
Hepinize merhaba. Okul yüzünden burayı çok boşladım. Bu tatil içerisinde birkaç tane bölüm atmayı planlıyorum. Okul açıldığında iki hafta da bir bölümler devam edecek.
Hayatım bir yalanın üzerine kurulmuş bir oyundu. Kendi benliğimden bile vazgeç fakat yalanlardan kurtulamamıştım.
Belki bir zaman gelirdi ve ben bu yalanlardan kurtulurdum, peki sonrasında neler olacaktı?
Yüzleşmekten korktuğum şeylerle mi yüzleşecektim yoksa hepsinin bir saçmalık uğruna olduğunu mu görecektim?
Zihnimin tek istediği cevap bunlarken kalbim cevapları duymaktan korkuyordu.
Ne olursa olsun artık her şeye karşı bir açıklama istiyordum.
Bu bilinmezlikle yaşamak istemiyordum.
Dün tanımadığım bir adamın evinde uyanmak dışında normal geçmişti.
Eve gelip Kont’u da yanıma alarak yatağıma geçmiş ve direk uyumuştum.
Şu an gecenin üçüydü ve kesintisiz çok uyuduğum için geri uyuyamıyordum.
Normalde asla bu kadar süre uyuyamazdım fakat kara gözlü çocuğun bana ağır bir uyku ilacı verdiğini düşünüyordum.
Birkaç gündür doğru düzgün bir şey yemediğimi fark ederek kendime güzel bir soslu makarna ve salata yapmıştım.
Kendimi pek aç hissetmesem de son zamanlarda düzensiz kaybettiğim birkaç kiloyu geri almam gerekiyordu.
Hazırladığım yemekleri tepsiye koyarak kapalı kış balkonuma geçtim.
Yemekleri masaya yerleştirip yemeye başladım.
İçimdeki fırtınalar gökyüzüne yansımış gibiydi. Şiddetli şimşekler çakıyor, yağmur yağıyordu.
Gökyüzünü izleyerek yemeğimi yiyip bitirdim. Boş tabakları bulaşık makinesine yerleştirip yatak odama geçtim.
Kont’un uyanmamasına dikkat ederek yanına uzandım ve komidinin üzerindeki telefonumu aldım.
Ara verdiğim boksa geri dönmemin zamanı gelmişti. Bunun için telefonumdan buranın en iyi eğitmenini bulmak için araştırma yapacaktım.
Ne kadar süre geçmişti bilmiyordum ama Kenan Şah adında geçmişinde birçok boks turnuvalarını birincilikle sonlandırmış şimdi ise antrenörlük yapan bir koç bulmuştum.
Çalıştığı Şah akademisi kendisine ağitti. Sabah 7’de açıldığını yazan bir bilgilendirme bölümü vardı. Yedide orda olup hocayla görüşerek kaydımı yaptıracaktım.
Bugün okul olmasına rağmen bu durumda gitmek isteyeceğim son yer olduğu için gitmeyecektim.
Kendime araba ve motor da almam gerekiyordu. Ev için de alışverişe çıksam fena olmazdı.
Yapacaklar listesi uzadığından derin bir nefes alıp verdim.
Olduğum durum, yaşadığım hayat beni boğuyordu evet ama kendimi bunlara karşı ezdirirsem yaşamamın bir amacı olmayacaktı.
Bunu biliyordum fakat canlı bir hayat yaşamamım da bir nedeni yoktu.
Benim duygularımın, davranışlarımın kimse tarafından umursanmadığı bir yerde iyi ya da kötü olsan ne değişirdi ki?
Hiçbir şey değişmezdi Bazı insanlar için değişirdi evet ama bende bu etkili değildi.
En azından içimden geldiği gibi davranıp mutluyu oynamamak kendime bir nefes aldırıyordu.
Kont’un bir anda üstüme atlamasıyla daldığım düşüncelerden çıkıp tek mutluluk kaynağımla oynamaya başladım.
