Hayal olsun istedim, bu yaşanılanların hepsi bir rüya olsun diye içimden sayıkladım.
Ama değildi, o tam karşımda buz mavisi gözleriyle bana bakıyordu.
Gözlerimden yaşlar akarken bir umut beni tanımamış olmasını umdum fakat bana doğru birkaç adım atmasıyla bu umudumun da tozla buz oldğunu anladım.
Birkaç adım atmasıyla bende geriye doğru birkaç adım attım. Tehlike çanlarım çalıyordu. Acilen burayı terk etmeliydim.
Motoruma binmek için arkamı döndüğüm anda bir kolun bileğimi kavramasıyla olduğum yerde duraksadım.
O kol ondan başkasına ait değildi.
Kalbim senelerdir teninin tenime değmesini bekliyormuş gibi heyecanla atmaya başlarken aklım, şu anda burayı acilen terk etmemi bağırıyordu.
Sertçe kolumu kendime çekmemle bileğime sarılı eli yanında düştü.
Seri adımlarla motoruma ilerledim ve bindim. Etraftaki insanlar sessizleşmiş bizi izliyorlardı. İnsanların gözlerinin üzerinde olmasına alışmıştım, olumlu ya da olumsuz fark etmezdi. Ben buna alışmıştım, ailem tarafından alıştırılmıştım...
" Her şeyini sakla ama bırak da okyanusların şu anki gibi özgür kalsın."
Sesini duymamla ellerim gazın üzerinde asılı kaldı. Okyanuslarım gözlerimdi...
Duygular, insanları avlamayı severler. Asıl başları aşktır, sizi öyle bir bilinmezliğe sürükler ki o bilinmezlikte her seçtiğiniz seçim sonucunda karşınızda onu bulursunuz.
"Yapma Deva, sakın dönüp onunla konuşma. Duygular yok mantık var yoksa bu savaş ben kaybederim."
Beynim bu cümleleri kurmamı bekliyormuş gibi alarma geçerken buradan ayrılmak için gaza bütün gücümle bastırdım.
Girdiğim kapının açık olmasıyla durmadan oradan geçerek cehennem alanından ayrıldım.
Başım feci bir şekilde ağrıyordu çünkü vücudum yaşananlar karşısında şoka girmişti. Ellerimin titremesinden gazı çok zor idare edebiliyordum. Bütün dengemi alt üst etmişti.
Motoru hızlı kullanmamdan dolayı uzun bir zaman geçmeden varmıştım. Motoru park edip üzerinden ibdim.
Sinirle kafamdaki kaskı çıkarıp yola doğru fırlattım.
Gece olduğu ve bu yol çıkmaz sokak olup sadece ev sahiplerinin kullanabileceği bir yol olduğundan yol boştu.
Kaskın asfalta çarpmasıyla ortaya yüksek bir ses çıktı. Gözlerimi kaska çevirince kenarının çatladığını gördüm.
Bazen kendime hakip olamayıp öfkemi saçma sapan şeylerde çıkarabiliyordum. Bu aslında sadece öfkede değil, üzüntüde de oluyordu.
Küçüklüğümden beri boksa gidiyordum ve bu benim kendimi kontrol etmeme çok yardımcı oluyordu.
O beni terk ettiğinden beri hiç boksa dsa gitmemiştim. En sevdiğim sporu onun için yok etmiştim. Aşk insanı salaklaştırır dedikleri bu olsa gerekti.
Aşk benim için hata demekti. Aşk benim için bir aptallık demekti. Aşk benim için kör olmak demekti. Aşk asıl benim için Tunç Pertev demekti.
Çığlık atma isteğiyle yanıp tutuşurken başımın bir anlık dönmesiyle kendimi ne olduğunu anlayamadan yerde buldum. Kafamı asfalta şiddetli bir şekilde çarpmıştım. Kafamı çarpmamım şiddetiyle birkaç saniyelik gözlerim karardı.
Kafamdan yüzüme doğru kan akarken bunu hiç umursamadan ağlamaya başladım. Her zamanki gibi kendime hakim olamayarak üzüntümü kendimden çıkardım.
Tırnaklarımı avuç içime geçirdim. O kadar sert bastırdım ki elimden kan damlaları yere damlamaya başladı. Kendimi durdurmak için bile çabalamamıştım çünkü ne olursa olsun her zaman zarar gören ben oluyordum.
Ağlamalarım şiddetlenirken zihnimde sadece söylediği cümle tekrar ediyordu.
