Hepinize merhaba. Bu bölüm bazı aksiliklerden dolayı kısa oldu fakat bir dahaki bölümde bunu düzelteceğim. Tiktoktan Yara İzi kitabının okurlarının sohbet edebileceği bie grup kurdum. Hesabımın adı buradaki kullanıcı adımla aynı katılmak isterseniz bana mesaj atmanız yeterli.
Bölüm hakkında beğenilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum.
Bu hayattaki en büyük hayal kırıklıklarından biri de kendinizden bile daha fazla güvenip, değer verdiğiniz insanın sizi umursamamasıdır.
Şu anki durum bana bu acı cümleyi kurdurmuştu.
Uğruna neler feda ettiğim ve edebileceğim insanı karşımda böyle görmek beni mahvediyordu.
Şu anda bana her şeyi, herkesi arkamızda bırakıp gidelim derse hiçbir şeyi umursamaz onunla giderdim fakat bunu yapmayacağı da ortadaydı.
O benim abimdi, dostumdu, düşersem beni ilk tutacak ve destek olacak kişiydi.
Ama şimdi görüyordum ki karşımda benim tanıdığım bir Tekin Akal yoktu ve bu gerçeklik kalbimi kırıp döküyordu.
İnsanlar zamanla değişebilirler Deva, senden bu şehre değişmek için gelmemiş miydin?
Hayır, hayır böyle değildi. Benim istediğim değişim kötü şeylerin iyiye dönüşmesiydi.
Tekinle bunu konuşmalıydım yoksa bu işin içinde en sonunda olan her zamanki gibi bana olacaktı.
Dakikalardır arabanın içinde oturuyorduk. Son cümlelerinden sonra etrafa yayılan tek ses benim ağlama seslerimdi.
Dizlerimi kendime çekmiş kafamı da onlara yaslamıştım. Kafamı dakikalar sonra dizlerimden kaldırıp dışarıya doğru çevirdim.
Kapının yanındaki dış aynadan yüzümü süzdüm. Kızarık gözlerim daha da kızarmış, gözlerim de şişmişti.
Sabah yaptığım makyajdan geriye kalan sadece akan rimelimdi.
Ellerimle yanaklarıma bulaşmış rimel akıntılarını çıkarabildiğim kadarıyla ovuşturarak çıkardım.
Gözlerimi de ellerimle belli bir süre ovup ağlamamı dindirmeyi başardım.
Kendimi hazır hissetmemle Tekin’e dönme zamanım gelmişti.
Dakikalardır çıt sesi bile çıkarmadan oturuyordu. Aklından neler geçtiğini çok merak etsem de bana bir şey anlatacak değildi.
İçimden bir dua ederek ona doğru yavaşça döndüm.
İlerdeki kliniğe odaklanmış gözünü bile kırpmadan oraya baktığını gördüm.
Ellerini dizlerine yaslamış, sırtı koltuğa yaslıydı. Yüzü gene sinirli olduğunu belli eden ifadesine bürünmüştü.
Onu bu derece sinirlendiren şey madde kullanmam mıydı yoksa maddenin bende bıraktığı hasar mıydı?
Kendimi beni düşünüyor gibi bir umuda kaptırmak istemediğim için bunu deşmeyecektim.
Fazla düşünmeden konuşup neler olacağını izleyecektim.
Sesim ince ve güçsüz çıkmıştı. Ne kadar titremesini engellemeye çalışsam da o kadar ağlamam sonucu bunu gerçekleştirememiştim.
Ne diyeceğini merakla beklerken hiçbir tepki vermemesi beni hüsrana uğratmıştı.
Sesim hayal kırıklığımı yansıtır derecede üzgün çıkıyordu fakat onda gene bir hareket yoktu.
“Tekin bak uzun zamandır sen yoksun ve ben bu süre zarfında…”
Cümlemi yarıda keserek kendisi konuşmaya başladı.
Beni siktir edip kovduktan sonra neler yaşadığını mı anlatacaksın”
Gözlerini klinikten çekmiş bana döndürmüştü.
“Tekin bak köpek gibi pişmanım lütfen beni bir dinle.”
“Kan testi yaptırırsan dinleyeceğimi söyledim.”
O kadar umursamaz konuşuyordu ki, kan tahlili benim iyiliğim için istediğini bile düşünmüyordum artık.
“Sen benim tanıdığım Tekin olamazsın.”
Hayal kırıklığı benim için Tunçken buna Tekin de mi eklenecekti?
Hiç beklemediğim bir şeyi yaparak deli gibi gülmeye başlamıştı. Neye güldüğünü anlamaya çalışırken bir anda sol dizindeki elini kaldırıp yumruk yaparak direksiyona geçirdi.
Yaptığı bu hareket sonucunda sırtım koltuktan kaldırarak kapıya dayamış, dizlerimi kendime daha çok çekmiştim.
Çıldırmış gibi görünüyordu. Hareketleri ve tavırları kesinlikle normal değildi.
“Ben mi senin tanıdığın Tekin değilim öyle mi? Beni o it herife tercih eden sensin ama benim dimi değişen. Asıl değişen sensin tamam mı sen. Ben senin için neleri feda ettim ha neleri? Kör müydün, değildin sen her şeyi bilmene rağmen beni istemedin. Şimdi karşıma geçmiş bana değiştin demeye hakkın yok. Ha eğer ki değiştiysem bu da senin yüzündendir onu bil.”
Delirmiş gibi bağırıyor, yüzüme bu cümleleri söylerken bende ne kadar büyük bir enkaz yaratacağını bildiği halde umursamıyordu.
Haklıydı, o kadar haklıydı ki ağzımı açıp da ona dediği küçük bir kelimeyi bile inkar edemezdim.
Son zamanlarda yaşadığım şeylerin enkazı bu kelimelerin yarattığı facianın çeyreği bile edemezdi.
Ben Tekini bir hiç uğruna bir gecede feda etmiştim.
Ağlamaktan gözlerin netliğini kaybetmişti, başımda inanılmaz bir boyutta ağlıyordu.
Camdan gelen damlama sesleriyle kafamı gökyüzüne çevirdiğimde yağmur yağmaya başladığını ördüm.
Gözlerimi gökyüzünden çekerek gene Tekine döndürdüm.
Bana bakıyordu ama öyle bir bakıyordu ki benden nefret mi ediyor, yoksa bana acıyor muydu anlayamıyordum.
Konuş Deva, konuşmazsan bu fırsat bir daha eline geçmeyebilir.
Derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirip konuşmaya başladım.
“Ben seni o gece terk ettim, biliyorum. Ama sende şunu bil gittiğin andan beri her saniye bu yaptığımdan pişmanlık duydum. Kahroldum, yıkıldım, kendimi bile kaybettim ben Tekin.
Sen benim diğer yarımdın ve ben seni paramparça ettim. Üzgünüm, çok üzgünüm ve köpek gibi de pişmanım. Her zaman bu karşılaşmamızı hayal ettim iki yıl boyunca. Seni böyle görmek aklımın ucundan bile geçmezdi ama haklısın sen bana bunu yapsan bende senin gibi olabilirdim. Bana baktığında ne görüyorsun bilmiyorum ama ben bittiğim Tekin, ben sen gittiğinde beri düzgün nefes alamıyorum. Tunç’un beni terk ettiğini biliyorsun. Ben özellikle de o gün anladım senin önemini. Pis bir yola girdim bu yoldan geri dönmek istesem de gördüğün gibi başaramadım. Ailemle aram gün geçtikçe daha beter oldu zaten. Seni okulda gördüğümde kalbimin uzun zaman sonra attığını hissettim ama Tunç’un yanında seni görmek bana neler hissettirdi sende bunu anlayamazsın. İlk ben sana ihanet ettim fakat gördüm ki sende boş durmamışsın.”
Susmak istemesem de onun konuşmasını da dinlemek istediğim için kendimi zorla durdurmuştum.
Cümlelerimin onu yumuşatacağını düşünürken ilk anki gibi bana hala kinle bakması içimdeki canlanmaya başlayan umudumu yok etmişti.
Neden bana öyle bakıyorsun Tekin, onca dediklerimden bir gram bile etkilenmedin mi gerçekten.
Bakışlarından rahatsız olduğum için kapıya yaslı bedenimi eski haline getirerek kliniğe doğru döndüm.
Birkaç dakika geçmişti ama ondan gelen herhangi bir hareket ya da ses yoktu.
Bunca söylediklerime hiçbir şey demeden sessiz kalmasına sinir olmuştum.
Zorla çıkan sesimi zorlayarak bir şeyleri konuşup halletmeye çalışmıştım fakat görüyordum ki değişen hiçbir şey yoktu.
Madem öyleydi bu arabada kalmamım bir sebebi kalmamıştı.
Arka koltuğa attığım çantamı uzanarak geri aldım. Sağ kolumu kapıyı açmak için kapı koluna uzatmışken konuşmaya başlamasıyla havada kalmıştı.
“Hayat bir günde bile insandan birçok şey çalarken iki yılda neler çalmamıştır ki dimi Deva?”
Beklentiler işte böyle hayal kırıklığına dönüşürdü.
Artık sabrım kalmamıştı. Benimle oynamaktan, acizliğimi görmekten haz aldığını düşünüyordum artık.
“Seninle bir derdim yok benim, bazı kişilerin tercihi sonucu yaşamak zorunda kaldığım hayatla var.”
Yaptığı imayı anlamamak için salak olmak gerekirdi. Beni hayatını batırmakla suçluyordu.
Sesim ne kadar bağırmak istesem de sessiz çıkıyordu. Kendime hakim olmam gerekiyordu.
Bakışları dışarda, sesi umursamaz tondaydı. Kafama bir silah dayasam bile umursamayacağını anlayabiliyordum.
“2 yıl sende ne değiştirdi bilmem ama yaptığın bir şey işine gelmeyince salağa yatma huyun hiç değişmemiş.”
Güven, sevgi, mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık ve bunlara örnek tek bir duygu dışında her şeyi onunla tatmıştım.
Ben onunla hiçbir zaman hayal kırıklığını tatmamıştım fakat artık onu da bugün itibariyle tatmıştım.
Beni cehennemin içerisinden kurtarmış çocuk tekrar beni oraya itiyordu.
Hayat böyleydi işte, öyle bir zamanda size bir hançer saplardı ki ölmek ister fakat yaşamak zorunda kalırdınız.
Tekin bende öyle bir yere sahipti ki ben bile onu oradan söküp atamazdım fakat bu cümlelerden sonra ne yapmam gerekiyordu?
Şokla ona bakmaya devam ederken hala gözlerinin dışarda olması bardağı taşıran son damla olmuştu.
Elimdeki sırt çantasını sert bir şekilde koluna geçirdim.
Bakışları anında bana dönerken diğer eliyle de çantamı kavramıştı.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen?”
Öfkeyle bakan gözlerine aynı şekilde karşılık verdim. Hayatımın bu dönemlerinde çökmüş olsam da bazen içimdeki Gece kendini belli edip fevrileşebiliyordum.
“Birincisi, benimle konuşurken bana bakacaksın. İkincisiyse bende değerin ayrıydı bunu en iyi sen biliyorsun fakat görüyorum ki aynı şeyi senin için söyleyemiyorum. Benden ne kadar nefret ettiğini bana gösterdin. Bundan sonra aramızda hiçbir kelime bile geçmez.”
Çantamı kendime doğru çekerek elini düşürdüm. Hızla kapıyı açıp arabadan indim ve kapıyı kapatmadan son anda aklıma gelen cümleyle ona döndüm.
“Şunu da unutma Tekin Akal, sende bana benim kadar ihanet ettin. Ayrılmamızı sağlayan, benim hayatımı karartan kişilerden birinin arkadaşı oldun. Bende sana bu saatten sonra eski halimle değil bugün ki bana gösterdiğin yüzüne hak eden şekilde davranacağım.”
Cümlelerimin bitimiyle kapıyı yüzüne hızlı bir şekilde çarpıp kliniğe doğru ilerledim.
Onunla sorunlarımızı çözmek için dakikalarımı o arabada harcamıştım fakat bana verdiği cevaplarla aslında hata yaptığımı görmüştüm. Bu saatten sonra canı cehennemeydi.
Arabada bir ara sessizlik oluştuğunda kliniğin yanındaki küçük tabeladan madde kullanımını kesmek adına kurulduğunu anlamıştım.
Buraya girmemim sebebi Tekin değildi, kendimi bu lanet şeyden kurtarmak içindi.
Kliniğe girmeden son bir kere arkamı döndüğümde Tekin’in arabasının bıraktığım yerde olmamasıyla sıkıntıyla bir nefes verip içeriye girdim.
Kliniğe girmemle burnuma lavantalı bir oda kokusu yayılmıştı. Girişin karşısında bulunan danışmaya doğru ilerledim.
Danışmadaki sarışın kız önündeki evraklara odaklanmış onları okuyordu.
Konuşmamla gözlerini evraklardan bana çevirdi.
Samimi bir gülümsemeyle teşekkür etti.
Konuya nasıl girecektim bilmiyordum. Kimseyle bu konu hakkında konuşmadığım için nasıl cümlelerle ifade edilirdi bilmiyordum.
“Buradaki her insanda böyle sorun olur o yüzden ne diyeceğini seçememen normal. Randevu mu oluşturmak istiyorsun yoksa sadece kan testi mi vereceksin?”
Ben anlatmadan kızın anlaması rahatça bir nefes vermemi sağlamıştı. Doktorla görüşüp beni bu konuda yönlendirmesi daha doğru olacaktı.
“Doktor randevusu oluşturmak istiyorum.”
Kafasını sallayarak yanındaki koltuğa geçerek bilgisayarda bir şeyler yazmaya başladı.
“Belirlediğiniz bir doktor var mı ve ayrıca şunu da belirteyim doktorun uzmanlığına göre fiyatlar değişiyor.”
Bu sistem ne kadar saçma gelse de para konusunda bir kısıtlamam olmadığı için bana bir sorun yaratmıyordu.
“Belirlediğim bir doktor yok fakat buranın en yetkilisine randevu oluşturursanız sevinirim.”
Kadın onaylar bir şekilde kafa sallayıp bilgisayarda bir şeyler yazmaya devam etti.
Elimi tam çantama atmışken kimliğimi evde bırakmam aklıma bomba gibi düşmüştü.
“Kimliğimi evde unutmuşum, telefondan fotoğrafını göstersen geçerli olur mu?”
“Tabi, asıl önemli olan zaten birazdan size vereceğim formun dolu olması.”
Çantamdan telefonumu çıkarıp kimlik resimlerimin olduğu dosyayı açarak kadına verdim.
Telefondan bilgisayara bilgilerimi aktarması bitince yandaki yazıcıdan bir kağıt çıktı.
Kadın o kağıtla bir kalemi önüme koydu.
“Bu kağıt her randevu oluşturan hastanın doldurması gereken bir form. Bunu doldurduğunuz zaman doktorunuzla ilgili bilgileri sizinle paylaşacağım.”
Uzattığı kalemi alarak formdaki benim için bırakılan bütün bilgilerimi doldurdum.
Kadına dolu kağıdı geri uzattım oda bana geri olarak minik bir kartlık uzattı. Burada kliniğin adı ve telefon numarası bulunuyordu.
“Şansınıza Erkan hocamız şu anda müsait görüşmeyi şimdi yapmak ister misiniz?”
Kafamı bir hevesle salladım. “Benim için çok iyi olur.”
“Soldaki koridorun sonundaki kapı. İyi şanslar.”
Kadına samimi bir şekilde gülümsedim.
Sola dönerek koridorun sonundaki odaya ilerlemeye başladım.
Küçük bir klinik olmasına rağmen içinin dizaynıyla ne kadar pahalı bir yer olduğunu belli ediyordu.
Koridorun sonuna gelmemle kapının yanındaki isimlikte gözümü gezdirdim.
Baş Psikiyatri Doktoru: Erkan Kanca
Okur Yorumları | Yorum Ekle |