Kontu sahiplendiğimde daha üç aylıktı. Şimdi ise beş yaşında koca bir adam olmuştu.
O yanımdayken kendimi hiç tehlikede hissetmezdim. Her şeye karşı tetikte olduğu için en ufak bir aksi şeyi fark eder saldırırdı.
Her insanı bir tehtit olarak algılar ona göre davranırdı.
Onun da tek arkadaşı ve ailesi bendim. Aramızda kelimelerle ifade edemeyeceğim bir bağ vardı.
Kafasını göğsüme yaslayarak bana bakmaya başladı.
Evden çıkmak istediğini belli eden bakışlarla bana bakıyordu. Haklıydı, kaç gündür doğru düzgün onunla ilgilenememiştim.
Kafamı yatak odamdaki cama çevirerek yağmurunun dindiğini yerine güneşi bıraktığını gördüm.
“Hadi bakalım hazırlanıp yürüyüşe çıkalım.”
Kafasını göğsümden kaldırıp yüzümü yalamaya başlamasıyla uzun zamandır ortaya çıkmayan gülüşüm ortaya çıkmıştı.
Kendimi yalamasından kurtararak ayağa kalktım.
Havanın yavaş yavaş aydınlanmasıyla bugünün güzel geçmesi için bir dilek diledim.
Gardropumdan boru paça koyu kot pantolon ve beyaz bir badi çıkarıp giydim.
Genelde koyu tonları tercih etmeme rağmen bugün iyi geçsin diye açık giyinmiştim.
Salak saçma şeylerle kendimi avutmam da süperdi.
Makyaj masama geçip belime gelen siyah saçlarımı tarayarak serbest bıraktım.
Hafif bir makyaj yapıp lenslerimi taktım.
İşlerimin bitmesiyle hala yatakta yatan Konta döndüm.
“Kont beyciğim eğer ki dışarı çıkmak gibi bir niyetiniz yoksa size iyi günler dileyerek ben çıkıyorum.”
Cümlemi duyar duymaz havlayarak yataktan inip odadan çıkması bir oldu.
Antremanlara bugün başlamak istediğim için kendime bir spor çantası hazırlamaya başladım.
Birkaç parça kıyafet ve toka koyarak çantayı kapattım.
Telefonumu alarak odadan çıktım. Dış kapıya ilerlerken mutfaktan gelen seslerle Kont’un dün gece koyduğum mamasını yediğini fark ettim.
Sesimi duyup yemeğini yarıda kesme ihtimaline karşı ses çıkarmamaya dikkat ederek sokak kapısına vardım.
Ayakkabılarımı giyip yere oturarak Kont’un yemeğini bitirmesini bekledim.
Kendime sandviç hazırlama düşüncesi aklımdan geçse de midemin daha fazlasını almayacağını biliyordum.
Kont yemeğini bitirmiş olacak ki mutfaktan çıkıp koşturarak kapıya doğru geldi. Onun gelmesiyle bende oturduğum yerden kalktım ve birlikte evden çıktım.
Merdivenleri koşturarak benden önce inerken bende
Çocuklaşmayı seven bir insan değildim. Her ortamda ciddi ve mesafeli olurdum fakat bazı durumlar olurdu ki kendinizi çocuklaşmış bulurdunuz.
O anlardan birindeydim.
Apartmandan çıkmamla aklıma dank eden bir şeyle kendime bir küfür savurdum.
Kont gibi bir köpeği burada tasmasız gezdirmek akıl işi değildi. Ne yapacağını ben bile bazen kestiremiyordum.
Apartmanın kapısında dikilmiş duruyorduk. Kont bana neden ilerlemediğimi sorar bakışlar atıyordu. Bir şeyden korktuğumu sanıp çevrede gözlerini gezdirmeye başladı.
Sabahın çok erken bir saati olduğu için sokakta hiçbir insan yoktu ve bu durum şu anda işime gelmişti.
Kont’la her zaman bir insanmış gibi konuşurdum. İnsan olmak için konuşmaya gerek yoktu. Sizi anlayıp mutlu ediyorsa dünyanın en iyi dostu olurdu.
Dizlerimin üstünde çökerek onunla aynı boya geldim. Uzun bir köpekti fakat benim de boyum uzun olduğundan aynı hızaya geliyorduk.
“Kont önemli bir şeyi unuttuk.”
İlk önce sorgulayıcı bir şekilde bana bakıp birkaç saniye sonra ne olduğunu anlayınca isyan eder gibi havlamaya başlamıştı.
Bu hayatta nefret ettiği ilk şey insanlarsa ikinci şey tasma takmaktı.
Haklıydı, biliyordum fakat tehlikeli bir köpek olduğundan ne olursa olsun topluma açık bir yerde onu tasmasız gezdiremezdim.
“Haklısın ama sebebinin neden olduğunu biliyorsun o yüzden usluca beni burada bekle ben hemen koşup alıp geleceğim tamam mı?”
Sorumu havlayarak cevapladığında gülümseyerek kafasının üzerine bir öpücük kondurdum.
Çöktüğüm yerden kalkıp içeriye girerken son bir kere arkamı dönerek en önemli şeyi söyledim.
“Ne olursa olsun bir insan görürsen hiçbir şey yapmıyorsun Kont sakın unutma.”
Onayını beklemeden kapıyı kapatıp hızlıca eve çıktım.
Tasmayı nereye koyduğumu unuttuğumdan birkaç dakika aramak zorunda kalmıştım. Bulduğum gibi evden çıkarak merdivenleri hızlıca indim.
Kont bir konu dışında sözümden asla çıkmazdı. Oda insanlara zarar vermek.
Bu ihtimal beni korkuttuğundan bu kadar acele edip gereksiz yere telaşa giriyordum.
Apartmanın önüne çıktığımda Kont’u bıraktığım yerde göremeyince içimi bir korku sardı.
Gözlerim onu bulmak amacıyla etrafta gezinse de görünürde hiçbir yerde yoktu.
Birkaç dakika içerisinde nereye kaybolmuştu böyle?
Şu anki endişem birine zarar vermiş olabileceği ihtimali için değildi, ona bir şey olması ihtimaliydi.
“KONT”
Tüm gücümle bağırarak ona seslendim. Hem sokakta adımlıyor hem de ona seslenmeye devam ediyordum.
Normalde sesimi duyan Kont havlayarak yanıma gelir ve üzerime atlardı fakat şu anda ne bir ses ne de bir hareket vardı.
Sokağın sonundaki bir aradan bir kadın çığlığı sesi gelmesiyle ne olduğunu anlayamadan kendimi oraya doğru koşar bulmuştum.
Kadının sesinin bitimiyle tanıdık olan havlama sesleriyle hızımı daha da artırdım.
Araya vardığımda gördüğüm manzarayla olduğum yerde donup kaldım.
Kont 5 yaşında diye tahmin ettiğim küçük bir kızın yanında duruyor, ağzında da bir oyuncak bez bebek duruyordu. Oturur pozisyonuna geçmiş küçük kıza bakıyordu.
Sarışın, yeşil gözlü küçük çocuk da gülümseyerek ona bakıyordu.
Gözlerimi onlardan çekip çarprazım da yere çökmüş kadına çevirdim. Çığlığı atan kadın tahminimce benden birkaç yaş büyük esmer güzeli bir kadındı.
Kont’un kız çocuğuna zarar vereceğini düşünerek korkuyla çığlık attığı ortadaydı.
Kont’u ilk defa bir çocuğun yanında görüyordum. Amacı saldırmak olsaydı çoktan kızı paramparça etmiş olurdu.
Kesinlikle amacı küçük kıza zarar vermek değildi bunu ben anlayabiliyordum ama kadın bunu anlayamamış olmalı ki korkudan ağlamaya başlamıştı.
“Kont derhal buraya gel.”
Otoriter sesimi duymasıyla bakışlarını küçük kızdan çekip bana döndü. Ağzındaki bebeği yere bırakarak yanıma koşarak geldi.
Yere çökmüş kadın Kont’un kızın yanından çekilmesiyle çöktüğü yerden hızlıca kalkarak kızı kucaklayıp sıkıca sarıldı.
Küçük kız ne olduğu anlamaz bir şekilde biz bize bir kadına bakarken en sonunda oda kadına geri sarıldı.
Sarılmak mı insanı sakinleştirirdi yoksa sarıldığı kişi mi?
Ben bunun cevabını hiçbir zaman alamamıştım. Sarılma eylemi benim için çok sevdiğim insanlarla gerçekleşirdi. Sevmediğin bir insana sarılmak zaten insanı sakinleştirmezdi ki.
Bu düşünceyi ne zaman sorgulasam bir çıkış yolu bulamaz ve düşünmeyi bırakırdım. Şimdi de öyle yapacaktım.
Karşımdaki sarılmayı dakikalarca bölmeyerek kızın sakinleşip kendisinin buna son vermesini bekledim.
Bu kadar korkacağı bir durum söz konusu olduğunu düşünmüyordum çünkü Kont’un küçük kıza karşı herhangi bir aksi harekette bulunduğunu düşünmüyorum.
İlkte hoşlanmasaydı yanımda sakince dakikalarca bekleyemezdi.
En sonunda kadın küçük kızdan ayrılarak onu kucağına alıp yerden kalktı ve bana doğru döndü.
Onlar sarılırken bende Kont’a tasmasını daha fazla korkmamaları için takmıştım.
Kadın sakinlemiş görünse de gözlerindeki telaş ve korku hale anlaşılıyordu.
“Böyle bir köpeği sokakta salmak ne kadar mantıklı bana bir açıklayabilir misiniz?”
Kadının sesi keskin ve sinirli çıkıyordu. Diyecek bir şeyim yoktu, haklıydı.
Bakışları konuşurken Kont’ta olsa da cümlesinin bitimiyle bakışlarını yüzüme çevirmişti.
Gözlerini yüzümde gezdirmeye başlayınca şapka takmadığım için kendime söylenmeye başladım.
Düne göre halim daha iyiydi fakat gene de göz altlarımın koyuluğu ve gözlerimin kızarıklığı yerli yerinde duruyordu.
Kadının mimikleri yüzümü görünce ekşise de bu konuda tek laf edecek birine benzemiyordu. Etse de bir şeyin değişeceği yoktu.
“Kusura bakmayın tasmasını evde unutmuştum onu almak için çıktığım ara gelmiş olmalı. Gördüğünüz gibi bir zararı da dokunmadı endişelenmeye gerek yok.”
Kadın bir hışımda küçük kızı yere bırakarak bana doğru hızla adımladı.
“Ne demek endişelenecek bir şey yok ya.”
Kadının bağırışını ve bana doğru attığı adımları kesen şey Kont’tun önüme geçerek ona havlaması oluştu.
Tasmasındaki ipi tutmasam kadının üzerine atlayacağından şüphem yoktu.
Korkup tepki göstermesi normaldi fakat bağırarak bana adımlama hakkı da yoktu.
“Bakın kıza köpeğim dokunmamış. Onun yanında durması ona zarar vereceği anlamı da taşımaz. Bu konunun uzamasına gerek yok. Eğer ki bir sıkıntı olursa bana ulaşmanız için telefon numaramı size vereyim. Şimdi acilen gitmem gereken bir yer var.”
Saygımı bozmadan kesin bir dilde kadınla konuşmuştum. Benim bu cümlelerime karşı hala uzatmaya devam ederse konu hiç istemediğim noktaya gelecekti.
Kadın da bunu anlamış olacak ki kafasını onaylar bir şekilde salladı.
Spor çantamın küçük gözünde bulunan not defterimi ve kalemimi çıkardım. Defterden temiz bir sayfa açıp telefon numaramı ve ismimi yazdım.
