyor kardeşim ise gözlerim önünde kadı efendilerin ellerinin ardından bağladığı ahır ipleriyle Sultan eşliğinde saraya götürülüyordu. Tıpkı benim Arasta sokağından Edirne Sarayına köle olarak getirildiğim gibi, kardeşimde tıpkı benimle aynı kaderi gözlerim önünde yaşadı. Bıkmıştım, bu düzenden yeniden sessiz olmaya mahkum bırakılmaktan, yüzümü kaplayan peçeden. Boğazımı bir şey tırmıklıyor göğüs kafesimi tatlı bir acıyla sıkıyordu, otağın kumaş gibi incelikte olan beyaz renkli duvarlarına kardeşimin tutsak olarak götürüldüğü at faytonunun gitme sesi ilişti. Her bir tekerleğin altında ezilen kum tanesi gibi kalbim ezildi, o zindanda Mahpeyker'e neler yapacaklarını az çok düşündüm. Özellikle bilhassa isyancı hatunu olduğunu söyleyen kardeşim, sultanın boyunduruk cezalarına tabi tutulacakken yarın arife gecesi sarayda yapılacak büyük şölen düğününde cengaver çıkarmalı ve kardeşimi Hatice sultanın düğün karmaşası içerisinde zindandan çıkarmalıydım.

 

Karanlık ormanın ortasında ki dağ içerisinde kalan akıncı otağından öyle hızlı koşarak dik yokuş boyunca inmiştim ki, yarın olacak düğünde nasıl bir plan yapabilir ve kardeşimi yeniden benim yüzümden esir düştüğü o zindandan çıkarabilirdim bilmiyordum. Ormanın toprak yolu boyunca öyle hızlı koşarak Bedesten kemerli giriş duvarına yaklaşmıştım ki, üzerimde ki kaftanın tülleri korkudan ve ne yapacağını bilememekten titreyen bacaklarıma dolanıyor bense Bedesten çarşı avlusunda ki giriş duvarına sırtımı yaslayarak düzensiz nefesimi kontrol altına almaya çalışıyordum.

 

" Şhhh daha sessiz olun mendebur çıraklar! Bedestenin gecesinde çıkardığınız çıt sesi bile sumak olur etrafa yayılır Hatice sultanın güvenini boşa çıkarmak istemiyorsanız bilakis dikkatli taşıyın "

 

Yeni çeri ocağından Bedestene gelene dek zaten kararmak üzere olan hava iyice kendini geceye bırakmıştı, her bir koşmamda gökyüzünde ayın solgun ışığı beliriyor ve Bedestene gelen tüccar orman yolunun aydınlatıyordu. Avlunun isyandan dolayı kırılmış ev pencereleri ve yıkılmış duvar kirişleri, yaslandığım kaftan tülümü beyaz renkte boyaya bulaştırırken nefesimi göğsümün içerisinde bastırdığım avuç içimle durarak sakinleştirmeye çalıştığım, evin duvarına adam sesi ve sanki bir şeyi yerden sürükleme sesi geliyordu.

 

" Ahmet Paşam zira bu emevi adam çok ağır zinhar tulumun içerisinde dahi taşınmıyor düğün gecesine az vakit kala böyle kaçırmamız ne kadar mantıklı "

 

Bedesten avlusunun havasında yalnızca geceleri gezinen cırcır böceklerinin sesi içerisine bir kaç adamın hararetli tartışma sesi karışıyor, bense nefes almaya çalıştığım duvarın eşiğine bedenimi saklayarak duvarın arkasından dikkatle avlu ortasında olan hususu anlamaya çalışıyordum. Patates çuvalı için yapılmış uzun hasır çuvalın içerisi doluydu, hatta o kadar uzun bir şey vardı ki 2 adam diğer çuval ucundan tutmuş diğeri ise sol aşağıda ki çuvalı tutmuş avlunun yıkılmış tezgahları arasında hasır çuvalı çıkarmaya çalışıyorlardı.

 

Meşale ışıklarının çıkan isyan savaşı yüzünden kırıldığı ve evlerin içerisini bile zar zor aydınlatan meşale ışıklarının verdiği izin kadar, başlarında durarak siyah sulietinin ay ışığı altında kavuklu başıyla dans eden kişinin kim olduğunu göremiyor ve anlayamıyordum.Ama efendilerden sol çuval ucunu avlu ortasından çekmeye çalışırken " Ahmet Paşam " dediğini net şekilde duydum.

 

Bedestenin avlu ortasında dikilen 3 adam ve garip çuvalı duvarın ardında ki izleyen görüş alanımdan çıktı. Çıktığı saniye nefesimi tuttuğumu, bedenlerinin tüccar tezgahları arasından gecenin karanlığı yüzünden süluetleri kaybolduğu saniye vermemden anladım. Kemerli duvarın bitişik olduğu evin duvarı ardında gizleyerek avluya izleyen bedenimi gitmelerine rağmen çıkarmadım, emin olmak ve efendilerin onları izlediği şüphesine kapıldıklarını hissettim. Ne oluyordu? O kadar fazla şey düşünüyordum ki Mahpeyker'in yeniden zindan edilişi, Mahir'in öpücüğü ve şimdi de bu 3 adam ve bir çuval...

 

Evimin olduğu yeşil kubbeli örtüyle kaplı sokağa yöneldim, dar sokağın kumlu yoluna certik ayakkabılarımın izi çıkıyor bense gecenin karanlığına ev sahipliği yapan Bedesten sokağının dar yolunda düşünüyordum. Öyle fazla husus bir arada oluyordu ki, artık hiç birine yetişecek gücüm yoktu. Medrese özgürlüğünü biz kadınlara yeniden verecek gücüm yoktu, her bir Bedesten sokağında attığım adım isyana tanık etmiş duvarlar arasına sesi doluyor bense buraya hâlâ hayvan gibi getirildiğim bileklerimde ki ip izlerinde parmak uçlarımı gezdiriyordum. Düşünüyordum, biraz evvel avluda tanık olduğum hususu ve beraberinde getirdiği sesleri düşünüyordum. Hatice sultanın güveni? Bu ne anlama geliyordu paşanın dudaklarından çıkan hasbihali ve beraberinde olduğu diğer hususları düşünüyorken evimizin ucu görünen beyaz kiriş çit duvarlarını gördüğüm dakika tüm yapboz zihnimde birleşti.

 

" Nigar'ın harem içerisinde duyduğu dedikodulara göre Hüma sultanın 2 kızı var büyük kızı Hatice sultanı yaşlı bir sadrazamla nikah kıydırırsa diğer küçük kızını halk içerisinde ayaklanma çıkarmasın ve Hünkarı tahtından yeni çeri isyanı ile indirmesin diye Mahirle nikah kıydıracak demektir. Hatice sultanın güveni dediği şey evlenmek istemediği paşanın çuval içerisinde olan bedeni mi? Eğer Hatice sultan bu gece Ahmet paşadan yardım istediğine göre o emevi validesi Hüma Şah tarafından seçilen sadrazam demektir! Kız kardeşimi Hatice sultanın yerine geçerek emir verir kurtarırım Sultan bu gece kesinlikle payitahttan kaçmış olmalı paşanın avluda ki acelesine bakarsak bilakis saraydan çoktan kaçtı "

 

Evimizin Bedestenin 7. Ara sokağında kalan avlusunun çeşmesine yaklaştım, sabah güneş tepede yükselmeden hareme girebilirsem kaftanın yüzümü kapatmasından dolayı zinhar kimse Hatice sultan olmadığımı anlamaz fazla ses çıkarmayarak yeni gelin heyecanı içerisinde oluyormuş gibi konuşmadan emir verirsem, kardeşimi kesinlikle o zindandan çıkarırdım.

 

Gecenin karanlık duvarlarına ev sahipliği yapan ay ışığı kırık çeşmenin akan sularına doluyor, mermer taş yerin üzerinden naiflikle akan su sesi kulaklarıma doluyorken ayağımı kaplayan neredeyse koşmaktan dolayı yırtılmış certikleri avlunun bir tarafına attım. Tıpkı Mahir'in evimin avlusuna geldiği Bedesten gecesinde yaptığım gibi, yeniden ayaklarımı çeşmenin üstünde ki suda daire yapar şekilde gezdirdim. Her bir su dalgalanması akıncı başının kumaşlar altından gelen sesini, ayaklarımın altında ki dalgalar gibi kulaklarıma serdi.

 

Yoksa korkuyor musun?

 

Neyden akıncı başı?

 

Akıncılardan. Zira Akıncılar öğün olarak Bedesten sokaklarında gezinen küçük hatunların kalbini yerlermiş...

 

Bedestenin yıkılmış çatılı evlerinin enkaz üzerini aydınlatan ay ışığı gibi, sesi dudaklarımı aydınlatarak tebessüm ettirdi. Şu an neredeydi? Ne yapıyordu? Kuşatmada yara aldı mı? Venedik surlarına askerleri ile gitti mi? Hiç bir şey bilmiyordum ve bu bilinmezlik kalbimi tatlı bir acıyla sıkıyordu. Cırcır böceklerinin sesinin dolduğu avlu gökyüzüne kaydı bakışlarım, evimizin çeşmesinden katman, katman yere akan suya eşlik eden gece böcekleri onun kuşaklarının renginde ki siyah gökyüzüne bakmamı ve benden izinsiz dilimin diken değil özlem saçmasına izin verdi.

 

" İyi geceler Mübre "

 

Gülümsedim, tüm bu tutsak zincirlerinin görünmez kilitleri gülümsememi çalmasına rağmen gülümsedim. Gezgin akıncı başının benden milyonlarca kilometre uzaklıkta olan bedenine gülümsedim, dilenci babasının onu yıllar boyunca hapsettiği siyah kumaşlar altında ki görünmeyen tebessümüne gülümsedim. Bedestenin savaştan geriye kalmış yıkık evleri arasında ürpertici bir özlem hasreti gezinirken, mor kaftanımın tülleri gecenin esintisinde siyah uzun saçlarımda dans ediyor bense dilimin altına takılan şarkıyı mırıldanarak avlunun duvarıyla birleşik olan odamın meşale yanan odasının ışığı altında pencereden içeri giriyordum bile.

 

" Gökyüzü, senin ve benim

 

Tıpkı rüyalarımız gibi duman duman

 

Gökyüzü, senin ve benim

 

Nefesimiz gibi toz toz

 

Nereye gidersen git

 

Beni bulacaksın

 

Çünkü artık ben senin bir parçanım (Gökyüzünüm)

 

Gezginim ben gezgin

 

Gezginsin sen gezgin

 

Yıldızlı dünyanın ötesinde seninle buluşalım..."

 

Bedestenin isyan savaşından geriye kalmış çatlak beyazlı toz olmuş duvarlarına güneşin ışığı kendisini doğmaya zorlayarak, odamın sedir yatağı üzerine vuruyor bense boğazıma dizilen tüm heyecan ve tedirginlik düğümünü teker teker yutmaya çalışıyordum. Acaba, acaba bu plan işe yaramaz ve kardeşimi o zindandan kurtarmak yerine yanına atılırsam diye bilakis korkuyordum ama korkunun ecele faydası yoktu. Gerilmek üzere parmak uçlarında çekilmiş ok yayı gibiydim vücudum o kadar gergindi ki, Nigar'ın eline geçmesi için gece yazdığım mektubun cevabını yatağımın üzerinde oturmuş öylece bedesten sokağının duvarına manzaralık eden yolunu dikkatle izliyordum.

 

" Pştt hatun! "

 

Sedir yatağımın üzerinde pencere yamacında ki duvara yaslanarak Nigar'ı beklerken arkadaşımın tüccar satış seslerine karışan fısıltılı ile oturduğum yatağın üzerinden resmen fırladım.

 

" Hatice sultanın hazırlanmış düğün kaftanını gizlice saray içerisinden çıkarmayı başardım derhal kaftanı burada giy ve saraya kalfa eşliğinde girmiş gibi yapalım "

 

Arkadaşımın ellerinde tuttuğu kırmızı gelinlik kaftanını kumaşı avuçlarım içerisine doluyorken umutla tebessüm ettim, zira annem yaptığım bu planı ve giydiğim Sultan kaftanını duyar görürse beni oklavayla döverdi.

 

" Peki ya Hatice sultan? Sarayda değil mi? "

 

Ellerimin arasına alel acele tutuşturduğu kaftanın geriye kalan parçalarını, gümüşlerini ve tacını da evimizin olduğu 7. Sokağa ikide bir ardına bakarak kontrol ediyor tıpkı hareketleri gibi hızlı konuşuyordu.

 

" Sultan dün gece o sadrazamla evlenmek istemediği için benden ve Firuze kalfadan yardım alarak Ahmet Paşa ile kaçtılar "

 

Tam da düşündüğüm gibi. Dün geceki hadisede avluda duyduğum hasbihal tamda yolunu buldu, kardeşimi yeniden tutsak olduğu o zindandan çıkarıp özgürlüğüne kavuşturabilirdim.

 

" Tüm sarayda aşçı başı şu an lokma döküyor Fatma Sultanın dikkati dış ülkelerden düğün için gelen elçilere kaymış durumda. Zira bundan faydalanır Mahpeyker'i emir vererek çıkarırsın. Sultanın erkek hadımları hariç yüzünü bugüne dek kimse görmedi, zinhar Hatice sultan olmadığını kimse anlamaz ama sadrazam halvet için has odaya gelirse o zaman ne husus yapacağız? "

 

Eğer sadrazam hâlâ Edirne Sarayı içerisindeyse dün ki avlunun yerinde çuvalla sürüklenen kimdi? Kafam o kadar karıştı ki, Nigar'ın ne dediğini görüyor dudaklarının hareket etmesini izliyor ama işitemiyordum. Acele ve sanki saraydan çaldığı düğün kaftanının sorumlusu olduğu için korka korka Bedestenden uzaklaştı. Bense, kırmızı renkli düğün gelinlik kaftanını üzerime giyerken düşündüm. Eğer sadrazam o saray içerisinde Sultan gelinini bekliyorsa ve ben tam da bu bekleyişin içerisine düşersem nasıl kaçacaktım? Mahpeyker ne durumda, eziyet çekiyor mu ya da Kütahya sancağına köle olarak satıldı mı bilmiyordum bile.

 

Siyah uzun saçlarım kırmızı kaftanımın üzerinde salındı, sultana ait olan taç başımda yerini bulduğu saniye tacın ağırlığı yüreğimi kapladı. Bu husustan nasıl yara almayarak çıkacaktım bilmiyordum, düşünceler evimizin kırık çeşmesinden akan su gibi aktı. Gözlerime çektiğim siyah sürme odanın içerisine vuran Ramazan sıcaklığı ile akıyor, aktığı boya el olup yüreğime uzanıyordu sanki. Avluya bağlı kardeşimle aynı odaya sahip olduğum pencereden gizlice ve sessizce ayrılmaya özen gösterdim, zira annem beni üzerimde pahalı canfes Sultan gelinliği ile yakalarsa hiç hoş şeyler olmayabilirdi.

 

Edirne Sarayına çıkan tüccar orman yoluna gelene dek Bedestenli halkın aralarında gizlice ve fısıldar şekilde konuştuğu hasbihallerine şahit olmuştum. Bunlardan bazıları sarayda ki düğün, bazıları esir alınan kadın köleler ve bazıları ise lale devri isyanı hakkındaydı. Bedesten isyan savaşından sonra kendini günler içerisinde yavaş yavaş toparlıyor, öğlen güneşinin sıcaklığının rengi duvarlara vuruyorken yaşlı bedestenli hatunlar yüzlerine peçelerini çekmiş dedikodu yapıyordu.

 

Saray has bahçe yoluna gelene dek, sayısız bedestenli halk bana baktı zinhar dikkat çekmemeye çalışsam dahi halkın keskin bakışlarını ve üzerimde gezinen gözlerinin dudaklarını benim için açtıklarını biliyordum. Nigar ile tam da anlaştığımız sultanlar için özelikle husus edilmiş has bahçe girişinde ki çınar ağacının altında bekliyordum, Nigar'ın haremde kalfa olmasından yararlanarak saraya sorunsuz şekilde girecektim. Tenimde ki dolaşan tedirginlik bir kum fırtınası gibi bedenimi sarıyor, has bahçeyi süsleyen sayısız çimlerin üzerinde olan kırmızı güllere bakıyordum. Sarayın içerisinde olmasam dahi düğün kutlama sesleri o kadar fazla yüksekti ki, saray surlarının günah dolu pencereleri ardında insanların sesleri cümbüş olmuş yayılıyor bense has bahçenin saray giriş kapısında beliren arkadaşımın bedenine hızla yaklaşıyordum.

 

" Çabuk Hatice sultanın tahsis edilmiş terasına git ve orada ben seni tekrar alana kadar bekle. Zinhar odadan ayrılma düğün için haremde raks gecesi var hatunların hepsi bu eğlenceye paşalar ve sadrazamların hepsi ise Hünkar ile beraber payitaht avlusunda ki gecede eğleniyor bu husustan faydalanıp askerlere emir vereceğiz daha sonra ise Mahpeyker'i buradan alıp kaçacaksınız "

 

Nigar havadisleri yetiştirttikçe kalbim sıkışıyor, haremin içerisine has bahçenin gülleri arasından girdiğim saniye tırnaklarımı gerginlikten avuç içime bastırıyordum. Raks gecesinin cümbüşü güneşin iyice dağlar ardından batmasıyla müziği yükseliyor, kapalı kapılar ardında ki eğlencenin darbuka sesleri ve hatunların ağıt sesleri yoluma eşlik ediyordu. Nigar önde ben ardında Hatice sultanın terasına Sultan sanki başka biriyle kaçmamış ve ben sultanın yerine geçerek, askerlere emir verir şekilde kardeşimi esir düştüğü o zindandan çıkarmayacak gibi yavaşça odaya gidiyorduk. Ardımızda harem içerisinde yükselen raks müziği sesi, mutfakta düğün için dökülen lokma tatlıların kokusu kalırken has odaya çoktan girmiştik bile.

 

" Paşam gelininizi getirdim "

 

Ne? 

 

Halvet odasının büyük kahverengi ahşap kapıları Nigar ve benim ardımdan kadı efendiler sayesinde kapandığı vakit, başımı ayak uçlarımdan kaldırmadım. Kırmızı kaftanın kırmızı tülü siyah saçlarımdan aşağı sarkarak yüzümü kapatırken, Nigar bunca yıllık çocukluk arkadaşım bana ihanet edemezdi değil mi? Korktum, arkadaşımın bana ihanet ettiğini yardım diyerek sadrazama yaranmak için beni harcadığını hissettim ta ki onun sesi halvet odasının içerisine dolana dek.

 

" Has bahçe gülünün sadece bir gün gelinim olduğu hususu eksikti bunu da yerine getirdik "

 

Akıncı başının siyah kumaşları altında kulaklarıma ulaşan sesini duyduğum saniye yüzüm belli olmasın diye eğdiğim başımı, saniyesinde kaldırdım. Sultanın ve paşanın düğün için özenle dekora edilmiş yatağının üzerinde oturuyor ama yüzünü vücudu hariç siyah diba kumaşları kaplamıyordu.

 

" Sen Venedik kuşatmasından hangi ara geldin? "

 

Nigar çoktan kadı efendilerin güvenliğini yapan has odanın ahşap kapısına tıkladı, tıklamasıyla iki kanat yerinden açılan kapıdan bir rüzgar oldu çıktı sanki. Kapının açılmasıyla birlikte harem içerisinde düğün için yapılan raks eğlencesinin müziğinin tınısı odaya girdi, Nigar'ın ardından geri kapanmasıyla birlikte sumak kokusu gibi geri çekildi. Müziğin tınısı hâlâ az da olsa aramızda ki boşluğa doluyor, akıncı başının Binbaşısı ise kumaşların 2. Defa sarılı olmadığı yüzünde ki gülümsemeyi gizlemiyordu bile.

 

" Maşallah,Maşallah bu kaftanda favorim ama zindanda giydiğin raks elbisesine tercih etmem "

 

Kırmızı kaftanın tüllerinin izin verdiği kadar kollarımı göğsümde bağladım, trip atma ifadem olan yeşil gözlerimi devirdiğim saniye yüzümü kaplayan düğün tülünün altından bile bakışlarımı görmüş olacak ki oturduğu yataktan kalkarak bedenime yaklaştı.

 

" Artık kaçamazsın, artık kaçamam bana olan, benim sana olan bu duyguyu açmamız lazım zira ben daha fazla bundan kaçmak istemiyorum "

 

Sultanın düğünü için özenle ipek kumaşlardan yapılmış olan tüllerin esintisi gibi, söylediği sözler tenimi okşadı. Yatağın görüş alanı sarayın orman manzaralı balkonuna bakıyor düğün gecesi için özenle cariyeler tarafından dizilmiş olan renkli mumlar konuşmalarımızın içerisine tıpkı bizim gibi yanarak doluyordu.

 

" Aramızda aşk gibi saçma hususlar olmadığı için zira bir şeyden kaçmıyorsun akıncı başı "

 

Sustum, sustuğum saniye raks müziğinin harem içerisinden yükselen sesi önce bizim baş başa kaldığımız odaya daha sonra, geceyi süsleyen ayın ışığı içerisine yükselerek karıştı sanki. Aramızda ki uçsuz bucaksız gelen boşluğu siyah diba kumaşlarının sıkıca sarıldığı bedenini, bedenime yaklaştırarak durdu. Sultana özen olarak ayrılmış terasın balkonu önünde olan bedenimizin arasından gecenin sıcak rüzgarı bile geçemezdi artık.

 

Yüzümü kaplayan kırmızı düğün kaftan tülünün altından bile, yüzünü 2. Defa hapsetmeyen tenine baktım. Alnından başlayarak sol göz kapağının üzerinden oradan ise çenesine kadar yol çizgisi gibi inen yaralı yüzüne baktım. Nefesimin titrek buğusu mum ışıklarının titrek danslarına karışıyor, odanın aşağı saray katında olan raks müziğinin uğultusunu bile bastırıyordu. Bunca senedir neredeydi? Neden bana gelmedi? Neden yaşadığına dair tek bir mektup göndermedi, biliyordum akıncı başının Osmanlı içerisinde belirli önemli bir yeri vardı buna rağmen bu yeri kullanmayarak bana ulaşmadı. Neden ulaşmadığı hususu kalbimi tatlı bir acıyla sıkıyor, neden aramızda binlerce günün gecesinin özlemi olduğunu hissediyordum.

 

Siyah saçları, ikinci kez gördüğüm siyah saçlarının teli alnına düşerken Bedesten camisi önünde yaptığı gibi tıpkı o gün ki gibi binlerce savaşa katılmış, binlerce düşman öldürmüş elleri tenime korkarak yaklaştı. Kırmızı kaftanın belimi tül ilen kaplayan tenime siyah kumaşlı elleri tül altından yol bularak belimi kavradı, saniyeler içerisinde göğüslerimiz birbirine oda içerisinde çarparak durdu. Kaftanın hapsettiği göğsüm altında çırpınan kalbim ellerinin varlığını tenimde hissettiğim saniye gözlerimi kapadım, elleri sanki bir kılıcı meydan muhaberesinde gibi tenimde geziniyor siyah diba kumaşları kaftanımın içerisine karışıyordu.

 

Tek bir kelime bile etmeye cesaretim, halim yoktu nefesim titrek şekilde kırmızı kaftan tülünü ardından geri yüzüme vuruyor akıncı otağına kaçırıldığım gün gibi hançeri üzerimde beni korkutmak istediği saniyeler gibi geziniyordu. Ama bu kez hançer değil parmak uçları tenimde gezindi, tüm eğlence müziği dokunuşları altında ezildi. Boynumdan başlayarak göğüs arası boşluğumun nefes aldığım kısmına kadar siyah kumaşlarla sarılı elleri kabaca çizgi çizdi. Tıpkı Kervansaray tüccar gezileri gibi vücudumda gezinen elleri umduğu, umut ettiği yeri bularak orada saniyesinde durakladı. Kaftanın canfes kumaşları altında kalan göğsüm siyah kumaşlı elinin altında kaldığı saniye, siyah saçlarımda ki başıma artık nefessizlikten dolayı ağır gelen tacı ve tülünü öylece halının üzerine attım.

 

Bugüne dek korkudan bile titremeyen parmak uçlarım siyah diba kumaşlarının sıkıca sarılı olduğu tenine değdiği vakit titredi, ellerim altında çözülen her bir kumaş parçasını akıncı başının yüzüne bile utançtan bakamayacak şekilde çekiyor ama avuçlarım arasında tutuyordum. Kadı efendilerin muhafazlık yaptığı ahşap büyük kapısının önünden geriye atılan adımlar ile uzaklaştık, birbirimizin göğsüne değen tenlerimiz nefes alış ve verişlerimizi bile hissetmemizi sağlıyor kumaşların sardığı bir eli tenimi saran tüllerin içerisine doluyorken diğer eli ise gözlerine ve yüzüne bakmak istemediğimden dolayı aşağıya eğik olan çenemi tutup ona bakmamı sağlıyordu.

 

" Dikenlerin şimdi batmıyor mu? "

 

Omuzlarımdan baskı yaparak bedeni önünde eğdiği bedenimin başını siyah kumaşlarla sarılı parmaklarıyla aynı şekilde, omuzuma yaptığı baskıyla bir şekilde çeneme yapıyor ve onun mum ışığı altında ki harem odasında göz kontağını kaybetmememi sağlayarak gözlerime bakıyordu. Cevap vermek istedim, her zaman laf sokma sözlerim dilimin ucunda hazırken dudaklarımı araladım ama ağzımın içerisine ıslak dili dolana dek. Osmanlı hünkar mektuplarını belirtmek için basılan kırmızı damga gibi dudakları, dudaklarımı mühürle kapladı. Omuzlarıma baskı yaparak vücudunun önünde yere eğdiği bedenimin dudaklarını ıslak bir öpücükle kaplarken eğilmek zorunda kaldı. Has odanın içerisinde her yanan mum ışığının tütsü kokusu bu ana eşlik ediyor, bacaklarım heyecandan bocalayarak dizlerimin üzerinde Mahir'in baskısı ile durmaya devam ederken titrediğimi hissediyordum.

 

Daha fazla vakit yoktu, daha fazla işkence, daha fazla şeriat yasağı yoktu. Tüm yasaklar aramızda ki ince çizgide koptu, kopan yasakların ip yolu onun siyah diba kumaşları ile sıkıca sarılmış kucağına düşmemi sağladı. Omuzuma baskı yaparak dizlerimin üstüne bedeninin önünde oturttuğu bedenimi, kabzasında duran bir kılıç gibi kolaylıkla sultana ait olan kırmızı düğün kaftanının tüllerine tüm gücünü kullanarak siyah kumaşla kaplı elleriyle bedenimi oturduğu yatağın üzerine çekti. Çektiği saniye kumaşların ve kaftan tüllerinin sardığı tenimize rağmen akıncı başının tenimin altında kalan baskıyı hissettim. Hissettiğim saniye, bugüne dek otakta ve Hünkarın hükmettiği yerlerde olan siyah kumaşları altında ilk kez onu hissettim. Bedenim sumak tezgahlarının sonsuzca taş altında ezildiği boşluk gibi ezildi, kucağımın altında ki boşluğu dolduran erkekliği siyah kumaşlarının elleri altında baskı yaptığı belimden dolayı diba kumaşlarının sardığı gerçekliği içimde hissediyor ve bu boşluğun düğün için tertip edilen raks müziği eşliğinde geceye karışarak dolduğunu hissediyordum...

 

Maşallah Maşallah

Güzel çehrene maşallah

Senin gözlerin beni

Benden aldı maşallah

Seni elde edince benim oldu tüm cihan....

 

Kıvılcımlar saçıyor

Onca yıldızın arasından parlıyor

Doğallığı dostluğumu yumuşattı

Sevgilim rüya mı görüyorum?

Senin savaşın benim rahatlığım

Benim ibadetim

Bir kere hissettim devamını istiyorum...

 

 

Bölüm : 23.07.2025 00:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...