
7. Bölüm Gizli İbadet

Ön söz
Bir çöl kuşuydu yüreğim.
Senin gözlerinde buldu göğünü.
Gözlerin!.. Ah o gözlerin!..
Sabahın beşiği yıldızların krallık ülkesi.
Mabet. Genellikle diwali dilek mumları kandil kasesi içerisine dizilir ve sunak önünde dua edilirken, ışık sunakların önünde öyle bir yanardı ki ışığı dilinizin ucunda ki duayı bile unuttururdu. Şu an böyleydik, bugüne dek göz göze gelmenin bile yasak olduğu o imparatorluğun çatısı altında tenlerimiz buluşuyor dudaklarımız kutsal bir birleşme gibi kendini yavaşça salıyordu.
" Hatice kızım hâlâ hazır değil misin? "
Hadımların bekçilik yaptığı büyük ahşap kapının ardından lokma kokusuyla dolan validenin sesi, odaya ulaştığı saniye tıpkı mabette yanan mumların rüzgâra esir düşerek sönmesi gibi söndüm.
" Bu valide nereden çıktı? Şimdi ne yapacağız seni has odada görürse ne düşünür! "
İlk kez soğukkanlı olamıyordum zira valide içeriye girer ve akıncı başını yanımda görürse bir şeylerin ters gittiğini düşünürdü, az önce siyah saçlarıma bile ağır gelen kaftanın tacını attığım halıya validenin sesi Has odaya dolmaya devam ederken tedirginlikle ellerime alıyordum. Akıncı başı Mahir ise sesini çıkarmayı geç nefes bile almıyordu sanki, düğün kaftanımın renginde olan halının üzerine attığım tacı alel acele valide korkusundan başıma taktığım saniye akıncı başına baktım. Yeniden siyah kuşakların sarıldığı yüzü altında kalan dudaklarının düştüğümüz durum içerisinde dahi gülümsediğini ve bununla eğlendiğini hissettim.
" Sen manyak mısın be adam! Buradan toz ol rüzgâr ol bir şey ol uzaklaş yoksa, yoksa valide "
Üzerimde ki kaftanın kırmızı tüllerini bir yandan düzeltiyor diğer yandan ise akıncı başının gitmesi için böbürleniyordum ama bu husus Mahir'in umurunda bile görünmüyormuş gibi gözüküyordu.
" Harem mutfağının içerisinde lokma dökülen yerde beni bekle "
Ne? Hatice sultana ait olan düğün kaftanının kumaşları Fatma Hüma Şah sultanın gazabına düşeceğim için bedenimi sıkıyor, akıncı başının siyah diba kumaşları altından gelen boğuk sesi az önce ki yaşadığımız saçma yakınlaşmanın hatıralarını taşıyordu. Yeşil gözlerimi başımda ki kırmızı tüllü kaftanın altından kaldırdığım saniye, Hatice sultan ve sadrazam için yapılmış olan halvet yatağının üzerinde oturan siyah kuşaklı bedeni ahşap kapının hemen yanında ki balkon mermeri önünde duruyor gecenin karanlığına uyum sağlayan dibalar içerisinde ki bedeni balkonun beyaz taşlı demirliklerinin üstüne çıkıyorken ne yapacağını az çok anladım.
Bu akıncı başı gerçekten Hünkarın sağ kolu olacak ki, hiç düşünmeden balkondan aşağı atlayacaktı. Validenin demir gibi işleyen sesi halvet odasının bir ucunda, benim üzerimde düğün kaftanı bir tarafta, akıncı başı ise vücudu ile birleşmiş siyah kumaşlar ile balkon ucunda. Korktum, bir şey olmasından korktum ama bunu şu an ona belli etmek istemedim eğer edersem şımarırdı.
" Bu geceyi asla hafızamdan silemeyeceğim has bahçe gülü..."
Balkonun kireçli beyaz demirliği üzerinde duran simsiyah kumaşlı bedeninin yalnızca gözüken ela gözleri, has oda içerisinde kalan yeşil gözlerime bakıyorken lokma tatlıların dökülme kokusu saray içerisine iyice yayılıyor Mahir ise has odanın balkonu aşağısından kendini çoktan atıyordu. Kırmızı kaftan tülünün altında kalan yeşil gözlerim balkondan aşağı kollarını iki yanına açarak rahatça sanki, bir yatağa atlar gibi atlayan bedeni karşısında kocaman açıldı. Bedeninin ay ışığına karıştığı bir sumak gibi atladığı balkon mermer taşının ucuna saniyesinde gittiğimde, göğsümün altında korkuyla atan kalbimi sakinleştirmek için yaz aylarının tatlı sıcak esintisi balkon içerisinde gezinmesine rağmen parmak uçlarım soğuktu. Kendimi sakinleştirmek ve valideye bir şey belli etmemek için üşümüş parmak uçlarımı atladığı taşın üzerine sıkıca koyarak sardım.
" Sen gerçekten aptalsın aptal! "
Yüreğimde ki Bedesten gecesine karışan korku sumak oldu tezgaha yayılır gibi yüreğime yayıldı, yıllar önce onu kaybettiğim gerçeğinin acı hatıraları kapının açılma sesiyle birlikte olduğum odaya doldu.
" Hatice! Evvelden beridir sana sesleniyorum işitmiyor musun! Raks için çalgıcılar seni bekliyor "
Balkonun kireçli beyaz mermer taşından tutunarak az önce ki yaşanılan anın yanaklarımda gezinen ateşini ve Mahir'in balkondan atlayan bedenin ardında ki yüreğimi sakinleştirmeye çalışıyorken Fatma sultanın çıngıraklı yılan dilinin ucu, sırtıma resmen bir el gibi uzanarak değdi. Ses çıkarmadım, çıt sesi çıkarmaya bile ürküyordum sonuçta bu hatun kendi öz kızını kolaylıkla hissedebilir anlardı. Yalnızca kırmızı tül altında kalan başımı onaylar şekilde hafifçe salladım ve hadımlar eşliğinde sözde validemin yanına giderek koridor boyunca yürüdüm.
Lokma tatlıların hamur dökülme kokusu meşale ile aydınlatılmış duvarlar arasına doluyor bense, adrenalinden üşümüş parmak uçlarımı birbirine geçirerek öylece Fatma sultanın ardından harem eğlencesi içerisine yürüyordum.Saray mutfağının ağasının elinden özenle çıkmış fıstıklı lokumlar, kuş üzümleri ve bıldırcın içli pilav kaseleri. Harem içerisinde ki renkli renkli kumaşlı yastıkların arasında ki sunaklara dizilmiş olan bin bir çeşit tatlı ve yemeklere, raks müziği çalgıcılarının darbukaları eşlik ediyor bense kaftanın tülünü avuç içlerimde gerginlikten sıkmaktan terliyordum. Bütün harem cariyeleri valide yani Fatma Hüma Şah Sultan ile eğlenceye ayak bastığım saniye ayağa kalkarak başlarını eğdi, bu durumun içerisinden nasıl kurtulup kardeşimi zindandan çıkaracaktım bilmiyordum ama Mahir'in has odada dediği şeyler aklıma geldiği saniye seslice rahatlama nefesi verdim.
Raks eden hatunlar haremin sofra kurulmayan avlusu ortasında durmuş sıra sıra dans ediyor bense validenin işaret ettiği gelin alayına özel yapılmış olan, tahtta oturuyordum. O kadar gergindim ki raks müziğinin harem içerisinde yükselen sesini bile işitemiyor kendimi ve kardeşimi düşünüyordum.
" Bu cadı kölenin Hünkar gözünde itibarı Hatice'nin Sokullu Paşa ile nikah kıymasından sonra daha da yükselecek o zaman burnunun dikilmesinden önünü göremeyiz sultanım "
Düğün gecesinin fıstıklı lokma tatlılarının eşliği içerisinde müziği doluyorken bile kulağıma gelen harem dedikodusunu saniyesinde yakaladım, gelin tahtının sol cariye duvaklarında oturan iki kişi zinhar kimseye belli etmeden Fatma Sultan hakkında hasbihal ediyor bense kaftanın görünmeyen tülünün altında ki yüzümle dikkatle onları dinliyordum.
" Bu Yunan kölesi ne yapar ne eder yine Hünkarın aklını çelerek benden soğutur düğünün olmaması için büyük bir husus yapmamız gerekli "
Kesinlikle bu Hünkarın diğer eşlerinden olan bir hatun ve ayakta durarak etrafında ki insanları bir yandan süzüyor diğer yandan ise sultanına laf yetiştiren kişi ise kalfası oluyordu. Anladım Fatma Sultan harem içerisinde öyle büyük bir akıl oyunu yöneterek Hünkarı zeka ve kendine çekmesiyle birlikte madur rolü oynuyor ama esas kötü rolünü kendisi yapıyordu.
" Destur! Sultan III. Ahmed Han Hazretleri "
Bütün raks müziğinin eğlencesi saray gecesine ev sahipliği yapan gökyüzüne süzülüp karıştı sanki, herkesin tüm cariyelerin, hadımların ve kalfaların nefesi bile sessizleşti.
" Açın şu sunağı "
Bugüne dek binlerce kuşatma görmüş, binlerce fetih görmüş ve medresede en iyi eğitimi almış Hünkarın kılıç gibi emir veren sesi haremin duvarlarını süsleyen kumaşları yırtıp geçti. Kalfalara emredilen husus bir kaç saniye içerisinde korkuyla yerine getirildiği saniye benim Hatice sultan olmadığımı anlayacakları için çok korktum, alnımda ki siyah saçlarıma korku ecel teri karışıyor kalfa ise benim bedenime adım ata ata yaklaşıyordu. Yüreğim göğüs kafesimin içerisinde o kadar sıkıştı ki, nefes alamadığımı ve karnımın kasıldığını hissettim. Kalfa gelin tahtının önünde ki sunum olan masaya yaklaşıp durduğu saniye neredeyse tahtın demirlerinden tutunmasam düşecektim, ama kendime hakim oldum zor bile olsa hakim oldum. Kalfa ise benim duvağımı açmak yerine sunum yapılan yemeklerin ortasında kocaman gümüş tepsi içerisinde kapalı olarak duran sunak tabağını açtı, açtığı saniye adam kellesini görmem bir oldu.
" Aman Allah'ım! Bu kelle Hatice sultanın müstakbel kocası Sokullu Paşaya ait! "
Paşanın kellesi pilav etrafında ortaya koyulmuş sanki bir yemek gibi sergileniyorken tüm cariyeler teker teker eğlenceden ayrılmaya başladığı saniye, midem çok tuhaf oldu adamın kopan atar damarlarından dökülen kan pilavı boyuyor bense kendimi kusmamak için zor tutuyordum.
" Tüh sultanım bıldırcın avı kalmamış zira kalsaydı paşanın kellesini yanına emriniz üzerine bıldırcın koydururdum "
Akıncı başı Mahir'in sesi yalnızca Hünkarın cariyelerinin kaldığı harem içerisine doluyorken kelleyi kimin aldığını anladım. Mahir yine öylece birisinin kellesini almış ve bunu yine çok sıradan bir şey gibi hasbihal ediyordu, Hünkarın bakışlarına bile değmek istemeyen yüreğimin gözleri mecbur şekilde akıncı başının siyah diba kumaşlı bedeni salona doluyorken baktım.
" Bu fetvasızca idam da ne akıncı başım! Bu emir hususunu kim sana verdi? "
Diba kumaşlarının sıkıca sarıldığı bedenini Hünkarın kılıç gibi sesinin karşısında başını saygıyla eğdi, kumaşların altında kalan ela gözleri zinhar benim olduğum yöne bakmadı ama varlığımı hissettiğini anlıyordum.
" Hünkarım sizden asla bu hususu saklayamam Fatma Hüma Şah Sultanımız paşanın harem içerisinde çalışan Nigar kalfaya zina yapmak istediği vakit yakaladığını söylediler ben ise Fatma Sultanımızın vermiş olduğu idam emrini yerine getirdim "
Ne? O kadar emindim ki, Fatma Sultan asla böyle bir emir vermedi Nigar ise bu zinaya maruz kalmadı. Burada bir şeyler dönüyordu ama ne döndüğünü çözemiyordum zira adam kellesi oturduğum masanın üzerinde pilav eşliğinde sergilenirken midemi düzeltmek ile meşguldüm.
" Hatta Nigar kalfa burada isterseniz bu zina hususunu ona soralım "
Diba kumaşlarını altında kalan dudaklarından çıkan sözler Hünkarın uzun saniyeler boyunca düşünmesine sebep oldu, akıncı başının tam sol tarafında görkemli kürkü ve pırlanta dolu kavuğu altında uzun süre düşünen Hünkar büyük ahşap kapının yanında ki Nigar'ı huzuruna isteyerek el işareti yaptı. Arkadaşım ve akıncı başı ne işler çeviriyor bilmiyordum ama inşallah bu yaptıkları iş ve plan bozguna uğramazdı. Padişahın önünde bedeni korkudan küçücük kalan çocukluk arkadaşımın yüzü sanki bahçede soğuk yemiş gibi solan, güller gibi Hünkarın yapılı bedeninin karşısında solarak titredi.
" Sokullu paşa beni halvet için harem taşlı yolda sıkıştırdı Fatma Sultanımız ise bu hususu yakaladı daha sonra Akıncı binbaşımız Mahire ise paşanın idamı için emir verdi Hünkarım "
Nigar'ın tüm dediği sözler daha sarayın duvarları içerisine karışmadan cariyelerin arasına dedikodu hasbihalleri doldu.
" Sultan kendi damadının ölüm emrini vermiş "
Her bir saniyede cariyeleri arasında ki dedikodu daha da yükseldi.
" Kesinlikle öldürmek istemeseydi bugüne dek binlerce kelle almış binbaşı Mahir'e emir vermezdi sultan resmen Hünkarın paşasını kendi elleriyle öldürdü "
Mahir'in yaptığı plan neydi bilmiyordum ama anlaşılan işe yaramış olacak ki, tüm cariyeler bu idamı Fatma sultanın yaptığına inandı. Öyle bir mantık stratejisi döndü ki Mahir resmen Fatma sultanın harem içerisinde Hünkarı kendisine çekerek yaptığı masum rolünü yerle bir etti.
" Fatma! Derhal dairene çık ve beni bekle. "
Sultanın yanımda dikilen bedeninin hünkar sesi ile titrediğini hissettim, duvak altında aldığım nefes sesleri bile kulaklarımda yankılanıyor Fatma sultanın harem içerisinde itibarını düşünmeden yaptığı husus duvak altından hareme doluyordu.
" Hünkarım bu emri zinhar ben vermedim! Akıncı başınız tamamen stratejik oyun oynuyor! Hünkarım bu akıncı başı sizin sonunuz olacak zinhar, zinhar inanmayın ben masumum! Bunlar Dilruba sultanın tuzakları! "
Öfkesinin raks müziğinin iniltisi gibi tıslayan sesi harem duvarlarından tıpkı sıyrılmış olan kumaşlar gibi akıyor, hünkar ise daha fazla harem içerisinde durmaktan rahatsız oluyor gibi görünerek dairesine çıkıyordu. Tüm cariyelerin ve akıncı askerlerinin başları hünkar çıktığı vakit saygıyla eğilirken, biraz evvel kalfasıyla Fatma sultanın dedikodusunu yapan Dilruba sultan akıncı başı Mahir'e yaklaşarak yüzünde ki peçeyi çekti.
" Öyle zekisin ki sana güveneceğimi biliyordum Binbaşı. Tıpkı anlaşma yaptığımız husus gibi zindanda ki hatun özgür bırakıldı dediğin yerde Fatma sultanı verdin, Mahpeyker hatunu aldın "
Şu an kaftanın tülünün altında saatlerce kalan yüzümü açmak istedim, Mahir yine benden habersiz kız kardeşimi zindandan çıkarma planları ne zaman yaptı bilmiyordum ama bu adam o kadar deli olacak ki has odanın balkonundan bile hiç düşünmeden atlamıştı. Diba kumaşlarının altında gizlenen dudaklarının hazla yukarı doğru kalktığını hissederken, diba kumaşının sultan önünde sardığı bedenine dikkatle baktım.
Baktığım saniye saatler önce has odanın içerisinde yaşadığımız saçma hususlar aklıma geliyordu, geldiği tez vakit ise tül altında ki bedenimi sıcak basıyor bense ellerimle yelpaze yapmaya çalışarak ateşi bastırıyordum...
Tıpkı yukarı saray katında ki has odada söylediği husus gibi onu saray mutfağının içerisinde lokma dökülen yerde bekliyor, beklerken ise kimsenin Hatice sultan olmadığımı anlamasın diye kaftanın tülünü zinhar açmıyordum. Saatlerdir adrenalin yaşayan beynim bile ağrımaya başlıyor göğsüm saray mutfağının penceresine eşlik eden Bedesten gecesinin, gökyüzüne bakarken daralıyordu.
" Yemin biçiyorum bu lokmaları bir daha yemek için kelle alırdım "
Sarayın taş duvarına yaslanmış sessizlik içerisinde pencereden gökyüzünü izleyen bakışlarım arasına, akıncı başının sesi doldu. Dolduğu tez vakit diba kumaşlarının sarılı olduğunu bildiğim yüzüne baktım, saray mutfağını zar zor ışıtan meşale ışıkları ela gözlerine vuruyor ben ise gözlerimi devirmekten geri durmuyordum.
" Sen gerçek manada delisin! Önce sultana plan yapıyor daha sonra ise kardeşimi anlaşmalı şekilde zindandan çıkarıyorsun "
Saray mutfak taşına özenle yeni dökülmüş şerbetli lokma tatlıları dizilirken, akıncı başı Mahir siyah kuşaklı parmaklarını hiç çekinmeden tatlı sunaklarına daldırıyor diba kumaşının altından bir bir lokmaları ağzına atıyordu.
" Mahpeyker nerede binbaşı? "
Hususun üzerinden dakikalar geçmişti tüm cariyeler kapanmış olan harem kapıları ardında dedikoduları ile birlikte sükunet içerisine karışıyorken, Hatice sultanın düğününün bozguna uğramış matem üzüntüsünü kullanarak mutfağa kaçmıştım ama hâlâ kız kardeşim etrafta yoktu.
" Askerimle birlikte has bahçede gülleri sayıyorlar "
Tezgahın üzerinde bir bir dizilmiş tabaklarda ki lokma tatlarını hâlâ ağzına atmaya devam eden akıncı binbaşının karnına dirseğim ile tekme attım, bu akıncı asker ile Mahpeyker arasında oluşan husustan çok rahatsızdım ve bu durum Mahir'in umurunda bile değildi.
" Askerine emret kardeşimden uzak dursun! "
Dediğim saniye saray mutfağının gri taşlı mermer duvarları arasından has bahçeye çıktım, gecenin karanlığı hâlâ gökyüzünde ay ile yükselmeye devam ediyorken has bahçenin her zaman ki sessizliğine yine cırcır böcek sesleri doluyor taşlı yolunda çakıl taşı ezme sesi kulaklarıma ilişirken yüzümü saatlerdir örten kumaşı çekmeye çalışıyordum.
" Teşekkür ederim akıncı bu iyilik hususunu asla unutmayacağım beni zindandan yine çıkardınız "
Ne? Kulaklarıma böcek sesleri ile ilişen kız kardeşimin sesinin geldiği yöne baktığım saniye has bahçenin karanlık yaz gecesine 2 siluet dolmuştu. Kesinlikle bu gölgelerin sahibinden birisi kardeşim diğeri ise akıncı askeriydi, bunların ikisi akılsız gibi yasakların ana kaynağı olan saray bahçesinin içerisinde durmuş öylece birbirlerine bakarak teşekkür ediyorlardı.
" Mahpeyker! Mendebur seni yürü Bedestene gidiyoruz zinhar anneme bu hususu söyleyeceğim "
Karanlığın hüküm saldığı bahçeye öfkeli sesimin tıslayan iniltisi dolduğu vakit kardeşim askerden tez vakit ayrıldı, aralarında ki boşluğun sahibi olduğumu anladığım saniye üzüldüm ama bu kardeşimin iyiliği içindi. Biliyordum, kendimden biliyordum eğer Mahir ve ben gibi tüm yasakları hiçe sayarak birbirlerine yaklaşır bakarlarsa onları da bir sürü ceza bekliyor demekti.
Kız kardeşimin zindan yüzünden ellerim altında paslanan kaftan tülünü tutarak has bahçe ve medrese çıkış yolunun birleştiği yola çekerken, nedense ardıma bakmak istedim sanki sarayın içerisinde benim mabedime gizlediğim en önemli ışık kaynağım saray duvarlarına yansıyor bense yansıdığı alana bakarken diba kumaşları ile has bahçenin ve mutfağın birleştiği kapı önünde duran ela gözleri, saraydan ayrılan yeşil gözlerimi karanlıkta bile bularak ruhuma bakıyordu.
Bir çöl kuşuydu yüreğim
Senin gözlerinde buldu göğünü
Aramızda ki has bahçe yolunun ayrımının eşiğine kadar sessizce Bedesten gecesinin gökyüzüne, bakışlarımızla karışan sözler doldu.
Gözlerin, ah o gözlerin...
Sabahın beşiği krallığımın ülkesi.
Bedesten. 1720 sokakları arasında ki isyan enkazı yavaş yavaş kalkıyor halk ise dün ki Hatice sultanın düğün olayından zinhar bahsetmemeye kellesinin alınmaması için özen gösteriyordu. Avlunun içerisine dolan öğlen güneşinin yakıcı sıcaklığı siyah saçlarımda salınıyorken düşünüyordum, dün ki yapılan hususların Nigar'ın başına iş açacağına ve zinhar bundan kurtulamayacağına inanıyordum.
" Abla annem çarşıya senin gitmeni istedi zira falcı kadına manat borcunu sen verecekmişsin! "
Avlunun beton mermer yeri çıplak ayaklarıma değerken güneşin öğlen sıcağı ile yanmış mermer tenime işliyor, Mahpeyker'in avlu ile bitişik odamızın avlusu ortasında akan suya sesi karışıyordu. İçimden ofladım ve annemin görmemesi için gözlerimi devirdim, dün ki kaftanın ağır pırlantalı canfes kumaşlarını saatlerce taşıdığımdan dolayı sırtım ağrıyor bakışlarım ise hâlâ yorgunluktan dolayı bulanık görüyordu.
Bedesteni kambur gibi 7. Ara sokağına bağlayan sokağından çıktığım vakit, yeşil örtülü kubbeler tüccar tezgahlarının kuş ve kuzu eti avlayan kokusu burun direğime doluyor Bedestenin içerisinde cümbüş gibi gezinen tüccar tezgahlarının arasına kapı önünde ki eşikte oturan hatun sesi doluyordu.
" Bedesten geceleri sumak unları gibi sisli olmaya başladı Hatice sultan dün ki gecede kaçmış diyorlar "
Yeşil kubbeli örtülerin güneş gelmesini önlemek için serilen tezgah üstlerine yaklaşan bedenim ile hatunlara kulak kabartmaya devam ederken, tüccarın ne husus hakkında benimle konuştuğunu bile duymuyor yalnızca çocuk seslerinin cıvıl cıvıl olduğu Bedesten avlusunun içerisinden hatunları işitmeye çalışmaya devam ediyordum.
" Hepsi o isyancı kız yüzünden kesin sultanın aklını Medrese saçma hususu ile doldurdu "
Tüccarın satış yapmak ve müşteri çekmek için yükselen sesi duyumu iyice zorlaştırmaya başlıyorken, dikkatim o kadar dağılmış olacak ki gül destelerinin bir kadın tüccar tarafından satılan tezgahına geldiğimi bile fark etmemiştim.
" Kendinden daha güzel bir gül aramak için Bedesten avlusuna geldiysen boşuna "
Sırtımda ki güneşin sıcaklığından dolayı tenime yapışmış kaftanımın içerisine dolan sesi saniyesinde tanıdım, diba kumaşlarının dudaklarını bile sıkıca sardığı siyah kumaş renkli bedenine döndüğüm saniye bakışlarımız Bedesten avlusunun tezgahları arasında birbirine değdi.
" Bedesten zinhar çiçek değil acı açar "
Tıpkı akıncı başının yüzünü babası yüzünden yıllardır saran siyah kumaşlar gibi, yüzümü beyaz kaftanımın peçesi sarıyorken çocukların yeşil kubbe örtüsü sarılı olan ara sokaklarda oynama sesleri bakışlarımız arasına doluyor, bedenlerimizi birbirine çekmemek için resmen savaş veriyorduk.
" Bedesten bugüne dek yalnızca acı ekti zaten, zira seni gördüğüm vakit dikenler gülünü verdi "
Sıcaklıktan kuruyan ve bu yüzden çatlayan dudaklarımın arasına sözleri doluyor, zinhar birbirimize dokunması yasak olan Lale Devri kurallarının içerisinde sıkışıp kalıyorken öylece, usul usul aramızda az bir boşluk uzaklığı olmasına rağmen gül satan kadının tezgahı başında gerçek kimliği Türk olan bir kız, karşısında ise halk için kendisini feda eden Akıncı başı duruyorduk. Yaşlı Bedestenli hatunların ellerindeki elekte elenen ve sofra bezine düşen un taneleri gibi, öylece birbirimizin üzerine düştük. Bedestenli fazla bilinmedik kavuklu sokak çalgıcılarının ud çalan kınalı parmakları avluya doluyorken, siyah diba kumaşlarının yalnızca özgürlük verdiği gözleri beyaz kumaşla sarılı olan yeşil gözlerime bakıyorken çalgıların ellerinde çalınan ud bir şarkı oldu, bir ağıt oldu ve yaşlı hatunların ellerinden elenen un tanelerinin yere düşmesi gibi aramızda ki boşluğa düştü.
Garip dervişten duydu
Adını aşk koydu.
600 sene bekledi, gönlünde yer etti.
Dile geldi ey sevda, anlattı yılanın aşk hikâyesini.
Buna dediler: Bir Küçük Türk Kızı efsanesi...

Bedestenli Kız&Akıncı Başı
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 437 Okunma |
9 Oy |
0 Takip |
22 Bölümlü Kitap |