Yazdığım kağıdı yırtıp kadına verdim ve eşyaları geri çantama koydum.
Ben bununla uğraşırken arkada kalan küçük kız da kadının yanına gelmişti.
Bende Kont gibi pek yetişkinlerden hoşlanmasam da çocukları çok severdim.
Küçükken hayallerimin her noktasında benim doğurduğum bir çocuk olurdu.
Dizlerimi kırarak küçük kıza yetişip ona kocaman bir şekilde gülümsedim.
“Merhaba güzellik, senin ismin ne bakalım.”
Güzellik demem hoşuna gitmiş olmalı ki yüzünü bir anda çok tatlı bir gülümseme esir aldı.
“Benim adım Esin, senin ve köpeğinin adı ne?”
Kont’u da sorusuna eklemesi beni daha da gülümsetmişti.
“Benim adım Deva köpeğim ise Kont.”
“Ne kadar değişik isimleriniz var sizin öyle.”
Tatlı sorusu beni güldürmüştü. Küçük bir kızın beni bu derece mutlu edeceğini hiç düşünmezdim.
“Beğendin mi?”
Sorumu kafasını aşağı yukarı sallayarak onayladı.
“Hadi ablacım gitmemiz gerekiyor.”
Kadından gelen sesle küçük kıza göz kırpıp ayağa kalktım.
Kadın elini bana doğru uzattı.
“ Bu arada ben Elfin, tekrar görüşmek üzere.”
Uzattığı eli tutarak kafamı sallamakla yetindim.
Ellerimizi ayırıp Esine döndüm ve ona içtenlikle el salladım.
O da bana karşılık vermesiyle arkamı dönerek Kontla ilerlemeye başladım.
Yeni insanlarla tanışmam benim için iyi olsa da kadın için içimde kötü bir his vardı.
Eve geri yürürken yaşadığım olayı tekrar bir zihnimden geçirmiştim.
Olayı yatıştırıp bitirmek için telefon numaramı vermeyi teklif etmiştim ve Elfin ismine sahip kadın ise hiç beklemediğim bir tepkiyi vererek kabul etmiş ve arayacağını özellikle belirtmişti.
Herhangi bir olumsuz bir şey olmamasına rağmen beni arayacak olması saçma olsa da şu anlık bu konuyu düşünmemeye karar verdim.
Kont’la yapacağımız yürüyüşün zamanını orda harcadığım ve ayrıca sözümden çıktığı için yürüyüşü iptal etmeye karar vermiştim.
Kont bunu anlasa da sesini çıkarmıyordu çünkü biliyordu ki hatayı yapan oydu.
Kont’u eve bırakıp geri evden çıkmıştım. Yürüyerek ana caddeye gelip oradan da bir taksi durdurarak spor salonunun adresini vermiştim.
Varana kadar kendimi meşgul etmek adına geçenlerde yüklediğim pizza oyununu oynamıştım.
Durduğumuzda taksinin üst kısmında yazan ücreti taksici abiye vererek iyi günler dileyip taksiden indim.
Karşımda 3 katlı, büyük bir spor salonu bulunuyordu. Şehrin en büyük spor salonu olduğu bilgisi gördüğüm kadarıyla doğruydu.
Yüzümde uzun zamandır var olmayan bir gülümseme vardı. Mutluydum, boksa geri döneceğim için içimde tarif edemediğim bir huzur hissediyordum.
Gözlerimi binadan girişine çevirince gördüğüm silüetle yüzümdeki gülümseme paramparça olmuştu.
Hayatım öyle bir denklemdi ki elli türü çözüm üretsem çıkan sonuç hiç değişmiyordu.
Kahverenginin en açık tonuna sahip gözleri, dalgalı denizi andıran saçları ve koca bir ayıyı andıran vücudu.
Görünüşü hiç değişmemesine rağmen bakışlarıyla aslında birçok şeyin değiştiğini belli ediyordu.
Eskiden bana böyle baktığında bir şey yaptığımdan korkar ağlardım. Bu yüzden bana öyle bakmamaya özen gösterirdi.
Şimdi ise o bakışlarını engellemek uğruna hiçbir şey yapmıyordu çünkü ben o korktuğum yanlışı çoktan ona yapmıştım.
Yüksek sesle bir korna sesiyle yolun ortasında durup yolu kestiğimi anca anlayabilmiştim.
Hızlıca yoldan çıkarak spor salonunun girişine ilerlemeye başladım.
Tekin istifini bozmadan bana bakmaya devam ediyordu.
Konuşmamız gereken konular vardı ve bunlardan kaçmaktansa şu anki tekliğini kullanarak onunla konuşmaya çalışacaktım.
Aramızda birkaç adım kalacak şekilde durdum. Uzun zaman sonra onu yakından görüyordum.
Uzaktan belli olmayan bazı ayrıntıları değişmişti. Yüzü daha da kemikli görünüyordu, yüzünde birçok ben çıkmıştı.
Ben onu incelerken onun da beni incelediğini görüyordum. Sporu abarttığı vücudunda belli olan kaslardan belli oluyordu.
Boyu da uzamıştı tabi, kendine küçük dövmeler de yaptırmıştı.
Aslında bu detaylar benim için pek bir öneme sahip değildi. Yüzünde uykusuzluktan oluşan göz altı halkaları ya da sıkıntıdan çökme gibi bir durum yoktu.
Gayet sağlıklı görünüyordu. Bu durum ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi vermeme sebep oldu.
Her zaman dua ederken kendimden önce Tekin’in iyi olmasını dilerdim. Yaptığım bencilliği kapatmanın yollarını arıyordum.
Fakat çok iyi biliyordum ki o bir gece de verdiğim o karar benim hayatımı komple etkilemişti ve ben bundan köpek gibi pişmandım.
“Sen ne yaptın böyle kendine”
Bir daha duyamamaktan ölesiye duyduğum sesi içimdeki eski Ay kızını gülümsetmişti.
Sesine kendimi o kadar kaptırmıştım ki sorduğu sorunun bende bıraktığı etkiyi anlayamamıştım.
Gözlerindeki o sert ve soğuk hal uçup gitmiş eski Tekin’in bakışları geri gelmişti.
“Hatırlıyor musun sana hep eninde sonunda bataklığa düşeceğimi söylerdim. Sense her zaman saçmaladığımı ve hep yanımda olacağını söyler öyle bir durum olursa beni kurtaracağını anlatırdın. Tekin ben o bataklığa sen gittiğin gün düştüm. Zamanla o bataklık beni içine çekerek yok etti ve işte şu anda karşında bunun enkazı duruyor.”
Gözlerimden yaşlar durmadan akıyor kendimi sesimin titrememesi için zor tutuyordum.
Bir şeyi fark etmiş olacak ki bakışları bir anda donuklaşmıştı.
Ne olduğunu anlayamadan bileğimden tutup beni bir yere doğru çekiştirmeye başlamıştı.
“Tekin.. dur… nereye gidiyoruz…”
Sorularımı duymazdan gelip açık otopark bölümüne yürümeye başladı.
Siyah bir Range Rover’ın önüne gelmemizle durdu. Arka cebinden arabanın anahtarını çıkartıp arabayı açtı.
“Bin.”
Sesi sinirli ve keskindi. Eski Tekin kolayca çok sinirlenen biri değildi, eğer ki çok sinirlenirse kesinlikle damarına basılmaması gerekiyordu.
Tabi şu anda nasıl bir adamdı bilmiyordum. Gene de sözünü ikiletmemek için dediğini yaparak araca bindim.
Oda binip arabayı çalıştırdı ve otoparktan çıkarak ana yola girdi.
Bugün ki görüşmemim yarına kalması pekte hoşuma gitmese de şu anda yapabileceğim bir şey yoktu.
Tekin hız yapmayı severdi, görünüşe göre bu huyundan vazgeçmemişti.
Nadir uyuştuğumuz bir noktaydı. Gene de o benim deli sürüşlerim gibi değil daha kontrollü kullanırdı.
Şu anda neye bu kadar sinirlendiğini anlamamıştım. Gözünün döndüğünü kolundaki şişen damarlar gayette belli ediyordu.
Nereye gittiğimizi sormak istesem de biraz sessizliğe ihtiyacı varmış gibi göründüğü için vazgeçmiştim.
10-15 dakikalık bir araba gezimizin sonunda sola sarpmasıyla girdiğimiz kısa yolun sonundaki kliniği görmemle içimde bir şeylerin koptuğunu hissetmiştim.
Belki başka bir yere döner diye sesimi çıkartmasam da arabayı tam karşısına park etmesiyle neler olduğunu anlamıştım.
Tekin madde kullandığımı anlamış ve beni test ettirmek için kliniğe götürmüştü.
Bunu bana sormadan beni apar topar buraya getirmesi sinirlenmeme yol açmıştı.
Kucağımdaki spor çantamı arka koltuğa atarak ona doğru döndüm.
“Ne bu şimdi?”
“Klinik.”
“ Vay be öyle mi bende okul sanmıştım burayı ya.”
“Deva klinik bir arkadaşımın. Gidip kan testi vereceksin ve sonra ne istiyorsan söylersin.”
Deva diyerek kalbime bir hançer saplamıştı fakat o şu anda bunun bile farkında olamayacak kadar kördü.”
“Ben kan tahlili falan vermeyeceğim beni getirdiğin yere geri götür.”
Cümlem sanki çok komik bir şeymiş gibi gülmeye başlamıştı. Şu anda emindim ki karşımda kesinlikle eski Tekin yoktu.
“Neden kan tahlili vermek istemiyorsun?”
Sesi sinirlendiğini belli eden şekilde çıkıyordu. İtiraf etmemi bekliyorsa çok yanılıyordu. Bana ilkten sorsaydı ben ona söylerdim ama o bana sorup beni dinlemek yerine kanıta başvurmuştu.
Demek ki bana karşı artık bir güveni yoktu. Onu bu konuda suçlayamazdım yaptıklarımın sonucunda kim olsa güvenmezdi.
Fakat bu hassas bir konuydu ve bunu onun çok iyi anlayacağını biliyordum.
“Beni derhal getirdiğin yere geri götür.”
Sesim netti. Bana zorla kan testi yaptıramayacağını anlamasını istiyordum.
Bunu anlamış olacak ki derince bir nefes alıp bir hışımla arabadan indi.
İleri geri volta atmaya başlarken bende attığı adımları saymaya başlamıştım.
İkimizde istediğimiz bir şey olmayınca kendimizi avutmak için bir şeyler bulurduk.
Kaç dakika geçti bilmiyordum ama 492. Adımında arabaya geri bindi.
Sakinleştiğini yüzüne bakınca anlıyordum. Sinirlenince çatılan kaşları eski halini almış alnında belli olan damarı yok olmuştu.
“Bak sana iki seçenek sunuyorum. Ya benimle bu arabadan birlikte inip kan testi yaptırırsın bunun sonucunda da seni dinlerim ya da kan testi yaptırmayı reddedersin ve seni geri spor salonuna bırakırım aramızda bir daha bir kelime bile geçmez.”
Sunduğu teklifin acımasızlığı beni yakıp kül etmişti. Bir kan testine karşı benim üzerimde git gel yapıyordu öyle mi?
O an yaptığı bu teklifte kabullenmek istemediğim bir gerçek suratıma çok sert bir şekilde vurmuştu.
Tekin artık bana eskisi gibi değer vermiyordu ve bu hayatımın en acı gerçeklerinden biriydi…
Hepinize merhabaaaa!!!
Yorumlarınızı bekliyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |