30. Bölüm

30. Bölüm Kudüs'ün Gizemi (FİNAL)

Elif Doğan
ursuula1

2024, Kudüs Çölü etekleri, elçilik binası.

Sıcak, ince kumlar, bedeviler ve hâlâ kültürel değerin sürdürülmesini sağlayan develer. Turist kabileleri bu sıcakta bir nebze yorulmamak ve serinlemek adına, hurma ağaçlarının dibinde develere binmeyi ikili ya da tek başlarına bekliyorlar bedevilerin develerin ağızlarına taktıkları gevişlik ile mola vermelerini izliyorlardı.

“ Ursula! Kazı birazdan başlayacak, molanın bitmesine az kalmış hoca söyledi. “

Kazı ekibi arkadaşıma biraz daha soluklanmak için, daha fazla dilimin sıcaktan kurumaması için başımı geleceğime dair onay vererek salladım. Bu kazıyı meslek dosyama katkı sağlaması için kabul etmiştim, ne büyük hayaller ve eserler bulma umuduyla gelsem de Kudüs inanılmaz bir bunaltıcı baskıcı havaya sahip, ve turist, halk kalabalığının kazılara olan ilgisi beraberinde özel alanının kalmadığı yorucu bir kaç gün geçirmiştim.

“ Çok sıcak Allah’ım zamanında bu insanlar Kudüs’te nasıl yaşamışlar. Türkiye’den geldiğim güne böbürlenmeye başlayacağım yemin ederim! “

Arkeolog olmanın diğer bir yanı ise isteye isteye geldiğin kazılar da, hocalara karşı asla şikayette bulunmamak. Bu gerçek yalnızca gözlerimi devirmemi sağladı, elçilik binası bizim Kazı evimizdi bu binadan Kudüs çölü ve bu çöle bağlı Tel Aviv çölünde Türkiye, Avrupa, Japon arkeologlar ile çalışmalar yürütüyorduk. Kudüs 2021 yılından beridir dünya tarih mirası Unesco, tarafından koruma altına alındı tek bir kadın bileziğinin Tel Aviv çölünde ortaya çıkması sonucu tüm tarih meraklıları ve dünya da ki arkeologların merakları bu toprağa yöneldi.

“ Yüce efendisinden, eşsiz kadınına. MAHSA ŞARLMAN “

İşte bileziğin içerisine kazınmış bu sözler, basit bir hikâyeye ev sahipliği tarihte asla yapamayacağı için Kudüs Kubbetu’s-Sahra’ da kazılar ilan edildi. Ve bu kazının diğer bir ismi ise Şarlman kazısı oldu, takı buluntusundan sonra Kudüs’ün kızıl kumları içerisinde ki kadim topraklara gömülen Kudüs Sarayı ortaya çıkarılıp dünya mirasına katıldı, sonrasında ise bu sarayın çeşitli dinlere ev sahipliği yapması ise ilgiyi yalnızca daha da arttırdı. Çünkü burada, buranın Kudüs’ün gizeminde din çekişmelerinin ortasına düşen muhteşem bir aşk hikâyesi yatıyordu.

“ Turist kabilesinin aralarında konuştuğu konuyu duydun mu? Ünlü Amerikalı film yönetmeni Tim Burton Şarlman kazısını film yapıyormuş. Çekimleri bir kaç gün önce başlamış, çok heyecanlı değil mi? “

Turistlerin sıcaktan bayılmak üzere olan bedenleri sonunda bunca saattir bekledikleri deve, çöl gezisine kavuştular. Birbirinden farklı kültür ve dile sahip olan kabile, develerin turistlerin sırtına binmesi için dört bacak üstlerine kırdıkları dizleri titriyor, sırtında ki tümseklere asılan süslü zilli heybeleri yere eğildikçe şıngırdayarak ta buraya kadar duyuluyordu.

“ Umarım İslamı kötü göstermezler, Mahsa ve Baldwin aşkına yakışır bir film olur. Açıkçası Mahsa Şarlman gibi bir karakteri kimin oynayacağını merak ettim. “

Kazı ekip arkadaşım pantolonuna bulaşan çölün ince kum tanelerinin tozunu, kazı eldivenlerini çıkararak çırpmaya çalışıyordu ben ise gözlerime ve yüzüme dolan ince tozu elimle havada dağıtmaya çalışarak yüzümü buruşturuyordum.

“ Belki Profesörden izin alır yarın filmin çekildiği Amed nehri eteklerine gideriz, ne dersin? “

Anında başımı olumlu anlamda salladım, çünkü tarihte ki bu iki kişinin yaşadığı dinlerin sıcak çatışmaları arasında kalan aşkı bir nebze de olsa canlı görmek, o duyguyu tatmak istiyordum. Kudüs, kutsal kelimesinin doğduğu yer kelimenin ortaya çıkma amacının sıcak ölüm yutan kaynağı. Sanki burası bir kubbeyle, cam bir yuvarlak fanusla örtülüydü. Zaman burada, ne olursa olsun asla değişmiyor tarihin medeniyet beşiği hâlâ sallanmaya devam ediyordu. Kudüs Kraliyet Sarayı kazı sayesinde ortaya çıktığı vakit, bin bir çeşit ülkeden getirilen restoratör ekipler sarayın eski ihtişamına kavuşması için ellerinden geleni yapmıştı ve hâlâ yapmaya devam ediyordu. Bu sarayın yanı sıra yapılış amacı hâlâ çözülemeyen ama tarihte hiç bir savaş tarafından tahribe uğramayan ilginç bir saray daha vardı. Hurmalı saray.

Sarayın rengi tıpkı çöl gibi kızıl harçlıydı, Kudüs çölünün deve kervanlarının iz bıraktığı ince kumlarla müthiş bir uyum yakalamış sanki doğa kendi kendisine bu sarayı özenle inşa etmişti. Avlusunun ortası bugüne dek tarihte ve sanat tarihinde alışagelmiş yapılardan farklıydı çeşme yerine binlerce hurma ağacı vardı. Arkeolog ekipler ve sanat tarihçileri bu eseri ne kadar yorumlamaya çalışsınlar dahi, yapının yapılış amacı asla gün yüzüne çıkamadı. Ne bir kitabe, ne de bir anıt olduğuna dair söz yalnızca hurma ağaçları ve hâlâ meyve vermeye devam eden çöl hurmaları vardı. Bu ağaçların yeşil, güneşten dolayı artık sarıya dönmeye başlayan büyük yapraklarının altında kahverengi Müslüman tatlısı yani hurmaları çölün bazen ince, bazen şiddetli kum fırtınasının içerisinde dans ediyor gibi zarifçe süzülüyordu...

Ertesi gün, kuşluk vakti Amed nehri etekleri.

Kudüs elçiliğinin binası sabahın saat 6’ya vurmasıyla birlikte hareketleniyor, yeni bir kazı gününe ünlü Kudüs çölü turuncu, pembe karışımlı cilt yakan güneş ışığıyla uyanırken gök kubbenin maviliği bu muhteşem çöl manzarasına daha da anlam katıyordu. Bütün gece kazıdan geldikten sonra ne kadar yorgun olursam olayım asla uyuyamadım, yastık kumaşının içerisinde kafam kayboluyor ama düşüncelerim Şarlman gizeminde dolanıp duruyordu.

“ Bu kazıdan daha fazla detay çıkacak ve detaylar hiç hoşuma gitmeyecek. Mahsa? Sana ne oldu, ne yaptılar sana o kadar merak ediyorum ki. “

Tel Aviv çölünde bileğizin ilk başta Kudüs kraliçesine ait olduğu bulgusuna karar kılmıştık ama, daha sonra tarih kitaplarının gerçek güvenilir kaynaklarından okuduğumuza göre;

“ Kudüs’ün hiç bir zaman Mahsa adında kraliçesi olmamıştır. “

İbaresi altın harflerle yazılmıştı. Diğer bir akıl almaz şaşırtıcı detay ise, Mahsa Şarlman’ın Iv. Baldwin Cüzzamlı kral ile mezar odasının aynı olması durumuyla ortaya çıkan ceset kalıntılarından kemikler arkeolog ekibimiz tarafından özenle profesör gözetimi altında toplanmış ve antropologların kime ait, hangi tarihe ait, nasıl ölmüş sorularını bulmaları için bilim merkezine gönderilmişti. Sonuçlar ise, hiç tahmin etmediğimiz asırlar önce olan bir ölümü gün yüzüne kavuşturdu.

“ Mahsa’nın kemiklerinde özellikle sırt kaburga kemiklerinde daha önce defalarca tekrarlanmış şiddet izleri vardı. Göğüs kafesinin sol kısmından ikiye parçalanmış halde bulunan kemikleri ise, kalbine aldığı derin kılıç darbesi sonucu öldürüldüğünü haber vermişti. “

Bu hikâyeyi asla bu şekilde bırakıp tezimizi tamamlayamazdım, içimde bir şeyler bu hikâyenin tüm detaylarını yakalamak istiyor Kudüs Pazar meydanında Şarlman Destanı olarak bilinen hikâyeyi Kudüs’ün sınırından dışarıya, kan renginde ki Amed nehrinin sınırlarının dışarısından çıkarmak için hikâyeyi kalemime alma düşüncesini kafamda oturtmaya çalışıyordum. Çünkü bu hikâyenin ağırlığını kaldıramazsam, bunca senelik kalemime ihanet etmiş oluyordum. Bugün ki o filmin Kudüs çölü çekimlerine bir şekilde kazıdan kaçarak gitmeli, yönetmenin nasıl bir iş çıkaracağını izlemeliydim.

Kudüs çölü, Amed nehri etekleri öğle vakti.

Ağzıma ve gözlerime en az biçimde çöl kumunun dolmasını sağlamak adına bej renkli, büyük şalımı daha da yüzüme çekerken ayaklarımın içerisi her bir adımda kumun rahatsız edici inceliğiyle dolup ayağıma daha da yük koyuyordu. Kudüs halkı satıcıları ahşap odundan yapılmış tezgahlarını turist kabileleri yüzünden sarayın sur duvarlarının dışına kadar taşımış, tesbih boncuğu gibi sıra sıra dizilerek çeşitli mal ve Kudüs yiyeceği satmak için kalın bedevi sesleriyle bağırarak ilgi topluyorlardı. Avrupa, Latin, Türk ya da Arap turist kabileleri çölün çeşitli alanında yapılan aktiviteler için dört bir yana çil yavrusu gibi dağılmışlar ve develer neredeyse sıcaktan isyan eder gibi dillerini geviş getiren ağızlarından dışarı sarkıtmış dizleri üzerlerinde hurma ağaçlarının ünlü Kudüs çölünün sıcak güneş ışığından korunmak için bir nebze gölgesine sığınmışlardı.

“ Buyurunuz efenim! Mahsa Şarlman’ın taktığı takıların aynılarına sizde sahip olun! “

Kimi gözü açık, turist uyanığı satıcı ise İngilizceyi ana dili gibi sırf daha fazla müşteri ile diyalog kurarak, satış yapabilmek için öğrenmiş ve kutsal toprakların sahibi Kudüs’te hâlâ asırlardır popüler olmaya devam edip halk arasında konuşulan Şarlman destanının verdiği nimetlerden faydalanıyor gibiydi. Profesörden ve kazı başkanından bugün özür dileyerek, sıcakların başıma geçtiğini söyleyip halsiz olduğum yalanını ortaya öylece atıp gelirken Amed nehrinin eteklerine iyiden iyiye yaklaşmıştım. Kan kırmızısı rengini, Kudüs’ün göz alıcı kızıl harçlı ince çöl kumlarıyla uyum haline getiren hırçın nehir halkın ve turist kabilesinin meraklarında, dillerinde popüler halde durmaya devam ediyor hurafe masal destanları yediden yetmişe dönüyordu.

Kimisine göre burası Mahsa’nın kendisini kalbinden hançerleyerek, efendisinin cüzzam hastalığından ölmesi sonucu dayanamayıp nehre atladığını iddia ediyor, kimisi ise Mahsa’nın din yönetimine kurban giderek önce kalbinden hançerle öldürüldüğü daha sonra ise soğuk suların dibine atıldığını söylüyordu. Amed nehri bu ölümün lanet ağıtından sonra güya Mahsa’nın kalbinden dökülen kan kırmızısı rengini almış ve dünya da kıyamet kopmadıkça tarihin tozlu sayfalarının hatırlaması için asırlarca bu şekilde kalmaya devam ediyor ve devam edecekti.

Kendi düşüncelerime ve çölün sıcaklığı altında terleyen bedenimi, tepemde öğle güneşiyle yükselmeye devam eden yapışkanlı sıcaktan korumak için şalıma sarılırken o kadar kaptırmıştım ki, Amed nehrinin şehri ikiye bölen kan kırmızısı bulanık suyunun dört bir etrafını çevreleyen halkı ve turist kabilelerini daha yeni fark ediyordum. Bütün Kudüslü halk, yani Filistinliler ve yabancı turistler yan yana, omuz omuza vermiş bir kaç gündür sumak baharatları gibi havaya karışan Şarlman film oluyor dedikoduları etkisini göstermişti. Yaklaştım, ayakkabımın içerisine dolan ince kum tanelerinin ağırlığı üzerinde küçük tepecik kumlardan kayarak düşmemeye dikkat ediyor kalabalığın hep bir ağızdan Arapça, Farsça, İngilizce, Türkçe konuşma seslerinin uğultusu altında aralarında ki zaten havanın sıcak, yapışkan hissiyatı olması yetmiyormuş gibi nefessiz baskıcı atmosfere iteleyerek girmeye çalışıyordum.

İnsanların filmin çekimini daha doğrusu yüce cüzzamlı kral ve Mahsa Şarlman’ı görmek için birbirini terbiyesizce çölün ortasında iterek üst üste binmeye çalışıyor yabancı turistler ve yerli halkın arasında ufak çaplı arbedeler ve sözlü tartışmalar oluşmaya başlarken bu acizlikten faydalanarak en öne sızmayı başardığım da, temiz bir oksijen almaya çalışıyordum. Boğazım çölün yavaş yavaş esmeye başlayan kum fırtınasının ince kumları ile dolmuş, dilim ise susuzluktan kuruyarak dudaklarımı çatlamıştı. Ta ki, insanların neden bu görüntüyü görmek istediklerine başımı kaldırdığım an gördüğüm görüntüye kadar şikayet ediyordum.

Karşımda ki resimde, beyaz kumaşlarla tıpkı anıtsal mezarında bulduğumuz pelerini ve göğsünde ki altınlı haç işlemesi Kudüs çölünün sıcak güneş ışıkları ile parlarken, cüzzam hastalığının teninde yarattığı küf ve çürüme kusurlarını meşhur bitkisel motifli demir maskesinin altında saklıyor, karşısında ise din savaşlarının ve inançlarının gerçekliği asla bitmeyen sıcak engebe, Amed nehri duruyorken uzun düz simsiyah ince telli saçlarının altında ki meşhur ela bakışları ile beyaz kaftanıyla Mahsa duruyordu. İki oyuncuda, ünlü yönetmen Tim Burton tarafından o kadar uyumlu seçilmişti ki bir saniyeliğine gerçek olduğu kanısına vermiştim ve bu gerçeklik aralarında ki yazılmış repliklerin yanı sıra, aralarına örülmüş din duvarının görünmeyen tuğlalarını birbirlerine dokunamadıkları her an daha da görülüyordu. Genç Müslüman kızın İslam dinine sünnet olan kına yakma adetlerinin gereğince kınalı parmak uçları, yüce efendinin cüzzam kusurlarını saklayan demir maskesinin sol yanağında özenle durdu ve fısıldadı sanki tüm Kudüs’ten sözlerini sakınır masum hislerinin, kırıklı dolu sözlerini Kudüs duyarsa bir savaşla ikisini, halkı öldürür diye kız korkakça fısıldadı.

“ Yüce efendim...”

1181, Kudüs Çölü

Turist kabileleri yok oldu, modern hayatın batı akışı bir kaç saniye içerisinde kum fırtınasının tozlu rüzgarına karışarak gökyüzünde ufalandı. İnsanlar basit bir film sahnesi izlediklerini düşündü ama, yüce efendi ve biricik Müslüman sevgilisi yeniden başka bedende bir kaç saniyeliğine nefes aldı, hayat buldu. Anlamsız din savaşları olmadan, kutsallık altında insanların din için çıldırdıkları ölüm vahşetleri olmadan, Lordlar, papazlar, rahipler, imamlar, yahudiler ve en önemlisi cüzzam olmadan özgürce başka bedenlerde, başka asırlar da bir kaç saniye nefes alarak birbirlerine olan yarım kalmış aşklarının iniltili sıcak özleminde hile isteye yandılar. Artık sahnede, yönetmenin siyah renkli büyük mercekli kamerasının kadrajında oyuncular yoktu, gerçekten Mahsa ve yüce efendisi vardı.

“ Rüzgârın ellerinde savrulan kumlar, yokluğunla beraber yüzüme vurur. “

Yandı, burnumun iç kısımları sözlerinin sıcaklığı karşısında yüreğimi kırarak gözlerime sıcak yaşları akıtmak için yalvardı sanki. Gri metal maskesinin, bitkisel motiflerinin demirci usta tarafından özenle çizilerek yapıldığı boşluklarda kınalı parmak uçlarım gezindi. Her bir ten varlığında, mavi gözlerini maskenin ardında minnetle kapatarak beyaz eldivenli kumaşlı sağ kalmış parmak uçlarıyla yüzünde ki kınalı avucumu zarifçe doldurdu.

“ O şarkıları çöl gecesine getiren Amed nehri, kaybolur çöl sonunda inen kum fırtınasıyla. “

Devam ettim yabancı bir adamın bize yazdığı saniyelerin, boşluğu doluluğunca.

“ Çok uzaktayız artık bizi bulamaz keder...”

Tüm tüylerim sözlerimin dil yakıcı vurgusundan sonra, yüce efendimin beyaz kumaşlı haç işaretli eldivenlerinin avuç içlerine aldığı sol yanağımın varlığında diken diken oldu. O, bana özgürce dokundu. Birbirimize özgürce bu denli uzun süre göz göze gelerek kaldık, baktık.

“ Gece uyanır mı ki Kudüs, kollarında ölmek istesem? “

Beyaz eldivenli avucunun ipeksi yumuşak kumaşı, demir maskesinin ardından dökülen boğuk sesiyle daha fazla yanağıma sokuldu ben ise bu yakınlığı, bizim için kutsallıkla gelecek tarihe yazılmış olan bu kutsal yakınlığı daha fazla hissedebilmek adına beyaz eldivenli avucuna daha da sokuldum.

“ Gece uyanır mı ki Kudüs, seni sevdiğimi zikretsem? “

Bedevilerin siyahi renkli ince parmaklarında çalınan darbukaların acılı müzik ezgisi, çölün sessizliği içerisinde ince kumların vahalarda ki fırtınasının rüzgarında salındı gitti. Tarih bir kez daha şaşırtmadı, din insanların geçmişte de, gelecekte de günahlarının ağırlığını yüklediği kutsallık olarak kalmaya devam edecek daha ne nice aşklar, insanlar ve hikayeler yutacaktı tıpkı bu hikâye gibi. Kudüs zaten eski tarihten beridir var olan kutsallığına, yeni bir dev kutsallık kattı üstelik dinle değil basit bir Müslüman kız ve Hristiyan erkeği ile. Din ilk kez yenilgiye uğradı, zafer galibiyeti ise aşktı. Kudüs’ün büyük çölüne, Tel Aviv batı Şeria taraflarına ve özellikle sarayına yolunuz düşerse basit bir Müslüman kızın ve Yüce efendinin hikâyesinin hissiyatını ince kumların rüzgarının hüküm sürdüğü çölde arayın olur mu? Çünkü Şarlman geçmişte bir yerlerde gerçekten var oldu, Ursula ise bunu hissederek kaleme aldı. Yeni bir hikâye, eski bir isimle anılmaya ve nesilden nesile Kudüs’ü kutsallaştırmaya devam etti. Gökte ki tanrılar göğü, yeryüzünde ki tanrılar yeri aldı. Kudüs’e yeni bir sır gömüldü ve bu sırrın adı ŞARLMAN kaldı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 23.07.2025 00:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...