Ben göz rengimden nefret etmeme rağmen o çok severdi. Her gözümde lens gördüğünde onları çıkartmam için bana bir ton laf ederdi.Bir satten sonra onun yanında lenslerimi takmayı bırakmıştım.
Okyanusların diye hitap ederdi gözlerime. Bende ona sesinkiler de buz o zaman derdim. Her zaman gözlerinin buz rengi olmadığını diretirdi ve hep bu konuda kavg ederdik. Bazen ona katılıyordum çünkü zaman zaman göz rengi birçok renge dönüşebiliyordu. En sonunda gözlerin olmasada karakterin buz gibi der kapatırdım konuyu.
Kafamı gökyüzüne doğru çevirdim ve yıldızları izledim. Gece gökyüzünü izlemek beni sakinleştiriyordu.
Ağlamam yavaş yavaş dinerken avuç içlerimi tırnaklarımdan kurtarabilmiştim. Yavaşça uzandığım asfalttan kalktım. Cebimdeki telefonu çıkartıp kontrol ettim.
Havanın aydınlanmasına yarım saat kaldığını görmemle okula hazırlanmak için eve doğru ilerledim. Merdivenleri tırmanacak gücü kendimde göremeyince asansörle evime çıktım.
Eve girdiğim gibi doğruca odamdaki bonyayo geçtim. Kıyaflerimden kendimi kurtarıp buz gibi suyu ayarlayarak duşa girdim. Sıcak sudan nefret ederdim, hem yüz ve saçda yağ yapardı hem de uyku getirirdi.
5 dakika sonunda bornozla banyodan ayrıldım. Makyaj masamın en altında bulunan çekmeceden sağlık çantasını çıkarttım.
İçerisinden bir parça pamuk çıkarıp üstüne tentürdiyot döktüm.Pamuğu kafamdaki yaramda gezdirdim. Çantadan büyük bir yara bandı çıkartıp yaranın üstüne yapıştırdım. Aynı döngüyü elime de uygulayıp ekstra olarak sargı beziyle sarmıştım. İşim bitince çöpleri çöp kutusuna atıp çantayı geri yerine koydum.
Dolabıma ilerleyip üzerime okula ait olan tayt ve bilerek birkaç beden büyük aldığım bol tshirti giydim.
Banyoya ilerleyip çıkarıp attığım kirli kıyafetleri kirli sepetine attım. Saç kurutma makinesinin düğmesine basıp saçlarımı kurutmaya başladım. Kurutma işlemim bitince saçlarımı tarakla tarayıp banyodan çıktım.
Makyaj masama geçip önce gözlerime damla damlattım. Birkaç dakika bekleyip üzerine kahverengi lenslerimi taktım.
Makyaj yapmak istemediğim için okul çantamı ve telefonumu alarak odadan çıktım.
Kontu birkaç gündür adam akıllı gmrmediğimi farkedince gözlerim onu bulmak umuduyla koridorda gezindi fakat görünürde yoktu. Salonda olacağı düşüncesiyle salona ilerledim. Salonun aralık kapısından kafamı uzattığımda koltukta uyuduğunu gördüm.
Bu içimdeki birşeylerin yatışmasına vesile oldu. Kont şu anda hayatımdaki tek neşe kaynağımdı. Kont uyumayı seven bir doberman değildi ve şu an nadir uyuduğu zamanlardan biriydi. Şu an onu ne kadar sarıp sarmalamak istesem de uykusunun kesilmesini istemiyordum.
Kafamı yavaşça geri çekerek kapıyı çektim.
Mutfağa ilerleyip yemek kabına mamasından bir kase koydum. Midem çok kötüydü bu halde yemek yersem kusucağımdan kendime birşey hazırlama girişiminde bulunmadan ev kapısına ilerledim.
Ayakkabılarımı giyip sırt çantamı sırtıma geçirdim ve evden ayrıldım.
Başım dün geceki çarpmanın şiddetinden dolayı ağrıyor, ellerim de sızlıyordu. Kendi kendimi bu hale getirmiştim, mızmızlanmaya hakkım yoktu.
Merdivenlerden inerek apartman kapısından çıkıp motoruma doğru ilerledim.
Aklıma hem kaskımı kırdığım hem bu motorla gidersem tanınma ihtimalim gelince bozuk olan sinirlerim iyice gerildi. Gözlerimi dün kaskı fırlattığım yere çevirince hala orda durduğunu gördüm.
Sinirle ilerleyip kaskı yerden aldım ve geri dönüp motorun üstüne bıraktım. Buraya taşınmadan önce bu mahalleyi çok araştırmıştım. İnsanlardan en güvenilir mahalle damgasını yediği için bende buna güvenerek buraya taşınmıştım fakat buna güvenerek motorumu buraya da bırakmam akıl işi değildi.
Çalınsa ne kadar da kabullenmek istemesem de üzüleceğim tek şeydi. Bu motor Tekin'den bana kalan nadir somut şeylerden biri ve en önemlisiydi.
Ayrıca günlük olarak kullanmak için kendime bir araç almalıydım.Bunu kafama not ederek okula yürümeye başladım.
Okula varmadan apartman idaresine kapalı otoparkta boş biryeri benim için ayarlamalı için mesaj atmıştım ve ev için eksik olan şeyleri not etmiştim.
Telefonu kapatmamla okula çoktan geldiğimi farkettim. Bu okul yolu çok mu kısaydı bana mı öyle geliyordu?
Yavaş adımlarla büyük kapıdan içeri girerken gazlerimi etrafta gezdirdim. Gözlerim tanıdık bir gözle kesişince bunun beni yarışa davet eden çocuk olduğunu farkettim.
Beni görür görmez olduğu yerden kalkıp bana doğru adımladı. Aramızda birkaç adım bırakarak durdu.
"Günaydın Deva, dün gece neden gelmedin?"
Sorusu beni şaşırtmıştı çünkü giriş kapısındaki kızın ismimi söylediğim gibi ona söyleyeceğini düşünmüştüm nasıl olsa o beni davet tmişti. Böyle olması işime gelirdi, mazeret uydurmak en kolayıydı.
"Sanada günaydın, kendimi iyi hissetmediğim için gelemedim kusura bakma."
Bakışlarını gözlerimden yüzüme çevirdi. Yüzündeki hafif gülümseme yerine şaşkınlık gelmişti. Dikkatle gözlerini yüzümde gezdirdi sonra da yeni fark ettiğini düşündüğüm kafamdaki yarama çevirdi. Yüzü gittikçe şaşgınlık yerine acıma ifadesine dönüşüyordu.
En nefret ettiğim ve her zaman kaçtığım o duyguyla bana bakıyordu. Yüzümü gizlemek için kafamı öne doğru eğdim. Ağzının ortasına bir tane geçirmemek için zor duruyordum. Neden bu kadar dikkatlice bakıyordu ki rahatsız olduğumu görmüyor muydu?
Elini yüzüme doğru kaldırmasıyla bir adım geri gittim.
"Fiziksel temastan hoşlanmıyorum."
"Pardon" Elini elektrik çarpmış gibi anında geri çekti. "Neden diye sormayacağım cevaplamazsın en azından geçmiş olsun diyim bari."
Yüzüme zorla bir gülümseme takınıp cevap olarak bununla yetindim.Artık gitmesi gerektiğini gözlerimle iletlmeye çalışırken anlamış gibi kafasını sallayıp arkası döndü yanlarından geldiği arkadaş grubunun yanına döndü.
Telefonumdan saati kontrol edip dersin başlamasına yarim saatten fazla olduğunu görmemle kendime gelmek adınına bir kahve alıp temiz hava almaj için bahçeye geri çıkmaya karar verdim.
Yüzümdeki perişanlığı ya da vücudumdaki yaraları saklamaya gerek duymuyordum. Bana belli etmedikleri sürece bakabilirlerdi sorun yoktu.
Seri adımlarla kahve almak için okula girip kantine doğru ilerledim. Saatin erken olmasından dolayı birkaç masa dışında kantin boştu.Bir filtre kahve siparişi verip ücretini ödedim. Birkaç dakika sonra kadının uzattığı elinden kahvemi alıp bahçeye geri çıktım.
Boş bulduğum bir banka geçerken burnuma gelen sigara kokusuyla eski günler aklıma gelmişti. Eskiden çok sigara ve alkol tüketirdim.Bunun önüne geçmek için Tunçla birbirimize bir söz vermiştik, ne olursa olsun sigara ya da alkolü asla bir daha içmiycektik. O günden beri ikisini de hiç içmemiştim.
"Duydun mu yılanların lideri olan Tunç Pertev ve en yakın arkadaş grubu dün gece apar topar bu okula kaıytlarını geri aldırmışlar. Ne kadar tuhaf değil mi?"
Önümden geçen iki kızın muhabbetine istemeden dahil olurken Tunç'un adını duymamla gözlerimi etraftan onlara çevirdim. Önümden çoktan geçip gitmelerine rağmen hipnotize olmuş gibi bakışlarımı onlardan çekemiyordum.
Tunç ve arkadaşları bu okula kayırlarını geri mi aldırmışlardı? Hemde karşılaşmamızın hemen ardından? Bu nası bir saçmalıktı böyle?
İçimden kendi kendime konuşurken bahçeyi yüksek bir motor gazı sesi esir aldı.Gözlerimi giriş kapısına çevirince sekiz motorun peş peşe kapıdan geçip açık otoparka ilerlemelerini izledim.
Yavaş yavaş dolmaya başlayan bahçe anında sessizleşmiş kerkes gözlerini onlara dikmişti.
En öndeki motor Tunç'un motoruydu. Kaskının üzerinde bir yılan figürü vardı, onun tasarımlarından biri olduğuna kalıbımı basardım.
Onu incelerken bir anda kafasını bana doğru döndürmesiyle kaskının camı açık olduğu için göz göze geldik.
Güneşin vurmasıyla açık mavi gözleri daha da açılmış, bebek mavisine dönmüştü. O her zamanki gibi ateş saçan gözleriyle bana bakarken bende olabildiğince ona nefretle bakıyordum.
Arkadaşları onu çoktan geçip park etmişlerdi. Hepsi teker teker motorlarından inerken biz hala Tunçla bakışıyorduk.
Arkadan bir çocuğun ona seslenmesiyle gözlerini benden çekip kafasını arkaya doğru çevirdi. Birkaç saniye sonra oda motorunu arkadaşlarının motorlarının yanına park etti.
Konuştuğu çocuğun kaskını çıkarmasıyla gördüğüm yüzle donup kaldım.
Ben nasıl bir oyunun içerisindeydim böyle? Karşımdaki kişi Tekindi, Tunç uğruna terk ettiğim canımın bir parçası.
Tekinin Tunçla ne işi vardı? İkisinin arasındaki olaylardan dolayı ben bu cehennemi yaşarken onlar burda arkadaşlardı. Ben neyin içine düşmüştüm böyle
Tunç'un beni terk etmesinden önce gitmişti. Bana bir telefon numarası verip çok önemli birşey olursa ona yazmamı söylemişti. Ben ona sadece bir kere yazmıştım o da Tunç'un beni terk ettiği geceydi.
Bencil, akılsızın tekiydim, bu yaptığıma o kadar pişman olmuştum ki günlerce bu olay yüzünden uyuyamamıştım bile. Ama karşımdaki tabloyla bunları çekmeye asla değmeyen bir eser vardı.
Evet aptallık etmiştim, onu terk etmem aptallıktı ama şu an onun yaptığı ise benim yaptığımdan daha beterdi.Beni yıllardır tanıyordu ve o mesajlarla benim ne halde olduğumu anlayacak kadar biliyordu.
Ben çok büyük hatalar etmiştim fakat şu anki gördüklerim neydi böyle?
Gözlerime esir olan gözyaşlarım bir anda firar edip akmaya başlamışlardı.
Vücudu iyice gelişmiş, kollarına dövmeler yaptırmıştı. Tekin dövmeden nefret ederdi ama bir kolunu kaplatmıştı. İnsanlar değişebilir Deva.
Kumral saçlarını buzz cut modelinde kestirmişti.Kafası diğer tarafa doğru baktığı için yüzünü inceleyememiştim.
Kafasını benim tarafımda doğru çevirince ilkten beni fark etmedi. Gözlerini insanlarda gezdirirken benimle kesişmesiyle gözleri bende takılı kaldı.
O hasret kaldığım yeşil gözleri neden bu kadar koyuydu böyle? Daha da önemlisi bana neden benden nefret ediyormuş gibi bakıyordu?
Kalbimin o an paramparça olduğunu hissediyordum. Kapatmaya çalıştığım yaralarım isyan ediyordu.
Tunça karşı tavrımı şu anlık idare edebilmiştim fakat aynısı Tekin için geçerli değildi.
Ona acınası, paraçparça, yıkılmış bakışlarla baktığımı biliyordum. O bu bakışlarım karşısında hala bana kinle bakıyordu. Kötü hissediyordum, hem de çok kötü.
Boğazıma bir el yapışmış son gücüyle sıkıyor gibi hissediyordum, nefes almakta zorlanıyordum.
Zorlanarak da olsa ondan bakışlarımı çektim. Eğer daha fazla bakarsam ne olursa olsun koşup kollarına atlardım, biliyordum.
Hepsi kasklarını çıkarmış yan yana dizilmişlerdi. Beş erkek üç kızdan oluşan bir grupları vardı. Bana benzeyeyen siyah saçlara sahip kız yerinden bir adım öne çıkarak Tunç'un yanına adımladı. Tunç'un boyu 1.91 olduğundan kız yanında cüce gibi kalmıştı.
Kız parmak ucuna kalkarak zorla yetişebildiği Tunç'un boynuna bir öpücük kondurdu. Sonra da Tunç'un kolu altına girerek ona yaslandı.
Gördüğüm görüntüyle elimdeki kahve elimden kayıp yeri boyladı. Bütün bahçeden çıt bile çıkmıyordu, herkes olanları dikkatle izliyordu.
Ağlamam daha da şiddetlenirken ellerim de titremeye başlamıştı. Motorcu ekibin de gözleri bendeydi. Kendimi hepiniz o lanet gözlerinizi üzerimden çekin diye bağırmaktan zor alıkoyuyordum.
Acilen burdan gitmeliydim. Olduğum yerden kalktım ve hızlı bir şekilde okula ilerlemeye başladım. Halim olsa koşardım ama şu an ona bile gücüm yetmiyordu.
Birkaç adımımın sonrasında arkadan gelen sesle donup kaldım. Bana gece mi demişti? Bir kelime, iki heceli ve dört harften oluşuyordu fakat sadece bundan ibadet bir kelime değildi. Anlamı bende çok büyüktü ve bunu o çok iyi biliyordu.
Vücudumu ona doğru çevirip gözlerimi gözlerine diktim. Öyle büyük bir nefretle ona baktım ki yüzündeki ifade hafif de olsa şaşkınlığa bürünmüştü.
Birkaç adım atarak arkadaşlarını geride bırakıp bana doğru ilerledi. Aramzda birkaç adım bırakıp durdu.
Ondan önce davranarak ben konuşmaya başladım.
"Bana bir daha gece dersen seni mahfederim"
Sesim yüzümdeki sinire ters titriyordu. Onu konuşma hakkı vermemiştim çünkü biliyordum beni yumuşatmanın bir yolunu bulacaktı.
"Pekala, konuşmak istiyorum Deva."
Cümlesi bende büyük bir kahkahaya yol açmıştı. Gülüyordum ama bu normal bir gülme değildi, delirmiş gibi gülüyordum. Yüzünde acıma duygusu belirmişti. O lanet duygu.
"Bir benim seninle konuşacağım hiçbir şey yok, iki o yüzündeki acıma duygusu senden çok pis çıkarırım."
Onu tehtit ediyordum fakat hiçbir şey yapamayacağımı ben de o da çok iyi biliyorduk.
Kafasını arkasına çevirip Tekine baktı. Bakışlarıyla konuşuyorlardı. En son siyah saçlı kıza bakış atıp geri bana döndü.
Siyah saçlı kız elinde olsa beni boğacakmış gibi bana bakıyordu. Ben yıllarca boks eğitimi almıştım,geleceği varsa göreceği de vardı.
"Senin için önemliyim biliyorum bu yüzden"
Lafını keserek ben devam ettim.
"Bana bak Pertev, sen benim için önemli falan değilsin. Zaman seni beklemeden akıp gitti ve bende ona ayak uydurdum. Sen artık eski zamanda kalan sıradan bir kişisin. Bir daha da asla benimle konuşmaya çalışma. Ve ayrıca benim ismim de Deva bunu da bil."
Benim için sıradan biri olmadığını ikimizde bilsek bile en azından bunu örtpas etmek için elimden geleni yapacaktım.Bilerek ona soyismiyle seslenmiştim çünkü bunu benim ağzımdan duymayı hiç sevmiyordu.
Cümlem bittiği gibi onu dinlemeden arkamı dönüp ilerletemediğim adımlarımı hızla ilerletip okula girdim. Giriş kattaki kızlar tuvaletine girip boş bir kabine girdim. Kapısını kilitleyip klozetin kapağını kapattıp üstüne oturdum. Sırtımdaki çantayı da çıkarıp kenara bıraktım.
Gözyaşlarımı ilkte tutamayıp sonradan tutsam bile gine de ağlamaya başlamıştım. Yorulmuştum, şu iki gündür yaşadıklarım bana nasıl bir hata yaptığımı gösteriyordu.
Sen Tunç Pertev, benim her zaman en büyük yaram olacaksın...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |